Evliyânın büyüklerinden. İsmi, Abdürrahîm-i Astahrî olup, künyesi Ebû Ömer'dir.
Doğum ve vefât târihleri kat'î olarak belli olmamakla beraber, hicrî dördüncü
asrın ilk yarısında yaşadığı bilinmektedir, ilim öğrenmek için, Hicaz, Irak, Şam
ve başka yerlere seyahatler yaptı. Ruveym bin Ahmed, Sehl bin Abdullah-ı Tüsterî
ve başka büyük zâtlarla görüşüp kendilerinden ilim öğrendi. Hâlini gizlerdi.
Dâima neş'eli görünürdü. Ba'zan kıymetli elbiseler giyip, avlanmak için ormana
giderdi. Av köpekleri ve güvercinleri vardı. Bir defasında, ava çıkmıştı. Bir
kimse, gizlice kendisini ta'kib etti. Gördü ki, bir dağın arkasına varınca
köpekleri saldı. Kendisi Allahü teâlâyı zikretmekle meşgul oldu. Kendisini tâkib
eden kimse diyor ki, "Zikre başladığı zaman, dağ, zikir sesi ile doldu. Ben
anladım ki, o dağda bulunan taşlar, ağaçlar ve vahşî hayvanlar, onun zikrine
iştirak etmektedir."
Abdürrahîm-i Astahrî hazretleri dünyâya kıymet vermezdi. Dünyâ malı toplamazdı.
Babasından kalan yirmibin akçenin, onbinini insanlara dağıttı. Kalan onbin
akçeyi de bir torbaya koydu. Bir gece, evinin damına çıktı. Bu torbada bulunan
akçeleri, avuç avuç etrafa serpti. Kendisine de, ekmek ve bakla almak için çok
az miktar bıraktı. Yerler hep akçe oldu. Öyle ki, sabah olunca herkes, o gece
gökten akçe yağdı zannettiler. Abdürrahîm-i Astahrî (r.a.), kendisi için bir şey
istemezdi. Evinde bir sığır derisi vardı. Onun üzerinde istirahat ederdi.
Günlerce yemek yemezdi. Bir zaman Abadan'a gitti. Ramazân ayı idi. Orada
yirmibir gün kaldı. Halk kendisine iftar için ba'zı yemekler getirirlerdi. Sabah
olunca, bu yemeklerin aynen durduğunu görürlerdi. Bu hâli gören Abadanblar
kendisini çok sevdiler. Abdürrahîm hazretleri, halkın bu muhabbetini görünce,
meşhûr olmaktan korkup Abadan'dan çıktı. Sehl bin Abdullah-ı Tüsterî'nin
ziyâretine gitti. Sehl-i Tüsterî (r.a.), kendisi için hangi yemeği pişirmelerini
arzu ettiğini sordu. "Ekşili yemek pişirsinler" dedi. Yemek pişirilip, iftarda
getirildi. Bu sırada, kapıya bir fakîr gelip, Allah rızâsı için yiyecek bir
şeyler istedi. Abdürrahîm (r.a.), yemeğin o fakîre verilmesini söyledi. Yemek,
çömleği ile fakîre verildi. Onlar da su ile iftar ettiler, ikinci ve üçüncü gün
de aynen böyle oldu. Sonra, oradan ayrılıp giderken bir kimse gördü. Suyun
kenarına oturup, elinde bulunan ekmeği suya banarak yiyordu. O kimse,
Abdürrahîm'i (r.a.) da'vet etti. Beraberce ekmeği suya batırıp yediler.
Ruveym bin Ahmed (r.a.) diyor ki, "Likam dağında çok velîlerle sohbet ettik.
Abdürrahîm'den daha sabırlı kimse görmedim."
KAYNAKLAR
1) Nefehât-ül-üns terc, sh-284
|