Meşhûr altı hadîs kitabından (Kütüb-i sitte) ikincisi olan, Sahîh-i Müslim'in
müellifi. İsmi, Müslim bin Haccâc bin Müslim el-Kuşeyrî en-Nişâbûrî. Künyesi,
Ebü'l-Hüseyn'dir. 206 (m. 821) senesinde Nişâbûr'da doğup, 261 (m. 875)
târihinde burada vefât etmiştir. Arapların Benî Kuşeyr kabilesine mensûbtur.
Büyük hadîs imamlarından birisidir, İmâm-ı Müslim hazretleri, zamanın büyük
hadîs âlimlerinden hadîs-i şerîf dinlemek ve öğrenmek için, Hicaz, Irak, Şam ve
Mısır'ı dolaştı. Yahyâ bin Yahyâ en-Nişâbûrî, Ahmed bin Hanbel, Kuteybe bin
Sa'îd, Ebû Bekir bin Ebî Şeybe, Osman bin Ebî Şeybe, Şeybân bin Ferruz, İmâm-ı
Şâfiî hazretlerinin talebelerinden Harmele bin Yahyâ gibi büyük âlimlerden
(r.aleyhim) hadîs-i şerîf dinleyip, rivâyette bulunmuştur. Ondan da, Ebû Îsâ et-Tirmizî,
Yahyâ bin Sa'îd, Muhammed bin Mahled, Mekkî bin Abdan ve daha başka âlimler,
hadîs-i şerîf bildirmişlerdir. İmâm-ı Müslim hazretleri, Bağdâd'a bir kaç defa
gelmiş ve Bağdâd âlimleri ondan hadîs-i şerîf dinleyip, rivâyette
bulunmuşlardır. Bağdâd'a en son 259 (m. 872) senesinde gelmiştir.
İmâm-ı Buhârî hazretleri ile Nişâbûr'da görüşmüş, onun ilim meclisine devam
etmiştir. İmâm-ı Müslim, İmâm-ı Buhârî ile bir hadîs-i şerîfin müzâkeresini
yaparken; İmâm-ı Buhârî, hadîs-i şerîfin senedinde, onun bilmediği bir illeti
gösterince, İmâm-ı Müslim ayağa kalkıp, Buhârî'nin alnından öperek, onu çok
medhetmiştir. İmâm-ı Buhârî hazretleri için, "Sana buğz edenler, ancak
hasedinden dolayı buğz eder. Dünyâda bir benzerin olmadığına şehâdet ederim"
demiştir.
Hadîs-i şerîf öğrenmek ve öğretmek için çok yerlere yolculuk yapan İmâm-ı Müslim
(r.a.), ömrünün son yıllarını Nişâbûr'da geçirmiştir. Nîşâbûr'da hadîs-i şerîf
dersi vermekle ve ticâretle meşgul olmuştur. Nişâbûr'da 55 yaşında iken vefât
etmiştir. Kabri eskiden çok ziyâret edilirdi. "Zamanımızda, o havalideki diğer
büyük zâtlar gibi, onun kabrinin de bakımsız hâlde bırakıldığı söylenmektedir."
Eserleri:
1- Sahîh-i Müslim: Kütüb-i sittenin ikincisi olup, içinde 4000 civarında hadîs-i
şerîf vardır. Bunları, bizzat kendisinin topladığı, 300 000 hadîs-i şerîf
arasından seçmiştir. O sahibini kitaplara ayırmıştır. Fakat ayrıca bâblara
bölmemiştir. Buhârî ise, kitapları ayrıca bâblara ayırmıştır. Her bâb için de
lüzumlu açıklamalarda bulunmuştur. Müslim'in diğer bir hususiyeti de, isnad
üzerinde önemle durmuş olmasıdır. Çünkü, o, sahibinde biraz farklı metinler
için, değişik isnadlar vermiştir. Değişik olarak verdiği isnad, metinde (ha)
harfi ile gösterilmiştir. Bu (ha) tahvil veya havale (hâ)'sıdır. İmâm-ı Müslim,
sahibini 52 kitaba ayırmıştır. Sahih-inin baş kısmında, hadîs ilmi ile alâkalı
mühim bir açıklama vardır. Bütün bu özelliklerine rağmen, Sahîh-i Müslim,
Buhârî'nin, sahibinden sonra gelir. Müslim hazretlerinin diğer eserleri
şunlardır:
1
.El-Müsned-ül-Kebîr.
2.El-Câmi'ale'l-ebvâb
3.El-Esmâ ve'l-Kûnâ
4.El-Efrâd vel-vuhdân
5.Tesmiyet-üş-Şuyûh-u Mâlik ve Süf yân ve Şu'be
6.Kitâb el-Muhadramîn
7.Kitab evlâd es-Sahâbe
8.Evham el-Muhaddirîn
9.Et-Tabakât
10.Efrâd-eş-Şâmiyyîn
11.Et-Temyiz
12.El-Ilel
Sahîh-i Müslim'deki hadîs-i şerîflerden ba'zıları:
"Herhangi bir müslümanın başına, yorgunluk,
hastalık, düşünce, keder, acı, diken batmasına kadar, her ne gelirse, Allahü
teâlâ bunları, o müslümanın hatâlarına keffâret kılar."
Ebû Abdurrahmân Abdullah bin Mes'ûd rivâyet
etti: "Resûlullah (s.a.v.) efendimiz, Peygamberlerden birini hikâye
buyururlarken, dikkatle dinliyordum. Kavmi onun yüzüne vurmuş ve kanatmışlardı.
