İKİNCİ BÖLÜM: KERBEL FACİASIHucr b. Adiyy'in Öldürülmesi Üzerine Yapılan Yazışmalar :Hucr b. Adiyy, Hazret-i Ali'nin Iraklı Eshabımn büyüklerindendi. Hazret-i AH, Eş'as b. Kays'ı azl edip Kindelerin başına Hucr'u getirmek istemişti. Hucr ile Eş'as b. Amr, Âkilül Mürar oğullarından idiler. Hucr; Eş'as, sağ oldukça, bu işi üzerine almaktan kaçınmıştı. Ziyad b. Ebih, onu bazı adamlarile birlikte Şam'a göndermiş, Muaviye b. E'bî Süfyan da, onların boyunlarını vurdurmuştu. Küfeliler, buna son derecede üzüldüler. Küfe Eşrafından bazıları Medine'ye gidip hâdiseyi Hazret-i Hüseyn’e haber verdiler. Hazret-i Hüseyin «İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn,» dedi ve çok üzüldü. Küfeliler, Medine'de kaldıkları müddetçe, Hz Hüseyn'in yanma gelip gittiler. O sırada, Medine valisi Mervan b. Hakem idi.t- Mervan, Küfelilerin, Hazret-i Hüseyinin yanına gelip gittiklerini Öğrenince, bunu, Muaviye b. Ebî Süfyan'a bildirdi ve «Bana, bu husustaki görüşünü yaz!> dedi. Muaviye, Mervan'a yazdığı yazıda «Hüseyinle hiç bir suretle karşılaşma. O, bize bey'at etmiştir. Aradaki bey'atımra, vermiş olduğu sözü, bozmuş değildir.» dedi. Hazret-i Hüseyn’e yazdığı yazıda şöyle dedi: «İmdi, senin işlerinden bana bir şeyler erişti isp de, sen, bunu yapacak bir kimse değilsin. Çünki, elini bey'ata uzatan kişiye, vefalı olmak, yaraşır. Allah, sana rahmet etsin. Bil ki sen, ne zaman beni tanımazsan, ben de; sen: tanımam! Ne zaman, sen, bana tuzak kurarsan, ben de, sana tuzak kurarım. Karışıklık çıkarmak isteyen akılsız ve beyinsizler, seni yeltelemesinler vesselam!» Dineveri-Kitabül'ahbar s. 224-225 Hazret-i Hüseyin ona şu cevabı yazdı : «Yazın bana geldi. Sana, benden erişen haberden, ben, beriyim. Ahdimde, sonuna kadar durucuyum. Yalnız iyi ve güzel olan işler, sahibini, Allah'a ulaştırır. Benim, seninle ne çarpışmak, ne de, aleyhine kalkışmak istediğim vardır. Ben; seninle uğraşmayı bırakmaktan başka Allah katında benim İçin bir mazeret bulunduğunu sapmayor, şu ümmetin işlerinden senin idarenden da-Jha büyük bir ibtilâ ve imtihan bulunabileceğini de, bilmiyorum!» dedi. Muaviye b. Ebî Süfyan «Ebû Abdullah'a kötülükten başka bir şey yapmış olmadık!» dedi Ebülfida-Elbidaye Vennühâye c. 8, s. 162 Muaviye b. Ebî Süfyan'ın, Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyn’e İkramı :Müslümanlar araşma fitne düşmesini istemiyerek Hilâfeti Muaviye b. Ebl Süfyan'a bırakmasından sonra, Muaviye b. Ebî Süfyan, onlara son derece ikram eder, «Hoş geldiniz, safa geldiniz!» diyerek hal ve hatırlarım sorar, ken-kendilerine bol ihsanlarda bulunurdu. Hattâ bir gün, Onlara iki bin vermiş ve «alıttız bunu! Ben, Hind'in oğluyum! vallahi, size, ne benden Önce, ne de benden sonra hiç kimse bu kadar çok ihsanda bulunmamıştır.» deyince, Hazret-i Hüseyin, ona «vallahi, sen de, ne senden önce, ne de sonra, bizden daha üstün ve lâyık kimseye ihsanda bulunamayacaksın!» demişti. Hazret-i Hüseyn'in, İstanbul'u Fethe Giden Orduya Katılması :Muaviye b. Ebî Süfyan'ın, Hicri elli birinci yılda îstanbül'u feth için gönderdiği orduya, oğlu Yezid üe birlikte Hazret-i Hüseyin de katılmıştı Ebülfida-Elbidaye Vennihâye c. 8, s. 150-151 Muaviye b. Ebî Süfyan'ın, Yezid'e Vasiyeti ve Şamlıların Yezld'e Bey'atı :Muaviye b. Ebî Süfyan, ölüm döşeğine düşünce, oğlu Yezid'i yanına çağırdı. Ona Hazret-i Hüseyin hakkında bazı nasihat ve vasiyetlerde bulundu: «Iraklılar, Hüseyin b. Ali'yi ayaklandırmadan bırakmazlar. Eğer, o senin üzerine yürür de, sen ona galebe çalarsan, onu affet. Çünki o, akrabalık yönünden başkasına benzemiyen, hakkı, en çok gözetilecek olan bir zattır» İbn-i Haldun-Tarih c. 3, s. 18. «Hüseyin'i kolla. Çünki, o, insanların, insanlara en sevgilisidir. Ona kargı akrabalık hakkını gözet. Kendisine yumuşak davran. Ondan herhangi bir muhalefet görürsen, onun babasını öldüren, kardeşini geri durduran Allah, sana kâfi gelecektir!» dedi ve Hicretin altmışıncı yılında Recep ayının ortalarında Şam'da vefat etti Zehebi-Siyerü Âlâmünnübelâ c. 3, s. 108 Bunun üzerine, Şamlılar, Camide toplanarak Muaviye b. Ebî Süfyan'ın oğlu Yezid'e bey'at ettiler. O sırada, Velid b. Utbe b. Ebî Süfyan, Medine'de; Yahya b. Hakzm b. Safvan b. Umeyye, Mekke'de; Nûman b. Beşîr-i Ensârî, Küfe'de; Ubeydullâh b. Ziyad Basra'da vali bulunuyordu. Yezid'in Ençok Çekindiği Kişiler :Yezid'in, Hazret-i Hüseyin, Abdullah b. Zübeyr, Abdullah b. Ömer ve Abdurrahman b. Ebî Bekr'in kendisine bey'at edip etmemelerinden başka bir çekince ve endişesi yoktu. Dineveri-Kitabül ahbar s. 227 Yezid'in Yaşı ve Doğum Tarihi :Hicretin altmışıncı yılında Receb ayında babasının ölümünden sonra yerine geçtiği zaman Yezid b. Muaviye, otuz dört yaşında idi. Hicretin yirmi altıncı yılında doğmuştu. Ebülfida-Elbidâye Vennihâye c. 8, s. 146 Yezid'in Medine Valisine Emri :Yezid b. Muaviye, Hicretin 60. yılı Recep ayında Dimeşk'a dönerek Medine valisi Velid b. Utbe b. Ebî Süfyan'a şöyle yazdı: «Yazım sana gelince, Hüseyin b. Ali ile Abdullah b. Zübeyr'i buldur Onların, bana bey'atlarım al. Eğer, bey'at etmekten kaçınırlarsa, boyunlarını vur! Başlarını bana gönder! Halkın da, bey'atını al. Bey'attan kaçınanlar hakkında ise, Hüseyin b. Ali ve Abdullah b. Zübeyr hakkında olduğu üzre, hükmü yerine getir! Vesselam.» Yakubî-Tarih c. 2, s. 241 Başka rivayete göre Yezidy yazısında şöyle demişti: «imdi, Hüseyn'in, Abdullah b. Ömer'in ve Abdullah b. Zübeyr'in bey'atlarım zorla al. Onlar, bey'at edinceye kadar, ne gevşeklik ve yumuşaklık gösterilecektir, ne de, uyuşmaklık! Vesselam!» Belâzürî-Ensâbül eşraf c. 4, s. 12, Taberİ-Tarih c. 6, s. 188 Yezid'in, Velid b. Utbe'ye yazdığı bu yazısı, Fare kulağı gibi küçücük idi. Ebülfida-Elbidâye Vennihâye c. 8, b. 146 Velid'in Mervan'la Görüşmesi :Yezid'in emirnamesi gelince, Velid, bir fitne ve karışıklık çıkmasından korktu. Araları açık bulunan Mervan'a adam .gönderdi. Mervan, geldiği zaman, yazıyı ona okudu ve ne yapmak gerektiğini danıştı. Mervan «Abdullah b. Ömer'le Abdurrahman b. Ebî Bekr, bu hususta bir ğey istemezler. Hüseyin b. Ali ile Abdullah b. Zübeyr'e gelence, hemen adam gönderip onları çağırt ve Yezid'e bey'atlarım al. Bey'at etmezlerse, Muaviye'nin ölüm haberi yayılmadan önce, onların boyunlarını vur! Yoksa, onlardan her biri bir tarafa çekilir, muhalefete başlarlar!» dedi. Velid'in, Hazret-i Hüseyin'le Abdullah B. Zübeyr'i Huzuruna Çağırtması :Velid b. Utbe, o zaman buluğ çağına ermek üzre bulunan Abdullah b. Amr b. Osman'a «Oğulcağızım! Haydi, Hüseyin b. Ali ile Abdullah b. Zübeyr'e gitte, onları bana çağır!» dedi. Çocuk, Mescid'e kadar gitti. Onlar, Mescid'de oturmakta idiler. Onlara «Valinin dâvetine icabet ediniz!» dedi. Çocuğa «Sen, git İzin sıra geliriz!» dediler. Çocuk, dönüp gitti. Abdullah b. Zübeyr, Hazret-i Hüseyn’e «Sence, bu saatte adam gönderilip çağırılmamızın sebebi ne olabilir?» diye sordu. Hazret-i Hüseyin «Sanırım ki: Muaviye, ölmüştür. Bey'at için çağırılıyoruz!» dedi. Abdullah b. Zübeyr «Ben, bundan daha başka bir maksad bulunduğunu sanıyorum.» dedi. Mescidden ayrılıp evlerine gittiler. Dineveri-Kitabül ahbar s. 227, Taberi-Tarih c. 6, s. 189 Velid, ikisine tekrar adam gönderip gelmeleri için ısrar etti. Hazret-i Hüseyn'in, Valinin yanına gitmesine, ev halkı razı olmadılar. Abdullah b. Zübeyr, davetcilere «Acele etmeyiniz, yanınıza geleceğim!» diye cevap verdi. Velid, âzadlı kölelerini ona tekrar gönderdi. Onlar «Ey kâhiliyenin oğlu! Valinin yanına gelirsen, gel, gelmezsen, seni öldürürüz!» diyerek tehdid ve hakaret ettiler. Abdullah b. Zübeyr de «Hemen geliyorum! Hemecı geliyorum!» dedi. Abdullah b. Zübeyr'in kardeşi Cafer b. Zübeyr, Velid'in yanına gitti. Ona «Allah, sana rahmet eylesin. Abdullah'ın üzerine düşmekten vazgeç. Ona, bir çok adamlar göndermen, kendisini korkutmuştur. O, inşallah, yarın sabah sana gelecektir.» dedi. Bunun üzerine Velid, adamlarını ona salmaktan vaz geçti. Abdullah b. Zübeyr'in Mekke'ye Gitmesi :Abdullah b. Zübeyr, Hicretin 60. yılında Recebin çıkmasına üç gece kala, cumartesi gecesi, yanında, kardeşi Cafer b. Zübeyr olduğu halde, Furu yolunu tutarak, Mekke'ye doğru hareket ettiler. Sabaha çıkınca, Velid, onu arattı, bulduramadi. Belazüri-Ensabül eşraf c. 4, s. 13 Kendisinin, Mekke'ye gittiğini haber aldı. Dineveri-Kitabül ahbar s. 228 Ümeyye oğullarının azadlılarından Habîb b. Kürre'nih kumandası altında otuz atlıyı peşlerinden koşturdu ise de onlara yetişmek mümkün olmadı. Belâzûri-Ensabül'eşraf c. 4, 6. 13 Hazret-i Hüseyn'in Velid'Ie GörüşmesiHazret-i Hüseyin, âzadlı kölelerile oğullarından bazılarını yanına alarak vali konağına doğru gitti. Yanındaki gençlere, kapıda oturmalarını, sesini işitir işitmez, içeri dal malarını emr ettikten sonra, kendisi, Velid'in huzuruna girdi. O sırada, Mervan b. Hakem, Velid'in yanında idi. Hazret-i Hüseyin de, Velid'in o bir yânına, oturdu Dineveri-Kitafoül'ahbar s. 227-228 Hazret-i Hüseyin, Velid'Ie Mervan arasında gerginlik bulunduğunu bildiği için, onu, Velid'in yanında görünce: «Akraba ile ilgilenmek, görüşüp konuşmak, ilgisizlikten hayırlıdır. Barışıklık ta, düşmanlıktan hayırlıdır Şimdi, siz, bir araya geldiğinize göre, her halde, Allah, aranızı düzeltmiştir.» dedi. . İkisi de cevap vermediler, sustular. Velid, Yezid'in yazısını okuduktan sonra, Hazret-i Hüseyin'i, Yezid'e bey'ata davet etti. Hazret-i Hüseyin «înnâ lillâhi ve innâ Üeyhi râciun. Allah, Muaviye'ye rahmet etsin. Sana da, büyük ecir versin. Bey'at işine gelince, benim gibi bir adam, gizli olarak bey'at edemez. Zâten, halkın önünde açıklamadıkça, bu bey'ata sen de, razı olmazsıa. Sen, çıkıp halkı bey'ata davet ettiğin zaman, bizi de, çağırırsın.» dedi. Velid, sulh-u müsâlemeti sever bir adamdı. «Peki, şimdi, evine dön. Halk, bey'at için toplandığı zaman, sen de, onlarla birlikte gelir, bey'at edersin.» dedi. Mervan «Eğer, bu, şimdi yanından ayrılacak olursa, onu, bir daha hiç bir zaman ele geçirmeğe kadir ve muvaffak olamazsın! Hatta, onunla, senin aranda çok çarpışma olur. Sen, bu adamı haps et. O, yanından gitmeden, ya bey'at eder, yahut onun boynunu vurursun!» dedi- Hazret-i Hüseyin-, yerinden sıçradı. «Ey mor suratlı adamın oğlu! Yalan söyledin! Vallahi, sen alçaklaştın. Günah işledin. Benim boynumu vurmağa, ne sen kadir ola bilirsin, ne de, o kadir ola bilir!» diyerek Velid'in yanından çıkıp gitti. Belâzüri-Ensabül'eşraf c. 4, s. 14-15, Taberi-Tarih c. 6, s. 189 Mervan, Velid'e «Sen, benim sözümü dinlemedin. Vallahi, sen, böyle bir fırsatı bir daha ele geçiremezsin!» dedi. Velid'în- Mervan'ı Kınaması ve Hazret-i Hüseyn'in Kanına Girmekten Ürpetmesi:Velid «Yazıklar olsun sana! Sen, bana Resûllullâh aleyhisselâmın kızı Fa-tıma'nın oğlu Hüseyin'i Öldürmemi mi telkin ve teklif etmek istiyorsun?! Dineveri-Kitabül'ahibar s. 228 Ey Mervan! Sen, benim dinimi yıkacak bir şeye teşebbüs etmemi mi is tiyorsun?! Vallahi, Hüseyin'i öldürüp te, dünyanın her tarafına, üzerine güneşin doğup battığı bütün dünya mal ve mülküne mâlik olacağımı bilsem, yine, onu öldürmeyi arzu etmem! Belâzüri-Ensab. c. 4, s. 15, Taberi-Tarih c. 6, s. 190 Süb'hânallâh! (Bey'at etmem!) dedi diye Hüseyin'i mi öldüreyim?! Taberi-Tarih c. 8, s. 190Vallahi, bu işi yapmamaktan doğacak sorumluluk, Kıyamet gününde Allah katmda Mîzan’da Hüseyn'in kanma girmenin hisabmı vermekten daha hafif, daha kolaydır Dineveri-Kitabül'ahbar s. 228, Belâzüri-Ensab c. 4, s. 15 Hem, onun kanı masundur, korunmuştur da!» dedi. Zehebî-Â'lâmünnübelâ c. 3, s. 198 Mervan, Velid'in görüşünü hiç te beğenmediği ve benimsemediği halde, ona «Senftı bu husustaki görüşün ve yaptığın yerindedir!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 19025 Muhammed b. Hanefiye'nin Hazret-i Hüseyn’e Öğüt ve Tavsiyeleri :Hazret-i Hüseyn'in kardeşi Muhammed b. Hanefiyye, Hazret-i Hüseyn’e : «Ey kardeşim! Sen, bana halkın en sevgilisi ve şereflisisin. Mervan, seni, Yezid'e bey'at ettirmek için üzerine düşecektir. Sen, şehirlerden uzak dur. Halka elçilerini sal. Onlar,senia yanına toplanır, sana bey'at ederlerse, bundan dolayı Allah'a şükr et. Şâyed, halk, senden başkasının yanına toplanır, ona bey'at ederlerse, bundan, senin ne dinin, ne de insanlığın ve faziletin eksilir. Ben, ancak, şundan korkarım ki: sen, şehirlerden birisine varırsın. Halk, senin hakkında anlaşmazlığa düşerek çarpışırlar da, ilk mızrak sana dokunur! Senin gibi, gerek şahsiyet bakımından, gerek. Ana ve Baba bakımından, insanların en hayırlısı olan bir zatın boş yere kanı dökülür ve Ev halkı da, zelil ve perişan olur! dedi. Hazret-i Hüseyin «Peki, nereye gideyim kardeşim?» diye sordu. Muhammed b. Hanefiyye «Sen, Mekke'ye git. Orada sükûnet ve rahat bulursan, ne âlâ! Rahat olamazsan, Yemen'e git. Orada sükûnet ve rahat bulursan, ne âlâ! Rahat bulamadığın takdirde, dağ başlarına çık. Halkın işlerinin nereye varacağını bekle. Senin için faydalı olan görüş, açıklanmıştır!» dedi. Belâzüri.Ensab c. 4, s. 15-16, Taberi-Tarih c. 6, s. 190-191 Hazret-i Hüseyn'in Mekke'ye Gidişi :Muhammed b. Hanefiyye'nin-tavsiyesi üzerine Hazret-i Hüseyin. Hicretin 60. yılında Recep ayının bitmesine iki gece kala, pazar günü Taberi-Tarih c. 6, s. 190akşam olup gece karanlığı çökünce, kız kardeşleri Ümmü Külsum'u, Zeyneb'i, kardeşinin oğlunu, Kardeşi Ebû Bekir'i, Cafer'i, Abbas'ı ve Medine'de bulunan bütün Ev halkını yanma alarak Mekke yolunu tuttu. Medine'de yalnız kardeşi Muhammed b. Hanefiyye kaldı. Abdullah b. Abbas da, bir kaç gün önce Mekke'ye gitmişti. Abdullah b. Muti'in Hazret-i Hüseyn’e Tavsiyeleri :Hazret-i Hüseyin, bir hayli yol aldıktan sonra Abdullah b. Muti'e rastladı. Abdullah b. Muti, Mekke'den dönüyor, Medine'ye gidiyordu. Hazret-i Hüseyn’e «Nereye gidiyorsun?» diye sordu. Hazret-i Hüseyin «Şimdilik Mekke'ye!» dedi. Abdullah b. Muti «Allah, hakkında hayırlı eylesin. Ben, sana başkabir görüşü işaret ve tavsiye etmek isterdim.» dedi. Hazret-i Hüseyin «Nedir o?» diye sordu. Abdullah «Mekke ye vardığında, oradan bazı memleketlere ve meselâ Küfe’ye de, gitmek isteyeceksin. Sakın, oraya gideyim deme! Çünki, orası, uğursuz bir memlekettir. Baban, orada öldürüldü. Kardeşin Hasan, orada yalnız bırakıldı, aldatıldı ve yaralandı. Sen, Mekke Hareminden ayrılma. Hicaz halkı, sana, hiç kimseyi denk tutmaz. Sen, sana bağlı olanları her tarafdan oraya çağır. Gelip yanında toplanırlar.» dedi. Hazret-i Hüseyin «Allah, dilediği şeyi takdir ve hükm eder!» dedi. Sonra, devesinin yularını bırakıp yoluna devam etti ve Mekke'ye ulaştı. Mekke'de, Şi'b'-i Ali'ye indi.. Mekkeliler, oau, görünce, yanında halka halka toplandılar. Abdullah b. Zübeyr'i bıraktılar. Halbuki, daha Önce, onun başında toplanmakta idiler. Abdullah b. Zübeyr; Hazret-i Hüseyin, Mekke'de oturdukça, halkın, kendisi yanında toplanmayacağım bildiğinden, sabah akşam, Hazret-i Hüseyinin peşinden ve yanından ayrılmadı. 0 sırada, Yezid, Mekke valisi Yahya b. Hakîm'i azl etti. Küfelilerin Hazret-i Hüseyin'i Küfe'ye Davet Etmeleri :Küfeliler, Muaviye b. Ebî Süfyan'ın vefat ettiğini, Hazret-i Hüseyn'in de, Mekke'ye gittiğini haber alınca, Ehi-i Beyt tarafdarlanndan bir cemaat, Süleyman b. Sured'in evinde toplandılar. Dmeveri-Kitabül'ahbar s. 228-229 Süleyman b. Sured, Peygamberimizin Eshabındandı. îsmi Yesar'dı. Müslüman olduğu zaman, Peygamberimiz, onun ismini Süleyman'a çevirmişti. Kendisi, kavminin Eşrafındandi. Peygamberimizin vefatından sonra Küfe'ye gelip yerleşmişti. Süleyman b. Sured, Cemel ve Sıffın vakalarında Hazret-i Ali'nin yanında bulunmuştu. İş üzerinde hemen karar veremez, çok düşünür dururdu. İbn-i Sa'd-Tabakat c. 4, s. 292 Süleyman b. Sured «Muaviye, Ölmüştür. Hüseyin, halkın bey'atım alacaktır. Kendisi, Mekke'ye gitmiştir. Sizler, Onun ve Babasının Tarafdarları bulunuyorsunuz. Eğer, siz, bunu biliyorsanız, Ona yardım edeceğinizi ve Onun düşma-nile savaşacağınızı kendisine yazınız. Şayed korkacak, korkaklık edecekseniz, adamcağızı aldatmayınız!» dedi. Toplantıda bulunanlar «Hayır! Onu, aldatmayacağız. Onun düşmanüe çarpışacağız. Onun uğrunda öleceğiz!» dediler. Süleyman b. Sured «Öyle ise, Ona yazı yazınız.» dedi. Özet olarak şöyle yazdılar : Bismillâhirrahmânîrrahîm Hüseyin b. Ali'ye Süleyman1 b. Sured, Müseyyeb b. Necebe, Rifâa b. Şeddad ve Habîb b. Muzâhir'le Küfeli Mümin ve Müslümanların Hüseyn’e Tarafdar olanlarından! Selâmün aleyküm! Biz, Allah'a hamd ederiz ki O'ndan başka ilâh yoktur. İmdi, Allah'a hamd olsun ki düşmanını öldürmüştür... Bizim İmamımız, Önderibiz yoktur. Hemen gel! Umulur ki: Allah, bizi, Senin sayende hak üzerinde toplar. Numan b. Beşir, Vali köşkünde oturmaktadır. Biz, onunla ne cumada toplanıyoruz, ne de, bayram namazmâ çıkıyoruz. Yanımıza geleceğini haber alacak olursak, Seni karşılamağa çıkar, Sana Şam'da kavuşuruz inşaallâh. Allah'ın selâm ve rahmeti üzerine olsun.» Taberi-Tarih.c. 6, s. 197 Küfeliler, gönderdikleri' başka bir yazılarında da : Senin yanında yüz bin kişi bulunacaktır!» dediler Taberi-Tarih c. 6, s. 221 Süleyman b. Sured ve arkadaşları, Küfe Valisi Numan b. Beşir'i kovacaklarım da, mektuplarında bildirdiler. Mektubu, Ubeydullâh b. Sübey'ül'Hemdânî ve Abdullah b. Veddâk-üs Sülemî ile Mekke'ye gönderdiler. Bunlar, Ramazanın onunda Mekke'ye eriştiler ve mektubu Hazret-i Hüseyn’e sundular. O gün, akşam olmadan, Bişr b. Müshir-üs Saydâvî ile Abdurrahman b. Ubeyd-ül Erhabî, yanlarında Küfe Eşraf ve kabile Reislerinin elli mektubu olduğu halde, Hazret-i Hüseyn'in yanına geldiler.» Her mektup, Küfelilerden iki, üç, dört kişi tarafından imzalı, mühürlü olarak gönderilmiş bulunuyordu. Sabaha çıkınca, Hâni b. Hâni' üs-Sübey'î ve Saîd b. Abdullâh-ül Has'amî, yanında elli mektupla geldi. Ö gün, akşam olduğu zaman, Saîd b. Abdullâh-üs Sakafî, Küfelilerin Reislerinden Şebes b. Rıb'î, Haccar b. Ebcer, Yezîd b. Haris, Azre b. Kays, Amr b. Haccac ve Muhammed b. Umeyr b. Utarid'in gönderdikleri bir mektupla çıka geldi. Küfelilerden diğer günlerde de, hayvanlarına azıklarını yükleyip Hazret-i Hüseyn’e mektup getiren Elçiler birbirini takip etti Dinaveri-Kitabül'ahbar s. 228-229 Küfeliler, Hazret-i Hüseyn’e «Biz, Seni'n bey'atına kendimizi bağladık Biz, Senin yanında Ölümü göze aldık! Senin yüzünden cumada, cemaatta bulunamamaktayız. Hemen yanımıza gel!» demekte idiler. Taberi-Tarih c. 6, s. 194, Mes'üdi-Murûcuzzeheb c. 3, s. 64 Hâni ile Saîd b. Abdullah'ın getirdikleri mektupta da şöyle deniliyordu: Bismîllâhîrrahmânîrrahîm Hüseyin b. Ali'ye: Onun Taraf darı olan Mümin ve Müslümanlardan! İmdi, haydi gel artık. Bütün halk, seni gözleyor. Onların, senden başka imam ve Önderleri yok. Acele, acele gel, Vesselam.» Yakubî-Tarih ç. 2, s. 241-242, Taberi-Tarih c. 6, s. 197 Küfeli kabile Reislerinden Şebes b. Rib’ı Haccar b. EbcerT Yezid b. Haris, Yezid b. Rüveym, Azre b. Kays, Amr b. Haccac ve Muhammed b. Umeyr-üt Temimi de, birlikte yazıp gönderdikleri mektuplarımda şöyle demekte idiler: «İmdi, her taraf yeşerdi. Meyvalar yetişti. Kuyuların suyu çoğaldı. İstediğin zaman gel. Senin İçin askerler, yardımcılar hazırlanmıştır. Sana selâm olsun.» Taberi-Tarih c. 6, s. 197 Abdullah b. Abbas’ın Yezid'e gönderdiği mektupta açıkladığına göre : Hazret-i Hüseyn'in Küfe'ye davet edilişinde Yezid'in de, parmağı vardı Yakubı-Tarih c. 2, s. 249 Hazret-i Hüseyn'in Küfelilere Cevabı ;Hazret-i Hüseyin, Küfelilerin hepsine bir mektup yazıp Hâai b. Hâni ve Saîd b. Abdullah'la gönderdi. Hazret-iHüseyin,bumektubunda şöyle dedi : Bîsmîllâhîrrahmânîrrahîm Hüseyin b. Ali'den, Küfe'de bulunan Mümin ve Müslüman cemaatına! İmdi, bana, mektuplarınızla en son gönderdiğiniz Elçileriniz Hâni ve Saîd geldiler. Andığınız, anlattığınız her şeyi anladım. Sözlerinizin özü olarak : (Bizim için bir îmam ve önder yok. Sen, hemen gel. Umulur ki: Allah, Senin sayemde, bizi, hidâyet ve hak üzerinde toplar.) diyorsunuz. Kardeşim ve Amucamın oğlu olan, ailem halkından güvendiğim Müslim b. Akîl'i size gönderiyorum. Sizin hal ve gidişinizi, işinizi ve görüşünüzü inceleyip bana yazmasını kendisine emr ettim. Eğer, o, sizin bütün ileri gelenlerinizin, fazilet ve üstün akıl sahibi olanlarınızın görüşlerinin de, yanıma gelen Elçilerinizin görüşlerinin aynı ve yazılarınızdan okuduğum şekilde olduğunu bana yazacak olursa, inşaallâh, hemen hazırlanır, yanınıza gelirim. And olsun ki: Kitabullâh'la âmil olmayan, a'dâlet terazisini elinde tutmayan, hak ve gerçek dine göre hareket etmeyen, nefsini Allah'a bağlamayan kişi, gerçek mânâda, İmam ve Önder olamaz! Vesselam.» Taberi-Tarih c. 6, s. 197.198 Basralıların Toplantıları Ve İbn-i Ziyad'ın Tedbir Alması :Basralı Ehl-i Beyt Tarafdarları da, Abdulkays oğulları kadınlarındanMâriye'nin evinde günlerce toplandılar. Hazret-i Hüseyn’e bey'at hususunda konuşmalar yaptılar. Ubeydullâh b. Ziyad; Hazret-i Hüseyin'ift geleceğini haber alınca, Basra'daki Vali vekiline yazdı. Gözcüler dikilmesini ve yolların tutulmasını emr etti. Abdulkays oğullarından Yezîd b. Nubayt, Hazret-i Hüseyn'in yanma gitmek için hazırlandı. Kendisinin, on oğlu vardı. Onlara «Hanginiz, benimle birlikte gelir?» diye sordu. Yezid'in Abdullah ve Uzeydullâh adındaki oğulları, kendisile birlikte gitmeğe karar verdiler. Yezid b. Nubayt, Mariye'nin evinde toplanan dostlarına ve arkadaşlarına «Ben, Hüseyn'in yanına gitmek için, acele ediyorum ve gidiyorum!» dedi. Onlar «İbn-i Ziyad'ın adamlarının, sana bir zararı dokunmasından korkarız!» dediler. Yezid b. Nubayt, kendisinin peşine düşecek olanlarım ellerinden kolay ca ve rahatça kurtulabileceğini söylüyerek Mekke yolunu tuttu ve Hazret-i Hüseyn'in yamna vardı. Kendisi ve iki oğlu, Kerbelâ'da, Hazret-i Hüseyin'le birlikte şehid oldular. Taberi-Tarih c. 6, s. 198 Hazret-i Hüseyn'in Müslim B. Akîl’i Küfe'ye GöndermesiHazret-i Hüseyin, Müslim b. Akîl'i çağırdı. Ona «Ey Amucamin oğlu! Seni, Küfe'ye göndereceğim. Küfelilerin görüşlerinin hangi noktada toplandığına bak. Eğer, onlar, bana gönderdikleri mektuplarında oldukları üzre iseler, bana acele yaz. Yanına gelmekte acele edeyim. Şayed, durum başka olursa, sen, benim yanıma dönmekte acele et.» dedi. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 230. Hazret-i Hüseyin; Müslim b. Akîl'i Küfe'ye, Kays b. Müshir-üs'Saydâvî, Umâre b. übeyd ve Abdurrahman b. AbduHâh-ul'Erhabî ile birlikte gönderdi ve Müslim'e, dâima Allâh'dan korkmasını ve işini gizli tutmasını emr etti. Taberi.Tarih c. 6, ş. 196 Müslim b. Akıl, ev halkının işlerini düzenlemek üzre, Medine'ye gitti. -Sonra da, Kays kabilesinden iki kılavuz kiralayarak yola koyuldular. Kılavuzlar, gece, yolu şaşırdılar. Sabaha çıkınca «Âh! Of!» demeğe başladılar. Susuzluğa ve hararete dayanamayacak, yürüyemeyecek hale geldiler. Müslim'e «Sana, şu yana doğru gitmeni tavsiye ederiz. Oraya doğru gidersen, belki, sen kurtulursun!» dediler. Müslim, kılavuzları, can çekişir bir halde bırakarak, tavsiye edilen yola doğru, yanındaki adamları ve uşaklarıyla birlikte, yürümeğe devam etti. Nihayet, bir su başına gelip kavuştular. Müslim, bu suyun başında bir müddet oturdu. Hazret-i Hüseyn’e, oradan bir mektup yazdı. Bütün olan bitenleri, çektikleri sıkıntıları, kılavuzların başlarına geleni, niyetlenmiş olduğu bu yoldan pek te hayır ve uğur gelmiyeceğini mektupta bildirerek kendisini Elçilikten af ile yerine başka birisini göndermesini diledi ve kendisinin kaldığı Hubeyt vadisinde cevap beklediğini de, sözlerine ekledi. Müslim, mektubu Kays b. Müshir-üs Saydâvî'ye verip Hazret-i Hüseyn’e gönderdi. Kays, Mekke'ye gelip mektubu Hazret-i Hüseyn’e teslim etti. Hazret-i Hüseyin, mektubu okudu ve Müslim'e şu cevabı yazdı: «imdi, gönderdiğim yere gitmekten seni tereddüde düşüren, alıkoyan şey, kanâatunca, senin korkaklığındır. Korkaklığı bırak. Sen, emr ettiğim yere git. Ben, seni bu işten af edici ve yerine başkasını gönderici değilim! Vesselam!» Müslim, Hazret-i Hüseyn'in mektubunu, kendisine okuyana «Ben, kendim için korkmuş değilim!» diyerek yola devam etti. Müslim'in Küfe'deki Faaliyetleri :Müslim, Küfe'ye varıp kavuştu. Orada Muhtar b. Ebî Ubeyd-üs Sakafî'nin evine indi. Ehl-i Beyt Tarafdarı olan Küfeliler, Müslim'in geldiğim haber alınca, başına toplandılar. Müslim, onlara, Hazret-i Hüseyn'in mektubunu okudu. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 23CJ-2Ü1, Taberi-Tarih c. 6, s. 198.199 Hazret-i Hüseyn'in mektubu okunurken ağladılar. Abis b. Ebî Sebîb-üs Şakin, Habîb b. Müzahir, Sâid b. Abdullâh-ul'Hanefî ve Haccac b. Ali ayağa kalkarak birer konuşma yaptılar ve kılıçlarım çekip bu yolda çarpışacaklarını ve Allah katındaki ecirden başka bir gey beklemeyeceklerini de, ifâde ettiler. İş, Küfe'de yayıldı. Hattâ Küfe Valisi Numam b. Beşîr de bunu işitti. Numan b. Beşir'in Küfelilere Hitabı :Numan b. Beşîr, minbere çıkıp Allah'a hamd-ü sena ettikten sonra «Sizlere derim ki: ey Allah'ın kulları! Fitneye ve tefrikaya koşmayınız. Çünki, bunlarda adamları yok etmek, kan dökmek ve mal gasbı vardır. Ben, benimle çarpışmayan kimse ile çarpışmam. Ben, üzerime atılmayan kimsenin üzerine atılmam. Zan ile bir kimseyi suçlamam ve yakalamam. Fakat, sizden, kim yaptığı bey'attan döner, İmamınıza muhalefet ederse, kendisinden başka tanrı olmayan Allah'a and olsun ki sizden yardım beklemeden kendi kılıcımla vurur, onu yere düşürürüm! Umarım ki sizin hakkı tanıyanlarınız, batılı istiyenlerden çoktur!» dedi.. Numan b. Beşîr, yumuşak huylu, ibadet ve taata devamlı, sulh-u müsâ-. lemeti sever bir kimse idi, Abdullah b. Müslim'in Numan b. Beşir'le Münakaşası :Abdullah b. Müslim b. Saîd-ül Hadramî camide ayağa kalkarak «Senin düşmanına karşı bu şekildeki gidişatın, zaillere yaraşır bir görüş ve gidiştir!» dedi. Numan b. Beşir «Allah'a tâatta zaiflerden olmaklığım, Allah'a mâsiyette güçlülerden olmaklığımdan bence daha sevgili ve yeğdir!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 199 Abdullah b. Müslim «Sen, zaif, belki kat kat zaif, gevşek bir kimsesin. Memleket, bozulmağa yüz tuttu!»' dedi. Numan b. Beşir «Zaif olup ta (Allah'ın tâatmda bulunmam, kuvvetli olup ta, Allah'a isyanda bulunmamdan bence daha makbul ve yeğdir. Ben, Allah'ın örttüğü Örtüyü yırtmam!» dedi. Abdullah b. Müslim, Numan b. Beşir'in bu sözünü Yezid'e yazdı. Taberi-Tarih c. 6, s. 194 Yezid'in Küfedeki Casusları :Abdullah b. Müslim ile Umâre b. Ukbe, Yezîd'in Küfe'de görevli iki casusu idi. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 231 Küfe'deki Durumun Yezîd'e Yazılması :Abdullah b. Müslim, Yezîd b. Muaviye'ye yazdığı yazıda: «Müslim b. Akil, Küfe'ye geldi. Ehl-i Beyt Tarafd«yı olan Küfelileri Hü- ' şeyin b. Ali'ye bey'at ettirmeğe başladı. Küfelilerin kalblerini bozdu. Eğer, Küfe, sana lâzım ve burada senin hükmün yürüyecek ise, buraya; emrini yerine getirecek, senin düşmanın hakkında işlediğin işi işleyecek güçlü bir adam acele gönder. Çünki, Numan; zaif, hattâ iki kat zaîf ve gevşek bir adamdır, bu işin hakkından gelemez! Vesselam!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 199, Dineveri-Kitabül'ahbar s. 231. Küfe'deki durumu, Yezîd'e böyle ilk önce Abdullah b. Müslim yazıp bildirdiği gibi, aynı şekilde Umâre.b. Ukbe, daha sonra Ömer b. Sa'd b. Ebî Vakkas da yazdı. Yezîd'in Sercun'la Görüşmesi :Gelen mektuplar, Yezîd'in yanında iki gün kaldı. Yezîd, babası Muaviye b. Ebî Süfyan'ın en yakın adamı olan Sercun b. Mansur'u Sercun b. Mansur, Yezid'in yakın adamı, yazıcısı, nedimi, müşaviri ve içki arkadaşı idi. (Belâzüri-Ensabül'eşraf c. 4, s. '2, 81) Sercun'un babası Mansur ise, Rûmi (Anadolulu) idi. (Ebülfida-Elbidaye Vennihâye c. 8., s. 146, İbn-i .Htıldun-Tarih c. J, s. 19) yanına çağırdı. Ona: «Hüseyin, Küfe'ye doğru yönelmiş, gidiyormuş. Müslim b. Akil de, Küfe'de, Hüseyin için, halkın bey'atını alıyormuş. Bana haber verildiğine göre: Küfe valisi Numan b. Beşir de, idarede za'f gösteriyor, hatalı ve zararlı konuşmalar yapıyormuş. Senin bu husustaki görüşün nedir?» dedi ve kendisine Küfe'den gelen yazıları okudu. Küfe'ye kimin gönderilmesi uygun olacağını da, sordu. Taberi-Tarih c. 6, s. 199 Sercun, Basra yalisi Ubeydullâh b. Ziyad'ı tavsiye etti. Yezid, «Onda hayır yoktur!» dedi. Belâzüri-Ensato c. 4, s. 82 Yezîd, Ubeydullâh b. Ziyad*a pek yüz vermez, onu azarlar dururdu. Taberi-Tarihc. 6, s. 199 Sercun, Yezîd'e «Eğer, baban Muaviye dirilseydi onun bu hususta görüsünü alırmıydın?» diye sordu. Yezîd «Evet!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 200 Sercun «Eğer, Muaviye sağ olup ta, Küfe'ye İbn-i Ziyad'ı göndermeni sana tavsiye etseydi, onu tayin edermiydin?» diye sordu. Yezîd «Evet!» dedi. Belâzüri-Ensabc.4,s.82 Küfe valiliğinin İbn-i Ziyad'a ek vazife olarak verilmesi hakkındaki Buyrultu, Sercun'un böylece re'yi alınarak yazıldı. Taberi-Tarih c. 6, s. 200 Yezîd'in Şamlılarla Görüşmesi :Rivayete göre : Müslim b. Akîl'in Küfe'de «Ey Küfeliler! Resûlullâh aleyhisselâmm kızının oğlu, bize, Bahdel-ül Kelbî'nin kızının oğlundan daha sevgilidir!» diyerek Hazret-i Hüseyn’e bey'ata davete başladığını haber aldığı zaman, Yezîd «Ey Şamlılar! Küfe'ye kimi vali tayin edeyim bana işaret ediniz?» diye sordu. Şamlılar «Baban Muaviye'ain seçip kabul ettiği kimseye râzımısın?» dediler. Yezîd «Evet!» dedi. «Öyle ise, Ubeydullâh b. Ziyad’ın Irak diyarına valiliği için buyrultu çıkar!» dediler. İbn-i Abd-i Rabbih-İkdülferid c. 2, s. 216 Numan b. Beşir'in Azli :Yezîd, Küfe valisi Numan b.. Beşir'in Hazret-i Hüseyn’e karşı harekete geçeceğinden emin değil, hattâ korku ve endişede idi. Zehebî-Â'lftmünnübelâ c. 3, s. 201 Bunun için, onu, hemen azl etti ve kendisine şöyle yazdı: «îmdi, hiç şüphesiz, övülmüşlerden olanlar, bir gün gelir, yeri im işlerden olurlar. Verilmişlerden olanlar da, bir gün gelir, övülmüşlerden olurlar. Sen, denildiği gibi, övülmüşlerden olarak bulunduğun ve anıldığın meslekin sonuna kadar ulaştın, yükseltilip bulutları aştın, bulutların da, üstüne çıktın. Sana, dahası ne lâzım!...» Belâzüri-Ensab c. 4, s. 81-82 İbn-i Ziyad’ın Küfe'de Vazifelendirilmesi :Yezîd, İbn-i Ziyad'a yazdığı yazıda : «îmdi, Küfe'de bana taraf dar olanlar; Müslim b. Akîl'in, Küfe'de cemaatlar topladığım, Müslümanların tek saltanat Asasını ikiye yardığını, ayırdığını haber verdiler. Bu yazımı okur okumaz, Küfe'ye git!. İbn-i Akfl'i ele geçirinceye kadar, define arar gibi, acele ara, bul! Öldür, yahut sürgün et! Vesselam!» Taberi-Tarih c. 6, s. 200 «îki kanadın varsa, kanatlan, Küfe'ye uç!» Zehefbi-Âlâmüimübelâ c. 3, s. 201 «Haber aldığıma göre: Küfeliler, yanlarına gelmesi için Hüseyn’e mektup yazmışlar. Hüseyin de Mekke'den ayrılıp onlara doğru hareket etmiştir. Beldeler arasında senin belden, günler arasında senin günün, onunla be-lâlanmıştır. Sen, ya onu öldürürsün, yahut (bize bağlanmış olan aile nesebin kesilerek) kendi nesebine, babana döndürülürsün Ubeyd! Sen, yok edilmenden sakm!» Yâkubi-Tarih c. 2, s. 42 Diğer rivayete göre: «Hüseyin, Küfe'ye gidiyormuş. Zamanlar arasında sendn zamanın, beldeler arasında senin belden onunla ibtilâlanmıştir. Valiler arasında da sen, onunla ibtilâlandın.» İbn-i Abd-i Rabbih-Ikdülferid c. 2, s. 218-219, Zehebî-Âlâmünnübelâ c. 3, 6. 205 «..Onun hakkında yapılacak iş, ya ele geçirilip azadlanmak, yahut hürriyeti köleliğe çevirilmektir!» İbn-i Abd-i Rabbih-Ikdülferid c. 2, s. 219, Yakubi-Tarih c. 2, s. 242, Zehebi- Alâm. c. 3, s. 205 Yezîd'in yazısı, Müslim b. Amr-ül'Bâhilî'ye verildi ve su gibi akıp gitmesi emr olundu. Müslim b. Amr, Basra'ya erişti. Yezîd'in yazısını İbn-i Ziyad'a teslim etti. İbn-i Ziyad, acele yol hazırlığım görüp ertesi günü Küfe'ye gitmeğe hazırlandı. Hazret-i Hüseyn'in Basralı Ehl-i Beyt Tarafdarlarına Gönderdiği Mektup :Hazret-i Hüseyin, Basra Eşraf ve kabile Reislerine, âzadlısı Selman'la bir mektup göndermiş, mektubunda şöyle demişti: Bîsmillahirrahmânîbrahım Hüseyin b. Ali'den. Mâlik b. Misma', Ahnef b. Kays, Münzir b. Cârud, Mesud b. Amr ve Kays b. Heysem'e! Sizlere selâm olsun Dineveri-Kitabül'ahbar s. 231 İmdi, Yüce Allah, Muhammed aleyhisselâm'ı insanlar arasından seçip Peygamberlikle, Risâletle şereflendirmiştir. Sonra, Allah, O'nu, kullarına nasihat ve getirdiği şeyleri tebliğ ettikten sonra manevî huzuruna aldı. Biz ise, O'nun Ehl-i Beyt-i, Velîleri, Vasileri ve Veresesi bulunuyoruz. Onun yerine geçmeğe de, insanlar içinde en lâyık ve haklı olan biziz. Biz, tefrikadan hoşlanmadık. Sulh ve müsâlemet istedik. Biz, biliyoruz ki : bu hakka, onu ellerinde bulunduranlardan daha lâyık ve müstahık olan ben'im. Allah; ihsan ve ıslahda bulunanları, hakkı araştıranlara rahmet eylesin. Bizi de, onları da, yarlığasın. Size, Elçimi bu yazı ile gönderdim. Ben, sizi, Allah'ın Kitabına ve Allah'ın Peygamberi olan Muhammed aleyhisselâm’ın Sünnetine davet ediyorum. O Sünnete ki öldürülmüş, yok edilmiş, onun yerine bid'atlar ihdas edilmiştir. Sözlerimi dimler, emrime itaat ederseniz, doğru.yolu bulursunuz. Vesselâmü aleyküm ve rahmetullâh.» Taberi-Tarih c. 6, s. 200 Münzir b. Carud'un, Gelen Mektubu Ibni Ziyad'a Haber Vermesi:Hazret-i Hüseyn'in mektubu, Basradaki, Ehl-i Beyt Tarafdarlarına gelince, Münzir b. Carud'dan başka hepsi onu gizli tuttular. Münzir, onu ifşa etti. Taberi-Tarih c. 6, s. 200, Dineveri-Kitabül'ahbar s. 231 Çünki, kızı Hind'i İbn-i Ziyad'la evlendirmiş bulunuyordu. Münzir, îfon-i Ziyad'ın yanına giderek gelen mektubu ve içindekileri ona haber verdi. İbn-i Ziyad, Hazret-i Hüseyn'in Elçisinin aranmasını emr etti. Onu, bulup getirdiler. Selman’ın hemen boynu vuruldu. