|
BİRGİVÎ
Osmanlı
âlimlerinin meşhûrlarından, büyük velî. İsmi Muhammed, babasınınki Ali'dir.
Lakabı Zeynüddîn'dir. 1521 (H.929) senesinde Balıkesir'de doğdu. 1573 (H.981)de
Birgi'de vefât etti. Kabri, İzmir'in Birgi kasabasında bir tepe üzerindedir.
İlimdeki yüksek derecesinden dolayı İmâm-ı Birgivî ismiyle meşhûr olup, Türk
âlimlerinin baş tâcıdır. Hanefî mezhebinden olup, asrının en meşhûr âlimlerinden
idi.
İmâm-ı
Birgivî'nin babası âlim bir zât olup, müderris idi. Önce babasından ilim
öğrendi. Babasının derslerinde yetişip, akranlarını geçti. Sonra yüksek ilimleri
öğrenmek üzere İstanbul'a gitti. İstanbul'da bulunan meşhûr Semâniyye Medresesi
müderrislerinden Ahîzâde Mehmed Efendiden, sonra da Kâdıasker Abdürrahmân
Efendiden ders aldı. Büyük bir şevk ve gayretle ilim öğrenip, Semâniyye
Medresesinden mezun oldu. Parlak bir başarı ile icâzet imtihânını vererek,
müderrislik rütbesini kazandı. Bundan sonra bir müddet İstanbul medreselerinde
müderrislik yaptı. Bu vazîfesi sırasında Bayrâmiyye tarîkatının şeyhlerinden
olan Abdürrahmân Karamânî'ye talebe olup, onun sohbetlerinde bulunarak
tasavvufta yetişti. Daha sonra hocalarından Abdürrahmân Efendinin vâsıtasıyla
Edirne'de Kassâm-ı Askerî (Mîrâs taksîm eden kâdılık) vazîfesi yaptı. Bir müddet
sonra bu işten de ayrıldı. Sonra uzlete çekilmek yâni dünyâ işlerini tamâmen
bırakmak istemişse de, tasavvufta hocası Abdürrahmân Karamânî'nin ısrârı üzerine
ders ve vâz vermeye devâm etti. İkinci Selîm Hanın hocası Atâullah Efendi,
Birgivî'nin ilimdeki kudretini takdir ederek kendisini, Birgi'de yaptırdığı
medresenin müderrisliğine tâyin etti. Bundan sonra orada, talebe yetiştirmek,
vaz vermek ve kitap yazmakla ömrünü geçirip, büyük hizmetler yaptı. Yaşadığı bu
yere nisbetle "Birgivî" adıyla meşhûr oldu.
Haramlardan
sakınmanın önemini ve dünyânın fânîliğini çok iyi anladığından, dînin emirlerini
aslâ tâviz vermeden açıklardı. Zamânın âlimleriyle, yazılı ve sözlü pek çok
münâzaralara girerdi. Hak bildiğini, ilmî delilleri ile söylemekten hiç
çekinmezdi. Birgi'den İstanbul'a gelerek, Sadrâzam Mehmed Paşaya nasîhatte
bulunmuştur.
İmâm-ı
Birgivî hazretleri duâ ederken; "Ey yardımcıların en iyisi! Ey ümitsizlerin
sığınağı! Yâ Erhamerrâhimîn! Ey günâhları örten merhâmeti bol Allah'ım! Habîbin,
sevgili Peygamberin hürmeti için ve bütün peygamberlerin, meleklerin,
peygamberinin Eshâbının ve Tâbiînin hürmetleri için, günâhı çok olan bizlere
acı! Suçlarımızı affeyle!" derdi.
Buyururdu
ki:
Mal büyük
bir nîmettir. Malı isrâf, Allahü teâlânın nîmetini hakîr görmek, nîmete kıymet
vermemek, nîmeti elden kaçırmak, kısaca küfrân-ı nîmet etmek, yâni şükür etmemek
olur. Bu ise, nîmeti verenin düşman muâmelesi yapmasına, azarlamasına ve azâb
etmesine sebeb olacak büyük bir suçtur. Nîmetin kıymeti bilinmeyince, hakkı
gözetilmeyince elden gider.
Şükür edilince ve hakkı gözetilince elde kalır ve artar. Cenâb-ı Hak, İbrâhim
sûresi, yedinci âyetinde meâlen; "Şükr ederseniz, verdiğim nîmetleri elbette
arttırırım." buyuruyor.
