Tâbiîn'in büyüklerinden âbid (çok ibâdet
eden) bir zât. Ebû Muhammed, Ebû Abdullah, Ebû-l-Fadl el-Medenî lâkâbları
bildirilmiştir. 40 (m. 660) senesinde doğup, 118 (m. 736) târihinde vefât etti.
Abbasî halifelerinin dedeleridir. Seyyid, şerîf ve belâgatı yüksek, heybetli ve
çok hürmet edilen bir zâttı. Kardeşleri arasında yasça en küçükleri idi. Çok
namaz kılardı. Onun için "Seccâd: Çok secde eden" diye lâkablandırmışlardır.
Onun beşyüz kök zeytin ağacı vardı. Her gün, bir ağaç altında iki rekât namaz
kılardı. O, "Zü-s-sefinât" diye de lâkablanmıştır. Çünkü, her gün bin rekât
namaz kılardı. Bu yüzden dizleri nasırlaşmıştı. Meşhûr Müberrid "Kâmil"
kitabında böyle olduğunu yazmaktadır. Yalnız Ebû-l-Ferece İbn-ül-Cevzî bu
lâkabın Ali bin Hüseyn'e yani Zeyn-el-Âbidîn'e (r.a.) ait olduğunu söyler. Böyle
olduğu "Elkâb: Lâkablar" isimli eserde zikredilmiştir. Babasından, Ebû Sa'îd,
Ebû Hüreyre, İbn-i Ömer, Abdullah bin Cübeyr, Abdülmelik bin Mervan bin
el-Hakem'den hadîs-i şerîf rivâyet etti. Kendisinden de, oğulları Muhammed, Îsâ,
Abdüssamed, Süleymân ve Dâvûd, Sa'd bin İbrâhîm, Zührî, Habîb bin Ebî Sâbit,
Abdullah bin Tavus gibi âlimler de ondan hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Az
hadîs-i şerîf rivâyet edip, bu ilimde sika (güvenilir) bir âlimdir.
Hakkında
söylenilenler:
Hz. Ali bir
gün, Ali bin Abdullah'ın babası, Abdullah'ı öğle namazında görememişti.
Yanındakiler "Ona ne oldu? Bugün öğleye gelmedi" buyurunca, "Onun bir oğlu oldu"
dediler. Hz. Ali efendimiz, öğle namazını kılınca, yanındakilere, "Beraberce
onun yanına gidelim" dedi. Oraya vardıklarında, onu tebrik etti ve Allahü
teâlâya şükretti. Allahü teâlâ, ihsan buyurduğu oğlunu sana mübârek kılsın, îsim
verme-mişsen, ben vereyim" deyip, çocuğu istedi. Çocuğu getirdiklerinde, onu
aldı, parmağı ile damağına tükrüğünü sürdü. Ona duâ buyurdu. Sonra, onu babası
Abdullah'a vererek, ismini Ali, künyesini, Ebû-l-Hasan koydum" dedi.
"Kâmil" isimli
kitapda der ki: Ali bin Abdullah, Hişâm bin Abdülmelik'in yanına gitmişti.
Halifenin yanında iki oğlu Seffâh ve Mansur vardı. Halife ona yer açıp, oturttu.
Çok alâka gösterdi. Bir ihtiyacı olup olmadığını sordu. Otuzbin dirhem borcu
olduğunu söyledi. Bunun üzerine halife, onun borcunun ödenmesini emretti. O da
teşekkür etti ve çıkıp gitti.
Ali bin
Abdullah'ın Hicâzlılar yanında kıymeti çoktu. Hişâm bin Süleymân bin Mahzûmî der
ki: "Ali bin Abdullah hac için Mekke-i Mükerreme'ye gelmişti. Mescid-i Haram'a
girince herkes meclislerini ve sohbetlerini bırakıp, onun yanına koştular. Çok
hürmette bulundular. Oturursa, oturdular, kalkarsa kalktılar. Yürürse, etrafında
yürüdüler. Mescid-i Haram'dan ayrılıncaya kadar bir an bile yanından
ayrılmadılar."
Ali bin
Abdullah (r.a.) uzun boylu cüsseli erkeğe yakışır güzelliği olan bir zâttı.
Yolda giderken, sanki o, bir binek üzerine binmiş, etrafındakiler yürüyerek
gidiyor, sanırlardı. Sesi çok gür çıkardı.
Rivâyet ettiği
hadîs-i şerîfler: Ali bin Abdullah bin Abbas babasından rivâyet etti. Resûlullah
(s.a.v.) buyurdu ki: "Verdiği
rızıklarla beslediği için, Allahü teâlâyı seviniz. Allahü teâlâyı sevdiğiniz
için beni seviniz. Beni sevdiğiniz için, ehl-i beytimi seviniz."
buyurdu.
Resûlullah (s.a.v.) buyurdu:
"Kim istiğfâra
(Allahü teâlâdan afv ve mağfiret istemeye) iyi sarı-lırsa, Allahü teâlâ, onu her
türlü keder ve sıkıntıda bir ferahlık ve rahatlık, darlık zamanında ise, çıkış
ihsan eder. Onu, kendisine yetecek şekilde rızıklandırır."
KAYNAKLAR
1)
Hilyet-ül-evliyâ,
cild-3, sh-207
2)
Tehzîb-üt-tehzîb,
cild-7, sh-357
3) El-A'lâm,
cild-4, sh-302
4)
Tabakât-ı İbn-i
Sa'd, cild-5, sh-312
5)
Vefeyât-ül-ayân,
cild-3, sh-274
6)
Şezerât-üz-zehep,
cild-1, sh-148
|