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 231-232 İbni Ziyad'ın Basralılara Ültimatomu :İbn-i Ziyad, halkı Basra ulu camiine toplattı. Minbere çıktı. Allah'a hamd-ü senada bulunduktan sonra : «tmdı, vallahi, bana güç gelecek, yenilmiyecek, benim karşımda darma dağın edilmiyecek bir şey yoktur. Ben, düşmanlık edenlere karşı güçlü, çarpışacak olanlara karşı zehirimdir! Okçu Kare'nin dediği gibi ben kârlı çıkar, sizin hakkınızdan gelirim! Ey Başralılar! Mü'minler Emîri, benî, Basra ile birlikte Küfe'ye de, vali tâyin etti. Ben, bir sabah çıkıp oraya gideceğim. Kardeşim Osman b. Ziyad, b. Ebî Süfyan'ı yerime vekil bıraktım. Sizlerden herhangi birinizin, ona muhalefet ettiğinizi veya yalan bir haber verdiğinizi işitirsem, kendisinden başka tanrı olmayan Allah'a and olsun ki ocıu da, onun bağlı bulunduğu ulu kişiyi de, onun velisini de öldürür, sizi, emirlerime boyun eğinceye, yola getirinceye, aranızda muhalif bırakma-yıncaya kadar yakını, uzağı, suçluyu suçsuzu bir tutarım. Ben, babam Ziyad'ın oğluyum ve ona benzerim!» diyerek tehdidlerde bu-lutıdu. Taberi-Tarih c. 6, s. 200. İbn-i Ziyad’ın Basra Eşrafını Elde Etmesi :İbn-i Ziyad, Yezid'in yazısını aldığı zaman, Hazret-i Ali'ye Tarafdarlıkla tanınmış Basra Eşrafı arasından seçtiği beş yüz kişiyi elde etti ki Abdullah b. Haris b. Nevfel ile Şerîk b. Aver onlar arasında idi. İbn-i Ziyad'ın, Basralılar arasından ilk düşürdüğü, elde ettiği kişinin Şerik b. Aver onlar arasında idi. İbn-i Ziyad'ın, Basralılar arasından ilk düşürdüğü, elde ettiği kişinin Şerîk b. Aver olduğu, Şerîk'in zor kullanarak elde edildiği ve kendisile birlikte bir çok kimselerin de, elde edildiği söylenir. İbn-i Ziyad, Serik'ten sonra Abdullah b. Harisi de, yanında bir çok kimselerle birlikte elde etmiştir. Bununla beraber, bu zatlar,. İbn-i Ziyad'ın Küfe'ye gitmekte gecikeceğini, Hazret-i Hüseyn'in ondan Önce gelip Küfe'yi ele geçireceğini ummakta idiler. İbn-i Ziyad’ın Küfe'ye Gelişi :İbn-i Ziyad; yanında Müslim b. Amr-ül Bâhilî, Şerîk b. Aver, Münzir b. Cârud, ev halkı ve uşaklarından mürekkep on dokuz kişilik bir kafile ile Küfe'ye hareket etti. Kadisiye'ye geldikleri zaman, İbn-i Ziyad, âzadlısı Mihran'a «Ey Mih-ran! Sen daha o hal üzeremisin? Köşkü gördüğünde sana yüz bin var!» dedi. Mihran «Hayır! Vallahi, artık dayanamayacağım!» dedi ve İbn-i Ziyad'a o da, satıldı. İbn-i Ziyad, Küfe'ye girince, hayvanından indi. Yemen işi elbiselerden bir elbise giydi. Başına da, Yemen tülbendlerînden siyah bir tülbend sardı. Ağzını burnunu örttü. Katırına bindi. Sonra, inip Küfe içinde tek başına yaya olarak yürümeğe başladı. İlk önce, bekçilere, koruyuculara rastladı. Bunlar, İbn-i Ziyad'ı görünce, Hazret-i Hüseyin zan ettiler «Hoş geldin ey Resûlullâh'ın oğlu!» dediler. İbn-i Ziyad, onlara cevap vermedi. Evlerinden ve çadırlarından çıkan halk, İbn-i Ziyad’ın yanına yığılmışlardı. Çünki, Hazret-i Hüseyn'in geleceğini işitmişler, gelmesini bekleyip duruyorlardı. İbn-i Ziyad'ı görünce, onu, Hazret-i Hüseyin zan ettiler. İbn-i Ziyad, rastladığı cemâati selâmlamadan geçmiyordu. Halk «Hoş geldin, ey Resûlullâh'ın oğlu! Taberi-Tarih c. 6, s. 201-202 Ey Resûlullâh'ın oğlu! Allah'a hamd olsun ki, Seni, bize gösterdi!» demekte, İbn-i Ziyad'ın elimi, ayağını öpmekte idiler. Zehebi-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 201 Numan b. Beşir ise, halkın söylediklerini işitmiş, köşkün kapısını sıkıca kapattırmış ti. İbn-i Ziyad, Öğle üzeri, köşke geldiği zaman, Numan b. Beşir, onu, Hazret-i Hüseyin sanıyor ve İbn-i Ziyad'ın etrafındaki halk ta, bağırıp çağırıyorlardı Taberi-Tarihi c. 6, s. 201 Numan b. Beşir, köşkün balkonuna çıktı. «Ey Resûlullâh'ın oğlu! Sen, benim yanıma ne diye geldin? Beldeler arasında benim beldemi seçmekteki maksatın nedir?» diye seslenmeğe başladı. Mes'udî-Murûcuzzeheb c. 3, s. 66 İbn-i Ziyad, ona «Aç kapıyı!» dedi, Numan b. Beşir <v\çmam!» dedi. İbn-i Ziyad «Gecen uzasın!» diyerek kızdı. İbn-i Ziyad'ın arkasındaki halktan bazıları «Ey cemâat! Kendisinden başka ilâh olmayan Allah'a and olsun ki: bu, Mercâne'nin oğludur!» diye bağırdılar. Bazıları ise: «Yazıklar olsun size! O, muhakkak Hüseyin'dir!» dediler. Taberi-Tarih c. 6, s. 202. İbn-i Ziyad, Numan b. Beşir'e «Uykun uzasın ey kör adam!» diyerek ağız ve burnunu örttüğü tülbendi açınca, Numan b. Beşir, onu tanıdı. Halk ta «A! Mercâne'nin oğlu imiş!» diyerek bağrıştılar ve onu çakıl taş-larile taşladılar. Mas'ûdi-Murûcuzze'hcb c. 3, s. 66 Numan b. Beşir, kapıyı açıp İbn-i Ziyad içeri girince, kapıyı halkın yüzüne kapadılar Taberi-Tarih c. 6, s. 202 İbn-î Ziyad'ın Küfelilere Hitabı :İbn-i Ziyad, Küfe'nin ulu camiine gitti. Camide toplanmaları için halka seslenildi. Halk, toplanınca, İbn~i Ziyad, minbere çıktı. Allah'a hamd-ü senadan sonra : «Ey Küfeliler! Mü'minler Emîri, benî, sizin şehrinize vali tayin etti. Harp ganimetleri, kendi aranızda bölüştürülecektir. Mü'minler Emiri; mazlumlarınıza insaf ve adaletle muamele etmemi, beni dinleyen ve bana itaat edenlerinize ihsanda bulunmamı, âsi ve şüphelilerinize karşı şiddetli ve sert davranmamı bana emr etti. Ben, onun bu yoldaki emrini sonuma kadar yerine getiririm. Ben, itâatlılarımza karşı şefkatli bir baba, aykırı hareket edenlerinize karşı da, ıslatılmış zehir gibiyim! Kendisini esirgeyen, koruyandan bagka hiç biriniz sağ kalmaz. Dineveri-jKitabül'ahbar s. 232-233 Ey insanlar! Ben, iyi biliyorum ki: benimle birlikte köşke kadar gelen ve bu suretle bana bağlılığını açıklayan kimseler Hüseyn’e düşmandırlar. Onlar, Hüseyn'in şehre girdiğini ve duruma hâkim olduğunu sanmışlardı. Vallahi, ben, hiç birinizi tanıyamadım.» Taberi-Tarih c. 6, s. 202. diyerek minberden indi. Vali köşküne gidip yerleşti. Eski vali Numan b. Beşir ise, Şam'daki vatanına doğru hareket etti. Müslim b. Akîl'in Kaldığı Evi Değiştirerek Bey'at Alma İşine devam etmesi :Müslim b. Akîl; İbn-i Ziyad'ın Küfe'ye geldiğini, eski vali Numan'un Kü-fe'den ayrıldığını, İbn-i Ziyad'ın hutbesini ve tehditlerini işitince, hayatı hakkında endişeye düştü. Yatsudan sonra Muhtar'ın evinden çıkıp Küfe'lilerin Eşrafından Hâni b. Urve'nin evine gitti ve avlusuna girdi. Hâni, o sırada kadınlarının odasında bulunuyordu. Kendisine haber gönderip dışarı çıkmasını istedi. Hâni, dışarı çıktı. Müslim, ayakta duruyordu. Hâni'ye selâm verdi ve «Beni koruyasın ve konuklayasin diye sana geldim.» dedi. Hâni «Sen, bu ağır işi yüklemekle bana kıydın! Eğer gelip evime girmemiş olaydın, seni, kendimden geri çevirmek isterdim. Sen, bu koruma ve barındırma isteğinle, beni bağladın. Seni barındırmak ve korumak bana bir borç oldu!» dedi ve Müslim b. Akîl'i, kadınlarının evine aldı. Ona, orada bir oda ayırdı. Bunun üzerime, Ehl-i Beyt Tarâfdarları, Hâni'nin evinde Müslim'in yanında toplanmağa başladılar. Şerîk b.Âver, Müslim b. Akil Île Bir Arada :Hâni, İbn-i Ziyad'ın yanında Şerîk b. Âver'le buluşmuş ve görüşmüştü. Onu, evine getirip Müslim b. Akîl'in oturduğu odada konukladı. Şerik b. Aver, Basra'da şeref ve itibar sahibi, hatırlı bir kişi idi. Basra Ehl-i Beyt Tarafdarlarmın büyükler indendi. Müslim b. Akİl'in işi hakkında Hârai'yi teşvik eder durur, Müslim b. Akîl de, kendisine gelen Küfe'lilerden, sözlerinde duracaklarına dair kuvvetli ahidler, misaklar alırdı. Şerik b. Aver, Hâni'nin evinde bulunduğu sırada ağır bir hastalığa tutuldu. İbn-i Ziyad, onun hastalandığını işitince, ziyarete, yoklamağa geleceğini bildirmek üzre adam gönderdi. Şerik'in, Müslim b. Akîl'e Bir Teklifi :Şerik b. Aver, Müslim b. Akîl'e «Senin gayen de, sana tarafdar olanların gayesi de, ancak, şu belânın, şu azgın herifin yok edilmesidir. Allah, onu yok etmen için, sana imkân ve fırsat verdi. O, benim hastalığımı yoklamağa gelecektir. Kalk, mahzene gir. Yanımda oturup dinlendiği sırada hemen çık, öldür onu! Öldürdükten sonra, vali köşküne git, orada otur. Halktan hiç bir kimse, onun hakkında seninle çekişmez, sana düşmanlık etmez. Allah, bana sıhhat ve afiyet verirse, Basra'ya gider, orada ben senin işine yeterim. Basralılar, sana bey'at ederler.» dedi. Hâni «Ben, İbn-i Ziyad'ın evimde öldürülmesini hoş bulmam!» dedi. Şerîk «Ne için hoş bulmuyorsun? Vallahi, onu öldürmek, Allah'a yakınlıktır!» dedi. Sonra da Müslim'e: «Sen, bu hususta kusur etme! Dineveri-Kitabül'ahbar s. 233-234 Ben (bana bir su içiriniz!) diye seslenirim. Sen de, o zaman gelir, kılıçla onun işini: bitirirsin!» dedi. Müslm «olur!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 202. O sırada «Vali, kapıdadır!» diye haber verildi. Müslim b. Akîl hemen mahzene girdi. İbn-i Ziyad, Şerîk'in yanına girip selâm verdi. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 234. Şerik'in döşeğine oturdu. Azadlı kölesi Mihran ise Mihran, son derece akıllı ve zeki bir kimse idi. İbn-i Ziyad'ın akıl hocası idi. (Dinaveri-Kitabül'ahbar s. 281) İbn-i Ziyad'ın başucunda durdu. Taberi-Tarih c. 6, s. 202 İbn-i Ziyad, Şerik'e «Kendini nasıl buluyorsun? Şikâyetin, hastalığın nedir?» diye sordu. Şerîk, Müslim'in gelmesi için, sorunun cevabını uzattı durdu. Müslim'e duyurmak için de, bir beyt okuyup «Daha ne duruyorsun, ne bekliyorsun?» demek istedi ve beyti tekrarladı. . Dineverî-Kitabürahbar s. 234 Şerîk «Bana bir su içiriniz! «diye seslemdi. Bir câriye bardakla su getirirken, Müslim'i görünce, vaz geçti. Şerîk «Bana bir su içiriniz!» diye tekrar seslendi. Üçüncüde «Yazıklar olsun size! Siz, bana sıcak su içiriniz. Keşke, buna kendimde kudret olaydı!» dedi. Mihran, işi sezdi. İbn-i Ziyad'a gözlerile işaret verdi. İbn-i Ziyad, yerinden sıçrayıp kalktı. $erîk «Ey Emîr! Size, vasiyyette bulunmak istiyordum.» dedi. İbn-i Ziyad «Yanına yine gelirim.» diyerek oradan ayrıldı. Mihran, İbn-i Ziyad'ın peşinden çıktı. «Vallahi, seni Öldürmek istediler!» dedi.. İbn-i Ziyad «Bu, benim, Şerik'e olan iyilik ve ikramımla nasıl bağdaşır? Hem de, Hâni'nin evinde! O Hâni'nin evinde ki, kendisi babamın eline elini koyup bey'at etmiş bulunuyordur!» diyerek vali köşküne döndü. Taberi-Tarih c. 6, s. 202 İbn-i Ziyad’ın Kanım Dökmekten Müslim'i Alıkoyan Sebepler :Müslim b. Akîl, mahzenden çıkıp Şerîk'in yanına gelince, Şerîk «Her halde, onu öldürmekten seni ancak korkaklık alıkoymuştur?» dedi. Müslim «Onu öldürmekten beni iki mühim şey alıkoymuştur. Onlardan birisi: onu, Hâni'nin evinde öldürmeyi hoş ve uygun görmeyişim, ikincisi de: Resûlullâh aleyhisselâm'jn (îman, ansızın adam Öldürmek için fırsat kollamayı engeller. Mü'min, ansızın adam öldürmek için fırsat kollamaz.) Hadîsidir.» dedi. Şerîk «Fakat, vallahi, sen, ocıu öldürmüş olaydın, işin düzelir, kuvvet ve kudret sende derlenip toplanırdı.» dedi. Bundan sonra Şerîk, bir kaç gün daha yaşadı ve vefat etti. Taberi-Tarih c. 6, s. 204, Dinaveri-Kitabül'ahbar s. 234-235 Müslim b. Akîl'in Küfe'd eki Başarısı :Müslim b. Akîl, Hâni'nin evinde Küfelilerin bey'atmı almaktan geri durmadı. Onlardan, on sekiz bin kişinin gizli olarak bey'atmı aldı. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 2335 Diğer rivayete göre bey'at eden, otuz binden fazla idi. İbn-i Abd-i Rabbih-Ikdüİferid c. 2, s. 217 Ma'kıl'in, Müslim b. Akll'i Bulmak İçin Vazifelendirilmesi :Müslim b. Akîl'in bulunduğu yer, İbn-iZiyad'a bir müddet gizli kaldı. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 235 İbn-i Ziyad, âzadlısı Mâ'kıl'i çağırdı. Ona «Şu üç bin dirhemi al. Sonra, Müslim b. Akîl'i ve adamlarını araştır, bul. Onlara, bu üç bin dirhemi ver. Kendilerine: (Düşmanlarınızla yapacağınız savaşlarda bundan faydalanınız!) de! Senin, kendilerinden olduğunu onlara bildir. Bu parayı verdiğin zaman, onlar, sana güvenecek olurlarsa, senden hiç bir haberlerini saklamazlar. Artık, sabahleyin yanlarına gider, her şeylerini öğrenirsin. Haydi, git, böylece yap!» dedi. Mâkıl, Küfe'nin ulu camiine gitti. Taberi-Tarih c. 6, s. 203 . Camiin direklerinden bir direğin dibinde uzun uzun namaz kılan bir zat gördü. Kendi kendine «Şu Ehl-i Beyt tarafdarları, uzun ve çok namaz kılarlar. Her halde, bu da, onlardandır.» dedi. Namaz kılan zat, namazını bitirince, ayağa kalktı. Mâkıl, onun yanıma vardı. «Canım, Sana feda olsun! Ben! Şamlılardan bir kimseyim. Zülkela'ın âzadlısıyım. Resûlullâh aleyhisselâm’ın Ehl-i Beyt'inj sevmeyi Allah, bana ihsan etti. Onları, en çok sevenlerdenim. Yanımda üç bin dirhem var. Ehl-i Beyt Tarafdarlarından birisine bunu vermeyi arzu ediyorum. Bu şehre Hüseyin b. Ali aleyhisselâmın bir dâvetcisi geldiğini işittim. Bazı işlerinde faydalanmak, Tarafdarlarından istediği kimseye harcamak üzre, bu parayı ona takdim etmeme delâlet ve tavassut edermisin?» dedi. Namazdan kalkan zat «Şu mescidde benden gayrı bir çok kimseler varken, bunu, bana ne diye soruyorsun?» dedi. Mâ'kıl «çünki, ben, sende, senin yüzünde iyilik gördüm. Resûlullâh Aley-hisselâmın Ehl-i Beyt-ine Tarafdar olan kişilerden olabileceğini tahmin ettim!» dedi. Bunun üzerine, o zat «Allâh, sana iyilikler versin! Sen, beni iyi tanıdın. Ben, senin kardeşlerinden bir kimseyim, ismim, Müslim b. Avsece'dir. Seninle görüştüğüme sevinç duydum. Ben de, o Ehl-i Beyt Tarafdarlarından birisiyim. Şu Allâh'ın belâsı İbn-i Ziyad'ın korkusundan dolayı, bunu, bütün halktan gizli tutacağına, Allah adına yemin ederek bana söz ver!» dedi. Mâkıl, Müslim b. Avsece'ye bu hususta istediği yeminli sözü verdi. Müslim b. Avsece, Mâ'kıl'e «Bu gün, dön git. Yarın sabah olunca, sen, kılan bir zat amaz kılarlar. Şamlılardan bana ihsan et birisine bunu | işittim. Ba-arcamak üzre, Eh tedipler var Aley-Afalımın et- ıi iyi tanıdın. ivsece'dir. Sehalktansözü verdi.tanca, sen,benim evime gel. Seninle birlikte adamımıza, yâni Müslim b. Akîl'e gideriz. Seni, ona kavuştururum.» dedi. Şamlı, gitti. Gece, yattı. Ertesi sabaha çılanca, Müslim b. Avsece'nin evine vardı. Müslim b. Avsece, onu götürüp Müslim b. Akîl'in yanına soktu. Mâ'kıl ve işi hakkında izahat verdi. Mâ'kıl de, yanındaki parayı Müslim b. Akîl'in önüne koydu ve ona bey'at etti. Şamlı casus, artık, sabahları Müslim b. Akîl'in yanma serbestçe geliyor, kendisine engel olunmayor, bütün gün, onun yanında bulunuyordu. O, böylece, Müslim b. Akîl ile Tarafdarlarının bütün haberlerine "vâkıf olmuştu. Mâ'kıl, bir akşam, gece karanlığı basınca, İbn-i Ziyad'ın yanıma vardı. Olan, bitenleri, ona birer birer anlattı. Müslim b. Akîl'in de, Hâni b. Urve'nîn evinde bulunduğunu bildirdi. Hâni'nin Başına Gelenler :Küfe Eşrafından Muhammed b. Eş'as ile Esma b. Hârice; selâm vererek İbn-i Ziyad'ın yanma girdikleri zaman, İbn-i Ziyad, onlara «Hâni b. Urve ne yapıyor? Nasıldır?» diye sordu. İbn-i Eş'as'la İbn-i Hârice «Ey Emir! O, günlerden beri hastadır!» dediler. İbn-i Ziyad «Nasıl olur? Benim işittiğime göre: o, bütün gün, evinin kapısının önüade oturmakta imiş! Bizim yanımıza uğramaktan kendisini alıkoyan nedir? Bize gelip selâm vermesi, kendisine düşen hak ve vecîbelerden değilmidir?» dedi. İbn-i Eş'as'la İbn-i Hârice «Biz, bunu, ona bildirecek, yanına uğramakta gecikmemesini söyleyeceğiz.» dediler. Dineveri-Kitabü'l-ahbar s. 235-237 İbn-i Ziyad «Hâni'yi, her halde bana getiriniz!» dedi. İbn-i Eş'as'la İbn-i Hârice, İbn-i Ziyad'ın Hâni'ye bir kötülük yapmamasını sağlamak için «O, emân verilmedikçe, suçu bağışîanmadıkca, gelmez!» dediler. İbn-i Ziyad «O, nerde, emâh nerde! Gitseniz de, bir şeyler söyleyip onu, yanıma getirseniz olmaz mı? Eğer, eman verilmedikçe, gelmiyecek olursa, ona eman veririz. Gidimiz, çağırınız onu!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 202 Muhammed b. Eş'as'la Esma b. Hârice, İbn-i Ziyad'ın yanından ayrılarak Hâni b. Urve'nin yanına geldiler. İbn-i Ziyad'ın söylediklerini, kendilerinin ona verdikleri cevabı ve sözü anlattıktan sonra «Biz, sana yemin veriyoruz, İbn-i Ziyad'ın sana karşı kalbinde uyanan kinin, düşmanlığın silinmesi için, şimdi bizimle birlikte kalkıp onun yanına gideceksin!» diyerek direndiler. Bunun üzerine, Hâni, katırını getirtti. Ona bindi. Muhammed b. Eş'as ve Esma b. Hârice ile birlikte gittiler. Vali köşküne yaklaşınca, Hânî'nin kalbine bir korku düştü. Arkadaşlarına «Kalibime, bu adamdan bir korku düştü!» dedi. Arkadaşları «Ne için kalbine korku düşüyor?! Sen, temiz, yaşlı, döğül-mekten uzak bir kişisin!» dediler. Hâni, onlarla birlikte gitti. İbn-i Ziyad'ın yanına girdi. Kadı Şureyh de, orada idi. İbn-i Ziyad, Hâni'yi görünce «Ben, onun yaşamasını ve iyiliğini istiyorum. O ise, benim ölümümü istiyor!» diye başlayan bir beyt okudu. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 237 Halbuki, İbn-i Ziyad, önceleri, Hâni gelirken, ona İkram ve iltifatlarda bulunurdu. Hâni «Ey"Emîr! Nedir bu? Bununla, ne demek istiyorsun?» diye sordu. İbn-i Ziyad «Ey Hâni b. Urve! Senin, Mü'minler Enıîrine ve bütün Müslümanlara karşı evinde yaptığın şu işler nedir söyle bakayım? Müslim b. Akîli getirtip evine soktun. Çevrendeki evlerde onun için silahlar ve askerler topladım değil mi? Bunların bana gizli kalacağını mı san-dın?2» dedi. Hâni «Ben, böyle hir şey yapmadım. Müslim de, yanımda değildir.» dedi. İbn-i Ziyad «Evet! Yaptın!» dedi. Hâni «Yapmadım!» dedi. İbn-i Ziyad «Evet! Yaptın!» dedi. Aralarında, söz çoğaldı. Hâni, itirafa yanaşmadı ve inkâr etmekte direndi. Bunun üzerine, İbn-i Ziyad, casusu Mâ'kıTi çağırttı. Ma'kıl, gelip önlerinde durdu. İbn-i Ziyad, Hâni'ye «Bunu, tamyormusun?» diye sordu. Hâni «Evet!» dedi ve Mâ'kıl'in, kendileri üzerine tayin edilmiş bir casus olduğunu ve bütün olan bitenlerin İbn-i Ziyad'a onun tarafından ulaştırılmış olduğunu anladı. Elleri, yanlarına düştü. Bir müddet, kendinden geçti. Sonra, kendine gelip İbn-i Ziyad'a «Beni dinle. Sözlerimin doğruluğuna iîian. Vallahi, sana yalan söylemeyorum. Kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah'a yemin ederim ki Müslim b. Akîl'i de, evime ben çağırmış, getirtmiş değilim. Kapıma gelip oturduğunu görünceye kadar onun bey'at işinden de, haberim yoktu. Evimde kalmak istedi. İstediğini red etmekten utandım. Barındırılması ve korunulması için bana sığındı. Ben de kendisini evime aldım. KcEiukladim ve barındırdım. Onun işi, sana haber verilmiş olduğu üzre olmuştur. İstersen, şimdi, sana karşı, hiç bir kötülük yapmayacağıma dâir seni tatmin edecek en ağır yeminle söz vereyim, yahut, İstersen, tekrar yanına dönüp geleceğime dâir sana, elinde bulunduracağın bir rehine vereyim de gideyim evimden istediği yere çıkıp gitmesini kendisine söyleyeyim ve kendisini himayemden ve komşuluğumdan çıkarayım?» dedi. İbn-i Ziyad «Hayır! Vallahi, onu, bana getirip teslim etmedikçe, sen, benim yanımdan ayrılamazsın!» dedi. Hâni «Hayır! Vallahi, ben de müsâfirim olan, himayem altında bulunan bir zatı, öldür diye hiç bir zaman sana getirip teslim etmem!» dedi. İbn-i Ziyad «vallahi, onu, bana getireceksin!» dedi Hâni« Vallahi, getirmem!» dedi. Aralarında söz çoğaldı.Ne Küfeli, ne de Basralı olmayan Şam'lı Müslim b. Amr-ü Bâhilî, Hâni'-nin, Müslim b. Akîl'i İbn-i Ziyad'a teslim etmemek hususunda direndiğini ve sesini yükselttiğini görünce, kalkıp «Allah, valiye iyilikler versin! Sen, beni bununla başbaşa bırak ta, kendisile bir konuşayım?» dedi ve Hâni'ye «kalk, şuraya gidip seninle biraz konuşalım!» dedi. Hâni, kalktı. İbn-i ZiyadVı yakınında, bakınca görebileceği, seslerini yükselttikleri zaman, ne konuştuklarını işitebileceği, kıstıkları zaman, konuştukları kendilerinde gizli kalacağı bir köşeye çekildiler. Müslim b. Amr-ül Bâhilî «Ey Hâni! Allah aşkına kendini öldürtüp te, kavminin, aşiretinin başını belâya sokma: Şu kavm (Yezîd b. Muaviye Hanedanının) amucasının oğlu olan şu adamı, İbn-i Ziyad'a teslim ediver. Onlar, onu, ne öldürürler, ne de, kendisine bir zarar verirler. Böyle yapmakta sa<na ne ayıp vardır, ne de eksiklik! Sen, onu, nihayet Sultana teslim etmiş oluyorsun!» dedi. Hâni «Hayır. Vallahi, bu, benim için en ayıp ve en utanılacak bir harekettir. Kendim sağ ve sağlam, kulağım duyar, gözüm görür, kollarım şiddetle tutar, sayısız yardımcılarım da, varken, himayem altındaki konuğumu teslim edeceğim öyle mi?: Vallahi, tek başıma da, kalsam, hiç bir yardımcım da olmasa, onun yanında ölür, yine onu teslim etmem! Vallahi, onu, hiç bir zaman İbn-i Ziyad'e teslim etmem!» dedi. İbn-i Ziyad, bunu işitince «Yaklaştırınız yanıma onu!» dedi. Hâni'yi yanına yaklaştırdılar. İbn-i Ziyad «Vallahi, ya onu bana getirirsin, yahut boynunu vuracağım!» dedi. Hâni, aşiretinin kendisini koruyacağını sanarak «Eğer, sen, beni öldü-rürsen, köşkünün çevresinde kılıçlar sakırdar!» dedi. İbn-i Ziyad «Vay sen beni kılıç şakımasile mi korkutuyorsun? Yaklaştırınız yanıma onu!»dedi. Yanına yaklaştırılınca, Hâni'nin önüne vardı. Elindeki keskin değnekle burnuna, alnına ve yanaklarına —değnek kırılıncaya kadar-— durmadan vurdu. Hâni'nin burnu parçalandı. Üzerine, kanlar akmağa başladı. Yanaklarının ve alnının derileri, etleri sakalının üzerine döküldü. İbn-i Ziyad «Sen, kanını dökmeyi heîallâşürdın. Seni öldürmek, bize helal olmuştur. Tutumuz bunu odalardan birisine atınız î Kapısını üzerine kapatınız. Kapıya da, bir bekçi dikiniz!» dedi ve öyle .yapıldı. Esma b. Hârice, ayağa kalkıp İbn-i Ziyad'a «Sen, bize, bu adamı getirmemizi emr ettin. Biz, onu getirip yanma soktuğumuz zaman, vurup burnunu parçaladın. Kanım, sakalının üzerine akıttın. Onu, Öldüreceğini de söyledin» diyerek itiraz edince,. İbn-i Ziyad «Sen, bizim lehimizde değilmisin?» dedi. Emr etti. Oda aşırı derecede döğüldü. Sonra, bırakılıp haps edildi. Muhammed b. Eş'as «Biz, valinin lehimizde veya aleyhimizdeki görüşüne razıyız. Vali, terbiye edicidir!» dedi. Amr b. Haccac, «Hâni, öldürüldü!» diye işitince, Mezhic kabilesi halkını topladı. Büyük bir toplulukla gelip vali köşkünü kuşattı. Amr b. Haccac «Ben, Amr b. Haccac'ım! Bunlar da, Mezhic kabilesinin süvarileri ve ileri gelenleridir. Biz, ne hükümete itâattan çıkmış, ne de, cemaattan ayrılmış izdir. Fakat, bunlar, adamları olan Hâmi'nin öldürüldüğünü işitince, bunu hazm edemediler, işi büyüttüler.» diyerek seslendi. İbn-i Ziyad'a «Şu kapıda yığılanlar» Mezhic kabilesi halkıdır!» denildi. İbn-i Ziyad, Kadı Şurayb'a «Onların adamlarının yanına gir, gör onu. Sonra, Mezhic kabilesi halkının yanlarına git. Hâhi'min sağ olduğunu, Öldürülmediğini gördüğünü kendilerine haber ver!» dedi. Kadı Şurayh, Hâni'nin yanına girdi. Ona baktı. Kadı Şurayh der ki «Hâni, beni görünce: (Allah aşkına, Müslümanlar aşkına! Benim aşiretim, kabilem hep yok mu oldular?! Din adamları nerede kaldılar?! Onlar, beni düşmanları ve düşmanlarının oğlu ile baş başa bırakıp hep gaib mi oldular?!) dedi. Hâni'nin, hâlâ sakalına yüzünden kanlar akıyordu. Köşkün kapısında bir sarsıntı ve gürültü işitince, dışarı çıktım. Hâni, arkamdan (Ey Şurayh! Sanıyorum ki işittiğim gürültü, Mezhic kabilesinin ve Müslümanlardan bana tarafdar olanların sesleridir. Yanıma on kişi girip beni kurtarsınlar!) diye seslendi. Dışarıya, Mezhic kabilesi halkının yanına çıktım. Yanımda Humeyd b. Bükeyr-ül Ahmerî vardı. İbn-i Ziyad'ın başındaki emniyet memur ve muhafızla rındandı. İbn-i Ziyad, onu, Hâni'nin yanma benimle birlikte göndermişti. Vallahi, yanımda o adam olmasaydı, Hâni'nin bana emr ettiği şeyi adamlarına tebliğ ederdim. Mezhic kabilesi halkının yanına çıktığımda (Sizin adamınız hakkındaki tutumunuzu ve söylediklerinizi valiniz işitti ve Hâni'nin yanına girmemi bana emr etti. Gidip onu gördüm. Gördüğümü de, size söylememi emr etti. Size bildiriyorum ki Hâni, sağdır. Size, onun öldürüldüğü hakkında verilen haber, asılsızdır.) dedim. Amr b. Haccac ve adamları «demek ki Hâni, öldürülmemiş, Allah'a şükürler olsun!» dediler Taberi-Tarih c. 6, s. 205-207 Mezhic kabilesinin Seyyidlerinden olan Amr b. Haccac, onlara «İşte, adamınız sağmış. Ne diye fitneyi hızlandırıyor, körükleyorsunuz? Geri dönüp gidiniz!» dedi. Dönüp gittiler. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 238. İbn-i Ziyad’ın Mescidde Konuşması :İbn-i Ziyad, Hâni'yi döğdükten ve haps ettikten sonra halkın toplanmasından korkarak yanında halkın ileri gelenleri, kendi muhafızları ve uşakları olduğu halde mescide gitti. Minbere çıktı. Allah'a hamd-ü senada bulunduktan sonra «Ey insanlar! İmdi, size derim ki Allah'a itâata, İmam ve Önderlerinize itâata sarılınız. İhtilafa ve tefrikaya düşmeyiniz. Yoksa, helak olur, zelil olur ve öldürülürsünüz. Uyarılan kişi için, mazeret yoktur.» diyerek minberden indi. Müslim b. Akîl'in Ayaklanması :İbn-i Ziyad, Mescidde konuşmasını bitirip minberden indiği sırada «İbn-i Akîl'geldi! İbn-i Akîl geldi!» diye sesler işitilince, acele köşke girdi. Köşkün kapılarını kapattırdı ve kilitletti. . Abdullah b. Hâzim der ki «Vallahi, ben, Müslim b. Akilin, vali köşküne gönderdiği Elçisi idim. Hâni'nin başına gelenleri gözlerimle görmüşümdür. Hâni, döğüldüğü ve haps edildiği zaman, atıma binip Müslim b. Akîl'in yanına vardım. Murad oğulları kadınları toplanmışlar (Eyvah! Yanılıp aldanıp gitti O! Eyvah! Gayb oldu O!) diyerek feryad ediyorlardı. Müslim b. Akîl'in yanıha girip bütün olaa bitenleri kendisine haber verdim. Müslim'e bey'at etmiş olanlar, on sekiz bin kişi idi. Hâni'nin evinin çevresindeki evlerde dört bin kişi vardı. Müslim b. Akil (Yâ Mansur! Emit!) diye seslen!) dedi. Ben de (Yâ Mansur! Emit!) diye seslendim. Bunu işiten Kuleliler de birbirlerine seslendiler. Halk, Müslim b. Akîl'in başına toplandı. Müslim b. Akıl; Ubeydullâh b. Amr b. Uzeyr-ül Kindî'ye Kinde ve Rebîa kabileleri adına Sancak bağladı. Ona (sen, süvarilerin önünde hareket et!) dedi. Müslim b. Avsece'ye, Mezhic ve Esed kabileleri adına Sancak bağladı (Sen, piyadelerle git ve onların başında bulun!) dedi. İbn-i Sümâmet-es sâidî (Saydavî) ye Temîm ve Hemedan kabileleri adına Sancak bağladı. Abbas b. Câdet-ül Cedelî ye Medinelüer adına Sancak bağladı. Sonra, kendisi de, köşke doğru hareket etti.» Abbas b. Cedelî der ki' «Biz, dört bin kişi ile yola çıktık. Köşke varıp kavuştuğumuz zaman, üç yüz kişi kaldık. Biraz sonra, Müslim b. Akıl, Murad oğulları kabilesile birlikte gelip köşkü kuşattılar. Sonra, halkı, yanımıza çağırdık. Hepsi yanımızda toplandılar. Kısa bir müddet geçmiş, geçmemişti ki, mescid ve sokaklar halkla dolmuştu. Akşama kadar halkın yığınağı devam et|i. İbn-i Ziyad, çok sıkıştı. Köşkün büyük kapısına içeriden dayanmalarını adamlarına emr etti. İbn-i Ziyad’ın yanında emniyet memurları ve muhafızlarından otuz kişi ile ev halkından, âzadlılarından ve Küfe Eşrafından da, yirmi kişi bulunuyordu. Taberi-Tarih c. 6, s. 207 O sırada köşkte bulunanların —-Küfe Eşrafı da, dahil olmak üzre iki yüz kişi kadar oldukları da, rivayet edilir. Dineveri-Kitabül'afebar s. 238 İbn-i Ziyad; Müslim b. Akîl'in bir çok halkla geldiğini görünce, Dellâl'a »Ey Allah'ın Süvarileri! Hayvanlarınıza atlayınız!» diyerek bağırmasını emr etmiş, dâvetine icabet eden olmamıştı İbn-i Ziyad, gelen halk arasında kendi adamları bulunduğunu sanıyordu. Taberi-Tarih c. 6, s. 221 Müslim b. Akîl'in^ yanında Muhtar b. Ebî Ubeyd yeşil, Ubeydullâh b. Haris ise kırmızı bir Sancak taşıyor ve üzerinde kırmızı bir elbise bulunuyordu. Muhtar, gelince, Sancağını Amr b. Hureys'in kapısına dikti. Ibiu Ziyad’ın Aldığı Tedbirlerle Halkı, Müslim'in Başından Dağıtması :Müslim b. Akîl, köşkün çevresinde şiddetli çarpışma yaptı. Taberi-Tarih e. 6, s. 215 Ağır şekilde yaralandı. Arkadaşlarından da, bazıları öldü. Taberi-Tarih c. 6, s. 221 Köşkün içinde bulunanlar, köşkün damına çıkarak halka kesek ve ok atarak halkın köşke yaklaşmalarına engel oldular. Akşama kadar böyle yapmaktan geri durmadılar. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 238 Eş'as, Ka'ka b. Sevr ve Şebes b. Rib'î, akşama kadar Müslim b. Akîl ve arkadjaşlarıle çarpıştılar. Şebes b. Rib'î «Geceye kadar bekleyiniz. Bunların hepsi dağılır, giderler.» Ka'ka ise, Şebes'e «Sen, halka şehri kapadın. Yollarını aç, onlar, dağılsın-lar, gitsinler!» diyordu. Taberi-Tarih c. 6, s. 215 İbn-i Ziyad, Kesîr b. Şihab b. Husayn'ı çağırdı. Mezhic kabilesinden kendisine tâbi olanların yanına varıp onları harpten, Sultanın cezasından korkutarak İbn-i Akîl'den ayırmasını ona emr etti. Muhammed b. Eş'as'a; Kinde ve Hadranıevt'ten kendisine tabi olanların yanma gitmesini, halktan yanlarına gelecek olanlara emân sancağının açılmasını emr etti. Ka'ka b. Sevr, Şebes b. Rib'î, Haccar b. Ebcer ve Şimr b. Zilcevşen'e ayini şekilde hareket etmeleri için emir verdi. İbn-i Ziyad, büsbütün yalnız ve az kimselerle kalkmaktan çekinerek diğer Küfe Eşrafını yanında tuttu. Kesîr b. Şihab, Muhammed b. Eş'as ve Ka'ka b. Sevr, kavm ve kabilelerinden kendilerine tâbi olanlarla birlikte İbn-i Ziyad-ın yanında toplandıklan zaman, Kesîr b. Şihab, İbn-i Ziyad'a «Ailâh, Emîr'e iyilikler versin. Köşkte seninle birlikte halkın ileri gelenlerinden, muhafızlarından, ev halkından ve âzadlılarından bir çok kimseler var. Köşkün etrafını saranlarla çarpışmak üzre, istersen, sen de bizimle gel!» dedi. İbn-Î Ziyad, gelmekten kaçındı. Şebes b. RibTye bir sancak bağlayıp onu dışarı çıkardı. Bütün halk, Müslim b. Akîî ile birlikte bulunuyor ve tekbir getiriyordu. İbn-i Ziyad, yanında topladığı Küfe Eşrafına «Halka görününüz. îtâatlı olanların fazlasile memnun edileceklerini söyleyiniz. Asi olanları ise, ümitlerinin boşa çıkarılacaklarını ve cezalandırılacaklarını söyleyerek korkutunuz. Şam'dan kendilerine karşı askerî birlikler gelmekte olduğunu bildiriniz!» dedi. Halka karşı ilk konuşan, Kesîr b. Şihab oldu ve «Ey insanlar! Buradan dağılıp ailelerinize kavuşunuz. Şerri ve zararı hızlandırmayınız, körüklemeyiniz. Kendinizi, Öldürmek için, ortaya atmayınız. İşte size, Mü'minler Emîri Yezid'in askerleri de geliyor. Eğer, siz, İbn-i Ziyad'la çarpışmağa devam edecek, yatsuya kadar dönüp gitmeyecek olursanız, o, zürriyetinize bile iyiliği haram kılmağa, Şam'lı-larla yapacağınız çarpışmada bozulup dağıldığınızda hasta yerine sağlamı, çarpışmada bulunup bir tarafa savuşmuş olanın yerine, çarpışmada bulunmayan ve ortada yakalayıp cezalandırmağa ve içinizde oma karşı âsi olanlardan bir kimse kalmayıncaya kadar bu şekilde hareket etmeye yemin etmiştir!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 207-206 Muhammed b. Eş'as, Ka'ka b. Sevr, Şebes b. Rib'î, Haccar b. Ebcer ve Şimr b. Zilcevşen de «Ey Küfelîler! Allâh'dan korkunuz. Fitne ve fesad çıkarmağa acele etmeyiniz. Şu ümmetin Asasını yarıp ikiye ayırmayınız. Üzerinize Şam süvarilerini getirmeyiniz. Onların tadını tatmış, Emevîle-rin heybet ve azametlerini denemiş bulunuyorsunuz!» diyerek halka seslendiler. Müslim b. Akîl'in yanında .bulunan adamlar, hemşehrilerinin sözlerini işitince, gevşemeğe başladılar. Dîneveri-Kitabül'ah/bar s. 239. Dağılmağa yüz tuttular, Kesîr b. Şihab, Kelp kabilesinden iki bin kişiyi Müslim b. Akîl'den ayırdı. Müslim b. Akîl'in yanma gitmek istiyen Fityan oğulları gençlerinden birisini yakalayıp İbn-i Ziyad'a gönderdi. O da emr etti. Genç, haps edildi. Muhammed b. Eş'as, gidip Umâre oğullanma mahallelerinde dikildi. Umâre b. Salhab-ül Ezdî'nin silahlanarak Müslim b. Akîl'in yanma gitmek istediğim anlayınca, onu tuttu, İbn-i Ziyad'a gönderdi. O da, onu haps etti. Taberî-Tarih c. 6, s. 208. Küfelilerden bir adam gelip oğluna, kardeşine ve amucasmın oğluna «Geri dön! Çünki, bu kadar halk, yetiyor, sana hacet bırakmayorlardır!» dedi. Bir kadın gelip oğlunu, kocasını ve kardeşini geri çevirinceye kadar onlarla ilgilendi. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 239 Başka bir adam gelip oğluna veya kardeşine «Yarın, Şamlılar gelip karşına çıkacak. Sen, harbi ve şarri ne yapacaksın, geri dön!» diyerek onları alıp götürdü, Orada toplanmış bulunanlar, akşama kadar bölündüler ve dağıldılar. Taberi-Tarih c. 6, s. 208 Müslim b. Akîl'in yanında beş yüz kişi kaldı. Sonra, onlar da, azala azala üç yüze ve en sonra otuza kadar İndi. Ebül?ida-El'Bidaye ven'Nihaye c. 8, s. 155 Müslim b. Akîl'in Başına Gelenler.-Müslim b. Akîl, vali köşkü yanındaki mescidde akşam namazını ancak, otuz kişi ile kıldı. Müslim, böyle, yanında otuz kişiden başka kimse kalmadığını görünce, Kinde mahallesi kapılarına doğru yaya olarak yürümeğe başladı. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 239, Taberi-Tarih c. 6, s; 208 Kinde kapılarına gelince, yanında ancak on kişi kaldı. Kinde kapısından çıktığı ve arkasına dönüp baktığı zaman, kendisine cıe gideceği yolu, ne barınacağı evi gösterecek, ne de karşılacağı düşmana karşı derd ortağı olacak bir kimse göremedi. Küfe'nin eski sokaklarına doğru yürümeğe başladı. Nereye doğru gittiğini, nereye gideceğini bilmiyordu. Kaidelerden Cebele oğullarının evlerine kadar gitti. Orada, Eş'as b. Kays'ın âzadlılari'rtdan Tav'a isminde bir kadının kapısına vardı. Kadın, Esîd-ül Hadramî ile evlenmiş, ondan Bilal isminde bir oğlu olmuştu. Bilal, halkın yanında bulunuyor, Tav'a da, onun gelmesini bekliyordu. Müslim b. Akil, Tav'a'ya selâm verdi. O da, selâma mukabele etti-, Müslim «Ey Allah'ın kulu kadın! Bana, bir su içir!» dedi. Tav'a, içeriden su getirip verdi. Müslim, suyu içtikten sonra, Tav'a, kabı içeri aldı. Müslim, oraya oturdu. Tav'a, dışarı çıktı. Müslim'e «Ey Allah'ın kulu! Suyu içmedin mi?» diye sordu. Müslim Evet! İçtim.» dedi. Tav'a «Öyle ise, kalk, ailenin yanına git!» dedi. Müslim, sustu, cevap vermedi. Tav'a «Kalk, ailenin yanma git!» diyerek sözünü tekrarladı. Müslim, yine sustu, cevap vermedi. Tav'a «Sübhânallâh! Ey Allâhm kulu! Kalk, ailenin yanma git! Allah, seni af etsin. Benim kapımda oturmak, ne sana iyilik getirir, ne de, helâl olur!» dedi. Müslim, ayağa kalktı. «Ey Allah'ın kulu kadın! Benim, bu şehirde ne bir konutum, ne de, yanında barınacak bir kabilem var! Sen, bu günden sonra sana yetebilecek sevaplı bir iyilikte bulunsan olmaz mı? dedi. Tav'a «Ey Allah'ın kulu! Nedir o iyilik?» diye sordu. Müslim «Ben, Müslim b. Akîl'im. Şu kavm (Küfeliler) bana yalan söylediler ve beni aldattılar.» dedi. Tav'a «Demek, sen Müslim'sin?» dedi. Müslim «Evet!» dedi. Tav'a «İçeri buyur!» dedi ve onu, evinin içerisindeki ayrı bir odaya aldı. Odayı döşedi. Müslim'e akşam yemeği hazırladı. Müslim, yemedi. Biraz sonra, Tav'a'nın oğlu Bilal geldi. Bilal, anasının o odaya çok girip çıktığım görünce, anasına «Vallahi, ben, senin bu gece odaya çok girip çıkmandan şüpheleniyorum. Her halde, sende bir iş var!» dedi. Tav'a «Yavrucuğum! Şuradan mı şüpheleniyorsun?» diye sordu. Bilal «Oradan şüpheleniyorum. Vallahi, sen, bana ne varsa, mutlaka haber vermelisin!» dedi. Tav'a «Git, sen, kendi halinle uğraş. Benden bir şey sorma!» dedî. Bilal, ısrar edince, Tav'a «Yavrucuğum! Sana haber vereceğim şeyi halktan hiç bir kimseye söylemeyeceğine yemin edersen, söyleyeyim.» dedi. Ona yemin ettirdikten sonra, Müslim b. Akîl'in gelip kendilerine sığındığını haber verdi. Bilal da sustu ve yattı. Bilâl'ın, kötü tutum ve davranışlarile halk arasında yeri olmayan bir kimse olduğu söylenir. Beri yandafl İbn-i Ziyad, Müslim b. Akîl'in adamlarının, Önce işitmiş olduğu seslerini işitmeyince, kendi adamlarına «Çıkıp bir bakınız. Onlardan bir kimse görebilirmisiniz?» diye sordu. Dışarı çıkıp baktılar. Kimse göremediler. İbn-i Ziyad «îyi bakımz. Belki, karanlık altında sizi tuzağa düşürmek için gizlenmiş olabilirler!» dedi. Mescidin bölmelerine çıktılar. Karanlıklarda bir kimse var mı diye ellerindeki ateş ışıklarile zaman zamaa baktılar. Karanlığı, ışıklarla taradılar, aradılar. Direkler arasına ipler gererek kandilleri astılar ve yaktılar. Yakım, uzağı aydınlattılar. Minberin altına varıncaya kadar, her tarafa baktılar. Hiç bir şey göremeyince, İbn-i Ziyad'a bildirdiler. Taberl-Tarih c. 6. s. 209. İbn-i Ziyad «Müslim ve taraf darları, bırakılmışlar; Küfeliler, Müslim'den ayrılmışlardır!» dedi. Dineveri-KitabiU'ahbar s. 239. Mescid'in kapalı bulunan köşk kapısı açıldı. İbn-i Ziyad, yatsu vakti, adamlarile birlikte Mescide gitti. Onlara, etrafında oturmalarımı emr etti. Polis ve Emniyet memurlarından, Küfe Eşraf ve ileri selenlerinden, kabile Reislerinden veya mücahidlerden olanların yatsu namazını ancak köşk mescidinde kılmaları, kendilerini temize çıkaracak, sorumluluktan kurtaracaktır!» diye seslenmesini Amr b. Nâfi'e emr etti. Bir müddet sonra mescîd, halkla doldu, taştı. Sonra, emr etti. Ezan okundu ve namaz için kamet getirildi. Husayn b. Nümeyr «istersen, namazı halka ben kıldırayım. Yahut senden başkası kıldırsın. Sen, köşke gir,. Namazını orada kıl. Çünki, ben, düşmanlarından bazıları tarafından senin Öldürülmeyeceğinden emin değilim!» dedi. İbn-i Ziyad «Öyle ise, gidip arkamda ayakta durunuz. Beni bekleyiniz ve cema'ata dikkat ediniz. Zaten, ben, halka namaz kıldırmak için mescide girmiş değilim!» diyerek minbere çıktı.. Allah'a hamd-ü senada bulunduktan sonra «İmdi, bilesiniz ki: câhil ve sefih İbn-i Akîl, ihtilaf ve isyan çıkarmak için Küfe'ye geldi. Kim, onu, bize bulur ve evinde olduğunu haber verirse, Allah için beraat eder, temize çıkar. Kim, onu bize getirirse, ona, Müslim'in kan bedeli ihsan olunacaktır. Allah'ın kulları! Allâh'dan korkunuz. îtaatmıza, bey'atımza sarılınız. Kendinize başka bir yol düşünmeyiniz. Ey Husayn b. Nümeyr! Anan, seni yitirsin. Sen, Küfelilerin evlerine baskın yapacak, sokak ağızlarına gözcüler göndereceksin. Yarın, sabaha çıkınca, hutün evleri, altın, gümüş külçesi arar gibi birer birer aratacak, o adamı bulup getirinceye kadar aramaktan, göz kulak, olmaktan geri durmayacaksın!» diyerek minberden inip köşke girdi. Husayn b. Nümeyr, Polis ve Emniyet Amiri idi. İbn-i Ziyad, Amr b. Hureys için bir Sancak bağladı. Sabahleyin halkı meclisine toplamasını ona emr elti. izin verilince, halk, İbn-i Ziyad’ın huzuruna girdiler. Muhammed b. Eş'as, geldi. İbn-i Ziyad, ona «Hoş geldin hainliği, yaramazlığı bulunmayan, suçlanmayan kişi!» dedi. Onu, yanma oturttu. Sabaha çıkınca, Müslim b. Akîl'i evinde barındıran TavVnın oğlu Bilal b. Esîd, erkenden Muhammed b. Eş'as’ın oğlu Abdurrahman'a gidip Müslim b. Akîl'in yerini, yâni anasının' yanında bulunduğunu haber verdi. Abdurrahman da, babasının yanma varıp İbn-i Ziyad'la otururken, bunu, ona gizlice söyledi. İbn-i Ziyad, Muhammed b. Eş'as'a «Oğlun, sana gizlice ne söyledi?» diye sordu. O da «Bana, İbn-i Akîl'in evlerimizden bir evde bulunduğunu haber verdi!» deyince, İbn-i Ziyad, elindeki değnekle Muhammed b. Eş'as'ın böğrüne yavaşça vurarak «Kalk, hemen onu bana getir!» dedi. Muhammed b. Eş'as, Müslim b. Akîl'i getirmek için kalktı. İbn-i Ziyad, mescidde yerine vekil bıraktığı Âmr b. Hureys'e haber gönderdi ve «İbn-i Eş'as'la altmış veya yetmiş adam gönder. Hepsi Kays kabilesinden olsun!