ABDÜRRAHÎM TIRSÎ
Anadolu
evliyâlarından. İznik yakınlarındaki Tirse köyünde doğdu. Babası Bâyezîd Fakih
köyde imâmlık yapıyordu. Doğum târihi belli değildir. Küçük yaşta babası ile
İznik'e giderek büyük velî Eşrefoğlu Rûmî'nin sohbetlerine katıldı. Eşrefoğlu
Rûmî'nin; "Bu çocuğu bize verin, tâlim ve terbiyesi ile meşgûl olalım."
buyurması üzerine babasının rızâsı ile onun yanında kalarak yetişti. Bir süre
sonra Eşrefoğlu Rûmî'nin kızı Züleyhâ Hâtun ile evlendi.
Abdürrahîm
Tırsî, çok ibâdet eden, nefsinin arzularını yerine getirmeyen, haramlardan kaçan
bir zâttı. Talebeliğinde Hızır aleyhisselâm ile görüşme ve sohbetiyle müşerref
olmayı çok istiyordu. Bir gün hocası onu pazara elma almaya gönderdi. Pazardan
dönerken yolda bir zat ile karşılaştı. O zât; "Sepetini aç, neyin olduğunu
göreyim." dedi. Abdürrahîm Tırsî, sepeti açınca o zât içinden bir elma alıp
yoluna devâm etti. Abdürrahîm Tırsî de hocasının huzûruna gidip sepeti önüne
koydu. Eşrefoğlu Rûmî, sepete bakınca; "Abdürrahîm, bu elmaların birisi eksik."
dedi. O da; "Bir zât aldı." dedi. Hocası; "O zâtın eteğine niçin yapışmadın?"
diye sordu. O da; "O zâtın kim olduğunu bilmiyordum." deyince, hocası; "Ya
Abdürrahîm! Hızır'ı görsem deyip dururdun, fakat bilsem demezdin. O zât Hızır
idi. Gördün, fakat bilemedin." dedi. Bunun üzerine Abdürrahîm Tırsî; "Ah görsem
ve bilsem." diye Eşrefoğlu Rûmî'den ricâda bulundu. Hocası; "Ey Abdurrahîm! Bu
gece Yaylak denen yere git." buyurdu. Abdürrahîm Tırsî gece olup Yaylak'a
gittiğinde, gündüz sepetinden elma alan zâtın orada olduğunu gördü. Hak teâlâya
çok hamd ve senâdan sonra Hızır aleyhisselâmdan duâ istedi. Hızır aleyhisselâm
da; "Yâ Abdürrahîm! Hizmetinde olduğun zâtın kadrini ve kıymetini bil. Ondan
hayır duâ iste." buyurup gözden kayboldu. Bundan sonra hocasının hizmetlerine
daha çok gayret ve şevkle koştu ve îtina gösterdi. Hocasının vefâtından sonra
yerine geçip talebe yetiştirmek, insanlara İslâmiyet'i öğretmek için çalıştı.
Abdürrahîm
Tırsî, Yaylak denilen yerde bir câmi yapmak için talebeleri ve halktan sevenleri
ile ağaç kesmeğe ormana gitti. Bir talebesine yanlarına küçük tencerede bir
mikdâr pirinç çorbası ile çok mikdâr da tabak almasını söyledi. Ormana varıp
ağaç kesildikten sonra, öğleye yakın yemek için sofra kuruldu. Abdürrahîm Tırsî,
küçük tencere üzerine Fâtiha-i şerîfe okuyup; "Tabakları doldurun." buyurdu.
Bütün tabaklara çorba doldurulmasına rağmen, tenceredeki çorba hiç eksilmemiş
gibi duruyordu. Daha sonra ezan okundu ve Abdürrahîm Tırsî cemâate namaz
kıldırdı. Namazdan sonra Yörüklerden bir grup ellerinde sofralar olduğu hâlde
yanlarına geldiler. İçlerinde çok güzel yemeklerin bulunduğu sofralardan, orada
hizmet edenler yemek yedi. Abdürrahîm Tırsî gelen yörüklerle hiç konuşmadı. Cumâ
günü olunca Abdürrahîm Tırsî, talebesi Habib Dede ile câmiye gitti. O sırada
câminin önünde bir grup yörük vardı. Habib Dede onlara; "Ey müminler! Şu vakit
getirdiğiniz yemekten dolayı hocam çok memnun oldu." deyince yörükler; "Ne
yemeği. Bizim ondan haberimiz yoktur!" dediler. Abdürrahîm Tırsî; "Habib Dede, o
yemeği getiren yörükler değil, onların sûretinde melekler idi. Allahü teâlâ
kereminden, bizim hizmetimizde bulunan müminleri tâzim için kudret sofrasında
melekleriyle o yemeği gönderdi." buyurdu.
Abdürrahîm
Tırsî, 1520 (H.927) senesi Şubat ayında İznik'te vefât etti. Hocasının yanına
defnedildi. Yerine önce Muslihüddîn Efendi daha sonra da oğlu Pîr Hamdi Efendi
geçerek, insanlar Allahü teâlâya kavuşturan yolu anlattılar.
