EBÛ AMR EZ-ZÜCÂCÎ
Evliyânın
büyüklerinden. İsmi Muhammed bin İbrâhim bin Yûsuf bin Muhammed, künyesi Ebû Amr
ez-Zücâcî'dir. AslenNişaburlu olup, doğum târihi bilinmemektedir. Mekke-i
mükerremede ikâmet etti. Kırk sene Mescid-i Harâmdan ayrılmadı. 959 (H.348)
senesi Mekke-i mükerremede vefât etti.
Evliyânın
büyüklerinden Cüneyd-i Bağdâdî, Ebû Osman en-Nûrî, Ruveymâ, İbrâhim Havvâs
hazretlerinin sohbetlerinde yetişip kemâle geldi, olgunlaştı. Mekke-i
mükerremeye yerleşip orada hak yolun bilgilerini öğretmekle meşgul oldu. Mekke-i
mükerreme evliyâsının büyüğü adıyla meşhur oldu. Altmış defâ hac yaptı.
Kendisi
anlatır: "Babamın vefâtından sonra, bana elli dinâr mîras kaldı. Hacca gitmek
maksadıyla yola çıktım. Yolda bir şahıs yanıma yaklaşarak kaç paran var diye
sordu. Kalbimden; "Doğru söylemekten daha güzel bir şey yoktur." diye geçirdim
ve o şahsa; "Elli dinârım var.' dedim. Parayı benden isteyip kesedekileri saydı.
Dediğim kadar çıkınca; "Al sende kalsın, doğru sözlülüğün beni sevindirdi."
dedi. Sonra merkebinden inerek beni bindirdi ve bana; "Arkandan yetişirim."
dedi. Ertesi yıl bana Mekke'de yetişti. Vefât edinceye kadar hep benim yanımda
kaldı."
Ebû Amr ez-Zücâcî'nin
sohbetini Harem-i şerîfte herkes dinler, konuşmaya başladığında herkes büyük bir
huşû içerisinde kendinden geçerdi. Dinleyenler arasında el-Kettânî, en-Nehrecûrî,
el-Mürteiş ve başka velîler de vardı. Mekke-i mükerremede kaldığı kırk yıl
içerisinde büyük ve küçük abdest için Harem hudûdlarının, Mekke'nin çok
uzaklarına giderdi. Mekke'de ihtiyâc için abdesthâneye gittiği görülmedi.
Fazîletleri üstünlükleri pek çoktu. Mekke-i mükerremede mücâvir yâni komşu olup
geçici kalanlar için; "Kim ki Harem-i şerîfte mücâvir kalırken, kalbini Allahü
teâlâdan başkasına bağlarsa, ziyân içinde olduğunu kendi hâli ile açığa çıkarmış
olur." buyurur, gelenleri îkâz ederdi. Hırsızlık yapanlar için de; "Hacılardan
kim bir hırsızlık yaparsa ve bununla ihtiyâcını temin etmek isterse, Allahü
teâlâ böylesini zâtından uzaklaştırır; kalbine hırs, cimrilik, başkalarının
yapacağı iyiliğe engel olma hâlini koyar. Dili dâimâ şikâyetçi olur. İnsanlar
arasında Allahü teâlânın gadabına uğramış kişi olarak dolaşır." buyurdu.
Namazlarını,
gönlünü Hakk'a vererek kılardı. Bu sebeple kendisine; "Farz namazlarında tekbîr
alırken renginiz niçin değişiyor?" diye sorduklarında; "Çünkü farz namazlara
sıdk ve doğrulukla başlamamaktan korkuyorum. Kim namaza durup, Allahü ekber diye
tekbir getirir, fakat o sırada kalbinde Allahü teâlâdan başka bir ilâh düşüncesi
bulunursa veya hayâtı boyunca O'ndan başka birinin büyüklüğünü ve yüceliğini
kabul ederse, kendi aklı ile kendini yalanlamış olur." buyurdu.
Birgün bir
grup insan; "Bir
saat tefekkür, bir sene ibâdetten hayırlıdır." hadîs-i şerîfinin şerhi,
açıklaması nedir?" dedi. Onlara; "Buradaki tefekkürün mânâsı, nefsi unutmak, yok
bilmektir." buyurdu.
Ona kaybolan
eşyânın bulunmasından sordular. Şöyle anlattı: "Bir duâ şekli daha vardır ki,
tecrübe edilmiş, kaybolan şeyin bulunduğu görülmüştür. Şöyle ki, önce üç defâ
Duhâ sûresi okunur, sonra da üç defâ; ey Allah'ım! Geleceğinden şüphe olmayan
günde insanları toplayan Rabbim! Bana kaybettiğim şeyimi bulmamı nasîb et,
denir."
"Bir kimse,
kendinde olmadığı bir halden konuşursa, dinleyenleri fitneye sürükler. Kendisi
de Allahü teâlâyı tanımaktan mahrûm kalır."
KERÂMET VE MENKÎBELERİ
HAC YOLCULUĞUN NASIL GEÇTİ
Kendisi
anlatır: "Bir gün hocam Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin huzûruna çıkarak hacca
gitmek arzumu bildirmiştim. Uygun görüp bana bir dirhem verdiler. Ben de onu
alıp koynumda bir yere diktim. Daha sonra yola çıktım. Yolda nereye uğrasam bir
yardımcı ve bir arkadaşla karşılaştım. İhtiyâcım görüldü. Koynumdaki paraya hiç
hâcet kalmadı. Haccımı yapıp geri dönünce mübârek hocamın huzurlarına çıktım.
Ellerini bana doğru uzatıp; "Dirhemi verebilirsin." buyurdular. Koynumdaki
dirhemi çıkarıp verdim. Sonra da; "Haccın, yolculuğun nasıl geçti." buyurdular.
Ben de; "Efendim! Bereketinizle hiç zahmet çekmedim, sâlimen edâ edip geldim."
dedim. Sonra bana tebessüm ettiler.
BERÂTIMI VER
Hac
zamânında yabancı birisi onun yanına gelerek; "Haccımı yaptım. Berâtımı ver.
Senin arkadaşların, berâtımı almam için sana gönderdiler. Ebû Amr, o kimsenin
gönlünün temiz ve saf olduğunu gördü. Ona şaka yaptıklarını anladı. Kâbe'nin
kapısı ile Hacer-ül-esved arasındaki Mültezim'e işâret ederek; "Git oraya ve yâ
Rabbî! Bana berâtımı ver, de!" dedi. Bir süre sonra o yabancı, elinde bir kâğıt
ile geri döndü. Kâğıdın üzerinde yeşil hat, yazı ile; "Bismillâhirrahmânirrahîm.
Bu falan oğlu falanın Cehennem'den berât kâğıdıdır." yazılı idi.
KAYNAKLAR
1) Tabakât-üs-Sûfiyye; s.431
2) Hilyet-ül-Evliyâ; c.10, s.376
3) Risâle-i Kuşeyrî; s.166
4) Nefehât-ül-Üns; s.267 (Fârisî 211)
5) Ravd-ur-Reyyâhîn; s.180
6) Meşre-ul-Ervâh; s.129
7) Sefînet-ül-Evliyâ; s.151
8) Hazînet-ül-Asfiyâ; c.2, s.199
9) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.138
10) Tabakât-ül-Evliyâ; s.156
11) Tezkiret-ül-Evliyâ; c.2, s.308
12) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.4, s.23
|