CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

1.   2.   3.   4.   5.   6.   7.   8.   9.   10.   11.   12.
     
 

ABDÜLEHAD SERHENDÎ

Hindistan'da yetişen evliyânın büyüklerinden. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin üçüncü oğlu olan Muhammed Saîd Fârûkî'nin beşinci oğludur. "Hazret-i Vahdet" lakabıyla, kardeşleri arasında da "Hazret-i Meyân Gül" ismiyle meşhûr olmuştur. 1635 (H.1045) senesinde Serhend'de doğdu, 1710 (H.1122) senesinde vefât etti.

Âlim ve evliyâ bir âileden gelen Abdülehad Serhendî önce babasından ilim öğrendi. Onun terbiyesinde ve sohbetinde bulunup mânevî feyzlerine kavuştu. Sonra amcası Muhammed Ma'sûm Fârûkî'nin ilim meclisinde ve sohbetinde bulunarak zâhirî ilimlerde ve tasavvufta pek yüksek derecelere kavuştu. Tefsîr, hadîs, fıkıh gibi ilimlerde ve fen ilimlerinde büyük âlim oldu.

Amcası Muhammed Ma'sûm Fârûkî hazretleri Abdülehad Serhendî'nin tasavvuf yolunda daha yüksek derecelere kavuşması için ona kırk defâ teveccühde yâni mânevî olarak çok yardımda bulunacağına söz verdi. Muhammed Ma'sûm hazretleri otuz dört defâ teveccüh ettikten sonra vefât etti. Yeğeni Abdülehad ise, her gün amcasının kabrine gitti. Amcası, Abdülehad'ın her gelişinde Allahü teâlânın izni ile kabirden kalkarak yeğenine teveccühde bulundu ve onun yüksek mânevî derecelere kavuşması için yardımcı oldu. Yaptıklarını da bir kâğıda yazıp, onun eline verdi. Bu şekilde teveccüh adedini kırka tamamlayarak sözünü yerine getirdi. Abdülehad Serhendî hâdiseyi Muhammed Ma'sûm hazretlerinin oğullarına anlattı ve elindeki altı adet yazıyı gösterdi. Onlar babalarının bizzât kendi el yazısını görünce; "Bu büyük kerâmet ancak ona yakışır, elhak doğrudur." dediler.

Zâhirî ilimlerde ve tasavvufta yüksek derece sâhibi olan Abdülehad Serhendî hazretleri iki defâ hacca gitti. Birinci gidişinde babası Muhammed Saîd Fârûkî ve amcası Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî ile berâber bulundu. Bu gidişinde on sekiz yaşında idi. Sevgili Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem kabr-i şerîflerini de ziyâret eden Abdülehad Serhendî hazretleri Peygamber efendimizin husûsî iltifâtlarına kavuştu. Kabr-i seâdeti ziyâret ederken mazhar olduğu iltifâtlardan birisini şöyle nakletti:

Peygamber efendimizin kabr-i seâdetlerini edeple ziyâret ediyordum. Üzerime güzel bir hil'at yâni elbise giydirildi ve; "Seni kardeşin ile kuvvetlendireceğiz." buyruldu.

Hac ibâdetini yapıp döndükten sonra babasının ve amcasının hizmetine devâm etti. Önce amcasının ve sonra da babasının vefâtı üzerine babasının yerine geçip talebelerine ders verdi. Bereketli sohbetleriyle onların tasavvuf yolunda ilerlemelerine vesîle oldu.

İlim, fazîlet ve güzel ahlâk sâhibi olan Abdülehad Serhendî hazretleri sohbetleri sırasında talebelerine buyurdu ki:

Bize ve size lâzım olan; İslâmiyete uymak ve büyüklerin yolu üzere istikâmette olmaktır. Bu istikâmete, kerâmetten üstün demişlerdir. Büyüklerden biri talebelerinden birine, vazîfe verip gönderirken buyurdu ki: "Allahlık ve peygamberlik dâvâsında bulunma!" Talebe; "Bundan Allah'a sığınırım." deyince, o büyük buyurdu ki: "Ben ne istersem, o olsun demek Allahlık, beni inkâr eden, kabûl etmeyen kâfirdir demek, peygamberlik iddiâ etmektir."

