TÜRKİYE GAZETESİ YAYINLARI

 

İSLÂM ALİMLERİ ANSİKLOPEDİSİ

1.CİLD

Bir Önceki Sayfaya Gider

CİLD  -  ALFABE  -  ASIR

Bir Sonraki Sayfaya Gider

01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18

HÂLİD BİN SAÎD BİN ÂS (Radıyallahü Anh)

Peygamberimizin Eshâbı içinde İslâmiyyeti ilk olarak kabul edenlerden. Dördüncü veya beşinci müslüman olduğu kaynaklarda zikredilmektedir. “Sâbikûn-ı evvelin” adı verilen ilk müslümanlardan olduğu kesindir. Adı, Hâlid bin Saîd bin Âs bin Ümeyye bin Abd-i Şems el-Emevî’dir. Künyesi “Ebû Saîd dir. Annesi,

Ümmü Hâlid binti Habbâb es-Sakafi’dir. Hanımı Ümmü Hakim’den başka, Ümeyye binti Hâlit bin Es’ad bin Âmir adında Huzâa kabilesine mensûb bir hanımı daha vardır. Oğlu Said ile kızı Ümmü Hâlid, ikinci hanımındandır. Müslüman olduktan sonra, babasından çok eziyet gördü. Habeşistan’a hicret edip, Hayber kalesinin fethine kadar orada kaldı. Medine’ye döndükten sonra Resûlullah (s.a.v.) efendimizin mektûblarını yazdı. Hz. Ebû Bekir’in hilâfeti zamanında yapılan Yermük harbînde şehîd oldu (m. 634).

Hz. Hâlid bin Said’in müslüman oluşu, bir rüya sebebiyledir. Resûlullah (s.a.v.) efendimiz, İslâmiyeti gizli olarak açıklamaya yeni başlamıştı. Daha birkaç kişi müslüman olmuştu. İslâma davetin ilk günlerinde Hz. Hâlid bin Saîd bir rüya gördü. Rüyasında, Cehennemin kenarında dururken babası gelip; kendisini oraya itip düşürmek istedi. Tam bu sırada, Peygamberimiz belinden yakalayıp, Cehennemin içine düşmekten koruduğunu gördU. Feryat ederek uyandı. Kendi kendine: “Vallahi bu rüya gerçektir.” dedi. Dışarı çılanca Hz. Ebû Bekir ile karşılaştı. O’na rüyasını anlattı: Ebû Bekir (r.a.) ona dedi ki: “Hakkında hayırlı olsun! Bu kimse, Allahü teâlânın peygamberidir. Hemen git, O’na tâbi ol! Sen, O’na tâbi olacak, İslâm dinine girecek ve O’nunla birlikte bulunacaksın. O da seni, rüyada gördüğün üzere Cehenneme girmekten koruyacaktır. Baban ise Cehennemde kalacaktır!” H.z. Hâlid bin Saîd, rüyasının etkisinden kurtulamamıştı. Vakit kaybetmeden hemen, Ecyâd denilen yerde bulunan Muhammed aleyhisselânun yanına gitti. Onun huzuruna varıp: “Yâ Muhammed! Sen, insanları neye davet ediyorsun?” dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) cevabında: “Ben, insanı, eşi ve benzeri olmayan tek Allah’a ve Muhammed aleyhisselâmın da O’nun kulu ve peygamberi olduğuna inanmaya ve işitmeyen, görmeyen, hiçbir zarar ve fayda vermeyen, kendisine tapınanları da, tapınmayanları da bilmeyen bir takım taş parçalarına ki, sen de onlara tapınmaktasın, tapınmaktan vazgeçmeye davet ediyorum.” buyurdu. Bunun üzerine, Hâlid bin Saîd (r.a.) da hemen, “Ben de şehâdet ederim ki, Allah’tan başka tapılacak ilâh yoktur ve yine şehâdet ederim ki, Sen Allahü teâlâ’nın peygamberisin!” diyerek müslüman oldu. Onun müslüman olması, Peygamberimizi çok sevindirdi. Hanımı Ümeyye’ye de gelip, İslâmiyeti anlattı. O da hemen müslüman oldu.

