EBÛ İSHÂK ŞÂMÎ-İ ÇEŞTÎ
Tasavvufta Çeştiyye yolunun büyüklerinden. Lakabı Şerefüddîn'dir. Çeşt'te
otururdu. Bu yüzden ona Çeştî, yoluna Çeştiyye, talebelerine Çeştiyye mensubu
denildi. 940 (H.329) yılında vefât etti. Kabr-i şerîfi Akka'dadır.
Zâhirî ve bâtınî ilimleri
Hâce Mimşâd Dîneverî'den tahsil etti. İlk zamanlarda evliyâullahtan birine
talebe olmak istedi. Kırk gün istihâreye yattı. Kırkıncı gün gâibden bir ses;
"Ey Ebû İshâk! Git Mimşâd Dîneverî'nin emniyet ve kurtuluşa götüren eteğine
yapışıp maksadına ulaş." dedi. Bunun üzerine Mimşâd Dîneverî'nin yanına gidip,
hizmetine girdi. Yedi sene onun yanında bulundu. Bu zaman zarfında kemâle geldi.
Hocasına halîfe oldu. İzin alıp, Çeşt şehrine giderek, insanları irşâd etmeye,
onlara doğru yolu anlatmaya başladı. Hocasının vefâtından sonra da yerine geçti.
Çeşt'te birçok talebe yetiştirip, çok sayıda insanın âhiret saâdetine
kavuşmasına sebeb oldu. Vefâtından sonra yerine, talebelerinin en üstünü olan
Ebû Ahmed Ebdâl Çeştî hazretleri geçti.
Ebû İshâk Çeştî
hazretleri, dünyâya hiç ehemmiyet vermezdi. Değil günah işlemek, işlediği
hayırlı amellere tövbe ederdi. Haftada bir yemek yer ve; "Açlık, dervişlerin
mîrâcıdır." buyururdu. Vaktini, yalnız Allahü teâlânın rızâsı için yapılan
amellere ayırırdı. Ömrü, hep ibâdet ve insanları doğru yola çağırmakla geçti.
Ebû İshâk hazretlerinin sohbetlerinde bulunan kimse günahtan çok sakınırdı.
Hasta bir kimse o meclise gelse, şifâ bularak çıkar giderdi.
Çeşt şehri ahâlisinden
biri anlatır: "Çeşt bölgesinde kuraklık olup, aylarca yağmur yağmadı. İnsanlar
ve hayvanlar susuzluktan ızdırap içindeydi. Belde sâkinleri gidip, Ebû İshâk
Çeştî hazretlerinden yağmur için duâ etmesini istediklerinde; duâ etti. Çok
geçmeden yağmur yağmaya başladı. O kadar çok yağdı ki, halk bu defâ yağmurun
durması için duâ isteğinde bulundu. Tekrar duâ etti ve yağmur kesildi."
Siyer-ül-Aktâb
adlı eserin yazarı; "Ebû
İshâk Çeştî hazretlerinin Akka'da kabrinin yanına giden, akşamdan sabaha kadar,
kabrinin
üzerinde yanan nûrânî ışığı görür. Rüzgâr ve yağmur ne kadar şiddetli olursa
olsun, o ışığa aslâ zarar veremez." buyurmaktadır.
KAYNAKLAR
1) Nefehât-ül-Üns; s.361
2)
Sefînet-ül-Evliyâ; s.89
3) İslâm Âlimleri
Ansiklopedisi; c.4, s.48
4)
Nesâyim-ül-Mehabbe; s.203
|