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 209-210 Müslimi yakalamak için gönderilen askerlerin yüz kişi oldukları da, rivayet edilir Dineverİ-KitabüFahbar s. 240 Amr b. Hureys, Kays kabilesinden seçilen askerî birliği Amr b. Ubeydullâh b. Abbas-üs Sülemî'nin kumandası altında, Müslim b. Akîl'in üzerine gönderdi. Bunlar, Müslim b. Akîl'in içinde bulunduğu eve geldiler. Taberi-Tarih c. 6, s. 210. O sırada, Tav'a, Müslim için ateş yakmış, su ısıtmıştı. Müslim de, üzerinin kanını yıkamakta idi. Taberi-Tarih c. 6, s. 221. Müslim b. Akîl, atların nallarının çıkardığı sesleri ve adamların gürültülerini işitince, kendisi için geldiklerini anladı. İbn-i Ziyad'ın gönderdiği askerler, Müslimin bulunduğu eve baskın yaptılar. Müslim, kılıcını sıyırıp onların üzerlerine yürüdü. Kılıcını vura vura onları evden dışarı çıkardı. Küfe askerleri, tekrar eve baskın yaptılar. Müslim b. Akil, üzerlerine saldırıp onları dışarı çıkardı. O sırada Bükeyr b. Humran ile birbirlerini kılıçladılar. Bükeyr, Müslim'in ağzına kılıçla vurup üst dudağını kesti. Kılıcın ucu alt dudağına battı. Müslim de onun başına kılıçla şiddetli bir darbe indirdi. Omuz köküne indirdiği ikinci darbe ile de Bükeyr'in omuzunu göğüs boşluğuna kadar yardı. Askerler, bunu görünce, evin damına çıkarak onu damdan taşa tuttular. Ayrıca, evin etrafımda kamış yaktılar. Damdan, Müslim'in üzerine inmeğe başladılar. Müslim, evde banmlamayacağıni görünce, kılıcını sıyırdı. Taberi-Tarih c. 6, s. 210 «Bütün bu halk, Müslim b. Akîl'i öldürmek için mi toplandılar? Öyle ise, ey nefs! Kaçınılmaz olan ölüme karşı çık!» dedi Mes'ûdî-Murûcuzzehep c. 3, s. 68.. Sokağa fırlayıp çarpışmağa girişti. Muhammed b. Eş'as, Müslim'in yanına gelip «Ey genç! Sana emân var! Kendini boş yere öldürme!» dedi. Müslim b. Akil, hem çarpışıyor, hem de «Ben, hür olarak ölmeğe yemin c:Uim!» diyordu. Muhammed b. Eş'as «Sana ne yalan, ne hile, ne de, aldatma var! Bunlar, senin amuca oğullarındır. Seni, ne Öldürürler, ne de döverler!» dedi. Müslim b. Akîl, kendisine atılan taşlardan yılmış ve sinmiş, çarpışmaktan âciz bir hale düşmüş, arkasını evin duvarına dayamıştı. Muhammed b. Eş'as. ona yaklaşarak «Sana eman verilmiştir!» dedi. Müslim b. Akîl «Ben, gerçekten emân verilmiş, emin bir haldemiyim?» diye sordu. Muhammed b. Eş'as «Evet!» dedi. Amr b. Ubeydullâh-ü Sülemî hariç, orada bulunanların hepsi de «Sana emân verilmiştir.» dediler. Amr b. Ubeydullâh ise «Benim, bunu bindirecek ne dişi, ne de erkek devem var!» dedi ve bir kenara çekildi. Müslim b. Akîl «Bana emân vermeyecek iseniz, ellerimi sizin ellerinize teslim edip bağlatmam!» dedi. Bir katır getirilip Müslim, onun üzerine bindirildi. Etrafı kuşatıldığı, boynundan kılıcı çıkarıldığı zaman, Müslim'in, hayatından ümidi kesilmiş gibi idi ve gözleri yaşarmıştı. «İşte bu, vefasızlığın, verilen emân sözünde durmamanın bir başlangıcıdır!» dedi. Muhammed b. Eş'as «Ben, sana bir zarar gelmeyeceğini umuyorum!» dedi. Müslim b. Akîl «Bu, bir umuntudan başka bir şey değildir. Sizin bana verdiğiniz eman sözü nerede kaldı? İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn!» dedi ve ağladı. Amr b. Ubeydullâh-üs Sülemî «Biz, senin gibi birisimi arayıp bulmuş senin gibi teslim almıştık ta, o, hiç ağlamamıştı!» dedi. Müslim «Vallahi, ben ne kendim, ne de zürriyetimden öldürülecek olanlar için ağlıyorum! Fakat, ben, bana doğru gelmekte olan ailemden Hüseyin ve Onun Ev halkı için ağlayorum!» dedi. Sonra da, Muhammed b. Eş'as'a dönüp «Ey Allah'ın kulu! Görüyor ve anlayorum ki: vallahi, sen, bana verdiğin emân hükmünü yerine getirmekten âcizsin! Müslim b. Akîl, Muhammed b. Eş'aş'ın emânı üzerine teslim olunca, kılıcını, silahını Muhammed b. Eş'as, elile soymuştu. Onun, "bu hareketini, bazı şairler «Sen, korkarak, amucanın yanında çarpışmayı, bıraktın. Halbuki, isteseydin, onu koruyabilirdin. Muhammed aleyhisselâmın Ev Halkından bir cemaatı öldürdün! Onların kılıçlarını ve zırhlarını soydun!» diyerek kınamış ve yermişlerdir. (Mes'üdi-Mu-rûcuz2eheb c. 3, s. 68) Senin elinden gelebilecek bir hayır yokmudur? Yanındaki adamlarından birisini benim tarafımdan Hüseyn’e göndersen de, benim söyleyeceklerimi Ona eriştirse, olmaz mı? Çünki, ben, bü gün veya başka bir gün, Onun veya Ev halkının size, Küfe'ye çıkıp geleceğini sanıyorum. Görüyorsun ki ben, bunun için ağlayor, üzülüyor ve sabırsızlanıyorum. Göndereceğin adam, Ona (İbn-i Akîl, beni, sana yolladı. Kendisi, Küfeliler elinde esirdir. Artık, onun yer yüzünde yürüdüğü görülmez. Belki de öldürülmüştür. O, sana (izin sıra ev halkınla birlikte geri dön! Küfeliler, Seni aldatmıştır! Babanın adamları olan o Küfeliler ki babanın ölümü ile veya Öldürül-mesile O'ndan ayrılmayı temenni etmişlerdi. Küfeliler, Seni de, beni de, yalanladılar. Bu, yalana çıkarılamayacak bir görüştür! diyor) desin!» dedi. Muhammed b. Eş'as «Vallahi, bu isteğini, yapacağım. Sana eman verdiğimi de, İbn-i Ziyad'a bildireceğim!» dedi. Muhammed b. Eş'as, kendisini ziyarete gelen şair îyas b. Asel-üt tâî'yi çağırdı. Müslim b. Akîl'in, Hazret-i Hüseyn’e bildirilmesini istediği şeyler yazılı bir mektubu ona verdi. «İşte, sana yiyeceğin', cihazın, ailenin ihtiyacı olan şeyler!» dedi. İyas «Hani binitim nerede?» diye sordu. Muhammed b. Eş'as «İşte, binit te sana. Bin ona!» dedi. Muhammed b. Eş'as, Müslim b. Akîl ile birlikte vali köşkünün kapısına kadar geldiler. Muhammed b. Eş'as, izin istedi. îzin verilince, içeri girdi. İbn-i Ziyad'a, Müslim b. Akîl'in haberini verdi. Bükeyr b. Humran'ı vurup yaraladığım da, sözlerine ekledi. İbn-i Ziyad «Allah, onu (Müslim'i) bizden ırak etsin!» dedi. Muhammed b. Eş'as; Müslim b. AkîPin askerî birliğe nasıl karşı koyduğunu, kendisine, tarafından ne şekilde emân verilmiş olduğunu haber verince, İbn-i Ziyad «Sen nerde, emân nerde! Biz, sani ona emân versin diye mi gönderdik? Biz, seni, ancak, onu bize getiresin diye göndermişizdir!» dedi. Muhammed b. Eş'as, sustu. Bir şey, söyleyemedi. Müslim b. Akîl, köşkün kapısına geldiği zaman, çok susamıştı. Köşkün kapısında bazı kimseler oturmuşlar, içeri girmek için izin bekliyorlardı. Umâre b. Ukbe, b. Ebî Muayt, Amr b. Hureys, Müslim b. Amr-ül Bâhilî ve Kesîr b. Şihab bekliyenler arasiada idi, Müslim b. Akıl, köşkün kapısına gelince, köşkün kapısının üzerinde duran ve içinde soğuk su bulunan küpü gördü. «Bana, şu sudan içiriniz!» dedi. Müslim b. Amr-ül Bâhilî «O gördüğün soğuk sudan ha! Hayır, vallahi, sen, bundan bir damla bile tadamazsıu. Nihayet, Cehennem ateşi içinde Ha-mîm'i tadarsın!» dedi. Müslim b. Akîl «Yazıklar olsun sana! Kimsin sen?» .dedi. Müslim b. Amr «Ben, senin inkâr ettiğin hakkı bilen'in, senin tanımadığın, karşı geldiğin İmam ve Önderin öğütünü dinleyen ve ona boyun eğenin oğlu Müslim b. Amr-ül Bâhilîyim!» dedi. Müslim b."Akil «Hay anan seni yifirsin! Sen, kabalığını, çirkin huyluiu-ğunu mu ortaya koyuyorsun?! Ey Bâhiliyenin oğlu! Cehennem ateşi içinde temelli kalmağa ve onun Hammı'i-nden içmeğe sen daha lâyık ve müstahıksın!» dedi. Sonra da, duvara dayanarak oturdu. Amr b. Hureys, Süleyman adındaki uşağmı gönderip küpten su getirtti ve Müslim'e içirdi. Umâre b. Ukbe de, Kays adındaki uşağım kupa gönderdi. Küpün üzerinde mendil ve yanında da, su bardağı bulunuyordu. Kays, bardağa su doldurdu. Sonra, onu Müslime içirmek için getirdi. Müslim, bardağı alıp içmek için ağzına götürdüğü zaman, bardak, Müslim'in ağzından akan kanla doldu. İkincide de, öyle oldu. Üçüncüde ise, kılıç darbesile yerinden oynamış bulunan Ön dişlerinden ikisi bardağın içine düştü. Bardağı kana boyadı. Müslim b. Akîl «Allah'a şükürler olsum. Eğer, benim için dünya rızkından içecek su olsaydı, elbette, ben onu, içerdim!» dedi. Müslim b. Akîl, İbn-İ Ziyad’ın huzuruna sokuldu. İbn-i Zİyad'a selâm vermedi. Köşk muhafızı «Valiye selâm vermiyor musun?» diye sordu. Müslim «O, beni öldürmek istiyorsa, ona ne diye selâm vereyim. Eğer, beni Öldürmek istemiyorsa, vallahi, kendisine selâmım çoğalır.» dedi. İbn-i Ziyad «Vallahi, o, muhakkak Öldürülecektir!» dedi. Müslim b. Akîl «Beni öldüreceksin öyle mi?» diye sordu, İbn-i Ziyad «Evet! Taberi-Tarih c. 6, s. 210-212 Sen, sağ bırakılacağını mı samyor ve umuyorsun?» dedi. Dineveri-Kitabürahbar s. 241. Müslim b. Akil «Öyle ise, bırak beni, kavmımdan bazılarına vasiyetimi yapayım?» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 212 İbn-i Ziyad «istediğini, vasiyyet et!» dedi. Dineveri-Kitabürahbar s. 241 Müslim b. Akil’in Vasiyyeti :Müslim b. Akil, İbn-i Ziyad'ın yanında oturanlardan Ömer b. Sa'd b. Ebî Vakkas'a baktı ve «Ey Ömer! Aramızda akrabalık var. Ben, gizli bir dileğimi yerine getirmeye seni vekil etsem, kabul edermisin?» diye sordu. Ömer b. Sa'd, Müslim'in dileğini kabulden çekinip kaçınınca, İbn-i Ziyad «Amucanın oğlunun dileğini yerine getirmekten kaçınma!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 212. Bunun üzerine, Müslim b. Akîl, Ömer'le bir köşeye çekildi. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 241. Oturdular. İbn-i Ziyad, onlara bakıyordu. Taberi-Tarih c. 6, s. 212. Müslim b. Akîl, Ömer b. Sâ'd'e «Yapacağım vasiyetimi yerine getirmeyi kabul ediyormusun?» diye sordu. Ömer b. Sa'd «Evet!» dedi Dineveri-Kitabürahbar s. 241. Müslim b. Akîl «Küfe'ye geldiğimden beri Küfelilere yedi yüz dirhem Dineveri'ye göre bin dirhem borçlandım. Sem, onu, benim taraf undan öde! ( Taberi-Tarih c. 6, s. 212 Ben, Öldürüldüğüm zaman, İbni Ziyad'dan, cesedimi, kesip biçilmemek, teşhir edilmemek için, bağışlamasını iste. Hüseyin b. Ali'ye tarafından bir Elçi sal. Elçi. una, benim halimi, başıma geleni bildirsin. Kendisine Tarafdar olduklarını söyleyen şu kişilerin ihanetine bari kendisi olsun uğramasın. Onlardan on sekiz bin kişinin bana bey'at ettikten sonra ahidlerini nasıl bozduklarını, sözlerinden nasıl döndüklerini haber versin de, O, Allah'ın Haremi olan Mekke'ye dönsün ve orada otursun. Küfelilerin sözlerine hiç aldanmasın! Dineveri-Kitabûl'ahbar s. 241. Halbuki, ben, ona mektup göndermiş, bütün Küfe halkının kendisile birlikte olduğunu bildirmiştim. O, bu mektubumu görür görmez, her halde, yola çıkmış, geliyordur!» dedi. Taberl-Tarih ç. 6, s. 212. Ömer b. Sa'd «Sana ait bu şeylerin hepsini yerine getirmek, boynumun borcudur. Ben, bunlara kefilim» dedi ve İbn-i Ziyad'ın "yanına döndü. Dineveri-Kitabûl'ahbar s. 241. İbn-i Ziyad'a «Müslim, bana ne söyledi, biliyor musun? göyle şöyle söyledi!» diyerek onun vasiyyetlerini birer birer acılattı, Taberi-Tarih c. 6, s. 212. İbn-i Ziyad «Sen, onun, sana gizlice söylediği şeyleri açığa vurmakla kötülük ettin. Dîneveri-KitabÜİ'ahbar s. 241. Emin olan kişi, sana hıyanet etmez. Fakat, hâine de, güvenilmez. Sana,havale edilen şeyleri yerine getirip getirmemek sana aittir. Biz, bi1 hususta dilediğini yapmaktan seni men edecek değiliz. Eğer, Hüseyin, bizi istemezse, biz de, onu istemeyiz. Eğer o, bizi isterse,- bi/ de, kendisinden yüz çevirmeyiz. Müslim'in cesedi hakkındaki vasiyyetine gelince: biz, sana bu hususta şefaat ettirmeyeceğiz. Çünki, o, bizim adamlarımızdan değildir. Bu yolda bizimle çarpışmış, bize aykırı hareket etmiş ve bizi, yok etmeğe çalışmış, çabalamıştır. Onu Öldürdüğümüz zaman, cesedine ne yapılacağını ben, bilirim!» dedi.
İbn-i Ziyad'ın Müslim b. Akîl île Münâkaşası:İbn-i Ziyad, Müslim b. Akîl'e «Söyle bakayım ey İbn-i Akîl! Halka getirdiğin şeylerle onların toplu işlerini, tek kelimelerini dağıtan, bölen, onları birbirlerine düşüren sen değil misin?» dedi. Müslim b. Akîl «Hayır! Ben, buraya öyle bir şey getirmiş değilim. Fakat, Küreliler; senin babanın, onların hayırlılarını Öldürdüğünü, kanlarını döktüğünü, aralarında Kisrâ ve Kayserlerin işlerim işlediğini söylüyorlar! Biz ise, onlara adaletle enir etmeyi getirdik.ve onları, Kitabullâh'ın hükümlerine göz-e^hareket etmeğe davet ettik!» dedi. İbn-i Ziyad «Sen mi bunu yaptın ey fâsık (haktan ayrılmış, sapmış)! Sen, Medine'de şarap içtiğin sırada, biz, Küfeliler arasında adaletle emr ve Kitabullah'ın hükmüne göre harekete davet etmez miydik?!» dedi . Müslim b. Akîl «Ben mi şarap içerdim?! Vallahi, Ailâh biliyor ki sen, doğru söylemiyorsun. Sen, bilmediğin bir şeyi söylüyorsun. Ben, senin söylediğin gibi değilim. Müslümanların kanını içen; Allah'ın, öldürülmesini haram kıldığını öldüren; kan dökmek haram olduğu halde, kan döken; kızgınlık, düşmanlık ve su-i zania adam öldüren; çalgı çalan, oynayan; yapmayacağı kötülük bulunmayan kimse, elbette şarap içmeğe, benden daha elverişlidir!» dedi. İbn-i Ziyad «Ey fâsık! Senin umup ta, Allah yanında göremeyeceğin hali, onun ailesi, ev halkı görecektir!» dedi. Müslim b. Akîl «Ey İbn-i Ziyad, Sen, kimin ehlinden, ev halkından bahs ediyorsun?» dedi. İbn-i Ziyad «Mü'minler Emîri Yezid'in ehlinden!» dedi. Müslim b. Akîl «Biz, her halimizde Allah'a hamd ederiz. Allah'ın, bizimle sizlerin aranızda vereceği hükme razıyız!» dedi. İbn-î Ziyad «Halifelik işinde sizin için bir hak bulunduğunu mu zan ediyorsun?» dedi. Müslim b. Akîl «Vallahi, o, zan değil, belki yakîndir» dedi. İbn-i Ziyad «Ben, seni, Islâmiyette hiç kimsenin Öldürülmediği bir öldürüşle öldürmezsem, Allah, beni öldürsün!» dedi. Müslim b. Akîl «îslâmiyette olmayan şeyleri ortaya çıkarmağa, zaten, sen, herkesten ziyade elverişlisin! Sen, en kötü bir şekilde adam öldürmeyi, en tüyler ürpertici bir şekilde cesedleri kesip biçmeyi, en çirkin âdet ve kötülükleri işlemeyi, her kötülük ve yaramazlıkta herkesi geçmeyi elden bırakma! Buna, böyle olmağa, insanlar arasında senden daha lâyık ve elverişli bir kimse yoktur!» dedi. İbn-i Ziyad, kalkıp Müslim b. Akîl'in yanına geldi ve ona, Hazret-i Hüseyn’e, Hazret-i Ali'ye ve Müslim'in babası Akîl b. Ebî Talib'e sövdü. Müslim'in, İbn-i Ziyad'a karşı daha fazla konuşmasına müsâade edilmedi. Müslim'in, Köşkün Damında Boynunun Vumılup Yere Düşürülmesi:İbn-i Ziyad, emr etti. Toprak bir çanakla su getirilip Müslim b. Akîl'e içîrildi. «Onu, köşkün damına çıkarıp orada boynunu vurunuz! Sonra, cese-dile başını bir araya getiriniz! Ey İbn-i Eş'as! Vallahi, benim, sana güvencim olmasaydı, sana, bunu teslim etmek istemezdim. Kalk, kılıcınla yanıma gel. Üzerine düşen vazifeyi yerine getir, Müslim'in boynunu Vur!» dedi. Muhammed b. Eş'as «Ey İbn-i Ziyad! Vallahi, onunla, benim aramda bir akrabalık olmasaydı, onu Öldürürdüm!» dedi. İbn-i Ziyad «Müslim b. Akîl'in, kılıçla bagma ve boynuna vurduğu o adam nerededir?» diye sordu. Adam, çağırıldı., Gelince, İbn-i Ziyad, ona «köşkün damına çık, onun boynunu vur!» dedi. Müslim b. Akil, köşkün damına çıkarıldı. Çıkarılırken o, tekbir ve sale-vat getiriyor, istiğfar ediyor ve «Allah'ım! Bizi aldatan, bize yalan söyleyen vû bizi bırakan kavmla aramızda Sen hükmünü ver!» diyordu. Taberî-Tarih c. 6, s. 212-213 Müslim b. Akıl, köşkün damında halkın göreceği bir yere çıkarılmıştı. Halk, koşküa kapısındaki geniş meydanlık tarafında toplanmış- bulunuyordu. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 241 Bükeyr b. Humran, Müslim b. Akîl'in boynunu vurup dönünce, İbn-i İ yad «öldürdün mü onu?» diye sordu. Bükeyr «Evet!» dedi. İbn-i Ziyad «Siz, onu köşkün damına çıkarırken, o, nasıl oluyor, ne sö Iüyordu?» diye sordu. Bükeyr «Tekbir getiriyor, Teşbih ve istiğfar ediyordu. Kendisini öldü mek içki yanına vardığım zaman (Allah'ım! Bizi aldatan, bize yalan söyleye ve sonra da, bizi bırakıp ölmemize sebep olan kavm arasında Sen hükmür ver!) diyordu. Ona (Yaklaş yanıma! Hamd olsun Allah'a ki: senden öcümü aldırdı!) di dini. Boynuaa kılıçla bir darbe indirdim. Fakat, hiç bir şey yapamadım. Bana (Ey kul! Dökülen kanma karşı beni kılıçla tırmalaman sana ye miyor mu?) dedi.» İbn-i Ziyad «iDemek, ölürken de, övünüyor!?» diye mırıldandı. Bükeyr «ikinci darbede onu öldürdüm» dedi. Taberi-Tarih c. 6, 3. 213 Müslim b. Akîl'in boynu vurulunca, başı, meydanlığa düştü. Dineverİ-Kitabül'ahbar s. 241 İbn-i Ziyad, Müslim b. Akîl'in cesedini sokaklarda çocuklara, ayağındaı çektirerek sürüttü. Yükubî-Tarih c. 2, s. 243 Sonra da, astırdı. Başını ise, Dımeşk'ta Yezid'e gönderdi. Müslim b. Akıl, Hâşim oğullarından şehid edilip cesedi asılanların da başları, Dımeşk'a gönderilenlerin de, ilki idi. Mes'ûdi-Murûcuzzeheb c. 3, s. 70 Muhtar b. Ebî Ubeyd'in Başına GelenlerMüslim b. Akîl'in, evinde kaldığı Muhtar b. Ebî Ubeyd; Hâni b. Urve'nin, İbn-i Ziyad tarafından dövüldüğü ve haps edildiği gün, Hutarniye (Lekf) köyünden gelmiş, akşamdan sonra Küfe'nin Fil kapısında dikilirken, Hâni b. Ebî Hayyetülvâdiî'ye rastlamıştı. Hani «Sen, burada ne duruyorsun? Ne halkın yarandasın, ne de, evindesin?» dîye sordu. Muhtar «Sabaha çıkınca, yanlış işlerinizi ele alıp Kıyamet koparmayı düşünüyorum!» dedi. Hâni b. Ebî Hayye «Vallahi, sanıyorum ki: sen, kendini öldüreceksin!» diyerek Amr b. Hureys'in yanma vardı. Muhtar'la aralarında geçen konuşmayı anlattı. Amr b. Hureys; yanında bulunan Abdurrahman b. Ebî Umeyr'e «kalk, Amucanıa oğlunun yanına var. Arkadaşının nerede olduğunu bilmediğini kendisine haber ver. Kendi başına bir iş, bir yol tutmağa kalkmasın!» dedi. Abdurrahman, Muhtar'ın yanma gitmek üzre kalktı. Zaide b. Kudâme «O, emân verdiğin takdirde, senin yanma gelir!» dedi. Amr b. Hureys «Ona, benden eman verilmiştir. Onun, Emir İbn~i Ziyad'a karşı bir hareketi varsa, lehinde en güzel şekilde şehadet ederim! dedi. Zaide b. Kudâme «Bununla beraber, inşaallâh, hayırdan başka bir şey olmaz!» dedi. Abdurrahmacı'Ia Zaide birlikte Muhtar'ın yanına vardılar. Ona, Hâni b. Ebî HayyeVıin ve Amr b. Hureys'in söylediklerini anlattılar. Kendi başına bir iş tutmağa kalkışmaması için and verdiler. Bunun üzerine, Muhtar, İbn-i Hureys'in yanma vardı. Selâm verdi. Sabaha kadar onun Sancağı altında oturdu. Halk, Muhtar'ın işini ve yaptığını konuşuyorlardı. Umâre b. Ukbe, gidip İbn-i Ziyad'a söylemişti. Güneş yükselince, İbn-i Ziyad'ın kapısı açıldı. îçeri girmeleri için halka izin verildi. Muhtar da, içeri girenler arasında idi. İbn-i Ziyad, Muhtar'i yanına çağırdı. «Sen, Müslim b. Akîl'e yardıma gelen cemâat içinde imişsin?» dedi. Muhtar «Ben, böyle bir şey yapmış değilim. Fakat, gelip Amr b. Hureys'in Sancağı altına indim ve onunla birlikte geceledim ve sabaha çıktım!» dedi. Amr b. Hureys «Doğru söylüyor o. Allah, sana İyilikler versin!» dedi. İbn-i £iyad, Muhtar'ın önüne geldi. Elindeki değneği kaldırıp Muhtarın yüzüne çarptı. Göz kapaklarını yukarı sıçrattı. «Eğer, senin hakkında Amr b. Hureys'in lehde şehâdeti olmasaydı, boynunu vururdum! GÖtürüaüz onu zindana!» dedi. Muhtar, zindana götürülüp orada haps edildi. Hazret-i Hüseyn'in şehâdetine kadar orada kaldı. Abdullah b. Ömer'in, Yezid'e yazdığı mektup üzerlere zindandan çıkarıldı. Taberi-Tarih c. 7, s. 58-59 Hâni b. Urve'nin Boynunun Vurulmasi:Muharnmed b. Eş'as, İbn-i Ziyad'ın yanına varıp Hâni b. Ur ve hakkında onunla konuşmuş ve «Sen, Hâni b. Urve'nin Küfe şehrinde kabilesi içindeki mevkiini biliyorsun. Onun kavm ve kabilesi de, onun, benim dostum olduğunu ve onu senin yanma bizim getirmiş olduğumuzu biliyorlar. Allah aşkına sen onu, bana bağışla! Çünki, ben, onun, Yemenliler kadar çok ve kuvvetli olan ve Küfelilerin ileri gelenlerinden bulunan kavm ve kabilesinin bana düşman olmalarını istemiyorum!» demiş, îbcı-i Ziyad da, öyle yapmayı va'd etmişti. İbn-i Ziyad, onun, Müslim b. Akîl hakkındaki ricasını yerine getirmeyince, Hâni b. Urve hakkında verdiği sözünden de, döndü. Müslim b. Akîl'in boynunu vurdurduktan sonra, emr etti. Hâni b. Urve'yi bağlı olarak Koyun pazarına götürdüler. Hâni b. Urvie «Ey Mezhic oğulları! Bana, bu gün yardım edecek Mezhic oğullan yok mu hiç? Ey Mezhic oğulları! Benden olan Mezhic oğulları nereye gittiler? Neredeler Taberi-Tarih c. 6, s. 213-114 Ey Murad Hanedanı!» diyerek avaz avaz bağırıyordu. Kendisi, Murad oğulları kabilesinin Seyyidi ve lideri idi. Murad oğullan, o zaman, dört bin atlı ve zırhlı, sekiz bin piyade idiler. Kinde ve başka kabilelerden müttefikleri olaolardan da, otuz bin zırhlı kişi onlara tabi 'idiler. ' Murad oğulları, içlerinde Hâni'den başka sözü geçer lider bulunmadığı için, dağıldılar gittiler. Mes'ûdi-Murûcuzzeheb c, 3,.s.69 Hâni b. Urve, kendisine, hiç kimsenin yardım etmediğini görünce, ellerinden pukagıyı çekip attı ve «Yok mudur bir değnek, yahut bir bıçak, yahut bir taş, yahut bir kemik parçası ki; insan, onunla, kendisini korusun!» diyerek haykırmağa başladı. Cellâdlar, Hâni'nin üzerine uşuştular. Onu tutup sıkıca bağladılar. Kendisine «Uzat boynunu!» denildi. Hâni «Ben, boynumu vurunuz diye size uzatacak kadar cömerd olmadığım gibi, kendimi öldürtmek için sizin yardımcınız da, değilim!» dedi, İbn-i Ziyad’ın âzadlısı .Reşîd, Hâni b. Urve'nin boynuna kılıçla vurdu. Bir şey yapamadı. Hâni b. Urve, kendi kendine «Hani, Allah'a dönüyor. Allah'ım! Senin rahmetine ve rızvamna yöneldim!» diyordu. Reşîd, ikinci darbede Hâni'yi şehid etti. Hâni'yi Murad oğullarından Abdurrahman b. Huseyn'rcı «Eğer, ben, onu Öldürmez veya onun yanında Ölmezsem, Allah, beni öldürsün!» diyerek mızrakla saldırıp şehid ettiği de rlvayat edilir. Abdul â'lâ İle Umâre'nin Boyunlarının Vurulması:İbn-i Ziyad, Kesîr b. Şihab'ın Fityan oğulları içinde yakaladığı Abdul'-âlâ'yı çağırttı. Yanma getirilince, ona «İşini bana haber ver?» dedi. Abdul'âlâ «Allah, sana iyilikler versin! Halk, ne yapıyor bir bakayım? diye çıkmıştım. Kasîr b. Şihab, beni yakaladı!» dedi. İbn-i Ziyad «Söylediğin şeyden başka bir şey için çıkmadığına yeminlerin en ağırı ile yemin edebilir misin?» dedi. Abdul'âlâ, yemin etmekten kaçındı. İbn-i Ziyad «Bunu, Sübey' namazgahına götürünüz. Orada bunun boynunu vurunuz!» dedi. Abdul'âlâ, oraya götürüldü. Kendisinin orada boynu vuruldu. Müslim b. Akîl'e yardım için gelmiş olan Umâre b. Salhab-ul'Ezdî getirildi. İbn-i Ziyad ona «Sen, kimlerdensin?» diye sordu. Umâre «Ben, Ezd'den'im» dedi. İbn-i Ziyad «Bunu, kavminin yanına götürünüz!» dedi. Orada, onun da, boynu vuruldu. Taberi-Tarih c. 6, s. 214 Müslim b. Akil İle Hâni'nin Başlarının Yezid'e Gönderilmesi:İbn-i Ziyad, Müslim b. Akîl ile Hâni b. Urve'nin başlarını, Hâni b. Ebî Hayye ve Zübeyr b. Ervah-üt-Temîmî ile birlikte Yezid b. Muaviye'ye gönderdi. Yezid'e yazdığı yazıda şöyle dedi: «İmdi, Allah'a hamd olsun ki Mü'minler Emîrinin hakkını aldırdı. Ondan, düşmanının sıkıntısını giderdi. Mü'minler Emîrine —ki Allah, onu tekrim etsin— haber veririm ki: Müslim b. Akîl, Hâni b. Urvet-ül Murâdî'nin evine sığınmıştı. Onların üzerine casuslar tayin ettim. Onlara, adamlarım tuzaklar kurdular. Nihayet, onların işlerini meydana çıkardılar. Allah, onları, ele geçirmek fırsatını verdi. Suçlu olarak onların boyunlarını vurdum. Başlarını Hâni b. Ebî Heyye ve Zübeyr b. Ervah ile sana gönderdim. Gönderdiğim kişiler, söz dinler, tâat ve öğüt adamlarındandır. Mü'minler Emîri, onlara istediği şeyi sorsun. Onlarda yeteri kadar bilgi, doğruluk, anlayış ve takva bulacaktır. Vesselam!» Yezid, İbn-i Ziyad'ın yazısına şöyle karşılık yazdı: «İmdi, sen, benim istediğim gibi olmakta devam ediyorsun. Sen, yaptığını, akıllı ve beceriklilere yaraşır şekilde yaptın. Sebatlı, azimli bir kahraman saldırışile saldırdın. Başkalarına ihtiyaç bırakmadın. Kendin kâfi geldin. Hakkındaki zannımı ve görüşümü doğruya çıkardın. Senia iki Elçini yanıma çağırdım. Onlara bir takım şeyler sordum. Onlarla gizlice konuştum. Kendilerinin görüşlerini ve faziletlerini senin andığın gibi, buldum. Onlar hakkında hayır tavsiye ederim. Taberi-Tarih c. 6, s, 214-215 Bana erişen habere göre: Hüseyin b. Ali, Mekke'den ayrılmış, senin tarafına doğru gelmekte imiş. Ona, hemen casuslar kavuştur. Yollar üzerine gözcüler dik! Olanca duruşla bunun üzerinde dur! Dineveri-Kitabürahbar s. 242 Zan üzerinde dikkatli ve ihtiyatlı ol. Töhmet üzerine yakala. Seninle çarpışmadıkca, sakın kimseyi öldürme! Taberi-Tarih c. 6, s. 215 Seninîe çarpışmadıkca, kimse ile de, çarpışma. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 242 Her gün, olan bitenlerin haberini bana yaz. Vesselam!» Dinaveri-Kitalbül'ahbar s. 242, Taberi-Tarih c. 6, 215 Müslim b. Akîl'in Küfe'den Hazret-i Hüseyn’e Gönderdiği Mektup:Müslim b. Akil, Hâni b. Urve'nio evine geçip orada on sekiz bin Küfelinin bey'atım alınca, Hazret-i Hüseyn’e Abis b. Ebî Şebîb-üş Şâkjrî ile bir mektup göndermişti. Taberi-Tarih c. 6, s. 211. Gönderdiği mektubunda şöyle demişti: «îmdi, hiç şüphesiz, konak yeri tutmak için gönderilen kişi, kendi adamlarına yalan söylemez. Kürelilerden on sekiz bin kişi bacıa bey'at etmiş bulunmaktadır. Mektubum Sana erişince, gelmekte acele et. Çünki, bütün halk, senin-ledir. Ebû Süfyan Hanedanına onlarım hiç meyilleri ve reyleri yoktur! Vesselam!» Taberi-Tarih c. 6, s. 2li, Dineverİ-Kitabül'ahbar s. 243 Müslim b. Akîl, bu mektubu, şehâdetinden yirmi yedi gece önce yazıp Hazret-i Hüseyine göndermişti. Taberl-Tarih c. 6f s. 224 Hazret-i Hüseyn'in Yol Hazırlığına Başlaması, İbn-i Abbas'in Onu Vazgeçirmeye Çalışması:Hazret-i Hüseyin, Müslim b. Akîl'in mektubunu alınca, yol hazırlığına başladı. Abdullah, b. Abbas, bunu işitince, Hazret-i Hüseyn'in yanıaa geldi. «Ey Amucamın oğlu! işittiğime göre: sen, Irak'a gitmek istiyormuşsun? Dineveri-Kitabürahbar s. 243 Bana, açıkça bildir, sen, bu işi yapacak mısın?» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 216 Hazret-i Hüseyin «Ben, bunun üzerindeyinr. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 243 İnşâallâh-ü teâlâ şu bir kaç gün içinde derlenip toplanıp gideceğim» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 216 İbn-i Abbas «Ey Amueam'ın oğlu! Ben, senin nisabına bundan Allah'a sığınırım!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 216, Dineveri-Kitabül'ahbar s. 243 Hazret-i Hüseyin «Ben, gitmeğe azm etmiş, karar vermişimdir. Oraya, muhakkak gidilecektir!» dedi Dineveri-Kitabül'ahbar s. 243 İbn-i Abbas «Allah, sana rahmet eylesin. Söyle bakayım. Yanlarına gideceğin kavm, valilerini öldürmüşler veya kovmuşlar, memleketlerini onun elinden geri almışlar, düşmanlarını sürüp çıkarmışlar mıdır? Eğer, böyle yaptıîarsa, onların yanına git. Kğer, valileri başlarında bulunuyor, onlara hükmünü yürütüyor, Zekât ve Haraç âmilleri de, onların Zekât ve Haraçlarını toplayorken seni, yanlarına çağırıyorlarsa, onlar, seni ancak harbe, çarpışmağa çağırıyorlar demektir. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 243, Onların, Babanı ve Kardeşini bıraktıkları gibi, seni de, bırakmayacaklarından Dineveri-Kitabül'ahbars.243.seni aldatmayacaklarından sana yalan söylemeyeceklerinden, sana muhalefet etmeyeceklerinden, ürküp senin başından dağıtmayacaklarından, sana karşı halkın en şiddetli davrananı, düşman kesileni olmayacaklarından emin değilim!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s 216. Hazret-i Hüseyin «Ey Amucamın oğlu! Söylediklerini göz önünde tutacağım. Dineveri-Kitabürahbar s. 243 Ben, Allah'tan hayırlısını dileyor ve ne olacağına bakıyorum!» dedi. Bunucı üzerine, İbn-i Abbas, Hazret-i Hüseyn'in yanından ayrıldı. Taberi-Tarih c. 6, s. 216 Abdullah b. Zübeyr'in Küfe İşini Hazret-i Hüseyin'le Konuşması:Hazret-i Hüseyn'in yanma, İbn-i Abbas'dan sonra, Abdullah b. Zübeyr geldi. «Ebû Abdullah! Ne haber var sende? Vallahi, şu kavmin zulumlanna ve onların, Allah'ın sâlih kullarını hakarete uğratmalarına karşı cihadda bulunamamak hususunda Allâh'dan korkmaktayım!» dedi. Hazret-i Hüseyin «Küfe'ye gitmeğe karar verdim!» dedi. Abdullah b. Zübeyr «Allah, muvaffak etsin! Mes'ûdî-Murûcuzzeheb c. 3, s. 65 Bilmem ki biz, Halifeliği ne diye şu kavme bırakıyor, onlarla uğraşmaktan vaz geçiyor ve kaçınıyoruz. Halbuki, biz. Muhacirlerin oğullarıyız. Bu işi, idareye onlardan daha yakın ve önce geliriz. Söyle bana, sen, şimdi ne yapmak istiyorsun?» dedi. Hazret-i Hüseyin «Vallahi, Küfe'ye gitmekliğim içime ilham olunuyor, doğuyor. Oradaki tarafdarlarım ve Küfelilerin Eşrafı da, bana yazı yazdılar. Allâh'dan hayırlısını diliyorum» dedi. İbn-i Zübeyr «Benim de, oralarda senin tarafdarların gibi tarafdarlarım bulunsaydı, oradan vaz geçmezdim» dedikten sonra bu sözünden dolayı suçlanacağından korktu. «Sen, eğer, Hicaz'da oturur, bu işi, orada yürütmek istersen, inşâallâh sana muhalefet olunmaz. Taberi-Tariü c. 6, s. 216 Sen, yerinde oturup bizi ve Hicaz halkını kendine bey'ata davet etsen, biz de, senin bu dâvetine icabet etsek olmaz mı? Çünki, sen, buna, Yezid'den de, Yezid'in babasından da, daha lâyık ve mâstahıksmdır! Mes'ûdî-Murûcuzzeheb c. 3, s. 65 Sen, şu Mekke Hareminde oturur, memleketlere Elçilerini salarsan, yanına gelmeleri için Iraktaki Tarafdarlarma yazarsan, işin sağlamlaştığı zaman da, Yezid'in vali ve adamlarını sürüp çıkarırsan, daha uygun olur sanırım. Seni barındırmak, sana yardımcı ve müşavir olmak ta, bana düşen bir vazife ve borçtur. Eğer, sen, bana danışacak ve görüşüme göre hareket edeceksen, bu işe şu belde-i Haramda teşebbüs et. Çünki, Mekke Haremi, Hicaz halkından olmayanların, her taraf halkının toplandığı, uğradığı yerdir. Burada, Allah'ın iznüe senin isteyip te, elde edemeyeceğin bir şey olmayacaktır. Senin burada her emeline nail olacağını umarım. Dinevari-flCitabuTahbar s. 244 Sen, nereye gidiyorsun?! Öyle bir kavmin yanma gidiyorsun ki, onlar, babam öldürdüler ve kardeşini vurup yaraladılar!» dedi. Hazret-i Hüseyin «Öldürülmem, Mekke'de bulunmamdan, benim için, daha sevgili ve hayırlıdır!» dedi. Zehebi-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 197 İbn-i Zübeyr, kalkıp gittikten sonra, Hazret-i Hüseyin, kendi kendine: «Hâ, buna, dünyada, benim Hicaz'dan ayrılıp Irak'a gitmekliğim kadar sevgili bir nimet verilmemiştir! O, bende bulunan şeyin (hakkın) kendisinde bulunmadığını, halkın, onu, bana denk tutmayacağını ve kendisine sevgi göstermeyeceğini bilmektedir. Öyle olunca, Hicazı, ona boşaltmak, bırakmak için gideceğim!» dedi. Ebû Saîd der ki: «İbn-i Zübeyr, Hüseyin b. Ali'ye: (Ey Fâtıma'nın oğlu! Yanıma gel!) dedi ve ona gizlice bir şey fısıldadı. Hüseyin, bize yönelerek (İbn-i Zübeyr, bana ne diyor, biliyor musunuz?) diye sordu. (Bilmiyoruz. Allah, bizi, sana feda etsin!) dedik. (Bana: sen, şu Mescidde otur. Ben, halkı senin başına toplarım) diyor. Vallahi, buradaa bir karış dışarıda ölmem, bence, bir karış içeride ölmemden sevgili ve hayırlıdır. Allah'a yemin ederim ki: eğer, ben, şu haşerattan bir haşerenin deliğinde bulunsam, onlar, hacetlerini bitirmek, arzularını yerine getirmek için, beni oradan çıkarmak isterler. Vallahi, Yahudilerin cumartesi günü yasağını saymayıp çiğnedikleri gibi, onlar da, sırası gelince, benim üzerime yürür ve hakkımı çiğnerler! dedi.» Muhammed b. Hanefiyye'nin Hazret-i Hüseyin'i Küfe'ye Gitmekten Vaz Geçirmeğe Çalışması:Muhammed b. Hanefiyye, Hazret-i Hüseyn'in arkasından Mekke'ye kadar gitti. Hazret-i Hüseyin*! bulup Ona, Küfe'ye gitmesinin doğru bir görüş olmadığını bildirdi. Hazret-i Hüseyin, Muhammed b. Hanefiyye'nin görüşünü kabule yanaşmadı. Muhammed b. Haneffiyye, oğullarından hiç birini Onunla birlikte göndermedi. Hazret-i Hüseyin «Oğlunu, o yerde ölür diye mi göndermek istemiyorsun?» diye sordu. Muhammed b. Hanefiyye «Senin öldürülmen, bizim katımızda, onların Öldürülmelerinden daha ağırdır! dedi. Ebülfida-Elbidaye Vennihâye c. 8, s. 165 İbn-i Abbas’ın Hazret-i Hüseyin'le tekrar konuşması:İbn-i Abbas, o gün akşam veya ertesi günü sabahleyin Hazret-i Hüseyn'in yanma tekrar gitti.. . «Ey Amucamın oğlu! Sen, gitmekten vaz geçip bekleyecekmisin? Sen, durmayacak, gideceksen, ben söylemeden duramayacağım: Senin bu yönelip gideceğin yerde helak olacağından, kökünün kazınacağından korkuyorum! Çünki, Iraklılar, gaddar, vefasız, sözlerinde durmaz bir kavmdır. Sakın, onlara yaklaşma. Sen, şu beldede otur. Çünki, sen, Hicaz halkının Seyyidi ve ulususun. Eğer, Iraklılar, dedikleri gibi, seni istiyorlarsa, onlara yaz: düşmanlarını (valilerini) sürüp çıkarsınlar. Sonra, yanlarına git. Taberİ-Tarih c. 6, s. 216-217 Eğer ille burada oturmayacak, oturmaktan kaçınacaksan, bari, Yemen diyarına git. Çünki, orada kaleler, vadiler var. Orası, enine, boyuna geniş bir topraktır. Hem, orada Babanın tarafdarları da vardır. Orada, münzevî bir hayata kavuşmuş, halktan ayrılıp bir köşeye çekilmiş de, olursun. Oradan halka yazılar yazar, dâvetcilerini her tarafa dağıtırsın. Böyle yaparsan, istediğin selâmet ve afiyetin sana vâsıl, böylelikle muradının hâsıl olacağını umarım!» dedi. Hazret-i Hüseyin «Ey Amucamın oğlu! Vallahi, biliyorum ki: sen, şefkatli bir Öğütçüsün. Fakat, ne yapayım ki ben, bir kerre ayaklanmış, gitmek için de, derlenip toplanmış bulunuyorum.» dedi. İbn-i Abbas «Eğer, mutlaka gideceksen, kadınlarını ve çocuklarını yanında götürme. Vallahi, Osman b. Affan’ın kadın ve çocuklarının gözleri önünde öldürüldüğü gibi, senin de, öldürüleceğinden korkuyor ve öylece öldürülmeyeceğinden emin bulunmayorum!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 216-217, Dinaveri-Kitabül'ahbar s. 244 Hazret-i Hüseyin «Ey Amucamm oğlu! Ben, çoluk çocuklarımla birlikte gitmekten başka bir şey düşünemiyorum. Dmaveri-Kitabürahlbar s. 244 Müslim b. Akil, Küfelilerin bana bey'at ve yardım hususunda birleştiklerini yazdı. Bunun üzerine, ben de, onların yanma gitmek üzre derlenip toplandım.» dedi. ' İbn-i Abbas «Onlar, seni harp için çağıriyorlardır. Gitmekte acele etme. Babanın, kardeşinin Eshabı olduklarım söyleyen o kişiler, bir sabah, başlarındaki valileri ile birlikte gelip seninle çarpışacaklardır! Sen, Mekke!den çıkacak olursan, İbn-i Ziyad, senin yola çıktığını haber alacak, sana mektup yazmış olanları ürkütüp başından dağıtacak, onlar, sana en azılı düşman kesileceklerdir! Mes’udi-Murûcuzzeheb c. 3, s. 64, 65 Sanıyorum ki: sen, bir sabah, kadınlarının, kızlarının arasında Osman'ın Öldürüldüğü gibi, öldürüleceksin!. înnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn.» dedi. Hazret-i Hüseyin «Ebül Abbas! Sen, artık iyice yaşlandın!» dedi. İbn-i Abbas «Eğer, sen, beni ziyaret etmiş olsaydın, iki elimle basma (iği) sarılır, saçını yakalardım. Seni durduracağımı bilsem, böyle yapardım!» dedi ve ağladı. Zehebî-Âlâmünnübelü c. 3, s. 200 Hazret-i Hüseyin «Vallahi, filan yerde şöyle şöyle öldürülmem için Mekke Hareminden çıkıp oraya gitmem, bana daha sevgili ve hayırlıdır!» dedi. Mes'ûdi-Murûcuazeheb c. 3, s. 65, Zehebî-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 1S6, Ze-hebî-Tarüml'islâm c. 3, s. 12 Bunun üzerine, İbn-i Abbas, Hazret-i Hüseyn'in üzerine düşmekten vaz geçti. Zehebî-Alâmünnübelâ c. 3, s. 196, Tarihül'islâm c. 3, s. 12 İbn-i Abbas, Hazret-i Hüseyn'in yanından çıkıp Abdullah b. Zübeyr'e uğradı. Ona «Ey Zübeyr'in oğlu! Hüseyin, gidiyor, gözün aydın! Dineverî-Kitabürahbar s. 244 Hüseyin, Irak'a gidiyor, Hicazı sana boşaltıyor, bırakıyor!