Târih, siyer
ve hadîs âlimi. Künyesi Ebû Bekir olup, ismi Abdullah bin Muhammed bin Ubeyd bin
Süfyân bin Kays'dır. 208 (m. 823) senesinde Bağdâd'da doğdu. Aslı Kureyşlidir.
Halifelerin çocuklarını terbiye eder, onlara dînî bilgiler öğretirdi. 281 (m.
894) senesinde Bağdâd'da vefât etti.
İbn-i
Ebiddünyâ, başta babası olmak üzere, Ahmed bin İbrâhîm el-Musûlî, Ahmed İbni Ebî
İbrâhîm ed-Devrekî, Ali bin Ca'd, İbrâhîm bin el-Münzir, Halet İbni Hişâm el-Bezzâr,
Züheyr bin Harb, Abdullah bin Avn, Süreyc bin Yûnus, Süleymân el-Vâsıtî, Kâmil
bin Talha el-Cahderî, Mensûr bin Ebî Müzâhim, Ebû Ubeyd Kâsım bin Sellâm, Ebü'l
Ahves Muhammed bin Hayyan, el-Begâvî, İbn-i Sa'd (Vâkıdî'nin kâtibi), Dâvûd bin
Reşîd, Hasan bin Hammâd. Seccâde, el-Buhârî, Ebû Dâvûd es-Sicistânî ve birçok
âlimden okumuş ve rivâyette bulunmuştur.
İlmî
çalışmaları neticesinde büyük bir itibara sâhib olan İbn-i Ebiddünyâ'ya
Bağdâd'da halifeler ikrâmda bulunmuşlardır. Kendi çocuklarına hocalık
yaptırdıkları İbn-i Ebiddünyâ'ya her ay belirli ücret ö-derlerdi. Nitekim, Ebû
Zer şöyle anlatır: "Her ay aldığı onbeşbin dinarı ölünceye kadar ona verdim.
Halifelerin çocuklarının dilini Allahü teâlânın zikriyle açıyordu. Bu durumu
bizzat Müktefi-billah zamanında görmek mümkündür. O, Muktedir'in hocasıdır."
İbn-i
Ebiddünyâ, başta İbn-i Mâce olmak üzere, İbrâhîm İbni Cüneyd, Hâris bin Ebî
Üsâme, Abdurrahmân İbni Ebî Hatim, Ebû Ali bin Huzeyme, Ebü'l Abbâs bin Ukde,
Abdullah bin İsmâil, İbn-i Beriyye el-Hâşimî, Ebû Bekir Devlâbî, Muhammed bin
Halet, Veki', Ebû Bekir Muhammed bin Ahmed bin Ebî Halet, Ebû Ca'fer bin el-Buhturî,
Ebû Sehl bin Ziyâd el-Kattan, Muhammed bin Yahyâ bin Süleymân el-Mervezî, Ebû
Bekir Ahmed bin Mervân ed-Dîneverî, Ebû Ali el-Hüseynbin Safvân el-Burzeî, Ebü'l
Hasan Ahmed bin Muhammed bin Ömer en-Nişâbûrî, Ali bin el-Ferec bin Ruh el-Ukberî,
Ebû Bekir en-Necâd, Ebû Bekir Muhammed bin Abdullah İbni İbrâhîm eş-Şâfiî ve
daha birçoklarına hadîs-i şerîf ve ilim öğretmiştir.
İbn-i
Ebiddünyâ âlimler arasında iyi bir intiba bırakmıştır. Nitekim, Sâlih bin
Muhammed ve İbn-i Ebî Hâtim'in babası: "O, sâdıktır" demişlerdir.
Buyurdu ki:
"Hocanın
hakkı, babanın hakkıdır.
Akıl ve
mürüvvet ehline göre, Terbiye vermek, babanın hakkıdır."
"Edebi
gözetmeye, En lâyık olan Ehl-i Beyt'dir."
İbn-i
Ebiddünyâ çok güzel konuşurdu. Kendisini dinleyenleri istediği zaman ağlatır.
İstediği zaman güldürürdü. İbn-i Ebiddünyâ ahlâkı güzelleştirmeyi gaye olarak
alan üçyüze yakın kitap yazmış ve kitablarında birçok hadîs-i şerîf rivâyet
etmiştir. Yazdığı eserlerin bir çoğu günümüze ulaşamamıştır. Eserlerinin bir
kısmı Mısır'da ve Hindistan'da basılmıştır.
Rivâyet ettiği
ba'zı hadîs-i şerîflerde Peygamber efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
"Tövbe
eden, Allah'ın sevgilisidir. Günahlardan tövbe eden, hiç günâh işlememiş
gibidir."
