|
EBÜ'L-HASAN CÛSUKÎ
Irak velîlerinin
büyüklerinden. Ebü'l-Hasan künyesi olup, Dicle kenarında bir belde ve doğduğu
yer olan Cûsuk'a nisbetle Cûsukî denildi. Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin
halîfelerinden, Ali bin Hîtî'nin talebesi idi. On ikinci asır sonlarında vefât
etti. Doğum yeri olanCûsuk köyüne defnedildi. Kabri halk tarafından ziyâret
edilmekte, onun feyz ve bereketinden faydalanılmaktadır.
Allahü teâlânın
dostlarının büyüklerinden, kerâmet, hârikulâde hâller ve insanları sapıklıktan
kurtarmada yüksek dereceler sâhibi olan Ebü'l-Hasan Cûsukî, temel din
bilgilerini öğrendikten sonra, gençliğinin baharında Ali bin Hîtî'nin hizmetine
girdi. Ali bin Hîtî hazretleri, Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin, "Bağdât'a
gelen her velî bizim misâfirimizdir. Biz de, Ali bin Hîtî'nin misâfiriyiz"
buyurduğu ve sık sık karşılıklı ziyâretlerde bulundukları bir büyük zât idi.
Nehr-ül-melik civârında Rezirân köyünde ikâmet ederdi. Allahü teâlânın izniyle
ölüleri dirilttiği, hastalara şifâ dağıttığı, körlük ve sağırlık a'râzlarını
giderdiği meşhûr olanAli bin Hîtî hazretlerinin hizmetinde yıllarca kalan Ebü'l-Hasan
Cûsukî, onun ilim ve feyzlerinden çok istifâde etti. Evliyânın büyükleriyle
sohbet etti. Ali bin Hîtî'nin yanında kemâle geldi. Maddî, mânevî bütün
ilimlerin inceliklerine kavuştu. Kalbi bütün kirlerden temizlendi. Gönlünde
Allah aşkından başka bir sevgi, dilinde Allah adından başka bir söz bulunmaz
oldu. Allahü teâlâya olan aşkını, şiirlerinde terennüm eyledi. İşi, sözü,
düşüncesi, tefekkürü, her şeyi ile, Allahü teâlânın râzı olduğu şeylere yöneldi.
Hücreleri, zerreleri de Allahü teâlâyı zikreder oldu. Kimsenin duyup haberdâr
olmadığı hâllere kavuştu. Ali bin Hîtî hazretlerinin halîfesi oldu.
Pekçok talebe yetiştirdi.
Feyz ve nûrları her tarafa yayıldı. Çöller, Allah aşkıyla parladı. Ölü kalbleri
diriltti. Zulmet dalgalarını, beldelerden, insanlardan kaldırdı. Pek çok insan
onun feyziyle kemâle geldi. Bir çok kimse doğruyu görüp îmân ile şereflendi.
Beldeler, sâlih ve temiz insanlarla doldu. Allah aşkı gönüllerden çıkmaz, Rabbin
adı dillerden düşmez oldu.
Abdurrahmân bin Ebü'l-Hasan ve Ümran Büreydî Dârânî, Ebü'l-Hasan Cûsukî'yi
ziyâret için yola çıktılar. Cûsuk'un karşısından Dicle'yi geçtiler. Yolun
kenarında, görünüşü çirkin ve pis kokulu bir adamın zincirlerle bağlı olduğunu
gördüler. Onlara; "Ne olur, Ebü'l-Hasan'a söyleyin de beni çözüversin. Beni bu
hâle o koydu." diye yalvardı. Ebü'l-Hasan'ın huzûruna vardıklarında, durumu
arzetmeye kalmadan kendisi söze başladı: "Sizin yolda gördüğünüz şeytandı. Onu
cezâlandırdım. Çünkü o, ikide bir gelip îmân sâhiplerini saptırmak için
çabalıyor, onlara vesvese veriyordu. Kaç defâ gelmemesi için tenbîh ettim.
Sözünde durmadı. Gelip, dostlarımı rahatsız etti. Ben de Allahü teâlânın izniyle
onu yakalayıp bağladım" buyurdu.
Ebü'l-Hasan Cûsukî hazretleri buyurdu ki:
"Âlimlerin bozulmasının alâmeti ikidir: "Biri, bildiklerini yapmazlar,
bilmedikleriyle amel ederler. İkincisi, yapmamaları emredilen şeyleri yaparlar."
"Faydasız söz söylemek ve
herkesle haşir-neşir olmak, Allahtan yüz çevirmenin alâmetidir."
"Bir kimsenin Cehennemlik
olduğu, üç şeyde açıkça görülür: Kendisine ilim verilir, amelden mahrûm edilir.
Amel verilir, ihlâstan mahrum edilir. Allah adamlarının sohbetleri ile
şereflenir, onlara hürmet etmez."
"İlim yükseltir, cehâlet
alçaltır."
"Sabır şecâat, yalan
âcizlik, doğruluk kuvvettir."
"İslâmiyetin emir ve yasaklarını öğreterek, seni yanlış yollara düşmekten
sakındıracağını bilmediğin kimselerle arkadaşlık etme!"
İki beytinde şöyle
demektedir:
"Gözlerimin göremediğini gören kalbim seni arzuluyor,
Gönlüme
ümid etme ve isteme arzusunu sen verdin.
Bana bu
isteği verdiğin gibi, isteyeceğimi de bilmektesin.
Kalbim,
yalnız seni istiyor ve ben, gönlümde senden başkasına yer ayırmadım."
KERÂMET VE MENKÎBELERİ
EMRİNİZDEYİZ
Ali bin Hîtî
hastalanmıştı. Kendisini, başta Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri olmak üzere,
Bekâ bin Batû, Ebû Saîd Kaylevî, Ahmed Cûsukî Sarsarî gibi büyükler ziyâret
ettiler. Ali bin Hîtî, hizmetinde bulunan Ebü'l-Hasan Cûsukî'ye sofrayı
kurmasını emretti. Ebü'l-Hasan sofrayı kurdu. Ancak, ekmeği koymağa kimin
önünden başlayacağında tereddüd etti. Bir mikdar düşündükten sonra, ekmeğin
hepsini birden sofranın ortasına koydu. Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri; "Ne
güzel hizmetçin var? Sofrayı hemen hazırladı" buyurarak iltifât etti. Ali bin
Hîtî de; "Ben de, hizmetimde bulunan bu kimse de sizin emrinizdeyiz." diye
karşılık verdi. Arkasından Ebü'l-Hasan'a dönüp; "Bundan sonra üstâdın Abdülkâdir-i
Geylânî hazretleridir. Artık ona hizmet edeceksin!" deyince, Ebü'l-Hasan
ağlamaya başladı. Bunun üzerine, Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri; "Hasan, emdiği
memeden başka meme emmek istemiyor, bırak üstâdından feyz almaya devâm etsin."
buyurdu.
KAYNAKLAR
1)
Kalâid-ül-Cevâhir; s.102
2) İslâm Âlimleri
Ansiklopedisi; c.6, s.201
|
|