Abdürrahîm
Tırsî'nin vefâtından sonra; her gün siyah, gözleri görmeyen bir köpek gelip
bâzan Eşrefoğlu Rûmî'nin bâzan da Abdürrahîm Tırsî'nin kabrine yüzünü sürer,
ayak ucunda yatardı. Fakat namaza gelenler onu oradan kovalarlardı. Yine de
köpek gelirdi. Abdürrahîm Tırsî'nin talebelerinden Habib Dede bir gün; "Ey İznik
halkı! Bu köpeğe vurmayın. Bunda bir hikmet var. Ortaya çıkmasını bekleyin."
dedi. Köpek bu hâline kırk gün devâm etti. Kırk birinci gün halk öğle namazından
çıktığında, köpeğin bir müddet Eşrefoğlu Rûmî'nin ayak ucunda, bir müddet de
Abdürrahîm Tırsî'nin ayak ucunda feryâd ettiğini gördüler. Orada bulunan
cemâatin hepsi iki gözünün açıldığını gördü.
Abdürrahîm
Tırsî'nin, Yûnus Emre ve Eşrefoğlu Rûmî'nin tesirinde kalarak hece vezni ve sâde
dille yazdığı çok güzel şiirleri vardır. Bir dîvanı varsa da, ele geçmemiştir.
Abdürrahîm Tırsî'ye âit olan ilâhîler uzun süre Kâdirî dergâhlarında okunmuştur.
İlâhîlerinden birisi şöyledir:
YÂ İLÂHÎ
Günâhım çok günâhım çok
Meded senden yâ ilâhî
Suçumdan geç beni affet
Meded senden yâ ilâhî!
Yüzüm kara günâhım çok
Sana lâyık âmâlim yok
Sana varmağa yüzüm yok
Meded senden yâ ilâhî!
Geçmiş günâhımı ansam
Ele divit kalem alsam
Kıyâmete değin yazsam
Dükenmeye yâ İlâhî!
Bu nefs-i meş'ûma uydum
Günâh bahrına gark oldum
Elüm dutgıl helâk oldum
Meded senden yâ İlâhî!
Meded irmeye ger senden
Ümîdüm kesersem senden
Nice çıka cânum tenden
Meded senden yâ İlâhî!
Âhir Azrâil gelicek
Günahlarumı göricek
Hışm ile cârâ sunıcak
Meded senden yâ İlâhî!
Münkir ü Nekir gelicek
Kabrümde suâl sorıcak
Mecal yok cevap viricek
Meded senden yâ İlâhî!
Yarın mahşere varıcak
Aybumuz âyan olıcak
Suçlular zebûn olıcak
Meded senden yâ İlâhî!
Hak terâzu kurılıcak
Günâhumuz sorılıcak
Sen onda kâdî olıcak
Meded senden yâ ilâhî!
Sırat köprisi kurıla
Âsîler nice yöriye
Düşe Cehennem'e yana
Meded senden yâ İlâhî!
Gerçi senin kulların çok
Ben itdüklerüm itmiş yok
Sana yalvaruram çok çok
Meded senden yâ İlâhî!
Ne kim itdüm ise itdüm
Elümi başumî açdum
Geldüm hazretüne düşdüm
Meded senden yâ İlâhî!
Dilekleri dutarsın sen
Kerîmsin hem Rahîmsin sen
Hâşâ mahrûm koyasın sen
Meded senden yâ İlâhî!
Bu Abdürrahîm-i Tırsî
Diler senden kerem ıssı
Zebûn olur günâh ıssı
Meded senden yâ İlâhî!
KERÂMET VE MENKÎBELERİ
MURÂD EDİLEN SULTAN SELÎM'DİR
Sultan
İkinci Bâyezîd'in hanımı Şehzâde Korkut'un annesi bir gün dergâha gelip
Abdurrahîm Tırsî'nin hanımından; "Beyin Abdürrahîm Tırsî'den ricâ edip, yardım
taleb ederiz. Sultan Bâyezîd'den sonra oğlum Korkut pâdişâh olsun." diye ricâda
bulundu. O da bu dileği beyine sık sık hatırlatırdı. Bir gece rüyâsında
Peygamber efendimizin huzûrunda bir meclisin kurulduğunu gördü. Abdürrahîm Tırsî
de orada idi ve Peygamber efendimize şehzâdelerin hangisinin tahta geçmesinin
daha uygun olacağını soruyordu. Sultan-ül-Enbiyâ buyurdu ki: "Rûmun Kara
oğlanının murâdı Sultan Selîm'dir. Kara oğlan Abdürrahîm Tırsî'dir." Uyanınca
hanımı hemen Abdürrahîm Tırsî'nin yanına gidip rüyâsını anlattı ve; "Siz Şehzâde
Selîm'in pâdişâh olmasını istediniz. Biz sizden Korkut'un pâdişâh olmasını ricâ
ederdik." dedi. Bunun üzerine Abdürrahîm Tırsî; "Ey hocamın kızı! Şehzâde
Korkut'tan evlat gelmez. Âl-i Osmân'ın nesli yok mu olsun? Bu, Hak teâlânın
rızâsına muhâliftir." buyurdu.
KAYNAKLAR
1) Ravza-i Evliyâ (Süleymaniye Kütüphânesi Hacı Mahmûd
Kısmı No: 4613); vr.109a
2) Sefînet-ül-Evliyâ; c.1, s.101
3) Osmanlı Müellifleri; c.1, s.17
4) Menâkıb-i Eşrefzâde (İstanbul Üniversite Kütüphânesi
Türkçe Yazmalar, No: 270); vr. 20a-24a
|