AHMED DİYOBENDÎ
Hindistan'da
yetişen velîlerden. Doğum ve vefât târihleri belli değildir. Sehârenpûr'a yakın
Diyobend şehrinde doğdu. Hayâtı hakkında fazla bir bilgi yoktur. İlim öğrenmek
için çeşitli beldeleri dolaştı. Serhend şehrine giderek İmâm-ı Rabbânî
hazretlerine talebe oldu. İhlâsı sebebiyle İmâm-ı Rabbânî'nin iltifat ve
merhametine kavuştu. İmâm-ı Rabbânî, Ahmed Diyobendî'nin terbiyesini halîfesi
Mîr Muhammed'e havâle etti. Ahmed Diyobendî ondan pekçok mânevî ilimler elde
etti. Sonra tekrar İmâm-ı Rabbânî'nin huzûruna gelip, sohbetlerine devâm ederek
kemâle geldi. Bir süre sonra icâzet, diploma ve halîfelik aldı.
Ahmed
Diyobendî'nin sohbetleri çok tesirliydi. Dinleyenler kendinden geçerdi. Pekçok
talebe feyz almak için ona mürâcaat etti. Onun teveccüh ve tasarrufları gâyet
tesirliydi. Bir süre Ekberabat'ta insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını
anlattı ve onlara doğru yolu gösterdi. Onun sohbetlerinin bereketi ile
Bengâle'nin ileri gelenlerinden Kâsım Han, Eshâb-ı kirâm düşmanlığından
vazgeçip, Ehl-i sünnet vel-cemâat îtikâdına kavuştu. Ahmed Diyobendî'nin
huzûrunda tövbe edip, talebeliğe kabûl edilmesini istedi. Talebeliğe kabûlü ile
Ahmed Diyobendî'nin mânevî terbiyesi altına girdi. Hocasına çok muhabbet
besleyen Kasım Han, yüksek mânevî derecelere kavuştu. Kâsım Hanın teklifi
üzerine Bengâle'ye giden Ahmed Diyobendî'ye âlimler, sâlihler, büyük küçük
herkes talebe oldu. Bâzı zâtlar ondan halîfelik ve başkalarını yetiştirmek için
icâzet, diploma aldı.
Ahmed
Diyobendî, insanlara doğru yolu anlatmak için hilâfet aldığı ilk zamanlarda
hocasıİmâm-ı Rabbânî hazretlerine şöyle bir mektup yazdı:
"Bendeniz
kendimde hiç bir mânevî hâl ve kemâl bulmuyorum. İki kişiye zikir ile ilgili bir
vazîfe vermiştik. Onlarda birçok hâller görüldü."
Bunun
üzerine İmâm-ı Rabbânî şu cevabı yazdı:
Mektûbunuzda; kendimde bu yolun büyüklerine âit hâller, ilimler ve mârifetlerden
bir şey bulamıyorum. Bununla berâber iki kişiye bu yolu öğrettim. Onlarda bunun
tesirleri, garip hâller görüldü. Bunun sebebi nedir? diye yazıyorsunuz.
Bil ki, o
iki kişide görülen hâller, sizin hâllerinizin aksetmesiyle meydana gelmiştir.
Sizin hâlleriniz onların istidâd aynasında görülmüştür. İlim sâhipleri oldukları
için kendi hâllerini bilmişlerdir. Maksat bu hâllerin hâsıl olmasıdır. Bu
hâlleri bilmek de ayrı bir devlet ve nîmettir. Bâzısına bu ilmi verirler,
bâzısına vermezler. Bununla berâber her ikisi de evliyâlık hâlidir. Allahü
teâlâya yakın olmakta eşittirler."
KAYNAKLAR
1) Hadarât-ül-Kuds; s.349
2) Mektûbât-ı Rabbânî; c.3, 19. mektûb
|