BEHRULLAH EFENDİ
Anadolu'da
yetişen evliyâlardan. Tokat'ın Erbaa ilçesine bağlı Eksel (Koçak) köyündendir.
İlk
tahsîlini Tokat'ta yaptı. Bu sırada tanımadıkları bir zât misâfir oldu.
Behrullah Efendi ertesi günkü dersini yapıp namazını kılıp yattı. Gece
kalktığında o zâtın devamlı ilimle meşgûl olduğunu gördü. Bu zâtın ilim sâhibi,
gayretli olduğunu anlayarak; "Efendim bu gece hiç uyumadınız. O ilimden bize de
öğretseniz." diye arz edince, o zât; "Evlâdım senin ilmî nasîbin İstanbul'daki
Yanyalı Hacı İsmet Efendiden olacak. Sende onun kokusu var." buyurdu. Bunun
üzerine Behrullah Efendi, köye dönüp ağabeyinden izin aldıktan sonra İstanbul'a
gitti.
Diğer
taraftan da Yanyalı İsmet Efendi, talebelerine sık sık; "Anadolu'dan bir er
gelecek. Benim İstanbul'a gelmemin sebebi bu eri yetiştirmek için hocamın isteği
ile oldu." derdi. Behrullah Efendi, otuz sene Hacı İsmet Efendinin derslerini
tâkib ederek ondan ilim öğrendi. Bütün ilimlerde ve tasavvuf yolunda yetiştikten
sonra hocası tarafından kendi köyüne, insanlara doğru yolu anlatmakla vazîfeli
olarak gönderildi.
Köyüne
döndüğünün ilk zamanlarında kimse onu anlamadı ve tanımadı. Bu yüzden köylüler
ona Garip Mehmed diyordu. Bu sırada Sivas'tan ziyâretine gelen Memduh Paşa,
kimsenin onun ilmine değer vermediğini anlayınca köylülere:
"Behrullah
gibi cihâna gelmez bir velî
Bulan buldu
bulmayan mutlak deli."
mısraını
okuduktan sonra; "Siz bu zâtın kıymetini bilmez iseniz elinizden çıkar." dedi.
Bunun üzerine insanlar ondan ilim öğrenmeye koştular. Memduh Paşanın
başkanlığında yapılan dergâhda, Behrullah Efendi ilim tâliplerine ders vermeye
başladı.
Behrullah
Efendi herkese müşfik, güler yüzlü davranırdı. Sokakta gördüğü çocukların başını
okşayıp, onlara hediyeler vererek gönüllerini alırdı. Herkese Allahü teâlânın
merhâmetinden bahseder; "Biz insanlar da merhametli olmalıyız." derdi. Kendisine
gönderilen hediyeleri el sürmeden fakirlere dağıtırdı.
Behrullah
Efendi, talebesi Ahmed Efendi ile bir gün dere kenarında oturuyorlardı. Talebesi
kahve yapmakla meşguldü. Hocasına doğru bakınca kucağında bir yılan gördü ve
korktu. Sonra yılan, Behrullah Efendinin kucağından inip gitti. Talebesinin
merak içinde kaldığını fark edince; "Cinnîlerden idi. Hasankale'den geliyor.
Dersini verdim gitti." buyurdu.
Talebelerinden İskender isminde bir zât, donanmada vazîfeli idi. Gemi denizde
giderken fırtına çıktı. O sırada Behrullah Efendinin himmetine sığındı, yardım
istedi. O anda hocasını karşısında gördü. Ona; "Evlâdım korkma, üzülme on dakika
sonra fırtına geçer!" buyurdu. On dakika sonra Allahü teâlânın izni ile fırtına
dindi.
Behrullah
Efendi tütün kullanırdı. Sohbetine gelen Ahmed isimli zât, onun tütün
kullandığını görünce, kalbinden; "Keşke sigara içmeseydi." diye geçirdi.
Behrullah Efendi ona doğru dönerek; "Ahmed Efendi siz sigara kullanmıyorsunuz
değil mi?" diye sordu. O da; "Kullanmıyorum efendim." dedi. O kişi yine
kalbinden; "Firavunun bahçesinde yetişen tütünü ne diye içiyor." diye geçirir
geçirmez; "Firavunun bahçesinde tütünün yetiştiğini sen ne biliyorsun? Firavunun
bahçıvanı mı idin?" deyince, o zât tövbe ederek sâdık talebesi olmakla
şereflendi.
Talebelerine
buyururdu ki:
"Biz kuşlar
kadar bile olamıyoruz. Onlar Allahü teâlâyı devamlı zikrediyorlar. Biz ise
yatıyor ve gafletteyiz."
"Dînin emir ve yasaklarını
bilmezseniz, bu yolda hiç mesâfe katedemezsiniz."
Behrullah
Efendi 1915 (H.1334) senesinde Eksel köyünde vefât etti. Kalabalık bir cemâat
ile cenâze namazı kılındıktan sonra köy kabristanlığına defnedildi. Hak âşıkları
kabrini ziyâret edip, bereketlenmekte ve feyz almaktadır. Behrullah Efendinin
yerine talebesi Ali Osman Efendi geçti.
|