Bir yandan, yüzünün kanını siliyor, bir yandan da, "Allahım!
Kavmimi af ve mağfiret et. Çünkü onlar, bilmiyorlar"
diyordu.
"Başına gelen belâ ve musîbetten dolayı, hiçbir
kimse ölüm istemesin. Eğer bunu yapmak mecburiyetinde ise, Allahım! Benim için
yaşamak hayırlı ise, beni yaşat, ölüm hayırlı ise, beni öldür"
desin.
Süleymân bin Sûred rivâyet etti. Günün birinde Resûlullah (s.a.v.) efendimiz ile
oturuyorduk, iki adam birbirine çirkin sözler söylüyorlardı. Birisinin yüzü
kıpkırmızı olmuş ve şah damarları şişmişti. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu: "Ben bir kelâm
(söz) biliyorum
ki, eğer bu kimse
onu söylerse, üzerindeki hâl ondan gider; eğer (Eûzü-billahi mineşşeytânirracîm)
derse, üzerindeki hâl ondan gider"
buyurdu.
"Doğru sözlü olmak, iyiliğe götürür, iyilik,
Cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye, Allahü teâlânın katında, sıddîk
olarak yazılır. Yalan söylemek, günaha, günah Cehenneme götürür, insan yalan
söylemekte devam eder de, nihayet Allahü teâlânın indinde yalancı diye yazılır."
"Dünyâ tatlıdır, yeşildir, ya'nî çekicidir. Allahü
teâlâ onu başkalarından alıp, size verecek ve nasıl amel edeceğinize bakacaktır.
Binâenaleyh dünyâdan ve kadınlardan sakının. Çünkü İsrâiloğulları arasında ilk
fitne, kadın yüzünden olmuştur."
"İyi ameller hususunda acele ediniz. Yakın zamanda
karanlık geceler gibi birtakım fitneler meydana gelecektir ki, insan mü'min
olarak sabahlar, kâfir olarak geceler, mü'min olarak geceler ve kâfir olarak
sabana çıkar. Dünyâ malı karşılığında dînini satar."
Zübeyr bin Adiy'den bildirilmiştir. Enes
bin Mâlik'in (r.a.) yanına geldik. Haccâc'dan gördüğümüz zulüm ve haksızlıkları
ona anlattık. O zaman bize: Peygamberimizin (s.a.v.) "Rabbinize kavuşuncaya
kadar sabrediniz. Çünkü, hergelen zaman, geçen zamandan kötüdür"
buyurduğunu, işittim dedi.
"Kuvvetli mü'min, zayıf mü'minden daha hayırlı ve
(Allahü teâlânın katında)
daha sevgilidir. Bununla beraber hepsinde de hayır
vardır. Dünyâ ve âhıretine faydalı olan şeye çok çalış. Allahü teâlâdan yardım
iste. Acz gösterme. Eğer başına bir iş gelirse, "Şöyle yapsaydım, şöyle olurdu"
deme, Allahü teâlâ takdir etti ve dilediğini yaptı, de. Çünkü, şöyle yapsaydım,
deyip durmak, şeytanın vesvesesine yol açar.
"Cehennem nefsin arzu ettiği şeylerle, Cennet ise,
nefsin sevmediği şeylerle kuşatılmıştır."
Resûlullah (s.a.v.) efendimiz Allahü
teâlânın şöyle buyurduğunu bildirmişdir:
"Ey kullarım! Zulmetmeği kendime harâm kıldığım
gibi, onu sizin aranızda da harâm kıldım. Binâenaleyh birbirinize zulmetmeyiniz.
Ey kullarım! Benim doğru yola kavuşturduklarımdan
başka, hepiniz yolu şaşırmışsınız. Öyleyse, benden hidâyet isteyiniz ki, sizi
doğru yola kavuşturayım.
Ey kullarım! Benim doyurduklarımdan başka, hepiniz
açsınız. Öyleyse, benden doyurmamı isteyiniz ki, sizi doyurayım.
Ey kullarım! Benim giydirdiklerimin dışında,
hepiniz çıplaksınız. Bununla beraber, benden giydirmemi isteyiniz ki, sizi
giydireyim.
Ey kullarım! Gece-gündüz, günah işliyorsunuz. Ben
de, bütün günahları bağışlıyorum. Bununla beraber, benden affınızı ve mağfiret
olunmanızı isteyin ki, sizi af ve mağfiret edeyim. Ey kullarım! Bana zarar
vermek elinizden gelmez ki, bana zarar verebilesiniz. Bana fâide vermek
elinizden gelmez ki, bana fayda veresiniz. Ey kullarım! Sizden öncekiler ve
sonrakiler bütün insanlar ve cinler, en iyi ve en takva sahibi bir kimse gibi
olsalar, bu benim mülkümde en ufak bir şey bile arttırmaz.
Ey kullarım! Sizden öncekiler ve sonrakiler, bütün
insanlar ve cinler, en kötü bir insanın duygu ve düşüncesini taşısalar, bu benim
mülkümden en küçük bir şeyi noksanlaştırmaz.
Ey kullarım! Sizden öncekiler ve sonrakiler, bütün insanlar ve cinler bir yere
toplanıp, benden ihtiyaçlarını dileyecek olsalar, ben de hepsinin dileklerini
yerine getirsem, bu benim mülkümden ancak, iğne denize batırıldığında, onun
denizden noksanlaştırdığı kadar azalır.
