TÜRKİYE GAZETESİ YAYINLARI

 

İSLÂM ALİMLERİ ANSİKLOPEDİSİ

4.CİLD

Bir Önceki Sayfaya Gider

CİLD  -  ALFABE  -  ASIR

Bir Sonraki Sayfaya Gider

01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18

İBN-İ ATİYYE (ABdullah Bin Atıyye Dımeşkî) (Radıyallahü Anh)

Tefsîr, kırâat ve hadîs âlimi. Künyesi, Ebû Muhammed olup, ismi, Abdullah bin Atiyye bin Abdullah bin Habîb'dir. Memleketine nisbetle "Dımeşkî" ve "Şâmî" denildi. İbn-i Atıyye diye meşhûr oldu. 383 (m. 993) yılında vefât etti. Yine İbn-i Atıyye diye bilinen Endülüslü müfessir Abdülhâlık bin Gâlib bir başka zâttır.

"Tefsîr-i İbn-i Atıyye" veya "Tefsîr-ül-Kur'ân" adlı kitabı ile meşhûr olan İbn-i Atıyye'nin hayatı hakkında, kaynaklar çok az bilgi vermektedir. Zekâsı keskin, hâfızası kuvvetli, ilmi çoktu. Dünyâya hiç değer vermezdi. Kur'ân-ı kerîmin kelimelerini açıklayabilmek için, eski Arab şâirlerinin şiirlerinden ellibin beyti ezberlemişti. Birçok hadîs-i şerîf ezberledi. Âlimler, onun rivâyetlerinde sika (güvenilir) olduğunu söylediler. Dımeşk'de (bugünkü Şam) Bâb-ı Câbiye'de bir câmide kalır, orada namaz kıldırırdı. Sonraları bu câmi, "İbn-i Atıyye'nin mescidi" diye anıldı. Bütün İslâm âlimleri gibi İbn-i Atıyye de şan ve şöhret için değil, yalnız Allahü teâlânın rızâsını kaza nabilmek için emr-i ma'rûf ve nehy-i anil-münker yaptı. Ya'nî, Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını bildirdi. İnsanlara pek faydalı nasîhatlerde bulundu. Şam'da o-nun Allahü teâlânın kitabını ve Resûlullahın (s.a.v.) hadîs-i şerîflerini açıklayan güzel sözleri, dededen toruna yıllarca dillerde dolaştı. Bunlar kalblere ferahlık ve insanlara huzur verdi."

Tefs-i İbn-i Atıyye'nin İstanbul'da Nur-u Osmaniye Kütüphanesi onüç numaradaki nüshası kayıp olup, Âtıf Efendi Kütüphanesi doksaniki numarada ikinci bir nüshası mevcuttur. Nisâ sûresinde meâlen:

"Ancak Allah'ın kabul edeceğini va'd buyurduğu tövbe, o kimseler içindir ki, bir cahillikle bir kabahat yaparlar da, sonra çok geçmeden tövbe ederler, işte Allah bunların tövbelerini kabul buyurur. Allah ihlâsla tövbe edenleri hakkıyla bilicidir." "O kimseler ki, kötü işlerde ısrar ederken, onlardan birine ölüm gelip hayattan ümidini kesince: "Ben, şimdi tövbe ettim" der. Halbuki o kimseler için tövbe yoktur. (Tövbeleri kabul edilmez) Kâfir oldukları hâlde ölenlere de tövbe yok, işte biz onlar için âhırette acıklı bir azâb hazırlanmışızdır." Onyedi ve onsekizinci â-yet-i kerîmelerinin tefsîrinde İbn-i Atıyye buyurdu ki; "Burada tövbe kelimesinin lügat ma'nâsı rücû etmek, dönmek, şer'î ma'nâsı ise, yaptığı kötülüklere pişman olup, Allahü teâlâya karşı olan isyanından vazgeçmek demektir. "Ölüm geldiği zaman"dan maksat akıl ölümün geldiğini, artık çârenin kalmadığını anladığı zaman demektir. Tövbenin, günahların hepsi için farz olduğu, icmâ-i ümmet ile bildirilmiştir. İctihâd sanibi âlimlerin bu icmâ'ı Nur sûresinde meâlen; "Ey mü'minler! Hepiniz Allaha tövbe edin ki, dünyâ ve âhıret se'âdetine kavuşacaksınız" otuzbirinci âyet-i kerîmesine dayandırılmaktadır. Bu âyet-i kerîmeyi tefsîr eden İslâm âlimlerinden bir kısmı; 'Son nefeste tövbenin kabul olmaması' kâfirler içindir. Günahkâr müslümanların tövbesi kabul olunacaktır" buyurmaktadır. Bu hususta büyüklerden birine, Resûlullahın (s.a.v.) "Allahü teâlâ, günahkâr kulunun tövbesini, canı gargaraya gelmeden kabul eder" hadîs-i şerîfi hakkında ne buyurursunuz diye suâl edildi. O büyük zât da: "Evet, Resûlullahın (s.a.v.) buyurduğu doğrudur. Senin mesleğin nedir?" dedi. Suâl eden, terzi olduğunu söyledi. O büyük zât; "Terzilikte en kolay olan nedir?" diye sordu. O zât "Makası alıp kumaş kesmektir" dedi. "Kaç senedir bu işi yaparsın?" sorusuna da, "Otuz senedir kumaş keserim" diye cevap verdi. "Canın gargaraya geldiği zaman kumaş kesebilir misin?" buyurdu. Adam da, "Hayır, kesemem" deyince, o büyük zât: "Bir müddet zahmet çekip öğrendiğin ve otuz sene çok rahat bir şekilde yaptığın işi, o zaman yapamazsan, ömründe hiç yapmadığın tövbeyi o zaman nasıl yapabilirsin? Bugün gücün yerinde iken tövbe eyle. O zaman belki yapamazsın, gel şimdi tövbe et. Bir daha günah işleme" buyurdu. Adam da hemen tövbe edip, güzel amel sahibi müslümanlardan oldu.

İbn-i Atıyye, Nisâ sûresinde meâlen: "Onlara şöyle de: "Dünyânın zevki pek azdır. Âhıret ise, sakınanlar için muhakkak hayırlıdır. Ve kıl kadar haksızlığa uğramazsınız." yetmişyedinci âyet-i kerîmesinin tefsîrinde buyuruyor ki: "Dünyânın faydası pek azdır. Zîrâ, dünyâ gölge gibi gelip geçicidir. Âhırette ise ni'metler ebedî olup, Allaha itâat edip korkanlar içindir."

 

KAYNAKLAR

1) El-A'lâm cild-4, sh-103

2) Hediyyet-ül-ârifîn cild-1, sh-47

3) Mu'cem-ül-müellifîn cild-6, sh-83

4) Miftâh-üs-se'âde cild-2, sh-106, 282, 526

5) Tefsîr-ül-Kur'ân, Âtif Efendi Kütüphanesi Nr-92

6) Tezkiret-ül-huffâz cild-3, sh-1017

7) İslâm Ahlâkı sh-158

 
 

Bir Önceki Sayfaya Gider

Bu Bölümün İndex Sayfasına Gider

Bir Sonraki Sayfaya Gider