İBRÂHİM DESÛKÎ
Mısır'da yetişen büyük velîlerden. İsmi, İbrâhim bin Ebü'l-Mecîd, lakabı
Burhâneddîn'dir. Seyyiddir. 1235 (H.633) senesinde Mısır'da Nil Nehri batısında
Desûk köyünde doğdu. 1277 (H.676) târihinde vefât etti.
Seyyid
İbrâhim Desûkî doğduktan bir gün sonraydı. Halk, o gün Ramazân-ı şerîf olup
olmadığı husûsunda tereddüde düştü. Hilâlin görünüp görünmediği husûsunda,
Muhammed bin Hârûn hazretlerine gidildi. O da keşf yoluyla Seyyid Burhâneddîn'in
doğduğunu anlayıp, gelenlere; "Dün gece mübârek bir çocuk dünyâya geldi. Gidin,
onun süt emip emmediğine bakın." buyurdu. Annesi, evliyânın büyüklerinden
Ebü'l-Feth Vâsıtî'nin kızı Seyyide Fâtıma Hanıma sorulduğunda, çocuğu için;
"Bugün fecr vaktinden beri hiç emmedi." dedi. Durum Muhammed bin Hârûn'a
bildirildiğinde; "Seyyide Fâtıma Hanım üzülmesin. Akşam olunca çocuğu emer.
Ramazân-ı şerîfin birinci günü olduğu için emmemiştir." buyurdu. Böylece
Ramazana girildiği anlaşıldı.
Seyyid
İbrâhim anlatır: "Hem babamın sulbünde, hem de annemin rahmindeyken, Allahü
teâlâ bana pekçok lütuf ve ihsânlarda bulundu. Doğduğum zaman hilâlin göründüğü
daha anlaşılmamışken, o gün Ramazân'ın başladığını insanlara müjdeledim. Bu
benim dünyâya gelişimin ilk kerâmetiydi.Altı yaşıma gelince, Allahü teâlâ, bana
yüce âlemdeki şeyleri gösterdi. Sekiz yaşımda, Levh-i mahfûzu ve onda olan
şeyleri müşâhede edip gördüm. Dokuz yaşımda, semâ ve onda olan şeylerin sırrını
çözdüm. Fakat asıl olanlar, on dört yaşımdayken oldu. Bunlar, Rabbimin bana
sonsuz ihsânlarından birkaçıdır. Bunlardan dolayı Allahü teâlâya hamd ederim."
Seyyid
İbrâhim Burhâneddîn Desûkî; Necmüddîn Mahmûd İsfehânî'den ilim öğrendi ve
feyzlerinden istifâde etti. Ayrıca Abdürrazzâk hazretlerinin de teveccühlerine
kavuştu. Ebü'l-Hasan-ı Şâzilî hazretlerinden de ilim öğrendi. Abdüsselâm bin
Meşiş hazretlerinin rûhâniyetinden istifâde ettiği gibi, Peygamber efendimizin
rûhâniyetlerinden de vâsıtasız olarak feyz aldı. Pekçok âlim, velî ve kâdı, onun
talebesiydi. Arapça, Farsça, Süryânice, İbrânice ve diğer dillerle konuşurdu.
Derin ilme sâhip evliyâdandı.
Bir gün
Seyyid İbrâhim Desûkî'yi imtihân etmek niyetiyle, yedi kişi yola çıktı. Desûk
nahiyesi yakınlarına geldiklerinde İbrâhim Desûkî, talebelerinden birini bunlara
gönderdi. Talebe, kendisini Seyyid İbrâhim Desûkî'nin gönderdiğini, geri
dönmelerini istediğini bildirdi. İmtihan için gelenler biraz tereddüd ettiler. O
anda kendilerini bir sahrada buldular. Uzun müddet burada perişan bir halde
kaldılar. Yiyecek bir şey bulamayıp ot yediler. Üzerlerindeki elbiseleri eskidi.