İsrâf çok
kötü bir huydur. Çirkinliği meydandadır. Kalbi, durmayıp karartan, kemiren,
tehlikeli bir hastalıktır. Tedâvisi pek güçtür. Bu sıfat kalbi kaplamadan önce,
gidermek ve bu felâketten kurtulmak için bütün ilâçlarına baş vurup
uğraşmalıdır. Kurtarması için, cenâb-ı Hakka yalvarmalı, duâ etmelidir. Allahü
teâlâ, çalışana, her güçlüğü kolaylaştırır. O, sığınılacak, güvenilecek, biricik
yardımcı ve kurtarıcıdır.
"Tasavvuf
nedir?" diye sorulunca buyurdu ki:
"Tasavvuf;
kalbi kötü huylardan temizlemek ve iyi huylar ile doldurmak demektir. Kalbi
ıslâh etmek, her şeyden daha önemlidir. Çünkü kalp, bedende emrine itâat edilen
ve her hükmü yerine getirilen bir hükümdâr gibidir. Vücûddaki uzuvlar onun emri
altındaki hizmetçilerdir. Bunun için Resûlullah
efendimiz buyurdu ki: "İnsanın bedeninde bir et parçası vardır. Bu iyi
olursa, bütün uzuvlar iyi olur. Bu kötü olursa, bütün organlar bozuk olur. Bu
(et parçası) kalbdir." Yâni bu yürek denilen, et parçasındaki gönüldür. Bunun iyi olması, kötü ahlâktan temizlenip
iyi ahlâk ile süslenmek demektir."
İmâm-ı
Birgivî, vefâtı yaklaştığı sırada şöyle vasiyette bulundu:
Din
kardeşlerime vasiyetim odur ki, hastalığım artınca, ziyâretime geldiklerinde
İhlâs sûresini okumayı bana telkîn edip hatırlatsınlar. Allahü teâlânın
rahmetini, recâya, ümîd etmeye dâir âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfleri
hatırlatsınlar. Kelime-i şehâdeti söylemeyi telkîn etsinler.
Yanımda; "Lâ
ilâhe illallah Muhammedün resûlullah, eşhedü enlâ ilâhe illallahü vahdehü lâ
şerîkeleh ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühü." desinler. Söyle
diye zorlamasınlar. Kelime-i tevhîdi söyledikten sonra başka bir şey konuşursam,
yeniden telkîn etsinler. Söylemezsem o da yetişir. Tövbe etmeyi hatırlatsınlar.
Ölünce başımı kazımayı, koltuk ve kasık kıllarımı yolmayı, bıyık kırkmayı,
sakalım traş olmamışsa, traş etmeyi, tırnak kesmeyi yapmasınlar. Çünkü bunlar
öldükten sonra yapılmaz. Mümkün ise gusl ettirsinler. Buna imkân yoksa, abdest
aldırsınlar. Buna da imkân yoksa, teyemmüm ettirsinler. Kıbleye döndürüp sağ
tarafıma yatırsınlar. Yâsîn sûresini okusunlar. Ölürken yanıma kadın ve çocuk
koymasınlar. Ağlayıp, inleyip, feryâd etmesinler. Sâlih din kardeşlerim yanımda
bulunsunlar. Kalbleriyle teveccüh edip, bu fakir için selâmet ve şeytanın
şerrinden kurtulmamı dilesinler. Rûhum kabzolunca gözlerimi kapayıp, çenemi
bağlasınlar. Bir kaba buhur koyup, üç-beş veya yedi kerre etrâfımda
döndürsünler.
