ÇERKEZ ŞEYHİ
Çorum
velîlerinden. İsmi Ömer Lütfi olup, babasınınki Abisal Beydir. Çerkez Şeyhi
ismiyle meşhur oldu. 1849 (H. 1266)'da Kafkasya'da doğdu. Yedi yaşında âilesi
ile birlikte Trabzon'a yerleşti. Sonra Tokat'ın Batmantaş köyüne taşındılar.
Akrabâlarından Kundukzâde Mûsâ Paşa, tahsîlini tamamlaması için İstanbul'a
götürdü.
Çerkez
Şeyhi, daha 7 yaşında iken rüyâlarında gördüğü bir zât ona devâmlı; "İlim
öğrenmek için İstanbul'a gel!" diyordu. İstanbul'a gittikten sonra rüyâsına
giren zâta rastladı. Bu zât Edirneli Şeyh Seyyid Muhammed Nûrî idi. Çerkez Şeyhi
ona talebe oldu. On bir senelik bir tahsil hayâtından sonra icâzet, diploma alan
Çerkez Şeyhi, hocası tarafından Sivas'ın Aziziye kasabasına bağlı Kazancı köyüne
ilim yaymak için gönderildi. Burada iki sene kadar insanlara Allahü teâlânın
emir ve yasaklarını öğretmeye çalıştı. Sonra Çorum'un Bakırboğazı köyüne
yerleşerek, bir tekke inşâ ettirdi. Dört sene kadar bu köyde kaldıktan sonra
1891'de Çorum'a yerleşti. Çorum'da tâliplerine ilim öğretmeye çalıştı.
Sakarya
Meydan Muhârebesinin başladığı gün, Çerkez Şeyhi bâzı talebeleri ile sohbet
ederken birden bire ayağa kalkıp, kıbleye dönerek ezan okumaya başladı.
Meclistekilerin hepsi ayağa kalkarak, şaşkın vaziyette birbirlerine
bakıyorlardı. Ezanı bitiren Çerkez Şeyhi, mütebessim bir çehre ile; "Çok şükür,
müjdeler olsun, Yunan kâfiri Sakarya'da bozguna uğradı, kaçıyor. Fakat çok da
şehîdimiz var." dedi.
Çerkez
Şeyhi'ni çok seven Kürevî Hâfız Mustafa Efendi isminde bir zât vardı. Çerkez
Şeyhi ona, kısa boylu ve çok şişman olduğu için Kürevî lakabını takmıştı. Bu zât
her hafta hocasını ziyârete gelir ve evinde yapılan yoğurttan bir tas getirirdi.
Bir hafta yine hanımına; "Bugün yoğurt çal da hocamı ziyârete gideyim." dedi. O
gün çamaşır hazırlığında olan hanımı; "Yarın da süt götürüver. Ölmezsin ya."
dedi. Hâfız Efendi de sütü alıp hocasının evine gitti. Sıkıntı ile içeri girdi
ve sütü hizmetçilere verdi. Biraz üzüntülü olarak hocasının yanına girdi. Çerkez
Şeyhi onu kucaklayarak; "Kürevî mesele süt, yoğurt değil, dostluktur dostluk."
diyerek gönlünü aldı.
Çerkez
Şeyhi'nin büyük oğlu askerlikte öğrendiği fotoğrafçılık mesleğini sivil
hayâtında da sürdürmekte idi. Babasının ne kadar resmini çekmek istedi ise hep
filimleri yandı. Bir yaz günü, sabah kahvaltısı bahçede hazırlandı. Oğlu
fotoğraf makinasını da getirmişti. Çerkez Şeyhi'nin gözleri katarakt sebebi ile
çok zor seçiyordu. Bu sebepten hanımının yardımı ile bahçeye indi. Son basamağa
geldiğinde, birden geri dönerek odasına gitti ve; "Hanım ben resmimin
çekilmesini istemiyorum. Çekilenler için de çıkmaması için Allahü teâlâya
yalvarıyoum. Söyle ona, bir daha böyle bir münâsebetsizliğe sebebiyet vermesin."
dedi.
Çerkez
Şeyhi, Çorum Ulu Câmiinde verdiği son Cumâ vâzında; "Ey cemâat! Artık
ihtiyarladım. Sanırım bu son Cumâmızdır. Hakkınızı helâl edin." dedi. Vefâtından
elli gün kadar önce evde çocukları ile sohbet ederken, rahatsızlandı ve sol
tarafına felç geldi. Bir ara iyileştikten sonra 1924 (H.1343) senesi Ramazan
ayının on altıncı akşamı iftardan önce vefât etti. Vasiyeti üzerine Çelebi
Hüsâmeddîn Efendinin yanına defn edildi. Vasiyetinde; "Beni Çelebi hazretlerinin
sol yanına defnedin ve başımı bir karış aşağı koyun. Zîrâ o, Peygamber soyundan
büyük bir zâttır." demiştir.
KERÂMET VE MENKÎBELERİ
ACELE ÇORUM'A
DÖN
Talebelerinden Abbâs Efendi ticâret maksadı ile Samsun'da bulunduğu sırada gece
rüyâsında Çerkez Şeyhi'ni gördü. Ona; "Acele Çorum'a dön." diyordu. Abbâs Efendi
uyanmasına rağmen tekrar uyudu. Aynı rüyâ birkaç defâ tekrarlandı. Son defâ ise
Çerkez Şeyhi rüyâsında elinde bir sopa ile yürüyünce hemen kalkıp, acele ile
hazırlandı. Yanındakileri kaldırıp hemen yola çıktı. Çorum'a geldiğinde Abbâs
Efendi yolda rastladığı birisine; "Çerkez Şeyhi vefât etti mi?" diye sordu. O
da; "Hayır! Fakat ağır hasta olduğunu söylüyorlar." dedi. Abbâs Efendi derhal
hocasının ziyâretine gitti. Odadan içeri girer girmez daha bir şey söylemeden;
"Abbâs Efendi, bizim sopayı görmeden niçin yola çıkmayıp da, beni üzersin."
diyerek tebessüm etti.
|