Büyük bir
târihçi. İsmi, Ahmed bin Yahyâ bin Câbir biri Davûd, künyesi, Ebû Ca'fer, Ebû
Bekir ve Ebû Hasan gibi değişik şekillerde bildirilmiştir. Nisbeti, Belâzârî'dir.
Bu nispetle flieştordur. Doğum târihi bilinmemektedir. 279 (m. 892) târihinde
vefât etti. İkinci asrın sonlarında Bağdâd'da doğduğu kabul edilir. Üçüncü
aşırda yetişmiştir. Fars asıllı olduğu söylenir. Bu asır, Abbâsîlerin en parlak
zamanıdır. Bağdâd, çeşitli gelirlerle çok zenginleşti. Vâkıdî, Medâinî, İbn-i
Sa'd, Kâsım bin Sellâm ve İbn-i Kelbî gibi zâtlar, rivâyetleri, târihî haberleri
ve çeşitli mevzûlarlâ alâkalı bilgileri kaleme aldılar. Bütün bunlar,
Belâzûrî'nin ilmî şahsiyetinin teşekkülünde çok te'sîrli oldu.
Belâzûrî, Bağdâd'daki âlimlerin derslerine
devam etti. Onlardan, hadîs-i şerîf, siyer ve çeşitli ilim dallarında çok
faydalandı. En çok ders aldığı âlimler: Hüseyin bin Ali el-Esved, Kâsım bin
Sellâm, Ali bin Muhammed el-Medâinî, Vâkıdî'nin kâtibi olan Muhammed bin
Sa'd'dır. Kaynaklar, onun Farsça da bildiğini yazmaktadır.
Belâzûrî, Irak âlimlerinden kâfi derecede
faydalandıktan sonra, Şam'a gitti. Bu sırada Şam'ın büyük âlimlerinden olan,
Hişâm bin Ammâr, Ebû Hafs Dımeşkî'nin derslerini dinledi. Sonra, Şam çevresinde,
âlimlerin bulunduğu yerleri ziyâret etti. Bu sebeble, Hums, Antakya, Rum
sınırları, Cezîre ve Rakka'yı dolaştı.
Böylece
Belâzûrî, Irak ve Şam gibi önemli iki ilim merkezinin özellikle târih hakkındaki
bilgilerini kendisinde toplamış oldu. Belâzûrî'nin yaptığı bu ilim yolculuğu,
meşhûr Futûh-ul-Büldan isimli eserine, asrına göre yeni olan bilgileri
kazandırdı. Şam, Hums, Menbec, Rum hududu ve Antakyalılardan, oraların fethi ve
târihi ile alâkalı çok ma'lûmat (bilgiler) topladı. Bunları kitabına yazdı.
Belâzûrî'nin hocalarının, yaptığı ilmi
yolculuklarının, halifelerin saraylarına gidip gelmesinin ve e-dindiği kültürün,
târih ve rivâyetler hususunda eser vermesinde te'sîri büyük oldu. O, İbn-i Sa'd
vasıtasiyle, Vâkıdî'nin fetihlerle alâkalı bütün rivâyetlerini elde etti.
Medâinî'nin bizzat kendisinden fetihler ve o memleketlere dâir yazdığı pek çok
kitabındaki rivâyetleri aldı. İbn-i Kelbî'nin torunu vasıtasiyle, dedesinin,
neseplere (soylara) dâir yaptığı rivâyetleri, Kâsım bin Sellâm'dan uşr ve haraç
ile alâkalı, mevzuları öğrendi. Bütün bunların sonunda memleketler hakkında
geniş bir bilgiye sahip bir târihçi, neseb âlimi, geçmiş hadîseleri rivâyet eden
(nakleden) bir râvi durumuna geldi. Onun şairliği de vardı. Farsçayı da öğrenen
Belâzûrî'nin Farsçayı öğrenmesindeki sebeblerden bir tanesi, bu dildeki
eserleri, Arapçaya nakletmek istemesidir. Belâzûrî'nin Farsçadan terceme ettiği
kitap, Ahd-i erdeşîr'dir. Bunu şiirle terceme etmiştir.
Belâzûrî'nin böyle derin bir kültüre sahip
oluşu, devletin ileri gelenlerinin iltifat ve hürmet etmesine vesîle oldu.
Birçok kimse onun bu bilgilerinden istifâde etmek için uğraştı.
Belâzûrî'nin talebeleri çok idi. Onun
talebelerinden iki tanesi büyük âlim Veld el-Cerrâh ve Ca'fer bin Kudame'dir.