Ey kullarım! Ancak sizin için amellerinizi saklar, sonra hiç eksiksiz olarak
karşılıklarını veririm. Öyleyse, iyiliğe kavuşanlar, Allahü teâlâya hamd etsin.
Kötülükle karşılaşanlar ise, kendisinden başka kimseyi kınamasın."
Peygamber efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
"Her kul, hangi amel üzere ölürse, o amel üzere diriltilir."
"Ümmetimin, iyi ve fena bütün amelleri bana arz olundu. İyi amellerin içinde,
eziyet verecek şeyin yoldan kaldırılması da vardı. Mescidin kirletilmesini ve o
hâlde bırakılmasını da, kötü ve çirkin ameller arasında gördüm."
"Kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibaret bile olsa, hiçbir iyiliği hor
görme."
"Ey müslüman kadınlar! Bir komşu kadın, komşusunun verdiği paça bile olsa, hor
görmesin."
"Müslüman yahud mü'min kul, abdest alırken yüzünü yıkadığı sırada, gözüyle
işlediği günahlar su ile yahud suyun son damlasiyle yüzünden dökülür. Sonra
elini yıkadığı zaman, elleriyle yaptığı her günah tamamiyle temizleninceye kadar
su ile yahud suyun son damlasıyla dökülür. Sonra ayaklarını yıkadığında,
ayaklarıyla kazandığı bütün günahlar su ile veya suyun son damlasıyla çıkıp,
gider. Nihayet insan günahlarından tertemiz olur."
"Bir müslümanın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insan, hayvan ve kuşların
yedikleri şeyler, o müslüman için sadaka olur."
"Allahü
teâlâ, kulunun yemek yedikten sonra, yahut bir şey içtikten sonra kendisine hamd
etmesinden râzı olur."
Ebû Mûsâ (r.a.) rivâyet etti. Resûlullah
(s.a.v.), "Her müslümanın sadaka vermesi lâzımdır." buyurdu. "Sadaka verecek bir
şey bulamazsa ne yapar? dediler. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz (s.a.v.),
"Eliyle çalışır, kendisi de istifâde eder, sadaka da verir" buyurdu. (Bunu)
yapamazsa, dediler. "Sıkıntıya düşmüş bir muhtaca yardım eder" buyurdu. (Bu da)
elinden gelmezse, denildi. "Hayrı (iyiliği) emreder" buyurdu. Bunu da yapamazsa?
denildi. "Fenalık yapmaktan çekinir, bu da sadakadır" buyurdu.
"Bir kimse, dînimizde olmayan bir amel (iş) yaparsa, o şey kabul edilmez."
"Başkalarını doğruluğa çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı gibi sevâb
verilir. Bununla beraber onların sevabından hiçbir şey eksilmez. Sapıklığa
çağıran kimseye de, ona uyanların günahı gibi günah verilir. Bununla beraber ona
uyanların günahlarından hiçbir şey eksilmez." "Kıyâmet gününde bir kimse
getirilip, Cehenneme atılır, bağırsakları karnından dışarı fırlar. O halde,
değirmen çeviren merkep gibi döner. Cehennemdekiler onun yanına toplanır ve "Ey
filân! Bu ne hâl? Bize iyiliği emreden, kötülükten nehyeden (sakındıran) sen
değil mi idin? derler. O da: "Evet iyiliği emrederdim. Fakat, onu (kendim)
yapmazdım. Kötülükten men ederdim de, onu kendim yapardım" der."
"Haklar, kıyâmet gününde sâhiplerine iade edilecektir. Hattâ boynuzlu koyundan,
boynuzsuz koyunun hakkı alınacaktır."
"Haksızlık etmekten sakınınız. Çünkü haksızlık, kıyâmet gününde zulmettir."
"Mü'minler
birbirini sevmekte, birbirine acımakta, birbirini korumakta bir vücud gibidir.
Vücûdun herhangi bir uzvu rahatsız olursa, diğer a'zâları da bu yüzden humma ve
uykusuzluğa tutulurlar."
"İnsanlara merhamet etmiyen kimseye, Allahü teâlâ merhamet etmez!"
"Kadın, eğri kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Memnun olacağınız şekilde,
dosdoğru olarak devam edemez. İsterseniz, bu vaziyetlerinden de istifade
edebilirsiniz. Tam istediğinize göre doğrultmak isterseniz, onu kırarsınız. Onun
kırılması, boşanmasıdır."
"Bir kimse hanımına buğz etmesin. Çünkü, hoşlanmadığı huyları varsa, ona
karşılık memnun olacağı huyları da vardır."
"Cebrâil, bana, durmadan komşuya iyilik yapmayı tavsiye etti. Bu ısrarlı
tavsiyeden, komşunun komşuya vâris olacağını zannettim."
Ebû Zer (r.a.) bildirdi. Resûlullah
(s.a.v.) bana şöyle tavsiye buyurdu: "Çorba
pişirdiğin zaman, suyunu çok koy. Sonra da komşularına bak. Onlardan muhtaç
olanlara, münasib bir pay ayır." "Allahü teâlâya ve âhıret gününe inanan,
komşusuna iyi muamele etsin. Allaha ve âhıret gününe îmân edenler, misafirlerine
ikrâm etsin. Allaha ve âhıret gününe îmân edenler, hayır söylesin veya sükût
etsin." "Ana ve babasının ihtiyarlık zamanlarında, bunlardan birine veya her
ikisine yetişip de (bunlara lâyık oldukları
hürmet ve saygıda
bulunmadıklarından dolayı) Cennete giremiyen kimsenin burnu yerlerde sürünsün"
diye üç defa tekrarlamışlardır.