Hz. Hâlid bin Saîd, kardeşlerinin de müslüman olmaları için davette bulundu. Kardeşi Ömer bin Saîd de, müslüman olmuştu. Şiddetli bir İslâm düşmanı olan babası Ebû Uhayha, Hâlid bin Saîd’in (r.a.) müslüman olduğunu öğrenip, Mekke’nin tenha bir yerinde namaz kıldığını haber alınca, çocuklarından müslüman olmayanları gönderip onu huzuruna getirtti. O’na yeni girdiği dinden ayrılmasını söyledi. Azarlayıp dövmeye başladı. Sonra: “Sen, Muhammed’e mi tâbi oldun? Halbuki sen, Onun kavmine aykırı hareket ettiğini ve getirdiği şeyle onların putlarını ve geçmiş atalarını ayıpladığını görüyorsun!” dedi. Hz. Hâlid bin Saîd de “Allah’a yemin ederim ki, Muhammed (s.a.v.) doğru söylüyor. Ona tâbi oldum, ölürüm de onun dininden dönmem!” deyince, babası Ebû Uhayha’nın kızgınlığı daha çok arttı. Sopa, başında kırılıncaya kadar vurdu ve sonra; “Ey zelil, yaramaz oğlum! İstediğin yere git. Yemin olsun ki, sana ekmek vermeyeceğim!” Hz. Hâlid de: “Sen benim nafakamı kesersen, Allahü teâlâ da, elbette bana geçineceğim rızkımı ihsan eder” dedi. Babası, Hz. Hâlid’i evinden çıkarttı ve diğer çocuklarına da: “Eğer sizden biriniz, onunla konuşacak olursa, ona yapmadığım şeyi yaparım.” dedi. Hz. Hâlid’i tutup evinin mahzenine hapsettirdi. Üç gün O’nu Mekke’nin sıcağında aç ve susuz bıraktırdı. Hz. Hâlid bin Said bir kolayını bulup, babasının elinden kurtuldu. Habeşistan’a hicret edinceye kadar, babasına görünmedi. Mekke’nin kenarında bir yerde gizlendi. Peygamberimizin yanından ayrılmadı.

Mekkeli müşriklerin, müslümanlara zulüm ve işkenceleri her gün artıyordu. Bitmek tükenmek bilmeyen bu eziyetleri, dayanılmaz hale gelince, Resûlullah efendimiz, müslümanların Habeşistan’a hicret etmelerine izin verdi. Orada rahat, edebileceklerdi. Hâlid bin Saîd (r.a.) hanımı ile birlikte hicrete çıkacakları sırada, babası çok hastalandı. Yatağa düştü, İslâm dinine düşmanlığı sebebiyle; bu hastalığından kurtulup ayağa kalkınca, Mekke’de bir tek kimsenin putlardan başkasına ibadet edemiyeceğini söylüyordu. Hz. Hâlid, babasının, hak dine olan bu düşmanlığının sona ermesi ve müslümanlara zarar vermemesi için, “Ey Allahım! Onu kaldırma!” diye duâ etti. Habeşistan’a hicret için, ilk olarak Mekke’den çıkan Hâlid bin Saîd (r.a.) ve hanımı oldu. Kendisi ile beraber Kureyşli müslümanlardan bir grup da Habeşistan’a hareket etti. On seneden fazla orada kaldı. Oğlu Saîd ve kızı Ümmü Hâlid orada doğup büyüdü.

Hz. Hâlid bin Saîd, ilk müslümanlardan olmak şerefinin yanında hem de Resûlullah’ın kâtiplik hizmetini yapmıştır. Kendisi, Hz. Ali bin Tâlib’den evvel müslüman olduğunu söylemiştir. Damra bin Rabîa (r.a.) da, Onun Hz. Ebû Bekir ile birlikte müslüman olduğunu rivâyet etmektedir. Kızı Ümmü Hâlid de, Hz. Hatice, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ali ve Hz. Zeyd bin Hârise ve Sa’d bin Ebî Vakkâs’dan sonra beşinci müslüman olduğunu bildirmektedir.

