|
EBŪ İMRĀN (Mūsā)
İslām ālimlerinden ve
büyük velīlerden. Abdülvehhāb-ı Şa'rānī hazretlerinin beşinci batından
dedesidir. Mısır'da Sa'īd-i Mısır adlı bölgenin aşağı kısmında ve Nil Nehrinin
batı sāhilinde bulunan Behensā beldesindendir. Doğum tārihi belli değildir. Benī
Zuglā kabīlesine mensup, Tilmsān Sultānı Ebū Abdullah ez-Zuglā'nın
evlādındandır.
Ebū İmrān, sultan olan
babasının yanında yetişip büyüyünce, Allah yolunda bulunmayı, kendisini
tasavvufa vermeyi saltanata tercih etti. Babası ilk zamanlarda onun bu hālini
garip karşıladı. Daha sonra işinde kendisini serbest bıraktı. Ebū İmrān Mūsā,
talebe olmak üzere, Şeyh-ül-Magrib olarak tanınan Ebū Midyen et-Tilmsānī
hazretlerinin huzūruna vardı. Ebū Midyen buna; "Kime mensūbsun?" diye sordu. O
da; "Sultan Ebū Abdullah'a." dedi. "Nesebin (soyun) kime kadar ulaşır?" diye
sorunca, "Muhammed bin Hanefiyye bin Ali bin Ebī Tālib'e." dedi. Ebū Midyen;
"Fakīrlerin (tasavvuf yolunda bulunanların) yolu ile saltanat ve neseb (soy)
asāleti bir arada bulunmaz." dedi. O da; "Ey efendim! Siz şāhid olun ki şu andan
ītibāren sizden başkasına bağlı bulunmayı terkettim. Başka şeylerin hepsinden
ayrıldım. Soyumla anılmayı değil, sizinle anılmayı şeref kabūl ettim." dedi.
Bunun üzerine Ebū Midyen
hazretleri bunu talebeliğe kabūl etti. Gayret ve istīdādının fazlalığı
sebebiyle, kısa zamanda ilimde ve mānevī hāllerde yükselerek, o büyük zātın
talebelerinin önde gelenlerinden oldu. Birēok kerāmeti görüldü. Vahşī hayvanlar
ile konuştuğu herkes tarafından bilinirdi. Arslanlar bile bu zātın Allah'a
bağlılığından hāsıl olan heybetinden korkup ēekinirlerdi. Halktan, bizzāt
bunları görenler az değildi.
Ebū Midyen et-Tilmsānī
hazretlerinin huzūrunda yetişerek, üstün derecelere, yüksek makamlara kavuşan
Ebū İmrān, kendisi gibi yetişen bāzı arkadaşları ile birlikte, hocaları Ebū
Midyen tarafından, insanları irşād etmek, onlara saādet yolunu göstermek üzere,
Mısır'da değişik beldelere gönderildi. Yola ēıkacakları zaman, Ebū Midyen
hazretleri, Ebū İmrān'a; "Mısır'a ulaştığında, Sa'īd bölgesinde bulunan Hūr
nāhiyesine git! Senin kabrin orada olacaktır." buyurdu. O da; "Başüstüne
efendim." diyerek, bildirilen yere vardı. Hocasından öğrendiği yüksek din
bilgilerini, talebelerine, ilim āşıklarına anlatmaya, öğretmeye başladı. Pekēok
talebe yetiştirdi. Ēok kerāmeti görüldü. Bir talebesine nidā ettiği, seslendiği
zaman, o talebe bir senelik mesāfede de olsa, Allahü teālānın izni ile hocasının
sesini duyar ve cevap verirdi. Yine talebelerinden birisi bir sıkıntıya düşüp
ondan yardım istese, ona seslense, Allahü teālānın izni ile o talebesinin hālini
anlar, sesini duyar, bir senelik mesāfede de bulunsa, Allahü teālānın izni ile
derhāl imdādına yetişirdi. Ona yardım edip, sıkıntıdan kurtarırdı. Ebū İmrān
Mūsā hazretleri burada, aşk ve şevk ile uzun yıllar hizmet etti. Birēok kimse
ondan ilim öğrenip, istifāde ettiler. Hocası Ebū Midyen'in işāret ettiği gibi, o
beldede vefāt etti. Kabri oradadır.
KAYNAKLAR
1)
Tabakāt-ül-Kübrā; c.2, s.20
2) İslām Ālimleri
Ansiklopedisi; c.10, s.103
|
|