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 217 Hazret-i Hüseyin, Abdullah b. Zübeyr'e, halkın en ağır geleni idi. Çünki, halk, onu, Hüseyin'le bir tutmamakta idi. Hazret-i Hüseyn'in Mekke'den çıkıp gitmesi kadar onun hoşuna giden bir şey olmamıştır Mes'ûdî-ıMurûcuzzeheb c. 3, s. 65 Ömer b. Abdurrahman-ül Mahzûimî'nin Hazret-i Hüseyin'le Konuşması:Ömer b. Abdurrahman b. Haris b. Hişam-ül Mahzûmî der ki: «Iraklılardan, Hüseyn’e mektuplar geldiği, Hüseyn'in Irak'a gitmeğe hazırlandığı sırada, Mekke'de yanma vardım. Allah'a hamd-ü senada bulunduktan sonra (îmdi, ey Amucamın oğlu! Ben, sana bir hacet için geldim. Eğer, öğütümü tutmayı uygun görürsen, sana bir öğüt vermek istiyorum. Uygun görmezsen, sana söylemek istediğim şeyden vaz geçeceğim) dedim. (Söyle! Vallahi, ben, senin, ne kötü bir şey düşünebileceğini, ne de çirkin bir iş işlemeyi arzu edebileceğini sanmam!) dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 215-216 Ona: (Ey Amucamın oğlu! Seninle aramızda bir süt emişme akrabalığı var. Bilmem ki, ben, sana nasıl öğüt vereyim?) dedim. Bana: (Ey Ebû Bekir! Sen, herhangi bir suçla suçlanmamış kimselerdensin. Ne söyleyeceksen, söyle!) dedi. Mes'ûdî-Murûcuzzeheb c. 3, a. 66 (işittiğime göre, dedim, sen, Irak'a gitmek istiyormuşsun. Ben, sana karşı çok şefkathyımdır. Taberi-Tarih c. 6, s. 216 Senin Baban; îslâmiyete ilk girenlerin ilki, İslâmiyet uyarınca hareket edenlerin en iyisi, tutuş ve yakalayış bakımından da, Müslümanların en zorlusu idi. Halk, ondan dünyalık umdu. Onun sözlerini dinledi ve başına toplandı. O da kalkıp Muaviye'nin üzerine yürüdü. Samlılardan başka herkes, Babanın başına toplanmıştı. Muaviye ise, Şamlılar katında nüfuzlu ve itibarlı idi. Bunun üzerine, halk, dünyaya tama ederek ve oma saplanarak Babam yüksündüler ve bıraktılar. Allah'ın ikram ve rızasına eriginceye kadar Ona karşı gelmekten, kin tutmaktan geri durmadılar. Babandan sonra kardeşine de, yapılmayacak şeyleri yaptılar. Sen, bunların hepsinde bulundun ve bütün olan bitenleri de, gözlerinle gördün. Demek ki Babana, kardeşine düşmanlık etmiş, Onlarla çarpjşmış olan Şamlıların, Iraklıların yanına gitmek istiyorsun?! Halbuki, rakibin olan kişi, sayıca senden daha çok, hazırlılık ve kuvvetli* lik bakımından da, senden daha hazırlıklı ve daha kuvvetlidir. Halk; ondan, daha çok korkar; dünyalığı, ondan, daha çok umar. Yanlarına varacak olursan, onlar, senden, mal ihsan etmeni istiyecekler. Çünkü, onlar, dünya ve dünyalık kuludurlar. Mes'ûdî-Murûcuzzeheb c. 3, s. 66 Senin elde etmek istediğin beldelerdeki valiler ve Amirler onlardandır. Beytülmallar, Hazineler de, onların elindedir. *,. Halk ise, şu dirhem ve dinarların (gümüş paraların, altun liraların) kuludurlar. Taberi-Tarih c. 6, s. 216 Sana yardım etmeyi va'd edenler, seninle çarpışır ve seni bırakırlar. Senden çok, ona ve onun adamlarına yardım etmeyi arzu ederler Mes'ûdi-Murücuzzeheb c. 3, s. 66Sana yardım va'd'inde bulunanların seninle çarpışmayacaklarından, sden ziyade, seninle çarpışanların yanlarında bulunmayı arzu etmeyeceklerinden emin değilim!) dedim. Hüseyin: (Ey Amucamın oğlu! Allah, seni hayırla mükâfatlandırsın! Vallahi, biliyorum ki, sen, bana öğüt vermeğe geldin ve bağlayıcı konuşma yaptın. Ben, senin görüşlerinden alacağımı aldım, bırakacağımı bıraktım. Sen, benîm nazarımda müşavirlerin Övülmeye en lâyık olanı ve öğütçülerin öğütcüsüsün! Taberi-Tarih c. 6, s. 216 Allah, her ne takdir etti ise, Allah'ın, benim hakkımdaki hükmü ae ise, elbette yerine gelecektir!) dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 216, Mes'ûdi-Murûcuzzeheb c. 3, s. 66 Ona: (Ey Ebû Abdullah! Bizler, Allah'ın kullarıyız ve Allah katındaki ecri dileriz) dedim. Mes'ûdi-Murûcuzaeheb c. 3, s. 66 Hüseyn'in yanından ayrılıp Haris b. Hâlid b. Âs’ın yanına vardım. Haris, bana: (Hüseyin'le buluştuğun oldu mu?) diye sordu. (Evet!) dedim. (O, sana ne söyledi Sen, ona ne söyledin?) diye sordu. (Ona şöyle şöyle söyledim. O da, bana şöyle şöyle söyledi) dedim. Haris b. Hâlid: (Kabe'nin Rabbına and olsun ki: sen, ona gereken ögütü vermişsin. Arttk, onu kabul etmek veya bırakmak, ona âiddir!) dedi.» Taberi-Tarih c. S, s. 216, Mes'ûdi-Murûcuzzeheb c. 3, s. 66 Abdullah b. Ömer'in Hazret-i Hüseyin'i Mektupla ve Şifahî Olarak UyarmasıAbdullah b. Ömer; Hazret-i Hüseyn'in Irak taraflarına doğru gitmek istediğini haber alınca, ona gönderdiği mektupta: yapmak istediği işin çok büyük olduğunu, kendisinin vurulup düşürüleceği yere götürülmek istenildiğini bildirdi: (Bana, Aişe, söyledi. O da, Resûlullâh aleyhisselâmdan {Hüseyin, Babil toprağında öldürülecek!) buyurduğunu işitmişimdir, demişti» dedi. Hazret-i Hüseyin, İbn-i Ömer.in bu mektubunu okuyunca, «Ben, elbette vurulup düşeceğim yere giderim!» dedi. Abdullah b. Ömer, Hazret-i Hüseyn'in Irak'a doğru gittiğini haber alınca da, gidişinin ikinci gecesinde onunla buluştu. Ona «Nereye gitmek istiyorsun?» diye sordu. Hazret-i Hüseyin «Irak'a!» dedi. Hazret-i Hüseyn'in yanında tomarlar ve mektuplar bulunuyordu. İbn-i Ömer «Sakın, onların yanına gitme!» dedi. Hazret-i Hüseyin «Bu, onların mektupları ve bana bey'atlarıdır.» dedi. İbn-i Ömer «Şüphe yok ki, Allah, Peygamberini, dünya ile âhiret arasında muhayyer bıraktı. O da, âhireti tercih etti. Siz de, Otodan bir parçasınızdır. Bunun için, hiç bir zaman dünyâya nail olamazsınız. Allah, sizi, ancak, sizin için en hayırlı olana çevirir. Geri dönünüz!» dedi. Hazret-i Hüseyn'in geri dönmeğe yanaşmadığım görünce, boynuna sarılıp onunla kucaklaştı ve vedâlaştı. İbn-i Abd-i Rabbih-Ikdülferld c. 2, s. 220, Zehebİ Alâmûnnübelâ c. 3, s, 196 İmam Şa'bî'nin, Irak'a Gitmemesi için Hazret-i Hüseyn’e And Veimesi:İmam Şa'bî, Hazret-i Hüseyn’e «Allah askına, Irak'a gitme! Çücıki, Iraklılar, inkarcı, mücadeleci bir kavmdır. Babanı öldürdüler. Kardeşini dövdüler. Her şeyi yaptılar da, yaptılar!» dedi. Ebû Saîd-ül Hudrî'nin Hazret-i Hüseyn’e ÖğütüEbû Saîd-ul Hudrî, Hazret-i Hüseyn'in yanına gelip «Ey Ebû Abdullah! Ben Senin için hayırlı bir öğütçüyüm ve şefkatliyim. İşittiğime göre: Taraf darın olan Kavm Sana mektup yazmış. Sakın, onların yanına gitme! Küfe'de Babandan işitmiştim, demişti ki (Vallahi, ben, onlara küstüm. Onlarda, bana küstüler. Ben, onlara kızdım. Onlar da, bana kızdılar. Ben, onlardan bir vefa ve hayır görmedim. Onların, ne sebatları, ne azimleri, ne de, kılıca dayanmaları ve göğüs germeleri var!)» Zehebi-Alâmünnübelâ c. 3, s. 197 Ahnef in Hazret-i Hüseyn’e âyet yazıp göndermesi :Ahnef de Hazret-i Hüseyn’e Rum sûresinin son âyetim yazıp gönderdi. Bu âyette meal olarak şöyle buyrulur: «Sen, şimdi sabr et. Şüphe yok ki Allah'ın vadi hakdır. Buna kat'î inanç beslememekte olanlar, sakın, seni sabırsızlıkla hafifliğe götürmesinler! Rum: 60)» Zehebî-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 200 Hazret-i Hüseyn'in Mekke'den Ayrılması :Hazret-i Hüseyin; Mekke'de Şaban, Ramiazan, Şevval ve Zilkade aylarında oturdu. Zilhiccenin sekizinde sah, Terviye günü Mekke'den Küfe'ye doğru ayrıldı. Taberi-Tarih c. 6, s. 215 Muhanuned b. Hanefiyye'nin Ağlaması :Muhammed b. Hanefiyye, Hazret-i Hüseyn'in Ev halkıyle birlikte Mekke'den ayrılıp Küfe'ye doğru gittiğini Medine'de abdest aldığı sırada işitince, kendisini tutamayarak ağlamağa başladı ve gözlerinden damlayan yağların leğende sesler çıkardığı işitildi. Taberi-Tarih c. 6, s. 223 Mekke Emniyet Birliği île Çatışma :Hazret-i Hüseyin; Mekke'den yola çıkınca, Mekke valisi Amr b. Saîd b. Âs, kardeşi Yahya b. Saîd'in kumandasında gönderdiği emniyet birliğile önlerini kesti. «Nereye gidiyorsun? Don geri!» dediler, Taberi-Tarih c. 6, s. 217-218 Birlik kumandanı «Mekke valisi, geri dönmeni sana emr ediyor. Dönmek istemezsen, seni, gitmekten zorla alıkorum!» dedi. Hazret-i Hüseyin, dönmeyip yola devam etmek isteyince, iki taraf birbirlerine kamçılarla giriştiler. Mekke valisi Amr b. Saîd, işitince, işicı, karışmasından korktu. Birlik kumandanına haber gönderdi. Dönüp gelmesini emr etti. Dineveri -Ki tabül'ahlbar s. 244 Mekke Emniyet birliği, Hazret-i Hüseyin ve Eshabinın, kendilerini dinlemiye-rek yola devam ettiklerini görünce «Ey Hüseyin! Allâh'dan korkmuyor musun da, cemaattan ayrılıp gidiyor ve şu ümmet arasına tefrika sokuyorsun?» diyerek seslendiler, Hazret-i Hüseyin, onlara, Yüce Allah'ın sözüyle cevap verdi: Benim işim, bana, sizim işiniz de size âiddir. Benim yaptığımdan, siz uzaksını . Sizin yapmakta olduğunuzdan da, ben uzağım! (Yûnus: 41)» Abdullah b. Cafer'in Hazret-i Hüseyn’e Mektup Göndermesi :Hazret-i Hüseyn'in oğlu Ali der ki «Mekke'den yola çıktığımız zaman, Abdullah b. Cafer, b. Ebî Tâlib, Hüseyin b. Ali'ye yazdığı mektubu, oğulları Avn ve Muhammed'le birlikte göndermişti. Mektubunda şöyle diyordu: (İmdi, ben, senden, Allah'a and vererek diliyorum: mektubumu gördüğün zaman, geri dön! Çünki, ben, sana karşı şefkatliyim. Yönelip gitmekte olduğun yerde senin için helak olmak ve Ev halkın için de, kökleri kazınmak tehlikesi vardır! Eğer, sen, bu gıkı öldürülüp yok edilecek olursan, yer yüzünün ışığı sönecektir. Çünki, sen, doğru yolda olanların bayrağı ve Mü'minlerin ümidisin! Gitmekte acele etme. Mektubun arkasından ben de, geliyorum. Vesselam.)» Mekke Valisinin Hazret-i Hüseyn’e Mektup Göndermesi :Abdullah b. Cafer, kalkıp Mekke valisi Amr b. Saîd b. Âş'ın yanına yardı. Onunla konuştu. Ona «Sen, Hüseyn’e bir mektup yaz. Mektupta: her türlü emniyetinin sağlanacağını, kendisine iyilik edileceğini, akrabalık haklarının gözetileceğini, kendisine itimad verecek şekilde bildir ve geri dönmesini iste. Belki, bu, kendisini tatmin eder de, döaer» dedi. Amr b. Saîd «Ne istersen yaz, bana getir, müh.ürleyeyim» dedi. Abdullah b. Cafer, bir mektup yazıp Amr b. Saîd'e getirdi. «Bunu, mühürle ve kardeşin Yahya b. Saîd'le gönder ona. Çünki, Yahya, onu, senden daha çok ıknâ ve tatmin eder. Hüseyin, Yahya'yı, senden daha iyi tanır» dedi. Amr b. Saîd, öyle yaptı. Abdullah b. Cafer'le Yahya gidip Hazret-i Hüseyin'le buluştular. Yahya, mektubu, Hüseyn’e okudu: Bismîllâhîrrahmanîrrahîm Amr b. Saîd'den Hüseyin b. Ali'ye. İmdi, beklediğin geye seni döndürmesini, erişmek istediğin doğru yola seni eriştirmesini Allâh'dan dilerim. İşittim ki: sen, Irak'a yönelmiş, gidiyormuşsun. Senin hesabına, düşmanlıktan ve muhalefetten Allah'a sığınırım. Senin oralarda helak olmandan korkarım. Abdullah b. Cafer'le Yahya b. Saîd'i sana yolladım. Onlarla birlikte dönüp yanıma gel. Benim yanımda senin için her türlü emniyet, akrabalık hakkını gözetme, iyilik ve güzel komşuluk vardır. Bunları yerine getireceğime Allah şâhid, kefil ve vekildir. Vesselâmü aleyk!» Abdullah b. Cafer'le Yahya demişlerdir ki «Biz, mektubu Hüseyn’e okuduk ve geri dönmesi için ısrar ettik. Biz, ısrar ettikçe, o, bu hususta bizden hep Özür dilemekte idi. En sonunda «Ben, bir rü'yâ gördüm. Rü'yamda Resûlullâh Aleyhisselâ-mı gördüm. Rü'yâda, ben, bir işi işlemekle emr olundum ki onu işlemek, benim için gerekleşmiş ve her şeyden önce olmuştur! Taberi-Tarih c. 6, s. 218-219 Ben, emr olunduğum şeyi, işlerim!» dedi. İbn-i Esîr-Üsdülgabe c. 2, s. 21 «Nedir o rü'yâ?» diye sorulunca, «Ben, onu kimseye söylemedim. Rab-bıma kavuşuncaya Jkadar da, söyleyici değilim!» dedi. Hazret-i Hüseyn'in Mekke Valisine Cevabı :Hazret-i Hüseyin, Mekke valisi Amr K Saîd'in mektubuna şöyle karşılık yazdı: «imdi, Yüce Allah'a davette bulunan, şâlih amel işleyen kişi, Allah'a ve Resulüne muhalefet etmez. Ben, Müslümanlardan birisi tarafından emân, iyilik ve akrabalık hukuku gözetileceği vâdile geri dötnmeğe davet ediliyorum. Emânların hayırlısı, Allah'ın emânıdır. Allah'a ve Kıyamete inanan kişiyi kimse korkutamaz. Biz, dünyada üzerimizdeki emânetlerden dolayı Kıyamet günü çekileceğimiz hesabın korkusunu içimizde taşıtmasını Allâh'dan dileriz. Eğer, sen, Kitabullâha göre bana karşı akrabalık hakkını gözetmeğe, iyilik etmeğe niyetlendinse, dünyada ve âhirette hayırla mükâfatlanasın. Vesselam.» Taberi-Tarih c. 6, s. 219-220 Yezîd'in, Hazret-i Hüseyin Hakkında tbü-i Abbas'a Mektup GöndermesiHazret-i Hüseyn'in Küfe'ye gitmek istediğini haber alınca, Yezîd b. Muaviye, İbn-i Abbas'a şöyle yazdı: «Sanıyoruz ki: ona, maşrık taraflarından bazı adamlar gelip onu Halifelik ümidine düşürdüler. Bundan, senin de, haberin vardır. Eğer, o, böyle bir iş yapmağa kalkarsa, akrabalık bağlarını kesmiş olur. Sen, ailenin büyüğüsün. Ona, bak gör. Tefrika çıkarmağa çalışmaktan onu alıkoy!» Yezîd'in Yazısına İbn-i Abbas'ın Cevabı :İbn-i Abbas, Yezîd'in yazışma verdiği cevapta, Hazret-i Hüseyn’e nasihat etmekten geri durmayacağını, bununla beraber, kendisinkı Küfe'ye gitmekten vaz geçeceğini de, pek, sanmadığını bildirdi. Mervan b. Hâkemle Mekke Valisinin İbn-i Ziyad'a Mektup Göndermeleri:Mervan b. Hakem, Küfe valisi İbn-i Ziyad'a yazdığı mektubunda şöyle dedi: «İmdi, Hüseyin, sana doğru yönelmiş, gelmektedir. Vallahi, Allah, bize Hüseyin'den daha makbul bir kimseyi teslim etmemiş, elimize düşürmemiştir!..» Mekke valisi Amr b. Saîd de, İbn-i Ziyad'a şöyle yazdı: «imdi, Hüseyin, sana doğru yönelmiş, gelmektedir. Onun benzerleri hakkındaki muamele: ele geçirilip âzadlanmak veya esi** olarak tutulmaktan ibarettir!» Zehebî-Â'Iâmünnübelâ c. 3, s. 2O4205 Hazret-i Hüseyn'in Şâir Ferezdak'la Görüşmesi :Hazret-i Hüseyin, Mekke'den ayrılıp Ten'im'e, oradan da, Essıfaha geldi. Orada, Iraktan gelen ve Mekke'ye gitmek istiyen şâir Ferezdak'a rastladı. Ferezdak, Hazret-i Hüseyn’e selâm verdi. Hazret-i Hüseyin, ona «Irak halkını gerinde ne halde bıraktın?» diye sordu. Ferezdak «Onları; kalbleri Seninle, kılıçları ise, üzerine çevirilmiş olduğu halde, geride bıraktım! Dineveri-Kitabül'ahbar s. 245 Halkın kalbleri seninle, kılıçları Ümeyye oğullariledir! Kaza ise, gökten iner, Allah, dilediğini iğler!» dedi. Hazret-i Hüseyin «Doğru söyledin. Emr, Allah'a âiddir. Allah, dilediğini işler. Rabbımız, her gün, yeni bir iştedir İnecek kaza, hoşumuza giderse, nimetlerinden dolayı Allah'a şükr ederiz. O, şükr edenlere yardımcıdır. İnecek kaza, umulandan başka türlü zuhur ederse, niyyet ve maksadı hak, takvası da, teneşir tahtası olan kişi, taşkınlık etmez!» dedi. Ferezdak, adak ve Hac amelleri hakkında Hazret-i Hüseyine bir takım sorular sordu. Hazret-i Hüseyin, onları cevapladıktan sonra «Esselâmü aleyke!» diyerek hayvanını yürüttü. Taberi-Tarih c. 6, s. 218 Hazret-i Hüseyn'in Rümme Vadisinden Küfelilere Mektup Göndermesi:Hazret-i Hüseyin, Rümme vadisine eriştiği zaman, oradan Küfelilere bir mektup yazdı. Yazdığı mektupta şöyle dedi: Bîsmillâhîrrahmânîrrahîm Hüseyin b. Ali'den, Küfedeki Mü'min ve Müslüman kardeşlerine! Selâmün aleyküm! Kendisinden başka ilâh olmayan Allah'a hamd-ü senadan sonra size derim ki: Müslim b. Akîl'in mektubu bana geldi. Müslim, mektubunda, sizin görüşünüzün güzel ve iyi olduğunu, ileri gelenlerinizin bize yardımda ve gasb edilmiş hakkımızı talepte birleştiklerini, gelmemi gözlediğinizi ve özlediğinizi haber veriyor. Bize ve size iyi ameller işletmesini ve bu husustaki amelinizi de, ecirlerin en büyüğü ve en üstünü ile mükâfatlandırmasını Allâh'dan dilerim. Ben, Mekke'den Zilhicce ayının sekizinde salı günü, Terviye günü size doğru yola çıktım. Mektubum, size Rümme vadisinden gönderilmiştir. Ben de, bu günlerde inşâallâh, yanınıza geliyorum. Vesselâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtülr!» Hazret-i Hüs.eyin, bu mektubu, Kays b. Müshir-üs'Saydâvî ile gönderdi. Taberi-Tarih c. 6, s. 223, Dineveri - Kitabül'ahbar s. 245-246 İbn-i Ziyâd'ın Tertibat Alması :Küfe valisi İbn-i Ziyad; Hazret-i Hüseyn'in, Mekke'den Küfe'ye doğru hareket etetiğini haber alınca; Küfelilerden dört bin atlı ile Kadisiye-Kutkatâne arasım tutmasını, Hac veya Ömre yapmak istiyenlerle, Hazret-i Hüseyn’e taraf -darhkla damgalanmamış olanlar müstesna olmak üzre, Küfe'den Hicaz'a gitmek istiyen herkese mâni olmasını Küfe Emniyet Âmiri Husayn b. Nümeyr'e emr etmişti. Dineveri-KitabüFahbar s. 243 Ayrıca, Vâkısa ile Şam yoluna ve oradan Basra'ya kadar olan yollar arası da, tutulmuştu. Ne bir kimse içeri alınmakta, ne de, dışarı salınmakta idi. Hazret-i Hüseyn'in, alınan bu tedbirlerden haberi yoktu. Rastladığı Bedevilerden durumu sorduğu zaman «Biz; vallahi, bizi içeri almamalarından, dışanya da, salmamalarından başka bir şey bilmiyoruz!» dediler. Taberi-Tarih c. 6, s. 222 Kays b. Müshir'in Başına Gelenler :Hazret-i Hüseyn'in Rümme vadisinden, Küfelilere bir mektupla gönderdiği Elçisi Kays b. Müshir-üs Saydâvî, Kadisiye'ye gelince* Husayn b. Nümeyr, onu yakalayıp Küfe valisi İbn-i Ziyad'a gönderdi. Tabcri-Tarih c. 6, v 22', Dineveri-Kıtabül'ahbar s. 246 İbn-i Ziyad; Hazret-i Hüseyn’e ve Hazret-i Ali'ye lanet okumasını ona emr etti.Kays ise, Hazret-i Hüseyn’e ve Hazret-i Ali'ye saievat getirdi. İbn-i Ziyad'Ia babasına lanet, okudu. TaberîTarih c. 6, s. 230 İbn-i Ziyad, Kays'in, vali köşkünün damına çıkarılmasını emr etti ve ona sövdü. Kays, köşkün damına çıkarılınca «Ey insanlar! Yanınıza gelmekte olan şu Hüseyin b. Ali, halkın hayırlısı Resûlullâh'ın kızı Fatıma'nın oğludur!Ben de, size, onun Elçisiyim. Kendisinden, Hacir mevkiinde ayrıldım. Onun dâvetine hemen icabet ediniz!» dedikten sonra, İbn-i Ziyad'ı ve babası Ziyad'ı lanetledi. Hazret-i Ali için de, Allâh'dan mağfiret diledi. Taberi-Tarih c. 6, s. 224 İbn-i Ziyad, Kays'ın, köşkün en yüksek burcundan meydanlığa atılmasını emr etti. Kays, atıldı. Meydanlığa düşer düşmez, parçalandı ve şehid oldu. Taberi-Tarih c. 6, s. 224, Dineveri-Kitabül'ahbar s. 246 Hazret-i Hüseyn'in Yolda Abdullah b. Muti İle Görüşmesi :Hazret-i Hüseyin, Rümme'den Küfe'ye doğru hareket edince, Irak'tan dönmekte olan Abdullah b. Muti ile karşılaştı. Abdullah b. Muti, Hazret-i Hüseyin'i selâmladı ve «Babam, anam Sana feda olsun ey Resûlullâh'ın oğlu! Sen, Allah'ın Hareminden, Dede'nin Hareminden ne diye çıkıp gidiyorsun?!» dedi. Hazret-i Hüseyin «Küfeliler, bana yazdılar. Hak ve gerçek yolun alâmet ve belirtilerini diriltmek, bid'at ve dalâletleri yok etmek üzre yanlarına gelmemi istediler» dedi.Abdullah b. Muti «Allah aşkına, Sen, Küfe'ye gitme. Vallahi, oraya gidecek olursan, muhakkak Öldürülürsün!» dedi.Hazret-i Hüseyin «Başımıza; Allah'ın, bizim için takdir ve tahrir ettiğinden başkası gelmez!» dedi. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 246 Abdullah b. Muti «Vallahi, Ümeyye oğulları, seni önlerinde bulurlarsa, muhakkak, öldürürler.Sen, öldürülecek olursan, Senden sonra, onlar, hiç bir zaman, hiç bir kimseden korkmazlar.Gel, yapma! Sen, ne Küfe'ye git, ne de, Ümeyye oğullarının önlerine çık!» dedi. Taberi-Tarîh c. 6, s. 224 Hazret-i Hüseyin, Abdullah b. Muti' ile vedâlaşıp yola devam etti. Dineveri-Kitabürahbar s. 246 Züheyr b. Kayn İle Mülakat :Hazret-i Hüseyin, Zerod'un üzerindeki bir su başına geldi. Taberi-Tarih c. 6, s. 224 Orada, kıldan dokunmuş bir çadır gördü. Çadırım kime âid olduğunu sordu.«Züheyr b. Kayn'ındır!» denildi.Züheyr b. Kayn, Hac ederek Mekke'den dönmekte ve Küfe'ye gitmekte idi. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 246 Fazârî der ki «Züheyr b. Kayn ile birlikte yolculuk ediyorduk. Mekke'den ayrıldığımız zaman, Hüseyin'le birlikte yolculuk etmek kadar hoşlanmadığımız bir yolculuk olmamıştır! Hüseyin, yola devam etetiği zaman, Züheyr b. Kayn geri kalır; Hüseyin, bir yere konduğu zaman, Züheyr, ilerlerdi. Nihayet, bir yere geldik ki, orada, ondan ayrı bir yerde konmak imkânını bulamadık Hüseyin, bir tarafa kondu. Biz de, bir tarafa konduk. Bizim oturmakta ve kendimize âid yiyeceklerimizi yemekte olduğumuz bir sırada, Hüseyn'in Elçisi gelip selâm verdi. İçeri girdi.Elçi «Ey Züheyr b. Kayn! Ebû Abdullah Hüseyin b. Ali, beni, sana gönderdi. Senin yanma gelecek!) dedi.Birden, herkesin elleri yanlarına düştü. Sanki, başlarımızın üzerine kuşlar konmuş ta, onları, kaçırmamak için kımıldamıyormuşuz gibi hareketsiz kaldık!»Züheyr b. Kayn'ın hanımı Delhem bint-i Amr der ki «Ona; (Resûlullâhın oğlu» sana adam gönderiyor. Sen ise, «Gelmesin o!» diyorsun! Sübhân Allâh! Sen, Onun yanına gitsen de, kelâmlarından dinlesen olmaz mı?) deyince, kalkıp Hazret-i Hüseyn'in yanına gitti.Züheyr b. Kayn, çok geçmeden geri geldi. Müjdelendiği, sevindirildiği yüzünde okunuyordu.Çadırım, ağırlıklarını ve yiyeceklerini Hüseyn'in yanına taşımalarını emr etti. Taberi-Tarihc. 6, s. 224Züheyr'in çadırı, kurulu bulunduğu yerden sökülüp Hazret-i Hüseyn'in çadırına bitiştirildi. Züheyr, hanımına «Seni, boşadım. Kardeşinin yanma git. Evine varıncaya kadar onun yanından ayrılma! Ben, kenedimi Hüseyin'le birlikte ölmeye bağladım!» dedikten sonra, yanında bulunan arkadaşlarına «İçinizden, şehid olmayı arzu eden, benimle kalsın, arzu etmeyen, gitsin! Dineveri-Kitabül'ahbar s. 247 içinizden, beni takip etmek istiyeniere, son olarak söyleyeceğim söz: (Biz, bir gazada bulunacağız ki, Allah, bize feth ve zafer ihsan edecek ve biz de, ganimetler elde edeceğiz.Allah, size bir feth ihsan etse, siz'de, ganimetlere nail olsanız, sevinirsiniz değil mi?» dedi.Züheyr'in arkadaşları «Evet!» dediler.Züheyr «Siz Muhammed Hanedanının gençlerinin imdadına yetişip yanlarında çarpıştığınız zaman, onlar, elbette buna son derecede sevineceklerdirİşte, ganimetlerden elde edeceğimiz en mühim şey!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 224-225 Onlardan hiç birisi Züheyr'in yanında kalmadılar. Hanımı da, kardeşile birlikte Küfe'ye gitti. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 247 Müslim B. Akîl Hakkında Alman Acı Haberler Ve Akîl Oğullarının Direnişleri:Adiy b. Harmele'nin rivayetine göre: Esed oğullarından iki kişi, Hac farizasını ifâ ettikten sonra, Küfe'ye dönüyorlardı.Onlar, yolda Hazret-i Hüseyn’e kavuşmak, iğinin ve halinin ne olacağını görmek istiyorlardı. Nihayet, Zerod'da ona kavuştukları sırada, Küfelilerden bâr adam, Hazret-i Hüseyin'i görünce, yoldan saptı. Onunla görüşmek ister gibi durdu. Sonra, vaz geçip yoluna devam etti iki Esedî de, yollarına devam ettiler. Biri, diğerine: «Gidip şuna bir soralım bakalım. Eğer, Küfe'de olan bitenlerden bir şeyler biliyorsa, bize bildirsin!» dedi.Gittiler ve ona yetiştiler. «Esselâmü aleyk!» dediler. Küfeli adam «Ve aleykümüsselâm ve rahmetullâh!» diye mukabele etti.»Sen, kimsin?» diye sordular.Küfeli adam «Esedî'yim!» dedi.Bunlar da «Biz de, Esedîyİz!» dediler.«İsmin ne?» diye sordular.«Ben, Bükeyr b. Mes'aba'ymı!» dedi.Bunlar da, kendi isimlerini ve neseplerini ona bildirdiler. «Bize, arkanda bıraktığın halktan haber ver?» dediler.Bükeyr «Olur! Ben, Küfe'den daha çıkmamıştım ki, Müslim b. Akil ile Hâni b. Urve'nin cesedini, çocukların, ayaklarından çekip çarşıda sürüdüklerini gördüm!» dedi. Bunun üzerine, iki Esedî, Hazret-i Hüseyin'le yola devam ettiler Hazret-i Hüseyin, Sâlebiyye mevkiine konduğu sırada, Esedîler, akşamleyin Hazret-i Hüseyn'in yanına gelerek selâm verdiler.Hazret-i Hüseyin, selâmlarına mukabele etti.Bunlar «Allah, Sana rahmet eylesin! Bizim, sana bir haberimiz var. İstersen, açıktan, istersen, gizlice söyleyelim?» dediler.Hazret-i Hüseyin, Eshabma bakarak «Şunların yanında gizli konuşmak, yaraşmaz!» dedi.Esedîler «Sana doğru gelmek istiyen süvariyi görmüştün değil mi?» dediler.Hazret-i Hüseyin «Evet! Ben, ondan haber almak isterdim!» dedi.Esedîler «Biz, ondaki haberi Senin için inceledik ve soracağın şeyde Sana yeteri kadar bilgi elde ettik. O, biz Esedlerden birisinin oğlu olup görüş sahibi, doğru sözlü, faziletli ve akıllı bir adamdır. O, bize; Küfe'den çıkmadan, Müslim b. Akil ile Hâni b. Urve'nin öldürüldüğünü ve çarşıda onları ayaklarından çocukların çekip sürüdüklerini gördüğünü söyledi!» dediler. Hazret-i Hüseyin «İnnâ Lillâhi ve innâ üeyhi râciûn verahmetullahi aleyhima.» dedi ve bunu, tekrarladı durdu. Esedîler «Allah adına Sana and veriyoruz: Kendine ve ev halkına acı da, şu bulunduğun yerden hemen geri dön! Senin için Küfe'de, ne bir yardımcı, ne de, bir tarafdar var! Onların yardımları şöyle dursun, Senin aleyhinde olabileceklerinde de, korkarız!» dediler. Bunun üzerkie, Akîl b. Ebî Talip oğulları, oldukları yerden sıçradılar. «Hayır! Vallahi, öcümüzü almadıkça, yahut kardeşimizin tattığını, biz de, tatmadıkça, geri dönmez, geri durmayız! Taberi-Tarih c. 6, s. 225 Kardeşimiz Müslim'den sonra, bize yaşamak, gerekmez! Ölmedikçe, geri dönücü değiliz!» dediler. Dineveri-KitaMl'ahlbar s. 247 Hazret-i Hüseyin, Esedîlere bakarak «Şu Akîl oğulları da, ölecek olduktan sonra, yaşamakta hayır yoktur!» dedi. Esedîlerin bildirdiklerine göre: Hazret-i Hüseyn'in Eshabından bazıları da, Ona «Vallahi, Sen, Müslim b. Akîl'e benzemezsin. Küfe'ye, Sen -gidecek olsaydın, halk, Sana koşardı!» dediler. Kalkıp yola devam ettiler ve Zübâle'ye eriştiler. Taberi-Tarih c. 6, s. 225 Hazret-i Hüseyn’e Teslim EdÛen Küfe Nüfus Deftetri :Hazret-i Hüseyin, Zübâle'ye geldiği zaman, Küfelilerin Elçileri, içinde yüz bin Küfelinin ismi yazılı bir Dîvan'ı (Nüfus Defterini) Hazret-i Hüseyn’e teslim ettiler Zehebi-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 201 Hazret-i Hüseyn’e Acı Haberleri Getiren Elçi:Müslim b. Akîl'in vasiyyeti üzerine Muhamraed b. Eş'as'la Ömer b. Sa'd'in, Hazret-i Hüseyn’e göndermiş oldukları Elçi İyas b. Asel de, Hazret-i Hüseyin, Zübâle'de bulunduğu sırada, geldi. Taberi-Tarih c. 6, s. 211, Dineveri -Ki tabül'ahbar s. 247 Müslim b. Akîl; Küfelilerin bey'attan sonra, kendisini terk ettiklerini Hazret-i Hüseyn’e yazmalarını, hem Muhammed h. Eş'as'a, hem de, Ömer b. Sa'd'e vasiyyet etmişti. Hazret-i Hüseyin, Elçiden mektupları alıp okuyunca, işittiklerinin doğruluğuna kanâat getirdi. Müslim b. Akîl ile Hâni b. Urve'nin öldürülmeleri, kendisine çok ağır ve çetin geldi. Dineveri-Kitabül’ahbar s. 247-248 Hazret-i Hüseyin «Allah'ın takdir ettiği her şey başa gelir. Biz, kendimiz için, Allah katındaki ecri dileriz.» dedi. Taberi-Tarih c. 8, s. 211 Bundan sonra, Elçi, Hazret-i Hüseyn'in Rumme'den göndermiş olduğu Kays b. Müshir'in de, öldürüldüğünü haber verdi. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 248 Abdullah b. Buktur'un Başına Gelenler:Hazret-i Hüseyin; Müslim b. Akîl'in yanma, süt kardeşi Abdullah b. Buktur'u da, yoldan göndermişti. O zaman, Müslim'in şehid edildiği haberini almamıştı. Abdullah b. Buktur, Kadisiye'ye gelince, Husayn b. Nümeyr'in süvarileri tarafından yakalandı ve İbn-i Ziyad'a gönderildi İbn-i Ziyad, ona «köşkün damına çık!» dedi. Abdullah b. Buktur, köşkün damına çıktığı zaman, halka «Ey insanlar! Ben, Resûlullâh aleyhisselâmm kızı Fâtıma'nın oğlu Hüseyn'in Elçisiyim! Mercâne'nin, Sümeyye'nin, babasının babası belirsizin oğluna garşı Hüseyn’e yardım ediniz!» dedi. İbn-i Ziyad, köşkün damından, onun yere atılmasını emr etti. Kemikleri kırıldı. Son nefesim vermek üzre iken Abdulmelik b. Umeyr veya ona benzeyen saçlı ve up uzun bir adam gidip onu boğazladı. Kendisinin bu hareketi kınanınca, adam «Onun rahatlığını istediğim için yaptım!» dedi. Hazret-i Hüseyn'in Başına Toplananların Dağılmaları :Abdullah b. Buktur'un şehâdeti haberi de, Hazret-i Hüseyn’e Zübâle'de iken geldi, Hazret-i Hüseyin, bu hususta gelen mektubu yanındakilere okuduktan sonra «İmdi, bize çok kötü bir haber geldi: Müslim b. Akîl, Hâni b. Urve ve Abdullah b. Buktur öldürülmüştür. Tarafdarlaruniz bizden ayrılmışlar, ilgilerini ve yardımlarım kesmişlerdir. Sizlerden geri dönüp gitmek istiyenler, dönsünler, gitsinler. Kendilerine bizden dolayı bir vebal ve sorumluluk yoktur!» dedi. Bunun üzerine, Hazret-i Hüseyn'in yanındaki halk, başından sağa, sola dağılıp gittiler. Medine'den kendisile birlikte gelen Eshabından başka yanında kalan olmadı. Hazret-i Hüseyin, böyle yapmakla, gerçekten derd ortağı olacak, gerektiğinde, yanında kendisile birlikte ölmeyi göze alacak olanlardan başkasını başından dağıtmak istemişti. Taberi-Tarih c. 6, s. 226 Hazret-i Hüseyn'in başından dağılanlar, yolculuk sırasında uğradığı yerlerden yanına katılmış olanlardı. Kendilerine, Küfe'den yardımcılar geleceğini sanıp dururlarken, Müslim'in şehid edildiği haberini almaları, onların dağılmaları için kâfi gelmişti. Dineveri-Kitabürahbar s. 248 Aliyyül Ekber'in, Hazret-i Hüseyn’e Bir Teklifi ve Akîl Oğullarının Direnmeleri :Hazret-i Hüseyn'in oğlu Aliyy-ül Ekber «Babacığım! Sen de, geri dön! Çünki, Iraklılar, gaddardırlar. Vefaları, sözlerinde durmaları azdır!» dedi- Akîl oğulları «Hüseyin, geri dönücü değildir!» dediler ve onu Küfe'ye gitmeğe teşvik ettiler. Hazret-i Hüseyin, Esbabına «Görüyorsunuz ki, Küfelilorden bize gelen, olmadı!» dedi. Zehebî-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 201*202 İtrime Oğullarından Bir Adamın Hazret-i Hüseyln i UyarmasıHazret-i Hüseyin, Akîk vadisine kadar ilerledi. Orada, Ikrime oğullarından bir adamla karşılaştı. Adam, Hazret-i Hüseyn’e selâm verdi. Dineveri-Kitabül'ahbar a. 248 Hazret-i Hüseyin, ona «Nereye gidiyorsun?» diye sordu. Adam, nereye gittiğini bildirdi. Taberî-Tarih c. 6, s. 226 Sonra da, İbn-i Ziyad'ın, Kadisîye-Uzeyb arasına atlılarla tutturduğunu ve kendisini gözetlemekte olduklarımı haber verdi ve «Canım sana feda olsun! Geri dön! Vallahi, sen, ancak, oklara ve kılıçlara doğru gidiyorsun! Sana yazı yazmış, elçi salmış olanlar, Seni asla korumayacaklar, belki de, Seninle çarpışmağa kalkılacak olan halkın önünde ve başında bulunacaklardır!» dedi. Hazret-i Hüseyin, ona «Sen, bana öğüt verdin ve erişecek haberi de, eriştk> din. Hayırla mükâfatlanasm! Dineverl-Kitabül-ahbar s. 246 Ey Allah'ın kulu! Senin görüşün, bana gizli değildir. Fakat, Allah'ın buyruğu muhakkak yerine gelir, geri kalmaz!» dedi. Taberi-Tarih. c. 8, s. 226 Sonra da selâm verip yoluna devam etti. Şerat mevkiine indi. Orada geceledi. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 248 Hür b. Yezid'le Temas :Hazret-i Hüseyin, seher vakti gençlere emr etti: Bütün su kapları dolduruldu. Hayvanlar da, suvarıldı. Taberi-Tarih c. 6, s. 227 Şerat'tan ayrılıp yola devam edildi. Gün, yarılandığı, havanın sıcaklığı son dereceyi bulduğu sırada, Kayz mevkiine gelindi. Dineverİ-KitabüTahbar s. 248O sırada, adamlardan biri «Allâhü ekber!» diyerek tekbir getirdi. Hazret-i Hüseyin de «Allâhü ekber! dedi ve ona «Ne için tekbir getirdin?» diye sordu.Adam «Hurma ağacı gördüm del» dedi.Esedîler «Biz, bu yerde hiç bir zaman hurma ağacı görmemişizdir!» dediler. Hazret-i Hüseyin, Esedîlere «Onun gördüğünü siz de, gördünüz mü?» diye sordu. Esedîler «Biz, aıncak at boyunları gördük!» dediler. Hazret-i Hüseyin «Vallahi, bunu, ben de, gördüm. Bizim için sığınacağımız bir sığmak olsa da, arkamızı oraya dayasak ve şu gelen cemaata tek yönden yönelsek!» dedi. Esedîler «îyi olur. îşte, Zû Huşum, yanındadır. Soluna doğru bükül, oraya eriş! O kavm dahi senin gibi oraya koşmak, erişmek isterler!» dediler. Hazret-i Hüseyin, hemen oraya doğru yöneldi. Kafile de, kendisini takip etti. Uzaktan görünen süvariler, hızla gelip kavuştular. Süvariler, yaklaştıkları zaman, Hazret-i Hüseyin ve kafilesi, yoldan saptı. Süvariler de, onları, takiben yoldan saptılar. Onlar, Esedîlerin dedikleri gibi, arı sürüsünü andırmakta idiler ve kuş kanatları gibi, bayrakları vardı. Zû Husum'a doğru, onlar da, sür'atla ilerlemeğe başladılar. Hazret-i Hüseyin. Onlardan önce Zû Husum'a yetişip, orada kondu. Emr etti: çadırlar kuruldu. Taberi-Tarih c. e, s. 227 Biraz sonra, süvariler de Zû Huşun dağına geldiler. Onlar, Hür b. Yezid-üt Temîmî'yül Yerbûî'nin kumandası altında bin atlı idiler. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 249, Taberi-Tarih c. 6, s. 227Hazret-i Hüseyin, Eshabımn sarıklarını sardırmış, kılıçlarım boyunlarına tak-dırmıştı. Öğle sıcağının şiddetlendiği sırada idi ki Hür b. Yezid'le süvarileri, Hazret-i Hüseyin ve Eshabımn karşısında yerlerini almışlardı. Hazret-i Hüseyin, gençlere «Şu cemâati sulayımz!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 227 Süvariler, gençlerin getirdikleri sulardan içtiler. Dineveri-Kitalbül'ahbar s. 249 Gençler; ağaçtan tekneleri, su kaplarını, tasları doldurup atlara da, yanaştırdılar. Onlar da, üçer, dörder, beşer içip suya kanınca, çekildiler, başkaları yanaştılar ve bu suretle bütün atlar suvarıldılar. Taberi-Tarih c. 8, s. 228 Sonra, süvarilerin hepsi, atlarının gölgesinde ve dizginleri ellerinde olduğu halde, öğle namazı vaktine kadar oturdular. Dineveri-Kitabül'ahbar a. 249 Hazret-i Hüseyn'in imam Olup Namaz Kıldırması ve Namaz Sonunda KonuşmasıHazret-i Hüseyin; Haccac b. Mesruk-ul'Cu'fî'ye emr edip ezan okuttu, îzârını, Ridasını ve mestini giydi. Müezzin, kamet getirdi. Hazret-i Hüseyin, süvari birliği kumandanı Hür b. Yezid'e «Namazı, kendi adamlarınla mı kılmak istersin? Taberi-Tarih c. 6, s. 228 Yoksa, bizimle birlikte mi kılarsın?» diye sordu. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 249 Hür «Yok, yok! Sen, kılarken, biz de, senin namazına uyarak namazımızı kılarız» dedi. Taberi-Tarih c 6, s. 228 Hazret-i Hüseyin, öne geçip cemaata öğle namazım kıldırdı. Namazım bitirince, yüzünü cemaata çevirdi. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 249 «Ey insanlar! mazeretimi, önce, Allâh'ü teâlâ'ya, sonra da, size arz ederim. Sizin gönderdiğiniz mektuplarımız, saldığınız Elçileriniz bana gelmedikçe, ben, buraya çıkıp gelmiş, değilim. Siz: (Yanımıza gel! Bizim uyacağımız bir îmam ve Önderimiz yok. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 249, Taberi-Tarih c. a, s. 228Ola ki, Allah, senin sayende, bizjeri doğru yolda toplar!) dediniz. Eğer, siz, bu sözünüzün üzerinde duruyorsanız ve bana sağlam and ve tatmin edici sözlerinizden de, söz veriyorsanız, sizinle birlikte şehrinize geli: rim. Şâyed, siz, böyle yapmazsanız ve şehre gelmemi istemiyorsanız, sizin yanınızdan ayrılır, geldiğim yere döner, giderim!» dedi. Sustular. Taberi-Tarih c. 6, s. 228 Hazret-i Hüseyn'in sözlerine itiraz etmediler. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 249 Hazret-i Hüseyin, çadırına girdi, Eshabı, başına toplandılar. Hür de, yerine, haymasma döndü. Onun da, başına adamları toplandılar. Hür, adamlarını, önceki gibi, atlarının gölgelerinde, dizginleri, ellerinde olmak üzre, oturttu. îkindi namazı vakti olunca, Hazret-i Hüseyin, müezzine emi- etti, ikindi ezanını okuttu. Kamet getirilince, geçip cemaata ikindi namazını kıldırdı. Selâm verdikten sonra, cemaata yüzünü döndü. ADâh'a, hamd-ü sena etti. «imdi, size derim ki: ey insanlar! Allâh'dan korkunuz. Hakkı, Allah'ın razı olacağı ehline tanıyınız. Biz, Ehl-i Beyt'iz ve bu işe; zulümle, azgınlık ve düşmanlıkla üzerinizde hükümlerini yürüten o iddiacılar güruhundan da, onlardan olmayanlardan da,.aranuzda bulunan sairlerinden de, daha lâyık ve müstahık bulunu-yoruzdur. Eğer, siz, bizden hoşlanmıyor ve bu yoldaki hakkımızı da tanımıyorsanız, bana mektup ve Elçi gönderenlerinizin görüşlerinden başka görüşte iseniz, yanınızdan ayrılır, geri döner, giderim!» dedi. İlk Münâkaşa ve Anlaşmazlıklar :Hür b. Yezid «Ben, vallahi, bu bahs etmiş olduğun mektupların ne olduğunu bilmiyorum!» dedi. Hazret-i Hüseyin «Ey Ukbe b. Sem'an! içinde, onların, bana yazdıkları mektuplar bulunan, heybeyi çıkarıp getiriniz!» dedi.İçi, mektuplar ve sahifelerle dolu heybe getirilip Hür ve adamlarınınönüne serildi. Hür «Biz, bu mektupları sana yazanlardan değiliz. Fakat, sana kavuştuğumuz zamandan itibaren, seni, Küfe'de İbn-i Ziyad'a gotürünceye kadar senden ayrılmamamız, bize emr edilmiştir!» dedi. Hazret-i Hüseyin «Ölüm, bundan yeğdir ve öncedir!