Evliyânın büyükerinden. İsmi, Muhammed bin Mûsâ olup, İbn-i Fergânî olarak
bilinir. Cüneyd-i Bağdâdî ve Süfyân-ı Sevrî gibi büyük âlimlerin sohbetlerinde
bulunmuştur. Gençliğinde Irak'ta bulundu. Merv'e yerleşti. Zahirî ilimlerde de
âlim olan Ebû BekrVasıtî, 320 (m. 932) senesinde vefât etmiştir. Türbesi
Merv'dedir.
Ebû Bekr Vasıtî, zamanının rehberi olup,
hakîkat ve ma'rifette tek, tevhîdde ondan güzel konuşanı yok idi. Sözleri
menkıbeleri ve nasîhatleri çok meşhûrdur.
Kendisi söyle anlatır: "Önemli bir dînî görev için bir yerde bulunuyordum.
Başımın üzerinde bir kuş uçmaya baladı. Bir anlık gaflet eseri olarak kuşu
yakaladım. O elimde iken, başka bir kus başımda uçmaya başladı. Elimdeki kusun
esi veya annesi zannederek kuşu elimden bıraktığım anda, kus öldü. Buna çok
üzüldüm. O günden sonra bende bir sıkıntı başladı. Bu sıkıntı bir sene geçmedi.
Bir gece Peygamber efendimizi (s.a.v.) rü'yâmda gördüm. "Ya Resûlallah! Bir
senedir, o kadar çok sıkıntının te'sîrinde kaldım ki, çok zayıfladım ve ayakta
namaz kılamaz hale geldim" deyince, buyurdular ki: "Bunun sebebi; bir sergenin,
huzûrda senden şikâyetçi olmuş bulunmasıdır." Bunun üzerine af diledim ise de
kabul olunmadı. Bundan bir zaman sonra, evimizdeki kedi yavrulamıştı. Ben bu
sıkıntı içinde düşünürken, bir yılanı, kedi yavrularından birisini yakalamaya
çalışır hâlde gördüm. Hemen asamı yılanın kafasına atınca, yılan kaçtı. Kedinin
annesi gelip yavrusunu aldı ve götürdü. Ben, o andan itibaren iyi oldum,
namazlarımı ayakta kılmaya başladım. O gece rü'yâmda yine Peygamber efendimizi
(s.a.v.) gördüm. "Ya Resûlallah! Bugün sıhhat buldum" deyince, buyurdular ki:
"Bunun sebebi; huzurda, bir kedinin senin için teşekkür etmesidir."
Hocası Cüneyd-i Bağdâdî, Ebû Bekr Vasıtî'ye yazdığı mektûbta şöyle demektedir:
"Ya Ebâ Bekr! Âlimler ve hakîmler, Allahü teâlâ tarafından insanlara rahmettir.
İnsanlara söz söyleyebilecek şekilde onların hâline giresin. Onlara güçlerine ve
durumlarına göre söz söyle. Sen, onların nefsleri için beliğ sözler söyle."
Ebû BekrVasıtî hastalandığı vakit, "Bize
vasiyette bulun" diyenlere, "Allahü teâlânın sizden istediği şeylere uygun
hareket edin" buyurdu.
Ebû Bekr Vasıtî buyurdu ki: "İbâdeti
korumak, onu yapmaktan daha zordur. O farkı çabuk kırılan cam eşyâ gibidir. Ona,
riyâ, gurur, ucub, kibir dokunsa ve deyse kırar."
"En büyük ibadet, vaktini boş yere harcamamaktır."
"Yaptığı ibadetine güvenmek, Allahü teâlânın ihsânını unutmaktandır."
"Da'vasında
sâdık olanın alâmeti; bedeniyle arkadaşları arasında olsa bile, kalbi ile Allahü
teâlâyı unutmamasıdır."
"Allahü
teâlânın verdiği ni'metleri, yaptığınız ibadetlerin karşılığı olarak bilenlerden
olmayın." "Nefsinin yapmanı istediği işlere gönül verme, nefsinin istemediği
işlere gönül ver."
