ALÂEDDÎN HAREZMÎ
Harezm
bölgesi velîlerinden. İsmi Alâeddîn olup, Harezmî nisbesiyle meşhûrdur. Doğum ve
vefât târihleri bilinmemektedir. On üçüncü ve on dördüncü yüzyıllarda yaşadığı
tahmin edilmektedir.
Hayâtı
hakkında pek az bilgi bulunan Alâeddîn Harezmî hazretleri, Harezm bölgesinde
yaşadı. Anadolu taraflarına da geldi. İlmiyle, irfânıyla ve güzel ahlâkıyla
insanlara örnek olup, İslâm dîninin emir ve yasaklarını anlatarak onların dünyâ
ve âhiret seâdetine kavuşmaları için çalıştı. Büyük âlim İmâm-ı Yâfiî onu görüp,
sohbette bulunduğunu bildirmiştir.
Şeyh
Alâeddîn Harezmî, ilmiyle amel eden velî bir zât idi. Allahü teâlânın emirlerine
ve Peygamber efendimizin sünnet-i seniyyesine çok bağlı idi. Haram ve
şüphelilerden şiddetle sakınırdı. Günlerce oruç tutar, geceler boyunca ibâdet
ederdi. On beş sene boyunca sırtını yere koyarak uyumamıştı. Nice günler geçerdi
de ağzına bir lokma koymazdı. Bir parça kurumuş ekmekle iktifâ ederdi.
Hac
ibâdetini yapmak üzere gittiği Mekke-i mükerremede İmâm-ı Yâfiî ile karşılaştı.
İmâm-ı Yafiî şöyle naklediyor:
"Minâ'da
bulunduğum sırada yanımda bir mikdâr et vardı. Bizimle birlikte yemesi için
Alâeddîn Harezmî'ye ısrâr ettik, yemedi. Ancak şiddetli ısrârımız karşısında
dayanamayıp bizi kırmamak için çok az bir parça yedi."
İmâm-ı Yâfiî,
Şeyh Alâeddîn Harezmî'nin şöyle naklettiğini bildirdi:
"Anadolu
sâhillerinden bir yerde idim. Ramazân-ı şerîf bayramı erişti. Bayram namazı için
müslümanların köylerinden birisine vardım. Namazı kıldım, müminlerle
bayramlaştıktan sonra kaldığım yere döndüm. Bir de baktım, kaldığım evde biri
namaz kılıyor. Fakat evin kapısı açılmadığı gibi, evin önündeki kum üzerinde de
bir iz yoktu. Bu zât nereden girdi diye kendi kendime düşündüm. Kapıyı açıp
içeri girdikten sonra o kimse feryâd ederek ağladı. Ben kendi kendime; "Bayram
günüdür, bu zâta ne ikrâm edeyim!.." diye düşünürken, bana yönelip dedi ki:
"Ey
Alâeddîn! Benim için düşünme. Allahü teâlânın gâib hazînesinde senin bilmediğin
hususlar vardır. Eğer yanında su varsa getir." dedi. Su getirmek üzere kalktım.
İbrikle suyu getirdiğim zaman o zâtın yanındaki tabakta yiyecek bir şeyler
gördüm. Bu kaplarda ekseriyetle bâdem içi vardı. Tabakları önüne ittim. O zât
bâdemi önüme döktü. Ayağa kalkarak bâdem içinden bir mikdarını bana verdi. Ben o
bâdemden az bir kısmını yedim. O ise bir veya iki bâdem yedi. Bana bu
yiyeceklerin hazır oluşu garib geldi. O zât bana; "Bu hâle şaşma. Allahü
teâlânın öyle kulları vardır ki, nerede olursa olsun her ne dilerse bulurlar."
dedi. Bu sözler karşısında merâkım daha da arttı. Kendi kendime; "Bu zât büyük
bir kimsedir. Onunla kardeş olmayı isteyeyim." dedim. Daha bir şey söylemeden;
"Acele etme,
inşâallah yine geleceğim." dedi ve birden kayboldu. Şevval ayının yedinci gecesi
tekrar geldi, benimle kardeşlik akdeyleyip gitti.
KAYNAKLAR
1) Nefehâtü'l-Üns; s.756
2) Nesâyimü'l-Mehabbe min Şemâyimi'l-Fütüvve; s.380
|