Resûlullahın
torunu, İslâm halifelerinin beşincisi. Oniki imamın da ikincisi, Ehl-i beytin
dördüncüsü. Hz. Ali’nin oğlu olup, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) kızı
Fâtıma-tüz-Zehra annesidir. Künyesi Ebû Muhammed olup, lâkabı Müctebâ’dır.
Medine’de 3 (m. 625) senesinin Ramazan ayı ortasında doğdu. Muhammed (s.a.v.)
kulağına ezan ve ikâmet okuyup, ismini “Hasan” koydu. Yedinci günü akika olarak,
iki koç kesti. Sünnet ettirip, saçını da kestirip, ağırlığınca gümüş sadaka
verildi. Medine’de 49 (m. 669) senesinde vefât etti.
Hz. Hasan
âlemlere rahmet olarak yaratılan, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) terbiyesiyle
yetiştirilip, büyüdü. Bu çok az kimseye nasip olan, fakat çok büyük şeref ve
se’âdetti. Mükemmel bir tahsil ve terbiye gördü. Resûlullah (s.a.v.) tarafından
pek çok hadîs-i şerîf ile iltifata mazhar oldu. Peygamberimiz Hz. Hasan’ı çok
sever, ona şefkatle muamele ederdi Hz. Hasan ve kardeşi Hz. Hüseyin,
Resûlullahın huzurunda güreşiyorlardı. Resûlullah (s.a.v.), Hz. Hasan’ı teşvik
buyurdu. Hz. Fâtıma-tüz-Zehra babasına: Yâ Resûlallah! Hz. Hasan büyüktür, hep
onun tarafını tutuyorsunuz. Halbuki, küçüğe yardımcı olmak daha uygun değil
midir? deyince, “Yâ Fâtıma! Cebrâil (a.s.) Hüseyin’e yardım ediyor”
buyurdular. Ebû Eyyûb-i Ensârî (r.a.) anlatır: “Birgün Resûlullahın (s.a.v.)
huzuruna girmiştim. Hasan ile Hüseyin önünde oynuyorlardı. “Yâ Resûlallah! Sen
bunları çok mu seviyorsun dedim.” “Nasıl sevmem. Bunlar benim dünyâda öpüp,
hakladığım iki reyhanımdır!” buyurdu. Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden, en
fazla hadîs-i şerîf nakleden Ebû Hureyre (r.a.) anlatır: “Hasan’ı gördüğümde hep
gözlerim yaşlarla dolar. Zirâ bugünkü gibi hatırlıyorum. Allahü teâlâ’nın Resûlü
(s.a.v.) Onu kucağına oturturdu. O da mübârek sakalları ile oynardı. Resûlullah
(s.a.v.) üç kerre şöyle buyurdular. “Ben bunu çok seviyorum. Sen de sev, Onu
sevenleri de sev!” Yine Hz. Hasan ile Hüseyin’i kast ederek buyurdular ki:
“Allahım ben bu ikisini seviyorum. Sen de bunları sev. Onlardan nefret
edenleri sen de sevme!”
Peygamberimiz (s.a.v.) Hz. Hasan, Hüseyin, Fâtıma ve Ali’yi (r.anhüm) örtü içine
alıp, Ahzâb sûresi otuzüçüncü âyet-i kerîmesini okuyup, “Ey Ehl-i Beytim!
Allahü teâlâ sizlerden ricsi ya’ni her kusur ve kirleri gidermek istiyor ve sizi
tam bir taharet ile temizlemek irade ediyor.” Sonra, “Allahım! Benim Ehl-i
beytim bunlardır.” buyurdu. Hz. Hasan, henüz akıl baliğ olmayan ve
Resûlullaha bîat eden çocuklardandı. Sekiz yaşında 11 (m. 632) senesinde, önce
dedesi Hz. Muhammed (s.a.v.), sonra da annesi Hz. Fâtıma-tüz-Zehra vefât edince
yetim kaldı. Bundan sonra babası Hz. Ali’nin (r.a.) terbiyesinde büyüdü. Hz.
Hasan beyaz ve güzel yüzlü olup, yüzü Resûlullah (s.a.v.)’ın yüzüne çok benzeyen
yedi kişiden biridir. Resûlullaha bundan daha çok benzeyen kimse yoktu. Bir gün
Hz. Ebû Bekir, ikindi namazını kıldıktan sonra yolda oynayan Hz. Hasan’ın yanına
gitti. Onu omuzlarına aldı. Hz. Ali’ye dönerek; “Ali’ye değil de tıpkı Peygamber
efendimiz’e benziyor” buyurunca, Hz. Ali tebessüm etti. Hz. Hasan hilm
(yumuşaklık) rızâ, sabır ve kerem (cömertlik) sahibiydi Fitne çıkıp, halife Hz.
Osman’ın evi sarıldığında imdadına gitti. İki defa herşeyini Allah rızası için
dağıttı. Bir kişinin münâcâtında; “Yâ Rabbi! Bana onbin altın ihsan eyle”
dediğini işitince, aceleyle evine gitti. Adamın münâcâtında istediğini gönderdi.
Sadaka vermeden edemezdi. Hz. Hüseyin ile her aldıklarında pazarlık eder, ucuz
almaya çalışırlardı. Kendilerine, “Bir günde, binlerce dirhem sadaka
veriyorsunuz da, bir şey satın alırken niçin uzun pazarlık ederek
yoruluyorsunuz?” dediklerinde “Verdiklerimizi Allah rızası için veriyoruz. Ne
kadar çok versek yine azdır. Fakat, alış-verişte, aldanmak aklın ve malın noksan
olmasıdır.” buyururlardı. Aldığı bir hediyeye değerinden fazla karşılık verirdi.