"Israr
ettiği halde
(devamlı işlediği halde) günahlardan
tövbe eden, Allahü teâlâ ile istihza
(alay) etmiş
gibidir."
"Bir kimse
tanıdığının kabrine uğrayıp selâm verirse, meyyit onu tanır ve cevap verir.
Tanımadığı meyyite selâm verirse, meyyit sevinir ve cevap verir."
"Her
istediğini yemek, israftandır."
"Fuhuş
(kötü söz) söyleyenlerin
Cennete girmeleri harâmdır."
"Gıybetten
kendinizi sakının; zira gıybet zinadan daha şiddetlidir. Çünkü zina eden kimse,
tövbekar olur. Allahü teâlâ da kendisini affeder, fakat gıybet edilen
affedinceye kadar, gıybet eden affedilmez."
"Adamın
biri Cehennemde bin sene kalır ve "Yâ Hannân, Yâ Mennân" tesbihine devam eder.
Allahü teâlâ Cebrâil'e: "Git onu bana getir" diye emreder. Cebrâil (a.s.) odamı
bulur, Allahü teâlânın huzuruna getirir. Allahü teâlâ ona: "Yerini nasıl
buldun?" diye sorar. Adam: "Yerlerin en kötüsü" cevâbını verir. Allahü teâlâ
"Onu yerine götürün" buyurur. Adam giderken geriye döner bakar ve baka baka
gider. Allahü teâlâ ona: "Nereye bakıyorsun?" diye sorar. Adam: "Beni
Cehennemden çıkardıktan sonra, bir daha oraya iade etmiyeceğini umuyorum da onun
için geri dönüp bakıyorum" der. Allahü teâlâ: "O hâlde bunu Cennete götürün"
buyurur."
"Allahü
teâlâ kıyâmet günü, kimsenin hatırına gelmiyecek şekilde büyük bir umûmî af
i-lân edecek, hattâ şeytan bile bu afdan kendisine birşey isabet eder mi diye
ümitlenecektir."
"Allahü
teâlâya yönelen kimseye, Allahü teâlâ her hususta yeter ve ummadığı yerden onu
rızıklandırır."
"Gıybet
ettiğin adamın gıybetinin keffâreti, onun için istiğfâr etmendir." "Hiddetini
yenen kimsenin kusurunu Allahü teâlâ örter."
"Hangi bir
kul ki, ona dîni hakkında Allah tarafından bir nasîhat ve bir öğüt gelirse, o,
Allah tarafından kendisine gönderilmiş bir ni'met ve lütûftur. Onu kabul eder ve
gereğini yerine getirirse ne güzel, kabul etmezse, günahının çoğalması ve
Allah'ın gazabının çoğalması bakımından onun aleyhinde bir delil olur."
Birgün Resûl-i
ekrem üç tane odun aldı. Birini önüne, birini de yan tarafına dikti. Diğerini de
uzaklara attı. Sonra: "Burada neyi temsil ettiğimi biliyor musunuz?" buyurdu.
Eshâb-ı kirâm: "Allahın Resûlü bilir" deyince, Resûl-i ekrem: "Bu insan, bu da
eceli, uzaklarda olan emelidir. O, emellerinin peşinde koşar, fakat eceli onu
yakalar, emeline ulaşamaz."
"Emellerinizi
kısaltın, ölümünüzü gözünüzün önüne getirin ve Allahtan hakkıyla haya e-din."
"Bugünkü güne
nisbetle akşama ne, kadar vakit kaldı ise, dünyâ gününe nisbetle kıyâmete de o
kadar vakit kalmıştır."
"Allah kimi
doğru yola koymak isterse, onun kalbini İslâmiyete açar."
"Şeytan
Âdemoğluna, kanın damara hululü gibi hulul eder. Onun giriş yollarını açlık ve
susuzlukla daraltın."
"Kul, haklı da
olsa münâkaşayı terk etmedikçe, îmânı kemâle ermez."
"Allahü teâlâ,
sokaklarda dolaşıp aşikâre fuhuş ve çirkin söz söyleyenleri sevmez."
"Sizden
biriniz nereye gideceğini bilmeden ve hattâ Cennet veya Cehennemdeki yerini
görmeden dünyâdan çıkmaz."
"Ölüm meleği
bir adamın canını almağa gitti. Kalbini yokladı, kalbinde birşey bulamadı.
Çenesini ayırdı baktı ki, dili, bir kenarda Kelime-i tevhidi getiriyor. Bu
Kelime-i ihlâs sayesinde günahları mağfiret edildi."
