Tefsîr, kırâat
ve hadîs âlimi. Künyesi, Ebû Muhammed olup, ismi, Abdullah bin Atiyye bin
Abdullah bin Habîb'dir. Memleketine nisbetle "Dımeşkî" ve "Şâmî" denildi. İbn-i
Atıyye diye meşhûr oldu. 383 (m. 993) yılında vefât etti. Yine İbn-i Atıyye diye
bilinen Endülüslü müfessir Abdülhâlık bin Gâlib bir başka zâttır.
"Tefsîr-i İbn-i
Atıyye" veya "Tefsîr-ül-Kur'ân" adlı kitabı ile meşhûr olan İbn-i Atıyye'nin
hayatı hakkında, kaynaklar çok az bilgi vermektedir. Zekâsı keskin, hâfızası
kuvvetli, ilmi çoktu. Dünyâya hiç değer vermezdi. Kur'ân-ı kerîmin kelimelerini
açıklayabilmek için, eski Arab şâirlerinin şiirlerinden ellibin beyti
ezberlemişti. Birçok hadîs-i şerîf ezberledi. Âlimler, onun rivâyetlerinde sika
(güvenilir) olduğunu söylediler. Dımeşk'de (bugünkü Şam) Bâb-ı Câbiye'de bir
câmide kalır, orada namaz kıldırırdı. Sonraları bu câmi, "İbn-i Atıyye'nin
mescidi" diye anıldı. Bütün İslâm âlimleri gibi İbn-i Atıyye de şan ve şöhret
için değil, yalnız Allahü teâlânın rızâsını kaza nabilmek için emr-i ma'rûf ve
nehy-i anil-münker yaptı. Ya'nî, Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını
bildirdi. İnsanlara pek faydalı nasîhatlerde bulundu. Şam'da o-nun Allahü
teâlânın kitabını ve Resûlullahın (s.a.v.) hadîs-i şerîflerini açıklayan güzel
sözleri, dededen toruna yıllarca dillerde dolaştı. Bunlar kalblere ferahlık ve
insanlara huzur verdi."
Tefs-i İbn-i
Atıyye'nin İstanbul'da Nur-u Osmaniye Kütüphanesi onüç numaradaki nüshası kayıp
olup, Âtıf Efendi Kütüphanesi doksaniki numarada ikinci bir nüshası mevcuttur.
Nisâ sûresinde meâlen:
"Ancak
Allah'ın kabul edeceğini va'd buyurduğu tövbe, o kimseler içindir ki, bir
cahillikle bir kabahat yaparlar da, sonra çok geçmeden tövbe ederler, işte Allah
bunların tövbelerini kabul buyurur. Allah ihlâsla tövbe edenleri hakkıyla
bilicidir." "O kimseler ki, kötü işlerde ısrar ederken, onlardan birine ölüm
gelip hayattan ümidini kesince: "Ben, şimdi tövbe ettim" der. Halbuki o kimseler
için tövbe yoktur.
(Tövbeleri kabul edilmez) Kâfir oldukları hâlde
ölenlere de tövbe yok, işte biz onlar için âhırette acıklı bir azâb
hazırlanmışızdır." Onyedi ve onsekizinci â-yet-i kerîmelerinin tefsîrinde
İbn-i Atıyye buyurdu ki; "Burada tövbe kelimesinin lügat ma'nâsı rücû etmek,
dönmek, şer'î ma'nâsı ise, yaptığı kötülüklere pişman olup, Allahü teâlâya karşı
olan isyanından vazgeçmek demektir. "Ölüm geldiği zaman"dan maksat akıl ölümün
geldiğini, artık çârenin kalmadığını anladığı zaman demektir. Tövbenin,
günahların hepsi için farz olduğu, icmâ-i ümmet ile bildirilmiştir. İctihâd
sanibi âlimlerin bu icmâ'ı Nur sûresinde meâlen; "Ey mü'minler! Hepiniz
Allaha tövbe edin ki, dünyâ ve âhıret se'âdetine kavuşacaksınız" otuzbirinci
âyet-i kerîmesine dayandırılmaktadır. Bu âyet-i kerîmeyi tefsîr eden İslâm
âlimlerinden bir kısmı; 'Son nefeste tövbenin kabul olmaması' kâfirler içindir.
Günahkâr müslümanların tövbesi kabul olunacaktır" buyurmaktadır. Bu hususta
büyüklerden birine, Resûlullahın (s.a.v.) "Allahü teâlâ, günahkâr kulunun
tövbesini, canı gargaraya gelmeden kabul eder" hadîs-i şerîfi hakkında ne
buyurursunuz diye suâl edildi. O büyük zât da: "Evet, Resûlullahın (s.a.v.)
buyurduğu doğrudur. Senin mesleğin nedir?" dedi. Suâl eden, terzi olduğunu
söyledi. O büyük zât; "Terzilikte en kolay olan nedir?" diye sordu. O zât
"Makası alıp kumaş kesmektir" dedi. "Kaç senedir bu işi yaparsın?" sorusuna da,
"Otuz senedir kumaş keserim" diye cevap verdi. "Canın gargaraya geldiği zaman
kumaş kesebilir misin?" buyurdu. Adam da, "Hayır, kesemem" deyince, o büyük zât:
"Bir müddet zahmet çekip öğrendiğin ve otuz sene çok rahat bir şekilde yaptığın
işi, o zaman yapamazsan, ömründe hiç yapmadığın tövbeyi o zaman nasıl
yapabilirsin? Bugün gücün yerinde iken tövbe eyle. O zaman belki yapamazsın, gel
şimdi tövbe et. Bir daha günah işleme" buyurdu. Adam da hemen tövbe edip, güzel
amel sahibi müslümanlardan oldu.
İbn-i Atıyye,
Nisâ sûresinde meâlen: "Onlara şöyle de: "Dünyânın zevki pek azdır. Âhıret
ise, sakınanlar için muhakkak hayırlıdır. Ve kıl kadar haksızlığa uğramazsınız."
yetmişyedinci âyet-i kerîmesinin tefsîrinde buyuruyor ki: "Dünyânın faydası
pek azdır. Zîrâ, dünyâ gölge gibi gelip geçicidir. Âhırette ise ni'metler ebedî
olup, Allaha itâat edip korkanlar içindir."
KAYNAKLAR
1) El-A'lâm cild-4, sh-103
2) Hediyyet-ül-ârifîn cild-1, sh-47
3) Mu'cem-ül-müellifîn cild-6, sh-83
4) Miftâh-üs-se'âde cild-2, sh-106, 282, 526
5) Tefsîr-ül-Kur'ân, Âtif Efendi Kütüphanesi Nr-92
6) Tezkiret-ül-huffâz cild-3, sh-1017
7) İslâm Ahlâkı sh-158
|