"En kötü buy; takdir edilene karşı durmaktır. Ezelde takdir edileni, arzu ve duâ
ile değiştirmeyi istemektir."
"Utanan kişinin alnından dökülen terler, ondaki fazîletin eseridir."
"İyi ahlâk; ma'rifetin kuvveti sebebiyle, kimseye düşman olamaman ve hiçbir
kimsenin de sana düşman olmamasıdır."
"Allahü
teâlânın rızasına kavuşmak amel eden, sevap kazanır."
"Yapılan ibadete karşı bedel beklemek, Allahü teâlânın Iütfunu unutmaktandır."
"Hiç kimse, Peygamber efendimizin (s.a.v.) makâmına ulaşamamıştır. Onun makamını
geçtim veya geçerim diyen doğru yoldan ayrılmış olur. Zîrâ velîlerin en son
dereceleri, Peygamberlerin ilk dereceleridir."
"İnsanlar üç sınıftır: İlk sınıfa Allahü teâlâ hidâyet nurları ihsan etmiştir.
Bundan dolayı bunlar, küfür, şirk ve nifâktan uzaktır. İkinci sınıfa, Allahü
teâlâ inayet nurları ihsan etmiştir. Bunlar ise; büyük ve küçük günahları
işlemezler. Üçüncü sınıfa, Allahü teâlâ kifâfeti ihsân etmiştir. Bunlar, gaflet
ehline has hareketleri yapmazlar."
"Şevk, şevki gerektirir. Şevk ise samîmi bir dostluğu gerektirir. Eğer bir
kimsede sevk yoksa, o sevginin ne olduğunu bilmez."
"Ruhlar on makam üzerine bulunurlar. İlki, zulmete gark edilmiş ihlâs
sâhiblerinin ruhlarıdır. Bunlar kendilerine ne yapılmak istendiğini bilmezler.
İkincisi, âbidlerin ruhlarıdır. Bunlar yaptıkları ibadet ve a-mellerin
sonucunda, dünyânın semalarında mes'ûd bir halde bulunurlar, ibadetin verdiği
bir güç ile yürürler. Üçüncüsü, murâd ve irâde sâhiplerinin ruhlarıdır. Bunlar
sıdkın lezzetleri içinde, sıdka dayanan amellerin gölgeleri altında meleklerle
birlikte bulunurlar. Dördüncüsü, sünnetlere uyanların ruhlarıdır. Bunlar nurdan
kandiller içinde Arş-ı a'lâdan aşağıya doğru asılmıştır. Gıdaları rahmet,
içtikleri lütuftur. Beşincisi, vefâ ehlinin ruhlarıdır. Bunlar istifa makamında
neş'elenirler. Altıncısı, şehîdlerin rûhlarıdır. Bunlar Cennette bulunurlar ve
Cennetin gülistanında diledikleri yere, istedikleri zaman giderler. Yedincisi,
iştiyâk sâhiplerinin rûhlarıdır. Edeb yaygısı üzerinde otururlar. Sekizincisi,
âriflerin ruhlarıdır. Bunlar kudsiyet dergâhında, akşam sabah Allahü teâlânın
kelâmını işitirler. Yerleri Cennettir. Dokuzuncusu, Allahü teâlâya âşık
olanların rûhlarıdır. Allahü teâlâdan başkasını ve mâsivâyı bilmezler, hiç bir
şeyle sükun ve rahat bulmazlar. Sonuncusu ise, dervişlerin ve fukaranın
ruhlarıdır. Fena makâmında istikrâr halinde bulunurlar."
KAYNAKLAR
1)
Hilyet-ül-evliyâ
cild-10, sh-349
2)
Nefehât-ül-üns
sh-224
3)
Tabakât-üs-sûfiyye
sh-302
4)
Risâle-i Kuşeyrî sh-141
5)
Tezkiret-ül-evliyâ
sh-323
6)
Câmi'u
kerâmât-il evliyâ cild-1, sh-104
|