Birgün Abdullah bin Zübeyr ile yola çıkmıştı. Bir hurmalıkta dinlendiler.
Ağaçlar kurumuştu. Abdullah bin Zübeyr “Ağaçta hurma olsaydı, iyi olurdu” dedi.
Hz. Hasan sessizce duâ etti. Bir ağaç hemen yeşerip, hurma ile doldu. Orada
bulunanlar bu sihirdir, dediler. Hz. Hasan, “Hayır, sihir değil. Resûlullahın
torununun kabul olan duası ile Cenâb-ı Hak yaratmıştır.” buyurdu.
Hz. Hasan
babası Hz. Ali’nin şehîd edilmesiyle, 40 (m. 661) senesi Ramazan ayı sonunda
halife oldu! Kendisine kırkbin kişi bîat etti. Basra, Hicaz, Horasan, Irak,
İran, Kûfe, Medine, Mekke ve Yemen ahalisi de bîat etti. Fakat, Mısır ve Şam
ahalisi Hz. Muaviye’ye bîat etti. Hilâfetin yedinci ayında Bağdad yanında iki
tarafın ordusu harbe hazır iken, müslüman kanı dökülmemesi için, hilâfeti Hz.
Muâviyeye baraktı. Hz. Hasan küçük iken Resûlullah (s.a.v.) O’na işaret ederek,
“Bu oğlum Seyyiddir. Ümid ederim ki, Allahü teâlâ O’nun vasıtasıyla iki
tarafın arasını bulur” buyurması, Resûlullah’ın (s.a.v.) bir mucizesiydi.
Hz. Hasan’ın hilâfetten çekilmesiyle müslüman kanı dökülmedi Hz. Muâviye ile
anlaştıkdan sonra Medine-i Münevvere’ye geldi. Hz. Muâviye kendisinden sonra Hz.
Hasan’ın halife olmasına karar verdi. Hz. Hasan, çok evlenir, boşanırdı. Babam
Hz. Ali, Kûfe’deyken “Hasan’a kız vermeyiniz. Zira boşar” deyince Kûfeliler
kızlarının Resûlullah’ın torununun nikâhıyla şereflenmeleri için; “Biz, O’na
istediği kızı veririz. İster alıkoysun ister boşasın.” cevabını verdiler. Aldığı
her kadın ise Hz. Hasan’ı çok sevip, âşık olurdu. Fakat Ca’de binti Eş’as
boşanmaktan çok korkup, kin tuttu. Hz. Muâviye’nin oğlu Yezid, babasının Hz.
Hasan’ı halef göstermesi üzerine Ca’de’ye, Şam’dan zehir ile, “Seni ben
alacağım, tepeden tırnağa kadar mal, süs eşyası içine koyacağım.” haberini
gönderdi. Ca’de aldandı. Hz. Hasan zehirlendi, ölüm hastalığındayken,
Resûlullah’ın (s.a.v.) yanına defn edilmesi için Hz. Âişe’den izin istedi. Hz.
Aişe izin verdiyse de fitne korkusundan Mervan bin Hakem izin vermedi. Hz.
Hüseyin O’nu Baki Kabristanı’na götürdü. Namazını Saîd bin Âs kıldırdı. Medine-i
Münevvere’de Baki Kabristanlığı’na defn edildi.
Hz. Hasan
yirmibeş kerre yaya olarak Hacca gitti. Onbeş erkek ve sekiz kız evladı vardı.
Hz. Hasan soyundan gelenlere “şerif” denir. Kızına ve yeğenlerine şöyle nasihat
ederdi; İlme çalışınız. Ezber zorunuza gidiyorsa, yazınız ve evlerinize
götürünüz.” Hz. Muhammed (s.a.v.) torunu Hz. Hasan için buyurdu ki:
“İçinizden en hayırlısı Ali, gençlerin arasında en hayırlıları Hasan ile
Hüseyin. Kadınların da en hayırlısı Fâtıma’dır.”
“Hasan ile
Hüseyin Cennet gençlerinin büyüğüdürler. Babaları onlardan efdaldir.”
“Kim güneşi
kaybederse aya başvursun. Onu da kaybederse yıldıza başvursun.” Eshâb-ı kirâm bu hadîs-i şerîfin izahını isteyince
Resûlullah (s.a.v.) bunu şöyle açıkladı, “Güneş benim. Ay Ali’dir. Fâtıma da,
yıldadır. Kuzey kutbuna yakın olan o iki yıldız ise Hasan ile Hüseyin’dir.”
KAYNAKLAR
1) Tabakât-ı İbn-i Sa’d cild-2, sh-9; cild-3, sh-19:
cild-8, sh-279
2) Üsûd-ül-gâbe cild-2, sh-8
3) El-İstiâb cild-3, sh-164, 168
4) A’lâm-ün-nübelâ cild-3, sh- 194, 168
5) Târîhi’l-İslâm cild-3, sh-66
6) Müsned-i Ahmed bin Hanbel cild-1, sh-108
7) Târîh-ul hâmis cild-1, sh-470
8) Süyûtî, Târîh-ul-hulefa sh-188-193
9) Sahîh-i Buhârî cild-2, sh-136; cild-4, sh-104
10) El-İsâbe cild-1, sh-338, 331
11) İbni Hacer-i Mekkî, Savâ’ık-ul-Muhrike sh-135
12) Muhtasar-ı tuhfe sh-193, 174
13) Tam
İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye sh-1011
|