|
AHMED BİN SELMÂN EN-NECCÂD
Âlimlerin
meşhurlarından. Hadîs ve fıkıh ilminde, zamânının en önde gelen âlimlerinden
idi. İsmi Ahmed bin Selmân bin Hasan bin İsrâil bin Yûnus'tur. Künyesi, Ebû
Bekir'dir. "Neccâd" lakabı ile meşhûr olmuştur. 867 (H.253) senesinde Bağdât'ta
doğdu. 959 (H.348) senesi Zilhicce ayının son günlerinde vefât etti. "Bâb-ı
Harbiyye" kabristânlığına defnedildi. Birçok âlimden ilim aldı. Hanbelî
mezhebindeki meseleler kendisinden sorulup, fetvâ istenirdi. Çok eseri vardır.
Yaşadığı devirde, Irak'taki Hanbelî âlimlerinin en büyüğü idi. Ömrünün sonuna
doğru gözleri görmez oldu.
İlim
öğrenmek için birçok yere yaya ve yalınayak gitti. O; Yahyâ bin Câfer bin
Zeberkân, Ahmed bin Melâ'ib, el Muhrimî, Hasan bin Mükrim el-Bezzâr, Ebû Dâvûd-ı
Sicistânî, Ebû Kilâbe er-Rakkâşî, Ahmed bin Muhammed el-Berkî, Kâdı İsmâil bin
İshâk, Ebü'l-Ahvas el-Abkârî, Muhammed bin Süleymân el-Bâgendî, Ebû İsmâil et-Tirmizî,
Câfer bin Muhammed bin Şâkir es-Sâyıg, Bişr bin Mûsâ, Ahmed bin Hayseme, Hâris
bin Ebî Usâme, Abdullah bin Ahmed bin Hanbel ve daha pek çok âlimden bizzât
dinleyerek ilim öğrendi. Çok büyük bir âlim olarak yetişti. İlim ve gönül
ehlinin sohbetinde kemâle geldi. İlmi toplayıp, yaymaya başladı. Hazret-i Ömer
bin Hattâb'dan rivâyet edilen hadîs-i şerîfleri Müsned adlı kitabında topladı.
Çok sağlam bir hadîs râvisiydi. Resûlullah'ın hadîs-i şerîflerini, sünnetlerini,
Peygamberimizin yapılmasını övdüğü, yâhut devâm üzere yaptığı, yâhut da
yapılırken görüp de mâni olmadığı şeyleri içine alan çok büyük bir eser
hazırladı. İlim öğrenmek ve hadîs-i şerîf ezberleyip rivâyet etmek husûsunda,
çok gayret sâhibi idi. Nâlınlarını, ayakkabılarını eline alıp öyle dolaşırdı.
Ebû Hasan bin Razkaveyh, onun için: "Ebû Bekr en-Neccâd, ilimde meşhûr muhaddis
ve büyük âlim Saîd'in oğlu diye meşhûr oldu." dedi. Çünkü Ebû Bekr en-Neccâd,
ondan çok hadîs-i şerîf aldı. Onun rivâyet yolundan ayrılmadı. Ondan işitip
rivâyet edenlerin bütün ilimlerini, eserlerinde topladı. Yahyâ bin Saîd
bunlardandır. Ahmed bin Selmân Saîd'den çok ilim aldı. Bu ikisinden herbiri, çok
hadîs-i şerîf bilmek bakımından zamânının önde gelenlerindendi.
Ebû Ali bin
Savvâf diyor ki:
Ebû Bekr bin
Neccâd, bizimle berâber, hadîs-i şerîf öğrenmek için muhaddis âlimlere gelirdi.
Nâlınını elinde taşıyarak yürürdü. Kendisine; "Nâlınını niçin giymiyorsun?" diye
sorulduğunda; "Resûlullah'ın hadîs-i şerîflerini öğrenmek yolunda yalınayak
olduğum hâlde yürümeyi seviyorum. Çünkü Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem;
Dikkat ediniz! Kıyâmet gününde, cebbâr ve mülk sâhibi olan Allahü teâlânın
huzûrunda, hesap vermesi en kolay olacak kimseyi size haber veriyorum! Onlar,
iyi işlere iki ayağı üzerinde yalınayak yürüyerek koşan kimselerdir. Cebrâil
aleyhisselâm bana haber verdi ki, Allahü teâlâ, hayır talebinde yalınayak
yürüyen kuluna rahmeti ile nazar eder, buyurmuştu." diye cevap verdi.