Hz. Hâlid bin Saîd, kardeşi Amr bin Saîd ve Hz. Ca’fer bin Ebî Talib ile beraber, Habeşistan’dan Resûlullah’ın yanına Medine’ye geldi. Hicretin altıncı (m. 628) yılına rastlayan, bu dönüşte, Hayber’in fethi gerçekleşmişti. Ganimetlerinden bir hisse de Hz. Hâlid’e ayrıldı. Bir rivâyete göre bu harbe katılmıştı. Bundan sonra Hâlid bin Saîd (r.a.), önce ömretü’l-kazaya, sonra sırası ile Mekke’nin fethine, Huneyn harbine, Tâif ve Tebük seferlerine ve bunların yanında, bazı küçük seriyyelere iştirak etti. Fakat Bedir ve Uhud harplerine katılamadığı için çok üzgündü. Bu üzüntüsünü, bir ara Resûlullah efendimize açıkladığında, Peygamberimiz ona: “Üzülecek bir durum yoh! Başkaları bir hicret ettiler. Fakat sen, iki hicrete katılmış oldun.” buyurarak, gönlünü aldı.

Hz. Hâlid bin Saîd, Medine-i Münevvere’ye döndükten sonra Resûl-i Ekrem (s.a.v.) yazışma ve mektûblaşma işlerini ona verdi. Eshâb-ı kirâmın içinde okuma-yazma bilenlerden biriydi. Mekke’de iken de bu işleri, o yürütürdü. O, yazılacak çeşitli mektûbları yazar, gönderir ve yabancılarla yapılan anlaşmaları kaleme alır, gelen heyetlerle yapılan görüşmeleri kaydeder ve buna benzer her türlü işleri o yerine getirirdi. Resûlullah’ın özel kalem müdürü vazifesini îfa ediyordu. Hicretin dokuzuncu (m. 631) senesinde Taif te oturan Benî Sakif’ten gelen heyet, Resûlullah ile görüşme yaptı. Bu heyet ile Resûlullah efendimiz arasındaki yazışma işlerini ve sulh anlaşmasını Hz. Hâlid bin Saîd kaleme almıştı.

Hz. Hâlid’in müslümanlığı kabulünden ve Habeşistan’dan Medine’ye gelerek orada ikametinden sonra, kardeşi Ebbân da İslâmiyeti kabul çtmişti. Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm, bu kardeşleri (Hz. Hâlid, Amr ve Ebbânı) devlet işlerinde kabiliyetli ve kudretli gördüğünden; Hz. Hâlid’i Yemen’e, Hz. Amr’ı Tihama’ya ve Hz. Ebbân bin Saîd’i de, Bahreyn taraflarına önce âmil (zekat memuru), sonra da vali olarak tayin etti. Hz. Hâlid bin Saîd, Yemen’deki görevine, Resûlullah’ın vefâtına kadar devam etti. Peygamberimizin vefât haberini alır almaz, üçü de Medine’ye geldiler. Bu sırada Hz. Ebû Bekir halife seçilmiş görevine yeni başlamış bulunuyordu.

Hz. Ebû Bekir de. Hâlid bin Saîd’i (r.a.) Yemen’deki görevinin başına göndermek istedi. O, bu görevi özür bildirerek kabul etmedi. Hz. Ebû Bekir’in halifeliğinin ikinci yılında, İslâmiyet’ten ayrılan, namaz kılarız, zekat vermeyiz diyenlerle yapılan muharebelere katılarak mürtedlerin, bozguncuların bastırılmasında vazife aldı. Bu temizlik harekâtı tamamlandıktan sonra, İslâm ordusu Şam taraflarına sevk edildi. Bizans ile Yermük’te çetin savaşlar yapıldı. 46.000 kişilik İslâm ordusunun karşısında 240.000 kişilik Rum ordusu vardı. 108.000 düşman askeri öldürüldü. 3.000 müslüman şehjd oldu. Bu arada halife, Hz. Hâlid bin Saîd’e, ordunun bir kısmının kumandanlığını verdi. Askerlerin harbe hazırlanması ve ihtiyaçlarının giderilmesi ona aitti. Hz. Hâlid, yardımcı kuvvetlerin kumandanı olarak Filistin’de Remle şehrine yakın Ecnadey taraflarına gönderildi.