Defin
yapılmadan önce, yakınım, velîm olan, helal kazançlı bir kimseden üç yüz akçe
borç alsın. Tamahkâr olmayan iki fakir kimse bulsunlar. Beni sevenlerden olması
daha iyi olur. Bunları yalnız bir yere götürsünler. Üçünden başka orada kimse
olmasın. O üç yüz akçeyi (gümüş veya altını) hesap edip kaç günlük namaza
karşılık olursa, Muhammed bin Pîr Ali'nin o kadar namaz iskâtı için sana şunu
verdim desin. O da eline alıp, kabûl ettim desin. Gümüşü veya altını alana,
aldığı paranın şer'an kendi mülkü olduğunu bildirsinler. O fakir diğerine,
Muhammed bin Pîr Ali'nin namaz iskâtı için şunu sana verdim desin. O da eline
alıp, kabûl ettim desin. Kendi malı olduğunu bilsin. Lutfedip o da yanındakine,
yukarıda bildirdiğimiz şekilde versin. Böylece devredip tamamlasınlar. Doğum
târihim hicrî dokuz yüz yirmi dokuz Cemâzil-evvel'inin onuncu günüdür. Ölüm
târihi ne zaman olursa, on iki yılını düşsünler. Ne kadar sene kalırsa, onun
için devr etsinler. Vitr namazını bile hesap etsinler. Bir vakit namaz için beş
yüz yirmi dirhem (2.4 kg) buğday hesâb etsinler. Namaz iskâtının devri tamam
olunca, birkaç devir de, verilmemiş zekâtlar için ve sadaka-ı fıtr için, birkaç
devir de, kalmış kurbanlar ve adaklar için ve kul hakları için yapsınlar. Bundan
sonra, gümüş veya altınlar hangi fakirde kalırsa, kendi güzel arzusu ile velî
olan akrabâma veya vasıyy-i muhtârıma, tâyin ettiğim vâsime hediye etsin. O da
eline alıp, kabûl ettim desin. Sonra velî olan akrabâm, yüz akçesini ayırıp,
ellişer akçe olmak üzere bu iki fakire versin. Sevâbını bu fakîre (bana)
bağışlasın.
Bundan sonra
iki kimse bulup, müslüman mezarlığında, sâlih bir kimsenin kabri yanında kabrimi
kazdırsınlar. Kazmak için, asıl maldan yirmi beşer akçe versinler. Derinliği bir
adam boyu, eni yarısı kadar olsun. Kabri kazıp tamamladıktan sonra, kıble
tarafını kazsınlar. Bedenim sığacak kadar geniş ve derince olsun. Sonra kefen
işine baksınlar. Orta bezden olup, israf etmesinler. Kefeni asıl maldan
yapsınlar. Bundan sonra yıkamak üzere, yıkama tahtasına koysunlar. Etrâfımda
buhur gezdirsinler. Bir sâlih kimse yıkasın. Sâlih biri de su döksün. Yanlarında
başka kimse olmasın. Sünnet üzere yıkasınlar. Önce abdest aldırsınlar. Üçer defâ
yıkamaya dikkat etsinler. Suyu çok döküp isrâf etmesinler. Saçımı ve sakalımı,
hatmi ile, ısınmış su ile yıkasınlar. Üzerime son dökülen suya kâfûr katsınlar.
Yakın velîmiz lutfedip kalan akçeden (paradan) yıkayana ve su dökene yirmi beşer
akçe versin. Sonra kefene sarsınlar. Bundan sonra cenâze namazımı kılmaya
hazırlansınlar. Dostlarıma haber versinler. Namazımda bulunan cemâat üç safdan
eksik olmasın, fazla olursa zararı yoktur. Cenâzem getirilince, yüksek sesle
zikr etmesinler. Kabrin yanına gelince, dostlarımdan sâlih bir kimse kabrime
insin. Bu fakîri mezarın içine indirsinler. "Bismillahi ve alâ milleti
Resûlillah" deyip lahdin içine koysunlar. Kıbleye çevirsinler. Sonra kerpiç ile
lahdin ağzını kapatsınlar ve "Yâ Rabbî! Bu ölüyü kabir azâbından koru!"