Kendisinden
de Ebû Bekr bin Mâlik el-Kutay'î, Dâre Kutnî, İbn-i Şâhîn, Hâkim en-Nişâbûrî,
İbn-i Münde, Ebû Hasan bin Razkaveyh, Ebû Hüseyin bin Bişrân ve onun oğlu Ebû
Kâsım, Ebû Ali bin Şâzân, Ebû Bekr bin Merdeveyh ve daha birçok âlim ilim
aldılar, hadîs-i şerîf rivâyetinde bulundular. Ondan ilim almak için gelenler,
Bağdât'taki Câmi-i Mensûr'da Cumâ günleri iki halka hâlinde dururlardı. Namazdan
öncekiler, Ahmed bin Hanbel'in mezhebine âit fıkhî meselelerde fetvâ almak için
toplanırlardı. Cumâ namazından sonrakiler de, ondan hadîs-i şerîf yazmak için
gelirlerdi. Böylece o, rivâyetlerini çok genişleten kimselerden oldu. Rivâyet
ettiği hadîs-i şerîfler çok yere yayılmış oldu. O, bu câmide hadîs-i şerîfleri
yazdırarak öğretmeye başladığı zaman, onun ilim halkasındaki insanların
çokluğundan câminin iki kapısı da ağzına kadar dolardı. Bu halkada, İmâm-ı Ahmed
bin Hanbel'in oğlu Abdullah ve Mâlik de bulunup hadîs-i şerîf yazarlardı.
Ahmed bin
Selmân çok ibâdet eder ve bütün vakitlerini oruç tutarak geçirirdi. Ebû İshâk-ı
Taberî diyor ki: "Ahmed bin Selmân devamlı oruç tutar ve her akşam bir mikdâr
yufka ekmeği ile iftar eder, hattâ ondan bir kısmını ayırırdı. Cumâ gecesi
olduğu zaman, ayırdığı bu yufka ile sadaka dağıtır, böylece daha çok fazîlete,
sevâba kavuşmak isterdi."
Ebû Ali bin
Savvâf anlatıyor:
Muhammed bin
Ali bin Hubeyş bize şöyle bildirdi. 959 senesinde bir gece Kur'ân-ı kerîm
hâfızlarından birisi bir rüyâ görmüştü. O, rüyâsını bana anlatarak dedi ki: "Nehr-i
tâbık Mescidinde idim. Orada Muhammed el-Cüneyd ile Ebü'l-Hasan bin Bişâr da
bulunuyorlardı. Yanlarına nûrânî yüzlü, o zamâna kadar hiç görmediğim bir genç
geldi. Onlarla berâber namaz kıldı. Sonra kalktılar, selâmlaşıp kucaklaştılar. O
zât, tekrâr namaz kıldı. Secdede ağlıyarak, Allahü teâlâya yalvarıp yakarıyordu.
O sırada yanıma Câfer bin Muhammed el-Huldî geldi. Huldî'ye, bu zâtın kim
olduğunu sordum. O da, Resûl aleyhisselâm olduğunu bildirdi. Bunun üzerine
Peygamber efendimiz, Câfer-i Huldî'ye beni işâret ederek buyurdu ki: "Ümmetime,
Ebû Bekr Ahmed bin Selmân'ın nasîhatlarını dinlemelerini söylesin. Onunla
beraber halîfeye gitsinler ve müslümanlara desinler ki: "Yakında aramızda büyük
fitnelere sebeb olacak hâdiseler ortaya çıkacaktır. Zinâ etmek, livata yapmak,
şarap içmek, söz verip sözünden dönmek, fâiz alıp vermek ve Eshâbıma dil uzatmak
günahlarını terk edip, bunlardan vazgeçmezseniz veya tövbe etmezseniz, büyük
sıkıntılara düşüp azaplarla karşılaşacaksınız." Yatağımdan fırlayarak uyandım.