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 228 Hazret-i Hüseyn'in, Küfe Süvarilerine Son Hitabı :Hazret-i Hüseyin, Hürr'ün adamlarına hitaben bir konuşma daha yaptı. Bu konuşmada Allah'a hamd-ü senada bulunduktan sonra şöyle dedi: «Ey insanlar! Resûlullâh aleyhisselâm buyurmuştur ki: (Kim, zâlim bir sultanın, Allah'ın haram kıldığını helallaştırmak istediğini, Allah'ın ahdini bozduğunu, Resûlullâh'ın Sünnetine muhalif olarak Allah'ın kullarına düşmanlık ettiğini ve günah işlediğini görür de, onu, fiille veya sözle değiştirmeğe çalışmazsa, Allah'ın, zâlim sultanı sokacağı yere (Cehenneme) onu da, sokması, üzerine düşen bir hakdır!) Haberiniz olsun ki: onlar, şeytana itaati iltizam, Rahman olan Allah'a itaati terk, fesadı izhar, dinî cezaları tatil, ganimeti istediklerine ikram ettiler. Allah'ın haram kıldığını helallaştırdılar. Helal kıldığını da, haramlaştir-düar! Ben, onların bu kötülüklerini değiştirmeğe, herkesten ziyade lâyık ve müstahık bulunuyorumdur. Sizin, bana bey'at ettiğiniz, beni düşmanlara teslim etmeyeceğiniz ve bırakmayacağınız hakkında gönderdiğiniz mektuplarınız ve Elçileriniz bana gelmiştir. Eğer, bana bey'atmızı tamamlarsanız, olgunluğunuzu göstermiş, doğru ve yerinde bir iş işlemiş olursunuz. Ben, Hüseyin b. Ali'yim ve Resûlullâh aleyhisselâmın kızı Fâtıma'nm oğluyum. Benim vücudum, sizin vücudunuzladar. Benim Ev halkım, sizin ev halkı-nızladır. Ben, sizin İçin örneğim. Eğer, verdiğiniz sözün gereğini yapmaz, ahdinizi bozar, yaptığınız bey'-atı boynunuzdan çıkarıp atarsanız, ki vallahi, bu da, sizin için zor, yapmadığınız bir şey değildir, siz, Babama da, Kardeşime de, Amucamın oğlu Müslim'e de ,bunu yaptınız. Halbuki, (Asıl aldanan, sizi aldatandır!) Sizin nasibiniz, hep yanılmanızdan, yanlış iş tutmanızdan ibarettir. Siz, nasibinizi gayb etmiş, yitirmiş bulunuyorsunuzdur! (Yüce Allah'ın Kitabında buyurduğu gibi): Sana, gerçekten bey'at edenler, ancak, Allah'a bey'at etmiş olurlar. Allah'ın eli, onların elleri üstündedir. Şu halde, kim, bu bağı çözerse, kendi aleyhine çözmüş olur. (Feth: 10) , Allah, beni, sizden müstağni kılacak (Sizin yardımınıza muhtaç etmeyecektir.) Vesselâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtûh!» Hazret-i. Hüseyn'in, Eshabına Hitabı :Hazret-i Hüseyin, Zu Husum'da kalkıp Allah'a hamd-ü senada bulunduktan sonra Eshabına hitaben şu konuşmayı yaptı: «Başımıza gelen işi görüyor ve biliyorsunuzdur. Dünya, değişmiş, sevimsizleşmiş, bizden yüz çevirmiştir. Dünya, bitmiş gitmiş, ondan, kap içinde kalan artık gibi artıklardan başka bir şey kalmamıştır.. Hayat, otlakta otlamak gibi, değersizleşmiştir. Görmüyor musunuz?: Hak, işlenmez, bâtıl ise, son derecede rağbet edilir, üzerine düşülür olmuştur! Mü'min olan, Allah'a kavuşmağa rağbet eder. Bence, şehidlikten başka Ölüm, değersizdir. Ben, ancak şehitliği seâdet görüyorum. Zalimlerle birlikte yaşamayı ise, suçlanmaktan başka bir şey görmüyorum!» Züheyr b. Kayn'uı Hz Hüseyn’e Mukabelesi :Züheyr b. Kayn, ayağa kalktı. Arkadaşlarına «Siz mi konuşursunuz- Yoksa, ben mi konuşayım?» diye sordu. Ona «Hayır! Sen, konuş!» dediler. Züheyr b. Kayn, Allah'a hamd-ü senada bulunduktan sonra şöyle konuştu: «Ey Resûlullâh'ın oğlu! Biz, Senin sözlerini işittik. Allah, Seni umduğuna eriştirsin! Vallahi, eğer, dümya bizim için bakî olsaydı ve biz de, onda temelli kalıcı olsaydık, sana yardım etmek ve derd ortağı olmak üzre oradan ayrılır, Seninle bulunmayı tercih ederdik!» Hazret-i Hüseyin, ona dua etti. Züheyr de «Sen de, hayırla mükâfatlan!» diye mukabelede bulundu. Taberi-Tarih c. 6, s. 229 Hür'le Yapılan Münâkaşa ve Anlaşma :Hazret-i Hüseyin, arkadaşlarına «Kalkınız, hayvanlarınıza bininiz!» dedi. Bindiler ve kadımlar, bininceye kadar beklediler. Hazret-i Hüseyin, «Dönüp bizi takip ediniz!» dedi. Kafile, hep birlikte dönüp gitmek istedikleri zaman, süvariler, önlerine gerildiler. Hazret-i Hüseyin, Hür're «Sen, ne yapmak istiyorsun » diye sordu. Hür «Vallahi, seni, İbn-i Ziyad'a götürmek istiyorum!» dedi. Hazret-i Hüseyin «tyi bil ki, vallahi, ben, sana uyup gitmem!» dedi. Hür «tyi bil ki, .vallahi ben de, seni, bırakmam!» dedi. Hazret-i Hüseyin de, Hür de, sözlerini üç kerre tekrarladılar. Aralarında toz çoğalınca, Hür, Hazret-i Hüseyn’e «Bana, seninle çarpışmak için emir veriîiredi. Bana, ancak, seni, Küfe'ye getirinceye kadar senden ayrılmamak emri verildi. Bunu, kabule yanaşmazsan, seni, ne Küfe'ye, ne de, Medine'ye götürmeyecek, orta bir yolu tut! Ben, İbn-i Ziyad'a, sen de, Yezid b. Muaviye'ye, istersen İbn-i Ziyad'a istediğini yazıp cevap alıncaya kadar, o yola gitmekte devam edelim? Umulur ki Allah, senin ibtilâlı işinden, içinde selâmet bulunan bir emir gelmesini bana nasib eder!» dedi. Hazret-i Hüseyin «Şuradaki Üzeyb yolunu tut. Oraya götür!» dedi. Kadisiye ile Uzeyb arası otuz sekiz mil'di. Hazret-i Hüseyin ve arkadaşları, Hürr'ün süvari birliğile Uzeyb yoluna devam ettiler. Bir ara, Hür, Hazret-i Hüseyn’e yaklagarak «Ey Hüseyin! Sana, nefsinde Allah'ı anmanı hatırlatırım. Ben, şehâdet ederim ki: sen, çarpışmağa kalkışacak olursan, muhakkak, öldürüleceksin! Sen, Öldürülünce de, üzerinde durduğun dâvan tehlikeye düşecektir!» dedi. Hazret-i Hüseyin «Sen, beni ölümle mi korkutuyorsun? Beni, öldürmek için çekirge sürüsü gibi kuvvet hazırlayan sizler değil misiniz? Ben, sana fae söyleyeceğimi bilmiyorum! Sana, Evs'in kardeşinin, Resûlullâh, aleyhisselâma yardıma giden Amu-casının oğluna rastlayınca (Nereye gidiyorsun? Sen, muhakkak, Öldürüleceksin!» demiş olduğunu mu hatırlatayım bilmem ki?» dedi ve: niyeti, hak, kendisi Müslüman olarak çarpışacak olduktan sonra, ölmenin, yiğitler için ar ve sâlih kişiler için tasa olmayacağını anlatan bir kıt'a okudu. Hür, Hazret-i Hüseyin'den bunları işitince, onun yanından ayrılıp kendisi adamlarile bir yanda, Hazret-i Hüseyin de, bir yamda oldukları halde, Uzeyb'in deve otlaklarına kadar gittiler. Hazret-i Hüseyn'in, Küfe'deki Donun Hakkında Dört Küfeliden Bilgi Alması :Hazret-i Hüseyin, Uzeyb deve otlaklarına eriştiği sırada, dört kişiye rastladı. Bunlar, hayvanlarına binip Küfe'den gelmekte idiler. Yanlarında, Kâmil Nâ-fi' b. Hilâl'ın atı da, bulunuyordu. Tırman b. Adiy, bunların kılavuzu idi. Tırman, atı üzerinde bulunuyor ve beyitler söylüyordu. Tırman, Hazret-i Hüseyn'in yanına gelip kavuştuğu zaman, aynı beyitleri tekrarlamıştı. Hazret-i Hüseyin «Ben, vallahi, Allâh'dan, hayırlısını diliyorum. Allah, bizim için, ister öldürülmemizi, ister kurtulmamızı dilesin, ikisi de, bizim için hayırlıdır» dedi. Hür b. Yezid, onları görünce, Hazret-i Hüseyn'in yanına geldi. «Bunlar, Küfelilerdendir. Seninle birlikte gelenlerde© değillerdir. Ben, onları ya haps edeceğim, yahut geri çevireceğim!» dedi. Hazret-i Hüsyin «Ben, kendimi koruduğum gibi, onları da, korurum. Bunlar, ancak, benim yardımcılarım ve dostlarımdır. İbn-i Ziyad'dan sana yazı gelinceye kadar baha hiç bir suretle taarruz ve itirazda bulunmayacağına söz vermemiş mi idin?» dedi. Hür «Evet! Amma, bunlar, seninle birlikte gelmemişlerdi» dedi. Hazret-i Hüseyin «Bunlar, benim Eshabımdır. Benimle birlikte gelenler gibidir. Aramızda olan bitenler, bununla tamamlanmış, ancak, sana karşı teah-hüdümü yerine getirmek kalmıştır» dedi. Bunun üzerine, Hür, onlar hakkındaki isteklerinden vazgeçti. Hazret-i Hüseyin, Küfe'den gelen dostlarına «Arkanızdaki halkın haberlerini bana bildiriniz!» dedi. Gelen dört kişiden birisi olan Mücemmi' b. Abdullâh'ül Âizî: «Halkın; İbn-i Ziyad'dan en çok rüşvet alan, harar ve çuvallarım dolduranları, sevilen, gönülleri alınanları, öğütlenerek elde edilenleri, Eşraf güruhu olmuştur. O Eşraf güruhu ki, tek bir cemâat halinde Senin üzerine sevk edilmiştir. Bunların dışında kalan halka gelince; onların kalbleri sana meyilli ise de, kılıçları, yarın üzerine sıyrüacaktır!» dedi. Hazret-i Hüseyin «Size göndermiş olduğum Elçim hakkında sizde bir bilgi var mı? Bana bildir?» dedi. «Kimdir o?» diye sordular. Hazret-i Hüseyin «Kays b. Müshir-üs'Saydâvî!» dedi. «Evet! Husayn b. Nümeyr, onu yakalayıp İbn-i Ziyad'a gönderdi. İbn-i Ziyad da, Sana ve Babana lanet okumasını ona emr etti. O ise, Sana ve Babana salevat getirdi. İbn-i Ziyad'a ve babasına lanet okudu. Senin geldiğini bildirerek muzaffer olman için dua etti. Bunun üzerine, İbn-i Ziyad, onu köşkün damından aşağı attırdı!» dediler. Hazret-i Hüseyin, gözlerinin yaşını tutamadı. Sonra da «Mü'minler içinde Allah'a verdikleri sb'zde sadakat gösteren nice erler vardır. îşte, onlardan kimi şehidlik için adadığını ödedi. Kimi de, bunu bekliyor. Onlar, hiç bir suretle ahidlerini değiştirmediler. (Ahzab: 23)» âyetini okudu ve: «Allah'ım! Bize ve onlara Cennet'i menzil kıl. Bizi, en bol ve en üstün rahmet ve mükâfat yığınağının durağında bir araya getir, topla!» diyerek düa etti. Tirmah b. Adiyy'in Hazret-i Hüseyin'i, Memleketine Götürmek İstemesiTırman b. Adiyy «Ben, Küfe'den Senin yanına hareket etmeden bir gün önce, Küfe'nin arkasında öyle halk topluluğu gördüm ki, gözlerim hiç bir yerde ondan daha kalabalık bir cemâat görmemiştir. Onlara, bu halkın ne için toplandıklarını sordum. (Bindirilmek için toplandılar. Sonra da acele Hüseyn'in üzerine gönderilecekler!) denildi. Allah aşkına! Onların yanına bir karış yaklaşmamak elinde ise, yaklaşma! Eğer, Allah'ın Semi koruyacağı ve yapmak istediğin şeyi açığa vurabileceğin bir beldeye gitmek istersen, hemen oraya kadar git. İstersen, ben, Seni Ecâ' diye anılan dağımıza götürüp kondurayım. Vallahi, orada Gassan ve Himyer hükümdarları ve Numan b. Münzir ve siyah kırmızı herkes tarafından himaye olunur ve korunuruz. Eğer, Küfe'ye yanımıza gelirsen, ineceğim yere kadar zillet ve esaret Seninle beraber olur. Ecâ' dağına gidecek olursan, Ecâ' ve Tayyi' kabilesinden Selma'lara haber salarız. Vallahi, oh gün geçmeden Tayyi' kabilesinden Sana atlılar ve piyadeler gelir. Yanımızda, istediğin kadar oturursun. . Eğer, Sana karşı bir harp açılırsa, önünde kılıçlarile vuruşacak, kımıldayan gözleri bulundukça, Senden ayrılmayacak yirmi bin Tayyı'h toplamağa kefilim!» dedi, Hazret-i Hüseyin «Allah, seni ve kavmim hayırla, mükâfatlandırsın. • Bizimle, şu kavm (Süvari birliği) arasında verilmiş bir söz vardır. Biz, onlardan ayrılmağa kadir, değiliz. Onların, bizi nereye çevirip go^üreceklerini bilmiyoruz!» dedi. Tirmah, Hazret-i Hüseyn’e veda ederken «Allah, Senden, cinlerin ve Şeytanların şerrini gidersin! Ben, Küfe'den ev halkım için yiyecek tedârik etmiştim. Onlarun, yanımda bulunan bu nefakalarmı gidip kendilerine bıraktıktan sonra, inşâallâh gelir, yine Sana kavuşurum. Vallahi, ben, senin yardımcın olurum!» dedi. Hazret-i Hüseyin «Eğer, böyle yapacaksan, acele et. Allah, seni korusun» dedi. Hazret-i Hüseyin, Hürr'ün, Tırmah'ı haps etmesi veya Küfe'ye döndürmesinden endişe ettiği için, yanından acele ayrılmasını istemişti. Tırman, yurduna varıp yiyecekleri biraktıntan sonra dönmüş, Uzeyb'e yaklaştığı sırada, Semâa b. Bedirle karşılaşmış, Hazret-i Hüseyn'in şehid edildiği haberini alınca, geri dönmüştü. Taberi-Tarih c 6, s. 229-231 Hazret-i Hüseyn'in, Ubeydullâh b. Hürle Görüşmesi :Hazret-i Hüseyin ve süvari birliği Uzeyb hamamlarına gelip hep birlikte kondular. İki cemâat arasında ok yetişecek kadar mesafe vardı. Hazret-i Hüseyin, Uzeyb'den ayrılıp Küfe yolunun sağındaki yolu tutarak Mu-katil oğullarının köşküne kadar geldi ve yine hep birlikte oraya kondular. Hazret-i Hüseyin, orada kurulmuş kıl bir çadır gördü. Bunun, kime âid olduğunu sordu. Ubeydullâh b. Hürr'-ül Cu'fî'ye âid olduğunu haber verdiler. Hazret-i Hüseyin, âzadlı kölelerinden birisim ona gönderdi. Elçi, gidip «Bu, Hüseyin b. Ali'dir. Senin, yanına gelmeni istiyor» dedi. Ubeydullâh b. Hürr «Vallahi, ben, ancak, onunla bir çok halkım çarpışacağını ve Taraf d arlarının onu terk ettiklerini gördüğüm için, Küfe'den ayrıldım. İyi biliyorum ki: o, öldürülecek, ben de, ona yardıma kadir olamayacağım! Bunun için, ne ben onu görmeyi, ne de, onun, beni görmesini isterim! Dineveri -KitalbüTahbar s. 250-251 înnâ lillâhi ve innâ ileyhi râcîun. Ben, ancak, onun Küfeye getirilmesini görmeyi istemediğim için, Küfe'-den ayrıldım!» dedi* Elçi, dönüp Ubeydullâh'ın söylediklerim Hazret-i Hüseyn’e anlattı. Hazret-i Hüseyin, ayak kaplarını giyip Ubeydullâh b. Hürr'ün yanına gitti. Çadırına girdi. Selâm verip oturdu. Sonra da, onu, kendisile birlikte gelmeye davet etti. Ubeydullâh, Elçiye söylemiş olduğu sözlerini tekrarladı. , Hazret-i Hüseyin «Bize muhakkak yardım etmelisin. Sen, bize karşı çarpı-5an kişilerden olmaktan kork! Vallahi, bizi dinlemiyen, yanımıza gelmiyem ve bize yardım etmeyen kimseler helak olacaklardır!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 231 Ubeydullâh «Vallahi, ben iyice biliyorum ki: sana tarafdar olanlar, Ahirette seâdete ereceklerdir. Lâkin, ben, seni, karşılaşacağın tehlikelerden koruyabileceğimi ummuyorum ve Küfe'de sana yardımcı olacağıma da, yemin edemiyeceğim. Beni, bu yolda hayvanıma bindirmemen için, sana Allah adına and veririm! Çünki, nefsim, bundan sonra ölmeyi kolay kolay istemeyecektir. Ubeydullâh b. Hürr, Hazret-i Hüseyn'in, Mukatü köşkünde yaptığı yardım-dâvetine icabet etmediğinden dolayı sonradan çok pişmanlık duydu. Teessürlerini şiirle dile getirdi. (Dineveri-Kitabürahbar s. 262) İbn-i Ziyad, Hazret-i Hüseyn'in şehadetinden sonra, Küfe Eşrafını yoklatmış-ti. Ubeydullâh b. Hürr'ü göremedi. Günlerden sonra, Ubeydullâh b. Hürr gelip İbn-i Ziyad'in yanma vardı. İbn-i Ziyad, ona «Ey Hürr'ün oğlu! Nerelerde İdin?- diye sordu. Ubeyedullah -Hasta idim» dedi. İbn-i Ziyad -Kalb hastası mı, yoksa, beden hastası mı idin?» diye sordu. Ubeydullâh «Kalbim hastalanmaraıştır. Bedenime gelince, Allah'a şükürler olsun ki: ona da, sıhhat ve afiyet verdi!» dedi. İbn-i Ziyad «Yalan söyledin. Sen, düşmanlarımızla birlikte idin!» dedi. Ubeyduîlâb. -Eğer, senin düşmanınla -birlikte bulunsaydım, bulunduğum yerim görülürdü. Benim gibi bir kimsenin yeri gizli kalmazdı!» dedi. İbn-i Ziyad, bir müddet onunla ilgilenmedi. Ubeydullah b. Hür de, İbn-i Zİyad’ın yanından kalkıp atına ibindi. İbn-i Ziyad «Hürr'ün oğlu, nereye gitti?- diye sordu. -Şimdi çıkıp gittil» dediler. -Onu, hemen yanıma getiriniz!» dedi. Polisler, Ubeydullah'ı buldular. «Valinin dâvetine icabet et!» dediler. Ubeydullah, onlara atını verip «Ona haber veriniz ki: ben, ona, vallahi, hiç bir zaman itaat ederek gelmem!» dedi. Sonra, Ahmer b. Ziyad-üt Tâi'nin evine gitti. Orada, adamlarile toplandılar. Sonra da, Kerbelâ'ya gittiler. Oradaki şehitlere baktılar. Onlara mağfiret dilediler. Oradan ayrılıp Medâin'e vardılar. (Taberi-Tarih c. 8, s. 270) Fakat, şu sür'at için zayıflatılmış olan atım ki vallahi, onun üzerinde olduğum halde, neye yetişmek istedimse, yetişmiş ve kavuşmuşumdur. Bana yetişmek isteyenden de, onun üzerinde kaçıp kurtulmuşumdur, Al onu, senindir o!» dedi. Hazret-i Hüseyin «Ben, senin kendini arzu etmiştim. Senin atın bize gerekmez!» dedi. Dineveri-Kitabürahbar s. 250-251 Ölüm Haberi Verilen Rü'yâ :Hazret-i Hüseyin, gecenin sonuna doğru emr etti: kaplara su dolduruldu ve hayvanlara ağırlıklar yüklendi. Mukatil köşkünden ayrıldıktan ve bir müddet gidildikten sonra, başına bir ağırlık gelip Hazret-i Hüseyin, uyukladı. Sonra, uyandı. «İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciün. Velhamdü Lillâhi Rabb-il Âlemin!» dedi ve bunu iki, üç kerre söyledi. Hazret-i Hüseyn'in oğlu Ali b. Hüseyin, atını sürerek Hazret-i Hüseyn'in yanına geldi. Hazret-i Hüseyin, yine «innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. Veİhamdü KUahi Rabb-il âlemin!» dedi. Ali b. Hüseyin «Babacığım! Sana kurban olayım! Sen, ne için böyle, Allah'a rücu etmek dileğinde bulundun ve Ona hamd ettin?» diye sordu. Hazret-i Hüseyin «Oğulcuğum! Başıma bir ağırlık geldi, uyukladım. Ubeydullâh b. Hürr, Küfe Eşrafından ve süvarilerinden idi. At üzerinde bir süvari, ansızın önüme çıkıp (Şu cemâat gidiyor. Ölümler de, kendilerine doğru gidiyor (geliyor)!) dedi. Anladım ki: o cemâat, biziz. Ölüm haberi de, bize veriliyordur!» dedi. Ali b. Hüseyin «Babacığım! Allah, Sana kötü bir şey göstermez, Biz, hak ve gerçek yolda değilmiyiz?» dedi. Hazret-i Hüseyin «Evet! Bütün kulların dönüp gidecek oldukları Allah'a yemin ederim ki: biz, hak ve gerçek yoldayizdır!» dedi. Ali b. Hüseyin «Babacığım! o halde, biz, Ölüp gayb olup gitmemize hiç üzülmeyiz!» dedi. Hazret-i Hüseyin «Allah, seni, babasından dolayı mükâfatlandırılan hayırlı bir oğulun mükâfatile mükâfatlandırsın!» dedi. Geri Dönmek için Yapılan Son Deneme :Sabah namazı vakti olunca, Hazret-i Hüseyin'le Eshabı inip. Liamazîarını kıldılar ve yine acele hayvanlarına bindiler. Hazret-i Hüseyin, Hürr'ün süvari birliğinden ayrılmak için Eshabile birlikte sola, bâdiyeye doğru bükülmek istedi. Hür b. Yezid ise, hemen gelip geri çevirmek istedi. Geri çevirmek isterken de, Küfe yoluna çevirmek için zorladı. Fakat, Hazret-i Hüseyin'le arkadaşları yanaşmadılar ve seslerini yükselttiler. Biraz sonra Nineva'ya gelip kavuştular. Taberi-Tarih c. 6, s. 231-232 110. İbn-i Ziyad’ın Nineva'da Gelen Elçisi ve Yazısı :Nineva'ya gelindiği sırada, soy bir hayvana binmiş, silahlı, yayı omuzun-da bir adamm Küfe'den geldiği görülünce, hep durup onu beklediler. Adam, süvari birliğine doğru vardı. Hürr b. Yezid'e ve arkadaşlarına selâm verdi. Hazret-i Hüseyin'le arkadaşlarına selâm vermedi. İbn-i Ziyad'dan getirmiş olduğu bir yazıyı da, Hürr'e teslim etti. Yazıda şöyle deniliyordu : «imdi, yazım sana eriştiği ve elçim gelip kavuştuğu zaman, Hüseyin b. Ali ile Eshabım derhal durdur ve oldukları yerde çoktur! Onları, sakın, sığınaksız, susuz, ağaçsız, otsuz, geniş ve boz kır bir. yerden başkasına indireyim deme! Sana yazımı getiren Elçime de; emrimi yerine getirinceye kadar senden ayrılmaması, bu hususta senden sâdır olacak hareketleri bana bildirmesi için emir verilmiştir. Vesselam!» Taberi-Tarih c. 6, s. 232, Dineveri-Kitabül'ahlbar s. 251 Hürr b. Yezid, İbn-i Ziyad'ım yazısını okuyunca, Hazret-i Hüseyin'le Eshabına «Bu, vali İbn-i Ziyad'ın yazısıdır. Bunda: yazısının bana geldiği yerde sizi durdurup çöktürmem emr ediliyor. Şu da İbn-i Ziyad'ın elçisidir. Ona da, emrini yerine getirinceye kadar benden ayrılmamasını emr etmiştir!» dedi. Ebüşşa'sâ'ın, Gelen Elçiye İlenmesi ve Onu Kınaması :Hazret-i Hüseyn'in Eshabmdan Yezîd b. Muhâsır Ebüşga'sâ-ül Kindi, İbn-i Ziyad’ın elçisine bakıp «Allah, seni kahr etsin! Sen Mâlik b. Nüseyr-ül Beddî değil misin?» dedi. Adam «Evet!» dedi. Kendisi, Kindîlerdendi. Ebüşşa'sâ «Hay anan ağlasın! Sen, ne diye bu işi üzerine alıp geldin?» diyerek ona çıkıştı. Mâlik b. Nüseyr «Ben, ancak, îmam ve Önderime itaat, Ona olan bey'atı-ma riâyet maksadile geldim!» dedi. Ebüşşa'sâ, «Sen, Rabbma isyan edip İmam ve Önderine itaat etmekle kendini mahv ettin! Dünyada ayıb, Âhirette de, Cehennem ateşini kazandın!» dedi ve «Biz, onları, ateşe çağıran İmam ve Önderler yaptık. Kıyamet gününde ise, onlar, azaplarının kaldırılması hususunda asla yardıma kavuşturulmayacaklardır. (Kasas: 41)» âyetini okudu ve «İşte, senin îmam ve Önderin odur!» dedi. Hürr b. Yezîd'in, Hazret-i Hüseyin'i Nineva'ya İndirmek İstemesi :Hür b. Yezîd, Hazret-i Hüseyin'le Eshabmı çöktürmek için oldukları yerde durdurdu. Çünki, orada, ne bir su, ne de, bir köy vardı. Hürr b. Yezid «Hayır! Vallahi, şu adam, benim hareketlerimi gözetlemek üzre gönderilmiş bir casus iken, ben, bu dileğinizi yerine getirmeğe güç yetiremeyeceğim!» Taberi-Tarih c. 6, s. 232 Vali İbn-i Ziyad'ın emrinin yerine getirilmesi zaruridir, Hazret-i Hüseyin'le Eshabı «Bırak ta biz şu (ok yetişecek kadar uzaktaki, Nineva, yahut Gadırıyye, yahut gefiyye (Sakabe) köyüne konalım?» dediler. Sen, buraya konuver! Başka türlü hareket edip te valiye karşı beni güç duruma düşürme!» dedi. Züheyr b. Kayn'ın, Hazret-i Hüseyn'e Ricası :Züheyr b. Kayn, Hazret-i Hüseyn’e «Anam, babam Sana feda olsun ey ResÛ-lullâh'ın oğlu! Vallahi, bize, şunlardan başka gelen olmasa, biz, onlara yeter, hepsinin hakkından geliriz! Ya bunlardan başkaları da, bize gelecek olurlarsa, ne yaparız? Gel, Sen, müsaade et te biz, şunların işini bitiriverelim? Cünki, bunlarla çarpışmak, bunlardan başka gelecek olanlarla çarpışmaktan kolaydır.» dedi. Hazret-i Hüseyin «Onlar, çarpışmağa kalkmadıkça, çarpışmayı kendim başlatmayı, hoş bulmayorum!» dedi. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 252 Züheyr b. Kayn «Bizi, şu yakınımızdaki Fırat kıyısındaki köye götür, oraya kondur. Çühki, orası, üzerimize gelecek olanlara yol vermez bir sığmaktır. Fırat ta, oradan görünüp durmaktadır. Onlarla çarpışırsak, orada kendimizi koruyabiliriz ve onlardan sonra gelecek olanlarla da çarpışmak bize kolay olur.» dedi. Hazret-i Hüseyin «Nedir ismi o köyün?» diye sordu. Züheyr «El'Akr (medhuş olmak, yaralamak, boğazlamak)» dedi. Hazret-i Hüseyin «El’Akr'dan Allah'a sığınırız!» dedi. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 252, Taberi-Tarih, c. 0, s. 232 Hazret-i Hüseyin, Hürr'e «Bizi biraz daha ilerlet te, konalım artık!» dedi. Kerbelâ'ya Konduruluş ve Hazret-i Hüseyn'in Bir Hâtırası :Taff' Taff: Küfe taraflarında Fırat kıyısında otsuz, susuz, ıssız, çöllük bir yerin ismidir. Kerbelâ ise; Taff da Hazret-i Hüseyin ile Eshabmm şshid edildikleri yen dir. ve Kerbelâ'ya Kerbelâ, Kerbele kelimesinden geimiş olup ayaklarda gevşeklik bulunmak, yürürken balçık içinde yürür gibi olmak manasına gelir. Kerbslâ'ya, ihtimal ki mevkiinin fbu gevşekliğinden, kötü kumluk bir yer oluşundan dolayı bu isim verilmiştir. (Yakut-Mucem-el Buldan c. 4, s. 36,445) gelince, Hürr ve adamları, Hazret-i Hüseyn'in önünde durarak onu ve arkadaşlarını durdurdular. Hürr «in artık bu yere! Fırat nehri de, yakınındadır!» dedi. Hazret-i Hüseyin «Nedir bu yerin ismi?» diye sordu. cKerbelâ!» dediler. Hazret-i Hüseyin «Üzüntülü, tasalı, mihnetli ve belâlı yer! Babam, Siffın'a giderken buraya uğramıştı. Ben de, yanmda idim. Durdu ve buranın neresi olduğunu sordu, ismi, kendisine haber verilince (Onların, hayvanlarından aşağı indirilecekleri yer, işte, burasıdır! Kanlarının döküleceği yer de, işte, burasıdır!) dedi. Bunun ne demek olduğu kendisinden sorulunca da (Muhammed'in Ehi-i Beytinin yükleri, ağırlıkları işte, burada indirilecek!) demişti.» dedi. Dineveri-Kitabü’l-ahbar s. 252-253 Hazret-i Hüseyin, Kerbelâ'da ağırlıkların indirilmesini emr etti ve indirildi. Kerbelâ'ya. Hicretin altmış birinci yılı Muharrem ayının başında çarşamba günü gelinip konulmuştu. Dineveri-Kitabü’l-ahbar s. 253 Hazret-i Ali'nin Matracısınm Rivayeti :Hazret-i Ali'nin Matracısı Ebû Abdullah Yahya'nın rivayetine göre: Hazret-i Ali, Sıffın'a giderken Ninevâ hizasına gelince, MatracıSEîa «Ebû Abdullah! Fırat kıyısında biraz dur! Ebû Abdullah! Fırat kıyısında biraz dur!» diyerek seslendi. Ebû Abdullah «Ne için duracağız?» diye sordu. Hazret-i Ali «Ben, bir gün, Peygamber aleyhisselâm'ın yanına girmiştim. Gözlerinden yaşlar akıyordu. (Ey Allah'ın Peygamberi! Seni, gözlerinden yaşlar akıtacak dereceye bir getiren mi oldu?) diye sordum. (Evet! Biraz önce, Cebrail, yanımda idi. Hüseyn'in, Fırat kıyısında şehid edileceğini bana haber verdi. Onun toprağından sen de, koklar mısın?) dedi. Ben de (olur!) dedim. Bunun üzerine, elini uzattı. Bir avuç toprak avuçlayıp bana verdi. Gözlerimin yaşını tutmağa kadir olamadım!» dedi. Aluned b. Hanbel-Müsned c. I, s. 85, Zehebi-Tarihul'islam c. 3, s. 10, Ebülfida-El'Bidâye Ven Nihaye c. 8, s. 199 Ömer b. Sa'd'in, Kerbelâ'da Görevlendirilmesi ;Küfe Valisi İbn-i Ziyad, Ömer b. Sa'd b. Ebî Vakkas'ı, Küfelilerden dört bin kişilik bir kuvvetle Rey Valiliğine tayin edip Buyrultu'sunu eline vermiş, o da, askerlerile birlikte vazifesi başına gitmek üzre Küfe'den ayrılmış bulunuyordu. Hz Hüseyn'in işi çıkınca, İbn-i Ziyad, Ömer b. Sa'd'i geri çağırdı. «Önce, Hüseyn'in üzerine git. Onumla aramızda olan işi hail et. Sonra da, kendi işinin basma git!» dedi. Ömer b. Sa'd «Allah, sana iyilikler versin. Eğer, benim bu işten bağışlanmamı uygun görürsen, beni bağışla!» dedi. İbn-i Ziyad «Olur! Rey valiliğine tâyinin hakkındaki Buyrultu'muzu bize geri ver!» dedi. Ömer b. Sa'd «Ne için?» diye sordu. İbn-i Ziyad «Buraya, Hüseyn'in üzerine gitmediğin için!» dedi. Ömer b. Sa'd «Bana bir gün möhlet ver. Bir düşüneyim bakayım?» dedi. Ömer, İbn-i Ziyadın yanından evine dönüp öğütçülerine danıştı. Danıştığı kimselerden, keındisini bu işten sakındırmayan bir kimse çıkmadı. Kız kardeşinin oğlu Hamza b. Mugîre b. Şube «Ey dayı! Allah aşkına, Hüseyn'in üzerine gidip te, Rabbına karşı günaha girme! Hüseyin'le aranızdaki akrabalık hukukunu çiğneme! Vallahi, yer yüzünün bütün mülk-ü saltanatı senin olsa da, onlardan ve hattâ bütün dünyadan çıkıp gitmen, Hüseyn'in kanını dökmüş olarak Allah'ın huzuruna çıkmandan senin içini daha hayırlıdır!» dedi. Ömer b. Sa'd «İnşâallah, ben de, öyle yapacağım!» dedi. Abdullah b. Yesar-ül Cühenî der ki «Hüseyn'in üzerine gitmesi, kendisine emr edildiği zaman, Ömer b. Sa'd'in yanına varmıştım. Ömer b. Sa'd: (Vali, bana, Hüseyn'in üzerine gitmemi emr etti. Gitmekten kaçındım.) dedi. (Allah, seni isabet ettirmiş, doğru yola götürmüş. Ayrıl, sakın yapma, Hüseyinin üzerine gitme!) dedim, yanından çıktım.» Ömer b. Sa'd, tekrar İbn-i Ziyad'ın yanma vardı. <sAllâh, sana iyilikler versin. Sen, beni şu Rey valiliğine tayin ettin ve benim için de, Buyrultu yazdın. Herkes, bunu işitti. Hakkımdaki bu buyruğunu yerine getirmeyi uygun görürsen, yerine getirsen, beni Rey'e göndersen de, Hüseyn'in üzerine şu askerler arasındaki Küfe Eşrafından birisini yollasan olmaz mı? Ben, harp fenninde filan, filan kişilerden daha bilgili ve yeterli değilim!» dedi. İbn-i Ziyad «Küfelilerin Eşrafım bana Öğretmeye kalkma! Ben, göndereceğim kimseler hakkında sana danışacak değilim! Leşkerlerimizle gideceksen, git! Gitmeyeceksin, Rey valiliği hakkındaki Buyrultumuzu bize geri ver! Taberi-Tarih c. 6, s. 232-233 Sen, onunla çarpışmağa gitmiyecek olursan, seni azl eder, evini yıkar, boynunu da vururum!» dedi. Zehebi-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 202 Ömer b. Sa'd, bütün gece düşündü. Ertesi günü sabah olunca, kendisine buyurulan işe razı oldu. Taberi-Tarih c. 6, s. 220 «Gidiyorum!» dedi. Küfe Eşrafının Hazret-i Hüseyin'den Utanmaları :Hazret-i Hüseyn'in Nineva'ya, Kerbelâ'ya indirilişinin ertesi günü, Ömer b. Sa'd, dört bin atlı ile Kerbelâ'ya geldi. Azre b. Kays-ül Ahmesî'ye «Git te ona (Hazret-i Hüseyn’e) buraya ne için geldi ve ne istiyor? sor!» dedi. Azre, Hazret-i Hüseyn’e (Gel!) diye diye mektup yazan Küfelilerdendi. Bunun için, Hazret-i Hüseyn'in yanma gitmeğe utandı. Hazret-i Hüseyn’e mektup yazan Küfeli Reislerin hepsine bu iş teklif edildi. Hepsi de kaçtılar ve onun yanına gitmek istemediler. Kesir b. Abdullah'ın Elçiliği Kabul Etmesi ve Ebû Sümâme île Münakaşaları :Kesîr b. Abdullâh-uş Şâbî, gitmek için ayağa kalktı. Kendisi, çok cesaretli, gözünü daldan budaktan sakınmaz bir süvari idi. «Ona, ben giderim. Vallahi, isterseniz, ona istediğimi yapabilirim. Onu, öldürebilirim de!» dedi. Ömer b. Sa'd «Ona kötülük yapılmasını istemiyorum. Fakat, sen, ona git te, ne diye geldiğini, Sor!» dedi. Hazret-i Hüseyn'in Eshabmdan Ebû Sümâmet-üs'Sâidî, Kesîr b. Abdullah'ın kendilerine doğru gelmekte olduğunu görünce, Hazret-i Hüseyn’e «Ebû Abdullah! Allah, Sana iyilikler ve selâmetler versin! Sana. yer yüzü halkının en şerlisi, kan dökmek ve kötülük yapmakta en cür'etlisi geliyor!» dedi ve hemen kendisi ona doğru vardı. «Kılıcını bırak yere!» dedi. Kesîr b. Abdullah «Vallahi, ne kılıcı bırakmak var, ne de, iyilik! Ben, ancak bir Elçiyim. Eğer, beni dinlerseniz, size, söylemek üzre gönderildiğim sözü tebliğ edeceğim. Dinlemekten kaçınırsanız, dönüp gideceğim!» dedi. Ebû Sümâme «Ben, geleyim de, söyleyeceğini, bana bildir. Senin söylediklerini, ona, ben eriştiririm. Seni, onun yanına bırakmam! Çünki, sen, fâcir, günahkâr, Allah'ın emirlerine aykırı tutum ve davranışlı bir kimsesin!» dedi. Kesîr b. Abdullah, Hazret-i Hüseyin'le Ebû Sümâme'ye söğüp sayarak Ömer b. Sa'd'in yanına döndü. Olan bitenleri ona haber verdi. Kurre b. Kays'in Elçiliği ve Hazret-i Hüseyn'in Teklifleri :Ömer b. Sa'd, Kurre b. Kays-ul Hanzalfyi çağırdı. «Baksana Küre! Hüseyn'in yanma var. Buraya ne için geldi ve ne yapmak istiyor? Kendisine sor!» dedi. Kurre b. Kays, Hazret-i Hüseyn’e doğru gitti. Hazret-i Hüseyin» onu, gelirken, görünce, «Bunu, tanıyor musunuz?» diye sordu. Habîb b. Müzahir «Evet! Bu, Hanzalat-üt Temîmîlerden bir adamdır ve kız kardeşimizinoğludur. Ben, onun güzel ve iyi görüşlü olduğunu biliyordum. Keski, onu şu meşhedde görmemiş olsaydım!» dedi. Kurre b. Kays, gelip Hazret-i Hüseyn’e selâm verdi ve Ömer b. Sa'd'in Elçiliğini yaptı. Taberi-Tarih c. 6, s. 233-234. Hazret-i Hüseyin «Benim tarafımdan Ömer b. Sa'd'e de ki: şu şehir halkı, bana yazı yazdılar, kendilerinin İmam ve Önderleri bulunmadığını bildirdiler, yanlarına gelmemi istediler. Bu hususta bana kesin söz verdiler. On sekiz bin kişi bey'at ettikten sonra bey'atlarımı bozdular. Yakınlarına geldiğim zaman, yazdıkları yazılarına aldandığımı anladım. Geldiğim yere dönüp gitmek istediğimde, Hürr b. Yezid, bana mâni oldu ve bu yere kadar getirip beni indirdi. Aramızda yakın ve mühim akrabalık var. Bırak beni buradan dönüp gideyim? dedi. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 253-254. Habib b. Müzahir «Ey Kurre b. Kays! Zâlimler güruhunun yanına dön-de şu zâta yardım et ki, Allah, Onun Dedesile, seni de, seninle birlikte bizleri de İman ve islâm şeref ile şeref lendirmiştir!» dedi. Kurre «Adamımın yanına, onun, benden istediği cevapla döner, gereğim düşünürüm!» dedi. Ta'beri-Tarih c. 6, s. 234. Kurre, Hazret-i Hüseyin'den aldığı cevapla Ömer b. Sa'd'in yanına döndü. Ömer b. Sa'd «Allah'a şükürler ölsün. Zâten, vallahi, ben de, Hüseyin'le muharebeden, onunla çarpışmaktan beni muaf tutmasını Allâh'dan dileyor ve umuyordum!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 234, Dineveri-Ki tabül'ahbar s. 254 Ömer b. Sa'd'in, Durumu lbn-i Ziyad'a Bildirmesi :Ömer b. Sa'd, Hazret-i Hüseyn'in teklifini İbn-i Ziyad'a bir yazı ile bildirdi. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 254 Ömer b. Sa'd, yazısında şöyle dedi:, Bîsmillâhirrahmânîrrahîm İmdi, Hüseyn'in bulunduğu yere indim. Kendisine elçi salıp buraya ne için geldiğini, ne istediğini? sordum. (Şu beldeler halkı, bana yazı yazdılar, Elçiler saldılar. Yanlarına gelmemi istediler. Ben de, geldim. Eğer, onlar, beni istemiyorlarsa ve bana gönderdikleri Elçilerinden başka görüşte iseler, döner, giderim!) diyor.» Taberi-Tarih c. 6, s. 234 İbn-i Ziyad’ın İlk ve Son Kararıİbn-i Ziyad, Hazret-i Hüseyin'i, önce, serbest bırakmayı düşünür gibi davrandı ve «Vallahi, o, benim her hangi bir işimi engellemiş değildir. Ben, onun yolunu açmaktan, kendisini serbest bırakmaktan başka bir şey düşünmüyorum. Nereyi isterse, oraya çıksın, gitsin!» dedi. Fakat, Şimr b. Zilcevşen «Eğer, sen, böyle yapar, canının istediğini yapmaktan çekinmiyen bu kişiyi serbest bırakırsan, onu, bir daha sarsamaz, tit-retemezsin!» dedi. Zehebî-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 202 İbn-i Ziyad, Hazret-i Hüseyin'i, Yezid'e göndermek isteyince de, Şimr: «Allah'ın, senin eline düşürdüğü düşmanını Yezid'e mi göndereceksin? O, senin hükmüne boyun eğip teslim olmadıkça, hayır!» dedi. İbn-i Abd-i Rabbih-Ikdülferid c. 2, s. 217 İbn-i Ziyad, Şimr'in bu husustaki görüşlerini benimsedi ve tatbika girişti. İbn-i Ziyad'ın Hazret-i Hüseyin Hakkında Ömer b. Sa'd'e Verdiği Emirler :İbn-i Ziyad, Ömer b. Sa'd'e şöyle yazdı : «İmdi, yazın bana erişti. Andığın şeyleri anladım. Taberi-Tarih c. 6> s. 234 O, şimdi, bizim pençemize, ağımıza düşmüş bulunmakta ve kurtulmayı ummaktadır. Halbuki, vakit, kaçıp kurtulma vakti değildir! Taberi-Tarih c, 6, s. 234, Zehebi-Alâm. c. 3, s. 202 Yezîd b. Muaviye'ye bey'at etmelerini Hüseyn’e teklif et. O ve bütün Eshabı bunu yaptıkları zaman, bana bildir. Gereği düşünülür, bu husustaki buyruğum sana gelir!» Bu yazı, Ömer b. Sa'd'e geldiği zaman «Ben, zâten, İbn-i Ziyad'ın sulh ve selâmet kabul etmiyeceğini tahmin etmiştim!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 234, Dineveri-Kitabürahbar s. 254 Bundan sonra, İbn-i Ziyad'dan Ömer b. Sa'd'e şu yazılı emir geldi: «tmdi, Hüseyin ve Eshabile su araşma geril! Temiz, pak, mazlum Mü'-minler Emîri Osman b. Affan'a yapıldığı gibi, onlar da, sudan bir elamla bile tatmayacaklardır!» Hazret-i Hüseyin'le Esbabının Susuz Bırakılmaları için Tedbir Alınması:Ömer b. Sa'd, İbn-i Ziyad'ın yazısını alır almaz, beş yüz süvari ile gidip su yolu üzerini tutmasını, Hazret-i Hüseyin ve Eshabile su arasına gerilerek 'onların sudan bir damla bile içmelerine meydan vermemelerini Amr. b. Hac-cac'a Amr b. Haccac, Hazret-i Hüseyn’e (Gel!) diye yazı yazanlardandı. emr etti. Bu hâdise, Hazret-i Hüseyn'in şehâdetinden üç gün önce idi. Dineveri-Kîtabül'ahbar's. 255, Taberi-Tarih c. 6, s. 234 Abdullah b. Ebî Husayn’ın Küstahlığı ve Akıbeti:Abdullah b. Ebî Husayn-ül Ezdi, su üzerine inen iri gövdeli leşj^rler arasında bulunuyordu. Abdullah b. Ebî Husayn, Hazret-i Hüseyn’e «Ey Hüseyin! Suya mı bakıyorsun, Hiç bakma! O, gök'ün ortasında gibi sana yüksek ve uzaktır!'Ona, erişemezsin! Vallahi, sen, susuz olarak ölünceye kadar, ondan bir damla bile tadamazsm!» dedi. Hazret-i Hüseyin «Ey Allah'ım! Onu, susuz olarak öldür ve temelli yarhğama!» diye düa etti. Humeyd b. Müslim der ki «Vallahi, bundan sonra, onu, hastalığında ziyaret etmiştim. Kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah'a yemin ederim ki: onu, susamış, su içe içe ölen ye suya kanmayan deve hastalığına uğrayarak su içerken görmüşümdür. O, durmadan su içiyor, suya kanmıyor, su, boğazına duruyor, kusuyor; sonra, tekrar içiyor, yine boğazına duruyor ve suyu geri çıkarıyordu!» Taberi-Tarih c. 6, s. 234 Su için Yapılan Kavga:Hazret-i Hüseyin'le Eshabmın susuzlukları şiddetlenince, Hazret-i Hüseyin, baba bir kardeşi olan Abbas b. Ali'yi çağırdı. Onu, otuz atlı ve yirmi piyade ile suya gönderdi. Suya gidenlerin yanlarında yirmi kırba vardı. Taberi-Tarih. c. 6, s. 234f Dineveri-Kitabül'ahbar s. 255 Nâfi' b. Hilâl, elinde bayrak olduğu halde, onların önünde ilerledi. Suya yaklaştılar; Amr b. Haccâc, Nâfi b. Hilâl'a «Ne için geldin?» diye sordu. Nâfı b. Hilâl «Bizi men ettiğiniz şu sudan içelim diye geldik!* dedi. Amr b. Haccac «Git, afiyetle iç!» dedi. Nâfi b. Hilâl «Hayır! Vallahi, Hüseyin, susamış ve Eshabından olan kişiler ona bakıp dururlarken, ben, ondan bir damla bile içmem!» dedi. Amr b. Haccac «Onların su içmelerine yol yoktur. Çünki, biz, buraya, onları sudan men için konulduk!» dedi. Nâfi b. Hilâl, piyade arkadaşlarından yakınlarına gelmiş olanlara «Kırbalarınızı doldurunuz!» dedi. Piyadeler, kırbalarım doldurmağa koyulunca, Amr b. Haccac ve arkadaşları, onların üzerine yürüdüler. Abbas b. Ali ile Nâfi b. Hilâl da, Amr b. Haccac ile arkadaşlarına saldırarak onları piyadelere müdahaleden men ettiler; doldurulan su kırbalarının, karargâhlarına ulaştırılmasını sağladılar. Nâfi b. Hilâl, Amr b. Haccac'ın adamlarından ve Suda' kabilesinden bir adamı kavga sırasında hafifçe mızraklamıştıl Ona, mühim bir şey yapmadığını sanıyordu. Sonradan, yarası deşilip adam, öldü. Taberi-Tarih c. 6, s. 234-235
