İBN-İ ATÂ
Evliyânın büyüklerinden. İsmi Ahmed bin Muhammed bin Sehl bin Atâ, künyesi Ebü'l-Abbâs'tır.
Aslen Bağdatlıdır. İbn-i Atâ, zamânın büyük âlimlerinden ilim öğrenmiş ve
hadîs-i şerîf dinlemiştir. Vaktini, ilim öğrenmek ve öğretmekle, ibâdet ve
Kur'ân-ı kerîm okumakla geçiren İbn-i Atâ, 923 (H.311) veya 931 (H.319) yılında
vefât etti.
İbn-i
Atâ, Yûsuf bin Mûsâ el-Kattân, Fadl bin Ziyâd, Cüneyd-i Bağdâdî, İbrâhim
Mâristânî ve daha birçok âlimden ilim öğrenmiş, hadîs-i şerîf dinlemiştir.
Kendisinden ise, Muhammed bin Ali bin Atabiş en-Nâkid, İbn-i Hafîf ve daha
birçok âlim ilim öğrenmiş, hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir.
İbn-i
Atâ için, Ebû Saîd Harrâz: "Tasavvuf, güzel ahlâktır. Ben bunun ehli olarak,
Cüneyd-i Bağdâdî ve İbn-i Atâ'dan başkasını görmedim." Ebü'l-Hüseyin Muhammed
bin Îsâ bin Hâkan "O, gece ve gündüz iki saat uyurdu." Abdullah bin Muhammed es-Seczî
ise; "Ben evliyâ arasında ondan daha idrâk ve anlayış sâhibi birini görmedim."
demiştir.
İbn-i
Atâ'nın, çok güzel on erkek evlâdı vardı.Bir gün onlarla berâber sefere
çıkmıştı. Yolda eşkıyâlar çevirdi.Eşkıyâların reisi, İbn-i Atâ'nın gözü önünde
çocuklarını sırayla öldürdü. Çocuklarının her birinin öldürülüşünde, başını
semâya kaldırarak, gülümsüyordu. Sıra sonuncu çocuğa geldiğinde, çocuk babasına
dönerek: "Sen ne kadar şefkatsiz bir babasın. Dokuz yavrunu öldürdükleri hâlde,
hiç sesini çıkarmıyorsun ve gülüyorsun." dedi. İbn-i Atâ oğluna dönerek:
"Babasının ciğerpâresi! Bunu yapan zâta bir şey söylenmez ki! Aslında O, biliyor
ve görüyor. Dilerse hepsini korumaya da kâdirdir." dedi. Bunun üzerine eşkıyâ
reisinde bir hâl hâsıl oldu ve İbn-i Atâ'ya: "Şâyet bu sözlerini önceden
söyleseydin, çocuklardan hiçbirini öldürmezdik." dedi ve oğlunu serbest bıraktı.
İbn-i Atâ bunun üzerine: "Takdir böyle imiş, söyleseydim bile bir şey
değişmezdi." dedi.
İbn-i
Atâ, çölde yolunu şaşıran bir talebesinin başından geçen bir hâdiseyi şöyle
anlatır: "O çölde yolunu şaşırdı. Dolaşırken kendisini bir su başında buldu.
Pınarbaşında çok güzel bir kız gördü. Kızın karşısında durdu. Kız ona; "Benden
uzak ol." deyince, "Sen bütün varlığınla benim ol." dedi. Kız; "Şurada, öyle
güzel bir kız var ki, ben ona hizmetçi bile olamam." dedi. O talebe dönüp o
tarafa baktı. Kimseyi göremedi. Tekrâr kıza dönünce, kız ona: "Doğruluk ne kadar
güzel, yalan ne kadar kötü, bütün varlığınla bana bağlı olduğunu iddia
ediyorsun. Halbuki, benim yanımda, bir başkasına bakmak istiyorsun." dedi.
Talebe utancından başını önüne eğdi. Başını kaldırdığında, karşısında kimseyi
göremedi."
İbn-i
Atâ'nın vefâtı şöyle anlatılır: Hallâc-ı Mansûr'u öldüren vezir, İbn-i Atâ'ya "Hallâc-ı
Mansûr hakkında ne dersin?" diye sordu. İbn-i Atâ bu soru üzerine; "Sen kendi
işlerine bak, evliyâ ile uğraşma." dedi. Vezir, Hallâc-ı Mansûr hakkında kötü
sözler söylemeye başlayınca, İbn-i Atâ ona, "Sâkin ol! Doğru konuş!" dedi. Buna
sinirlenen vezir, İbn-i Atâ'nın dişlerinin sökülmesini ve bunların, başına
çakılması için emir verdi. İbn-i Atâ, bu eziyetin tesiriyle vefât etti.
İbn-i
Atâ hazretleri buyurdu ki: "Tövbe, ilmin kötülediği her şeyden, ilmin
methettiğine dönmektir."
"Kullara ve yaratılmış olan şeylere bakıldığında, Allahü teâlânın varlığı
bilinir."
"Kim
nefsine sünnetleri uygularsa, Allahü teâlâ onun kalbini mârifetle nurlandırır."
"Her
velînin üç alâmeti vardır. Bunlar: Allahü teâlâ ile arasındaki sırrı saklamak,
halkla arasında geçen muâmelelerde, duygularını hatâdan korumak, herkese aklı ve
anlayışı ölçüsünde söylemektir."