Dehaveyh; "Fihrist sahibi Muhammed bin İshâk en-Nedîm, Belâzûrî'nin talebesidir"
der. Burada bir hatâ vardır. Çünkü, Fihrist sahibi Belâzûrî'ye yetişmemiştir.
Ancak buradaki yanlışlık şuradan doğuyor: Belâzûrî'den ders alan Yahyâ bin
Demîm'dir. Yahyâ kelimesi hatâ olarak Muhammed olarak yazılmıştır. Yahyâ bin
Nedim ise, halifelerin yakınlarından olan bir ailedendir.
Belâzûrî'nin kitapları çoktur. Ancak, iki
tanesi pek meşhûrdur:
1.
Futûh-ul-Buldân:
Peygamber efendimizin gazalarından; Suriye, Cezîre, Magrip, Irak ve İran'ın
2.
fetihlerinden bahsetmektedir. Yeri geldikçe,
hâdiselerin geçtiği yerlerin, ilmi, kültür ve diğer ictimaî ahvâ
3.
linden,
Bizans ile olan teşrifat mücâdelesine vergi mes'elelerine ve Arapça'nın
târihçesine dâir kıymetli
4.
bilgiler vardır. Eser yazıldığı asra kadar olan devrede, müslümanların yaptığı
fetihler için iyi bir kaynaktır.
5.
Kitâb-ül-Ensâb
ve'l-Ahbâr Zehebî, tercih edilen, bu kitabın Ensâb-ul-Eşrâf olduğunu söyler.
6.
Belâzûrî bu kitabına, Peygamber efendimizin (s.a.v.)
ve Eshâb-ı kirâm efendilerimizin mübârek
7.
hayatlarıyle başlamıştır. Sonra Abbasîler ve Emevîleri anlatır. Sonra, bunların dışında kalan
8.
Kureyşlilerden,
Mudır kabilesinin kollarından bahseder. Son kısmı, sadece Kay kabilesinin Sakif
kolunu
9.
anlatır. Haccâc'ın hayatını çok tafsilatlı anlatmıştır.
Belâzûrî'nin Ensâb-ül-Eşraf kitabında Ziyâd
bin Ebî Süfyân vefâtına yakın şu hususları tavsiye etmişti:
Allahü teâlâdan başka ilâh olmayıp, tek
ibâdete lâyık sadece Allahü teâlâ olduğuna, O'nun ortağı olmadığına, Rabbını
hakkıyla tanıyıp, günahından korkan kim senin şehâdetiyle, şehâdet etmek
(inanmak).
Muhammedin (a.s.), Allahü teâlânın kulu ve
Resûlü (Peygamberi) olduğuna, Allahü teâlânın onu hidâyet rehberi olarak
gönderdiğine.
Mü'minlerin emîrinin ve müslümanların,
Allahü teâlâdan nasıl korkulması gerekiyorsa, öylece korkmalarını.
4.
Müslüman olarak ölmeye çalışmalarını.
5.
Büyük küçük bütün işlerini bizzat kendilerinin takip etmesini.
Ziyâd bin Ebî Süfyân sonra şöyle devam
eder: Allahü teâlâ insanlara akıl ni'metini vermiştir. Bu yüzden günah
işlerlerse Allahü teâlâ onları cezalandırır. Çünkü akıllarını kullanarak bu
günahı yapıyorlar. Eğer, ibâdet ve tâat yaparlarsa, Allahü teâlâ onlara mükâfat
verir. Allahü teâlânın iyi kullarına ni'metleri vardır. Kötüleri ise hesaba
çekecektir. Allahü teâlânın ni'metlerine kavuşmuş olan kimse, dünyâya dalıp,
âhıretini unutmaz. Dünyâ hayatı birgün yok olacaktır. Onun devam etmesine çâre
yoktur. Sizin; sakınmanız ve uzak durmanız gereken şeylerden uzak durmanızı,
insanların sonra yaparım, diye gecikdirip, tekrar ellerine geçiremedikleri
tövbeye sarılmanızı tavsiye ederim. Çünkü, günahlara tövbe etmemenin sonu,
nedamet ve pişmanlıktır."
KAYNAKLAR
1)
Mukaddimet-u
futûh-u-buldân
2)
Mu'cem-ül-udebâ
cild-5, sh-89
3)
Târih-i Dımaşk cild-2, V-135
4)
Mu'cem-ül-müellifîn
cild-2, sh-201
5)
Tezkiret-ül-huffâz
cild-2, sh-392
6)
Lisân-ül-mîzân cild-1, sh-322
7)
El-Bidâye ve'n-nihâye cild-11, sh-65
8)
En-Nücûm-üz-zâhire cild-3, sh-83
|