EVHADÜDDÎN KİRMÂNÎ
Mutasavvıf, velî ve Şâfiî mezhebi fıkıh âlimi. Künyesi Ebû Hâmid'dir. Evhadüddîn
lakabı ve Kirmânî nisbetiyle tanınır. Bu nisbeti sebebiyle İran'ın Kirman
bölgesinden olduğu anlaşılmaktadır. Doğum târihi bilinmemektedir. 1237 (H.635)
târihinde Konya'da vefât etti.
Evhadüddîn Kirmânî önce Bağdât'ta ilim tahsîl etti. Evliyâdan Rükneddîn
Süncâsî'nin derslerinde bulundu ve çok isifâde etti. Kendisi, Süncâsî hazretleri
ile olan bir menkıbesini şöyle nakletmektedir:
"Gençliğimde Hocam Rükneddîn Süncâsî'nin hizmetinde bulunmakla şereflendim.
Bir
yolculuğunda hizmetini görürdüm. Hocam çok şiddetli bir karın ağrısına
yakalanmıştı. Bir şehirden geçerken hastâneye uğramak için müsâde istedim.
Vermek istemedi ise de çok ısrar ettim. Sonunda müsâde etti. Hastâneye gittim.
Orada birinin, talebelerin ortasına oturup ders verdiğini gördüm. Yanlarına
yaklaştım. Ders veren kişi, kalkıp yanıma geldi. Elimden tuttu. Hiç tanımadığım
biri idi. Bana; "Hâcetin, ihtiyâcın nedir?" diye sordu. Hocamın hâlini söyledim.
Bir darı getirip bana verdi. Benimle dışarı çıktı. Sonra çok izzet ve ikrâmda
bulundu. Gelip hocama durumu anlattım. Bana tebessüm edip; "Ey tecrübesiz çocuk!
Sana ikrâm eden ben idim. O kimse oranın vâlisi idi. Senin ısrârın karşısında
sana izin verdim. Orada o kimsenin sûretine girip seni karşıladım. Sana izzet ve
ikrâmda bulundum. Karşılamayı o kimseye bırakmadım. Çünkü sana ikrâmda
bulunmayıp, seni mahcûb etmesinden korktum." Bu olaydan sonra hocama olan
bağlılığım daha çok arttı ve kendisine hizmeti en büyük nîmet bildim."
Evhadüddîn Kirmânî yine evliyânın büyüklerinden Şihâbüddîn Sühreverdî
hazretlerinin derslerine ve sohbetlerine kavuştu. İlim tahsîl etti. Evhadüddîn
hazretleri bu hocasını çok sever ve ona büyük hürmet beslerdi.
Rükneddîn Alâüddevle anlatır: "Sühreverdî yolunun sâliklerinden biri Minâ'da
anlattı: "Bir gün Şihâbüddîn Sühreverdî hazretlerinin huzurlarındaydım.
Evhadüddîn Kirmânî'nin huzûruna gelmemesini söyledi. Evhadüddîn bu haberi
duyunca; "İstemem, müsbet ile ansın beni, gönlüne getirsin mest eder beni."
beytini söyleyip;"Elhamdülillah hocamızın ağzında adımızın anıldığını duyduk."
diye sevindiğini gördüm."
Daha
sonra Evhadüddîn hazretleri de hocasından aldığı yetkiyle ilim tâliplerini
aydınlatmaya, mârifet sırlarını dünyâya saçmaya başladı. O bilhassa sanat
kollarında çalışanların teşkilâtlanmasını ve bir disiplin dâiresi içinde yeni
yetişen çırakların da tam bir edep, ahlâk nümûnesi olmasını arzuluyordu. Bu
maksadla Abbâsî Halîfesi Nâsır bin Müstedî, halîfeliğini tanıyan bütün İslâm
memleketlerine, fütüvvet teşkîlâtını yeniden canlandırmanın lüzumuna dâir
mektuplar gönderdi. Bu meyânda bu teşkilâtı canlandıracak, insanları kardeşlik
bağlarıyla birbirine bağlayacak, zâhir ve bâtın ilimlerinde kâmil kimseleri de o
memleketlere gönderdi.
