Fıkıh, tefsîr
ve kelâm âlimi. Künyesi, Ebû Sehl olup ismi, Muhammed bin Süleymân bin Muhammed
bin Süleymân bin Hârûn bin Mûsâ bin Îsâ bin İbrâhîm bin Bişr'dir. 296 (m. 908)
senesinde doğmuştur. Fıkıh, tefsîr ve kelâm ilimlerinin yanısıra nahiv, lügat ve
tasavvuf ilminde de imâm idi. Dokuz yaşında ilim öğrenmeye başladı. Zamanının en
büyük âlimlerinden idi. Bir çok âlim onun engin bir ilim denizi olduğuna
söyledi. Bir çok âlim ile görüşüp onlardan ilim öğrenen ve öğreten Muhammed bin
Süleymân 369 (m. 979) senesi Zilkade ayının onbeşinci günü vefât etti. Cenâze
namazını oğlu Ebü't-Tayyib kıldırdı. Ders verdiği odaya defn edildi.
Muhammed bin
Süleymân; fıkıh ilmini Ebû İshâk Mervezî'den, hadîs ilmini İbn-i Huzeyme,
Ebü'l-Abbâs es-Serrâc, Ebü'l-Abbâs Ahmed bin Muhammed, Ebû Kureyş Muhammed bin
Cum'a ve Ahmed bin Ömer Muhammed Ebâzî'den, ayrıca Ebû Bekr bin Enbârî, İbrâhîm
bin Abdüssamed ve birçok âlimden dinledi ve ilim tahsil etti. Muhammed bin
Süleymân, ilim tahsil etmek için çeşitli şehirlere gitti.
Muhammed bin
Süleymân için Ebû Abdullah Hâkim-i Nişâbûrî: "Ebû Sehl-i Su'lûki, Şâfiî mezhebi
fıkıh âlimi, lügat, nahiv, tefsîr, kelâm âlimi ve tasavvuf yolunda evliyâ idi.
Bulunduğu yerde, ilminden istifâde edebilmek için birçok âlim hazır beklerdi.
Sohbetine kadılar, müftiler ve âlimler gelirdi." Ebû Kâsım bin Abbâs: "Onun bir
benzerini görmedik. Kimse de onun gibisini göremez." Ebû İshâk eş-Şirâzî: "O
fakîh, edip, şâir, müfessir ve tasavvuf ehli bir zât idi. Ondan Nişâbûr âlimleri
ilim öğrendiler." Ebû İshâk el-Mervezî ise; "Ebû Sehl'in aramızdan gidişinden
sonra, bizim şu meclisimizin tadı gitti. Fayda kalmadı" demişlerdir.
Muhammed bin
Süleymân'dan; Ebü't-Tayyib, Nişâbûr âlimleri ve birçok zâtlar ilim öğrendiler ve
hadîs-i şerîf dinlediler.
Ebû Nasr
el-Vâ'iz şöyle anlatır: "Birgün rü'yâmda Peygamber efendimizi (s.a.v.), Eshâb-ı
kirâmıyla birlikte hasta olan Ebû Sehl'i ziyârete giderken gördüm. Ben de onları
ta'kib ederek oraya gittim. Orada Resûlullahın (s.a.v.) huzurunda edeble oturdum
ve tefekküre dalıp, "Bu zât, hadîs-i şerîf âlimlerinin büyüğüdür. Şayet vefât
ederse, bu ilmin âlimleri yok olur" diye düşündüm. O zaman Resûlullah efendimiz
(s.a.v.) bana buyurdu ki: "Böyle düşünme Allahü teâlâ benim mevcudiyetim
sebebiyle bu topluluğu zayi etmez."
Ebû Abdurrahmân
es-Sülemî şöyle anlatır: "Birgün büyük âlim Ebû Sehl'e, aranızda geçen bir
konuşma esnasında i'tirâz yollu "Niçin, neden?" dedim. O zaman bana, "Bir kimse
hocasına niçin, neden diye sormaya cesaret ederse, onun iflâh olmayacağını sen
hiç duymadın mı?" buyurdu.
Şöyle
anlatılır: Ebû Sehl Su'lûkî, hiçbir zaman verdiği sadakayı karşısındakinin eline
vermezdi. Vermek istediği şeyi, alınmak üzere yere koyardı. Neden böyle
yaptığını sorduklarında, "Bir müslümanın eline koymayı gerektirecek kadar
dünyânın değeri yoktur. Benim elim üstün el, onun eli de aşağı el olsun!"
buyurdu. Ebû Abdurrahmân es-Sülemî şöyle anlatır: "Ebû Sehl, bir kış mevsiminde
paltosunu muhtaç birine verdi. Başka elbisesi olmaması sebebiyle, ders esnasında
üşüdüğünden, kadınlara ait bir örtü ile örtünmek zorunda kaldı ve öyle ders
okuttu."
Ebû Sehl
Su'lûkî ömrünü ilim, öğrenmek, ilim öğretmek ve sorulan sorulara cevap vermekle
geçirdi. Tasavvuf ehlinden, Şiblî, el-Mürteiş, Ebû Ali es-Sekafî ve birçoktan
ile sohbet etmişti.
Ebû Sa'îd
Sehham şöyle anlatır: Ebû Sehl Su'lûkî'yi rü'yâda gördüm. "Yâ Ebâ Sehl Su'lûkî!
Allahü teâlâ sana nasıl muamele eyledi?" diye sordum. Bana; "Halkın bana
sordukları fıkhî ve hukukî sorulara verdiğim cevaplar sebebiyle beni affetti"
diye cevap verdi.
Vefâtından
sonra Ebû Sehl Su'lûkî'yi rü'yâda çok güzel bir şekilde gören bir zât ona; "Bu
dereceye nasıl eriştin?" diye sorunca, o "Bütün herkese beslediğim hüsn-i zannım
sayesinde eriştim" buyurdu.
Ebü'l-Abbâs
şöyle bir şiir söyledi:
"Ben gece
uykuda iken, Öter bir güvercin sevdiği için. Yalancıyım, âşık olsam gerçekten,
Geçemezdi ağlamakta bir dirhem, Güvercin, beni o zaman."
Bunun üzerine
Ebû Sehl Su'lûkî hazretleri kendi nefsi için şu şiiri söyledi:
"Uyuyorum
gafletten, Gece ağlarken güvercin.
Yok iken
onun günahı, Benim ise dağlar gibi.
Yalancıyım
ben O'na karşı, Olsaydım keşke, akıllı.
Geçemezdi
ağlamaktan, Güvercin beni o zaman."
Ebû Sehl
Su'lûkî hazretleri buyurdu ki: "İstiğfâr, tövbe ve pişmanlık ile ana-baba hakkı
ödenir. Fakat hoca hakkı hiçbir şeyle ödenmez."
"Dünyânın
hiçbir şeyini saklamadım. Ne kilidim ne de anahtarım oldu. Dünyânın altın ve
gümüşüne ehemmiyet vermedim."
KAYNAKLAR
1) Tabakât-üş-Şâfiiyye (Esnevî) varak 188 b
2) El-Vâfi
bi'l-vefeyât cild-3, sh-124
3) Şezerât-üz-zeheb cild-3, sh-69
4) Nücûm-üz-zâhire cild-4, sh-136
5) Yetimet-üd-dehr cild-4, sh-249
6) Vefeyât-ül-a'yân cild-4, sh-204
7) El-Alâm cild-6, sh-149
8) Tabakât-üş-Şâfiiyye (Sübkî) cild-3, sh-167
|