Tâbiînden. Çok
ibâdet eden, dünyâya hiç düşkün olmıyan, cömertliği ile tanınan büyük bir İslâm
â-limi. Eshâb-ı kirâmdan Enes bin Mâlik (r.a.) ve Ebû Tufeyl Âmir bin Vâsıl'in
(r.a.) ve Tâbiînin büyüklerinin sohbetinde bulundu. Hadîs âlimlerince sika
(güvenilir) kabul edilmiştir. Çok az sayıda hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir.
Künyesi, Ebû Abdullah ve Ebû Bekir'dir. Doğum ve vefât târihleri hakkında
kaynaklarda bilgi yoktur. Hicrî birinci asrın ikinci yarısında doğup, İmâm-ı
a'zamdan (r.a.) önce vefât etmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Kendileri,
birçok âlimden hadîs ilmini tahsil ettiler. Bunlardan başlıcaları; Enes bin
Mâlik (r.a.), Ebû Tufeyl Âmir bin Vâsıl, Saîd bin Cübeyr, Abdullah bin Dînâr,
Ebû Sâlih es-Semmân, Nâfi' bin Cübeyr bin Mut'am, İbrâhîm en-Nehaî, İbni Ömer'in
(r.a.) azadlı kölesi Nâfî, Münzir-i Sevrî, Muhammed bin Münkedir, Ebû Ca'fer
Muhammed bin Ali bin Hüseyin, Ebû Bekir bin Hafs bin Ömer bin Sa'd, Ebû Avn bin
Ubeydullah es-Sekafî'dir (r.anhüm).
Kendilerinden
de hadîs tahsil eden ve rivâyette bulunan âlimlerden ba'zıları: es-Sevrî, İbni
Mübârek, Ebû Muâviye, Abdurrahmân bin Muhammed el-Muharebî ve İsmâil İbni
Zekeriyya, Mervan bin Muâviye, Ebû Mugîre en-Nadr bin İsmâil Ata bin Müslim el-Haffâf,
İbni Uyeyne, Ali bin Âsım el-Vâsıtî'dir.
Muhammed bin
Sükâ hazretleri, Allah korkusundan çok ağlardı. Cuma günleri arkadaşlarını arar
bulur ve onlarla birlikte ibâdet eder, aynı düşünceler içinde gözyaşı
dökerlerdi.
Kendisine
babasından miras kalan yüzyirmibin dirhem parayı, bir şüphe üzerine, tamamen
sadaka olarak dağıttı. Zekât alacak duruma düştü. Muhammed bin Sükâ'nın (r.a.)
üstünlüklerine dâir, kendisine yetişerek sohbetinde bulunmuş olan büyük İslâm
âlimlerinden çeşitli rivâyetler vardır. O'nun cömertliği, ibâdete düşkünlüğü,
günâhlardan kaçınması, Allahü teâlâdan korkması hakkında sözler kitaplara
geçmiş, nesilden nesile ibret olacak hayatı anlatılmıştır.
Süfyân-ı Sevrî
hazretleri anlatır: "Birgün Rekbet hazretleri ile beraber Muhammed bin Sükâ'nın
ziyâretine gittik. Bir ara Rekbet bana; "Yâ Süfyân! Kûfe'de iki kişi var. Bunlar
Allah yolunda çok çalışıyorlar. Onlardan biri Muhammed bin Sükâ, diğeri ise
Abdülcebbâr bin Vâil bin Hacer'dir" buyurdu.
Hüseyin bin
Hafs, Süfyân-ı Sevrî'ye "Sana Kûfe'nin en hayırlısının yazılarını göstereceğim"-
dedi ve Muhammed bin Sükâ'nın yazılarını çıkardı. Süfyân bin Uyeyne, "Kûfe'de üç
kişi var ki, bunlara yarın öleceksin dense, ibâdetlerini arttırmaları mümkün
değildir. Bu üç kişi, Muhammed bin Sükâ, Amr bin Kays, Melâî, Ebû Hayyân
Teymî'dir" buyurdu.