Evhadüddîn Kirmânî de talebesi Ahî Evren ile birlikte 1205 yıllarında Anadolu'ya
geldi. Muhyiddîn-i Arabî, Şems-i Tebrîzî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî gibi zamânın
büyükleriyle görüştü. Konya'ya yerleşti. Kendisi için kurulan dergâhta dersler
verip talebe yetiştirdi. Kasaba ve köylere yetiştirdiği talebelerini gönderdi.
Anadolu'nun birçok kasaba ve köyünü tek tek dolaştı. İnsanlara Allah aşkını, din
kardeşine muhabbetin lüzumunu, din bilgilerini öğrenip tatbik etmenin gerekli
olduğunu anlattı. Belâlara sabredip, ele geçen mala kanâat etmenin, din
kardeşinin malını, nâmusunu, canını da korumanın lâzım olduğunu
bildirdi. Yazdığı şiirlerinde de aynı şeyleri anlattı. Eserlerinden Misbâh-ül-Ervâh ve
Menâkıb'ı meşhurdur.
Şeyh
Evhadüddîn Kirmânî insanlarla meşgulken bile kalbi devamlı Allahü teâlâyı zikr
ederdi. Tasavvufta çok yüksek makamlara kavuşan Evhadüddîn Kirmânî 1237 (H.635)
yılında vefât etti. Türbesi, Konya'da Musallâ mezarlığının içinde Şücâeddîn
türbesinin güneybatısındadır.
Pekçok
talebe yetiştiren Evhadüddîn Kirmânî'nin en büyük talebelerinden birisi
Sadreddîn Konevî'ydi. Kendisinden on altı sene feyz alan Sadreddîn Konevî; "Ben
iki dânânın (âlimin) sütlerini emmişim. Biri Şeyh Muhyiddîn-i Arabî ve biri
hazret-i şeyh Evhadüddîn Kirmânî'dir." demiş ve vefât ederken; "Tâbûtumun
üzerine Evhadüddîn hazretlerinin seccâdesini seriniz." diye vasiyet etmiştir.
Yine
meşhur talebelerinden ve dâmâdı olan Ahî Evren, Evhadüddîn hazretlerinin
vefâtından sonra yerine geçti. Güçlenip birleşerek, vahşi hayvan sürüsü gibi
insanları parçalayıp şehirleri yıkarak gelen Moğollara karşı, halkın şuurlanması
için elinden gelen bütün gayreti gösterdi. Bilhassa sanat sâhibi, esnâf arasında
çok sevildi. Her şehir ve kasabada teşkilâtlar kurdu. Ahîlik, kardeşlik
teşkilâtı adı verilen ve bugünkü mânâda esnâf teşkilâtı diyebileceğimiz bu
kuruluşun mensupları, kısa zamanda birçok şehir ve kasabada teşkilâtlandılar.
Toplanıp sohbet edebilecekleri, birbirlerinin ilimlerinden istifâde
edebilecekleri, gelen misâfirleri ağırlayabilecekleri dergâhlar yaptılar.
Moğollara karşı milis kuvvetleri teşkil edip, şehirlerini müdâfaa ettiler.
Anadolu halkının zâlim Moğol kuvvetleri karşısında eriyip yok olmamaları için
gayret gösterdiler. Evhadüddîn Kirmânî'nin koyduğu temel prensiplerden
ayrılmayan ahîler, Anadolu Selçuklu Devletinin yerinde teşkil edilen Anadolu
beyliklerine destek oldular. Bilhassa Osmanlı Beyliğine yardımcı olup
desteklediler. Aradıklarını Osmanlı Devletinde bulup, onun saflarında yerlerini
aldılar.
KAYNAKLAR
1)
Nefehât-ül-Üns; s.659
2)
Kâmûs-ül-A'lâm; c.2, s.1065
3)
Menâkıb-ı Evhadüddîn Kirmânî (Tahran-1968)
4)
Hazînetü'l-Asfiyâ; c.1, s.89
5)
Kelimâtü's-Sâdikîn; s.38
6)
Nesâyimü'l-Mehabbe; s.416
7)
Mecmaü'l-Füsehâ; c.1, s.89
8)
Devletşah Tezkiresi; c.2, s.265
9) A
literary History of Persia; c.2, s.134
10)
Konya Târihi; s.590
|