İBN-İ SEMMÂK
Evliyânın büyüklerinden. İsmi Muhammed bin Sabih, künyesi Ebü'l-Abbâs'tır. İbn-i
Semmâk lakabı ile meşhur oldu. Kûfelidir. Doğum târihi bilinmemektedir. 799
(H.183) senesi Kûfe'de vefât etti.
İbn-i
Semmâk, zamânının önde gelen âlimlerinden ilim ve edeb öğrendi. Hişam bin Urve,
A'meş ve başkalarından hadîs dinledi ve bu ilimde mütehassıs oldu. Ahmed bin
Hanbel hazretleri kendisinden hadîs rivâyetinde bulundu. Ma'rûf-u Kerhî
hazretleri talebelerinin önde gelenlerindendir.
İbn-i
Semmâk hazretleri bir ara Bağdât'a gelip Halîfe Hârûn Reşîd ile görüştü ve ona
nasîhatlarda bulundu. Bir gün; "Ey müminlerin emîri! Senin Allahü teâlânın
huzûrunda bir yerin vardır. Ancak ilâhî huzurda duruşun bittikten sonra Cennet'e
veya Cehennem'e gideceksin. Acaba senin yerin hangisi olacak?" buyurdu. Hârûn
Reşîd bu sözleri duyunca kendini tutamayıp ağlamaya başladı.
İbn-i
Semmâk hazretleri ömrünü Kûfe'de geçirdi. Hikmetli söz ve nasîhatleriyle meşhur
oldu.
İbn-i
Semmâk, bildiklerini, öğrendiklerini yerine getiren Allah'ın sevgili bir
kuluydu. Bir vâzında; "İçinizde Allahü teâlâyı hatırlatan fakat kendileri unutan
pekçok kimseler vardır. Yine öyleleri vardır ki, Allahü teâlânın yasak, haram
kıldığı şeylere karşı cüretkâr olup, haram işledikleri halde, başkalarını Allahü
teâlâya yaklaştırmaya çalışırlar. Yine sizden öyleleri vardır ki, kendileri
Allahü teâlâdan kaçtıkları halde, insanları Hakk'a çağırırlar." diyerek, ilmiyle
âmil olmayan, bildikleriyle amel etmeyen ve gaflet içinde kalanların hâlini dile
getirdi.
İbn-i
Semmâk hazretleri zamânın ileri gelen devlet adamlarına nasîhat eder, mektuplar
gönderirdi. Muhammed bin Hasan, Rukbe'ye vâli tâyin edilmişti. Ona yazdığı
mektupta: "Her hâlinde takvâ üzere ol, haramlardan sakın, Allahü teâlânın
nîmetlerine şükret ve O'ndan kork. Nîmete şükretmek; günâh işlememekle olur.
Muhakkak her nîmette bir delil, hüccet ve mesûliyet vardır. Hüccet, delil, o
nîmetin Allahü teâlâ tarafından verilmiş olmasıdır. Mesûliyetine gelince; o,
nîmet olduğu halde günah işlememektir. Allahü teâlâ sana âfiyet versin.
İşlediğin günahları ve yaptığın kusurları affetsin." buyurdu.
Muhammed bin el-Yemân anlatır: Bağdâtlı arkadaşlarımdan birisi, İbn-i Semmâk
hazretlerine mektup yazıp, dünyâyı kendisine anlatmasını istedi. Cevabında;
"Allahü teâlâ dünyâyı şehvetlerle ve âfetlerle doldurdu, helâlleri güçlüklerle,
haramları da mesûliyetlerle birleştirdi. Helâller için hesâba çekeceğini,
haramlar için azâb edeceğini bildirdi. Vesselâm." yazarak gönderdi.
Söylenilen söze çok dikkat edilmesini herkese söylerdi ve "Sen, duyduğunu
başkalarına söyleyenden daha çok, gizler görünenden kork. Çünkü böyle kimseye,
insanlar yalan yakıştıramazlar daha çok inanırlar. Sizden biriniz bâzan
kendisine itimâd eden birine bir söz söyler, o da onu yayar, bu yüzden ülkeler
harâb olur." buyurarak gıybet edilmemesini ve az konuşmayı, sırrını hiç kimseye
söylememeyi tavsiye ederdi.
"Akıllı
kimselerin arzusu, düşüncesi, Cehennem'den kurtulmak ve haramlardan kaçmaktır.
Ahmak olanın arzusu, oyun ve eğlencedir." ve "Ölüm meleği yastığının dibinde
durduğu halde uyuyup gaflete dalan kimseye çok şaşılır." sözleriyle âhireti
unutup gaflette olan insanlara duyduğu hayreti bildirmiştir. Her şeyden evvel
farzları yapıp haramlardan ve şüpheli şeylerden sakınmayı söyler, nâfilelerle
uğraşılacak zaman olmadığını bildirir; "Zarûrî din bilgilerini alıp, faydasız
şeyleri terk etmek, akıl sâhiplerinin işidir." buyururdu.