Sabah olmuştu. Abdest alıp mescide gittim. Sabah namazını kıldıktan sonra,
cemâata rüyâmı anlattım ve onlara; "Ey müslümanlar! Bu, Allahü teâlânın bana bir
emânetidir ve sizlere duyurmam benim için elbette lâzımdır. Bu emâneti boynumdan
çıkarıp, sizin boyunlarınıza havâle ediyorum. Sizler, istenilenlere uyup, men
edilenlerden sakınmalısınız. Sizlere duyurmam istenilen şeyleri, tebliğ ederek
vazîfemi yerine getirdim. Allah rızâsı için bunlara uyunuz!" dedim.
KERÂMET VE MENKÎBELERİ
BÖYLECE SIKINTIDAN KURTULDUM
Ahmed bin
Selmân, başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatıyor:
"Bir
zamanlar çok daralmıştım. İbrâhim el-Harbî'nin yanına gittim ve içinde
bulunduğum durumu bildirdim. Bana şöyle anlattı: Bir zamanlar ben de çok sıkışık
bir durumda kalmıştım. Yanımda bir kırattan (0,24 gr.) başka bir şeyim yoktu.
Hanım bana: "Kitaplarını kontrol et. Kendisine ihtiyaç duymadıklarını ayırıp
sat!" dedi. Ben de, günün son namazı olan yatsıyı kıldığım ve dehlize oturup
yazmaya başladığım zaman, yolun üzerindeki kapı çalınmaya başladı. Bu da kim?
diyerek kapıya vardım. Bana seslendi. Kapıyı açtım. Bana: "Lambayı söndür!"
dedi. Ben de dediğini yaptım. Dehlize yanıma girdi. Oraya sırtındaki bir çuval
yükü bıraktı ve bana; "Bil ki, biz çocuklar için yemek temin ederek durumlarını
düzelttik. Senin ve çocukların için lâzım olan şeyi hazır ettik. Bu son şey
odur." dedi ve ilk yük denginin yanına ikinci bir şey daha yere koydu. Bana;
"Onu ihtiyâcına harca!" dedi. Halbuki ben, bu adamı tanımıyordum. Sonra yanımdan
ayrıldı. Hemen hanımı çağırdım ve ona: "Lâmbayı getirip yak!" dedim. O da hemen
geldi. Bir de baktık ki, içinde ortalama elli çeşit yiyecek bulunan çok kıymetli
bir mendile sarılmış bir bohça!Onun yanına konulan da, içinde bin dinâr bulunan
bir para kesesiydi." O bana bu hâdiseyi anlattıktan sonra, ben yanından kalkıp
gittim. Ahmed bin Hanbel'in kabrini ziyâret ettim. Sonra dönüp gelirken baktım
ki, bir hendeğin yanında yürüyorum. Komşularımızdan yaşlı bir kadın, bana
yaklaştı ve: "Ey Ahmed!" diye seslendi. Hemen cevap verdim. Bana: "Sana ne
oluyor ki, kederleniyorsun?" diye sordu. Ben de durumumu ona haber verdim. Bunun
üzerine bana: "Senin annen bana ölmeden önce 300 dirhem para bırakmıştı ve bana
da: Bunu yanında sakla! Sen benim oğlumu sıkışık ve üzüntülü hâlde gördüğün
zaman, ona verirsin" demişti. Şimdi benimle gel, onları sana vereyim." dedi.
Nihâyet onunla berâber evine gittim. Çıkarıp onları bana verdi. Böylece
sıkıntıdan kurtuldum."
KAYNAKLAR
1) Tabakât-ül-Hanâbile; c.2, s.7
2) Târih-i Bağdâd; c.4, s.189
3) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.1, s.235
4) Tezkiret-ül-Huffâz; c.3, s.868
5) Şezerât-üz-Zeheb; c.2, s.376
6) El-A'lâm; c.1, s.131
7) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.3, s.371
|
|