|
AMMÂR-I YÂSER
Anadolu
velîlerinden. Bitlis'te doğup, büyüdü. Doğum târihi belli değildir. Hayâtı
hakkında fazla bir bilgi yoktur. İlim tahsîl etmek için Sühreverd şehrine gidip,
Ebû Necib Sühreverdî'nin sohbetlerinde bulundu ve ona talebe oldu. Sonra hocası
ile Bağdât'a gitti. Tahsîlini tamamladıktan sonra Bitlis'e yerleşip, insanları
doğru yola kavuşturmak için vâz ve nasîhatlerde bulundu. Büyük velî Necmeddîn-i
Kübrâ, Ammâr-ı Yâser'in ders ve sohbetlerinde yetişti ve halîfesi oldu. 1253
(H.650) senesinde Bitlis'de vefât etti.
Bir gün
Ammâr-ı Yâser'e rüyâsında bir zât; "Yârın git meyhânedekilere vâz ve nasîhat
eyle, onlara doğru yolu göster." dedi. Ammâr-ı Yâser uyanıp, istiğfâr ve Allahü
teâlâya niyâzla meşgûl olduğu sırada, talebelerinden biri gelerek; "Hocam,
kürsünüzü bugün meyhâneye mi koyalım, yoksa yerinde mi kalsın?" diye sordu.
Ammâr-ı Yâser hayretle; "Evlâdım! Bu sırrı nereden öğrendin?" diye sorunca,
talebe; "Size tenbih eden bize de söyledi." dedi. Sonra kürsü meyhâneye kuruldu.
Ammâr-ı Yâser, meyhânedekilere vâz etmeye başladı. Onlara aşk şarabının keyfiyet
ve hikmetlerini anlatınca, meyhânede bulunanlar tövbe ettiler. Bu sırada bir
genç, Ammâr-ı Yâser'e; "Muhterem hocam! Allahü teâlâya hamd ve şükür olsun ki,
bize bu lütfu ihsân etti. Zîrâ hâl ehli bir hoca zât, bir gün seni bulur, diye
bana söylemişti." diyerek, Ammâr-ı Yâser'in elini öptü. O anda Allahü teâlânın
aşkı ile; "Duâmız kabûl oldu." diyerek orada rûhunu teslim etti.
Şeyh Ammâr,
dergâhından ayrılarak bir köye gidip, döndüğü sırada, talebelerinden biri,
üzerine çöken vakar ve himmetten dolayı hocasının yaklaştığını anladı.
Arkadaşlarına; "Haydi geliniz. Hocamız geliyor, onu karşılıyalım!" dedi. Onlar
nereden bildiğini sorunca; "Onun vakarı üzerime çöktü." dedi. Arkadaşları bu
cevâba alay edercesine güldüler. Ondaki ciddiliği görünce, denemek için yola
çıktılar. Şehrin dışına çıkar çıkmaz, Ammâr-ı Yâser'in bir at üzerinde
kendilerine doğru geldiğini gördüler. Talebeler bu durum karşısında pişman olup
tövbe ettiler.
KAYNAKLAR
1)
Lemezât; c.2, s.323
2)
Nefehât-ül-Üns; s.474
3)
Sefînet-ül-Evliyâ; s.103
4)
Nesâyim-ül-Mehabbe; s.262
|
|