desinler. Kerpiç bulunmaz ise, kamış koysunlar. Ağaç, kiremit, hasır ve tabut
koymasınlar. Kuru toprak üzerine koyup, sonra çukuru doldursunlar. Balık sırtı
gibi yapsınlar. Bir karıştan yüksek yapmasınlar. Defn işi
bitince, üzerime bir testi su döksünler. Su dökmeğe baş tarafımdan başlayıp,
ayaklarıma kadar devâm etsinler. Din kardeşlerimden birisi mezarımın başında
dursun ve; "Yâ Rabbî! Kabri yanlarına doğru geniş eyle. Bu ölünün rûhuna
yükseklik ve saâdet ihsân eyle, ondan râzı ol!" desin. Bir kişi de; "İnnâ
lillahi ve innâ ileyhi râciûn." (Biz Allah'ın kuluyuz ve yine O'na
döneceğiz) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okusun ve; "Yâ Rabbî! Bu ölü senin emrine
rücû' etti, döndü. Sen kendisine rücû' edilenlerin hayırlısısın. Bu kimsenin
etrâfındaki yeri, iki tarafından geniş
eyle ve bu ölünün rûhuna gök kapılarını aç ve onu güzel bir kabûl ile kabûl
eyle. Münker ve Nekir'in suâllerine ve diğer suâllere karşı dilini sağlam ve
doğru söyleyici eyle. Cevâbını kolay eyle!" desin. Bundan sonra orada
bulunanlara; "Kardeşiniz için magfiret isteyiniz." desinler. Bütün bu işlerden
sonra, oturup Kur'ân-ı kerîm okusunlar. Tebâreke ve yedi kerre İhlâs sûresini,
Fâtiha ve Muavvizeteyn ve bunlardan sonra tekrar on bir defâ İhlâs sûresini
okusunlar. Âyet-el-kürsî, Yâsîn sûresi ve Bekara sûresini sonuna kadar
okusunlar. Bu okuduğumuz Kur'ân-ı kerîmi bütün ölülere bağışladık diye ağızdan
söylesinler. Oruç, yemîn keffâretleri, Kur'ân-ı kerîm okuma ve duâ tamam
olduktan sonra, yakın velîm lutfedip, kalmış olan yüz altmış akçenin altmış
akçesini, altmış fakire versin. Bu fakîrin oruç keffâretine niyet etsin. Yüz
akçesini de yüz fakire versin. Yemîn keffâretine niyet etsin.
Bundan sonra
da telkîn için sâlih ve âlim bir müslüman, mezârımın yanında kalsın. Yüzüme
karşı ayakta dursun. Desin ki: "Ey Muhammed bin Meryem!" Bunu üç defâ söylesin.
Sonra desin ki: "Dünyâdan şehâdet getirerek çıktığın ahdi hatırla. İbâdete,
Allahü teâlâdan başka lâyık ve müstehak kimse yoktur, deyip şehâdet getirmeni
hatırla. Allahü teâlâ birdir, ortağı yoktur. Elbette Muhammed aleyhisselâm
Allahü teâlânın resûlüdür. Elbette Cennet vardır. Cehennem ateşi de vardır.
Allahü teâlânın ölüleri diriltip, mahşer yerinde toplaması muhakkak vardır ve
olacaktır. Muhakkak ki, Allahü teâlâ mezarlarda bulunan ölüleri diriltir." Sonra
üç kerre; "Yâ Muhammed bin Meryem! "Lâ ilâhe illallah" de." Sonra üç kerre; "Yâ
Muhammed bin Meryem! De ki Rabbim Allahü teâlâdır. Dînim İslâm dînidir.
Peygamberim Muhammed aleyhisselâmdır." desin. Lutfedip mânâsını düşünerek yavaş
yavaş okusun. Çabuk çabuk okuyup gitmesin. Sonra; "Yâ Rabbî! Sen bunu yalnız
bırakma. Sen mâliklerin hayırlısısın." desin. Sonra dönüp evlerine gitsinler.
Üzerime binâ yapmasınlar. Çadır kurmasınlar. Nöbet tutmasınlar. Baş ucuma
tanınması, hatırlanması ve duâya sebeb olması için büyükçe bir taş diksinler.
Kabrim yıkılacak olursa, tamir etsinler. Üzerime toprak döküp, balık sırtı gibi
yapıp, yeni gibi yapsınlar. Bir karış yüksek yapsınlar. Bid'at olan şeylerden
kaçınsınlar.
