Meşhûr tasavvuf
âlimlerinden. Künyesi Ebû Osman olup, adı Ebû Osman Sa'îd bin İsmâil Hay-ri'dir.
Aslen Rey şehrinden olup, Nişâbûr'a gelip yerleşmiştir. Zamanın önderi ve bir
tanesi idi. Önceleri Şah Şüca' Kirmânî'nin talebesi idi. Kocasıyla birlikte
Nişâbûr'a gidince orada kaldı ve Ebû Hafs'ın talebesi oldu. Ebû Hafs'ın kızı ile
evlenmiştir. Kadri yüksek, himmeti yüce bir zât idi. Fıkıh ve tasavvuf ilminde
derin bilgi sahibi kâmil bir âlimdi. Sözleri ölçülü ve te'sîrliydi. Zamanındaki
tasavvuf büyükleri: "Dünyâda üç kişi vardır. Bir dördün cüsü yoktur. Nişâbûr'da
Ebû Osman, Bağdâd'da Cüneyd-i Bağdâdî ve Şam'da Ebû Abdullah Cellâ" demişlerdir.
Horasan'da tasavvufondan yayılmıştır, Nişâbûr halkı, tasavvuf dili ile
kendilerine söz söylemesi için ona bir kürsü kurmuşlardır. Onun yüksek değerde
sözleri vardır. Kayınpederi Ebû Hafs'tan sonra otuz sene yaşamış ve 298 (m. 910)
senesinde vefât etmiştir.
İlk hâlini
kendisi şöyle anlatır: "Kalbim dâima hakikatten birşeyler arardı. Ben çocukken,
zahirden uzak duruyor ve zâhirinin dışında dînin esrarı bulunduğuna
inanıyordum."
Ebû
Osman Hayri, bir gün talebeleriyle beraber yolda yürürken, biri damdan başına
bir mangal kül döktü. Talebeleri bu duruma çok üzüldüler ve adama yaptığının
kötülüğünü anlatmaya kalktılar. Bunun üzerine Ebû Osman "Ateşe lâyık olan bir
kimseye, kül dökülmesine binlerce defa şükretmek lâzım gelir" dedi.
Ebû
Amr anlatır: "Ebû Osman'ın meclisinde tövbe etmiştim. Bir süre sonra tekrar
günah işlemeye başlayınca, onun sohbetlerini terk ettim. Ondan kaçıyordum."
Birgün beni yolda görünce: "Yavrucuğum, günahsız ve temiz olduğun sürece
düşmanlarınla oturma. Çünkü düşman, sendeki kusuru görür ve bundan dolayı
sevinir. Buna da sen üzülürsün. Günah işlemen gerekiyorsa, gene bizim yanımıza
gel, biz sana katlanırız deyince, günah işlemekten vazgeçtim ve samimî bir
şekilde tövbe ettim."
Birgün
Ebû Osman'a inanmıyanlardan birisi onu yemeğe da'vet etti. O da da'veti kabul
edip, o kişinin evine gitti. Adam kapıdan ona: "Ey obur! Yiyecek birşey yok geri
dön" dedi. Ebû Osman geri dönüp giderken tekrar çağırdı ve "Bir şeyler
yiyebilmek için ne kadar ciddî davranıyorsun. Yiyecek hiç bir şey yok" dedi. O
gene geri döndü. Fakat adam tekrar çağırdı ve "Köpek var yersen ye, yoksa hemen
git" dedi. Bu hâl tam otuz kere tekrarlanmasına rağmen Ebû Osman hiç incinmedi,
hiç kırılmadı. En sonunda adam ondan özür diliyerek, talebesi oldu. "Sen nasıl
bir kişisin ki, sana otuz kere hakaret ettim ve kovdum. Ama sende hiç kırılma ve
incinme belirtisi görülmedi" diye sordu. O da cevap olarak: "Kırk yıldan beri,
Allahü teâlâ beni hangi hâl içinde bulundurursa bulundursun, hiç hoşnutsuzluk
duymadım" dedi.