"Mezarları
ziyâret et ki, bu sayede âhıreti hatırlarsın, ölüleri yıka. Çünkü düşmüş olan
bedenlerle uğraşmak, insana nasîhattir. Cenâze namazını kıl, belki o senin
kalbine hüzün getirir. Mahzun insanlar ise Allah'ın himâyesindedir."
"Ölüm, kıyâmet
demektir. Ölmüş olanın, kıyâmeti kopmuş demektir."
"Ölü mezara
konduğu vakit, mezar, "Yazıklar olsun sana ey Âdemoğlu, benim hakkımda seni kim
aldattı? Benim fitne, karanlık, yalnızlık ve kurtlar, böcekler yeri olduğumu
bilmiyor muydun? Üzerimde bir ileri bir geri gezinip dururken beni düşünmedin
mi?" der. Şayet iyi insan ise, onun nâmına bir yetkili mezara cevap verir ve der
ki, "Bu kişi, emr-i ma'rûf ve nehy-i münker etti ise ne dersin?" Mezar: "O zaman
ben onun için yeşil bir bahçe olurum. Cesedi de nûr olur ve ruhu Allaha
yükselir."
"Ben, sizi
Cehennemden uzaklaştırıp, Cennete yaklaştıracak her neyi biliyorsam, onu size
emrettim; Cennetten uzaklaştırıp, Cehenneme yaklaştıracak neyi biliyorsam ondan
da me-nettim. Bûhü'l-Emîn (Cebrâil aleyhisselâm) benim kalbime şöyle ilham etti:
Biraz geç olsa da, rızkını tamamen almadan kimse ölmeyecektir Allahtan korkun ve
rızkınızı helâlden arayın. Rivâyetin sonunda "Rızkınızın gecikmesi, sizi harâma
sevk etmesin. Allah katında bulunan rızık ve herhangi bir şeye mâsiyet ile
erişilmez."
"Zâlime
yaşaması için duâ eden, yeryüzünde Allaha isyan edilmesini sevmiş olur." "Fâsık
övüldüğü zaman, Allahü teâlâ gazablanır."
"Allah için
kardeşlik edinen kimseye, Allahü teâlâ, Cennette, hiç bir ameli ile
ulaşamıyacağı yüksek dereceye kendisini yükseltir."
"Her kim Allah
için bir dost edinirse, Allahü teâlâ onun için Cennette yeni bir derece (makam)
yaratır."
"Bulunduğu
mecliste din kardeşinin aleyhinde konuşulurken ona yardım etmeğe ve onu
müdâfaaya gücü yeterken, bu yardımda bulunmayan kimseyi, Allahü teâlâ dünyâ ve
âhırette zelîl eder. Yanında, bir din kardeşinin aleyhinde konuşulurken,
müdâfaasına gücü yetip de onu müdâfaa eden kimseyi de, Allahü teâlâ dünyâ ve
âhırette yardımına mazhar kılar."
"Allahım!
Senden âcil şifâ veya verdiğin belâya sabır veya dünyâdan rahmetine göç etmeği
isterim, de! Emin ol bunlardan biri sana verilecektir."
"Yâ Ebâ
Hüreyre! Sana, ölüm döşeğine yatan bir hastanın, daha ilk günde okuması ile a-teşten
kurtulmağa hak kazanacağı bir duâyı öğreteyim mi?" buyurdu. Ebû Hüreyre: "Evet
bildir yâ Resûlallah, deyince, Resûl-i ekrem: "Allahtan başka
ilâh yoktur. Öldüren ve dirilten O'dur. Kendisi, ölmeyen birdir. Kulların ve
milletlerin Rabbi olan Allahı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Herhalde O'na
hamd ederim. Allah, gerçekte herşeyden büyüktür. O'nun büyüklüğü, kudret ve
celâli, her yerde bellidir. Allahım, bu hastalığım, ölüm hastalığı ise, benim
ruhumu iyilerle haşreyle. İyileri Cehennem ateşinden koruduğun gibi, beni de
Cehennem ateşinden koru dersin."
"Tegannî
ile sesini yükselten kimseye, Allahü teâlâ iki şeytan musallat eder. Bu
şeytanlar, o kimsenin omuzları arasında dururlar ve bitirinceye kadar göğsünü
tekmelerler."
