BEŞİR AĞA
Osmanlı
dârüsseâde ağası ve velî. 1652 (H.1063)'de doğdu.
Küçük yaştan
îtibâren Yapraksız Ali Ağa'nın yanında sarayda yetişti. 1707 senesinde saray
hazînedârı oldu. Üçüncü Ahmed'in şehzâdeliği sırasında müsâhibi, danışmanı idi.
Sonraları dârüsseâde ağası Süleymân Ağa ile berâber 1713'de Kıbrıs'a gönderildi.
Kıbrıs'dan Mısır'a ve oradan da Hicaz'a gönderilerek şeyhül-haremeyn vazîfesi
verildi. Bu vazîfesi sırasında Mekke-i mükerremede bulunan ve evliyânın
büyüklerinden olan Ahmed-i Yekdest hazretlerinin derslerine ve sohbetlerine
katıldı. Ondan pek çok feyz alıp tasavvufda yükseldi. Duâlarına mazhar oldu.
1717 senesinde İstanbul'a çağrılarak dârüsseâde ağalığına tâyin edildi. Bundan
sonra Sultan Üçüncü Ahmed Hanın pâdişâhlığının son ve Sultan Birinci Mahmûd
Hanın pâdişâhlığının ilk devirlerinde olmak üzere ölümüne kadar tam otuz sene
dârüsseâde ağalığı yaptı.
Bu vazîfesi
sırasında çok hizmet eden Beşir Ağa, Bâb-ı âlî civârında câmi, medrese, tekke,
çeşme ve kütüphâne; Eyyûb'da bir medrese, kütüphâne ve çeşme yaptırmıştır.
Fâtih, Beşiktaş, Kocamustafapaşa, Fındıklı, Üsküdar ve Sarıyer'de çeşmeler,
Medîne-i münevverede de pekçok hayrât yaptırmıştır. Yaptırdığı Bâb-ı âlî
yakınındaki câmi yanındaki kütüphânede 1368, Eyyûb'deki kütübhânesinde ise 219
cild kitap vardır. Bu kitaplar bugün Süleymâniye Kütüphânesinde, adına ayrılan
bir bölümde muhâfaza edilmektedir. Ayrıca ilk matbaanın kurulmasında mühim rolü
vardır. İbrâhim Müteferrika, İstanbul'da ilk matbaayı açtığı gibi, ilk kâğıt
fabrikasının da Yalova'da açılmasına gayret etti. Bu fabrika için en uygun yer
Beşir Ağa'nın çiftliği idi. Çiftliğini bu iş için seve seve vakfeden Beşir Ağa,
fabrikanın kurulmasından çok kısa bir zaman sonra 1746 (H.1159) yılında vefât
etti. Kabri, Eyyüb Sultan Türbesindedir.
Mehmed Emîn
Tokâdî hazretleri şöyle anlatmıştır:
"Muhammed
Kumul Efendi vefâtından önce, hastalığı sırasında bana; "Şu bir kaç cild kitâbı,
dârüsseâde ağası Beşir Ağa'ya götür. Bizim duâ ettiğimizi söyle. Bunlar Medîne-i
münevvereye gönderilecek. Bunların konulacağı yeri onlar bilirler. Gönderip bizi
duâdan unutmasınlar." şeklinde vasiyette bulundu. Bir kaç gün sonra vefât etti.
Vasiyetleri üzerine o kitapları alıp, vâlilerin toplantı günü olan Çarşamba günü
huzurlarına vardım. Kalkıp kucaklayarak, yanlarına oturmamı söyledi. Hâl hatır
sorduktan sonra, İstanbul'da bulunup, ziyâretlerine fazla gidemediğim için
üzüldüğünü söyledi. Merhûm Muhammed Kumul Efendinin selâmını söyleyip kitapları
arzettiğimde, büyük bir üzüntü ve ağlama ile kitapların yerine gönderilmesi için
emir verdi. Mecliste bulunanlara beni tanıtıp; "Âhiret kardeşimizdir." dedi.
Vedâ edip kalktığımda, hizmetçilerine şöyle emretti:
"Bize
gelenler dünyevî bir iş için gelirler. Bu zâtı iyi tanıyın. Geldiği zaman
misâfir var diye bekletmeyin. Zîrâ bunlar bizi Allah rızâsı için ziyârete
gelirler." Koynuma bir kese koydu. Bakınca içinde yüz altın olduğunu gördüm."
Hacı Beşir
Ağa, zamânının büyük evliyâsı ve meşhûr âlimi Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri ile
yakın dost ve âhiret kardeşi idi. Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri ikinci defâ
Mekke'ye gidişinde şöyle anlatmıştır:
"Mekke'ye
giderken Medîne'ye uğradık. Hocam Ahmed-i Yekdest hazretlerinin vasiyetine
uyarak Medîne'de ikâmet eden Şeyh Abdürrahîm Buhârî hazretlerinin yanına gittim.
Görüşüp konuştuktan sonra beni Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem Kabr-i
şerîfini ziyârete götürdü. Ziyâret sırasında koynundan bir kâğıt çıkarıp
okuduktan sonra, bana vererek tebrik etti. O sırada yanımızda bulunan bir zât da
beni tebrik etti. Bana verdiği bu icâzet sebebiyle kucaklayıp öptü. Ertesi gün
tekrar Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem kabr-i şerîfini ziyârete
gittim. Bu sırada kendimden geçip, yere çöktüm. Bir süre böyle kaldıktan sonra
gözlerimi açtığımda, yanımda duran birini gördüm. Bana selâm verip; "Ağa sizi
bekliyor, buyurun!" dedi. "Ağa kimdir?" dedim. "Şeyh-ül-harem, ağa
hazretleridir." dedi. Yanına gittiğimde bir gün önceki ziyâretimizde yanıma
gelip beni tebrik eden zât olduğunu gördüm. Bana; "Siz ziyâret sırasında
kendinizden geçince, bu hizmetçiyi gönderip; "Yanında bekle, eğer düşecek olursa
yavaşça tut ve yere oturt." dedim. Hamdolsun düşmediniz." dedi. Onunla oturup
sohbet ettikten sonra, bu zâtın hocam Ahmed-i Yekdest hazretlerinin
talebelerinden Hacı Beşir Ağa olduğunu öğrendim. Berâberce tekrar Resûlullah
sallallahü aleyhi ve sellemin kabr-i şerîfini ziyâret ettik. Ziyâretten sonra
birbirimizi unutmamak üzere âhiret kardeşi olduk." Mehmed Emîn Tokâdî
hazretlerinin tanışıp âhiret kardeşi olduğu bu zât, o zaman şeyh-ül-harem
vazîfesi ile orada bulunan dârüsseâde ağası Beşir Ağa idi."
KAYNAKLAR
1) Âlimler ve San'atkârlar; s.289
2) Osmanlı Târihi (Uzunçarşılı); c.4, kısım-1, s.332
3) Mir'üt-Tevârîh; 1147 olayları
4) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.17, s.67
5) Osmanlı Târihi Ansiklopedisi; c.2, s.51
|