Muhaddis,
zâhid, âbid, ârif-i kâmil, Tâbiînin büyük âlimlerinden. Basralı'dır. Doğum
târihi ve ailesi hakkında bilgi yoktur. 123 (m. 730) senesinde vefât etti. Eshâb-ı
kirâm ve Tâbiînin sohbetinde yetişti. Tâbiînden çoklarına hizmet etti. Devrin
eşsiz âlim ve ma'rifetler kaynağı Hasan-ı Basrî, Süfyân-ı Sevrî, Mâlik bin
Dinar'ın (r.anhüm) arkadaşıydı. Beraber bulunup, sohbet ederlerdi. Zamanının bir
tanesiydi. Ma'rifette o dereceye vardı ki; "Gördüğüm her şeyde Rabbimi görürüm"
buyurdu. Hadîs ilminde sikadır (sağlam, güvenilir). Kendisinden meşhûr
muhaddislerden (hadîs âlimlerinden) Müslim, Ebû Dâvûd, Timizî ve Neseî rivâyette
bulundular.
Muhammed bin
Vâsi', dünyâya düşkün olmayan ve tevazu sahibi olup, pek çok menkıbeleri vardır.
Çok ibâdet edip, başkalarına da rehber olurdu. Ca'fer bin Süleymân (r.a.);
"İbâdette tenbelleştiğim zaman, Muhammed bin Vâsi'a bakarak yeniden ibâdete
heveslenirim ve tenbelliğim kaybolur, o istekle bir hafta devam ederim" buyurdu.
Duâsında "Allahım, bizi senden uzaklaştıracak rızıktan sana sığınırım" buyurdu.
Riyâzet sahibiydi. Kuru ekmeği suya batırır yerdi ve; "Buna kanâat eden,
insanlara muhtaç olmaz" derdi. Çok şükür ederdi. Bacağında yara çıkmıştı. Biri
görüp, "Sana acıyorum" deyince, "Ben de bu yaranın gözümde veya dilimde
çıkmadığına şükrediyorum" buyurdu. Ölümden çok korkup, ölümden sonra âhıret
hayatına hazırlanırdı. İbret almak niyetiyle her Cuma kabirleri ziyâret ederdi.
"Pazartesi günleri ziyâret etsen daha iyi olmaz mı" dediklerinde, "Meyyitler
Cuma, Perşembe ve Cumartesi günleri kendilerini ziyâret edenleri tanır" buyurdu.
Basra kadı ve valisi Bilâl bin Ebû Bürde'nin "Kader hakkında görüşün nedir?"
suâline "Etrafındaki mezarlıklara bak, onlar kader ile meşgul değiller" cevâbını
verdi.
"Nasılsınız?"
dediler. "Ecelim yakın, emelim sonsuz, amelim kötü" cevâbını verdi. Ölümü
ânında; "Ey kardeşler, size selâm olsun! Allahü teâlânın affına mazhâr olmazsam,
varacağım yer Cehennemdir" dedi.
Bir kimse
Muhammed bin Vâsi'den (r.a.) nasîhat istedi. "Dünyâ ve âhırette padişah olmanı
tavsiye ederim" buyurdu. Adam "Bu nasıl olur?" diye sorunca; "Dünyâda zâhid
olmakla, ya'ni kimseye tamah etmez, herkesi muhtaç görürsün. İşte o zaman sen
dünyâyı istemediğin için, zengin, ihtiyaçsız ve padişahsın. Böyle olan dünyâ ve
âhıret padişahı olur" buyurdu. Sultanın hediyesini uygun görmeyip, almazdı.
Basra emirlerinden birisi, Mâlik bin Dinar'a (r.a.) onbin dirhem hediyye
gönderdi. Mâlik (r.a.) de bu hediyyeyi, tamamen meclisinde hazır bulunanlara
taksim etti. Muhammed bin Vâsi' O'nun yanına gelip; "Şu mahlûkun sana hediyye
ettiği parayı ne yaptın?" diye sorunca Mâlik de (r.a.) "Burada bulunanlara sor"
buyurdu. Onlar da, hepsini dağıttığını söylediler. Muhammed bin Vasi' "Allah
aşkına doğru söyle parayı verdiği için bu adama kalbin temayül etti mi? içinde
buna karşı eskisinden daha fazla bir sevgi uyandı mı" diye sordu. Mâlik (r.a.)
de; "Evet gerçekten öyle oldu. Şimdi ona daha çok temayül ettim" buyurunca şu
cevâbıyla hâlini anlattı; "İşte ben bundan korkarım."
Âdâmın biri,
O'na; "Seni Allah için seviyorum" deyince; "Sen beni, ne için seviyorsan, ben de
seni onun için seviyorum" cevâbını verdi. Daha sonra yüzünü dönerek; "Allahım,
sen beni sevmediğin hâlde, senin rızân için sevilmekten sana sığınırım"
buyurarak duâ etti.
Hadîs
âlimlerinden Katâde (r.a.), "Kur'ân-ı kerîm okuyucuları üç kısımdır. Bir kısmı
Allah için, bir kısmı dünyâlık için, bir kısmı da hükümdarlar için okurlar.
