TÜRKİYE GAZETESİ YAYINLARI

 

İSLÂM ALİMLERİ ANSİKLOPEDİSİ

4.CİLD

Bir Önceki Sayfaya Gider

CİLD  -  ALFABE  -  ASIR

Bir Sonraki Sayfaya Gider

01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18

EBÛ BEKR VÂSITÎ (Radıyallahü Anh)

Evliyânın büyükerinden. İsmi, Muhammed bin Mûsâ olup, İbn-i Fergânî olarak bilinir. Cüneyd-i Bağdâdî ve Süfyân-ı Sevrî gibi büyük âlimlerin sohbetlerinde bulunmuştur. Gençliğinde Irak'ta bulundu. Merv'e yerleşti. Zahirî ilimlerde de âlim olan Ebû BekrVasıtî, 320 (m. 932) senesinde vefât etmiştir. Türbesi Merv'dedir.

Ebû Bekr Vasıtî, zamanının rehberi olup, hakîkat ve ma'rifette tek, tevhîdde ondan güzel konuşanı yok idi. Sözleri menkıbeleri ve nasîhatleri çok meşhûrdur.

Kendisi söyle anlatır: "Önemli bir dînî görev için bir yerde bulunuyordum. Başımın üzerinde bir kuş uçmaya baladı. Bir anlık gaflet eseri olarak kuşu yakaladım. O elimde iken, başka bir kus başımda uçmaya başladı. Elimdeki kusun esi veya annesi zannederek kuşu elimden bıraktığım anda, kus öldü. Buna çok üzüldüm. O günden sonra bende bir sıkıntı başladı. Bu sıkıntı bir sene geçmedi. Bir gece Peygamber efendimizi (s.a.v.) rü'yâmda gördüm. "Ya Resûlallah! Bir senedir, o kadar çok sıkıntının te'sîrinde kaldım ki, çok zayıfladım ve ayakta namaz kılamaz hale geldim" deyince, buyurdular ki: "Bunun sebebi; bir sergenin, huzûrda senden şikâyetçi olmuş bulunmasıdır." Bunun üzerine af diledim ise de kabul olunmadı. Bundan bir zaman sonra, evimizdeki kedi yavrulamıştı. Ben bu sıkıntı içinde düşünürken, bir yılanı, kedi yavrularından birisini yakalamaya çalışır hâlde gördüm. Hemen asamı yılanın kafasına atınca, yılan kaçtı. Kedinin annesi gelip yavrusunu aldı ve götürdü. Ben, o andan itibaren iyi oldum, namazlarımı ayakta kılmaya başladım. O gece rü'yâmda yine Peygamber efendimizi (s.a.v.) gördüm. "Ya Resûlallah! Bugün sıhhat buldum" deyince, buyurdular ki: "Bunun sebebi; huzurda, bir kedinin senin için teşekkür etmesidir."

Hocası Cüneyd-i Bağdâdî, Ebû Bekr Vasıtî'ye yazdığı mektûbta şöyle demektedir: "Ya Ebâ Bekr! Âlimler ve hakîmler, Allahü teâlâ tarafından insanlara rahmettir. İnsanlara söz söyleyebilecek şekilde onların hâline giresin. Onlara güçlerine ve durumlarına göre söz söyle. Sen, onların nefsleri için beliğ sözler söyle."

Ebû BekrVasıtî hastalandığı vakit, "Bize vasiyette bulun" diyenlere, "Allahü teâlânın sizden istediği şeylere uygun hareket edin" buyurdu.

Ebû Bekr Vasıtî buyurdu ki: "İbâdeti korumak, onu yapmaktan daha zordur. O farkı çabuk kırılan cam eşyâ gibidir. Ona, riyâ, gurur, ucub, kibir dokunsa ve deyse kırar."

"En büyük ibadet, vaktini boş yere harcamamaktır."

"Yaptığı ibadetine güvenmek, Allahü teâlânın ihsânını unutmaktandır."

"Da'vasında sâdık olanın alâmeti; bedeniyle arkadaşları arasında olsa bile, kalbi ile Allahü teâlâyı unutmamasıdır."