"Allahü
teâlâ dünyâyı lezzetlerle ve âfetlerle doldurdu. Helâlleri güçlüklerle,
haramları da mesûliyetlerle berâber kıldı." Yine; "İnsanlar üç kısımdır:
Birincileri, günahkârlar sınıfı olup, günahlarına tövbe edip bir daha günahlara
dönmek istemeyenlerdir. Bunlar iyidir. Makbûldür. İkincileri, günah işlerler,
sonra tekrar tekrar günah işlerler, sonra üzülürler, sonra yine günah işlerler,
sonra da ağlarlar. Bunların kurtulması umulur. Fakat helâk da olabilirler.
Üçüncüleri, günah işlerlerken pişman olmazlar, pişman olurlar üzülmezler ve yine
günah işlerler ağlamazlar. Bunlar Cennet yolundan Cehennem yoluna sapmış
olanlardır." buyurdu.
Yine; "İnsan
günahlardan sakındığı kadar, Allahü teâlâyı tanır." buyurarak Allahü teâlâyı
tanıyan kimsenin günah işlemeyeceğini bildirmiştir.
Ömründe
hiç evlenmedi. Kendisine; "Niçin evlenmiyorsunuz?" diye sorduklarında; "Ben bir
şeytanla başa çıkamıyorum. İki şeytanla nasıl baş edebilirim?" buyurdu. "Nasıl?"
dediklerinde; "Benim bir şeytanım var. Evlenince bir de evlendiğim kadının
şeytanı buna eklenecek. Ben bu iki şeytanla nasıl baş ederim?" buyurdu.
Bir gün
kendisine amelsiz ilimden sordular, O; "Amelsiz ilim peşinde koşanın misâli
şeytandır. Kendisini makam, mevki arzusuna kaptıranın misâlî Firavun'dur. Yâni
makam korkusundan îmân etmemiştir." sözleriyle amelsiz ilim sâhiplerini ve
makam, mevki peşinde koşanların hâlini haber verdi.
Riyâkar
kimse hakkında da; "İlim ve amel sahibi olduğu halde riyâkâr olan kimse, içinde
gizlediğini (riyâyı) insanlara bildirseydi elbette insanlar ondan yüz çevirir ve
akılsız olduğuna hükmederlerdi." buyurdu.
Muhammed bin Semmâk yaşayışı ve hikmetli sözleriyle, binlerce insanın Allahü
teâlânın râzı olduğu yola kavuşmasına sebeb oldu. Hıristiyan bir genç iken,
İbn-i Semmâk'tan işittiği sözlerden kalbinde îmân nûru parlayanMârûf-i Kerhî'yi,
İmâm-ıAli Rızâ'ya götüren ve orada îmân etmesine sebeb olan İbn-i Semmâk
hazretleridir.
Allahü
teâlâya itâat edenleri çok severdi. Bu sebeple vefâtından az önce; "Yâ Rabbî!
Âsî olduğum zamanlarda bile sana itâat edenleri sevdiğimi bilirsin. Benim
itâatkâr kullarına olan bu sevgimi isyân ve günahlarıma keffâret say." buyurdu.
KERÂMET VE MENKÎBELERİ
ALLAHÜ TEÂLÂ
METH EDİYOR
İbn-i
Semmâk hazretleri bir ara Hârûn Reşîd'in bulunduğu bir meclise geldi. Eshâb-ı
kirâmı (aleyhimürrıdvân) ve hazret-i Ebû Bekr, Ömer ve Osman'ı (radıyallahü
anhüm) şu sözlerle medh etti: "Allahü teâlâya hamd olsun, Resûlullah efendimize
salât ve selâm olsun. Sonradan gelenlerden, yâni Eshâb-ı kirâmdan olmayanlardan
bin tânesi, Eshâb-ı kirâmdan en aşağıda olanın derecesine yaklaşamaz. Onlar
Allahü teâlânın azâbından emîn oldular. Babalarımız ve dedelerimiz de îmân edip,
kılıç korkusundan emîn oldular. Yâ Ebâ Bekr! Sen Allahü teâlâya kulluk ve
itâatte öyle bir dereceye ulaştın ki, Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde seni medhü
senâ ediyor. Yâ Ömer! Sen bir halîfe, emîr değil, müslümanların babasısın. Yâ
Osman! Sen mazlûmsun ve günahsız olarak şehîd edilip defnedildin. Sen olgunluk
yaşında idin. Ama küçük bir çocuk gibi (günahsız) vefât ettin." buyurdu.
BİR BARDAK SU
İbn-i
Semmâk, Abbâsî halîfelerinden birinin huzûruna girdi.Halîfe bu sırada su
içiyordu.Halîfe, İbn-i Semmâk'a; "Bana nasîhat et." dedi. İbn-i Semmâk;
"Susuzluktan ölecek bir halde olsan ve seni ölümden kurtaracak suyu bütün
servetin karşılığında verecek olsalar ne yapardın?" diye sordu. Halîfe: "Bütün
servetimi verir suyu alırdım." deyince İbn-i Semmâk; "O halde, bir bardak su
kadar kıymeti olan servetinle niçin öğünüp duruyorsun?" dedi.
KAYNAKLAR
1)
Hilyet-ül-Evliyâ; c.8, s.203
2)
Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.1, s.102
3)
Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.61
4)
Risâle-i Kuşeyrî; s.71
5)
Şezerât-üz-Zeheb; c.1, s.303
6)
Târih-i Bağdâd; c.5, s.365
7)
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.219
|