DERVİŞ HACI
Gâziantep
velîlerinden. Hayâtı hakkında fazla bilgi yoktur. Doğum ve vefât târihleri belli
değildir. Zamânın âlimlerinin sohbetlerinde yetişti. İlk zamanlarında halk
arasında tanınmayan garip, fakir biri idi. Sonraları Hacı Baba ismiyle meşhur
oldu.
Derviş Hacı,
her sabah Arasa civârındaki fırının önünde durup, fırının yanışına bakardı.
Fırın yanıp, ekmek piştikten sonra, fırıncı kendisine ne verirse alır, evine
gidip Allahü teâlâya ibâdet ederdi. Bir gün Derviş Hacı yine fırının önüne gidip
ateşin yanmasını beklediği sırada, fırıncı kendisini kovaladı. Fakat bütün gücü
ile çalıştığı halde, akşama kadar fırını kızdıramadı. Netîcede o gün ekmek
pişiremedi. Sonraki günlerde fırını yakmaya çalıştı ise de başaramadı. Bu yüzden
ne yapacağını, bu işin içinden nasıl çıkacağını düşündüğü sırada aklına Derviş
Hacı'ya karşı yaptığı yanlış hareket geldi ve hemen onun yanına gitti. Meseleyi
olduğu gibi anlattı. Af dileyip yalvararak bir kere fırına gelip, nazar
etmesini, yoksa perişan olacağını söyledi.
Bunun
üzerine Derviş Hacı; "Peki oğlum, biraz bekle, vasiyetimi yazayım çünkü sırrım
açığa çıktı. Artık bizim için yaşamak olmaz." dedi. Fırıncı sevinerek oradan
ayrıldı. Biraz sonra Derviş Hacı fırının önüne geldi. Odunlara doğru bir nazar
edip oradan ayrıldı. Fırın yanmaya, fırıncı da ekmek çıkarmaya başladı. Bu
durumu öğrenen halk, Derviş Hacı'nın büyüklüğünü anlayarak, ilminden istifâde
etmek için akın akın ona koştular. Dergâhında insanlara doğru yolu anlattı.
Bu olaydan
sonra fazla yaşamayan Derviş Hacı kısa bir süre sonra vefât etti. Vefât târihi
belli değildir. Gâziantep'in kuzeybatısındaki Hacı Baba Tepesine defnedildi.
Üzerine yapılan türbe Gâziantep'in Fransızlar tarafından muhâsarası sırasında
yıkıldı. Daha sonra tâmir ettirildi.
Derviş Hacı
buyururdu ki:
"Âhiret
seferi uzak seferdir. Yollarında nice korkular vardır. Fakat bu dünyâ fânidir.
Bâki olan ancak Allahü teâlâdır. Bunun böyle olduğuna yüz yirmi dört binden
ziyâde peygamberin ölümü şâhittir. Herkes onların gittiği yola gidecektir.
Allahü teâlânın buyruğu böyledir. Zamânı gelince can emânetini geri vermek
zarûridir. Ah edip döğünmek, ağlamak, çırpınmak nâfiledir. İnsan Allah
tarafından çağrılınca dil dolaşır, gözlerin önündeki gaflet perdeleri açılır,
gidilecek yol görünür. Artık yerlere yüz süre süre gitmekten başka çâre yoktur."
"Ölüm
bilinmeyen bir şeydir. Gelmeden görünmez, gelince de aman vermez. Ölüm seferine
çıkanın bir daha geri dönmesine imkân yoktur. Bu yalan dünyâ nice defâlar dolup
boşalmıştır.
Ölüm nice anaların yavrusunu almış, nice babaların boynunu bükmüş, nice
yavruları anasız, babasız koymuştur. Herkes birbirinin öldüğünü, gül benzinin
kara toprakta solduğunu görür. Bununla berâber dünyâya bağlanmaktan vazgeçmez,
dünyâ derdini çeker, dünyâ işine dalar.
Fakat nihâyet yaptığını
bırakıp gider. Böyle olduğu hâlde kimse aklını başına toplayıp yalancı dünyânın
hâlini anlayamamakta ve bu yolculuğa hazırlanmamaktadır."
KAYNAKLAR
1) Gâziantep
Evliyâları; s.64
|