Lime lime olup dökülmeye başladı. Büyük bir zâtı imtihân etmek isteği ile bu
hâle geldiklerini anlayıp, tövbe ettiler. Onların bu hallerine vâkıf olan Seyyid
İbrâhim, talebesini tekrar onların yanına gönderdi. Talebe onlara; "Artık
buradan gidiniz!" dedi. O kişiler etraflarına bakınırken, bir anda kendilerini
İbrâhim Desûkî hazretlerinin huzûrunda buldular. Seyyid hazretleri onlara;
"Haydi hazırladığınız suâlleri söyleyin!" buyurdu. Onlar da; "Efendim, biz bir
kabahat işledik. Bundan çok üzgünüz, affınızı ve bizi talebeliğe kabûl etmenizi
istiyoruz." dediler. Seyyid İbrâhim Desûkî de bunları affedip, talebeliğe kabûl
etti.
İbrâhim
Desûkî hazretleri, birkaç talebesini alış-veriş için şehre gönderdi. Şehirde
talebeler, bir iftirâya uğrayıp, zâlim bir vâli tarafından zindana atıldılar.
Hallerini mektupla hocalarına bildirdiler. Seyyid İbrâhim Desûkî hazretleri,
vâliye şu satırları yazıp gönderdi:
Gece
okları ulaşır hedefe,
Atılırsa huşû yayları ile.
Menzile
kavuşmak için erler kalkar,
Rükû
ile berâber secdeyi uzatırlar.
Ellerini açıp Allah'a,
Gönülden ederler duâ,
Ok
yaydan çıkınca,
Zırh
bile etmez fayda.
Mektup
vâliye ulaşınca, vâli, arkadaşlarını topladı. "Şunlara bakın hele, hocaları bana
bir mektup göndermiş." dedi ve ağır hakâretlerde bulunup, mektuptaki şiiri
okumaya başladı. Tam (Ok yaydan çıkınca) mısrasına gelince, bir ok gelip,
vâlinin göğsüne saplandı ve oracıkta öldü.Vâlinin adamları, korku içinde
mazlumları alelacele salıverdiler.
İbrâhim
Desûkî hazretleri ömrünü hep İslâm dînine hizmet etmekle geçirdi. İnsanların
doğru yola kavuşması için çok gayret gösterdi. Geceleri uyumaz, sabahlara kadar
ibâdet eder, cenâb-ı Hakk'a kırık bir kalp ile yalvarırdı. Gündüzleri
talebelerine ders verirdi. Sünnet olduğu için öğleden önce bir mikdâr uyuyup
kaylûle yapardı. Hikmetli sözleri pek çoktur. Oğlu kendisinden nasîhat
istedikte; "Ey gözümün nûru evlâdım. Önce içindeki nefs denilen ejderi öldür!
Yüzünü toprağa sür! Hatâ ve isyânını kabûl ve îtirâf et ve işlediğin hatâ dolu
ibâdetlerinin yüzüne çarpılmasından kork!" buyurdu.
Sevdiklerine kalp temizliğinin önemini anlatırdı. Bu hususta; "Allahü teâlâ,
kullarının kalbine nazar eder. O halde ey insanlar! Kalplerinizi çok temiz
tutunuz! Onu cilâlandırınız! Güzel ve parlak ediniz! Orada yalnız ihlâs ve
doğruluk bulunsun!" buyururdu.
Talebesi olmak isteyen birine; "Ey oğlum, tövbe etmek istersen, bu hususta
lâübâli olma. Tövbeyi oyuncak sanma, yalnız dil ile "Tövbe ettim yâ Rabbî!"
demek yetmez, hem dil ile tövbe etmeli, hem de haramları ve yasak olan şeyleri
yapmamalıdır. Tövbe nasıl olur bilir misin? Kulun, kalbini Allah'dan başka bir
şey ile meşgûl etmemesi, tövbe etmesi ile olur. Bu hâsıl olursa, tövbe
makbuldür." buyurdu.
"Ey
talebelerim! Bizim yolumuzun esâsı, zarûrî olan ile yetinmektir. Sonsuz saâdeti
arzu ediyorsanız, Allahü teâlâdan başkasına muhtac olmamayı beğeniniz.
Yine
talebelerine; "Hak teâlâ neyi emir buyurmuşsa onu işlemenizi, neden nehy etmişse
yasak etmişse ondan kaçınmanızı istiyorum."
"İlim,
kulluğun gerçek mânâsını anlamak veHakk'a tam kulluk etmek içindir."
"Gıybet; yalancıların
meyvesi, fâsıkların ziyâfeti, kadınların sakızıdır."
buyurdu.