Kardeşine yaptığı nasîhatte de buyurdu ki:

"Ey can kardeşim! Bu dünyâ amel yeridir. Karşılık yeri âhirettir. Ameli, işi bitirmeden ücret, karşılık istemek yersizdir. İş yapma ve amel etme bittiği gün, yapılan işin karşılığı ihsân olunacaktır."

Kötü ve zararlı kimselerle berâber bulunmanın mahzurları ile şüphelilerden sakınmak hususunda da:

"Zararlı kimselerin sohbetinden, arkadaşlığından, şüpheli yiyeceklerden ve çeşitli şeyleri istemek arzularından sakınınız. Bu üç kelimenin bildirdiği mânâları iyi düşününüz." buyurdu.

Talebelerinden birisi kendisi için nasîhat isteyince ona hitâben buyurdu ki:

"Azîzim, nasîhatimi can kulağı ile dinle! Allahü teâlâ hâzır ve nâzırdır. Her işini görmekte, her yaptığını bilmektedir. O hâlde bilerek, anlayarak söyle. Bilerek anlayarak dinle. Bilerek anlayarak iş yap. Bunu bilerek dur. Bunu bilerek yürü. Kısaca bugün öyle ol ki, yarın mahcûb olmayasın. Birkaç gece rahatsız ol da, sonsuz râhata kavuş."

"İyi ameli sonraya bırakıp tehir edenler helâk oldular. Sen dersin ki, yarın yaparım. Ya yarına kavuşamazsan! Yâhut kavuşur da, bu imkân, sıhhat, kuvvet ve rahatlığı bulamazsan. O zaman çok pişmân olursun. Beyt:

 

Çalış, ibâdet et, bırak emeli,

Son nefese kadar bırakma ameli.

 

İnsan kendi başına değildir ki, istediğini yapsın, her bulduğunu alsın. Allahü teâlâ mahşer yerinde, herkese amelini gösterecektir. Hareketlerinden, hareketsizliklerinden, yaptıklarından ve söylediklerinden herkes hesap verecektir. İşin esâsını düşünmelidir. Şefkatli bir ana gibi daha ne kadar kendi üzerine titreyeceksin. Ne zamâna kadar, kıymetli cevherleri bırakıp, çocuklar gibi ceviz, kozalak peşine koşacaksın."

Ömrünü İslâmiyet'i öğrenmek, öğretmek ve kıymetli eserler yazmakla geçiren Abdülehad Serhendî hazretleri 1710 (H.1122) senesinde Serhend'de vefât etti. Orada defn edildi.

Sohbetlerinde birçok âlim ve evliyâ yetiştiren Abdülehad Serhendî hazretleri birçok kitap yazdı. Babasının güzel ahlâkını ve yüksek hâllerini Letâif-i Medîne adlı bir kitapta topladı. Öteki eserlerinden bâzıları şunlardır: 1) Beydâvî Tefsî'rinin bâzı kısımlarına yazdığı hâşiyeler. 2) Mevedde. 3) Menşûr-üd-Dürer fî Fedâil-is-Suver. 4) Sehâif-i Tis'a, 5) Bürhân-ı Celî, 6) Bedâyi-üş-Şerâî, 7) Cennât-ı Semâniyye, 8) Sebîl-ür-Reşâd, 9) Esrâr-ül-Cumâ, 10) Risâle-i Men'i Sebâbe, 11) Şevâhid-üt-Tecdîd, 12) Hayr-ül-Kelâm, 13) Münâcât-ı Kebîr, 14) Münâcât-ı Sagîr, 15) Kısâs ber-Hak, 16) Neşr-ül-Itr, 17) Şerh-i Kelime-i Tesbîh, 18) Şerh-i Kelime-i Tehlîl, 19) Şerh-i Mektûbât-ı Müceddîdî, 20) Ensâr-ül-Fakr.

