EBÛ MUHAMMED RÂZÎ
Nişâbur'da yetişen büyük velîlerden. İsmiAbdullah bin Muhammed er-Râzî, künyesi
Ebû Muhammed'dir. Şa'rânî ve Haddâd diye de tanınır. Aslen Reyli olup,
Nişâbur'da doğup büyüdü. Doğum târihi bilinmemektedir. 964 (H.353) senesi
Nişâbur'da vefât etti.
Evliyânın büyüklerinden Ebû Osman Hîrî'nin sohbetlerinde yetişip kemâle geldi.
Ebû Osman hazretleri Ebû Muhammed Râzî'nin yetişmesinde husûsî ihtimâm
gösterirdi.
Ebû Muhammed Râzî; Cüneyd-i
Bağdâdî, Muhammed bin Fadl, Ruveym, Semnûn, Yûsuf bin Hüseyin, Ebû AliCürcânî,
Muhammed bin Hamid ve başka büyük zâtlarla görüşüp sohbet etti. Fıkıh, hadîs ve
diğer ilimlerde âlim idi. Çok hadîs-i şerîf yazdı ve rivâyet etti. Sika,
güvenilir bir râvi idi. Bilhassa tasavvuf yolunun inceliklerini iyi bilirdi.
Haram ve şüphelilerden sakınmakta, hattâ şüpheli olmak korkusu ile mübahların
çoğunu terketmekte, nefse zor gelen şeyleri yapmakta çok dikkatli idi.
Talebeliğinde Muhammed Râzî, hocası Osman Hîrî'nin, Muhammed bin Fadl Belhî'yi
medhettiğini işitmişti. Onu görme arzusuna düştü. Ziyâretine gitti. Fakat
zannettiği gibi bulmadı. Hocasına döndü. Hocası ona; "O zâtı nasıl buldun?"
deyince, o; "Zannettiğim gibi değil." diye cevap verdi.Ebû Osman hazretleri ona;
"Evlâdım! Sen onu küçümsedin. Bir kimse bir kimseyi küçümserse ondan istifâde
edemez. Hemen hürmetle ona dön!" buyurdu. Abdullah Râzî hatâsını anlayıp geri
döndü. Ondan çok istifâdesi oldu.
Hikmetli sözleri pek çoktur.
Kendisine; "Dünyâ sevgisi nedir?" denildi. O; "Dünyâ, Allahü teâlâ ile senin
aranda perde olan her şeydir." buyurdu.
Yine, şikâyet ve gönül
darlığından suâl edildi. Buna da; "Şikâyet ve gönül darlığı, mârifet azlığından
Allahü teâlâyı tanımamaktan ileri gelir." buyurdu.
Sohbetlerinde; "Bir kimse, İslâmiyetin emirlerine uyup uymadığını anlamak
istiyorsa, bu emir ve yasakları nefsine tatbik etsin. Eğer emirleri yapmakta ve
yasaklardan sakınmakta bir isteksizlik, gevşeklik yoksa, bilsin ki İslâmiyete
uymaktadır."
"Ahlâk, Allahü teâlânın
sana ihsân ettiklerini büyük, senin O'nun rızâsı için yaptıklarını küçük
görmendir."
"Allahü teâlâya yakınlık
makâmına kavuşmak isteyen, nefsin arzuları ile kendisi arasında, demir gibi kavî
bir duvar bulundursun."
"Sabrın alâmeti, şikâyeti
terk edip, musîbeti ve sıkıntıları gizlemektir."
"Devamlı ilimle meşgûl olmak, insanın ayıplarını anlamasına sebeb olur."
"İlim öğrenmek, ilmi ile
amel etmek, amelini düzgün yapamadığını düşünüp korkmak, Allahü teâlâyı
tanımanın alâmetlerindendir."
"Susmayı ganîmet saymayan kimse, ne kadar konuşursa konuşsun boşunadır."
buyurdu.
Hocası, Osman Hîrî
hazretlerini çok sever ve; "Pek çok evliyâ ile görüşüp sohbet ettim. Lâkin
Allahü teâlâyı tanımak husûsunda hocamdan daha çok mârifet sâhibi birini
görmedim." derdi.
Ebû Nasr Harrânî anlatır:
Ebû Muhammed Râzî'ye bana bir duâ öğretmesini ricâ ettim. Bana şöyle duâ etmemi
söyledi: "Yâ Rabbî! Bize, seni hakkıyla tanımayı, sana hakkıyla ibâdet
edebilmeyi ihsân et. Bizi sana yaklaştıracak şeyleri nasîb eyle. Bizlere hâlis
tevekkül, hüsn-i zan, dünyâ ve âhirette âfiyet ve iyilikler ihsân buyur."
KERÂMET VE MENKÎBELERİ
TUHAF HÂLLER
Bu insanların hâli ne
tuhaftır. Kusur işler, kusurlu olduklarını bilirler, fakat bir türlü bu bozuk
halden vazgeçmezler ve doğru yola dönmezler. Böyle insanlar hakkında ne
buyuruyorsunuz? diye soranlara; "Bunlar öğrendikleri ilimler ile amel etmekle
değil, o ilimler kendilerinde bulunduğu için, öğünmekle meşgul oluyorlar. Hep
zâhir ile uğraşıyorlar ve bâtın edepleri ile meşgûl olmuyorlar. Allahü teâlâ
böylelerinin doğruyu ve hakkı gören basîret gözlerini kapatır. Böylece âzâları
da ibâdet yapamaz olur." buyurdu.
KAYNAKLAR
1) Risâle-i Kuşeyrî; c.1,
s.170
2)
Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.119
3)
Tabakât-üs-Sûfiyye; s.451
4) Nefehât-ül-Üns; s.272
(Fârisî 216)
5) Tabakât-ı Evliyâ; s.139
6) İslâm Âlimleri
Ansiklopedisi; c.4, s.89
|