Çoluk-çocuğuma vasiyetim olsun ki, üzerime sesli ağlamasınlar. Allahü teâlâdan
magfiret ve rahmet istemelidir. Öldüğüm günde, yedisinde, kırkında ve sene-i
devriyesinde yemek pişirip ziyâfet vermesinler. Fakat sevâbını rûhuma hediye
etmek üzere sadaka versinler. Çok ihsânda bulunsunlar. Allahü teâlâ kabûl
eylesin. Paraları yoksa; ekmek, pirinç, yağ, tuz, soğan versinler ve ne
yapabilirlerse, az olsun çok olsun, Allahü teâlâ için verip, sevâbını,
kalpleriyle ve dilleriyle bu fakîre bağışlasınlar. Duâ ederken beni
hatırlasınlar, unutup gitmesinler. Yine çocuklarıma vasiyetimdir ki; dünyâya
düşkün olmayalar, mal ve mevki, makam peşinde koşmayalar. Allahü teâlâya
tevekkül edip, faydalı ilimleri öğrenmeye ve bunları yaymaya çalışsınlar. Sâlih
ameller işlesinler ve takvâ üzere olsunlar, haramlardan sakınsınlar. Meâlen;
"Allahü teâlâdan korkanı, Allahü teâlâ dünyâda ve âhirette her darlıktan
kurtarır. Ona düşünmediği yerden rızık verir. Allahü teâlâya tevekkül edene
Allahü teâlâ yetişir. İhtiyâcını ihsân eder, başkasına muhtaç etmez." (Talak
sûresi: 3-4)
buyrulan âyet-i kerîmeyi düşünerek okusunlar."
İmâm-ı
Birgivî hazretleri, kıymetli eserler yazmış olup, en meşhûr eserleri şunlardır:
1) Tarîkat-ı Muhammediyye: Arapça kıymetli bir eser olup, Ehl-i sünnet
âlimleri arasında büyük bir îtibâr görmüştür. Birçok âlim tarafından
şerhedilmiştir. 2) Vasıyetnâme, Birgivî Vasıyetnâmesi adıyla meşhûr
olmuştur. Asırlardan beri okuna gelmiş, çok çok kıymetli ve faydalı bir eserdir.
3) Zuhr-ul-Müteehhilîn: Bu eseri, kadınların hayz hâllerini bildiren bir
kitap olup, çok kıymetlidir. Bu şerh, İhlâs Vakfı tarafından bastırılmıştır.
4) Ravdât-ül-Cennât fî Usûl-il-Îtikâd, 5) Risâletün fî beyânı Rusûm-il-Mesâhif-il-Osmâniyye,
6) Şerhu el-Hadîs-ül-Erbe'în, 7) Etfâl-ül-Müslimîn, 8) Ziyâret-ül-Kubûr, 9) Nûr-ul-Ahyâ,
10) Cilâ-ül-Kulûb, 11) Muaddil-üs-Salât, 12) Îkâz-ün-Nâimîn, 13) Ed-Dürr-ül-Yetîm
fî İlm-it-Tecvîd, 14) Hâşiye-i Hidâye, 15) İmtihân-ül-Ezkiyâ, 16) Risâletün fî
Usûl-il-Hadîs, 17) Ta'lîkât ales-Sadr-iş-Şerî'a, 18) Risâletün minel Âdâb, 19)
Ulûm-ı Âliyye'den bahseden manzûm bir risâle, 20) Risâletün fî Hurmet-it-Tegannî
ve Vucûbi İstimâ-il-Hutab, 21) Sihâh-ı Acemiyye (Farsçadır), 22) Tefsîru
Sûret-il-Bekara: Bekara sûresinin yarısına kadar yaptığı tefsîrdir, 23)
Îkâz-ül-Hâlikîn, 24) Şerhu Lübâb-ül-Elbâb fî İlm-il-I'râb lil-Beydâvî, 25)
Dâfiat-ül-Mübtediîn ve Kâşifetü Butlân-il-Mülhidîn, 26) Avâmil: Nahiv
ilmiyle ilgili çok meşhûr bir eseridir. 27) İzhâr: Bu eseri de nahiv
ilminde meşhûr bir kitaptır. Asırlardan beri Arabca öğrenen talebelere
okutulmuştur. 28) Emsile-i Fadliye: Sarf ilmine dâir olup, oğlu Fazlullah
Efendiye izâfeten bu adı vermiştir. 29) Kifâyet-ül-Mübtedî fis-Sarf;
Ermenekli Süleymân Sırrı Efendi bu
esere bir şerh yazmıştır.
KERÂMET VE MENKÎBELER
VASİYETİMDİR!
"Kardeşlerime, evlâdıma ve âhiret yolcularına vasiyetimdir ki, Allahü teâlânın
emrettiği şeyleri yapınız. Kazâya kalmış namazlarınızı kılınız, kalmış
zekâtlarınızı veriniz. Oruçlarınızı tutunuz. Üzerinize farz oluyorsa hac
yapınız. Her müslümanın öğrenmesi farz-ı ayn olan ilmihâl bilgilerini öğreniniz.