"Kim
amel ederek tövbesini düzeltirse, tövbesi kabûl olunur."
"Tâatın
en fazîletlisi, her an murâkabe üzere olmaktır. Allahü teâlânın her an her şeyi
gördüğünü unutmamaktır."
"Edep
nedir?" denilince, "Râzı olunan, beğenilen şeyleri yapmandır." buyurdu.
"Bir
kimsenin kalbinde, kendisini nefsin isteklerinden, kötülüklerden koruyacak kadar
âhiret düşüncesi yoksa, bunları terk etmeye güç bulamaz."
"Tövbe
inâbe ve icâbe tövbesi olmak üzere iki kısımdır. İnâbe tövbesi cezâ korkusu ile
yapılan tövbedir. İcâbe tövbesi ise sırf Allah sevgisi ile yapılan tövbedir."
"Tevâzu, kim söylerse söylesin hakkı kabûl etmektir."
"Nefis,
yaratılışı îcâbı edepsizdir, halbuki kul sürekli olarak edebe riâyet etmekle
memurdur. Nefsin tabiatı îcâbı muhâlefet meydanında at oynatır, kul gayreti ile
nefsin kötü arzularına ulaşmasını engeller. Nefsini dolu dizgin salıveren, şer
ve kötü işlerde onun ortağı olur."
"En
büyük ilim heybet ve hayâdır. Bir kimsenin kalbinden heybet ve hayâ duygusu
gitti mi artık onda hayır kalmaz."
"Halka
ayrılık acısının tattırılmasındaki hikmet, Allahü teâlâdan başkasına
güvenmelerini önlemektir."
"Edepten mahrum bırakılan bir kimse, bütün hayırlardan mahrum bırakılmış olur."
"Tevekkül; yüce Allah'a en iyi şekilde sığınıp, samîmî bir şekilde O'na muhtaç
olmaktır."
"Sabır,
musîbetler içindeyken bile edebe riâyet etmektir."
"Ahlâk
iyi olmadıktan sonra, kılınan namazın, tutulan orucun çok olmasının önemi
yoktur. Hattâ sadaka ve mücâhede (nefsini yenmeye çalışma) bile hiçtir. Bu yolda
yükselenler, ne namazla, ne de oruçla yükseldiler. Ne sadaka ile, ne de mücâhede
ile üstün dereceler buldular. Yükselen, ancak iyi huyla yükseldi. Çünkü Resûl-i
ekrem efendimiz; "Kıyâmet günü, bana en yakın olanınız, huy ve ahlâk
bakımından en güzel olanınızdır." buyurdu."
"Dünyânın geçici lezzetlerine dalan, hakîkatleri bulamaz. Bu lezzetlere dalması,
onun kuvvetini azaltır."
"İtâatların
en fazîletlisi, devamlı olarak Allahü teâlâyı düşünmektir."
"Nefsini tanımayan, âriflerin meclisinde bulunsun. Hikmet nûru ile aydınlanmak
isteyen ise, ilim ve hikmet sâhiplerinin meclisinde bulunsun."
"En
büyük ilim olan mârifetullahın neticesi, heybet ve hayâdır. Bir kimsenin
kalbinden hayâ ve heybet duygusu gittiği zaman, artık onda hayır kalmaz."
"Allahü
teâlâ için en sevimli şey, kulun dünyâdan yüz çevirmesi, O'na ulaşılacak en iyi
vesile ise, kulun nefsinden vazgeçmesidir."
"En iyi
iş yapılmış, en iyi ilim söylenmiştir. Bu sebeple, şimdiye kadar yapılmamış bir
işi yapma, söylenmedik sözü söyleme."
KERÂMET VE MENKÎBELERİ
GÜZEL AHLÂK
İbn-i
Atâ bir gün dostlarına; "Yükselenler ne sebeple yükselirler?" diye suâl etti.
Orada bulunanlardan bir kısmı; "Çok oruç tutmakla." dedi. Bir kısmı; "Nefse
istemediği şeyleri zorla yaptırmaya çok devâm etmekle." dedi. Diğer bir kısmı
da; "Kendinin muhâsebesini yapmakla, nefsi hesâba çekerek doğruya yönelmekle."
dedi. Bir kısmı ise; "Cömertlik yapmakla." dedi. Bunun üzerine İbn-i Atâ;
"Yüksek derecelere üstünlüklere kavuşanlar, ancak güzel ahlâk ile kavuştular.
Allahü teâlâya mahlûkât içinde en yakın olan, Muhammed aleyhisselâmdır. O'nun
yolunda olanlar, güzel ahlâk sâhibi olanlardır." buyurdu.
KAYNAKLAR
1)
Târih-i Bağdât; c.5, s.26
2)
Tabakât-ı Sûfiyye; s.265
3)
Hilyet-ül-Evliyâ; c.10, s.302
4)
Sıfât-üs-Safve; c.2, s.287
5)
Tezkiret-ül-Evliyâ; c.2, s.57
6)
Risâle-i Kuşeyrî; s.135
7)
Nefehât-ül-Üns; s.191
8)
Tabakât-ül-Evliyâ; s.59
9)
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.4, s.158
|