Yolda, askerleri arasında bazı ihtilaflar baş gösterdi. Tam bu arada, Bizans kumandanı Mahân da, ordusu ile Hz. Hâlid’e karşı taarruza geçti. Hâlid (r.a.), bu taarruzu geri püskürttü ve yardım istedi, İslâm ordusunun tamamı seferberlik halinde olduğundan Hz. İkrime ve Hâlid bin Velid (r.a.) derhal Hz. Hâlid’e yardıma geldiler. Bizans ordusu üzerine tekrar hücum edildi ve Şam’a kadar sürüldü. Şam ile Vakusa arasında ordusunu düzenleyen Bizans kumandanı Mahân, Hz. Hâlid bin Saîd kumandasındaki İslâm ordusu üzerine tekrar saldırdı. Yapılan savaşta Hz. Hâlid’in oğlu Saîd bin Hâlid (r.a.) şehîd oldu. Tam bu sırada İkrime bin Ebû Cehil’in (r.a.) kuvvetleri yardıma geldi. Bizans komutanı Mahân kaçtı. Hâlid bin Saîd (r.a.), ordusunu Zü’l-Merre’ye getirerek orada konakladılar. Ayrıca, durumu, Medine’de bulunan halifeye bildirdi.

İslâm ordusu ile Bizans Rum ordusu arasında şiddetli çarpışmalar oldu. Bu muharebelerde müslüman kadınlar da harp etti. Başkumandan Hz. Hâlid bin Velid ile bir Kolun komutanı Hz. İkrime’nin şaşılacak kahramanlıkları görüldü. Hz. Hâlid bin Saîd de, büyük bir cesaret örneği göstererek kahramanca dövüştü. Onun bu halini gören ordunun diğer askerlerine büyük bir canlılık ve cesaret geldi. Şam şehrinin alınmasında ve Fihl muharebesinde canını ortaya koyarak kahramanca çarpışan Hz. Hâlid bin Saîd, 14 (m. 635) yılında İslâm orduları ile birlikte Merc-i Safer denilen yere geldi. Bir sene önce Hz. İkrime’nin şehîd olması ile dul kalan hanımı ile evlendi. O gece bütün askerlere düğün ziyafeti verildi. Ertesi gün, düşman üzerine saldırıya geçildi. Hz. Hâlid bin Said hemen ön saflara geçerek dövüşmeye başladı. Düşman askerinden birisi, kendisi ile yeke yek döğüşecek bir er istedi. Hz. Hâlid hemen ortaya; çıkıp vuruşmaya başladı. Burada kendisi şehîd oldu. Kocasının şehîd edildiğini gören bir günlük evli hanımı Ümmü Hakîm, hiç feryat ve figan etmeyerek, eline aldığı bir kılıçla düşman üzerine yürüdü. Kahramanca vuruşmaya başladı. Onun bu halini gören İslâm askerleri büyük bir şevk ve arzu ile saldırıya geçtiler. Bizanslıları kılıçtan geçirmeye başladılar. Bu arada Ümmü Hakîm (r.anha) de bir kâfir askerini öldürmüştü.

Hz. Hâlid bin Said, daha cahiliyet devrinde, iken de okuma-yazma bilirdi. Arap edebiyatı ve çeşitli ilimlerde geniş bilgi sahibiydi. Mükemmel yazı yazardı. Resûlullah’ın mektûblarını o yazardı. Bu mektublardaki edebî şekil, herkesi hayran bırakacak tarzdadır. Hz. Hâlid, elindeki yüzüğüne ve mühürüne “Muhammedün Resûlullah” cümlesini yazdırmıştı. Bu yüzüğü parmağından hiç çıkarmazdı.

Hz. Hâlid bin Saîd bütün ömrünü harp meydanlarında geçirdiğinden, Peygamberimizin (s.a.v.) kâtibi olmasına rağmen hadîs-i şerîf rivâyetinde bulunamadı.

 

KAYNAKLAR 

1) El-İsâbe, cild-1, sh-406

2) El-İstiâb, cild-1, sh-399

3) Kâmûs-ul-a’lâm, cild-3, sh-2104

4) Tabakât-ı İbni Sa’d, cild-4, sh-94

5) El-A’lâm, cild-2, sh-296

6) Sîret-i Dahlan, cild-1, sh-189

 
 

Bir Önceki Sayfaya Gider

Bu Bölümün İndex Sayfasına Gider

Bir Sonraki Sayfaya Gider