Hazret-i Hüseyn'in, Ömer b. Sa'd'le Geceleyin Buluşup Görüşmeleri :Hazret-i Hüseyin, Amr b. Karaza b. Kâ'b-ül Ensârî'yi, Ömer b. Sa'd'e göndererek: «Geceleyin, benim karargâhımla kenedisinin karargâhı arasında benimle bir buluşsun!» dedi. Ömer b. Sa'd, yirmi atlı ile geldi. Hazret-i Hüseyin de, onun gibi yirmi atlı ile geldi. Hazret-i Hüseyin, Ömer b. Sa'd' ile bir araya geldiği zaman, bir tarafa çekilmelerini ve kendisini Ömer b. Sa'd ile yalnız bırakmalarını Eshabıha emr etti. Ömer b. Sa'd de adamlarına aynı şekilde emr etti. İki tarafın askerleri, onların ne seslerini, ne de, sözlerini işitemiyecek kadar yanlarından uzaklaştılar. Hazret-i Hüseyin ile Ömer b. Sa'd, konuşmağa başladılar. Gecenin bir kısmı geçinceye kadar konuşmayı uzattılar. Sonra, her biri karargâhlarına ve arkadaşlarının yanlarına döndüler. Halkın tahmin ve zanlarina dayanarak söylediklerine göre: onlar, aralarında şöyle konuşmuşlardı: Hazret-i Hüseyin, Ömer b. Sa'd'e «Her ikimiz karargâhımızı burada bırakalım. Sen, benimle birlikte Yezid b. Muaviye'nin yanma git!» dedi. Ömer b. Sa'd «İyi bil ki: böyle yaparsam, evim yıkılır!» dedi. Hazret-i Hüseyin «Ben, sana ev yaparım!» dedi. Ömer b. Sa'd «İyi bil ki: Arazi ve akarlarım da, elimden alınır!» dedi. Hazret-i Hüseyin «İyi bil ki: Hicaz'daki mallarımdan, ben sana, onlardan daha hayırlısını veririm!» dedi. Hazret-i Hüseyn'in bu teklifleri Ömer b. Sa'd'in pek, hoşuna gitmedi. Herkes, bu hususta birbirlerinden işittiklerine göre iyice bilmeden bir takım şeyler söylemeğe başladılar. Rivayete göre: Ömer b. Sa'd, Hazret-i Hüseyn'in bu husus tekliflerini kabul etmeyince, Hazret-i Hüseyin, Ona «Öyle ise, benim şu teklifimden birini seçip kabul ediniz: 1. Bırakınız, ben, geldiğim yere dönüp gideyim? 2. Elimi, Yezid b. Muaviye'nin eline koyayım. Aramızdaki mesele hakında gereğini o düşünsün ve hükmünü versin! 3. İsterseniz, beni,. Müslüman serhadlarından bir serhadde, onun yakınlarından birisi olarak, gönderiniz de, cihadla uğraşayım. Ne ben, onlara karışayım, ne de, onlar, bana karışsınlar!» dedi. Hazret-i Hüseyin, Ömer b. Sa'd ile üç veya dört kerre buluşup konuştular. Ömer b. Sa'd'ın İhnâ Ziyad'a Durumu Yazîliası:Ömer b. Sa'd, Hazret-i Hüseyin ile görüştükten sonra, durumu, İbn-i Ziyad'a bir yazı ile bildirdi ve yazısında söyle dedi: «îmdi, hiç şüphesiz, Allah, düşmanlık ateşini söndürdü. Sözü, bir araya getirdi. Ümmetin işini düzeltti. İşte, Hüseyin; gelmiş olduğu yere döneceği, yahut cihad için Müslüman serhadlerinden göndermeyi uygun göreceğiniz bir serhadde Müslümanlardan bir ferd olarak kendi başına cihadla meşgul olacağı, yahut Mü'minler Emîri Yezid'e gidip elini, eline koyarak aralarındaki meseleyi onun hail etmesini istiyeceği hakkında bana söz verdi. Bunda, sizin için hoşnutluk, ümmet için de, iyilik var!» İbn-i Ziyad, Ömer b. Sa'd'in yazısını okuyunca «Bu, kavmına şefkatli olaa valiye öğüt verici kişinin yazısıdır. Evet! Ben de, kabul ettim!» dedi. Şimr'in, İbn-i Ziyad'ı Kışkırtması:Şimr b. Zilcevşen, ayağa kalkarak «O, gelip senin yanı başındaki toprağına konmuş, iken, sen, onun dileklerini kabul mü edeceksin?! Vallahi, o, senin eline, elini koyup bey'at etmeden memleketinden ayrılacak olursa, onlar kuvvet ve kudrette önde gelir, sen de, za'f ve aczde önde gelmiş olursun. O, bu duruma düştükten sonra, ona imkân ve meydan verme! O, şimdi za'f ve ümitsizlik içindedir. Kendisi ve Eshabı, senin hükmüne boyun eğmelidir. Boyun eğince de, onu ve Eshabını, cezalandırırsan, cezalandırmağa yetkili sindir. Cezalandırmaz, bağışlarsan, bu da, senin elindedir. Vallahi, bana gelen habere göre: Hüseyin, Ömer b. Sa'd ile iki taraf karargâhı arasında bütün gece oturup konuşuyormuş!» dedi. İbn-i Ziyad «Evet! Ben de senin re'yin<te ve görüşündeyim!» dedi. İbn-i Ziyad’ın, Hazret-i Hüseyin Hakkında Ömer b. Sa'd'e Verdiği Son Emir:İbn-i Ziyad, Ömer b. Sa'd'e yazdığı son yazısında şöyle dedi: «imdi, ben, seni, Hüseyn’e; ne onunla çarpışmaktan kaçmasın, ne onun işini uzatıp durasm, ne selâmet ve bekasını dileyesin, tne de, benim katımda oturup şefaatçisi ve kayırıcısı olasın diye gönderdim! Bak! Hüseyin ve Eshabı, hükmüme boyun eğer ve teslim olurlarsa, onu ve Eshabmı acele bana yolla! Şâyed, kabule yanaşmazlarsa, üzerlerine yürü, onları, öldür! Ölülerinin azalarım kes biç! Çümki, onlar, bunu hak etmişlerdir. Hüseyin, öldürülürse, onun göğsünü ve arkasını atlara çiğnet! Çünki, o, âsidir ve şakidir! Zamanımda, ölümünden sonra, bana ondan daha zararlı olan bir şey yoktur! Fakat, onu öldüreceğim! diye söz vermişimdir! Onu, yerine getireceğim! Sen de, onun hakkımdaki emrimizi yerine getirirsen, emri dinleyen ve. ona boyun eğenlerin mükâfatile seni mükâfatlandırırız! Eğer, bunu yapmaktan kaçınırsan, işimizden, leşkerlerimiz arasından ayrıl. Şimr b. Zilcevşen'Ie leşkerler arasından çekil! Biz, ona (Şimr'e) işimizi buyurmuşuzdur!» İbn-i Ziyad'ın Şimr'e Direktifi:İbn-i Ziyad, Şimr b. Zilcevşen'i çağırdı. «Bu yazıyı, Ömer b. Sa'd'e götür. Hükmüme boyun eğmelerini Hüseyin ve Eshabına teklif etsin. Eğer, bunu yaparlarsa, onları, acele bana göndersin. Emrime boyun eğmekten kaçınırlarsa, onlarla çarpışsın. Ömer, bu emrimi yerine getirirse, sen, onu, âmir olarak dinle ve emirlerine boyum eğ! Eğer, o, emrimi yerine getirmekten kaçınırsa, onlarla, sen çarpış. Leş-kerin başı sensin! Ömer'in de, üzerine sıçrayıp boynunu vur, başını bana gönder!» dedi. İbn-i Ziyad'ın Kabul Edilmiyen Emânı:Şimr, İbn-i Ziyad'dan direktifi ve Ömer'e yazılan yazıyı alıp ayağa kalktığı zaman; Hazret-i Hüseyn'in kardeşleri Abbas, Abdullah, Cafer ve Osman'ın anneleri Ummüîbenîn'in yeğeni Abdullah orada bulunuyordu. Abdullah, İbn-i Ziyad'a «Allah, valiye iyilikler versin! Kız kardeşimizin oğulları, Hüseyinle birlikte bulunuyorlar. Eğer, onlar için bir emân yazılmasını uygun görürsen, yaz!» dedi. İbn-i Ziyad «Olur!» deyip kâtibe emr etti. Onlar için bir emân yazıldı. Abdullah, onu, âzadlısı Küzman ile onlara gönderdi. Kurman, Kerbelâ'ya gelip onları çağırttı. Onlara «Bu emânı, size, dayınız gönderdi!» dedi. Gençler «Dayımıza selâm söyle! Ona.de ki: (Sizin emânınız, bize gerekmez! Allah'ın emânı, bize, Sümeyye'nin oğlunun emanından daha hayırlıdır!) Şimr'le Ömer b. Sa'd Arasında Geçen Konuşma:Şimr b. Zilc.evşen, İbn-i Ziyad'ın yazısını Ömer b. Sa'd'e verdi. Ömer b. Sa'd, yazıyı okuyunca «Vay Allah senin cezanı versin, seni, evine kavuşturmasın! Sen, bana ne kötü haber getirdin! Vallahi, oma yazmış olduğum şeyi senin de, beğenip kabul edeceğini sanıyordum. Sen, işimizi bozdun, karıştırdın! Biz, sulh ve müsâlemet ummuştuk. Vallahi, Hüseyin, teslim olmaz, boyun eğmez! Kişi, babasından olur, babasına çeker!» dedi. Şimr «Bana haber ver; sen, şimdi, ne yapacaksın? Valinin emrini yerine getirecek misin, onun düşmanını öldürecek misin? Bunu yapmayacaksan, benimle leşker ve ordugâh arasından çekil!» dedi. Ömer b. Sa'd «Hayır! Çekilip yerimi sana vermek, sana ikram etmek yok! Bunu, ben idare edeceğim!» dedi. Şimr «Ben de, yanında bulunayım mı?» diye sordu. Ömer b. Sa'd «Sen, piyadelerin başında bulun!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 235-237 124 Ölmek Var, Boyun Eğmek YokÖmer b. Sa'd, İbn-i Ziyad'ın yazısını, adamlarından birisile Hazret-i Hüseyn’e gönderdi. Dineveri-Ki abu l'ahbar s. 254 Hazret-i Hüseyin «Ben mi Mercâne'nin oğlunun hükmüne boyun eğeceğim?! Vallahi, ben, bunu, hiç bir zaman yapmam! İbn-i Abd-i Rabbih-îkdülferid c. 3, s. 217 Onun bu teklifini hiç bir zaman kabul etmem. Bu yolda şu ölümden daha ötesi var mı? Öyle ise, hoş geldi, safa geldi ölüm!» dedi. Bütün Kumandanların ve Halkın Kerbelâ'da Toplanması:Ömer b. Sa'd, Hazret-i Hüseyn'in, yapılan teklifi red ettiğini İbn-i Ziyad'a yazıp bildirdi . İbn-i Ziyad, kızdı. Bütün adamlarım yanma alıp Küfe'nin yakınında, Şam tarafında bulunan Nuhayla'ya gitti. Husayn b. Nümeyr'i, Haccar b. Ebcer'i, Şebes b. Rib'i'yi, Şimr b. Zil-cevşen'i Ömer b. Sa'd'e yardımcı olmak üzere gönderdi. Şebes b. Rib'i, hastalığını ileri sürerek Kerbelâ'ya gitmek istemedi. İbn-i Ziyad «Sen, hastalığını bahane mi ediyorsun Eğer, bizim itâatı-mızda isen, düşmanlarımızla çarpışmağa git!» dedi. Şebes, îbh-i Ziyad'dan bu sözü işitince, hazırlanıp Kerbelâ'ya gitti. Haris b. Yezîd, b. Rüveym de, aynı şekilde hastalığını ileri sürüp gitmek istemedi ise de, Şebes gibi gitmek zorunda kaldı. İbn-i Ziyad, herkesi, Hazret-i Hüseyin'le çarpışmak için Kerbelâ'da topladı. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 254 Kürelilere bu yolda bol bol mal verdi. Zehebi-Âİamünnübelâ c. 3, s. 202 Küfelilerden, Hazret-i Hüseyin'le çarpışmaktan hoşlanmayan, kaçınan, geri duran pek az kimselerden başka Küfe'de kalan olmadı, hepsi Kerbelâ'ya gitti. İbn-i Ziyad, Süveyd b. Abdurrahman-ül Minkarî'yi süvarilerle Küfe'ye gönderdi. Küfe'de dolaşarak, geri kalanlardan kimi bulursa, getirmesini ona emr etti. Süveyd, Küfe kabileleri arasında dolaşırken Şamlılardan bir adam buldu ki Küfe'ye miras almak için gelmişti. Adamı yakalayıp İbn-i Ziyad'a gönderdi. İbn-i Ziyad, emr etti. Adamın boynu vuruldu. Küfe halkı, bunu görünce, Kerbelâ'ya döküldüler! Dîneveri-Kitabül'ahbar s. 254-255 İbn-i Ziyad, Hazret-i Hüseyn'in yanına gizlice gitmek istiyenlere mâni olmak üzre Köprüyü de, tutturdu. Zehebi-Âlâm. c. 3, s. 202 Ömer b. Sa'd'in, Ordusuna Hazır ol! Enirini Vermesi:SaîJb. Ubeyde der ki «Biz, Ömer b. Sa'd ile su başında su içtiğimiz sırada, bir adam geldi. Ömer b. Sa'd'e (Sana, İbn-i Ziyad, Cüveyriye b. Bedr-üt Temimî'yi gönderdi. Eğer, Hüseyin ve Eshabile çarpışmaktan kaçınırsan, boynunun vurulmasını ona emr etti!) dedi. Ömer, bunu işitince, hemen atına sıçrayıp bindi. Sonra, silahlarını getirtti ve kuşandı.» Taberi-Tarih c. 8, s. 222 Hazret-i Hüseyin'le yanındakilere karşı bölüklere ayrılmaları için birlik kumandanlarına seslendi. Muharrem ayının dokuzuncu Perşenbe günü, Cuma gecesi çarpışmak için hazırlandılar. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 256 Şimr'in Himaye Teklifini, Abbas, Cafetr ve Osman'ın Red Etmeleri:Şimr b. Zilcevşen, Hazret-i Hüseyn'in Eshabmın yadına doğru vardı. «Kız kardeşimizin oğulları nerededir?» diye sordu,. Hazret-i Ali'nin oğullan Abbas, Cafer ve Osman, Şimr'in yanına varıp «Bizi ne için çağırdın, bizden ne istiyorsun?» dediler. Şimr «Ey kız kardeşimin oğullan! Sizlere emâaı verilmiştir!» dedi. Bu yiğitler «Sana da, senin emânına da, Allah, lanet etsin! Sen, bizim gerçekten dayımız olsaydın, bize emân verir de, Resûlullâh'ın oğluna emân vermemejilik edermiydin?» dediler. Şimr'in emân ve himâyesi-ni red ettiler. Küfe Leşkerinin Harekete GeçmesiÖmer b. Sa'd «Ey Allah'ın Süvarileri! Hayvanlarınıza bininiz!» diye seslendi. Süvariler, hayvanlarına bindiler. İkindi namazından sonra Hazret-i Hüseyin ve Eshabma doğru ilerlediler. Hazret-i Hüseyin, çadırının Önüne oturmuş, dizlerini dikmiş, kılıcını dizlerinin altından geçirerek iki ellerini kavuşturmug, başını, dizlerinin üzerine doğru eğmiş, uyukluyordu. Hazret-i Hüseyn'in yakınında bulunan kız kardeşi Hazret-i Zeyneb, bir ses işitti. «Ey kardeşim! Yaklaşan sesleri işitmiyor musun?» dedi. Hazret-i Hüseyin, başını kaldırdı. «Resûlullâh aleyhisselâmı rü'yada gördüm. Bana! (Sen, bize dönecek, geleceksin!) buyurdu» dedi. Hazret-i Zeyneb «Vay bizim başımıza gelenlere!» diyerek ellerini yüzüne vurmağa başlayınca, Hazret-i Hüseyin «Size, âh, vâh etmek yaraşmaz! Ey kardeş-ciğim! Sus! Rahman olan Allah, sizi rahmetile esirger!» dedi. Abbas b. Ali, Hazret-i Hüseyn’e «Kardeşim! Küfe leşkeri sana doğru geliyor!» dedi. Hazret-i Hüseyin, doğrulup kalktı. «Ey Abbas! Atıma bin, şu leşkere doğru var. Onlara: (Maksadınız nedir? Ne istiyorsunuz?) de! Bize doğru ne için geldiklerini kendilerinden sor!» dedi. Abbas, içlerinde Züheyr b. Kayn ve Habib b. Müzahir bulunan yirmi atlı ile onlara karşı vardı. «Maksadınız nedir? Ne istiyorsunuz?» diye sordu. «Hükmüne boyun eğmenizi size teklif etmemiz, kabul etmediğiniz takdirde, üzerinize yürümemiz için validen emir geldi bize!» dediler. Abbas b. Ali «Acele etmeyiniz! Ebu Abdullah'ın yanma dönüp, söylediğiniz şeyleri kendisine arz edeyim!» dedi. Durdular. Sonra da «Git, onun yanma var. Bunu, kendisine bildirdikten sonra bizim yanımıza gel. Ne söylediğini bize bildir!» dediler. Abbas b. Ali, koşarak Hazret-i Hüseyn'in yanına geldi ve durumu, Ona bildirdi. Züheyr b. Kayn'ın, Küfelilere Hitabı:Hazret-i Hüseyn'in Eshabı, Hazret-i Hüseyn'in başına toplanıp Küfeliler hakkında konuşmağa başladılar. Habîb b. Müzahir, Züheyr b. Kayn'a «İstersen, Küfelilerle bir konuş, onlara istediğini söyle!» dedi. Züheyr, Habîb'e «Buna, önce, sen başla. Onlarla ilk konuşan, sen ol!» dedi. Bunun üzerine, Habîb b. Müzahir, Küfelilere «Vallahi, yarın sabah, Peygamber aleyhisselâmın zürriyetini, torunlarını ve amuca çocuklarını öldürmek için onların üzerlerine gelen, yürüyen bir kavm, Allah katında ne kötüdür! Halbuki, şu şehir halkı, seherlerde uyanık bulunur, ibâdet ve tâata koyulur, Allah'ı çok çok zikr eder dururlardı!» dedi. Mektup gönderip Hazret-i Hüseyin'i Küfe'ye davet edenlerden Azre b. Kays, Habîb'e «Sen, nefsini, gücün yettiği kadar temize çıkardın, övdün!» dedi. Züheyr b. Kayn, Azre'ye «Ey Azre! Allah, hiç şüphesiz, Hüseyin'i temizlemiş ve doğru yola erdirmiştir. Sen, Allah'tan kork ey Azre! Ben, sana hayırlı öğüt vericilerdenim. Allah aşkına ey Azre! Temiz, pâk canların öldürülmesinde dalâlet ehli olanlara, bari sen yardımcı olma!» dedi. Azre «Ey Züheyr! Sen, bizim yanımızda iken, şu Ehl-i Beyt'e Tarafdar olanlardan değildin. Ancak, Osman tarafdarı idim!?» dedi. Züheyr «Sen, benim şu durduğum yerde onlardan olduğumu istidlal ve isbata kadir olabilir misin? Vallahi, ben, (Senin gibi) Ona (Hazret-i Hüseyn’e) hiç bir zaman (Gel!.) diye bir yazı yazmadım. Ona, hiç bir zaman, senin gibi (Gel!) diye bir Elçi de, göndermedim. Ben, ona, hiç bir zaman senin gibi (Yardım edeceğim!) diye bir va'dde de, bulunmadım. Fakat, yol, aramızı birleştirdi. Bizi, bir araya getirdi. Onu görünce, Resûlullâh aleyhisselâmı ve Hüseyn'in, Onun yanındaki mevkiini düşündüm. Düşmanlarının ve sizin cemaatınızın, Onun üzerine yürüyeceklerini anladım. Ona yardım etmeyi ve Onun Eshabı arasında bulunmayı, Allah'ın haklarından ve Resulünün haklarından gayb ettiğiniz hakları korumak için kenr dimi Onun yanında bulundurmayı uygun gördüm!» dedi. Çarpışmanın Ertesi Sabaha Bıraktırılması:Abbas b. Ali, koşarak Küfelüerin yanma vardı ve «Ey bizim üzerimize yürümek istiyen insan yığını! Ebû Abdullah Hüseyin b. Ali, bu işi düşünmek üzre, bu akşam sizin, geri dönmenizi istiyor! Eğer, sizinle Onun arasındaki iş hakkında bir konuşma olmazsa, inşâallâh sabaha çıktığımızda buluşuruz. (Eğer, istediğiniz, pazarlık ettiğiniz işi kabul edersek, yanmıza geliriz. İsteğinizi hoş bulmaz, kabul etmezsek, red ederiz!) diyor» dedi. Abbas b. Ali, bu gece, böylece Küfelileri, Hazret-i Hüseyn'in üzerinden geri çevirmekle, Onun vereceği emri verdirmek, Ev halkına yapacağı vasiyetini yaptırmak imkânını sağlamak İstemişti. Abbas b. Ali, onların yanına bu haberle varınca, Ömer b. Sa'd «Ey Şimr! Bu hususta senin görüşün nedir?» diye sordu. Şimr «Senin bu husustaki görüşünnedir? Sen, Emir ve Başkumandansın. Görüş de, senim görüşündür!» dedi. Ömer b. Sa'd «Ben, böyle olmamayı isterdim» dedikten sonra, halka yöneldi ve «Sizler ne düşünüyorsunuz? Sizin bu husustaki görüşünüz nedir?» diye sordu. Amr b. Haccac «Sübhânallâh! Vallahi, bunların yerinde (üzerlerine yürüyeceğin âsi) Deylem halkı olsalar ve sonra da, şu yerde senden bir dilekte bulunsalardı, sen, onların dileklerini kabul etmek isterdin!» dedi. Kays b. Eş'as «Vallahi, onlar, yarın sabahleyin seninle çarpışmağa kalkıncaya kadar ne isterlerse, kabul etmelisin!» dedi . Ömer b. Sa'd «Vallahi, çarpışma yapacaklarını bilseydim, onları, akşama bile yeciktirmez, bırakmazdım!» dedi. Abbas b. Ali; Ömer b. Sa'd'e yapacağı teklifleri yapıp Hazret-i Hüseyn'in yanına gelince, Hazret-i Hüseyin «Onların yanına tekerar dön! Ömer, onları akşamleyin üzerimize yürümekten çekip yarın sabaha kadar geciktirmeğe ka-dirse, geciktirsin. Bu da, gece Rabbımıza namaz kılmamız, düa etmemiz, Onun mağfiretini dilememiz içindir. Ömer; benim, Allah'a ibâdeti, Onun Kitabını okumayı, Ona çok düa ve istiğfarda bulunmayı sevdiğimi bilir!» dedi. Hazret-i Hüseyn'in, Eshabına Hitaben Yaptığı Konuşma ve Onlara Bir Teklifi:Hazret-i Hüseyn'in oğlu Aliyy-ül Asgar (Zeyn-el-âbidîn) der ki «Ömer b. Sa'd tarafından gönderilen Elçi, bize geldi. Sesi, işitilecek gibi bir yerde dikilip (Biz, sizi yarın sabaha bıraktık. Eğer, teslim olur, boyun eğerseniz, sizi alıp valimiz İbn-i Ziyad'a götüreceğiz. Eğer, teslim olmaktan kaçınırsanız, sizi bırakıcı değiliz!) diyerek seslendi. Ömer b. Sa'd, böyle, çarpışmaktan geri durunca, Babam Hüseyin, Eshabım topladı. Bu, akşama yakın bir sırada idi. Ben, onların konuşmalarım işitecek kadar yakınlarında bulunuyordum ve hasta idim. Babamın, Eshabına söylediklerinin hepsini işittim. Babam; şanı yüce olan Allah'a, senanın en güzelile senada bulunduktan ve Ona, bollukta ve darlıkta hamd ettikten sonra, Onun: (Ey Allah'ım! Bizi, Peygamberlikle, bize Kur'ân-ı Kerîm'i öğretmekle, bizi, dinde, dini ilimlerde Fakîh, derin bilgili ve anlayışlı kılmakla, bize, hakkı işitecek kulaklar, hakkı görecek gözler, hakkı duyacak kalbler vermekle ve bizi, müşriklerden yapmamakla şereflendirdiğinden dolayı Sana hamd ederim! İmdi, benim Eshabımdan daha ileri, daha hayırlı bir Eshab; benim Ehl-i Beytimden de, daha iyi, daha saygılı bir Ehl-i Beyt bilmiyorum! Allah, sizin hepinizi, benden dolayı hayırla mükâfatlandırsın! İyi biliniz ki; ben, yarınki günümüzün sabahında şanların, bize muhakkak saldıracaklarını ve düşmanlıklarını yapacaklarını sanıyorum! Benim, hakkınızdaki görüşüm ve kararım şudur: Hepiniz, beni bırakıp gidiniz! Benden dolayı sizi bağlayan bir ahd, size bir vebal yoktur! Bu gece karanlığı sizi bürüyünce, geceyi deve edininiz, geceden faydalanarak birer tarafa savuşup gidiniz!) dediğini işittim.» Dalıhâk b. Abdullah ile Mâlik b. Nîıdr-ul Erhabi, Hazret-i Hüseyn'in yanma geldiler. Selâm verip oturdular. Hazret-i Hüseyin, onların selâmlarını aldı ve kendilerine «Hoş geldiniz!» dedi. Ne için geldiklerini sordu. «Sana selâm verelim; Senin için Allah'dan afiyet ve selâmet dileyelim, Sana verilen sözü konuşalım, Küfelilerin haberini, Seninle çarpışmak için toplandıklarını Sana bildirelim ve Seninle konuşalım diye geldik!» dediler. «Allah, bana yeter. Ne güzel Vekildir O! Sizi, bana yardım etmekten alıkoyan nedir?» dedi. Mâlik b. Nadr «Benim üzerimde borç ve geçinılerile mükellef bulunduğum çoluk çocuk var!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 237-239 Hazret-i Hüseyin «Üzerinde borç olan, yanımda çarpışmasın!» dedi. Zehebi-Alâmünnübelâ t. 3, s. 2G2 Mâlik b. Nadr «Sen, yanından ayrılıp gitmemi bana helâl ettiğinde, ben, Seninle birlikte çarpışmak imkânını bulamayacak, Sana faydalı olamayacak, düşmanların tecavüzlerini Senden def edemeyeceğim demektir, bu, nasıl olur?» dedi. Hazret-i Hüseyin «Senin hakkında helâldir. Gece olup şu gece sizi bürüyünce, onu, deve edininiz, ondan faydalanınız. Sizden her bir adam, Ehl-i Beyt'imden birinin elini tutup — Allâh, darlıktan kurtarıncaya kadar —' köylerinize, şehirlerinize doğru dağılıp gidiniz. Bu kavra, ancak beni isterler. Onlar, beai ele geçirip öldürecek olurlarsa, benden başkasını istemeleri, aramaları havadan ibarettir!» dedi. Hazret-i Hüseyn'in Teklifine Verilen Cevaplar:Hazret-i Hüseyn'in kardeşleri, oğulları, kardeşinin oğulları ve Abdullah b. Cafer'in oğullan «Biz, Senden sonraya kalıp ta, ne yapacağa? Allah, bize, hiç bir zaman, ounu. göstermesin!» dediler. Bu sözü, onlardan ilk söyleyen, Abbas b Ali idi. Sonra da, o birleri, böyle söylediler. Hz Hüseyin «Ey Akil oğulları! Size. Müslim'in öldürülmesi yeter! Gidi niz. size izin verdim!» dedi. Akîl oğulları «Biz, Seni burada bırakıp ta, halka: (Biz, Büyüğümüzü, Efendimizi. Amucaların hayırlısı olan Amucalarımızın oğullarım bırakıp geldik! Onlarla birlikte ok atmadık, onlarla birlikte mızrak saplamadık, onlarla birlikte kılıç sallamadık. Onların ne yaptıklarını bilmiyoruz mu diyeceğiz?! Hayır! Vallahi, biz, bunu yapamayız! Fakat, bizim yapacağımız: canlarımızı, mallarımızı, çoluk ve çocuklarımızı Sana feda etmek, Seni, geldiğin yere götürünceye kadar, Senin yanında çarpışmaktır! Senden sonra yaşamanın, Allah, belâsını versin!» dediler. Müslim b. Avsece ayağa kalktı ve «Biz mi Seni bırakıp,. Senin yanından ayrılıp gideceğiz?! Biz, Senin hakkını edâ etmeyip te, Allah katında ne özür beyan edeceğiz? Vallahi, mızrağımı onların göğüslerinde kırmadıkca, kılıcımı iki elimle kavrayıp onları kılıcımla kesip biçmedikce, Senden- ayrılmam! Yanımda silah kalmayacak olursa, onlara taş atarak Senin yanında ve Seninle birlikte ölünceye kadar çarpışırım!» dedi. Sa'd b. Abdullâh-ul Hanefî «Vallahi, Senin hakkında Allâh ve Resûlullâh (Biz, Onu, koruduk!) diye gaibden bildirmedikçe, Seni yalnız bırakmayız ve Senin yanından ayrılmayız! Vallahi, öldürüleceğimi, sonra, diriltileceğimi, sonra, diri olarak yakılıp eritileceğimi ve bunun, bana yetmiş kerre yapılacağını da, bilsem, Senin yanında ölümüme kavuşuncaya kadar, Senden ayrılmam! Ben, bunu nasıl yapabilirim ki o, ancak bir kerre ölmekten ibarettir. Bunda bitmez, tükenmez, temelli bir şeref vardır!» dedi. Züheyr b. Kayn «Vallahi, ben, şu öldürülmeyi, Senden ve Senin Ehl-i Beyt'inden olan şu gençlerden Allah'ın kaldırması, gidermesi için, bu uğurda öldürülmemi, sonra diriltilmemi, sonra öldürülmemi, hattâ bin kerre öldürülmemi arzu ederdim!» dedi. Hazret-i Hüseyn'in Eshabından bir topluluk ta, bu mevzuda birbirlerinkine benzeyen konuşmalar yaptılar ve «Vallahi, biz, Senden ayrılmayacağız. Canlarımızı Senin uğrunda feda edeceğiz! Seni, önünde göğüslerimiz ve yüzlerimizle koruyacağız!» dediler.. Hazret-i Hüseyn'in, Hazret-i Zeyneb'i Teselli Etmesi ve Savaş İçin Tedbir Alması ve Hazırlanması:Hazret-i, Hüseyn'in hasta olan oğlu Ali der ki «Yatsu vakti oturuyordum. Halam Zeyneb de yanımda bulunuyor, hastalığıma bakıyordu. Babam, yanımdan ayrılıp kendi çadırındaki Esbabının yanına gitti. Ebû Zerr-ül Gifârî'nin tedlısı Huveyy de, yanında idi. Huveyy, kılıcını biliyor ve eğrisini doğrultuyordu. Babam: (Ey Zaman! Üf! Bıktım senin arkadaşlığından! Senin nice sabah ve akşamlarına sahip ve talip olanlar, ölmüş gitmişlerdir. Zâten, Zaman, iyi ve salih kişileri tüketmeğe doymaz. İşler, ancak Celîl olan Allah'a rücu eder. Her danlı, Âhiret yoluna çvkılir, gider!) diyordu. Bunu, iki, üç kerre tekrarlayınca, babamın, bununla, ne demek istediğini anladım. Hıçkırmağa bağladım, göz yaşlarımı tuttum, salmayıp susmayı tercih ettim. Üzerimize bir belânın gelip çattığını anladım. Halam Zeyneb de, benim işittiklerimi işitmişti. Kadınlar, yufka yürekli, sabırsız olur, üzüntülerini içlerinde tutamazlar, üstlerini, başlarını çeker, yırtar, açarlar. Halam (Eyvah! Gayb oldu o! Ne olur ölüm! Beni öldür de, bu gün, hayatıma son ver! Anam Fâtima, babam Ali, kardeşim Hasan., hepsi öldüler! Geriye, artanlar, artıklar kaldı!) diyordu. Babam Hüseyin, ona baktı. (Ey kardeşim! Şeytan, senin usluluğunu gidermesin!) dedi. Halam (Babam, Anam Sana kurban olsun ey Ebû Abdullah! Ben, kendimi Sana feda etmek istiyorum!) dedi. Tasaları, geri geldi, gözleri yaşla doldu. Babam, ona (Geceleyin bağırıp çağırmayı bıraksan da, biraz yatıp uyusan olmaz mı?) dedi. Halam (Yazık oiau bana! Demek. Sen. gasb olundun gittin? Bu. benim kal bimi yaraladı Çok ağır ve çetin geldi bana!) diyerek ellerini yüzüne vurmağa, üstünü, başını yırtmağa başladı. En sonunda bayılıp arkası üzerine yıkıldı. Babam Hüseyin, onun yanına vardı. Yüzüne su serpti. Ayılıhca, ona (Ey kardeşim! Âllâh'dan kork! Sen, Allah'ın öğrettiği şekilde musibete katlan: innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn de! İyi bil kî: yer yüzü halkı hep Ölürler, gök halkı kalırlar. Yeri, kudretile yaratan, yarattıklarım, öldükten sonra dirilten, bir ve tek olan Allah'ın zâtından başka her şey yok olucudur. Babam, benden hayırlı idi. Annem de, benden hayırlı idi. Kardeşim de, benden hayırlı idi. Benim için de, onlar için de, ve her Müslüman için de, Resûlullâh, güzel bir örnektir!) diyerek ona, böyle ve buna benzer daha başka sözlerle sabır tavsiye ettikten sonra (Ey kardeşim! Sana and veriyorum. Yeminimden çekin de, ben öldüğüm zaman, benim için üstünü başını yırtma, yüzünü tırmalama! Benini'için âh! Vah! etmeyi, helak olmayı bırak!) dedi. Onu getirip yanıma oturttu. Kendisi, Eshabmun yanma gitti. Çadırlarım birbirlerine, yaklaştırmalarını, çadır iplerini birbirlerine geçirip dolaştırmalarını, çadırlar arasında, düşmanlarım tek yönden karşılayacak şekilde çıkış kapısı bırakmalarını onlara emr etti.» TaJberi-Tarih c. 6, s. 239-240 Çadırların arkalarına çukurlar, hendekler kazılıp içlerine bol miktarda odun, kamış doldurulması, gerektiğinde tutuşturularak arkadan gelinip girilmez hale getirilmesi, düşmana karşı çadırların önünde bulunulması da, Hazret-i Hüseyn'in, Eshabına verdiği emirler arasında idi. Dineveri-Kjtabül'ahbar s. 256 Kerbelâ'da Son Gecede Bir Küfeli İle Yapılan Münâkaşa:Dahhâk b. Abdullâh-ul Mışrakî der ki «Gece olunca, Hüseyin ve Eshabı, bütün gece namaz, istiğfar, Allah'a düa ve niyazla meşgul oldular. Küfelilerin bizi gözetmekle vazifelendirilen süvarilerile karşılaştık. O sırada, Hüseyin de: (O küfr edenler, kendilerine zaman ve meydan vermemizi, kendileri için, sakın, hayırlı sanmasınlar. Onlara fırsat /erişimiz, ancak, günahlarım artırmaları içindir. Onlara fırsat verişimiz, ancak, günahlarını artırmaları içindir. Onlara, hor ve hakir edici bir azap vardır. Allah, Mü'minlerİ, üzerinde bulunduğunuz şu halde bırakacak değildir. Nihayet, murdarı, temizden ayıracaktır. (ÂI-i tmran: 178-179) âyetlerini okuyordu.; Bizi gözetleyen süvarilerden, bunu işiten bir adam (Kabe'nin Rabb'ına and olsun ki: biz, temiz olanlardanız ve sizlerden ayrılmışızdır!) dedi. Ben, onun, kim olduğunu tanıdım. Arkadaşım Büreyr b. Hudayr'a (kimdir bu, bilirmisin?) dedim. Büreyr (Hayır! Bilmiyorum!) dedi. (Bu, Ebû Harb-üs Sebiî Abdullah b. Şehr'dir. Üzerine geleni boşa giderir. Eşrafdandır. Cesaretli ve atılgandır. Saîd b. Kays, onu, arada sırada, işlediği suçlardan dolayı haps ederdi) dedim. Büreyr b. Hudayr, ona (Ey fâsık!'Allah, seni mi temiz olanlardan yapacak?) diyerek çıkıştı. Ebû Harp (Sen, kimsin?) diye sordu. Büreyr (Ben, Büreyr b. Hudayr'ım!) dedi. Ebû Harp (Sen, vallahi, helak olacaksın! İnnâ lillâhi ve inna ilgyhi râciun! diye taziye etmek bana düşecektir! Sen, vallahi, helak olacaksın ey Büreyr!) dedi. Büreyr (Ey Ebû Harp! Büyük günahlarından dolayı Allah'a tevbe etmen gerekmez mi? Vallahi, temiz ve pâk oianlar, biziz biz! Siz ise, pis ve murdar olanlarsınız! Ben, buna şâhidîerden'im!) dedi. Ben de Ebû Harb'e (Yazıklar olsun sana! Sen, kendin için faydalı olanı bilmez misin? Allah, senin her husustaki görüşünün belâsını versin! Sen, sefih bir adamsın!) dedim. Bunun üzerine, Ebû Harp, yanımızdan ayrılıp gitti. Bizi, geceleyin, süvarilerden Azre b. Kays gözetledi. Kendisi, süvari kumandam idi.» Ömer b. Sa'd'in, Ordusunu Harp Nizamına Koyması:1- Ömer b. Sa'd, Küfe'nin Medineliler kabilesi halkının üzerine Abdullah b. Züheyr b. Süleym-ül Ezdî'yi, 2- Mezhic ve Esed kabileleri halkının üzerine Abdurrahman b. Eb! Sebret-ül Hanefî'yi, 3- Rebîa ve Kinde kabileleri halkı üzerine Kays b. Eş'as'i, 4- Temîm ve Hemedan kabileleri halkının üzerine Hürr b. Yezid'i kumandan tayin etti. Hürr b. Yezid'den başka bunların hepsi, Hazret-i Hüseyn'in şehâdeti cinayetine katıldılar. Hürr, onlardan ayrıldı ye Hazret-i Hüseyn'in yanında çarpışarak şehid oldu. 5- Sağ kol kumandanlığına Amr b. Haccac'ı, 6- Sol kol kumandanlığına Şimr b. Zilcevşen'i tayin etti. 7- Azre b. Kays-ül Ahmesî'yi süvarilerin başına geçirdi. 8- Şebes b. RîbTyi piyadelerin başına getirdi. 9- Sancağını, âzadlısı Züveyd'in eline verdi. Ömer b. Sa'd; 10 Muharrem Cuma günü sabah namazını kıldıktan sonra Ieşkerini harekete geçirdi. Hazret-i Hüseyn'in, Eshabını Savaş Nizamına Koyması :Hazret-i Hüseyin de Eshabile birlikte sabah namazını kıldıktan sonra Eshabını savaş nizamına koydu. Yananda otuz iki atlı, kırk piyade vardı. 1. Züheyr b. Kayn'ı, sağ koldaki Eshabınm başına, 2. Habîb b. Muzâhir'i sol koldaki Eshabınm basma geçirdi. 3. Sancağım, Abbas b. Ali'ye verdi. Küfelilerin, arkadan gelmeleri ihtimalini göz Önünde tutarak çatarların arkalarına odun ve kamış yığıp ateşlemelerini emr etmişti. Yakılacak ateşler için, geceden çukurlar kazılmış, içlerine odun ve kamışlar doldurulmuş, bu suretle arkaları emniyet altına alınmış bulunuyordu. Hazret-i Hüseyn'in Ölüm Temizliği Yapması:Küfeliler harekete geçmeğe hazırlandıkları sırada, Hazret-i Hüseyin, kendisi için bir çadır kurulmasını emr etti. Büyük bir çanak içinde misk getirildi. Sonra, çadırın içine girdi. Hamam otuyla temizlik yaptı. Abdurrahman b. Abd-i Rabbih ile Büreyr b. Hudayr, çadırın kapısı önünde beklediler. Abdurrahman ile Büreyr, omuz omuza bulunuyorlardı. Bunlar, Hazret-i Hüseyin'den sonra, temizlik için çadırın içine koşuştular. Büreyr, Abdurrahman'a şaka yaptı. Abdurrahman, ona «Şakayı bırakalım! Vallahi, şu saatte bu şaka, bâtıl ve boş tir şeydir!» dedi. Büreyr «Vallahi, kavmim bilirler ki: ben, ne gençlikte, ne de, olgunluğumda bâtıl, boş şeyi sevmemişimdir. Fakat, vallahi, biz kavuşacağımız şeyle müjdelenmişiz, sevinçliyizdir. Vallahi, bizimle Cennet nimetleri arasında ancak şu kavmin üzerimize kılıçlarile eğilmeleri vardır! Ben, onların kılıçlarıyla üzerimize eğilivermeierini özlüyorum!» dedi. Hazret-i Hüseyin, temizlenip çadırdan çıktıktan sonra bunlar da girip temizlik yaptılar. Hazret-i Hüseyn'in Allah'a Münâcâtı ve Küfelilere Son Hitabı :Hazret-i Hüseyin, hayvanının üzerine bindi. Bir Mushaf getirtip ömüne yerleştirdi. - Küfeli süvariler, Hazret-i Hüseyn’e doğru ilerlemeğe başlayınca, Hazret-i Hüseyin, ellerini göğe doğru kaldırdı ve: «Ey Allah'ım! Her üzüntüde, sıkıntıda en sağlam güvencim, her darlıkta ümidim Sensin! Hakkımdaki her işde benim en sağlam güvenç ve dayancım Sensin! Senin indirdiğin musibetlerden, kalbe za'f verecek, tedbirler azalıp ye-tişmiyecek. dostlar, arkadaşlar bırakıp ayrılacak, düşmanlar sevinecek ne kadar musibet ve kederler varsa, ben, onların hepsinden şikâyetimi yalnız Sana arz eder, Sendea başkasından yüz çevirir, Seni ister ve Sana yönelirim! Bütün darlıkta, tasalan kaldıracak, açacak Sensin!: Her nimetin verici ve yönelticisi, her iyiliğin sahibi, her dilek ve isteğin en son varıp dayanacağı Sensin!» diyerek Allah'a düa etti. Küfe leşkerleri, çadırlara yaklaştıkları zaman, çukurlara doldurulmuş bulunan odun ve kamışlar tutuşturulmuş, alev alev yanmakta idi. Küfeli süvarilerden biri koşarak geldi. Çadırların arkalarında ateş ocaklarının alevlendiğini görür görmez hiç konuşmadan geri döndü. Avazının çıktığı kadar «Ey Hüseyin! Kıyamet gününden önce, dünyada Cehennem ateşini istemekte acele ettin!» diyerek bağırdı. Hazret-i Hüseyin «Kimdir bu adam? Şlmr b. Zilcevşen'e benziyor?» dedi. «Evet! Allah, Sana iyilikler versin! Bu, odur!» dediler. Hazret-i Hüseyin «Ey keçi çobanı olan kadın'ın oğlu! Cehennem ateşine yanmağa, sen, daha elverişli ve müstahıksın!» dedi. Müslim b. Avsece «Ey Resûlullâh'ın oğlu! Sana kurban olayım! Ben. şuna bir ok atmayayım mı? Cebbarların büyüklerinden olan o fâsıka ok atmak fırsatı belki bir daha benim elime geçmez, düşmez!» dedi. Hazret-i Hüseyin «Atma! Çünki, onlarla çarpışmayı, önce ben başlatmak islemiyorum!» dedi.... Hazret-i Hüseyn'in yanında Lâhık diye anılan atı bulunmakta ve ona oğlu Ali binmekte İdi. Küfe leşkerleri yaklaşınca, Hazret-i Hüseyin, hayvanını istedi. Onun üzerine bindikten sonra en yüksek sesile, herkese duyuracak derecede seslendi: «Ey insanlar! Sözlerimi dinleyiniz! Sizin için, üzerime düşen vâz-u nasihat hakkını yerine getirinceye; yanı niza gelişimdeki mazeretimi size bildirinceye kadar bekleyiniz, üzerime yürümekte acele etmeyiniz. Eğer mazeretimi kabul ve sözlerimi tasdik eder benim hakkımda insaf ve adaletle hüküm verirseniz, bununla Ahiret soâtfetine erersiniz ve benim üzerime yürümeğe de, yol bulmak sizin için mümkin olmaz! Şâyed, mazeretimi kabul etmiyecelc hakkımda kendiliğinizden insaf ve adaletle hüküm veremiyecekseniz, .üz. Nuh'un, kavmma dediği gibi, ben de size) : (Siz ve ortaklarınız toplanıp artık ne yapacağınızı kararlaştırmız. 0 suretle ki bu yapacağınız iş size. sonradan hiç bir tasa ve pişmanlık vermiş olmasın. Yapacağınızı açıkça yapınız, gizlemeyiniz: Sonra da, hükmünüzü ba.ıa icra ediniz! Yûnus: 71) derim. (Dedem Resûlullâh'ın, kavmına dediği gibi, ben de size) Hiç şüphesiz, benim velîm, benim yardımcım ve sahibim, 0 Kitabı indirmiş olan AIlâhMir ve O. bütün sâlîhlere de velilik ediyordur (Araf: 196) derim.» dedi. Hazret-i Hüseyn'in bu sözlerini kız kardeşleri işitince, feryada ve ağlamağa başladılar Kızları da ağlayarak seslerini saldılar. Hazret-i Hüseyin «İbn-i Abbas, haklı imiş. O, beni, kadınlarla yola çıkmaktan men etmişti.» dedikten sonra kardeşi Abbas b. Ali ile oğlu Ali'ye «Şimdi, onları susturunuz. And olsun ki: onlar, ağlamalarını çoğaltacaklardır!» dedi. Abbas'Ia Ali, onların susmaları için yanlarına gittiler. . Ağlamaları kesilince. Hazret-i Hüseyin, Allah'a hamd-ü sena ve Onu lâyık olduğu üzre zikr etti. Muhammed aleyhisselâma, Meleklere ve Peygamberlere salâtü selâm getirdi. Dahhâk b. Abdullâh-ül Mışrakî der ki «Vallahi, ben, Ondan dinlediğim sözler kadar belâğatli sözler, ne Ondan Önce, ne de. Ondan sonra hiç bir konuşmacıdan dinlememişimdir. Sonra, O, söze şöyle başladı: (İmdi,1 benim nesebimi bir araştırınız, bakınız ki: ben, kimim? Sonra, vicdanınıza dönünüz de, onun kırgınlığım giderip kendinizden hoşnut etmeyi, düşününüz. Hele bir düşününüz ki: beni öldürmek, haram ve mahfuz olan kanım dökmek, size helâl olur mu? Ben, Peygamberiniz Aley his selâmın kızının oğlu değilmiyim? Ben; Peygamberinizin Vasisi ve Amucasmın oğlu ki O, Allah'a iman ve Resûlullâhı, Rabb'ından getirdikleri şeylerde tasdik edenlerin ilki idi, Onun oğlu değilmiyim? Şehidler Seyyidi Hamza, benim babamın Amucası değilmidir? Çift k'anadh şehid Cafer, benim Amucam değilmidir? • Resûlullâh aleyhisselâmın, banim ve kardeşim hakkındaki (Bunlar, Cennetlik gençlerin iki Seyyididir!) Hadîsi size erişmedi mi? Vallahi; yalancıya ve yalancının ey halkına Allah'ın gazaplandığını ve bunda ihtilafa düşenleri hüsrana uğrattığını bilelidenberi ben, her hangi bir yalan söz söylemeğe niyet ve tenezzül etmemişimdir. Eğer, söylediğim Hadîsde beni tasdik ediyorsanız, ki onun hak ve gerçek olduğunda şüphe yoktur, ne âlâ! Yok, beni yalanlayor, bana inanmıyorsanız, bunu, kendilerinden soruo Öğrene bileceğiniz zatlar vardır aranızda. Câbir b. Abdullâh-ul Ensârî'ye, yahut Ebû Saîd-ul Hudrî'ye, yahut Sehl b. Sa'd-üs Sâidî'ye, yahut Zeyd b. Erkam'a, yahut Enes b. Mâlik'e sorunu?.! Onlar, Resûlullâh aleyhisselâmın, benim ve kardeşim hakkındaki bu Hadîsini, kendisinden işittiklerini size haber vereceklerdir. Benim hakkımdaki bu Hadîs de mi kanımı dökmekten sizi alıkoymayacak, size engel olmayacaktır?!» dedi. Şimr-b. Zilcevşen «O, ancak, tek lehçe ile (Kureyş lehcesile) Kur'an ok'i-yarak Allah'a ibadet etmesini bilir! Ne söylediğini de, bilseydi!» diyerek mırıldandı. Habîb b. Müzahir «Vallahi, ben, Onun yetmiş lehçe ile (yâni her lehcc ile) Kur'an okuyarak Allah'a ibadet ettiğini görüyorum! Ben, şehâdet ederim ki: sen, Onun söylediklerini anlayamamakta doğru ve mazursun. Çünki, gerçekleri anlamaman için, Allah, senin kalbini mühürlemiştir!» dedi. Hazret-i Hüseyin, onlara hitaplarına devamla: «Haydi, siz, bu Hadîs'in doğruluğunda şüphe ettiniz. Benim, Peygamberinizin kızının oğlu olduğumda şüphe edebilir misiniz? Vallahi, doğu ile batı arasında, sizlerden veya sizin başkalarınızdan. Peygamberin kızının oğlu olarak benden başkası yoktur. Ben, hassatan, sizin Peygamberinizin kızının oğluyum! Bana haber veriniz: Ben, sizlerden birisini öldürdüm de, o Ölüden dolayı mı? Yahut, birinizi vurup yaraladım da, onun kısası için mi? Yahut, her hangi birinizin malını yok ettim de, ondan dolayı mı beni bırakmayorsunuz?! Siz, benden ne istiyorsunuz?» dedi. Küfeliler, tutulup kaldılar. Cevap veremediler. Bunun üzerine, Hazret-i Hüseyin «Ey Şebes b. Rib'î! Ey Haccar b. Ebcer! Ey Kays b. Eş'as! Ey Yezîd b. Haris! Sizler, bana (Meyvalar, yetişti. Her taraf yeşillendi. Kuyuların suyu çoğaldı. Senin için askerler, yardımcılar hazırlandı. Hemen gel!) diye yazı yakmadınız mı?) diyerek seslendi. Onlar (Biz, böyle bir şey yapmadık!) dediler ve inkâr ettiler. Hazret-i Hüseyin (Sübhânallâh! Evet, vallahi, sizler, bu işi yaptınız!) dedik ten sonra: (Ey insanlar! Beni, istemiyorsanız, bırakınız yer yüzünde emin olan yerime gideyim?) dedi. Kays b. Eş'as «San-, Amucanın oğlunun hükmüne boyun eğsen olmaz mı? Onlar, sana ancak arzu ettiğin iyiliği gösterecekler, sana, onlardan hoşa gitmiyecek bir şey erişmîyecektir.» dedi. Hazret-i Hüseyin: «Hayır! Vallahi, ben, onlara ne ellerimi zelil olarak teslim ederim, ne de kölelerin ikrarları gibi ütrarda bulunarak bey'at ederim! Ey Allah'ın kulları! Ben, sizlere (Hazret-i Musa'nın dediği gibi) Şüphe yok ki ben, beni taşlamanızdan, benim de, Rabb'ım, sizin de Rabb'ınız olan Allah'a sığındım. (Dühan: 20) «Ben, Hisab Günü'ne inanmayan her kibirli insandan, benim de Rabb'ım, sizin de, Rabb'ınız olan Allah'a sığındım. (Mü'min: 27) diyorum!» dedi. Taberi-Tarih c. 