Ebû Bekr'e, Nufeyl bin Hârise şöyle
bildirmiştir: Resûlullah (s.a.v.), "En büyük
günahı size haber vereyim mi?" buyurunca, biz
de: "Evet yâ
Resûlallah!" dedik.
Resûlullah
(s.a.v.), "Allahü teâlâya ortak koşmak, ana ve babaya âsî olmak" buyurdu. Sonra
dayanmış olduğu
yerden doğrulup
oturdu ve "Haberiniz olsun, aman yalan sözden ve yalan şehâdetten sakınınız"
buyurdu. Bu cümleyi üç defa tekrar etti. O kadar
ki, biz keşke sükût buyursaydı diye temennide bulunduk.
"Bir kimsenin ana-babasına sövmesi, büyük
günahlardandır"
buyurmuşlardı. Eshâb-ı kirâm,
"Yâ Resûlallah! Bir adam ana-babasına söver mi?" dediler. Resûlullah efendimiz
de, "Evet, bir kimse başkasının
babasına söverse, o da onun babasına söver. Başkasının anasına söverse, o da
onun anasına söver."
"Bir mecliste beraber oturduğun iyi arkadaşla fena
arkadaşın hâli, iyi koku satanla, demircinin hâli gibidir. Misk satan adam, ya
sana güzel kokusundan bir şey verir veya sen satın alırsın. Körük çeken
demirciye gelince, ya bir kıvılcım isabet eder, elbiseni yakarsın. Veya körüğün
kötü kokusundan rahatsız olursun" buyurdu.
"İnsan sevdiği ile beraberdir." "Bir kimsede şu üç
haslet tam olarak bulunursa, îmânın tadını duyar: Allahü teâlâ ve Resûlullah
(s.a.v.) kendisine başkalarından daha sevgili olmak, sevdiği kimseyi yalnız
Allahü teâlâ için sevmek, Allahü teâlâ onu küfürden kurtardıktan sonra, tekrar
küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi kerih görmek."
"Kıyâmet günü, Cehennemliklerin azapça en hafif
olanı o kimsedir ki, ayak oyuklarına iki kor konur da
(onun te'sîriyle) o adamın
beyni kaynar. Hiçbir kimsenin, kendisi kadar şiddetli azapta olduğunu hatırına
getirmez. Halbuki o, azâbı en hafif olandır."
"Cehennemliklerden ba'zıları vardır ki, ateş
topuklarını, ba'zılarının dizlerini ve ba'zılarının kuşak yerini sarar.
Ba'zılarının da köprücük kemiklerine kadar çıkar."
"İnsanlar, Allahü teâlânın emriyle
(kabirlerinden) kalkarlar.
Onlardan bir kısmı,
kulaklarının yanlarına kadar ter içinde kalırlar."
Resûlullah (s.a.v.), Eshâbının bir hâlinden
haber alması üzerine, bir hutbe îrâd buyurmuşlar ve: "Bana Cennet ve Cehennem
arz olundu. Bugün
Cennet ve Cehennemi gördüm. Hayır ve şerrin çokluğu bakımından o günkü gibisini
görmedim. Eğer benim bildiklerimi bilmiş olsaydınız, herhalde az güler çok
ağlardınız"
buyurdu. Eshâb-ı kirâm hazretleri, bu kadar
kederli bir gün geçirmediler, başlarını örtüp, hıçkırarak ağladılar.
Hz. Âişe validemiz (r.anhâ), Resûlullahın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu bildirdi:
"İnsanlar
kıyâmet gününde, yalınayak, çıplak olarak haşr olunacaktır."
Yâ Resûlallah! Kadınlarla
erkekler bir arada mı haşr olunacaklar? Bunlar birbirine bakarlar, dedim. Bunun
üzerine: "Yâ
Âişe, iş bunu hatıra getirmiyecek kadar şiddetlidir" buyurdular.
"Allahü teâlânın yüz rahmeti vardır. Bunlardan
birini, için, insan, hayvanlar ve haşarat arasına indirmiştir. İşte bununla
birbirlerini severler, bu yüzden birbirlerine şefkat ve merhamet gösterirler.
Yabanî hayvan yavrusu üzerine titrer. Allahü teâlâ doksandokuz rahmeti de,
kullarına merhamet etmek için kıyâmete bırakmıştır."
Muâz bin Cebel (r.a.) rivâyet etmiştir.
Ben, bir gün, Resûlullahın (s.a.v.) bindiği bir merkebin terkisinde idim.
Resûlullah efendimiz (s.a.v.) bana: "Ey Muâz!
Allahü teâlânın kulları üzerindeki hakkını ve kulların, Allahü teâlâ üzerindeki
hakkını biliyor musun?"
buyurdu. Ben "Allahü teâlâ ve
Resûlü daha iyi bilir" dedim. Resûlullah efendimiz:, "Allahü
teâlânın kulları üzerindeki hakkı: Onların Allahü teâlâya ibâdet etmeleri ve
hiçbir şeyi O'na şerik (ortak) koşmamalarıdır. Kulların da Allahü teâlâ
üzerindeki hakkı: Allahü teâlânın kendisine ortak koşmıyan kimseye azâb
etmemesidir"
buyurdular. Bunun üzerine: "Ey Allahın Resûlü, halkı müjdeliyeyim mi? deyince:
"Onları
müjdeleme. Çünkü onlar buna güvenirler
(iyi işlerde gevşeklik yaparlar)" buyurdu.
