KÂSIM ÇELEBİ
Büyük
velîlerden. İsmi Kâsım Çelebi'dir. İstanbul'da doğdu. Doğum târihi
bilinmemektedir. Babası Edirne kâdısı Muhammed Cemâlî Efendiydi. 1519 (H.926)
târihinde İstanbul'da Baba Nakkaş semtinde vefât etti.
Kâsım
Çelebi önceleri uzleti, insanlardan uzak yaşamayı seçip, yalnız başına tenhâ
yerlerde, dağlarda dolaştı. Bir zaman; saray ağası, bir dergâh ve yanında bir
câmi yaptırdı ve velî bir zât olan Çelebi Halîfe'den bir talebesini burada irşâd
ile hak yolun bilgilerini yaymakla görevlendirmesini ricâ etti. Çelebi Halîfe de
bu arzu üzerine bir talebesini gönderip tenhâ yerlerde Allah aşkı ile dolaşan
Kâsım Çelebi'yi getirtti. Saçını traş ettirdi ve elbise giydirip, saray ağasının
yaptırdığı dergâhta görevlendirdi.
Kâsım
Çelebi bir zaman sonra Hadım Ali Paşanın kendisine muhabbeti sebebiyle bir
dergâh ve bir câmi yaptırmasıyla oraya geçip talebeleriyle birlikte ilim ve
ibâdetle meşgûl oldular. Mecbûriyet halleri hâriç dergâhtan dışarı çıkmadılar.
Çok kerâmetleri görüldü.
Kâsım
Çelebi, vefâtları yaklaştığı zaman kaldığı dergâhtan çıkıp Baba Nakkaş semtine
gittiler. Sevdikleri kendisine; "Efendim! Bu hasta ve zayıf hâlinizde niçin
tenhâ yerlere gidiyorsunuz. Dergâhınızda kalıp istirahat etseniz." dediklerinde,
onlara; "Biz Allahü teâlânın lütfuna buralarda kavuştuk. Buradan âhirete sefer
edelim arzu ederiz. Hem biz burada merhum olursak iyi olur." buyurdular. O
gecenin sabahında arzu ettiği gibi vefât etti. Vefât zamânı Sultan Bâyezîd Han
oğlu Sultan Selîm devriydi.
KERÂMET VE MENKÎBELERİ
PEKİ
EFENDİM!
Talebelerinden biri Allahü teâlânın en sevgili kullarından sayılan bir kutup
görmek arzu ederdi. Kâsım Çelebi onun bu arzusunu anlayınca talebeyi bir iş
sebebiyle Bursa'ya gönderdi. Talebe, deniz yoluyla giderken fırtına çıktı. Nasıl
olduğunu anlamadan kendisini bir adanın ortasında buldu. Adada yalnız başına
dolaşmaya başladı. Netîcede çimenlik bir yere oturdu. Etrafta kimsecikler yoktu.
Akşama kadar oralarda kaldı. Akşam olunca adanın herbir tarafından yedi kişinin
kendisine doğru geldiğini gördü. Bir ara aralarında bâzı şeyler konuştular.
İçlerinden birinin yüzü örtülüydü. Sonra cemâat hâlinde akşam namazını edâ
ettiler. Yüzü örtülüleri imâm olmuştu. Daha sonra herbiri geri dönüp geldikleri
tarafa gitmek için yola koyuldular. Talebe, onların yanından ayrıldıklarını
görünce feryâd etti. Bunun üzerine yüzü örtülü olan, o talebeye dönüp; "Oğlum!
Niçin hocan ile kanâat etmeyip başka kimse ararsın. İçinden kutup görme arzusunu
çıkar." dedi. Talebe şaşkınlıkla; "Peki efendim." deyip tövbe etti. Yüzü örtülü
olana dikkatlice baktığında onun kendi hocası Kâsım Çelebi olduğunu anladı.
Kâsım Çelebi talebesine tebessümle; "Sen arkadan gelirsin. Bizim acele işimiz
var." buyurdu ve ayrıldı. O talebe kırk gün sonra İstanbul'a döndü. Dergâha
geldiğinde hocasının vefât ettiğini gördü.
KAYNAKLAR
1)
Lemezât, Süleymâniye Kütüphânesi Mahmûd Efendi, No: 453b, v.143
2)
Şakâyık-ı Nu'mâniyye Tercümesi; s.375
3)
Sicilli Osmanî; c.4, s.46
|