Evliyânın büyüklerinden. Künyesi Ebû Hasan olup, ismi Ebû Hasan Ahmed bin Ebi'l-Havârî'dir.
Doğum târihi bilinmemektedir. Şam'da doğmuş, orada yaşamıştır. Zühd ve takva
ehli bir zât idi. Ebû Süleymân Dârânî'nin talebesi olup, Süfyân bin Uyeyne,
Mervan bin Muâviye, Fizârî ve Sa'îd bin Yezîd'in sohbetlerinde bulunmuş ve her
birinden ilim ve edeb öğrenmiştir. Değerli, güzel ve kıymetli sözler söylemiş,
sahih hadîs rivâyetinde bulunmuştur. Zamanında bir mes'ele olduğu zaman halk ona
sorarak müşküllerini hallederdi. Muhammed bin Ebi'l-Havârt adında bir kardeşi
vardır. Kardeşi de zühd ve vera' bakımından
onunla aynı derecede idi. Bütün ailesi vera' ehli ve takva sahibi kimselerdi.
230 (m. 844) senesinde vefât etti.
İlim ehli bu zât için Cüneyd-i Bağdâdî her zaman: "Ahmed bin Ebi'l-Havârî, Şam
şehrinin güzel kokulu bir gülüdür" buyururdu.
Şöyle anlatılır: Ahmed bin Ebi'l-Havârî, hocası Ebû Süleymân Dârânî'ye hiçbir
zaman muhalefet etmiyeceğine söz vermişti. Birgün Ebû Süleymân meclisinde ders
anlatırken, Ahmed bin Ebi'l-Havârî içeri girerek "Fırın iyice ısındı ne
pişirmemizi istersiniz?" dedi. Ebû Süleymân cevap vermedi. Ahmed bin Ebi'l-Havârî
hocasının duymadığını zannederek üç defa aynı soruyu sordu. Buna üzülen Ebû
Süleymân, "Git içine gir ve otur" dedi. Böyle söyledikten bir müddet sonra Ebû
Süleymân söylediği sözü hatırlayınca Ahmed bin Ebi'l-Havârî'yi sordu. Aradılar,
bulamayınca Ebû Süleymân, "Onun, bana söylediğim sözden çıkmayacağına dâir sözü
vardır. Gidin firma bakın" dedi. Oraya baktıklarında Ahmed bin Ebi'l-Havârî'nin
hiçbir yeri yanmamış şekilde olduğunu gördüler.
Kendisi anlatır: "Rü'yâmda bir sefer, yüzü nûr gibi pırıl pırıl parlayan bir
hûrî gördüm ve "Ey Hûrî ne kadar güzel yüzün var" dedim. Hûrî "Evet, ey Ahmed
senin ağladığın bir gece, gözyaşını yüzüme sürdüm de, onun için yüzüm pırıl
pırıl oldu dedi."
Yine kendisi anlatır: "Muhammed bin Semmâk bir gün hastalanmıştı. Onun şişesini
alıp hırıstiyan doktora götürürken, yolda güzel yüzlü, güzel kokulu ve temiz
elbiseli bir kimse ile karşılaştık. "Nereye gidiyorsunuz!" dedi. Biz de "İbn-i
Semmâk'ın şişesini falan doktora göstermek için götürüyoruz" dedik. Bunun
üzerine "Sübhanallah! Allah dostunun ilâcını Allah'ın düşmanından mı
istiyorsunuz? Bu şişeyi yere atınız ve İbn-i Semmâk'a deyin ki, "Elini ağrıyan
yer üzerine koysun ve "Bil-hakkı enzelnâhü ve bilhakkı nezele" desin" dedi ve
gözden kayboldu. Ne olduğunu anlayamadık Bunun üzerine dönerek İbn-i Semmâk'ın
yanına gelerek olanları anlattık. Hemen elini ağrıyan yerine koydu ve o zâtın
dediğini okudu. Ve derhal iyileşti. İbni Semmâk "O zât Hızır (a.s.) idi" dedi.
Ahmed bin Ebi'l-Havârî şöyle anlatır: "Ebû Süleymân Dârânî'nin canı tuzlu sıcak
bir çörek istedi. Ben hemen kendisine getirdim. Çörekten bir lokma ısırdı ve
daha sonra ısırdığını çıkararak ağlamaya başladı. "Nefsimin istekleri uğrunda
acele ettim. Halbuki bu hususta uzun zaman sabrettim ve gayret gösterdim" dedi
ve ölünceye kadar tuzlu çörek yemedi."