"Kıyâmet gününde müslümanlardan bir kısım, dağlar
gibi günahlarla gelir de, Allahü teâlâ, onların o kadar günahını af ve mağfiret
eder."
"Kıyâmet günü mü'min, Rabbine (Rabbinin lütuf ve ihsanına ve yardımına) o kadar
yaklaşır ki, Allahü teâlâ onu setr eder (onu herkesten gizler), günahlarını
ikrar ettirir. Ve şöyle buyurur: Falan günahı biliyor musun? Filân günahı
biliyor musun? (O mü'min): "Yâ Rabbî! Biliyorum, der. Allahü teâlâ da: Ben bu
günahı dünyâda örtmüştüm. Bugün de onu af ve mağfiret ediyorum, buyurur. Sonra o
kimseye, iyiliklerinin yazıldığı defter verilir."
"Sizden hiçbir kimse yoktur ki, abdest suyunu hazırlar, ağzına burnuna su verir
ve burnunu temizlerse, yüzünün, ağzının ve burnunun günahları dökülür. Sonra,
Allahü teâlânın emir buyurduğu şekilde yüzünü yıkarsa, şüphesiz sakalının
etrafından yüzünün günahları su ile beraber düşer, sonra, dirsekleriyle beraber
ellerini yıkarsa, elinin günahları parmaklarından su ile birlikte akıp gider.
Sonra başını meshederse, saçının uçlarından, başının günahları su ile beraber
dökülür. Sonra topukları ile birlikte ayaklarını yıkarsa, muhakkak ayaklarının
günahları parmaklarının ucundan su ile birlikte gider. Bu şahıs, kalkıp namaz
kılar. Allahü teâlâya hamd ve sena eder, lâyık olduğu sıfatlarla O'nu ta'zîm
eder ve tam ma'nâsiyle kalbini Allahü teâlâya bağlarsa, şüphesiz o kimse,
anasından doğduğu gündeki gibi günahlardan sıyrılır."
İbn-i Mes'ûd hazretleri bildirdi: "Bir gün
Resûlullah efendimiz (s.a.v.) bana, Kur'ân-ı kerîm oku diye, emir buyurmuştu. "Kur'ân-ı
kerîm sana nâzil olmuş iken, sana ben mi Kur'ân-ı kerîm okuyayım?" dedim. Bunun
üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Ben Kur'ân-ı kerîmi başkalarından dinlemeyi
severim" buyurun-ca, Nisâ sûresini okumaya başladım. "Biz her ümmetten şahit
getirdiğimiz ve onlara seni şahit kıldığımız zaman, onların hâli nice olur?"
meâlindeki âyet-i kerîmeye geldiğimde: "Şimdilik bu kadar okuman yeter" buyurdu.
Bir de baktım ki, (Resûlullah efendimizin) gözlerinden yaşlar akıyordu."
"Benden sonra size dünyâ ni'metlerinin ve zînetlerinin açılıp, onlara gönlünüzü
kaptıracağınızdan korkuyorum."
"Dünyâda iken en rahat ve müreffeh bir hayat yaşamış olan Cehennemliklerden
birisi, kıyâmet günü getirilir. Cehenneme bir kere daldırılır. Sonra da: "Ey
Âdemoğlu! Sen hayatında hiç iyi bir gün geçirdin mi? Hiç rahat bir hayat gördün
mü?" diye sorulur. O şahıs: "Vallahi görmedim yâ Rabbi!" cevâbını verir."
"Dünyâda en fazla sıkıntı ve ızdıraba uğrayan Cennetliklerden biri getirilir ve
Cennete bir kere daldırılır. Sonra buna da: "Ey Âdemoğlu! Sen hayatında hiç
sıkıntıya uğradın mı? Hiç acı ve ızdırap çektin mi?" diye sorulur. O da: Vallahi
hiçbir acı ve sıkıntı görmedim, der."
"Âh ı ret e göre dünyânın kıymeti ancak, sizden birinizin parmağını denize
daldırmasına benzer. Parmağı ile denizden aldığı suyun ne kadar olduğuna
baksın."
Abdullah bin eş-Şıhhîr rivâyet etti: Bir gün Resûlullaha (s.a.v.) gelmiştim. O
sırada "Tekâsür" sûresini okuyorlardı. Sûreyi tamamladıktan sonra şöyle buyurdu:
"Âdemoğlu malım malım diyor. Ey Âdemoğlu! Yiyip, bitirdiğin veya giyip de
eskittiğin yahut sadaka verip, önceden gönderdiğinden başka senin malın var mı?
(Geride bıraktığın senin değil, mirâsçılarınındır.)"
"Yarım hurmayı sadaka olarak vermek suretiyle bile olsa, Cehennemden korunmaya
çalışınız. (Ya'nî, az veya çok iyi amellerinizi, Cehenneme karşı siper
yapınız.)"
"Namazın peşinde söylenecek güzel kelimeler vardır ki, onları her farz namazın
ardında söyliyen ve yapan kimse, hiçbir vakit hüsrana uğramaz. Onlar da otuz üç
kere tesbih (sübhânallah) otuzüç kere tahmîd (elhamdülillah), otuzüç kere de
tekbîr (Allahü ekber)'dir."