Ebû
Osman anlatır: "Hocam Ebû Hafs'ın yanına gittiğim zaman, çok gençtim. Beni
talebeliğe kabul etmedi ve "Sen henüz çok gençsin, bizimle oturamazsın" dedi.
Bunun üzerine ben onu göremeyinceye kadar arka arka gittim. Fakat kalbim ondan
ayrılmamayı, onun yanında olmayı istiyordu. Bunun üzerine kapısının önüne bir
çukur kazıp içine gireyim. Çık deyinceye kadar çıkmıyayım diye niyet ettim. Tam
bu işi yapacaktım ki, beni talebeliğe kabul etti."
Birgün
yolda yürürken ayyaş, derbeder ve elinde saz bulunan bir genç Ebû Osman'ı
görünce, sazını abasının içine sakladı. Osman'ın kendisine, bu yaptıklarının
kötülüğünü anlatacağını zannetti. Fakat Ebû Osman onun yanına şefkatli bir
şekilde giderek "Hiç çekinme, ârâ insanların hepsi birdir, talebelerin hepsi
aynıdır" dedi. Genç onun böyle merhametli hâlini görünce tövbe etti. Ebû Osman,
gusül abdesti almasını söyledi ve şöyle duâ etti. "Yâ Rabbî! Bana düşen görevi
yaptım. Gerisini sana havale ediyorum." Duânın hemen ardından genci iyi bir hâl
kapladı. Ebû Osman bile bu hâle şaşırdı.
Ebû
Osman, ölüm döşeğinde iken bayıldı. Babasının vefât ettiğini sanan oğlu Ebû
Bekir üzüntüsünden gömleğini yırttı. Bunun üzerine ayılan Ebû Osman, "Yavrum, bu
hareketin zahir itibariyle sünnete aykırı, bâtın itibariyle de riya alâmetidir"
dedi.
Ebû
Osman buyurdu ki:
"Sünnet-i
seniyyeyi kendisine rehber edinen hikmet, nefsinin arzularını kendine hâkim
kılan, bid'at söyler."
"Korku, Allahü
teâlânın adaletinden, ümit ise lutfundandır."
"Tevekkül,
Allahü teâlâya itimâdı tam olduğundan, onunla yetinmektir."
"Akıllı,
korktuğu şey başına gelmeden önce, onun çâresine bakandır."
"Allah korkusu,
seni O'na ulaştırır ve kendini beğenmekten uzaklaştırır."
"Muhabbet,
Allahü teâlânın korkusuyla sıhhat bulur, edebe sıkı sarılmakla da kuvvetlenir."
"Dünyâyı
sevmek, Allah sevgisini kalbden götürür. Allahü teâlâdan başkasından korkmak,
Allah korkusunu kalbden çıkarır, Allahtan başkasından istemek, Allahü teâlâya
olan ümidi kalbden uzaklaştırır."
"Edeb, fakîrin
dayanağı, zenginin süsüdür."
"Muhabbete,
muhabbet denmesi, kalbde Allahü teâlânın rızâsından başka olan herşeyi mahv et-mesindendir."
"Zenginlerle
sohbet ederken azîz, fakîrlerle sohbet ederken alçak gönüllü ol. Zenginlere
karşı izzetli davranman tevazu, fakîrlere karşı alçak gönüllü olman şereftir."
"Evliyânın
sohbetine kavuşan kimse, Allahü teâlâya kavuşturan yolu bulur."
KAYNAKLAR
1) Hilyet-ül-evliyâ
cild-10, sh-244
2) Tabakât-ül-kübrâ
cild-1, sh-86
3) Vefeyât-ül-a'yân
cild-2, sh-369
4) Târîh-i
Bağdâd cild-9, sh-99
5) Tezkiret-ül-evliyâ
sh-259
6) Keşf-ül-mphcûb
sh-222
7) Tabakât-üs-sûfiyye
sh-170
8) Kıyâmet
ve Âhıret sh-333
|