Kendisi anlatır: Birgün Şam'ın mezarlığına girdim. Orada kapısı olmayan bir
kubbe vardı. Fakat bir açık yerini bularak oraya girdim. Bir süre sonra bir
kadın kapı çalar gibi kubbeye vurdu. Ben de ona "Sen kimsin, böyle kubbeyi
çalıyorsun?" deyince", bana "Senden bir yol öğrenmek istiyorum" dedi. Ben de ona
"Hangi yolu soruyorsun?" deyince "Ben senden kurtulup yolunu soruyorum" dedi.
Ben ona, "Kurtuluş yolu öyle bir yoldur ki, üzerinde cezalar, azaplar, engeller
vardır. Kurtuluşa ancak iyi muamele ve dünyâ işlerini bırakıp âhıret işleriyle
uğraşmakla ulaşılabilir" dedim. Kadın bunu duyunca çok şiddetli ağlamaya
başladı. Bir süre sonra düşüp bayıldı. Bu anda oraya gelen kadınlara ona
bakmalarını söyledim. Baktıklarında kadının ölmüş olduğunu anladılar. Onlara "Bu
kadın kimdir?" dediğimde "Kureyşli bir hanımdır. Uzun süreden beri kendini yemek
içmekten men etmiştir. Bundan dolayı çok hastalandı. Ona birşey söylendiği zaman
beni tabibimle baş başa bırakın. O beni iyi eder derdi" dediler. Ben bunun
üzerine "Hakîkaten tabîbi onu hakîki şifaya kavuşturdu" dedim.
Ahmed bin Ebi'l-Havârî buyurdu ki: "Allahü
teâlâyı sevmenin alâmeti, O'na itâati sevmektir." "İlim tahsil etmek, sırf
Allahü teâlâya itâati ve âdabı öğrenmek içindir."
"Dünyâyı tanıyan ondan soğur, âhıreti tanıyan ona ısınır. Hak teâlâyı tanıyan.
O'nun rızâsını tercih eder."
"Çok günah ve dünyâ sevgisiyle hastalanan kalblerinizi, dünyâdan soğuyarak ve
günahlarını terk ederek tedavi ediniz."
"Sünnet-i seniyyeye uymadan amel edenin ameli bâtıl olur."
"Dünyâya sevgi ve arzuyla bakanın kalbinden Allahü teâlâ zühd ve yakîn nurunu
söküp atar."
"Ağlamanın en güzeli ve iyisi, İslâma uygun olmayan amellerle geçirilen ömür
için kulun ağlaması-dır."
"Hak teâlâ bir insanı, gaflet içinde bulunmak ve taş kalbli olmaktan daha beter
bir şeyle imtihan etmemiştir."
"Kalbinde bir katılaşma gördüğünde, sâlihlerle sohbet et, onlarla beraber bulun,
yemeği azalt, nefsinin isteklerini yapma ve onu sıkıntılara alıştır."
"Akıllı olan, Allahü teâlâyı daha çok tanır. Daha çok tanıyan hedefine daha
çabuk ulaşır." "Ümid, korkanların azığıdır."
"Allahü
teâlâdan korkanların gıdası, Allahü teâlâdan ümidini kesmemektir:" "Ağzıma
lüzumsuz bir lokma koyduğum zaman, oradan lüzumsuz bir söz çıkar."
"Bir konuda tereddütte kalıp doğrusunu kestiremediğiniz vakit, nefsin arzusuna
aykırı olan hangisi ise onu tercih edin. Çünkü işin doğrusu, nefsânî arzulara
muhalefet etmektir."
"Kim Allahü teâlânın ibâdeti ile bir saat meşgul olursa, Allahü teâlâ ona
rahmeti ile nazar eder."
"Allahü
teâlâyı sevmenin alâmeti zikri sevmektir."
Rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerde, Peygamber efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
"Her hâllerinde Allahü teâlâya şükür edenler ilk
defa Cennete girecek ve en önce haşr o-lacak kafiledirler."
"Her tam bildiği ile amel ederse, Hak teâlâ ona
bilmediği ilimleri verir."
"Her kim hasta iken ve seferde Öten ibâdetini
yaparsa, Allahü teâlâ ona sanki sağlam veya mukîm iken yapmış olduğu ibadet gibi
sevâb verir."
KAYNAKLAR
1)
Hilyet-ül-evliyâ
cild-10, sh-5
2)
Nefehât-ül-üns
sh-112
3)
Sıfât-üs-safve cild-3, sh-212
4)
Şezerât-üz-zeheb
cild-2, sh-11
5)
Mi'rât-ül-cinân
cild-2, sh-153
6)
Keşf-ül-mahcûb
sh-217
7)
Tabakât-üs-sûfiyye
sh-98
8)
Tabakât-ül-kübrâ
cild-1, sh-96
9)
Risâle-i Kuşeyrî nh-95
10)
Tezkiret-ül-evliyâ
cild-2, sh-39
11)
Tehzîb-üt-tehzîb
cild-1, sh-49
|