CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

1.   2.   3.   4.   5.   6.   7.   8.   9.   10.   11.   12.
     
 

ÇELEBİ ÂRİF KÜÇÜK

Anadolu'da yetişen Mevleviyye tarîkatının büyüklerinden. Hayâtı hakkında kaynaklarda fazla bir bilgi yoktur.  Doğum târihi ve yeri belli değildir. Yedi yaşında babasını kaybetti. Şeyh Küçük Muhammed Efendinin sohbetlerinde yetişip kemâle geldi. İlim öğrenmek ve büyüklerin kabirlerini ziyâret için çeşitli beldeleri dolaştı. Daha sonra tekrar Küçük Muhammed Efendinin dergâhına döndü. Her ne vakit; "Su akmadığı zaman kokar." düşüncesi kalbinde peydâ olsa, hocası ona; "Değişmeyen kokmayan deryâ, deniz ol!" buyurarak ona artık seyâhati, dolaşmayı bırakıp ikâmet etmesini işâret etti. Böylece seyâhati bıraktı. Hocası onu kızı ile evlendirerek kendisine dâmad yaptı. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin mânevî işâreti ile hocasının vefâtından sonra yerine geçti.

Çelebi Ârif Küçük, insanlara ilim öğretmek ve doğru yolu anlatmak için hocasının yerine geçince, çekemeyenler iftirâda bulundular. Bolvadin mahkemesine şikâyette bulunup, mahkeme ilâmı çıkarttırdılar. Ancak kerâmet olarak mahkeme ilâmı kendine ulaşmadan, Bolvadin'de bulundu. Mahkemede hasımlar kendisinden hak talebinde bulundular. Yaratılıştaki cömertlikleri sebebiyle istenilen meblağı îtirâz etmeden ödediler ve şöyle buyurdular: "Hasımlarımın bu fakiri tâciz ettiği, rahatsız ettiği akıl sâhipleri indinde mâlumdur. Ancak, bu istenilen meblağın gerekçesinin açıklanmasını istesek, biz onları tâciz etmiş olurduk. Çünkü o zaman işin iç yüzü ortaya çıkardı. Sonra biz bu borçtan berî olduğumuza yemin etsek, dedemiz hazret-i Ebû Bekr'in yolundan ayrılmış olurduk. Zîrâ yok yere ona bin dînar borç isnâd edildiğinde böyle bir borcu olmadığına dâir yemin etmeyip, o borcu verdi. Ayrıca onların bize karşı muâmeleleri sebebiyle sevap kazanmamız, onların ise bizim yüzümüzden cezâlandırılmaları bize uygun düşmez."

Çelebi Ârif Küçük bir sohbetleri sırasında şöyle buyurdu: "Bizden istenilen malı îtirâz etmeden vermekle, o kadarcık bir şey için yemini fedâ etmekten, buna ilâveten aramızda düşmanlığın büyümesinden, pâdişâhımızın başını ağrıtmaktan da sakınmış olduk." Pâdişâh onun bu sözünü işitince çok beğendi. Onu rahatsız edenlerin cezâlandırılmasını isteyince, Çelebi Ârif Küçük onların affedilmelerini arz etti. Teklifi Pâdişâh tarafından kabûl edildi.

Çelebi Ârif Küçük, Büyükkalecik köyüne gitmişti. Etrâfı seyrederken yüksekçe bir kaya görüp oraya merdivenle çıktı. O bölge hep taşlık ve kayalıktı. Etrâfa ibret ve hayranlıkla bakıyordu. Bu sırada köy halkından şakacı birisi, kayaya dayalı merdiveni sakladı. Şeyh Ârif Çelebi inmek için merdiveni aradığında; "Bize bir ikrâmda bulunmadıkça merdiven gelmez." diye latîfe yaptı. Çelebi Ârif Efendi de; "Doğru söylüyorsun." deyip cebinden üç avuç dolusu para serpti. Herkes para toplamakla meşgul iken, Allahü teâlânın izni ile herkesin gözünden kaybolup, dergâhındaki odasında oturdu. Biraz sonra orada bulunanlar yerden paraları toplayıp doğrulduklarında taşın üstünde Çelebi Ârif Efendiyi göremediler. Etrâfı aradıkları halde bulamadılar. Herkes şaşırıp kaldı. Durumu haber vermek için dergâha gittiklerinde, Ârif Efendiyi odasında oturuyor buldular. Nasıl geldiğini sorduklarında; "Bu bize ecdâdımızdan mîrâstır. Bunda garib bir şey yoktur." buyurdu.

 

KAYNAKLAR

1) Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyân; c.1, s.169