"Sizden biriniz, her gün bin iyilik kazanmaktan âciz midir?" buyurunca Eshâb-ı
kirâmdan biri, "Ey Allah'ın Resûlü! İnsan bin haseneyi nasıl kazanabilir?" diye
sordu. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.), "Yüz kerre Sübhânallah derse, o kimse
için bin hasene yazılır ve ondan bin günah silinir."
"Allahü
teâlânın yollarda gezen, zikir ehlini arayan melekleri vardır. Onlar, Allahü
teâlâyı zikreden (anan) bir cemâat (topluluk) bulunca, birbirlerine, aradığımız
işte buradadır, geliniz diye seslenirler. Melekler bu zikredenleri, dünyâ göğüne
kadar kanatlarıyle çevrelerler. Allahü teâlâ, onların durumlarını meleklerden
daha iyi bildiği halde, meleklere: Kullarım ne söylüyorlar, diye sorar.
Melekler: Seni tesbih ve tenzîh ediyorlar, Allahü ekber diyerek seni ta'zim
ediyorlar, sana hamd ve sena ediyorlar, derler. Allahü teâlâ: Bu kullarım beni
gördüler mi ki, böyle beni tesbîh ve tekbir ediyorlar, buyurunca melekler:
Hayır, vallahi seni görmezler, derler.
Kullarım beni görseler ne yaparlar? Onlar seni görseler, ibâdet ve kullukları,
ta'zîmleri, hamd etmeleri ve seni tesbih etmeleri daha çok olurdu. Kullarım
benden ne diliyorlar? Cennet istiyorlar. Onlar Cenneti görmüşler mi? Hayır yâ
Rabbî! Vallahi onlar asla Cenneti görmemişler. Cenneti görseler ne yaparlar?
Cenneti görmüş olsalardı, ona karşı arzu ve istekleri daha çok o-lurdu. Bunlar
Allahü teâlâya niçin sığınıyorlar? Cehennemden sığınıyorlar. Cehennemi görmüşler
mi? Vallahi görmediler. Ya görselerdi? Eğer Cehennemi görselerdi, ondan daha
fazla kaçar ve pek çok korkarlardı.
Allahü teâlâ: Ey meleklerim, sizi şahit
kılarım ki, zikir yerinde bulunanların günahlarını af ve mağfiret ettim,
buyurur. Bunun üzerine melekler: Yâ Rabbî! Falanca, onlardan değildir. O zikir
için değil, şahsî bir işinden dolayı gelmişti, derler. Allahü teâlâ: Onlar öyle
olgun kimselerdir ki, onlarla beraber onlar şakî olmazlar, iyilerden olurlar,
buyurur."
"Herhangi bir cemâat, Allahü teâlâyı zikr için bir araya gelirse, şüphesiz
melekler onları kuşatır, onları rahmet kaplar, onların üzerine sükûnet ve vekar
iner, Allahü teâlâ, onları katında bulunan meleklere över."
"Bir kimseye şer olarak, müslüman kardeşine hakaret etmesi yeter."
"Her kim, her günün sabah ve akşamında üç kerre: "Bismillâhillezî la yedurru
measmihî şey'ün filerdı velâ fissemâi ve hüvessemî-ul-alîm (Yüce ismi sayesinde,
yerde ve gökte hiçbir şeye zarar vermeyen ve her şeyi işiten bilen Allahü
teâlânın adiyle) derse, ona hiçbir şey zarar vermez."
Hz. Âişe (r.anhâ) buyurur ki: Resûlullah (s.a.v.) yatağına yatacağı zaman,
İhlâs-ı şerîf (Kulhü vallâhü ehâd) ile Muâvvizeteyn (Kul eûzü birabbilfelak ve
Kul eûzü birabbinnâs) sûrelerini okuyup, iki eline üfleyerek vücûdunu mesh
ederdi.
Resûlullah (s.a.v.) şöyle duâ
buyuruyorlardı: "Allahım! Ben acizlikten, tenbellikten, cimrilikten, bunaklık
derecesinde ihtiyarlıktan, kabir azabından, sana sığınırım. Allahım! Nefsime
günahlardan korunmasını ilham eyle. Onu (günah kirlerinden) temizle. Sen
günahlardan temizliyenlerin en hayırlısısın. Nefsimin mâliki ve tasarruf sahibi
sensin. Allahım! Fâidesiz ilimden, doymak bilmiyen nefsten, kabul olmayacak
duâdan sana sığınırım."
"Allahım!
İhsan etmekte olduğun ni'metinin elimden gitmesinden, afiyetin değişmesinden,
aniden karşılaşacağım musîbetlerden, gazabını gerektirecek şeylerin hepsinden
sana sığınırım. Beni bunlardan muhafaza eyle yâ Rabbî!"
"Müslüman birinin, din kardeşinin gıyabında yaptığı duâ kabul olunur. Onun
başucunda görevli bir melek vardır ki, o müslüman ne zaman bir din kardeşi için
hayır ile duâ ederse, o melek ona (Duân kabul olsun, onun için istediğin kadar
da senin için olsun) der."
"Kendi aleyhinize, evlâtlarınızın ve mallarınızın aleyhine sakın bedduâ
etmeyiniz ki, duâların kabul olunacağı bir saata rastlarsınız da, bedduânız
kabul olur."
