AHMED SÂRBÂN
Bayramiyye
tarîkatı mensuplarından. Hayrabolu'da doğdu. Doğum târihi belli olmayıp, 1545-46
(H.952)' de yine aynı şehirde vefât etti. Hayrabolu'da adına yaptırılan türbenin
hazîresine defnedildi.
Küçük yaşta
ilim öğenmeye başladı. Fakat sonra yeniçeri ocağında 26. ortayı meydana getiren
Deveci ortasına kaydoldu. Çalışkanlığı ve zekâsı sâyesinde Devecibaşılığa kadar
yükseldi.Kânûnî Sultan Süleymân Hanın Irakeyn seferine Sârbânbaşı, devecibaşı
olarak katıldığından bu lakapla tanındı.
Yine bu
seferde, orduda gönül ehli Pîr Ali Sultan adında bir zât vardı. O, Ahmed
Sârbân'ı gördüğü anda ondaki ilme karşı kâbiliyet ve istidâdı da sezdi.
Kendisine pekçok nasîhatlarda bulundu.
Ahmed Sârbân
sefer dönüşü görevinden ayrılarak kendisini tamâmen Pîr Ali Sultan'ın
sohbetlerine verdi ve onun muhabbet halkasında eridi. Gönlünden dünyâ ve makam
sevgileri silindi gitti. Varını yoğunu Allahü teâlâ yolunda harcadı.
Ahmed Sârbân
hazretleri hocasının vefâtından sonra Hayrabolu'ya geldi. Orada dîn-i İslâmı
yayma yolunda pekçok gayret sarfetti. Talebeler yetiştirdi. Bir gün talebeleri
arasından birinin hallerini anlıyamadığı evliyâullahtan bir zatın aleyhinde
konuştuğunu duyunca:
Evliyâya
eğri bakma
Kevn ü
mekân elindedir
Mülke
hükmün süren oldur
İki
cihân elindedir.
Sen ânı
şöyle sanursun
Sencileyin bir âdemdir
Evliyânın sırrı vardır
Gizli
âyân elindedir.
diyerek,
velilerin cenâb-ı Hak katındaki değerine işâret etti. O talebe çok mahcûb ve
perişân olarak özürler diledi, tövbe etti.
KERÂMET VE MENKÎBELERİ
KIYMETİNİ BİLEMEDİM
Rivâyete
göre Ahmed Sârbân hazretlerinin çok huysuz ve geçimsiz bir hanımı vardı.
Efendisini görmeye gelenlere içeriden; "Siz bu heriften ne meded umuyor ve ne
hayır bekliyorsunuz. Sizin işiniz yok mu?" diyerek bağırırdı.
Birgün
Şeyhin talebeleri hem bu durumu düşünüyor hem de birbirleriyle şöyle
konuşuyorlardı. "Acaba nasıl oluyor da Şeyhimiz böyle bir hanımla yaşayabiliyor,
bir arada geçinebiliyor?" Onların bu düşüncelerini anlıyan Şeyh hazretleri şu
cevâbı verdi:
"Dostlarım!Mesele sizin zannettiğiniz gibi değildir. Benim böyle bir kadına
tahammül etmem, nefsânî bir hevesten değildir. Bu bizim talebelerimize
verdiğimiz bir derstir. Maksat, çirkin huylu insanlarla da iyi geçinmektir.
Sizin elinizdeyse nefsinizi içinizden atın bana öyle gelin. İşte bu kadar."
Ahmed Sârbân
hazretleri ömrünün sonuna kadar o kadının yaptığı eziyetlere katlandı. 1545
(H.952) yılında vefât etti. Doğum yeri olan Hayrabolu'da adına yaptırılan
türbenin hazîresine defnedildi.
Ahmed Sârbân
hazretlerinin hanımı, beyinin kıymetini vefâtından sonra anladı. Şeyh
hazretlerinin mezar taşına bir yastık gibi başını koyarak gece-gündüz; "Ah ah!
Yazık çok yazık ki, ben senin kadrini, kıymetini bilemedim." diyerek ağlardı.
KAYNAKLAR
1) Büyük Türk Klasikleri; c.4, s.311-313
2) Sohbetnâme; c.1, s.175
3) Osmanlı Müellifleri; c.1, s.56
4) Şakâyık-ı Nu'mâniyye Zeyli (Atâî); s.70
|