Evliyânın
büyüklerinden. Musul yakınlarında Sincâr kasabasında doğdu ve oraya nisbet
edildi. Doğum ve vefât târihleri bilinmemekte, görüştüğü mübârek insanların
vefât târihlerinden, ikinci asrın birinci yarısında doğup, üçüncü asrin birinci
yarısında vefât ettiği anlaşılmaktadır.
Gençliğinde
Şam'a gelerek İbrâhîm bin Edhem hazretlerinin sohbetinde bulunup, O'na, hizmet
etmekle şereflendi. İbrâhîm bin Beşşâr Horasanı ve Ebû Yûsuf Gasûlî ile sohbet
etti. Ebû Hafs Haddâd en-Nişâbûrî hazretleri O'nun yetiştirdiği velîlerdendir.
Ebû Abdullah Sincârî, çok cömert olup kazancını fakîrlere dağıtır, dünyâ malına
itibâr etmez, onunla gecelemezdi. İbâdeti çok, zühdü fazla idi. Gece gündüz
ibâdet ve Allahü teâlânın kullarına iyilik yapmakla meşgul olurdu. İnsanlara
ilim öğretir, kalblerini kötülüklerden temizlemek için uğraşırdı. Günlerce
hiçbir şey yiyip içmez, nefsini terbiye için çöle gider, haftalarca oradan
gelmezdi.
Tanıyanlardan
biri anlatır: Ebû Abdullah Sincârî hazretleriyle birlikte Trablus'ta idik.
Oradan ayrılıp başka bir yere gitmek üzere yola çıktık. Birkaç gün ve gece yol
aldık. Yolculuğumuz esnasında hiçbir şey, yememiştik. Giderken yola atılmış, bir
parça yaş kabuk gördüm. Onu almak isteyince Sincârî hazretleri bana baktı. Ben
de almaktan vazgeçtim.. Biraz gittikten sonra, bir şahıs bize beş dinâr para
verdi. Bir köye geldik. Köyde birşeyler almasını temenni ettim. Fakat hiçbir şey
almadan geçip gitti. Sonra da bana dönüp "Eğer aç ve yayan gidiyoruz, paramız
olduğu halde birşey almıyoruz diyorsan, yakında bir köy var oraya girince
sıkıntımız gider. Orada fakîr bir adam var, bize hizmet eder. Biz de parayı
adama veririz, o da çoluk çocuğunun ihtiyâcını görür, buyurdu. Köye varınca,
adam bize hizmet etti. Beş dinârı ona verdik, o da çocuklarının nafakasını temin
etti.
Buyurdu ki:
"Velîlerin üç
alâmeti vardır: Yüksekti iken kendisinden aşağı olanlara alçal gönüllü olurlar,
güçleri yeterken dünyâyı itibar etmezler, kuvvetli iken insaflı olurlar,"
"Kendisini
dinleyen cemâat içinde zenginler var iken, muhtaç olan fakîrlerin varlığı bir
va'ize ayıp olarak yeter."
"Dînini
öğrenmek isteyen için en faydalı olan şey, dînini yaşayan sâlih müslümanlarla
sohbet etmek, onların ahlâkına ve yaptıklarına uymak, Allahü teâlânın sevgili
kullarının mübârek kabirlerini ziyâret etmek ve muhtaç olanlara yardım
etmektir."
"Bir insanın
fütüvvet sahibi ve cömert görünmesi, kendisi bu vasıflara sahip olmadığı
müddetçe i-kiyüzlülüktür."
Fütüvvetin
ma'nâsı sorulunca, "Halkta olan eksik ve kusurları hoş görüp, kendi kusurlarını
görerek onlar için tövbe etmek, iyi kötü herkese şefkatle muamele etmektir.
Fütüvvetin olgunluğu da, halk için Hakkın yanında mahcûb olacağı şeyi
yapmamaktır" buyurdular.
KAYNAKLAR
1) Tabakât-üs-sûfiyye
sh-29
2) Nefehât-ül-üns
sh-165
|