"Müşteri kızıştırmayın (alıcı ile satıcı arasına girip, kendisini alıcı gibi
göstererek müşteriyi aldatmak için malın kıymetini arttırmaya uğraşmayın.)"
"Her Pazartesi ve Perşembe günleri, mükellef olan kimselerin amelleri Allahü
teâlâya arz olunur. Allahü teâlâ kendisine şirk (ortak) koşmıyan her mü'mini
affeder. Ancak, din kardeşi ile aralarında düşmanlık bulunan kimseyi affetmeyip,
birbiriyle barışıncaya kadar bunları bırakır."
"Üç kişi bir arada bulunduğu zaman, ikisi, diğerini bırakıp da kendi aralarında
konuşmasınlar."
"Bir kadın, açlıktan ölünceye kadar hapsettiği bir kedi yüzünden azâba uğradı ve
o yüzden Cehenneme girdi. Kediyi hapsettiğinde ona yemek yedirmemiş, su
içirmemiş, yerdeki böcekleri yemek için salıvermemişti."
Ebû Mes'ûd el-Bedrî (r.a.) anlattı:
Hizmetçimi kamçı ile dövüyordum. Arkamdan: "Ey Ebû Mes'ûd! Sen bil ki" diye bir
ses işittim, öfkemden, bu sesin ma'nâsını anlayamadım. Bana yaklaşınca, bir de
ne göreyim. Resûlullah efendimiz (s.a.v.) bana hitaben, "Ey Ebâ Mes'ûd, Allahü
teâlânın senin üzerindeki kudreti, senin bu hizmetçiye karşı kudretinden daha
büyüktür" buyurdu. Bunun üzerine ben, bundan sonra hizmetçimi bir daha
dövmiyeceğim, dedim.
"Her kim, yaptığı bir hayrı şöhret kazanmak için halka duyursa, Allahü teâlâ onu
rezil ve rüsvâ eder. Kim de, halkın nazarında makam ve mevki elde etmek için,
yaptığı bir hayrı halka gösterir ve riyakârlık yaparsa, Allahü teâlâ kıyâmet
gününde onun gizli hâllerini yayar ve duyurur."
Hz. Âişe validemiz anlattı. Resûlullah (s.a.v.) rüzgâr şiddetli esdiği zaman: "Allahım!
Bu rüzgârın hayrını, taşıdığı ve getirdiği şeylerin faydalarını diler, bunun
kötülüğünden vereceği zararlardan sana sığınırım" diye duâ buyururlardı.
"Kim benim, üzerime salevât getirirse, Allahü teâlâ bu yüzden o kimseye,
getirmiş olduğu salevâtın on katı mağfiret buyurur."
"Bir kimse her namazın peşinden otuzüç kere sübhânallah, otuzüç kere
elhamdülillah, otuz üç defa Allahü ekber der ve "Lâ ilâhe illallahü vahdehü lâ
şerike leh, lehü'l-mülkü ve leh-ül-hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadir" demek
suretiyle yüzü tamamlarsa, deniz köpüğü kadar çok günahı olsa bile, Allahü teâlâ
onları af ve mağfiret eder."
"Sizi, kabirleri ziyâretten men etmiştim. Fakat, artık ziyâret edebilirsiniz."
Başka bir rivâyette: "Kabirleri ziyâret etmek isteyen, ziyâret etsin. Çünkü,
kabir ziyâreti, ahıreti hatırlatır."
"Cehennemlikleri size haber vereyim mi? Onlar katı yürekli, malını hayırdan
esirgeyen kibirli kimselerdir."
"Sizin en hayırlılarınız, ahlâkça en güzel olanınızdır."
"Allahü
teâlâ kullarına yumuşaklıkla muamele buyurur. Bütün işlerde yumuşaklığı sever."
"Kolaylaştırın, zorlaştırmayın, müjdeleyin, nefret ettirmeyin."
"Yumuşaklıktan mahrum olan kimse, bütün hayırlardan mahrum olur."
Birisi "Yâ Resûlallah! Bana bir şey tavsiye buyur" dedi. Bunun üzerine
Resûlullah (s.a.v.), "Hiddetlenme, kızma" buyurdu. O zât sözünü birkaç kere
tekrarladı. Resûlullah efendimiz (s.a.v.) her defasında, "Kızma" buyurdular.
"Hoş söz, bir sadakadır." "Sizden biriniz ayakkabı giyeceği zaman, önce sağından
giysin. Çıkaracağı zaman önce solundan çıkarsın." "Sizden biriniz cemâate imâm
olduğu zaman, namazı hafif kılsın. Çünkü içlerinde zayıf, hasta ve yaşlı olanlar
vardır. Eğer kendi kendine kılarsa, istediği kadar uzatsın."
"Birbirinizi kıskanmayınız. Alışverişte birbirinizi aldatmayınız. Birbirinize
dargın durmayınız. Birbirinizden yüz çevirmeyiniz. Birinizin bitmek üzere olan
pazarlığını bozmayınız. Allahü teâlânın kulları, kardeş olunuz. Müslüman
müslümanın kardeşidir. Ona zulm etmez. Onu yardımsız bırakmaz. Onu hor ve aşağı
görmez." Resûlullah (s.a.v.) üç defa mübârek göğsüne işaret buyurarak: "Takva
işte buradadır. Bir kimsenin, müslüman kardeşini hor görmesi, kötülük olarak ona
yeter. Müslümanın müslümana, kanı, malı, ırzı harâmdır."