'e, s. 240-243 Ömer b. Sa'd «Eğer, senin işin benim elimde olaydı, tekliflerini kabul ederdim.» dedi. Hazret-i Hüseyin «Ey Ömer! İşleyeceğin günahın sana âid olacağını ve bugün, ondan dolayı sorguya çekileceğini hiç düşünmüyor musun?! Ey Allah'ım! Iraklılar, beni aldattılar, bana hile ettiler. Kardeşime yaptıklarını, bana da, yaptılar., . Ey Allah'ım! Onların işlerini boz, dağıt! Hepsini birer birer topta, yok et!» dedi. Zehebî-Alâmünnübelâ c. 3, s. 203 Ömer b. Sa'd «Sefihlerden bir cemâat, benim, seni öldüreceğimi söylüyorlarmış!» dedi. Hazret-i Hüseyin «Onlar, sefihler değil, halimlerdir. Vallahi, sen de, benden pek az zaman sonra Irak buğdayını yiyememekle gözüm aydın olacaktır!» dedi. Zehebİ-Tarihul'islam c. 3, s. 53 Hazret-i Ali'nin, Ömer b. Sa'd Hakkındaki Keşif ve Teşhisi :İbn-i Sîrin'in bildirdiğine göre: Hazret-i Ali, yıllarca evvel, bir gün, Amer b. Sa'd'e «Sen, Cennet ile Cehennem arasında muhayyer bulunduğun bir mevki'de durup Cehennemi tercih ettiğin zaman, halin nice olacaktır?» diyerek onun, Kerbelâ'daki tutum ve davranışını haber vermişti. Zehebî-Tarihul'islam c. 3, s, 53, Ibtı-i Esîr-El kâmil c. i, s. 118 Züheyr b. Kayn’ın, Küfelileri Uyarması :Küfeli leşkerîer arasında bulunmuş olan Kesîr b. Abdullâh-uş Şa'bî der ki: Hüseyn’e doğru ilerlediğimiz sırada, Züheyr b. Kayn, uzun kuyruklu bir at üzerinde, silahlanmış olarak bize doğru geldi. (Ey Küfeliler! Sizi, Allah'ın azâbile uyarır, korkuturum! Müslüman kardeşini öğütlemesi ve uyarması, Müslüman üzerine düşen bir hakdır. Bu an'a kadar hepimiz kardeşiz. Tek din, tek millet üzereyiz. Aramıza kılıç düşmesin! Sizler, nasihata bizden daha ehliyetli ve elverişlisiniz. Araya kılıç düşer se, alâkalar kesilir; biz, ayrı bir ümmet oluruz, siz de, ayrı bir ümmet olur, gidersiniz. Muhakkak ki: Allah, ne yapıyoruz görülsün diye bizi de sizi de. Peygamberi olan Muhammed Aieyhisselâmın zürriyetile mübtelâ kılmış, imtihan ediyordur. Biz, sizi, Ona yardıma, İbn-i Ziyad azgınını ise, bırakmağa davet ediyoruz. Sizler; o ikisinin, İbn-i Ziyad'la babasının ancak kötü bir saltanat sürdürdüklerini: gözlerinizi çıkardıklarını, ellerinizi ve ayaklarınızı kestiklerini, cesedlerinizi kesip biçtiklerini ve sizleri hurma ağaçlarına yükseltip astıklarını, Hucr b. Adiy ve Eshabı, Hâni b. Urve ve benzerleri gibi hayırlılarınızı ve Kur'an ehli olanlarınızı öldürdüklerini gördünüz!» dedi. Küfeliler, Züheyr'e söğdüler, İbn-i Ziyad'ı övdüler ve ona düa ettiler. «Vallahi, senin adamını ve yanındakileri Öldürmedikce veya onu ve Eshabını vali İbn-i Ziyad'a götürüp teslim etmedikçe, ayrılmayacağız!» dediler. Züheyr b. Kayn, onlara «Ey Allah'ın kulları! Fâtıma (Rd. A.) mn oğlu, sevgiye ve yardıma, Sümeyye'nin oğlundan daha lâyık ve müstahıktır. Eğer, Onlara (Hazret-i Hüseyin ve Ehl-i Beyt'ine) yardım etmeyecek iseniz, bari, onları öldürmekten Allah'a sığınınız! Şu zat ile, Amucasmın oğlunun (Yezîd'in) arasına gerilmeyiniz. Yemin ederim ki: Yezîd, sizin itâatınızdan, Hüseyn'in öldürülmesinden başkasını ister ve bekler!» dedi. Şimr b. Zilcevşen, Züheyr b. Kayn'a bir ok attı ve «Sus! Allah, seni sustursun! Uzun sözlerinle bizi bıktırdın artık!» dedi. Züheyr b. Kayn; «Ben, sana hitap etmiyorum! Sen, hayvandan başka bir şey değilsin! Vallahi, senin, Kitabullâh'dan iki âyeti bile doğru dürüst okuyabileceğini sanmam! Kıyamet gününde rezil ve rüsvay olacağını, inîetici azaba uğrayacağını sana müjdelerim!» dedi. Şimr «Allah, seni de, senin adamını da, aynı zamanda kahr etsin!» dedi. Züheyr «Sen, beni ölümle mi korkutuyorsun? Vallahi, ölümle bir arada bulunmak, sizinle temelli kalmaktan daha sevgili ve daha hayırlıdır!» dedikten sonra, Küfelilere döndü ve sesini yükselterek «Ey Allah'ın kullan! Şu Şeytan, değersiz herif ve benzerleri, sizi sakın dininizde aldatmasın! Vallahi, Muhammed aleyhisselâmın zürriyetinin ve Ehl-i Beyt'inin kanlarını döken, onların haremlerine saldıran. Onlara yardım edenleri Öldüren bir kavm, Muhammed aleyhisselâm'ın şefâatına eremez!» dedi. Hazret-i Hüseyin, ZÜheyr'e «Gel, artık! And olsun ki: Firavun Hanedanı, Mümin olaydı, kavmlarına öğüt verir, doğru yola davette onlara yeterlerdi. Sen, şunlara öğüt verdin ve gerçekleri tebliğ ettin. Öğüt ve tebliğ fayda verirse, verir!» dedi. Tataerî-Tarih c. 6, s, 243-244 Hürr b. Yezid'lıt Nedamet Duyması ve Hazret-i Hüseyin Tarafına Geçmesi :Ömer b. Sa'd'le Simr b. Zilcevşen ve Husayn b. Nümeyr, Hazret-i Hüseyn’e İbn-i Ziyad’ın emrini tebliğ için adam gönderdikleri zaman, süvari kumandam Hür b. Yezid de onların yanında bulunuyordu. Hazret-i Hüseyin; Allah ve İslâmiyet adına and vererek kendisini Yezid'e göndermelerini isteyince, onlar «Hayır! Ancak, İbn-i Ziyad’ın hükmüne boyun eğilerek teslim olunacaktır!» dediler. Hürr «Şunlann, size yaptıkları teklifleri, siz, ne diye kabul etmiyorsunuz?! Vallahi, bunu, Müşrik Türkler ve Deylemler, sizden dilemiş olsalardı, onların dileklerini red etmez ve kendilerine engel olmazdınız!?» dedi. Hürr'ücı görüşünü benimsemekten kaçındılar ve «O, İbn-i Ziyad’ın hükmüne boyun eğmedikce, olmaz!» dediler. Ömer b. Sa'd, harekete geçeceği sırada Hürr, ona «Allah, sana iyilikler versin! Sen, bu zatla çarpışacak mısın?!» dedi. - Ömer «Evet! Vallahi, onların başlarını Önlerine kolayca düşürecek bir çarpışma yapacağım!» dedi. Hürr «Onun, size yapmış olduğu tekliflerden birisini ne diye kabul etmiyorsunuz?» diye sordu. Ömer «Vallahi, bu iş, benim elimde olaydı, öyle yapardım. Fakat ne çare ki, senin valin bunu kabule yanaşmadı!» Bunun üzerine, Hürr, Ömer b. Sa'd'in yanından ayrılıp halkın durduğu yerlerden bir yere geldi, durdu. Hürr'ün yanında, kendi kabilesinden Kurre b. Kays bulunuyordu. Hürr, ona «Ey Kurre! Atım bu gün suladın mı?» diye sordu. Kurre «Hayır!» dedi. Hürr «Onu, sulamak istemez, misin?» diye sordu. Kurre b. Kays der ki «Hürr'ün çarpışmada bulunmamak ve bir tarafa çekilip gitmek istediğini zano. ettiğim ve atın üzerine binip bu işi yapacağından korktuğum için, sen, onu sulama. Kendim gidip sularım dedim. Hürr'-ün bulunduğu yerden ayrıldım. Vallahi, Hüseyn'in yanına gitmek istediğini sezseydim, kendisile birlikte ben de, giderdim!» Hürr, Hazret-i Hüseyn’e doğru azar, azar, yavaş yavaş yaklaşıyordu. Ona, ksrcdi kabilesinden Muhacir b. Evs «Ey Hürr b. Yezid! Sen, ne yapmak istiyorsun? Yoksa, onlara saldırmak mı istiyorsun?» diye sordu. Hürr, sustu. Cevap vermedi. Hürr'ü, ısıtma titremesi gibi bir titreme tutmuştu. Titreyip duruyordu. Muhacir b. Evs «Ey İbn-i Yezid! Vallahi, senin şüpheli bir halin var!? Durduğun yerde şu anda gördüğüm şeye benzer bir hali, ben, vallahi, senden hiç bir zaman görmemişimdir! Bana (Küfelilerin en cesaretlisi ve gözü pek olanı, atılganı kimdir?) diye sorulsaydı, muhakkak, setli gösterirdim! Öyle olunca, senden görmüş olduğum bu hal, nedir?» dedi. Hürr «Vallahi, kenedimi, Cennetle Cehennem arasmda farz edip ikisinden birini seçmekte serbest bırakıyorum. Vallahi, Cennet'e, hiç bir şeyi tercih edemiyorum. îster kesilip biçileyim, yarılıp yırtılayım!» dedi. Sonra da, atını tepip Hazret-i Hüseyn'in yanına vardı.' «Allah, beni, Sana feda etsin ey Resûlullah’ın oğlu! , Ben, Seni, geri dönmekten alıkoyan, malum yolda yürüten ve en sonunda şu yere getirip indiren adamıa'ım! Kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah'a yemin ederim ki: ben, ne yapmış olduğun teklifi, onların böyle temelli red edeceklerini, ne de, Seni bu yerde kuşatıp bu kadar mûşkil duruma düşüreceklerini sanmamıştım. Kendi kendime: (Ben, ne yaptım! İbn-i Ziyad ve adamlarının emirlerini yerine getirmek için yola çıkıp şu cemâati zarara soktum! Fakat, onların, Hüseynin kendilerine yapmış olduğu tekliflerini kabul edeceklerini sanmıştım) dedim. Vallahi, Senin yaptığın teklifleri, onların kabul etmeyeceklerini bilseydim, Senin işinden dolayı hayvanıma atlamazdım bile! Bu yolda Rabb'ıma karşı benden sâdır olan günahdan dolayı tevbe etmek ve Senin önünde Ölünceye kadar Sana derd ortağı olmak üzre yanma geldim! Bunun, benim için bir tevbe olabileceğini mümkün görür müsün?» dedi. Hazret-i Hüseyin «Evet! Bunu, Allah, senin bir tevben olarak kabul eder ve günahını bağışlar. Senin ismin ne idi?» dedi. Hürr «Ben, Hürr b. Yezid'im!» dedi. Hazret-i Hüseyin «Sen, Hür'sün! Ananın taktığı isim gibi inşâallâh dünyada da, Âhirette de, sen, hür'sün! Hayvanından in!» dedi. Hürr «Benim atlı bulunmam, yaya olmamdan Senin İçin daha hayırlı ve faydalıdır! Ben, onlarla bir müddet atlı olarak çarpışayım. Bakalım, attan inene kadar işin sonu ne olur?» dedi. Hazret-i Hüseyin «Nasıl istersen, öyle yap! Allah, sana rahmet eylesin!» dedi. Hürr'ün Küfelilere Hitabı:Hürr, Hazret-i Hüseyin'le görüştükten sonra Küfeli arkadaşlarının önüne doğru vardı. Onlara : «Ey cemâat! Hüseyn'in size yapmış olduğu tekliflerden birisini kabul etmez misiniz ki Allah, sizi, Onunla çarpışmakta!n alıkoysun?» dedi. Hürr'ün arkadaşları «Şu Emîr, Başkumandan Ömer b. Sa'd ile konuş!» dediler. Hürr, Ömer b. Sa'd'e de, daha Önce arkadaşlarına söylediği sözler gibi sözler söyledi. Ömer b. Sa'd «Eğer, ben, bunun bir yolunu, çâresini bulabilseydim, yapmayı çok arzu eder ve yapardım» dedi. Hürr, Küfelilere dönüp «Ey anaları ağlayasıca Küfeliler! Siz, Onu davet ettiniz. Yanınıza gelince, bıraktınız. Onun önünde kendiniz çarpışacağınızı söylediniz. Sonra da, Onu, Öldürmek için üzerine atıldınız! Kendisine insafsızlık ettiniz. Onu haps ettiniz. Her tarafından çep çevre kuşattınız. Onu, kendisinin ve Ehl-i Beyt'inin sığınabileceği, Allah'ın geniş yerlerine yönelip gitmekten de, men ettiniz. O; kendisine ne bir fayda sağlamağa, ne de kendisinda^ bir zararı kaldırmağa kadir olmayan bir esir gibi önünüzde, elinizde sabahladı! Onu ve Onun kadınlarını, çocuklarını ve Eshabım; Yahudilerin, Mecûsî-lerin, Nasrânüerin serbestçe içtikleri, köy domuz ve köpeklerinin içinde yuvarlanıp ağnadıkları akıp duran Fırat suyundan da, mahrum ettiniz! Sizler, onları, böyle susuzluktan cansız düşürmekle, Muhammed Aleyhis-selâmın arkasından Onun zürriyetine karşı ne kötü, ne çirkin hareket ettiniz! Eğer, siz, bu gününüz, bu saatinizde, üzerinde bulunduğunuz kötülüklerden vaz geçip tevbe etmeyecek olursam, Allâh da, sizi, susuzluktan yanıp kavrulacağınız Kıyamet gününde sulamiyacaktır!» deyince, piyadeler, Hürr'ün üzerine yürüdüler ve onu oka tuttular. Bunun üzerine, Hürr, geri döndü. Hazret-i Hüseyn'in önünde durdu. Taberi-Tarih c. 6, s. 244-245 Küfelilerden Otuz Kişinin Hazret-i Hüseyin Tarafın» Geçmesi :Ömer b. Sa'd'in leşkerinden Küfeli otuz kişi «Resûlullâh Aleyhis selâmın kızının oğlu, size, Üç teklifde bulundu. Siz, onlardan hiç birini kabul etmediniz!» diyerek Hazret-i Hüseyn'in tarafına geçtiler ve ölünceye kadar Onun yanında çarpıştılar. İbn-i Abd-i Rabbih-Ikdülferîd c. 2, s. 218, Zehebî-Âlâm, c. 3, s. 210 Ömer b. Sa'd'in, Leşkerini Hücuma Geçirmesi:Ömer b. Sâ'd, leşkerini, Hazret-i Hüseyin ve Eshabma doğru harekete geçirdi ve âzadlısma «Ey Züveyd! Sancağını yanıma yaklaştır!» diyerek seslendi. Sancak, kendisine yaklaştırılınca, yayının ortasına bir ok yerleştirip Hazret-i Hüseyin ve Eshabına doğru atarak «Şâhid olunuz ki ilk oku atan kişi, ben'-im!» dedi. Abdullah b. Umeyr île Hanımının Fedakârlık ve Yararlıkları:Uleym oğullarından Abdullah b. Umeyr, Küfe'ye gelip Hemdan mahallesinde Ca'd kuyusu yanında bir ev edinmişti.Kendisi, Nemir b. Kasıt kabilesinden Ümmü Vehb bint-i Abd adındaki hanımla da, evli idi. Abdullah b. Umeyr, halkın Nuhayla'da toplandıklarımı görünce, niçin toplandıklarını sordu. «Resûlullâh aleyhisselâmın kızı Fatıma'nm oğlu Hüseyn'in üzerine gönderilecekler!» denildi. Abdullah b. Umeyr, müşriklere karşı cihada çok düşkündü. «Peygamberlerinin kızının oğluna karşı çarpışmağa giden şu cemaatla çarpışmak kadar, Allah katında, müşriklerle çarpışmaktan daha sevaplı bir cihad olamayacağını sanırım!» diyerek evine dönüp kadınının yanına girdi, işittiklerini ve yapmayı düşündüğü şeyi ona haber verdi. Ümmü Vehb «Çok isabet etmişsin. Allâh, seni, işlerinde doğruya eriştirsin! Öyle yap! Beni de, yanında götür!» dedi. Abdullah b. Umeyr, hanımı ile birlikte bir gece yola çıkıp Hazret-i Hüseyn'in yanına gelmiş bulunuyordu. Ömer b. Sa'd, bir ok attığı ve iki taraf birbirlerine ok atışına başladıkları sırada Ziyad b. Ebî Süfyan'ın âzadlısı Yesar ile İbn-i Ziyad'ın âzadlısı Salim, meydana, çıktılar ve «Bize karşı meydana çıkıp çarpışacak hanginiz var?» diyerek seslendiler. Habîb b. Müzahir ile Büreyr b. Hudayr sıçrayıp kalktılar. Hazret-i Hüseyin, onlara «Siz, oturunuz!» dedi. Abdullah b. Umeyr, kalktı. Ebû Abdullah! Allah, Sana rahmet eylesin! Bana izin ver de, şunlara karşı ben çıkayım?» dedi. Hazret-i Hüseyin; Abdullah b. Umeyr'in uzun boylu, pazularmın kuvvetli, iki omuzu arasının enli, geniş olduğunu görünce «Sanırım ki: sen, onların ikisile de, çarpışmağa denksin ve haklarından gelirsin. İstersen, karşılarına çık, çarpış!» dedi. Abdullah b. Umeyr, hemen onlara karşı vardı. Ona «Sen, kimsin?» diye sordular. Abdullah b. Umeyr, kim olduğunu onlara bildirdi. «Biz, seni tanıyamadık. Bize karşı Züheyr b. Kayın, yahut Habîb b. Mu-zahir, yahut Büreyr b. Hudayr meydana çıksın!* dediler. Meydanda Yesar, Salîm'in Önünde bulunuyor, Salim ise, onun arkasında duruyordu. Abdullah b. Umeyr «Ey zâniyenin oğlu! Şu insanlardan, seninle çarpışmayı arzu eden ancak bir kişidir. Onlardan, sana karşı çıkan o kişi de, iyi bil ki senden daha hayırlıdır!» dedi ve hemen üzerine saldırdı. Onu kılıçla vurup yere düşürdü. Kılıçlayıp durduğu sırada, Salim, haykırarak Abdullah b. Umeyr'e saldırdı. Kılıçla bir darbe indirdi. Abdullah b. Umeyr, sol elile korundu. Parmakları kesildi. Hemen toparlanıp Sâlim'e yöneldi. Kılıçla vurup onun da, işini bitirdi. Dönüp recez okuyarak Hazret-i Hüseyn'in yanma geldi. Abdullah b. Umeyr'in hanımı Ümmü Vehb, eline bir sırık geçirerek Abdullah b. Umeyr'e doğru vardı. «Babam, anam Sana feda olsun! Muhammed aleyhisselâmm temiz, pâk olan zürriyetinin önünde çarpış!» dedi. Abdullh b. Umeyr, onu, kadınların bulunduğu yere geri göndermek isteyince, Ümmü Vehb, onun eteğine yapıştı ve «Senin yakınında, Seninle birlikte ölmedikçe, Seni bırakmayacağım!» dedi. Hazret-i Hüseyin, ona «Siz, Ehl-i Beyt'e dahil olarak hayırla mükâfatlandınız. Allah, sana rahmet eylesin! Sen, kadınların yanına dön! Onlarla birlikte otur. Çünki, savaş, kadınlar üzerine borç değildir» diye seslenince, Ümmü Vehb, kadınların yanma döndü. Küfe Leşkerinin İlk Hücumlarının Geri Püskürtülmesi:Küfe leşkerinin sağ kol kumandanı Amr b. Haccac, bütün birliklerile birlikte hücuma kalktı. Yanlarına yaklaştıkları zaman Hazret-i Hüseyin ve Eshabı, onlara mızraklarla karşı koydular ve giriştiler. AtJar, ürktü. Mızrakların üzerine gelemediler. Yüz geri edip giderlerken de, onları oka tuttular. Onlardan bir kısmını öldürdüler, bir kısmını da. yaraladılar. Abdullah b. Havza'nın Küstahlığı ve Feci Akıbeti:Temim oğullarından Abdullah b. Havza, Hazret-i Hüseyn'in karşısına gelerek. «Hüseyin, içinizde mi?» diye sordu. Hazret-i Hüseyin, sustu. Ona, cevap vermedi. İbn-i Havza'nın ikinci sorusunda da sustu. Yine ona, cevap vermedi. Üçüncü sorusunda, Hazret-i Hüseyn'in Eshabı «Evet! Hüseyin, şudur! Ne istiyorsun?» dediler. İbn-i Havza «Ey Hüseyin! Seni, Cehennemle müjdelerim!» dedi. . Hazret-i Hüseyin «Sen, yalan söyledin! Hayır! Ben, Gafur ve Rahîm olan Kabb'ımın rahmet ve mağfireti, kendisine itaat olunan Şefaatçim Muham-med Aleyhisselamın şefaatile Cennete giderim! Ya sen, kimsin?» dedi. İbn-i Havza «İbn-i Havza'yım!» dedi. Hazret-i Hüseyin, hemen ellerini, koltuk altlarının beyazı gorününceye kadar, yukarı kaldırdıktan sonra «Ey Allah'ım! O;ıu, Cehenneme at!» diyerek düa etti. İbn-i Hav2a, öfkelendi. Atım, birden Hazret-i Hüseyn'in üzerine sürdü. Arada, su harkı bulunuyordu. At, harktan atlarken, İbn-i Havza, atın üzerinden düştü. Sol ayağı üzengide asılı, sağ ayağı yukarı kalkık, başı, aşağıda asılı kaldı! At, ürktü. İbn-i Havza'nın başını; taşlara, ağaçlara çarpa çarpa kaçtı! İbn-i Havza, böylece, ölüp gitti! İbn-i Havza'nın Başına Gelenden, Mesruk'un İbret Alması:Mesruk b. Va.il, kendi kendine «Süvarilerin Önünde bulunursam, belki, Hüseyn'in başını kesmek, bana nasib olur ve böylelikle, İbn-i Zİyad’ın yanında bir mevkie nail olurum!» diyerek, Hazret-i Hüseyn'in üzerine yürüyen süvarilerin en önüne geçmiş bulunuyordu. Mesruk; b. Vâil; İbn~i Havza'nın başına geleni görünce, «Ben, şu Ehl-i Beyt'ten bu şeyi gördükten sonra, artık, onlarla hiç bir zaman çarpışmam!» dedi. Süvarileri bırakarak leşkerin en gerilerine geldi. Büreyr b. Hudayr'ın, Yezîd b. Mâkıl ile Lânetleşerek Çarpışması ve Şehid OlmasıAmîre b. Rebîa oğullarımdan Yezîd b. Mâkıl, meydana çıkıp «Ey Bürery b. Hudayr! Görüyor musun : Allâh, sana neler yaptı?» diyerek seslendi. Büreyr «Allah, benim hakkımda vallahi, hayır yarattı, senin hakkında da şer!» dedi. Yezid b. Mâkıl «Yalan söyledin. Sen, bundan Önce de, çok yalancı idin! Levzan oğullarına gittiğinde, Ali b. Ebî Tâlib'in hidayet ve hak rehberi olduğunu, Osman b. Affan'ın, kendisini boş yere harcadığım, Muaviye b. Ebî Süfyan'ın ise doğru yoldan saptığını ve başkalarını da, saptırdığım bize anlatmadın mı idi?» dedi. Büreyr b. Hudayr «Bunun, benim inancım ve sözüm olduğuna şehâdet ederim!» dedi. Yezid b. Mâkıl «Ben, şehâdet ederim ki: sen, doğru yoldan sapmışlardansın!» dedi, Büreyr b. Hudayr «Öyle ise, gel, yalancıya lanet etmesi ve gerçekçi olmayanı Öldürmesi için, Allah'a düa ederek lânetleşelim. Sonra da çıkıp çarpışalım!» dedi. Meydana çıktılar. Ellerini kaldırdılar. Yalancıya lanet etmesi, haklı oîa-nm, haksız olanı öldürmesi için, Allah'a düa ettiler. Sonra, vuruşmağa başladılar. Yezid b. Mâkıl, Büreyr b. Hudayr'a te'sirsiz bir darbe indirdi. Ona, hiç bir zarar veremedi. Bunun üzerine, Büreyr, Yezid'e şiddetli bir darbe indirdi. Yezid'in miğferini boydan boya yardı. Kılıcın ucu beynine dayandı. Yezid, dağdan düşer gibi yere düştü. Büreyr'in kılıcı, onun başında saplanmış kaldı! Yezid, başını yavaş yavaş deprettiği ve Büreyr de ona baktığı sırada Radıy b. Münkız-ül Abdi, Büreyr'in üzerine hücum etti. . Birbirlerinin boğazlarına sarıldılar, bir müddet boğuştular. Sonra, Büreyr, onu yere yıkıp göğsüne oturdu. Radıy, Büreyr'e «kılıçla çarpışmak nerede kaldı?» dedi. O sırada Kâ'b b. Câbir b. Amr-ül' Ezdî, mızrakla hücum edip Büreyr'e, arkasından ansızın mızrağını sapladı. Sonra da, kılıçla vurup onu şehid etti. Radıy b. Münkız, yere yıkılmış, üstü başı topraklara bulanmış bir halde idi. Kâ'b'a «Ey Ezdî kardeş! Sen, bana, hiç bir zaman unutamayacağım bir iyilikte bulundun!» diyerek- teşekkür etti. Kâ'b b. Câbir, dönüp geldiği zaman, karısı veya kızı Nevâr, ona «Sen, Kıraat Üskadlarmın ulusunu öldürmek ve Fâtıma'nm oğluna karşı düşmanlarına yardım etmekle, büyük bir günah işledin! Vallahi, ben, seninle hiç bir zaman konuşmayacağım!» diyerek çıkıştı. Ali b. Karaza'nın, Hazret-i Hüseyn’e Karşı Küstahlığı:Amr b. Karazat-uT Ensârî, Hazret-i Hüseyn'in yanında, kardeşi Ali b. Karaza ise, Ömer b. Sa'd tarafında bulunuyordu. Amr b. Karaza, meydana çıkıp çarpışa çarpışa şehid düşünce, kardeşi Ali, Hazret-i Hüseyn’e kızdı: «Ey Hüseyin! Ey yalancı oğlu yalancı! Kardeşimi doğru yoldan saptırdın, aldattın ve en sonunda Öldürttün!» diyerek seslendi. Hazret-i Hüseyin «Allah, senin kardeşini dalâlete sevk etmedi. Fakat, onu, hidâyete, seni de, dalâlete sevk etti!» dedi. Ali b. Karaza, büsbütün kızdı : «Eğer, ben, seni öldürmez, yahut senin yakınında ölmezsem, Allah, beni öldürsün!» diyerek Hazret-i Hüseyn’e hücum etti. Nâfi b. Hilâl-ül Murâdî, onu, karşıladı. Mızrakla vurup yere düşürdü. Arkadaşları'yetişip kurtardılar. Bir müddet tedavi edildikten sonra iyileşti. Hürr'ün, Yezid b. Süfyan'ı Öldürmesi:Hürr'ün, Hazret-i Hüseyn'in yanına gittiğini işitince, Temim oğulları kabilesinden Yezîd b> Süfyan «Vallahi, Hürr b. Yezîd'i görürsem, peşini bırakmaz, mızraklar, öldürürüm!» demişti. İki tarafm birbirlerine girip çarpıştıkları, Hürr b. Yezid'in de, beyitler okuyarak Küfe leşkerine tekrar tekrar saldırdığı ve atının yaralanıp kulaklarından ve kaşından kanlar aktığı bir sırada, Küfe Emniyet Amiri Husayn b. Numeyr, Yezîd b. Süfyan'a «îşte, Hürr b. Yezîd! Kendisile karşılaşmayı pek arzulayordun!» dedi. Yezîd b. Süfyan «Evet!» dedi ve ona doğru gitti. Yanına yaklaşınca «Ey Hürr b. Yezîd! Seninle çarpışalım mı?» diye sordu. Hürr «Olur! Ben de, çarpışmak isterim!» dedi ve hemen çarpışmağa girişti. Onu, göz açtırmadan, hiç bekletmeden öldürdü. Nâfi b. Hilâl'ın Müzâhım'ı Öldürmesi:Hazret-i Hüseyn'in Eshabından Nâfi' b. Hilâl da, Müzâhım b. Hureys ile karşılaştı. Müzâhım «Ben, Osman'ın dinindeyim!» dedi, Nâfi «Sen, Osman'ın dininde değil, Şeytan’ın dinindesin!» diyerek üzerine saldırıp onu öldürdü. Amr b. Haccac'ın Küfe Leşkerini Kışkırtıp Hep Birden Hücuma Kaldırması:Amr b. Haccac, Küfe leşkerine bağırarak «Ey ahmaklar! Siz şehir süvarileri, kimlerle çarpışıyor biliyor musunuz? : Ölmeyi istiyen ve özleyen bir kavmla! Hiç biriniz, onlarla ayrı ayrı çarpışmasın! Onlar, azdırlar. Azala azala hiç kalmazlar! Vallahi, sizler, onlara birer taş atmış olsaydınız, hepsini öldürürdünüz!» dedi. Ömer b. Sa'd «Doğru söyledin. Görüş, ancak senin görüşündür!» dedi ve Küfe leşkerine haber göndererek, kendilerinden bir adam, onlardan da bir adam meydana çıkıp tek tek çarpışma yerine, Hazret-i Hüseyin ve Eshabımn üzerine hep birden hücuma kalkmalarını emr etti. Amr b. Haccac «Ey Küfeliler! Sizler itaatinizi ve cemaatınızı iltizam ve tercih ediniz. Dinden çıkmış, îmam ve Öndere karşı aykırı harekete kalkışmış, olanların öldürülmesinde tereddüde düşmeyiniz!» dedi. Hazret-i Hüseyin «Ey Amr b. Haccac! Sen, halkı, benim üzerime saldırmağa mı kışkırtıyorsun? Biz, dinden çıktık ta, sizler mi onun üzerinde duruyorsunuz?! Vallahi; canlarınızın alınacağı ve amellerinize göre öleceğiniz sırada, hangimizin dinden çıktığını, Cehenneme atılmağa ve orada yanmağa kimin daha elverişli ve müstahık olduğunu öğreneceksinizdir!» dedi. Amr b. Haccac, sağ tarafdan, Ömer b. Sa'd de, Fırat tarafından hücuma geçtiler. Bir müddet çarpıştılar. Müslim b. Avsece'nin Vurulup Şehid Düşmesi ve Hazret-i Hüseyin Hakkındaki Vasiyyeti:Hazret-i Hüseyn'in ilk Esbabından olan Müslim b. Avsece, çarpışma sırasında vurulup yere" düştü. Amr b. Haccac'la adamları dönüp gittikten sonra Hazret-i Hüseyin, Müslim b. Avsece'nin yanma vardı. Müslim b. Avsece, son nefesini vermek üzre idi. Hazret-i Hüseyin «Ey Müslim b. Avsece! Rabb'ın sana rahmet etsin!» dedi ve «.. Onlardan kimi, adadığım (şehidliği) ödedi. Kimisi de, bunu ödemeyi bekliyor. Onlar, hiç bir suretle ahidlerini değiştirmediler. (Ahzab: 23)» âyetini okudu. Habîb b. Müzahir de, onun yakınında bulunuyordu. «Ey Müslim! Vurulup düştüğün yerde taziyede bulunmak bana düştü. Ben, seni Cennetle müjdelerim!» dedi. Müslim b. Avsece, pek hafif ve zaif bir sesle, ona «Allah da, seni hayırla müjdelesin!» dedi. Habib b. Müzahir «Eğer, şu saatlerimde izin sıra benim de sana gelip kavuşacağımı bilmeseydim, bütün arzu ve isteklerini yerine getirmek üzre bana vasiyyette bulunmanı arzu ederdim. Çünki, sen, buna akrabalık ve din yönünde.ı lâyıksın ve ehliyetlisin.» dedi. Müslim b. Avsece «Evet! Allah, sana rahmet eylesin. Benim, sana vasiyyetim şudur :» deyip elile Hazret-i Hüseyn’e işaret ederek «Onun yanında, önünde ölmendir!» dedi. Habib b. Müzahir «Kabe'nin Rabb'ına and olsun ki: öyle yapacağım» dedi. O sırada Müslim b. Avsece, ruhunu Allah'ına teslim etti. Müslim b. Avsece'nin cariyesi «Ey İbn-i Avsececiğim! Eyvah Efendici-ğîm!» diyerek feryad edince, Amr b. Haccac’ın adamları «Müslim b. Avse-ce'yi öldürmüşüz!» diye bağırıştılar. Şebes b. Rİb'î başındaki adamlarından bazılarına «Anaları ağlayasıca-lar! Sizler, ancak, kendi ellerinizle kendinizi Öldürüyor, kendinizden başkaları için kendinizi zillete ve hakarete düşürüyor, Müslim b. Avsece gibi bir zatın öldürülmesile ferahlanıyor ve seviniyorsunuz!? Kendisine itâât ve inkıyad ettiğim Allah'a yemin ederim ki: ben, onu. Müslümanlar içinde pek şerefli bir mevkide görmüşümdür, Batı, onun Azerbeycan muharebesinde Müslüman süvarileri işi sona erdirmezden önce, müşriklerden altı'kişiyi öldürdüğünü görmüşümdür. Siz, onun gibi bir zat öldürüldü diye mi ferahlanıyorsunuz?!» dedi. . Müslim b. Avsece'yi» Müslim b. Abdullâh-ud Dıbâbî ile Abdurrahman b. Ebî Huşkâre şehid etmişti. Abdullah b. Umeyr'in Şehid Düşmesi:Sol kol kumandanı Şimr b. Zilcevşen'in birlikleri de, her taraftan, Hazret-i Hüseyin ve Eshabma karşı hücuma geçtiler. Yesar ve Salim adlarındaki kişileri ilk sıralarda öldürmüş bulunan Abdullah b. Umeyr, onlarla şiddetli çarpışmalar yaptı. Hâni b. Sübeyt-ul Hadramî ile Bükeyr b. Hayy-üt Teymî birlikte hücum ederek onu şehid ettiler. Hazret-i Hüseyn'in, Müslim b. Avsece'den sonra şehid olan ikinci Sahabîsi bu, oldu. Taberi - Tarih c. 6, s. 245-249 Küfelilerin Ortalarına Alıp Şehid Ettikleri Dört Kahraman:Ömer b. Hâlid-üs Saydâvî, Câbir b. Haris, Ömer b. Halid'in azadlıları Sa'd ve Mücemmi' b. Abdullâh-ul Âizî, çarpışmanın başlarında kılıçlarını sıyırıp Küfe leşkerinin içlerine dalmışlardı. Küfe leşkerleri, Onları, ortalarına aldılar. Onların arkadaşlarile irtibatlarını kestiler. Abbas b. Ali, onları kurtarmak için hücuma geçti ise de, kurtaramadı. Küfe leşkerleri, onların hepsini bir yerde şehid ettiler. Taberi - Tarih c. 6, s. 255 Küfe Süvarilerinin Bozguna Uğramalara:Hazret-i Hüseyn'in Eshabı şiddetle çarpışıyorlar, hele otuz iki kişiden ibaret süvarileri, her taraftan hücuma kalkan Küfeli süvarilere kahramanca karşı koyuyorlar, onları bozup dağıtıyorlardı. Küfe süvari birlikleri kumandanı Azre b. Kays, süvarilerinin her tarafta bozguna uğradığını görünce, Ömer b. Sa'd'e, Abdurrahman b. Hisn'ı gönderdi ve «Şu azıcık sayıdaki kişilerin süvarilerime yaptıklarını görmüyor musun? Piyade ve okçu birliklerini de, harekete geçirsen a!» dedi. Ömer b. Sa'd, Şebes b. RibVye «Onların- üzerine sen yürümez misin?» dedi. Şebes «Sübhânallâh!» Bütün Küfeliler ve Küfe büyüklerinden, okçuların bağında ona göndermek için benden başkasını bulamadın mı?» dedi. Şebes, Hazret-i Hüseyin'le çarpışmayı zâten başından beri iyi görmüyordu. Şebes b. Rib'î, gitmekten kaçınınca, Ömer b. Sa'd, onun yerine Husayn b. Nümeyr'i çağırdı. Onu, beş yüz okçu ile, Hazret-i Hüseyn'in üzerine gönderdi. Bunlar, Hazret-i Hüseyin'le Eshabma ok yağdırmağa başlayınca, atlar, oklara dayanamadılar, sarsıldılar ve irleyemediler. Bunun üzerine, hepsi de, atlarından inip yaya oldular. Hürr'ün Kahramanlığı ve Cesaretliliği:Eyyub b. Mişrah-ül Hayvani der ki «Vallahi, Hürr b. Yezîd'in atım karnından bir okla ben vurmuştum. Biraz sonra, at, titredi, sarsıldı ve yüzünün üzerine kapandı. Hürr, atın üzerinden bir arslan gibi yere sıçradı. Kılıcı elinde idi. (Beni mi korkutacaksın? Ben, Hürr b. Yezîd'im! Arslanlar topluluğunun en cesâretlisiyim!) diyordu. Ben, onun kadar korkusuz, telaşsız hiç bir kimse görmedim! Taberi - Tarih c. 6, s. 249-250 Hazret-i Hüseyn’e Vardım İçin Düa Eden ihtiyarlar:Sa'd b. Ubeyde der ki «Küfelilerin, ihtiyarlarından bazıları, küçük bir tepe üzerinde dikilmişler, ağlayorlar ve (Ey Allah'ım! Sen, yardımını indir!) diyorlardı. Onlara: (Ey Allah düşmanları! Onu, siz Küfeliler bu duruma düşürmediniz mi ki bir de tutup Ona yardım etmesini Allâh'dan istiyorsunuz?!) dedim.» Taberi - Tarih c. 6, s. 222 Hazret-i Hüseyin'le Eshabınm Çadırlarının Ateşe Verilmesi:Çarpışma, öğleye kadar şiddetle devam etti. Çadırların sık ve birbirlerine dolaşık olması yüzünden Küfe leşkeri, onlara ancak cepheden, bir taraftan hücum edebiliyorlardı. Ömer b. Sa'dr bunu görünce, çadırları bozmak, yıkmak ve onları, sağ-"dan, soldan kuşatmak için leşkerinden bir kısmını gönderdi. Bunlar, çadırları açmak ve çadırlarda bulduklarım yağmalamakla uğraşırlarken, Hazret-i Hüseyn'in Eshabından üçer, dörder kişi, çadırların aralarında Küfelileri öldürüyorlar, yakından okla vurup yere seriyorlardı. Buaun üzerine, Ömer b. Sa'd, leşkerine «Siz, ne çadırlara giriniz, ne de, onları bozmakla uğraşınız. Sız, bütün çadırları ateşe verip yakınız!» diyerek emir verdi. Küfe leşkerleri, ateş getirip çadırları tutuşturdular. Hazret-i Hüseyin, Eshabma «Bırakınız, varsınlar, onları yaksınlar. Çadırlar, tutuştukları zaman, bir ateş hattı hâsıl olur, oralardan size saldırmağa kadir olamazlar!» dedi. Hazret-i Hüseyn'in dediği gibi de, oldu. Küfe leşkerleri; Hazret-i Hüseyin'le Eshabını sağdan, soldan ve arkadan kuşatmak imkânım bulamadılar. Onlarla, ancak, tek cepheden çarpışma yapa büdiler. Taberi - Tarih c. 6, s. 222 Ürnmü Vehb'in Şehid Edilmesi:Abdullah b. Umeyr'in zevcesi Ümmü Vehb; kocası Abdullah'ın cesedi başına oturmuş, elile hem onun yüzünden tozları siliyor, hem de «Cennet, sana kutlu, Cennet nimetleri sana afiyet olsun!» diyordu. Şimr b. Zilcevşen, uşağı Rüstem'e «Onun basma bir sırıkla vur!» dedi. Rüstem, sırıkla vurup basuru parçalayınca, Ümmü Vehb, olduğu yerde can verdi. Taberi - Tarih c. 6, s. 222 Hazret-i Hüseyn'in Çadırının, İçindekilerle Birlikte Yakılmak istenilmesi :Şimr b. Zilcevşen, Hazret-i Hüseyn'in çadırına kadar ilerleyip mızrağıyla vurdu ve «Bana ateş getiriniz! Şu çadırı, içindeki halk ile birlikte yakacağım!» diyerek bağırdı. Kadınlar, feryad ederek çadırdan dışarı fırladılar. Hazret-i Hüseyin «Ey İbn-i Zilcevşen! Sen, benim çadırımı, Ev halkımla" birlikte yakmak için ateş getirtiyorsun! Allah da, seni, Cehennem de yakar!» diyerek bağırdı. Humeyd b. Müslim der ki «Şimr b. Zilcevşan'e : (Sübhânallâh! Bu, senin için iyilik olmaz. Sen, kendinde iki şeyi birleştirmek, yâni Allah'ın ateş azâbile azab etmek, çocukları ve kadınları öldürmek mi istiyor sun?! Vallahi, senin bu şekilde Öldürmene, ne iş başındaki adamlar, ne de, vâ-lin razı olur!) dedim. Şimr (Sen, kimsin?) diye sordu. (Ben, kim olduğumu sama bildirecek değilim!) dedim. Beni tanır da, Sultan katında bana bir zarar verir diye korktum. Şimr'in yanına benden daha sözü dinlenir bir adam, Şebes b. Rib'i geldi. Ona: (Ben, senin sözünden daha kötü bir söz, şu durağından da, daha kötü bir durak görmedim! Ayıp ve kusurlu iş, kadınlara mahsustur!) dedi. Bunun üzerine, Şimr, utanır gibi oldu. Gitmek için döndüğü sırada Zü-heyr b. Kayn ile on kadar arkadaşı hücum ederek Şimr ile arkadaşlarını çadırların yanından dağıttılar ve uzaklaştırdılar. Taberi - Tarih c. 6, s. 222 Namaz Kılmak İçin Yapılan Münâkaşa ve Habîb b. Muzâhir'in Şehid Edilmesi:Ebû Sümâme Amr b. Abdullâh-üs Sâidî; Küfe leşkerinin kütle halinde Hazret-i Hüseyin'le Eshabına doğru her taraftan ilerleyip geldiklerini görünce, Hazret-i Hüseyn’e «Ey Ebû Abdullah! Varlığım, Sana feda olsun! Ben, şuaların, gittikçe Sana yaklaştıklarını görüyorum. Vallahi, ben, İnşâallâh, Senin uğrunda ölmedikçe, Sen, ölmezsin! Fakat, şu vakti girmiş olan öğle namazım da, kıldıktan sonra Rabb'ıma kavuşmayı isterdim!» dedi. Hazret-i Hüseyin, başını kaldırıp semâya baktı ve «Namazı, iyi hatırlattın. Allah, seni, namaz kılıcı zikr edicilerden eylesin! Evet! bu, vaktiLi başlangıcıdır. Sor onlara bakalım. Namazımızı kılıncay'a kadar bize müsâade ederler mi?» dedi. Husayn b. Nümeyr «Onların namazı kabul olunmaz!» dedi. Habîb b. Müzahir «Resûlullâh aleyhisselâmm Hanedanından olanların namazı kabul olunmayacak ta, senin namazın mı kabul olunacak be hey eşek!» dedi. Husayn b. Nümeyr, kızarak hücuma kalktı. Habîb b. Müzahir, onu karşıladı. Atının yüzüne kılıçla çarptı. At, şahlandı. Husayn, atın üzerinden yere düştü. Adamları yetişip Husayn'ı kurtardılar. Habib b. Müzahir, onlarla bir müddet şiddetle çarpıştı. Temîm oğullarından Büdeyl b. Sureym, ansızın Habîb'in başına kılıçla vurdu. Temîm oğullarından başka birisi de, onu mızraklayıp yere düşürdü. Husayn b. Nümeyr, gidip Habîb'in başına dikildi. Ona kılıçla vurdu durdu. Temîmî inip Habîb'in başını kesti. Husayn «Onu öldürmekte sana ortağım!» dedi. Diğer Temîmî «Onu, benden başkası öldürmedi!» dedi. Husayn «Onun başını bana ver de, atımın boynuna takayım ki halk, görsünler ve onun öldürülmesine katıldığımı bilsinler. Sonra, onu, sen alıp İbn-i, Ziyad'a götür. Ondan dolayı sana verilecek mükâfat bana lâzım değildir!» dedi. Temîmî, yanaşmadı. Kavmi, araya girip Temîmî'yi ikna ettiler. Temîmî de, Habîb b. Muzâhir'in başını Husayn'a verdi. O da, atının boynuna taktı. Husayn, Küfe'ye dönünce, başı, Temîmî'ye geri verdi. Temîmî de, atının boynuna takarak İbn-i Ziyad’ın köşküne götürdü. Habîb b. Müzahir şehid edilince, Hazret-i Hüseyin, son derecede üzüldü ve sarsıldı. «Bu hususta kendim için Allâh'dan sevap, Eshabım için de, hıfz-u himaye dilerim.» dedi. Babasının İntikamım Alan GençHabib b. Muzâhir'in, o zaman delikanlılık çağında bulunan oğlu Kasım; babasının başı köşke götürülürken, görür. Süvariden ayrılmaz. Temîmî, köşke girdikçe, onunla girer. Köşkten çıktıkça, onunla çıkar. Adam, şüphelenerek «Yavrucuğum! Sen, beni ne için takip ediyorsun?» diye sorar. Kasım «Bir şey için değil!» der. Adam «Hayır! Yavrucuğum! Bana, doğrusunu haber ver. Sen, beni ne için takip ediyorsun?» der. Kasım, «Bu yanında bulunan baş, benim babamın başıdır. Onu, bana ver de gömeyim!» der. Hürr'ün Şehid Düşmesi:Hürr b. Yezîd ve Züheyr b. ,Kayn, Küfe leşkerile en şiddetli çarpışmalar yapıyorlardı. Birisi, Küfe leşkerinin ortasuıa dalar, o biri, onu kurtarırdı! Bir müddet, bu şekilde savaştılar. Küfe piyade birlikleri Hürr'ün üzerine üşüştüler ve en sonunda onu şe-hid ettiler. Taberi - Tarih c. 6, s. 250-252 Hürr'ü, Ebülveddâk'ân şehid ettiği rivayet edilir. Taberi - Tarih c. 6, s. 250