Muhammed bin
Münkedir (r.a.), kendisine sordu: "Yâ Ebâ Abdullah! Sana en hoş gelen amel
hangisidir?" Muhammed bin Sükâ hazretleri de "Mü'mini sürura boğmaktır." "Ondan
sonra hangisidir?" dedi. "Kardeşlere, ikrâm etmektir" buyurdu.
Süfyân-ı Sevrî
hazretleri bir diğer sohbetleri esnasında, "Kûfe ehlinden beş kişinin hergün
hayırları fazlalaşır. Bunlar, Muhammed bin Sükâ, Ebû Hayyam Teymî, Ömer bin Kays,
Ebû Sinan bin Merre'dir. Bu beş kişinin hergün biraz daha hayırları fazlalaşır"
buyurdu.
Birgün
kardeşinin oğlu kendisine bir suâl sordu. Muhammed bin Sükâ hazretleri ağlamaya
başladı. Yeğeni, "Ben suâlin cevâbını vereceksiniz diye sordum, siz ise
ağladınız, cevap vermeyecek misiniz?" deyince O da "Ey kardeşimin oğlu, suâlin
cevâbından âciz olduğum için değil, bu mevzuu bugüne kadar sana öğretmediğim
için ağlıyorum" buyurdu.
İmâm-ı a'zam
hazretleri, Muhammed Sükâ hazretlerinin cenâzelerinde bulunduklarını bildirerek
"O, seksen defa Kâ'be'yi ziyâret için Mek+e'ye gitmiştir" buyurmuşlardır.
Ya'lî bin
Ubeyd, Muhammed bin Sükâ'dan nasîhat istedi. O da; "Sizden önceki, insanlar çok
konuşmaktan pek sakınmışlar, çok konuşmak üç yerde iyidir demişlerdir.
Birincisi, Allahü teâlânın kelâmı olan Kur'ân-ı kerîmi çok okumak, ikincisi, çok
Emr-i ma'ruf yapmak sebebiyle fazla konuşmak. Üçüncüsü, fazla Nehy-i münkerden
dolayı çok konuşmak. Bu üç şeyden başka ancak çok lüzum olursa konuşun. Zira
sizlerle beraber Kirâmen kâtibin melekleri vardır. İsimleri Rakib ve Adid'dir.
Onlar hayır ve şer konuşulan herşeyi yazarlar. Akşam olduğu vakit, meleklerin
yazdıklarında âhıretle ilgili yazılan çok olan ne bahtiyar kimsedir. Dünyâ ile
ilgili olan yazısı çok olan ne bedbaht kimsedir."
Buyurdular ki:
"Allahü teâlâ, müstehak olmayan hiçbir kimseye azâb yapmaz. Azâb yapılan
kimseler, muhakkak ona lâyıktır. Şöyle ki, bir kimseye dünyâlık verilir. O
kimse, verilen dünyâlığa çok sevinir. Fakat, dîninden birşey fazlalaştığı zaman
hiç farkına varmaz. Böyle kimse nasıl azâba müstehak olmasın?"
"Bir kimsenin
dünyâlığından birşey eksildiği zaman çok üzülür. Lâkin, o kimsenin dîninden
birşey eksildiği zaman o kadar üzülmez. Hattâ umurunda bile olmaz. İşte o kimse
de kendisini Allahü teâlânın azabına müstehak eder."
"Bir kimsenin
aksırdığım duysam, aramızda deniz de olsa (YERHAMÜKELLAH) derim."
"Allahü
teâlâdan korkan mü'min hiç neş'elenmez. Onun rengi hiçbir zaman açılmaz. Yüzü
devamlı mahzun olur."
"Bir insan,
müslüman kardeşinin ihtiyâcını görürse, Allahü teâlâ da ona çok yüksek dereceler
verir, o kimse çok yüksek derecelere yükselir."
