Şam evliyâsının
ve âlimlerinin büyüklerinden. Havran civarında Busr köyündendir. İsmi Muhammed
bin Hasan olup, Ebû Abdullah (Ebû Ubeyd/Âbid) künyesidir. Köyüne nisbetle Busrî
diye tanındı. Ebû Türâb-ı Nahşebî, Ahmed bin Yahyâ Celâ, Ebû Sa'îd-i Harraz ve
daha birçok evliyâ ve âlimin sohbetlerinde bulundu. 245 (m. 859) senesinde vefât
etti.
Ebû
Ubevd-i Busrî hazretleri, Ramazan-ı şeririn başında abdest alıp bir odaya
kapanır ve Ramazan çıkıncaya kadar, yemez, içmez ve uyumazdı. Bir taharetle
(temizlik ve abdestle) bir ay boyunca devamlı ibâdet ederdi. Ettiği duâların
çoğunun kabul edildiği hemen görülürdü.
Ahmed
bin Yahyâ Celâ, "Altıyüz kadar şeyh ile görüştüm. Bunların en mümtazları, Zünnûn-i
Mısrî, Ebû Türâb-ı Nahşebî, Ebû Abdullah Busrî ve Ebü'l-Abbâs bin Ata
(r.aleyhim) idi" buyurdu.
Talebelerinden
biri anlatır: Ebû Âbid-i Busrî hazretlerinin yanına hac zamanına üç gün kala
evliyâdan iki kişi geldi. Hacca gidip gitmeyeceğini sordular. O da,
gidemeyeceğini söyledi ve yüzünü bana dönerek, "Senin şeyhine onlara nisbetle
daha kısa zamanda oraya, varma (tayy-ı mekân) imkânı verilmiştir" buyurdu.
Allah yolunda
cihad etmek niyetiyle bir savaşa katıldı. Altında bir tay vardı. Yolda hayvan
öldü. Ebû Âbid hazretleri duâ edip, seferden dönünceye kadar Râbbinden tayın
diriltilmesini istedi. Ölen tay ayağa kalktı. Gaza bittikten sonra Busr'daki
evine varınca, oğlundan tayın eğerini almasını istedi. Oğlu, hayvanın çok terli
olduğunu görünce eğeri almaktan vazgeçti. Bunun üzerine Ebû Âbid hazretleri,
"Eğerini al, bu bize ödünç verilmiştir" buyurdu. Oğlu eğerini alınca, tay hemen
yere düşüp öldü.
Birgün
Şam'da dostlarıyla oturuyordu. Ansızın bir atlı geçti. Peşinden, arkasından atin
eğer örtüsü bulunan kölesi kızgın bir hâlde koşuyordu; Ebû Âbid hazretlerinin
yanından geçerken "Yâ Rabbî! Sen beni bu güç durumdan kurtar" diye duâ edip, "Ey
Allah'ın sevgili kulu! Bana duâ et" dedi. Ebû Âbid hazretleri de "Yâ Rabbî! Bu
kulunu Cehennem ateşi ve kölelikten kurtar" diye duâ etti. O anda attaki binici
kuşağını yere atıp, kölesine "Seni azat ettim." diye bağırdı. Köle de taşıdığı
örtüyü bırakıp "Beni sen değil, bunlar azat etti" diyerek, Ebû Âbid ve
dostlarının yanına gitti ve ölünceye kadar onlarla beraber kaldı.
Oğlu yağ
satarak geçimini sağlardı. Birgün babasına gelerek, "Babacığım sermâyem olan
birkaç testi yağım vardı. Dışarı çıkarırken düşürüp kırdım. Bütün sermayem yok
oldu." dedi. O da "evlâdım, sen de babanın sermâyesinden sermâye edin. Yemin
ederim ki, babanın dünyâ ve âhırette Allahü teâlâdan başka sermâyesi yoktur"
buyurdu.
"Birşeyin
fazlasını elde etmek, ondan başka şeylerden el çekmekle mümkündür. Ama neden el
çekmek gerektiğini, neden el çekmemek gerektiğini bilmek icâb eder. Bunlar şahsa
ve yerine göre değimi -
şir.
Bunu da kendisi ayarlayacaktır, öyle ki, bir grup insan bu sözümüzü tutar,
selâmete erer, bir başka zümre de sözümüzü tutar, felâkete sürüklenir." "Zikir
kalble olmalıdır. Yalnız dille yapılır da kalbe işlemezse riya (gösteriş) olur."
KAYNAKLAR
1) Nefehât-ül-üns
sh-146l
2) Risâle-i
Kuşeyrîsh-124
3) Tabakât-üs-sûfiyye
sh-176
|