Kendisine Allahü teâlânın sevdiği kimselerden soruldukta; "Cenâb-ı Hak şu
kimseleri sever: İffetli ve kalbi temiz olanı, elini fenâlıktan men edeni,
dilini gıybetten ve lüzumsuz sözden koruyanı, edep yerine sâhib olanı, iyilik,
ikrâm ve ihsâna koşanı, dâimâ Allahü teâlâyı hatırlayanı, affetmeyi seveni."
buyurdu.
Hoca
hakkı soruldukta; "Talebe, hocasından müsâade almadan konuşmamalıdır. Eğer
hocası orada hazır değilse, manevî olarak ondan izin istemelidir. Zîrâ her
bakımdan rehberi olan hocası, talebesinin bu gibi şeylere riâyet ettiğini
gördüğünde onu çok sever, kısa zamanda hedefe ulaştırır." buyurdu.
Bir
talebesi kendisinden nasîhat istedi. O zaman; "Uygun olmayan yerlere gitmekten
çok sakın, oralara girip çıkanlara da dikkat et. Müslüman kardeşinden yersiz bir
şey görürsen, ona iyi muâmele etmeye gayret et, iyi geçin. Onun durumuna
düşmekten pek sakın. Senin en iyi, en yakın dostun; özü, sözü doğru olandır. O
böyle kaldığı müddetçe, onu koru." buyurdu.
"Allahü
teâlâya muhabbet edip, muhabbete vesîle olursan, yerdekiler ve göktekiler de
sana muhabbet eder. Allahü teâlâya itâat et ki, yerdekiler ve göktekiler de sana
muhabbet etsin. Allahü teâlâya itâat et ki, insanlar ve cinler de sana itâat
etsin. Cenab-ı Hakk'a muhabbet ve itâat edene, Allahü teâlâ ikrâmlarda,
ihsânlarda bulunur. Denizler onun için donup, sular ona yol olur. Hava emrine
âmâde olur." buyurdu.
Ömrünün
sonlarına doğru, talebelerinin büyüklerinden birine; "Ezher Câmiinde ders
vermekle meşgûl bulunan kardeşim Mûsâ Desûkî'ye git. Selâmımı söyle ve
zâhirinden önce bâtınını, kalbini temizlesin. Gurûr, kibir, hased, ucb gibi
bütün kötü huylardan kalbini muhafaza etsin." buyurdu. Talebe derhâl yola çıkıp,
hocasının emrini kardeşine ulaştırdı. Kardeşi o anda ders veriyordu.Dersini
yarıda bırakıp, süratle İbrâhim Desûkî hazretlerine gitti. Fakat ağabeyinin,
seccade üzerinde Allahü teâlânın rahmetine kavuştuğunu gördü.
Seyyid
İbrâhim Burhâneddîn hazretleri, kıymetli eserler yazmıştır. Bunların en
meşhûru El-Hakâik adlı kitabıdır.
KERÂMET VE MENKÎBELERİ
YOKSA PİŞMAN
OLURSUNUZ
Son
günlerinde talebelerine; "Ey evlatlarım! Ömrünüz her geçen gün azalmakta,
eceliniz yaklaşmaktadır. Bir gün bu üzerinde yaşadığınız dünyâ dürülecek,
kıyâmet kopacaktır. Hergün amel defterinizi hayırlı işlerle doldurmaya bakınız.
Böyle yapanlara müjdeler olsun. Amel defterlerini, yasaklardan kaçmayarak
günahlarla dolduranlara da yazıklar olsun. Vakitlerinizi isrâf etmeyiniz.
Zamanlarınızı boşa geçirmeyip değerlendiriniz. Yoksa pişmân olursunuz. Duânızın
kabûl olmasını istiyorsanız, helâlden yiyiniz ve müslüman kardeşlerinizin
hakkında yersiz söz etmekten dilinizi tutunuz." nasîhati oldu.
KAYNAKLAR
1)
Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.1, s.239
2)
Kâmûs-ül-A'lâm; c.1, s.570
3)
Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.165
4) The
Sufî Orders in İslâm; s.45, 46
5)
Mu'cem-ül-Müellifîn; c.1, s.79
6)
El-A'lâm; c.1, s.59
7)
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.9, s.259
8)
Melfûzât-i İbrâhim Desûkî
|