DEDE HALÎFE
Osmanlı
âlimlerinin meşhurlarından. On altıncı asırda yaşamıştır. 1565 (H.973)'te vefât
etti.
Gençliğinde
ticâret ve deri dabağcılığı yaptı. Yirmi yaşına kadar ilimden bir harf okumamış,
bir ilim ehlinin sohbetinde bulunmamıştı. Yirmi yaşından sonra bir hâdise
sebebiyle ilme başlayıp devrinin meşhur âlimlerinden oldu. Amasya'da deri
dabağcılığı ile meşgul iken, Amasyalılar şehirlerine gelen bir müftüyü ağırlamak
için bir bahçeye götürmüşlerdi. Dede Halîfe de bir tanıdığı vâsıtasıyla
bahçedeki cemâatın arasına katılmıştı. Yemek hazırlıkları yapılacağı sırada
biraz odun lâzım oldu. Dede Halîfe; "Ben toplayayım." diye yerinden fırladı. Bu
arada misâfir müftü ona bakarak; "Bu câhil gitsin." dedi. Müftünün bu sözlerini
duymuştu ve kendinin ilimden habersiz bir câhil olduğunun da farkında idi. Ancak
o anda bu şekilde hor görülmesi kendisini başından kaynar sular dökülür gibi
yakmıştı. Birdenbire büyük bir kırıklık hâline girmiş, son derece
mahzunlaşmıştı. Perîşân bir halde kalabalıktan yavaş yavaş uzaklaşarak odun
toplamaya gitti. Kalabalık gözden kaybolunca, oradaki bir sudan abdest aldı. İki
rekat namaz kıldı. Sonra yüzünü yere koyarak secde hâlinde tam bir teslimiyet ve
yakarışla Allahü teâlâya duâ edip, câhillikten kurtarmasını istedi. İlim ve
fazîlet sâhibi kimselerden olmak için içli duâlar yaptı. Duâ için yüzünü toprağa
koyduğu sırada o kadar kendinden geçti ki, bu sebeple toprakta yüzü çizilip
kanamış ve farkında olmamıştı. Sonra kalkıp odun topladı. Götürebileceği kadar
yüklenip bahçede oturan cemâatin yanına getirdi. Kalabalığa yaklaşınca yüzündeki
çizikleri ve kanları görerek ağaç toplarken yüzünü yaralamış diye gülüştüler.
Bahçede bulunanların hepsinin biraraya toplanmış olduğu bir anda Dede Halîfe
misâfir ve ilim sâhibi müftünün yanına yaklaşıp elini öptü. "İşimi bırakıp, ilim
öğrenmek istiyorum!" dedi. Müftü; "Çok zor senin bu isteğin. Çok çalışıp, gayret
sarfetmeden ve bir hocanın dersine, hizmetine devâm etmeden mümkün değildir. Sen
bu yükün altından kalkamazsın." dedi. Ama o çok kararlı bir halde yalvararak
ısrâr etti. Müftü sonunda ona ilim öğretmeyi kabûl etti.
Ertesi gün
işini bırakıp dükkanında bulunan mallarını satıp ilim öğrenmek için hazırlık
yaptı. Kitaplar satın aldı. Derhal ilim tahsîline başladı. Büyük bir gayret ve
şevkle günden güne ilmini ilerletti. Sonunda Bursa'da Sultan Murâd Medresesinin
meşhur müderrislerinden Müderris Sinânüddîn'e muîd, yardımcı müderris oldu. Bu
vazîfesinden sonra ise müderris olarak değişik yerlerde ve çeşitli medreselerde
uzun müddet müderrislik yaptı. En son İznik'teki Süleymân Paşa Medresesinden
emekliye ayrıldı. Daha sonra müftülük vazîfesi de verildi.
Tefsîr ve
fıkıh ilimlerinde büyük ve fazîlet sâhibi bir âlim idi. Ayrıca eserler de yazdı.
Sarf ilminde en meşhûr kitaplardan olan Taftazânî kitabının şerhi üzerine bir
hâşiye (açıklama) yazmıştır. Fıkıh ilmine dâir bir manzumesi ve çeşitli ilimlere
dâir risâleleri vardır.
KAYNAKLAR
1)
Ikd-ül-Manzûm; c.2, s.164
|