Âlimlerin sohbetine devâm ediniz. Güvenilir ve sağlam âlimlerin fetvâsıyla amel
ediniz. Herkesin fetvâsıyla amel etmemelidir. Tegannî dinlememelidir. Allahü
teâlânın ismi anıldığı zaman "Teâlâ ve Tebâreke" veya "Azze ve Celle",
"Sübhânallah", "Cellecelâlüh" diyerek tâzim ediniz. Resûlullah'ın ve diğer
Peygamberlerin isimleri anıldığı zaman salevât getirmelidir. Yazarken de bunları
açık yazmalıdır. Diğer âlimler ve meşâyıh anıldığı zaman, (rahmetullahi aleyh)
demelidir. Hocasına da hürmet göstermelidir. Yol göstermek hâriç, hocanın
önünden yürümemelidir. Ondan önce söze başlamamalı ve yanında çok
konuşmamalıdır. Hizmetini severek yapmalıdır. Her yerde hocanın rızâsını
gözetmelidir. Îtirâz etmemeli, dövse veya bağırsa nasîhat bilmeli,
incinmemelidir. Hocasının yakınlarına da hürmet göstermelidir. Akrabâyı ziyâret
etmeli, sıla-i rahmi, akrabâ ziyâretini terketmemelidir. Anne ve babanın da
haklarını gözetmeli, onlara karşı yüksek sesle konuşmamalı ve kızgın bakmamalı,
günah olmayan emirlerini yapmalıdır. Dövmesine ve bağırmasına sabretmelidir.
Karşılık vermemelidir. Komşuların haklarını da gözetmeli, kokulu bir yemek
pişirince, bir mikdârını komşulara vermelidir. Mümkün olduğu kadar komşuların
ihtiyacını görmeli ve zarara uğrarlarsa yardım etmeli ve iyilik gelirse
sevinmelidir. Diğer din kardeşlerini de sevmelidir. Kusurlarını mümkün mertebe
affetmelidir. Müdâhene etmemeli, dünyâlık ele geçirmek için dîni vermemeli.
Gerekirse müdârâ etmeli, dîni ve dünyâyı korumak için dünyâlık vermelidir.
Müdârâ zararı gidermek için olur. Çok gülmekten, faydasız konuşmaktan
sakınmalıdır. Alış verişte dînin emirlerine uymalı ve cemâate devâm etmelidir.
Bid'atlerden sakınmalı. Misvâk kullanmaya devâm etmeli. Duâya, Allahü teâlâya
hamd ve senâ ile ve Resûlüne salât ve selâm ile başlamalıdır. Duâ ederken bütün
müminlere duâ etmeli, anneyi, babayı ve iyilik gördüğü kimseleri de duâlarında
anmalıdır. Yalvararak ve gizli duâ etmelidir. Yalnız iken Allahü teâlâya
yalvararak duâ etmeli, âcizliğini ve günahlarını düşünerek ağlamalıdır. Allahü
teâlâdan istikâmet, af, âfiyet, rızâsını ve muvaffakiyet istemelidir. Îmânın
gitmesinden korkup, dâimâ hüsn-i hâtime(son nefeste îmân ile gitmeyi) istemeli,
İslâm nîmetine her zaman şükretmelidir. Çoluk-çocuğuna ilmihâlini (lâzım olan
din bilgilerini) öğretip, İslâmiyete uymayan şeylerden korumalı ve
sakındırmalıdır. Çocukları yedi yaşında namaza başlatmalı, on yaşına
girdiklerinde namaz kılmazlarsa döverek kıldırmalıdır. Dâimâ istigfâr etmelidir.
KAYNAKLAR
1) Şakâyık-ı Nu'mâniyye (Atâî); s.179
2) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.9, s.123
3) Kâmûs-ul-A'lâm; c.2, s.1284
4) Osmanlı Müellifleri; c.1, s.255
5) Tarîkat-ı Muhammediyye
6) Vasiyetnâme (Birgivî); s.46
7) İkd-ül-Manzûm; c.2, s.276
8) Eshâb-ı Kirâm; (6. Baskı), s.317
9) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (44. Baskı), s.1044
10) Rehber Ansiklopedisi; c.2, s.374
11) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.13, s.321
|
|