 

KERÂMET VE MENKÎBELERİ

GENÇLİK BÜYÜK NÎMETTİR

Abdülehad Serhendî kendisinden nasîhat isteyen birine şu mektubu yazdı:

"Azîzim! Evvelkiler çok amel etselerdi, az kabûl ederlerdi. Şimdikiler az bir şey yapsalar, çok kabûl ediyorlar. Bir gümüş verseler, bir altın verdik diyorlar. Çünkü şimdi bid'atler çoğaldı, nefsin arzuları her yerde mevcut, zulmet dalgaları ise, birbiri ardınca gelmektedir. Heybetinden öncekilerin ve sonrakilerin titrediği, cinlerin, insanların ve hayvanların dehşetinden şaşırdığı büyük korku geldi. Haşir ve neşir günü çok yaklaştı. Bir bölük Cennet'e, bir bölük Cehennem'e gitsin denecek gün geldi çattı. İşte bunları düşünüp uyanmalı, hakîkatleri gören gözleri açmalıdır. Akıllı gençlere, düşünen yaşlılara yazıklar olsun ki, gaflet pamuğunu kulaklarından çıkarmıyorlar ve gurur perdesini basîret gözlerinden uzaklaştırmıyorlar.

Azîzim! Gençlik en büyük nîmettir. Elden geldiği kadar en iyi vakitleri, en iyi işlere sarf etmelidir. Kıymetli cevherleri, çocuklar gibi oyuncaklarla değişmemelidir. İstîdâd toprağınız temiz ve yüksektir. Sakın onu boş koymayın. Yâhut bozuk tohum ekmeyin."

Abdülehad Serhendî hazretlerinin hepsi âlim, fazîlet ve güzel ahlâk sâhibi dört oğlu vardı. Bunlardan birincisi Şeyh Ebû Hanîfe'dir. Abdülehad Serhendî'nin vefâtından sonra beş veya altı sene onun dergâhında kalıp talebelerine ders verdi. Daha sonra ishal hastalığından vefât etti. Ebû Hanîfe'nin iki oğlundan biri olan Muhammed Zeki babasının hac için gittiği iki seferde hizmetinde bulundu. Abdülehad Serhendî hazretlerinin ikinci oğlu Şeyh Muhammed Takî olup, zâhirî ve mânevî fazîletlerle süslenmişti. Uzun müddet babasının dergâhının hizmetini görmüştür. Pekçok kimse onun vâsıtasıyla hidâyete kavuşmuştu. Babası Abdülehad Serhendî hazretleri gibi güzel şiirler söylerdi. Abdülehad Serhendî hazretlerinin üçüncü oğlu Şeyh Muhammed Murâd idi. Babasının Haremeyn'e, Mekke ve Medîne'ye yaptığı yolculuk sırasında onun hizmetini görmüştü. Onun da Şeyh Enverullah isimli bir oğlu

vardı. Abdülehad Serhendî hazretlerinin dördüncü oğlu Nûr-ul-Hak idi. Zâhirî ilimlerle ve bâtınî feyzlerle süslenmişti.

Abdülehad Serhendî hazretlerinin talebelerine ve sevdiklerine yazdığı mektupları, halîfelerinden Muhammed Murâd Keşmîrî toplamıştır. Mevlânâ Abdullah Cân Fârûkî tertib etmiştir. Ekserisi Farsça olup, içerisinde yüz on dokuz mektup vardır.

 

KAYNAKLAR

1) Gülşen-i Vahdet Mukaddimesi

2) Umdet-ül-Makâmât; s.243

3) Persian Literature; c.2, s.1257

4) Hazînet-ül-Asfiyâ; c.1, s.662

5) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.16, s.258

6) İslâm MeşhûrlarıAnsiklopedisi; c.1, s.26

7) Muhammed Ma'sûm Fârûkî; s.249