CÂFER HUZÂ
Onuncu
yüzyılda yaşamış evliyâdan. İsmi Câfer, künyesi Ebû Muhammed'dir. Doğum târihi
ve yeri bilinmemektedir. 952 (H.341) senesinde Şîrâz'da vefât etti. Kabri
Şîrâz'dadır.
İran-Irak
taraflarında yaşamış olan Câfer Huzâ, zamânının usûlüne göre bir çok âlimden
ders aldı. Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin ve onun asrında yaşamış velîlerin
sohbetlerinde bulundu. Tasavvuf yolunda ilerledi. Zamânında yaşayan âlim ve
velîler onun ilim ve mârifetteki üstünlüğünü kabûl ettiler. İmâm-ı Şiblî
hazretleri onun üstün hâllerini ve menkıbelerini anlatırdı. Bendâr bin Hüseyin
de onun üstünlüğü hakkında; "Hal ve yaşayışta Câfer Huzâ'dan daha yüksek kimse
görmedim." derdi.
Câfer Huzâ
güzel ahlâk sâhibi olup, dünyâya meyletmezdi. Türlü nîmetler içinde bulunduğu
hâlde, Allahü teâlâyı anmaktan bir an geri kalmazdı. Hattâ onu nîmetler içinde
görenler hâl sâhibi bir velî olduğuna ihtimâl vermezlerdi. Bir gün Müemmil-i
Hasas, Ebû Abdullah Hanîf'e dedi ki: "Yürü git. Câfer Huzâ ne hâldedir bir
öğren."Ebû Abdullah Hanîf gidip Câfer'i buldu. O, bir halı üzerinde oturmuş,
etrâfı yastıklarla döşenmiş, sırtında Şîraz kumaşından elbise, başında takkesi
olduğu halde güzel bir saraydaydı. Ebû Abdullah Hanîf içeri girip selâm verdi.
Onun selâmına cevap veren Câfer Huzâ, hâlini hâtırını sordu. Biraz sonra mutfak
vazîfelisi içeriye üzerinde türlü yiyecekler olan bir sini getirdi. Ebû Abdullah
Hanîf gitmek üzere müsâde istedi. Câfer Huzâ; "Oturun birlikte yemek yiyelim."
dedi. Ebû Abdullah Hanîf oruçlu olduğunu bildirerek yanından ayrıldı. Müemmil'in
yanına gidince ona; "Câfer ne hâldedir?" diye sordu. Ebû Abdullah Hanîf
gördüklerini anlattı. Câfer Huzâ'nın böyle hâl içerisinde bulunacağına ihtimâl
vermeyen Müemmil; "Yâ Rabbî! Bize selâmet ve âfiyet ver." diyerek hayretini
belirtti.
Bir müddet
sonra Müemmil, Ebû Abdullah Hanîf'i tekrar Câfer Huzâ'nın durumunu sormak üzere
gönderdi. Ebû Abdullah Hanîf gidip Câfer Huzâ'yı sordu. Orada bulunanlar; "Câfer
şu evdedir. Üç gündür ne bir lokma yemek yemiştir, ne de bir yudum su içmiştir."
dediler. Ebû Abdullah, Câfer'in bulunduğu odaya girdi. Yüzünü yerlere sürüyor
gördü, üzerinde de eski elbiseler vardı. Selâm verince, Câfer Huzâ yüzünü yerden
kaldırdı ve selâmına cevap verdi. Yüzünü koyduğu yer göz yaşlarıyla ıslanmıştı.
Ebû Abdullah Hanîf; "Ey Câfer! Bu ne hâldir?" diye sorunca; "Ey Abdullah! Hâlimi
görüyorsun işte." dedi. Ebû Abdullah yumuşaklıkla muâmele edip, onu kaldırdı.
Ona ev halkının hazırladığı yiyeceklerden az bir şey yedirebildi. Müemmil'in
yanına dönüp gördüklerini anlattı. Müemmil; "İşte Câfer Huzâ'nın asıl hâli
ortaya çıktı. Eğer o nîmetlere kıymet vermiş olsa böyle olmazdı." dedi.
Câfer
Huzâ'nın vefâtına yakın, yanına sûfî, derviş elbisesi giymiş biri geldi. O
kimseye bakıp; "Bu tâifenin yâni tasavvuf ehlinin bâtını harâb olduğu zaman,
zâhiri süslüdür. Zâhiri harâb olanların ise bâtınları güzeldir." buyurdu.
952 (H.341)
senesinde vefât etti. Şîrâz'da defnedildi.
KAYNAKLAR
1) Nefehât-ül-Üns Tercümesi; s.281, 282
2) Nesâyim-ül-Mehabbe min Şemâyimi'l-Fütüvve; s.150
3) Nefehât-ül-Üns; s.255
4) Sefînet-ül-Evliyâ; s.148
|