"Allahü teâlânın verdiği ni'metleri, yaptığınız ibadetlerin karşılığı olarak bilenlerden olmayın." "Nefsinin yapmanı istediği işlere gönül verme, nefsinin istemediği işlere gönül ver."

"En kötü buy; takdir edilene karşı durmaktır. Ezelde takdir edileni, arzu ve duâ ile değiştirmeyi istemektir."

"Utanan kişinin alnından dökülen terler, ondaki fazîletin eseridir."

"İyi ahlâk; ma'rifetin kuvveti sebebiyle, kimseye düşman olamaman ve hiçbir kimsenin de sana düşman olmamasıdır."

"Allahü teâlânın rızasına kavuşmak amel eden, sevap kazanır."

"Yapılan ibadete karşı bedel beklemek, Allahü teâlânın Iütfunu unutmaktandır."

"Hiç kimse, Peygamber efendimizin (s.a.v.) makâmına ulaşamamıştır. Onun makamını geçtim veya geçerim diyen doğru yoldan ayrılmış olur. Zîrâ velîlerin en son dereceleri, Peygamberlerin ilk dereceleridir."

"İnsanlar üç sınıftır: İlk sınıfa Allahü teâlâ hidâyet nurları ihsan etmiştir. Bundan dolayı bunlar, küfür, şirk ve nifâktan uzaktır. İkinci sınıfa, Allahü teâlâ inayet nurları ihsan etmiştir. Bunlar ise; büyük ve küçük günahları işlemezler. Üçüncü sınıfa, Allahü teâlâ kifâfeti ihsân etmiştir. Bunlar, gaflet ehline has hareketleri yapmazlar."

"Şevk, şevki gerektirir. Şevk ise samîmi bir dostluğu gerektirir. Eğer bir kimsede sevk yoksa, o sevginin ne olduğunu bilmez."

"Ruhlar on makam üzerine bulunurlar. İlki, zulmete gark edilmiş ihlâs sâhiblerinin ruhlarıdır. Bunlar kendilerine ne yapılmak istendiğini bilmezler. İkincisi, âbidlerin ruhlarıdır. Bunlar yaptıkları ibadet ve a-mellerin sonucunda, dünyânın semalarında mes'ûd bir halde bulunurlar, ibadetin verdiği bir güç ile yürürler. Üçüncüsü, murâd ve irâde sâhiplerinin ruhlarıdır. Bunlar sıdkın lezzetleri içinde, sıdka dayanan amellerin gölgeleri altında meleklerle birlikte bulunurlar. Dördüncüsü, sünnetlere uyanların ruhlarıdır. Bunlar nurdan kandiller içinde Arş-ı a'lâdan aşağıya doğru asılmıştır. Gıdaları rahmet, içtikleri lütuftur. Beşincisi, vefâ ehlinin ruhlarıdır. Bunlar istifa makamında neş'elenirler. Altıncısı, şehîdlerin rûhlarıdır. Bunlar Cennette bulunurlar ve Cennetin gülistanında diledikleri yere, istedikleri zaman giderler. Yedincisi, iştiyâk sâhiplerinin rûhlarıdır. Edeb yaygısı üzerinde otururlar. Sekizincisi, âriflerin ruhlarıdır. Bunlar kudsiyet dergâhında, akşam sabah Allahü teâlânın kelâmını işitirler. Yerleri Cennettir. Dokuzuncusu, Allahü teâlâya âşık olanların rûhlarıdır. Allahü teâlâdan başkasını ve mâsivâyı bilmezler, hiç bir şeyle sükun ve rahat bulmazlar. Sonuncusu ise, dervişlerin ve fukaranın ruhlarıdır. Fena makâmında istikrâr halinde bulunurlar."

 

KAYNAKLAR

1) Hilyet-ül-evliyâ cild-10, sh-349

2) Nefehât-ül-üns sh-224

3) Tabakât-üs-sûfiyye sh-302

4) Risâle-i Kuşeyrî sh-141

5) Tezkiret-ül-evliyâ sh-323

6) Câmi'u kerâmât-il evliyâ cild-1, sh-104

 
 

Bir Önceki Sayfaya Gider

Bu Bölümün İndex Sayfasına Gider

Bir Sonraki Sayfaya Gider