Resûlullah
efendimiz, "Kadınlarınız
azdığı, gençleriniz isyana daldığı ve sizler de cihâdı terk ettiğiniz zaman,
hâliniz nice olur?"
buyurdu. Eshâb-ı kirâm: "Böyle şey olacak mı, yâ Resûlallah?" diye
sorduklarında, Resûl-i ekrem: "Evet, varlığım
kudret elinde olan Allaha yemîn ederim ki, bundan daha kötüsü olacaktır."
buyurdu. Eshâb-ı kirâm: "O
hangisidir, yâ Resûlallah?" diye suâl ettiler. Resûl-i ekrem: "Yâ
ma'rûf ile emr ve münkerden nehyetmediğiniz zaman, hâliniz nice olur?"
buyurdu. Eshâb-ı kirâm: "Bu
da mı olacak, yâ Resûlallah? diye suâl ettiklerinde, Resûl-i ekrem: "Evet, bu
ve bundan daha
şiddetlisi olacak."
buyurdu. Eshâb-ı kirâm: "O hangisidir, yâ Resûlallah?" diye sordular. Resûl-i
ekrem: "Ya kötülük
ile emredip, iyilikten menettiğiniz zaman, hâliniz nice olur?"
buyurdu. Eshâb-ı kirâm: "Yâ
Resûlallah, böyle şey de olacak mı?" dediler. Resûl-i ekrem: "Evet, nefsim
kudret elinde olan Allaha yemîn
ederim ki, bunun daha fenası olacaktır. Allahü teâlâ şöyle buyurur: "Zâtıma
kasem ettim; onlara öyle bir fitne ve belâ veririm ki, halîm olanları da
şaşırır."
"Adamın biri,
güneşin altında, kızgın kumlar üzerinde, çıplak olarak kendisini dağlayıp
duruyordu. Bu sırada Resûl-ı ekremi bir ağacın gölgesinde gölgelenirken görünce,
hemen yanına giderek: "Nefsim azdı, onu terbiye için böyle yapıyorum" dedi.
Resûl-i ekrem: "Böyle
bir mecburiyetin yoktu, fakat senin için gök kapılan açıldı. Allahü teâlâ
seninle, gökdeki meleklere iftihar ediyor"
buyurdu ve Eshâbına dönerek,
"Bundan azıklarım,
ya'nî bunun duâsından yararlanın"
buyurdu. Bunun üzerine orada
bulunanlardan biri: "Bana duâ et" diğeri, "Bana duâ et" diye ileri atılınca,
Resûl-i ekrem: "Hepsine birden duâ
et" buyurdu. Adam: "Allahım,
takvayı bunlara azık et. Bunları işlerinde hidâyette kıl" diye duâ etti. Resûl-i
ekrem de: "Allahım,
bunu doğrula"
diye duâ etti.
Adam da devamla: "Allahım, varacakları yeri Cennet et" diye duâ etti."
"Ölümü
anın! İyi biliniz ki, nefsimi kudret elinde bulunduran Allaha yemîn ederim ki,
benim bildiğimi siz bilseydiniz, az güler, çok ağlardınız."
"Açı doyur,
susuzu sula, ma'rûfu emret, münkerden nehyet. Bunlara gücün yetmezse, hayır
olmayan sözlerden dilini çek."
İbn-i
Ebiddünyâ'nın yazmış olduğu eserlerden ba'zıları şunlardır: "Mekârim-i ahlâk,
Kitâb-üz-zühd, Kitâbü's-samt, Mevâizu'l-hunefâ, Kitâbü'n-niyye, Kitâb-üt-teheccüd,
ed-Duâ ve'l-maraz ve'l-keffâret, Müsned-i Kebîr, Mekâidü'ş-şeytan, Kitâbü'l-ihvân,
Kitâbü men Âşe Ba'd-el-Mevt, Zikr-ül-mevt, Kitâb-ül-kubûr, en-Nevâdir, er-Regâib,
Ahbâr-ı Kureyş, el-Ferec ba'de'ş-şidde, Kitâb-üş-şükr, Kitâb-ül-yakîn, Kitâb'ül-harâtif,
Kitâb-ül-eşrâf, Kitâb-ül-azama, Fada'ül-aşri zi'l-hicca, Kitâb-ül-akl ve-fadlihi.
KAYNAKLAR
1)
Târîh-i Bağdâd Cild-1, sh-89, 81
2)
Tezkiret-ül-huffâz cild-2, sh-224, 225
3)
El-Kâmil fi't-târih cild-7, sh-155
4)
Tehzîb-üt-tehzîb cild-6, sh-12, 13
5)
Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye, sh-368, 585, 807, 929, 1017
6)
El-Bidâye ve'n-nihâye cild-11, sh-71
7)
En-Nücûm-üz-zâhire cild-3, sh-86
8)
Kâmûs-ul-a'lâm cild-1, sh-594
9)
Brockelman GAL cild-1, sh-247, 248
10) Kıyâmet
ve Âhıret sh-135, 215, 217, 219, 223, 241
|