ABDULLAH HARRÂZ
Evliyânın
büyüklerinden. İsmi Abdullah bin Muhammed, künyesi Ebû Muhammed'dir. Rey
şehrinde doğup büyüdü. Doğum târihi bilinmemektedir. Hicrî 922 (H.310) târihinde
vefât etti.
Abdullah el-Harrâz
Rey ve Bağdâd'da ilim tahsîl etti. Çok hadîs-i şerîf ezberledi. Mâlik bin
Enes'den hadîs-i şerîf rivâyet etti. Kendisinden de Ebû Zür'a Ahmed bin Hanbel
ve oğlu ile İmâm-ı Begavî ve Müslîm hadîs-i şerîf rivâyetinde bulundular.
Abdullah el-Harrâz hazretleri evliyânın büyüklerinden Ebû İmrân Kebir'in
sohbetlerinde mânevî olgunluğa kavuşup, kemâle geldi.Ebû Hafs Haddad ile
görüştü. İlim ve irfanı ziyâdeleşti. Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerinin talebeleri
ona çok hürmet eder, büyük bilirlerdi. YıllarcaMekke-i mükerremede müsâfir
olarak kaldı.
Abdullah el-Harrâz
harâm ve şüphelilerden çok sakınan bir zât idi. Kimseden çekinmez dâimâ hakkı
söylerdi. Bir defâsında talebelerinden yirmi sekiz kişi ile birlikte hac
yolculuğuna çıkmıştı. Mekke'ye yakın bir yerde konakladılar. Orada; "Yavrularım
şimdi sizi Allahü teâlâya emânet ediyorum." buyurdu. Talebeleri; "Efendim! siz
nereye gidiyorsunuz?" diye sordular. O; "Ben Rey'den buraya kadar sizinle sohbet
ederek ve sizi gözeterek geldim. Gönlümü size vermiştim. Şimdi ise tekrar
Rey'den tarafa gidiyorum. Hac niyetimi oradan yapacağım. İnşallah yine sizlere
kavuşurum." buyurdu ve geri döndü.
Muhammed bin
Dâvûd Dîneverî anlatır:
Abdullah el-Harrâz
Mekke-i mükerremede iken bir defâsında sohbetine gittim. Dört gündür bir şey
yememiştim. Sohbete başladığında; "İçimizden biri dört gündür aç. Açlıktan
feryâd ediyor. Yâni ben açım der gibi bir hâli var." dedi. Sonra da; "Dünyâya
gelen bir canlı Allahü teâlâdan ümid ettiği şeye kavuşunca hayâtını vermiş ne
ehemmiyeti var?" buyurdu.
Abdullah el-Harrâz
talebelerine; "Bizim yolumuz fütüvvettir (cömertliktir). Yâni kimseden bir şey
istemek değildir." buyururdu.
Buyurdular
ki:
"Kulların en
aşağısı, namazını ve tesbîhini kendi gözünde büyülten, yaptığı ibâdetler
sebebiyle, Allahü teâlâ katında kıymeti olduğunu zanneden kimsedir. Eğer Allahü
teâlânın ihsânı ve rahmeti olmasaydı, peygamberlerin (aleyhimüsselâm) işlerinin
bile ne kadar zor olduğu görülürdü. Nasıl böyle olmasın. Peygamberlerin en
üstünü ve Allahü teâlâya en yakın olan Resûlullah efendimiz bile, Allahü
teâlânın rahmetinin kendisini örttüğünü buyurmuşlardır."
"Kulluğun en
güzeli, kulun Allahü teâlânın verdiği nîmetler karşısında, şükürden âciz
olduğunu bilmesidir."
"Sabrın alâmeti şikâyeti terk, musîbet ve sıkıntıları gizlemektir."
"Açlık
zâhidlerin, dünyaya düşkün olmayanların; zikir âriflerin gıdâsıdır."
"Ağyâra yâni
yâr ve dost olmayana iltifât etmemek, ona sırrı açıklamamak, yüzünü hakka dönmüş
olmanın alâmetlerindendir."
Yûsuf bin
Hüseyin der ki: "Abdullah el-Harrâz gibi bir kimse görmedim. O da kendisi gibi
kimse görmedi. Çok mürüvvet sâhibi, herkesi görüp gözeten bir zât idi."
KAYNAKLAR
1) Tabakât-üs-Sûfiyye; s.330
2) Risâle-i Kuşeyrî; s.170
3) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.98
4) Târih-i Bağdâd; c.10, s.34-36
5) Nesâyim-ül-Mehabbe; s.95
6) Nefehât-ül-Üns; s.208 |