"İnsanların, vücutlarındaki mafsalların her biri için, güneş doğan her günde
(Sağlık ni’metine şükür olarak) sadaka borçları vardır."
"İki kimse arasında adalet etmek sadakadır."
"Bir kimse hayvana binerken, ona yardım edip bindirmek, yahud yükünü hayvanına
yükle-yivermek de sadakadır."
"Güzel söz de bir sadakadır."
"Gelip, geçenlere eza verecek şeyi yoldan gidermek de sadakadır."
"Cennet ehlinin kimler olduğunu size bildireyim mi? Halk tarafından hor görülüp
hiçe sayılan bir zaîf ve mütevazı olan mü'mindir ki, Allahü teâlâya yemin
ederse, muhakkak Allahü teâlâ, onun yeminini yerine getirir. Size Cehennem
ehlini haber vereyim mi? Onlar da katı yürekli, kaba ve kurularak yürüyen, iri
yarı ve kibirli kimselerdir."
"Taamın (yiyeceğin) yaramaz olanı, fakîrlerden esirgenip, zenginlerin
çağırıldığı düğün yemeğidir. (Mazeretsiz) düğün yemeğine icâbet etmiyen, Allahü
teâlâ ve Resûlüne (s.a.v.) isyan etmiş olur."
"Sizden birisi, imâmdan önce başını secdeden veya rükü'dan kaldırdığında, Allahü
teâlânın, onun başını merkep başına yahûd suretini merkep suretine çevirmesinden
korkmaz mı?"
"Yemek hazır iken veya küçük, büyük abdest bozma sıkıntısı varken kılınan namaz,
kâmil bir namaz olmaz."
"Her kim birisine, "Ey kâfir veya ey Allah'ın düşmanı!" diye hitap eder de,
kendisine bu sözlerin söylendiği kişi bu sözlere lâyık değilse, bu sözler
söyliyene döner."
"Akıllı bir mü'min, bir yılan deliğinden iki defa ısırılmaz. (Ya'nî, zararını
gördüğü bir şeyi tekrar yapmaz.)"
"Allahü
teâlâya beldelerin en sevimlisi, oraların mescidleridir. En sevimsizi de
çarşılardır.
(Ya'nî
oralardaki hîle ve aldatmalardır.)"
"Cennetlikler, Cennette, (ihtiyaç duyduklarından dolayı değil, sadece, devamlı
bir zevk ve lezzet için) yer ve içerler. Fakat, onlar abdeste çıkmazlar, aksrıp,
sümkürmezler. Ağız ve burunlarından, tiksinilecek şeyler çıkmaz. Onların
yedikleri vücûdlarından ter olarak çıkar. Terleri ise misk gibidir. Onlar
rahatça nefes alırlar, sabah-akşam Allahü teâlâyı noksan sıfatlardan tenzih
edip, kemâl sıfatlarıyle anmaktan zevk alırlar."
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Allahü
teâlâ; "Sâlih kullarım için Cennette, hiçbir gözün görmediği, hiç bir kulağın
işitmediği, hiçbir insanın gönlünden bile geçirmediği bir takım ni'metler
hazırladım" buyurdu."
"Cennette bir pazar yeri vardır ki, Cennet sakinleri oraya her Cum'a gelirler.
Şimal rüzgârları eser, onların yüzlerine ve elbiselerine Cennet kokuları saçar.
Bu yüzden onların güzelliği artar. Onlar bu şekilde güzellikleri artmış olarak,
çarşıdan ailelerinin yanına dönerler. Aileleri onlara: "Vallahi, siz bizden
ayrıldıktan sonra güzelliğinizi arttırmışsınız" derler."
"Cennetlikler, Cennete girdikleri zaman bir münâdî (Seslenen birisi): Şüphesiz,
siz (Cennette) ebedî (sonsuz) yaşayacak ve hiç ölmiyeceksiniz. Hastalanmıyacak,
dâima sağlık ve sıhhat içerisinde olacaksınız. İhtiyarlamıyacak, devamlı, genç
kalacaksınız. Sonsuz ni'metlere kavuşacaksınız. Asla, üzüntü ve keder
görmiyeceksiniz."
KAYNAKLAR
1) Târîh-i Bağdâd Cild-13, sh-100
2) Vefeyât-ül-a'yân
cild-5, sh-194
3) Tezkiret-ül-huffâz
cild-2, sh-588
4) Tabakât-ı
Hanâbile cild-1, sh-54, 337
5) Tehzîb-üt-telâib
cild-10, sh-126
6) Tehzîb-ül-esmâ
ve'l-luga cild-2, sh-89
7) Fihrist cild-1, sh-231
8) Şezerât-üz-zeheb
cild-2, sh-144
9) Miftâh-üs-se'âde cild-2, sh-19
10) Esmâ-ül-müellirın cild-2, sh-431
11) Mu'cem-ül-müellifîn
cild-12, s-232
12) Lübâb cild-2,
sh-264
13) Mir'ât-ül-cinân
cild-2, sh-174
14) En-Nücûm-üz-zâhire cild-3, sh-33
15) El-Kâmil fi't-târih cild-7, sh-95
16) El-Bidâye ve'n-nihâye cild-11, sh-32
17) Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye sh-1051
18) Eshâb-ı Kirâm
sh-365
19) Rehber Ansiklopedisi cild-12, sh-378
20) Vehhâbîye
Nasîhat sh-119
|