Rivâyet ettiği
hadîs-i şerîflerden ba'zıları:
Hz. Osman
buyurdu ki, Resûlullahdan (s.a.v.) işittim; "Bir kimse emir olunduğu
gibi abdest a-Iır ve emir olunduğu gibi namaz kılarsa, günâhlarından öyle
temizlenir ki, anasından yeni doğmuş gibi olur. Ya'nî bütün günâhları dökülür ve
günahsız kalır"
buyurdu.
Safvan bin
Asal (r.a.) Resûlullahdan (s.a.v.) işittim; "Bir mü'min,
bir din kardeşini Allah rızâsı için ziyâret etse, gidip gelinceye kadar içinde
ağaçları ve suyu bol olan Cennet bahçesinde oturur gibidir"
buyurdu.
Hz. Ali'den
rivâyetle Resûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Kim ki Cenneti isterse, hayırlı
işleri çok yapsın! Kim ki Cehennemi isterse, nefsinin bütün istediklerine uysun.
Kim ki dünyâdan zühd yapmak isterse, musîbetlere sabretsin!"
Abdullah bin
Mes'ûd (r.a.) rivâyet eder. Resûlullahın (s.a.v.) yanında oturuyorduk. Bir fakîr
geldi. Birşeyler istedi. Aramızdan biri bir dirhem çıkarıp uzattı. Bir başkası
da onun elinden alarak fakîre verdi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) "Böyle
yapan kimse de, sadaka verenin kazandığı sevab kadar sevab kazanır. Parayı
verenin sevabından hiç eksilmez"
buyurdu.
Câbir (r.a.)
buyurdu ki, Abdülkays kabilesinden bir heyet Resûlullahın (s.a.v.) huzurlarına
geldiler. Resûlullah (s.a.v.) ile ba'zı şeyler konuştular. Resûlullah da
(s.a.v.), onları Ebû Bekr-i Sıddîk'ın (r.a.) yanına gönderdiler ve buyurdular
ki: "Yâ
Ebâ Bekir, sen onların ne söylediğini duydun mu?"
"Evet, yâ
Resûlallah, ne söylediğini duydum" dedi. "Öyle ise, onlara cevap ver" buyurdu.
Hz. Ebû Bekir de onlara çok güzel cevaplar verdi. Resûlullah efendimiz de işitip
çok beğendiler ve "Yâ
Ebâ Bekir, Allahü teâlâ sana büyük rıdvânını verdi" buyurdular. Eshâb-ı kirâmdan
ba'zıları "Büyük Rıdvânın ne olduğunu sordular. Resûlullah (s.a.v.), "Büyük
Rıdvândan maksad şudur ki, kıyâmet gününde Allahü teâlâ bütün kullarına aynı
anda bir defa tecelli edecektir. Fakat Ebû Bekr-i Sıddîk için ayrıca bir defa
daha tecelli edecektir"
buyurdu.
Câbir (r.a.)
buyurdu ki: Birgün Resûlullah (s.a.v.) Mescid-i harâm'a girdiler. Bir şahısın
ellerini açmış "Yâ Rabbî falan ibni falanı affet" diye duâ ettiğini gördüler.
Resûlullah (s.a.v.) "Bu nedir? Sen yalnız
ona duâ edersin"
buyurdu. O da
"Yâ Resûlallah! O benim arkadaşımdır ve benden burada kendisine duâ etmemi
istedi" dedi. Resûlullah (s.a.v.): "Sen memleketine dön.
Allahü teâlâ, senin o arkadaşını affetti"
buyurdu.
İbni Ömer
(r.a.) buyurdular ki; bir gün Resûlullahın (s.a.v.) mescidinde oturuyorduk.
Resûlullah (s.a.v.) şu duâyı günde yüz defa okumamızı buyurdular: "Rabbigfirlî
ve tüb aleyye. Inneke ente't-tevvâ-bü'r-rahîm."
Câbir (r.a.),
Resûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Hiçbiriniz
durgun suya bevl etmesin."
KAYNAKLAR
1) Hilyet-ül-evliyâ
cild-5, sh-3
2) Tehzîb-üt-tehzîb
cild-9, sh-209
3)
El-Kâşif cild-3, sh-51
|