Muhammed bin Vâsi' ise, Allah için okuyanlardandır" buyurarak onun hâlini haber
verdi. Hasan-ı BasrI de (r.a.) O'na "Kurrânın (çok iyi Kur'ân-ı kerîm okuyucusu)
süsü" derdi.
Hasan-ı
Basrî'yi çok severdi. Onun evine gider. Nur süresindeki, "Sâdık
dostlarınızın evlerinde yemenizde size bir günah yoktur"
âyet-i
kerîmesine uygun hareket ederdi. Hasan-ı Basrî de Muhammed bin Vâsi'nin bu
hâline çok sevinirdi, dostlarının evinde serbest hareket etmesinden memnun
olurdu.
Buyurdular ki;
"Şu dört şey kalbi öldürür: Günah işlemeye devam etmek, kadınlar ile fazla
münâsebet, ahmaklarla sohbet, ölülerle oturmak." Sohbetindekiler; "Ölülerle
oturmak da nasıl olurmuş" diye sorduklarında şu cevâbı verdi: "Ölülerden kastım,
şımarık zenginler, zâlim idarecilerdir."
Birgün devrin
âmirlerinden Kuteybe bin Müslim'in kapısına yün elbisesi ile gitti. Kuteybe
(r.a.) "Niçin Suf (yün) giydin?" dedi. Cevap vermedi. "Niçin cevap vermiyorsun?"
diye sorunca; "Zühd yapmak için diyeceğim, kendimi övmek olacak. Fakîrlikten
diyeceğim, Hak teâlâdan şikâyet olacak" buyurdu.
Rivâyet ettiği
hadîs-i şerîflerden ba'zıları:
"Bir kimse
bildiği ilmi gizlerse, kıyâmet gününde ateşten bir gömlek giydirilir."
"(Lâ ilâhe
illallah) diyerek îmânınızı yenileyiniz."
"Cennette
öyle köşkler vardır ki, içindeki dışındakini, dışındaki içindekini görür.
Bunlar, sözü hoş, selâmı çok olana, yemeği çok yedirenlere, oruca devam edenlere
ve gece namaz kılanlara verilir."
"Allahü
teâlâyı bilir misin?" diye sorduklarında, başını önüne eğip, bir müddet sustu.
Sonra; "O'nu bilenin sözü az, hayreti dâimi olur" buyurdu. Birisi kendisine
"Nasılsın?" deyince, "Ömrü eksilip, günahı çoğalanın hâli nasıl olur?" buyurdu.
Bir gün Mâlik bin Dinar'a (r.a.) "İnsanlara karşı dili korumak, gümüş ve altını
korumaktan zordur." Çok az konuşmasına rağmen buyurdukları da hikmet doludur.
Buyurdular ki: "Kur'ân-ı kerîm âriflerin bostanıdır. Ondan tattığınız
lezzetlerin her birini ayrı bir letafet içinde tadarsınız."
"Cennette
duran bir adamın ağlaması ne kadar garip ise, dünyâda henüz gireceği yeri
bilmiyen kimsenin gülmesi de o nisbette şaşılacak şeydir."
"Bir kimse
kalbini Allaha çevirirse bütün kulların kalbini kazanmış olur. Allahü teâlâ, onu
bütün kullarına sevdirir."
"Sâdık ve
hakiki mü'min olmak için, Allahü teâlâdan korku ve ümidin beraber olması
lâzımdır."
"Biz
öylelerine (Eshâb-ı kirâma) kavuştuk ki, hanımları ile aynı yastığa baş koyar,
ama bu halde sabaha kadar sızlanır, ağlar, yastık gözyaşından ıslanır. Yirmi
sene buna devam eder de, ne bu ağlamadan, ne de sızlanmadan hanımların haberi
olmazdı."
"Dünyâda
yalnız üç şeye heves ettim: Sapıtmaya doğru eğrildiğim vakit beni doğrultacak,
ikaz e-dip, yola getirecek bir arkadaşa; helâl nafakaya; huzur içinde cemâat ile
namaz kılmaya."
"Kazancın
temizliği bedenlerin de temizliği demektir. Allahü teâlâ, temiz giyip, temiz
yedirene, rahmetiyle muamele etsin."
Her sabah
namazını kıldıktan sonra şeytanın şerrinden korunmak için şöyle duâ ederdi; "Allahım,
sen bize bir düşman (şeytan) musallat ettin ki, o ve maiyyeti bizi ve
kusurlarımızı görür, fakat biz onu göremeyiz. Allahım, onu rahmetinden mahrum
ettiğin gibi bizden de mahrum et. Affından ümidini kestirdiğin gibi, bizden de
ümidini kestir. Rahmetinle onun arasını uzaklaştırdığın gibi, bizimle de onun
arasını uzaklaştır. Zira muhakkak ki, senin gücün her şeye yeter, sen her şeye
kadirsin."
KAYNAKLAR
1)
Tezkiret-ül-evliyâ sh-32
2) Tabakât-ül-kübrâ
cild-1, sh-36
3) Hilyet-ül-evliyâ
cild-2, sh-345
4)
Sıfat-üs-safve cild-3, sh-266
5) El-A'lâmcild-7,sh-133
6) Tehzîb-üt-tehzîb
cild-9, sh-499
7) Tam
İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye sh-924
|