Meşhûr
evliyâdan. Lakabı, Sadîdüddîn'dir. Doğum târihi bilinmemektedir. 207 (m. 822)
senesinde vefât etmiştir. Tasavvuf hırkasını, İbrâhîm bin Edhem'den (k.s.)
giymiştir. Zahirî ilimlerde de yükselmişti. Çok eserler yazdı. Çok az yemek
yerdi. "Kalb ehlinin gıdası ve ruhlarının kuvveti, Kelime-i tayyibe olan "Lâ
ilâhe illallah"dır derdi. Zahirî ilimleri tahsil ettikten sonra, Hızır
aleyhisselâmın delâlet etmesi üzerine, İbrâhîm bin Edhem hazretlerinin yanına
gitti. Altı ayda kemâl mertebesine geldi.
Birgün Hak
teâlâ hazretlerinin korkusu onu kaplayıp ağlarken, yanına birisi geldi; "Bu
derece ağlayıp, sızlamana, ızdırab çekmene sebep nedir? Yoksa, Allahü teâlânın
Rahîm (çok merhametli), Kerîm ve Gafur olduğunu bilmiyor musun?" dedi. Bunun
üzerine Huzeyfe hazretleri: "Allahü teâlâ "Bir fırka Cennette, bir fırka
Cehennemdedir" buyuruyor. Ben bu iki fırkanın acaba hangisindeyim, bunu
bilmediğim için ağlıyorum" dedi. Soran "Madem ki, sen daha kendi hâlini
bilmiyorsun, nasıl olur da başkalarına yol gösterirsin?" dedi. Bu sözü duyan
Huzeyfet-ül-Mer'aşî hazretleri, çok ma'nâlar ifâde eden bu sözün te'sîriyle
düşüp bayıldı. Daha sonra kendine gelince, şöyle bir ses duydu: "Ey Huzeyfe! Biz
seni dost edindik, kıyâmet günü seni Cennetliklerden olarak hasredeceğiz." Bu
sesi, o mecliste bulunup da henüz müslüman olmayan üçyüz kişi duyup müslüman
olmuşlardır.
Onun
sözlerinden ba'zısı: "Otururken, samimî olmıyan, yapmacık hareketler
yapacağımdan korktuğum için, bir arkadaşımla oturmak istemiyorum."
"İhlâs, kulun
içi ile dışının aynı olmasıdır."
KAYNAKLAR
1)
Tabakât-ül-kübrâ cild-1, sh-60
2)
Hadikat-ül-evliyâ sh-192
|