Kerbelâ'da Kılman Son Öğle Namazı:Küfe leşkeri, bir ara çarpışmayı durdurdu, öğle namazını kıldılar. Hazret-i Hüseyin de öğle namazını, Eshabma Salât-ı havf (korku halinde namaz) olarak kıldırdı. Saîd b. Abdüllâh-ul Hanefi'nin Şehid DüşmesiÖğleden sonra, çarpışma bütün şiddetile başladı. Küfe leşkeri, Hazret-i Hüseyn'in yanına kadar geldi. Hazret-i Hüseyn'in Eshabından Saîd b. Abdullâh-ul Hanefî; Hazret-i Hüseyn’e sağdan, soldan atılan oklara kendisini hedef yapıp Hazret-i Hüseyin'i korumak için önüne dikildi! Okla vurulup yere düştü! , Adam «yavrucuğum! Vali, onun gömülmesine razı olmaz. Ben, onu Öldürdüğüm için, valinin beni iyi bir mükâfatla mükafatlandırmasını istiyorum.» der. Kasım «Fakat, Allah, sana -bundan dolayı cezanın ancak en kötüsünü verecektir! Vallahi, sen, senden daha hayırlı olan bir zatı öldürdün!» der ve ağlar, Kasım, babasının katilini unutmaz. Onu, bir gazada çadırında öğle vakti uyurken, kılıçla vurup öldürür. Taberi - Tarih c. 6, s. 252. Züheyr b. Kayn'ın Şehid Düşmesi:Züheyr b. Kayn «Ben, Züheyr'im! Ben, Kayn'ın oğluyum! Onları, Hüseyn'in üzerinden def eder, kovarım!» diyerek çarpışmakta idi. Züheyr b. Kayn, bir ara, elile Hazret-i Hüseyn'in omuzuna dokundu ve «Yürü! Doğru yol gösterilmiş ve doğru yolu gösterici olarak! Bu gün, Peygamber Dedene, Kardeşin Hasan'a, Baban Aliyy-ül Murtazâ'ya, Çift kanadlı yiğit Amucan Cafer'e, Allah'ın Arslanı Diri şehid Hamza Amucana kavuşacaksın!» dedi. Kesîr b. Abdullâh-uş Şâbî ile Muhacir b. Evs, ansızın saldırarak Züheyr'i şehid ettiler. Taberi - Tarih c. 6, s. 252. Nâfi b. Hilâl'in Yakalanarak Şehadeti:Nâfi b. Hilâl, üzerinde ismi yazılı zehirli okları Küfe leşkerine atmakta îdi. Bu oklarla onlardan on ikisini öldürdü, o kadarını da yaraladı. En sonunda vurulup iki kolu kırılarak esir edildi. Onu, Şimr b. Zilcevşen'le adamları yakaladılar. Ömer b. Sa'd'in yanma götürdüler. Ömer b. Sa'd «Yazık ettin kendine ey Nâfi! Ne yaptın, kendine böyle kıydın?!» dedi. Nâfi «Rabb'ım, benim ne yapmak istediğimi biliyor!» dedi. Onun yüzünden akam kanlar, sakalını ıslatmakta idi. Nâfi, o halinde «Vallahi, sizden on ikisini Öldürdüm. Bir o kadarını da, yaraladım. Cihad üzerinde kendimi kınamayorum. Eğer, benim bir kolum sağlam kalaydı, siz, beni kolay kolay esir edemezdiniz!» dedi. Şimr, Ömer b. Sa'd'e «Allah, sana iyilikler versin! Öldür şunu!» dedi. Ömer «Onu, sen getirdin. İstersen, sen öldür!» dedi. Şimr, kılıcım sıyırdı. Nâfi «Vallahi, sen, Müslümanlardan olsaydın, bizim kanlarımıza girmiş olarak Allah'ın huzuruna çıkmak sana güc gelirdi! Hamd olsun Allah'a ki ölümümüzü, en şerli ve yaramaz kullarının ellerinde takdir ve böylece, bizlere şehidlik nasîb etti!» dedi. Şimr, Nâfi'in yanına geldi ve : «Dağılınız Allah düşmanları! Dağılınız Şîmr'in başından! O, kılıçla vurur sizi kaçirmaz. Sizin için bir felâket, bir zehirdir ve çok acıdır o!» diyerek kılıçla vurup Nafi'i şehid etti. Taberi - Tarih c. 6, s. 252. Hazret-i Hüseyn'in Önünde Kendilerini Bireir Birer Feda- Eden Kahramanlar :Hazret-i Hüseyn'in Eshabı, Küfe leşkerinin başlarına yığıldıklarını görüp onlara karşı ne Hazret-i Hüseyin'i, ne de, kendilerini koruyamayacaklarını anlayınca, Hazret-i Hüseyn'in önünde ölme yarışma giriştiler. Gifârîlerden Abdullah b. Azre ile Abdurrahman b. Azre, Hazret-i Hüseyn'in yanına gelip «Ey Ebû Abdullah! Sana selâm olsun! Biz, düşmanla Senin arana gerilip Seni, düşmanından korumak ve Senin önünde ölmek istiyoruz!» dediler. Hazret-i Hüseyin «Hoş geldiniz! Yakınıma geliniz!» dedi. Geldiler ve Hazret-i Hüseyn'in yanında çarpışmağa giriştiler. CâbirÜerden, bir anadan doğma ve aynı zamanda Amuca oğulları olan Seyf b. Haris ile Mâlik b. Abd isimlerinde iki genç, Hazret-i Hüseyn'in yanma geldiler. Ağlayorlardı. Hazret-i Hüseyin, onlara «Ey kardeşimin oğulları! Ağlamayınız. Vallahi, biraz sonra, gözlerinizin aydın olacağını, sevineceğinizi umarım!» dedi. Gençler «Allah, bizi, Sana feda etsin! Hayır! Vallahi, biz, kendimize ağ-lamayoruz. Senin, her taraftan kuşatıldığını ve bizim de, Seni korumağa güc yetiremiyeceğünizi görüyor, Sana ağlayoruz!» dediler. Hazret-i Hüseyin «Ey kardeşimin oğulları! Siz, bu yolda bana nasıl iyilik yaptınız ve derd ortaklığı ettinizse, Allah da, sizi Müttakîlerin en güzel mükâ-fatlarile mükâfatlandırsın!» diyerek düa etti. . Hanzala b. Es'ad-üs Şibâmî gelip Hazret-i Hüseyn'in önüne dikildi. Küfe leş-kerine, Kur'ân-i kerîmin : «Ey kavmim! Doğrusu, ben, o sürü sürü fırkaların gününe misal vermenizden, Nuh Kavminin Ad'in, Semüd'un ve daha sonrakilerin hali gibi bir maceraya sapıp felâkete uğramanızdan korkuyorum. Yoksa, Allah, kullarına bir zulüm dileyecek değildir. Ky kavmim! Doğrusu, ben, size karşı o bağrışıp çağrışma günü olan Kıyamet gününden, o gün uğrayacağınız azabın dehşetinden endişe etmekteyim. O gün, hisap yerini arkanızda bırakarak Cehenneme döneceğiniz gündür. O gün, sizi Allah'ın azabından hiç bir kurtarıcı yoktur. Allah, kimi, şaşırtırsa, onun yolunu bir doğrultacak ta yoktur. (Ahzab -30-33) âyetlerini okuduktan ve «Geliniz, Hüseyin'le çarpışmayınız!» dedikten sonra, sözlerini Tâhâ sûresinin 61 inci âyetinin sonu olan : «Sonra, Allah, azab ile sizin kökünüzü kurutur! Allah'a karşı yalan uyduran herkes, muhakkak, hüsrana uğramıştır!» tehdidile bitirdi. Hazret-i Hüseyin, ona «Ey İbn-i Es'ad! Allah, sana rahmet eylesin! Onlar, senin kabule davet ettiğin hakkı red ve inkâr ettikleri, seni ve arkadaşlarını öldürmeyi mubah sayarak ayaklandıkları ve bir çok sâlih kardeşlerini de, vurup öldürdükleri halde, senin Öğütünü nasıl dinler Ve geri dururlar?» dedi. İbn-i Es'ad «Doğru söyledin! Sana kurban olayım. Sen, benden daha iyi bilirsin ve bunu bilmeğe daha lâyıksın. Artık, Ahirete gitsek te, kardeşlerimize kavuşsak olmaz mı?» dedi. Hazret-i Hüseyin «Git! dünyadan ve dünyadakilerden hayırlı olan imtihansız ve ihtilasız mülke!» dedi. İbn-i Es'ad «Ebû Abdullah! Sana ve Senin Ehl-i Beyt'ine selâm olsun! Allah, bizi Cennette kavuştursun, buluştursun!» dedi. Hazret-i Hüseyin «âmin! Âmin!» dedi. İbn-i Es'ad, ilerleyip çarpışa çarpışa şehid oldu. İbn-i Es'ad'dan sonra Câbirî gençler de Hazret-i Hüseyn’e yönelip «Selâm Sana ey Resûlullâh'ın oğlu!» dediler ve ilerlediler. Hazret-i Hüseyin «Allah'ın selâm ve rahmeti sizlere de olsun!» dedi. Bunlar da, çarpışa çarpışa şehid oldular. Abis b. Ebî Şebîb-üş Şâkirî, yanında gakir'in âzadlısı Şevzeb bulunduğu halde, Hazret-i Hüseyn’e doğru geldi. Abis, Şevzeb'e «Ey Şevzeb! Seci, ne yapmayı düşünüyorsun?» diye sordu. Şevzeb «Ne yapacağım: Resûlullâh'ın kızının oğlunun yanında Seninle birlikte ölünceye kadar çarpışacağım!» dedi. Abis «Sen, bu düşüncede ve kararda isen, Ebû Abdullah'ın önüne var. O, diğer Eshabına yaptığı gibi, senin arkandan da Senin için Allâh'dan ecir dilesin. Senin için ben de, ecir dilerim. Keski, o saatte benim yanımda da, benim için Allâh'dan ecir dileyecek bir kimse bulunsaydı! Ben, buna senden daha lâyıktım. Bize takdir olunan her şeyden dolayı kendimiz için ecir dileyeceğimiz gün, bu günden ibarettir. Bu günden sonra amel yok, ancak hisab var!» dedi. Şevzeb, Hazret-i Hüseyn'in yanına vardı. Selâm verdikten sonra ilerleyip çarpışmağa girişti. Çarpışa çarpışa şehid oldu. Abis, Hazret-i Hüseyn’e «Ey Ebû Abdullah! Vallahi, yer yüzünde yakın veya uzak, bana, Senden daha sevgili, Senden daha üstün bir varlık yoktur. Eğer, Senden zulüm ve ölümü kaldırmak için canımı ve kanımı feda etmekten daha üstün bir şeye mâlik ve kadir olsaydım, onu da, feda ederdim! Selâm olsun Sana ey Ebû Abdullah! Ben şehadet ederim ki: Sen de doğru yoldaşındır, Senin baban da, doğru yolda idi!» dedikten sonra kılıcını sıyırıp Küfe leşkerine doğru gitti. O gün, Kerbelâ'da bulunmuş olan Rebi' b. Temîm der ki «Âbis'i, gelirken görünce, tanıdım. Kendisi, bir çak harplerde bulunmuştu. Halkın en cesaretlisi idi. (Ey halk! Bu, arslanların arslanıdır! Bu, İbn-i Ebî Şebîb'dir. Sakın, hiç biriniz ona karşı varmasın!) dedim. Abis (Yok mu adama karşı çıkacak bir adam!) diyerek haykırıyordu. Ömer b. Sa'd (Onu, taşa tutunuz!) diye emr etti. Abis, her taraftan taş yağmuruna tutulduğunu görünce, zırhını sırtından, miğferini başından çıkarıp attı ve Küfe leşkerinin üzerine yürüdü. Vallahi, onun; Küfe leşkerinden iki yüzden fazlasını Önüne katıp kovaladığını gördüm! Sonra, onu, her tarafından kuşattılar. En sonunda öldürüldü. Onun basını bir çok adamların ellerinde gördüm ki onlardan her biri (Bunu, ben öldürdüm!), (Bunu, ben Öldürdüm!) diyordu. Ömer b. Sa'd, gelip (Çekişmeyiniz. Bu, bir tek mızrak demirile Ölmemiş-tir!) deyince, bu söz, onları susturmağa ve aralarını ayırmağa, anlaşmazlıkları halle kâfi geldi.» Taberi - Tarih c. 6, s. 252. Dahhâk b. Abdullah'ın Kerbelâ'dan Kaçıp Canını Kurtarması:Dahhâk b. Abdullâh-ul Mışrakî der ki «Hüseyn'in Eshabının şehid olduklarım, kendisinin yanında Süveyd b. Amr-ul Has'amî ile Beşîr b. Amr-ül Hadramîden başka kimse kalmadığını, sıra Hüseyn’e ve Ev halkına gelip dayandığını görünce «Ey Resûlullâh'ın oğlu! Aramızda ne konuştuğumuzu biliyorsun: ben, Sana (Senin yanında çarpışanlar bulundukça, ben de, yanında çarpışırım! Yanında çarpışan kimse göremeyince de, yanından ayrılıp gitmem bana helâl ve serbest olmalıdır!) demiştim. Sen de bana (Olur!) demiştin, dedim. Hüseyin (Doğru söylüyorsun ama, nasıl kurtula bileceksin? Eğer, buna gücün yeterse, dönüp gitmekte serbestsin!) dedi. Atımın yanına vardım. Arkadaşlarımın, atlarını sinirlediklerini gördüğüm sırada, ben, atımı, arkadaşlarımın çadırları arasındaki bir çadıra sokmuş, kendim piyade olarak çarpışmıştım. Hüseyn'in önünde iki kişi vurulup şehid olduğu, başka birisinin de, eli kesildiği zaman, Hüseyin, bana tekrar tekrar (Sen de çolak olma. Allah, senin elini kesmesin! Allah, seni de, Peygamberinin Ehl-i Beyt'inin mükâfatile mükâfatlandırsın!) dedi. Bana izin verdiği zaman, atımı çadırdan çıkarıp üzerine atladım. Kendimi, iyice berkiştirdikten sonra tepip dört nala kaldırdım. Dolu dizgin Küfe leşkerinin ortalarına daldım. Küfe leşkeri, ikiye bölünerek bana yol açmak zorunda kaldılar. Onlardan on beş kişi peşime düştü. Fırat yakınlarında bulunan Şüfeyye köyüne eriştiğim zaman, bana kavuştular. Onlara doğru dönünce, Kesîr b. Abdullâh-uş Şâbî, Eyyub b. Mişrah-ul Hayvani ve Kays b. Abdullâh-üs Sâidî, beni tanıdı. Arkadaşlarına (Bu, Dahhâk b. Abdullâh-ül Mişrakî'dir. Amucamızm oğludur bu! Size, Allah aşkına and veriyoruz, vaz geçiniz şundan!) dediler. Onların yanında bulunanlardan, Temim oğullarından üç kişi (Olur! Vallahi, kardeşlerimizin, adamlarından vaz geçilmesi hakkındaki davetlerini biz kabul edeceğiz!) dediler. Temîmîler, böyle, dostlarımın teklifini kabul edince, o birleri de, kabul ettiler. Böylece, Allah, beni onların ellerinden kurtardı.» Taberi - Tarih c. 6, s. 252. Okçu Ebüşşa'sâ’ın Şehid Oluşu:Ebüşşa'sâ Yezîd b. Ziyad-ül Kindi, iyi ok atıcı idi. Ömer b. Sa'd; Hazret-i Hüseyn'in tekliflerini kabul etmediği zaman, Hazret-i Hüseyin tarafına geçmişti. Ebüşşa'sâ, Hazret-i Hüseyn'in önünde iki dizi üzerine gelerek yüz ok attı. Ebüşşa'sâ, ok atarkea «Ben, Arcele atlısı İbn-i Behdele'yim!» der, Hazret-i Hüseyin de «Allah'ım! Onun. attığı oku rast getir! Mükâfatını da, Cennet kıl!» diyerek düa ederdi. Ebüşşa'sâ, her oku attıkça, ayağa kalkar, bakardı. Bütün oklarını böylece atıp tüketti. Kendisi de şehid oldu. Taberi - Tarih c. 6, s. 252. Aliyyül-Ekber'in Şehid Oluşu:Hazret-i Hüseyn'in yanındaki Eshabıridan en sonraya kalan, Süveyd b. Amr-ul Has'amî idi. Ehl-i Beyt'inden ilk şehid olam da, büyük oğlu Aliyy-ül Ek-ber'di. Aliyy-ül Ekber, Küfe Ieşkerine zaman zaman saldırmakta idi. Taberi-Tarih c. 6, s. 25O-256 Saldırırken de «Ben, Ali b. Hüseyin b. Ali'yim! Beytüllâh'ın Rabb'ına and olsun ki: biz; Peygamber'e; Şimr'den, Şe-bes'den ve Babası Belirsiz'in oğlu'ndan daha yakın, ve daha önce geliriz-dir! Mus'ab-üzzübeyri-Neseb-i -Kureyş s. 57 Vallahi, bizim hakkımızda, Babası Belirsiz'in oğlu, emir ve hüküm veremez!» diyerek Recez söylemekte idî. Taberi-Tarih c. 6, s. 256 Iraklılardan bir adam, onu emân dilemeğe davet etti ve «Sen, Mü'minler Emîr'i Yezîd b. Muaviye'nin akrabası olduğun için, biz bu akrabalığı gözetmek istiyoruz. İstersen, sana emân verelim, seni öldürmeyelim?» dedi. Aliyy-ül Ekber «Resûlullâh aleyhisselâm ile olan akrabalık, gözetilmeğe daha lâyıktı!» dedi. Mus'ab-üzzübeyrî-Neseb-i Kureyş s. 57 Ali b. Hüseyin, zaman zaman yukariki Recezi söyleyerek Küfe leşkerine saldırdığı sırada, Mürre b. Munkız, b. Nûman «Eğer, o, bana rastlar ve bu yaptığı gibi yaparsa, onun babasını ağlatmazsam, Araplar, beni kınasın!» dedi. Ali b. Hüseyin, yine Küfe leşkerine kılıçla saldırırken, Mürre b. Münkız, önünü kesti ve onu mızraklayıp yere düşürdü. Küfe leşkeri, üzerine üşüşerek kılıçlarile parçaladılar. Humeyd b. Müslim-ül Ezdî der ki «O gün, Hüseyin'den kulağımla işittim. Diyordu ki : (Oğulcağızım! Allah, seni öldüren kavmi öldürsün! Onlar, Rahman olan Allah'a karşı ayaklandılar ve Resûlullâh'a olan hürmeti, saygıyı kaldırdılar! Senden sonra, dünya, bana bir toprak yığınıdır!) Doğan güneş gibi bir kadının, Ali'nin yanına doğru koşarak geldiğini de, gördüm. (Eyvah! Kardeşciğim! Kardeşimin oğlu!) diyerek feryad ediyordu. Onun, kim olduğunu sordum. (Resûlullâh’ın kızı Fatıma'nın kızı Zeyneb'dir.) denildi. Zeyneb, Ali'nin cesedinin yanına gelince, üzerine kapandı. Hüseyin, geldi. Onu, elinden tutup çadıra kadar götürdü. Sonra, oğlunun yanına geldi. Gençler de, onun yanma geldiler. Gençlere (Kardeşinizi taşıyınız!) dedi. Onu, vurulup düştüğü yerden kaldırdılar. Önünde çarpıştıkları çadırlarının önüae kadar taşıyıp oraya koydular. Abdullah b. Müslim'in Alnından ve Göğsünden Okla Vurulup Şehid Edilmesi :Küfe leşkeri arasından Amr b. Subeyh-us Saydâvî, Abdullah b. Müslim b. Akîl'e bir ok attı. Abdullah, alnını avucu ile korumak isteyince, ok, avucunu, onun alnma mıhladı. Abdullah, elini, ahundan ayıramadı. Taberi-Tarih c. 8, s. 2S6 Avucunun, alnında mıhlanıp kaldığını görünce : «Ey Allah'ım! Bizi yalnız bırakmak ve zillete düşürmek istediler. Bizi vurup öldürdükleri gibi, Sen de, onları öldür! Bizi zillete düşürdükleri gibi, Sen de, onları zillete düşür!» dedi. Taberi-Tarih c. 7, s. 129 Amr b. Subeyh, attığı ikinci okla onun göğsünü, kalbini yardı. Küfe leşken, yok etmek için her taraf dan onun üzerine üşüştüler. Ard Arda Şehid Edilen Ehl-i Beyt Gençleri:Küfe leşkerinden Abdullah b. Kutbet-üt Tâî, hücum edip Avn b. Abdullah, b. Cafer'i şehid etti. Amir b. Nehşel-üt Teymî, saldırarak Muhammed b. Abdullah, b. Cafer'i şehid etti. . Osman b. Halici, b. Üseyr-ül Cühenî ile Bişr b. Savt (Havt)-ül Hemdânî, Abdurrahman b. Akîl'i şehid ettiler. Abdullah b. Azret ül Has'amî. Cafer b. Akîl'i okla vurup şehid etti. Humeyd b. Müslim der ki «Bir genç, bize doğru geliyordu ki yüzü, sanki, ay parçası idi. Elinde kılıç, üzerinde gömlek ve izar (pelerin) vardı. Ayak sandallarından birisinin bağı kopmuştu. Hangisinin kopuk olduğunu unuttuin. Belki de, solu kopuktu. Bana, Amr b. Sa'd b. Nüfeyi-ül Ezdî (Vallahi, bunun üzerine saldıracağım!) dedi. (Sübhânallâh! Onu, kuşatmış olduğunu gördüğün şu leşkerin öldürmeleri sana yetmiyor mu ki, bir de, ona, sen saldırmak istiyorsun?!) dedim. (Vallahi, onun üzerine saldıracağım!) dedi ve saldırdı. Onun başına ki-hçla varmadıkça, dönmedi. Başına kılıç vurulunca, genç (Amucaciğım!) diyerek yüzünün üstüne düştü. Hüseyin, kızdı. Bir anda şahin gibi yetişti. Kükremiş arslan saldırısıyla Amr b. Sa'd'e saldırdı. Kılıçla ona şiddetli bir darbe indirdi. Amr, kolu ile korundu ve çığlık kopardı. Küfe süvarileri, Amr'ı, Hüseyin'den kurtarmak için hücuma geçtilerse de, Amr'ın parmaklarından can çekilmekte idî ve öldü, gitti. Meydan aralaşınca, Hüseyn'in, gencin başına varıp dikildiğini, o sırada gencin de, ayaklarından can çekilmekte olduğunu gördüm. Hüseyin : (Kahr olsun seni öldüren kavm! Kıyamet gününde onların hasmı, senia Ceddindir! Vallahi, sen, Amucanı güc yetiremiyeceği bir işe seslenerek çağırdın. Halbuki o, senin dâvetine icabet etse de, etmese de, sana bir faydası olmayacaktır! Vallahi, onun düşmanları çoğaldı, yardımcıları azaldı!) dedikten sonra genci yerden kucaklayıp kaldırdı. Gencin göğsünü, göğsüne bastırdı. Ayaklarının yerde süründüğünü gördüm. Kendi kendime : (Bunu götürüp te, ne yapacak acebâ?) dedim. Onu da, oğlu Ali b. Hüseyn'in yanına götürüp bıraktı. Bu gencin kim olduğunu sordum. (Of Kasım b. Hasan, b. Ali, b. Ebî Tâlib'dir!) denildi.» Hazret-i Hüseyn'in Yargun Düşüp Bir Müddet Olduğu Yerde Kalması:Hazret-i Hüseyin, uzunca bir müddet olduğu yerde hareketsiz kaldı. Küfe leşkerinden bir adam, Onun yanına kadar vardı. Onu öldürmeyi üzerine almaktaki günahın ağırlığını düşünerek geri döndü. Beddâ* oğullarından Mâlik b. Nüseyr Bişr-ül Kindi, Hazret-i Hüseyn'in yanma varıp başına kılıçla vurdu. Kılıç, başındaki külahı kesti ve başına battı. Başından kanlar akmağa başladı. Külah, kanla doldu. Hazret-i Hüseyin, ona «Bir şey yeme, içme! Yiyecek içecek bulma! Allah, seni zâlimler güruhu ile haşr etsin!» dedi. Başındaki külahı atıp bir takye istedi. Onu giydi ve üzerine sarık sardı. Yorgun düşüp olduğu yerde kaldı. Mâlik b. Nüseyr, gelip Hazret-i Hüseyn'in atmış olduğu deniz koyunu yününden dokunmuş külahı aldı. Mâlik b. Nüseyr'in Akıbeti:Mâlik b. Nüseyr, evine dönünce, karısı Ümmü Abdullah'a «Gel şu külahın kânını yıka!» demiş, kadın ise «Sen, Resûlullâh'ın kızının oğlunu soyup onu evime mi soktun? Çıkar, götür oau, benden uzaklaştır;» diyerek kınamış, azarlamiştır. Kendi adamlarının anlattıklarına göre: Mâlik b. Nüseyr; Muhtar tarafından öldürülünceye kadar fakirlik ve yoksulluktan kurtulamamıştır. Hazret-i Hüseyn'in Kucağında Okla Vurulan Yavrusu:Hazret-i Hüseyin, bir ara, küçük yavrusu Abdullah, dizinde, kucağında olduğu halde, oturuyordu. Taberi-Tarih c. 6, s. 256-257 Abdullah, o zaman üç yaşında idi. Küfe leşkerinin attıkları oklar, Hazret-i Hüseyn'in sağuna, soluna, önüne ve arkasına düşüyordu. Zehebi-S Âlâmünnübelâ c. 3, s. 203 Esed oğullarından bir adam, bir ok atarak (Abdullah'ı boğazından vurdu. Hazret-i Hüseyin, kanla dolan avuçlarını yere boşalttı. Yer, kanı sordu. «Yâ Rab! Bize, göklerden yardım etmeyeceksen, hakkımızda ondan daha hayırlısını ihsan et! Şu zâlim kişilerden de, bizim intikamımızı al! Taberi-Tarih c. 6, s. 257 Ey Allah'ım! Bunlarla ve kavmımızdan olanlarla aramızda Sen hükmünü ver! Yardım etmek için bizi çağırdılar. Sonra da, tutup bizi öldürüyorlar!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 220, Zehebî-Alâm c. 3, s. 208 Hazret-i Hüseyin, yavrusunun boğazına saplanan oku çekip attıktan sonra, elile kanını silerken de «Vallahi, sen, Allah katında, Salih Peygamberin Devesinden daha şerefli ve kıymetlisin. Muhammed aleyhisselâm da, Allah katında Salih Peygamberden daha üstün ve kıymetlidir!» diyordu. Yakubî-Tarih c. 2, s. 245 Sonra, bir bez getirtti. Bezi yırtıp çocuğu ona sardı. Kılıcını sıyırarak tekrar çarpışmağa girişti. Taberi-Tarih c. 6, s. 220
Ehl-i Beyt Gençlerinden En Son Şehid Olanlar :Abdullah b. Ukbet-ül Ganevî, bir ok atıp Ebû Bekir b. Hasan'ı şehid etti. Taberi-Tarih c. 6, s. 268 Abbas b. Ali, bunu görünce, kardeşleri Abdullah, Cafer ve Osman b. Ali'ye : «İlerleyiniz! Varlığım, size feda olsıra! Seyyidinizi koruyunuz! Onun uğrunda can veriniz!» dedi. Bunlar, Hazret-i Hüseyn'in önünde durup Onu göğüsleri ve yüzleri ile korumağa çalıştılar ve şehid oldular. Hâni b. Sübeyt-ül Hadramî, önce Abdullah'ı, sonra da, Cafer'i şehid etti. Taberi-Tarih c. 6, s. 257 Havli b. Yezîd-ü Ashabî, Osman'ı bir okla vurdu. Eban b. Dârem oğullarından bir adam da, gidip onun başını kesti ve getirdi. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 257 Havli b. Yezîd, Osman b. Ali'nin başını Ömer b. Sa'd'e götürüp «Mükâfatımı ver!» dedi. Ömer b. Sa'd «Mükâfatım vermek, valine düşer. Seni, mükâfatlandırmasını ondan dile!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 257 Eban b. Dârem oğullarından başka bir adam da, Muhammed b. Ali'yi okla vurup şehict etti ve başını getirdi. Harmele b. Kâhin, Abdullah b. Hasan b. Ali'yi okla vurup şehid etti. Lakît b. Yâsir-ül Cühenî de, Muhammed b. Ebî Saîd, fa. Akil'i şehid etti. Taberi-Tarih c. 6, s. 2S9 Hazret-i Hüseyn'in önüne dikilen, yanında çarpışan yalnız Abbas b. Ali kalmıştı. Hazret-i Hüseyin, ne tarafa yönelirse, Abbas b. Ali, o tarafa yönelmekte idi. En sonunda, o da, şehid oldu. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 257 Abbas b. Ali'yi, Zeyd b. Rukad-ül Cenbî ile Hakîm b. Tufeyl-üs Sinbisî şehid ettiler. Taberi-Tarih c. 6, s. 269 Hâni b. Sübeyt-ül Hadramî, çok yaşlanmış olduğu bir sırada, demiştir ki : «Hüseyn'in öldürülmesinde bulunanlardandım. Vallahi, on kişinin onuncusu ben idim. Hepimiz atlar üzerinde idik. Hüseyin Hanedanının tüyü bitmemiş bir çocuğu, çadırlardan dışarı çıktı. Üzerinde pelerin ve gömlek vardı. Sağa, sola dönüp bakmıyordu. Döndükçe, kulaklarındaki iki incinin sallandığım gördüm. Süvarilerden bir adam, atını tepip onun yakınına vardı. Atından çocuğa doğru eğilip onu kılıçla biçti!» Hazret-i Hüseyn’e Su İçirmeyen Adamın Akıbeti:Hazret-i Hüseyin, susamıştı. Susuzluğu son dereceyi bulunca, çadırlardan, ayrılıp su içmek için Fırat'a doğru yöneldi. Su kanallarına doğru giderken, Eban b. Dârem oğullarından bir adam «Yazıklar olsun sizlere! Onunla, su arasına gerilseniz a!» diyerek atını tepti. Halk ta, kendisini takip etti. Hazret-i Hüseyin ile Fırat arasına gerildiler. Hazret-i Hüseyin «Ey Allah'ım! Sen de, onu, susuz bırak!» dedi. Adam, bir ok atıp Hazret-i Hüseyn'in damağından vurdu. Hazret-i Hüseyin, oku çekip attıktan sonra ellerini açtı. îki avucu kanla doldu. «Ey Allah'ım! Peygamberinin kızının oğluna yapılanlardan dolaja şikâyetimi Sana arz ediyorum!» dedi ve geri döndü. Yemin edilerek denildiğine göre: çok geçmeden, Allah, o adamı, susuzluk hastalığına uğrattı. Kasım b. Asbağ der ki «adamı görmüştüm : Yanında, soğuk hoşaf, büyük desti ile süt ve su bulunuyor, adam : (Yazıklar olsun size! Su içiriniz bana! Susuzluk, beni öldürüyor!) diyor, kendisine, su kabı veya süt destisi veriliyor, onu içiyor, uzanıyor, biraz sonra, yine : (Yazıklar olsun size! Su içiriniz bana! Susuzluk, Öldürüyor beni!) diyordu. Vallahi, çok geçmeden adamın karnı, deve karnının patlayıp yarıklığı gibi, patladı. Adam da, böylece öldü, gitti.» Rivayete göre: O sırada Husayn b. Nümeyr de, Hazret-i Hüseyin'i ağzından bir okla vurmuştu. Hazret-i Hüseyin, ağzından akan kanı avucundan semâya attı. Allah'a hamd-ü sena ettikten sonra ellerini kaldırdı ve : «Ey Allah'ım! Onları, derleyip toparlayıp yok et! Yer yüzünde onlardan hiç birini bırakma!» diyerek düa etti. Hazret-i Hüseyn'in Ev Halkıyla İrtibatının Kesilmesi :Şimr b. Zilcevşen, Küfelilerden on kadar piyade ile gelip içinde Hazret-i Hüseyn'in ağırlıkları ve Ev halkı bulunan çadırı arasına gerilerek Hazret-i Hüseyn'in çadırı ile irtibatını kestiler. Hazret-i Hüseyin, onlara «Yazıklar olsun sizlere! Sizin dîniniz yoksa, siz, Kıyamet gününden korkmayorsanız, dünya İşlerinizde olsun asâletli, seçkin kişi zadeler gibi olunuz, öylelerine yaraşan hal ve hareketlerde bulununuz da, ağırlıklarımı ve Ev halkımı, rezillerinizden ve zır cahillerinizden koruyunuz!» dedi. Şimr b. Zilcevşen «Haydi, senin için Öyle olsun!» dedi. Şimr'in, Abdurranmanu’l-Cu'fî ile Münâkaşası ve Sövüşmesi :Hazret-i Hüseyn'in yanına kadar gelen piyadeler arasında EbüTCenub Ab-durrahman-ul Cu'fî, Kaş'am b. Amr, b. Yezid-ül Cu'fî, Salih b. Vehb-ül Ye-zenî, Sinan b. Enes'ün Nahaî ve Havlı b. Yezîd-ül Asbahi bulunuyor; Şimr b. Zilcevşen, onları, Hazret-i Hüseyn’e saldırmağa kışkırtıyordu. Şimr, bir ara, Abdurrahman-ul Cu'fî'ye «Onun üzerine atılsan, saldırsan a!?» dedi. Abdurrahman «Onun üzerine atılmak, saldırmaktan seni alıkoyan ne? Sen atılsan, saîdırsan a!» dedi. Simr, kızdı «Bana mı söylüyor sun?!» dedi. Abdurrahman «Ya sen bana mı söylüyor sun?!» diyerek karşılık verdi. Birbirlerine sövdüler. Abdurrahman; çok cesaretli, gözünü daldan, budaktan esirgemez bir adamdı . Şimr'e «Vallahi, mızrağımın demirini gözünde kıvratırım ha!» deyince, Şimr, onun yanından savuştu. Abdurrahman «Vallahi, seni, yararlandırmak fırsatını bulursam, muhakkak, seni zararlandıracağım!» dedi. Şimr, Hazret-i Hüseyn’e doğru ilerleyen piyadelerin yanına geldi. Hazret-i Hüseyn'in Ev Halkından Bir Çocuğun Elinin Kesilmesi ve Hazret-i Hüseymin Bedduası :Küfe piyadeleri, Hazret-i Hüseyin'i çepçevre kuşatmış ve çenberi gittikçe daraltmış bulunuyorlardı. Hazret-i Hüseyin, üzerlerine yürüyünce, dağıldılar. Bundan sonra, onlar, Hazret-i Hüseyin'i bir kerre daha kuşattılar. Hazret-i Hüseyn'in yanına, Ev halkından bir çocuk, gelmek istiyor, onu, Hazret-i Zeyneb bint-i Ali, tutup bırakmıyordu. Hazret-i Hüseyin, Hazret-i Zeyneb'e «Tut onu, bırakma!» diyordu. Çocuk, dinlemiyerek, Hazret-i Hüseyn’e doğru koşup geldi. Hazret-i Hüseyn'in yanına, dikildi. Teym oğullarından Bahr b. Kâ'b, b. Ubeydullâh, Hazret-i Hüseyn'in üzerine kılıçla yürüyünce, çocuk, ona «Pis, mendebur'un oğlu! Amucamı mı öldüreceksin?» diyerek bağırdı. Bahr, çocuğu, kılıçla çaldı. Çocuk, elile korunmak istedi. Kılıç, çocuğun elini kesti. Eli, derisinde sallandı, kaldı! Çocuk «Halacığım!» diye feryad etti. Hazret-i Hüseyin, onu tutup bağrına bastı ve ona «Ey kardeşimin oğlu! Başına gelen felâkete katlan. Bunda hayır vardır. Muhakkak ki Allah, seni sâlih Babalarından Resûlullâh aleyhisselâma, Ali b. Ebî Tâlib'e Hamza'ya, Cafer'e ve Hasan b. Ali'ye (Onların hepsine selamlar olsun!) kavuşturacaktır!» dedi ve: «Ey Allah'ım! Onlara, gökten yağmur yağdırma ve yer bereketlerinden onları mahrum et! Ey Allah'ım! Onları, bırakır, yaşatırsan, tefrikalara uğrat, onlar için türlü türlü yollar yap! Onları, birlikten mahrum et! Valilerini, kendilerinden hiç bir zaman hoşnut etme! Çünki, onlar, yardım edeceklerini va'd ederek bizi çağırdılar. Sonra da, üzerimize yürüdüler ve bizi öldürdüler!» diyerek düa etti. Hazret-i Hüseyn'in Çevresindeki Piyadeleri Birbirine Katmaei :Küfe Icşkerinden Abdullah b. Ammar der ki «Hüseyn’e, mızrakla hücum etmiş, O'nun yanma kadar varmıştım. Vallahi, isteseydim,Onu mızraklayabilirdim. Sonra, geri döndüm. Fakat, kendi kendime: (Onu, öldürmekten ben yüz çevirsem de benden başkası öldürecektir!) dedim. O sırada, piyadelerden kimi sağından, kimi solundan.O'na hücuma geçtiler. Sağından saldırdılar, bozguna uğradılar. Solundan saldırdılar, bozguna uğradılar. Kendisinin üzerinde deniz koyunu tiftiğinden bir gömlek ve başında da, sarık vardı. Vallahi, ben, ne bundan önce, ne de sonra, onun gibi oğlu, Ev halkı ve bütün Eshabı öldürülmüş, eli, kolu kırılmış olduğu halde, cür'et ve cesaretini gayb etmeyen bir kimse daha görmemişimdir! Kendisini saran piyade birlikleri, canavar saldırısına uğramış keçi sürüsü gibi sağından, solundan bozulup dağılmakta idiler! O sırada, Hüseyn'in kız kardeşi Zeyneb bint-i Fâtıma, çadırdan çıktı. Kulaklanndaki küpesinin pariadığmı gördüm. (Ne olaydı gök yere yıkılıp bir. olaydı!) diyordu. Zeyneb, Hüseyn'in yakınında bulunan Ömer b. Sa'd'e (Ey Ömer b. Sa'd! Sen, bakıp dururken, Ebû Abdullah, öldürülecek mi?!) dedi. Ömer b. Sa'd'in yanaklarına ve sakalına göz yaşlarının aktığım gördüm. Ömer b. Sa'd, yüzünü, Zeyneb*de:ı başka tarafa çevirdi.» Humeyd b. Müslim de, o sırada gördüklerini duyduklarını şöyle anlatır: «Hüseyn'in üzerinde deniz koyunu yününden dokunmuş bir cübbe vardı. Başına, çivit yaprağıyla boyanmış sarık sarmıştı. Kendisi, öldürülmezden önce, yaya olduğu halde, atlı bir kahraman gibi çarpışmakta, kendisine atılan oklardan korunmakta, tehlike ve zarar gelecek yerleri gözetmekte, süvarilerin üzerine saldırmakta idi. Saldırırken de (Siz, beni öldürmek için birbirinizi teşvik ediyor, kışkırtıyorsunuz. Fakat, vallahi, benden sonra, Allah, kullarından, öldüremeyeceğiniz bir kulu, benim öldürülüşümden dolayı, size kızdıracaktır! Allah'a and olsun ki : sizin, bana hakaretinize karşı, Allah'ın bana ikramlarda bulunacağını umuyorum! Siz, nerede olursanız olunuz, haberiniz olmadan, Allah, sizden benim intikamımı alacaktır! Vallahi, siz, beni öldürecek olursanız, Allah, muhakkak, sizin aranıza bir belâ verecek, .kanlarınızı dökecek, bununla beraber, sizden razı da olmayacak, inletici azabını size daha da, artıracaktır!) diyordu.» Hazret-i Hüseyn'in Arkasından Mızraklanıp Yere DüşürülmesiHazret-i Hüseyin, uzun müddet hareketsiz kaldı. O sırada, Küfe leşkeriO'nu öldürmek isteselerdi, öldürürlerdi. Fakat, birbirlerinden çekinmekte ve herkes, Onun kanına, kendisinden başkasının girmesini istemekte ve beklemekte idi. Şimr b. Zilcevşen, Küfe leşkerine «Yazıklar olsun sizlere! Hay anaları ağlayasıcalar! Daha ne bakıp duruyorsunuz adama? Öldürünüz O'nu!» diyerek seslendi. Bunun üzerine, her taraftan Hazret-i Hüseyn’e saldırdılar. Hazret-i Hüseyn'in sol avucuna bir kılıç darbesi indirildi. Bunu vuran, Zür'a b. Şerîk-üt Temîmî idi. Zür'a, bir darbe d^O'ûunomuzuna indirdi. Taberi-Tarih c. 6, s. 258-230 Hz; Hüseyin de, onu omuzundan kılıçla vurup yere düşürdü. Zehebî-Âlâm. c. 3, s. 203 Hazret-i Hüseyin, yüzünün üzerine düşüp düşüp kalkıyordu. Taberi-Tarih c. 6, s. 260 O sırada, Sinan b. Enes, b. Amr-ün Nahaî, arkasından gelerek mızrağım Hazret-i Hüseyn'in köprücek kemiğinden saplayıp göğsünden çıkarınca, Hazret-i Hüseyin, yüzünün üzerine yere düştü! Zehebî-Âlâm. c. 3, s. 203 Hazret-i Hüseyn'in, Şimr b. Zilcevşen Hakkındaki Teşhisi iHazret-i Hüseyin, Kerbelâ'da Şimr b. Zücevşen-ül Kilâbî'yi gördüğü zaman «Allah ve Resulü doğrudur. Resûlullâh aleyhisselâm : (Ehl-i Beyt'imln kanlarını içen alaca bir Kelbe (köpeğe) bakar gibiyim!) buyurmuştur!» dedi. Ebülfida -.Elbidaye Vennitidye c, a, s- 38S Hazret-i Hüseyn'in Başının Gövdesinden Ayırılması :Bir müddet, Hazret-i Hüseyinin cesedine yaklaşıp başım kesmeğe kimse cesaret edemedi Sinan b. Enes, Havliy b. Yezîd'e «Başoı kes onun!» dedi. Havliy, bunu yapmak isteyince, elleri titredi. Kesemedi. Sinan b. Enes «Allah, iki kolunu kırsın, ellerini ayırsın!» diyerek inip Hazret-i Hüseyn'in başını gövdesinden ayırdı ve Havliy b. Yezîd'e verdi. Taberi-Tarih c. 6, s. 260 Hazret-i Hüseyn'in başını, Havlî'nin kardeşi Şibl b. Yezid'in kesip Havlî'ye verdiği de rivayet edilir. Dineverî-KitabüLahbar s. 2İ58 Hazret-i Hüseyn'in Vücudundaki Yaraların Sayısı : Şehid edildiği zaman, Hazret-i Hüseyn'in cesedinde otuz üç mızrak yarası, otuz dört kılıç yarası bulundu. Taberi-Tarih c. 8, 3. 260 Hazret-i Hüseyn'in Şehid Edildiği Tarih :Hazret-i Hüseyin, Hicretin altmış birinci yılında, Muharrem ayının onunda, Cuma günü öğleden sonra şehid edildi. Mus'abüzzübeyri-Nesebü Kurayş s. 40 Hazret-i Hüseyin şehid edildiği zaman; güneş, Mizan burcunda 17 derece ve 20 dakikada; Kamer, Delv (kovu.) burcunda 20 derece ve 20 dakikada; . Zühal, Seratan burcunda 19 derece ve 20 dakikada; Müşteri, Cedy (oğlak) burcunda 12 derece ve 40 dakikada; Zühre, Sünbüle burcunda 5 derece ve 50 dakikada; Utarid, Mizan burcunda 5 derece ve 40 dakikada bulunuyordu. Yakubî - Tarih c. 2, s. 245 Hazret-i Hüseyn'in Şehid Edildiği Tarihde Yaşı :Hazret-i Hüseyin, Hicretin dördüncü yılında doğduğuna ve altmış birinci yılında şehid edildiğine, göre, şehid edildiği zaman, elli yedi yaşma basmıştı. Mus'abüzzübeyri - Nesebü Kurayş s. 40 Hazret-i Hüseyin saçları ve sakalı simsiyahdı. Ancak, sakalında bazı kıllar ağarmıştı. Zehebî - Tarihul'islam c. 3, s. 11-12 Hazret-i Hüseyn'in Elbise ve Silahlarının Soyulması :Hazret-i Hüseyn'in; Sinan b. Enes tarafından başı, gövdesinden ayırılıncaya kadar, yanına kimse yanaşamamış, korkmuştu. Başı, gövdesinden ayrıldıktan sonra, Bahr b. Kâ'b, donunu soyup aldı. Kendisini çırıl çıplak bıraktı. Fakat, yaptığı, onun yanına kalmadı. Elleri, sıraca hastalığına tutuldu: Kış gelince, iki elinden sarı sular akar, yaz gelince de, kurur, elleri odun gibi olurdu. Esved adında bir adam, Hazret-i Hüseyn'in ayak kaplarım, Nehşel b. Dârem ' oğullarından bir adam da, kılıcını aldı. İshak b. Hayat-ul Hadramî, Hazret-i Hüseyn'in sırtından gömleğini soydu. Kendisi de, Bars ÇAIaca) hastalığına tutuldu. Kays b. Eş'as ise, Hazret-i Hüseyn'in, deniz koyunu tiftiğinden dokunmuş kadifesini (yorganını) almıştı. Kays, bundan dolayı (Kadife Kays!) diye dillere düştü. Taberi - Tarih c. 6, s. 259, 260, 381 Kerbelâ Katillerinin Hastalığa Uğramaları ve Çoklarının Delirmeleri:Verilen sağlam haberlere göre: Kerbelâ cinayetine katılanlardan, hemen hemen hastalığa uğramayan kimse kalmamış, çokları da, delirmiştir. Ebülfida - Elbidâye Vennihaye c. 8, s. 201-202 Küfe Leşkerinin Çadırları Yağmalamaları :Küfe leşkeri, Hazret-i Hüseyn'in üstünü başını soyduktan sonra Yemen zağferanlarına, elbiselere, develere yöneldiler ve onları yağmalamağa koyuldular! Daha sonra, Hazret-i Hüseyn'in Ev halkına ait? çadırları, ağırlık ve yiyecekleri kapışmağa başladılar! Elbiselerinin sırtlarından soyulmasına razı olmayan kadınların elbiseleri zorla çıkartırıhp alındı. Taberi - Tarih c. 8, s. 2i6O Hazret-i Hüseyn'in çadırındaki şeyler kapışılırken, Küfe leşkerinden biri, Hazret-i Hüseyn'in kızı Fatima'nın zinetini alınca, Fatıma, ağlamağa başladı. Adam «Ne diye ağlayorsun?: Resûlullâh’ın kızı, soyulurken ağlar mı hiç?» dedi, Fatıma «Bırak onu!» diye bağırınca, adam, başka bir şey almağa korktu. Zehebî - Âlâm. c. 3, s. 204 Şehidler Arasından Kalkıp Çarpışan Şehid :Süveyd b. Amr, vurulup ölüler arasına düşmüştü. Ayılınca (Hüseyin, Öldürüldü!) dediklerini işitti. Kendisinde biraz kuvvet ve derman bulunduğunu anladı. Küfeliler, kılıcını soymuşlardı. Yanında bulunan bir bıçağı eline alarak bir müddet çarpıştı ve şehid oldu. Kendisini, Urve b. Battar-üt Tağlibî ile Zeyd b. Rukad-ul Cenbî şehid etti. Kerbelâ şehidlerinin sonuncusu, bu idi. Hazret-i Hüseyn'in Oğlu Aliyyül Asgâr’ın KurtuluşuHumeyd b. Müslim der ki «Aliyy-ül Asgar b. Hüseyn'in yanına varmıştım. Kendisi, yatağa uzanmış, hasta yatıyordu. Şimr b. Zilcevşen, yamadaki piyadelerle konuşuyorlar (Bunu, Öldürecekmîyiz?) diyorlardı. (Sübhânallâh! Çocukları da mı, öldüreceğiz?! Bu, bir çocuktur!) dedim. Oraya gelenleri, böylece, onun başından savuyordum. En sonra, Ömer b. Sa'd, geldi. (Haberiniz olsun ki: şu kadınların çadırına hiç bir kimse girmeyecek, şu hasta çocuğa da dokunulmayacaktır. Kim, onların meta'larından bir şey almışsa, kendilerine geri versin!) dedi. Vallahi» hiç kimse, aldıkları şeylerden hiç bir şey geri vermedi. Ali b. Hüseyin, bana (Allah, seni hayırla mükâfatlandırsın. Vallahi, Allah, senin sözünle bir şerri benden def etti!) dedi. Sinan b. Enes'in Azarlanması ve Dövülmesi :Küfe leşkeri, Sinan b. Enes'e «Sen, Hüseyin b. Ali'yi, Resûlullâh'ın kızının oğlunu öldürmekle, Arapların en Büyüğünü öldürmüş bulunuyorsun kî O, şunların mülk-ü saltanatını ellerinden almak istiyordu. Emirlerine git te, onlardan mükâfatını iste! Onlar, Hüseyin ve Eshabmın çadırlarındaki bütün mallan, Hüseyin'i öldürmene karşılık, sana verseler, yine azdır!» dediler. Sinan, atının yanına vardı. Kendisi, cesaretli ve şâir bir adamdı. Bir müddet eğlendikten sonra, Ömer b. Sa'd'in çadırının önüne gelip dikildi. Sonra da, en yüksek sesile : «Sen, bana gümüşten üzengi yaptır ve onu, altınla da yaldızlat! Çünki, ben, yanına varılmaz Ulu bir kişi, bir Hükümdar öldürdüm! Ana ve Babaca halkın en hayırlısını öldürdüm ki O, halkın soy sopca da, en hayırlısı idi!» dedi. Ömer b. Sa'd «Ben, şehâdet ederim ki: sen, hiç ayılamayacak bir delisin! Yanıma sokunuz onu!» dedi. Sinan, içeri sokulunca, onu, elindeki değnekle dövdü. Sonra da «Ey mecnun! SenT ne diye böyle sözler söylüyorsun? Eğer, İbn-i Ziyad, senden bunu işitmiş olsaydı, vallahi, muhakkak, senin boynunu vururdu!» dedi. Kerbelâ'da Yakalanıp Bırakılan Kişiler :Ömer b. Sa'd, Rebab bint-i İmriürKays'ın âzadlısı Ukbe b. Sem'an'ı yakalamıştı. Ona «Sen, necisin?» diye sordu. Ukbe «Ben, köleyim!» deyince, serbest bıraktı. Murakka b. Sümâmet-ül Esd-i de, kavrnındah bazı kimselerle birlikte Hazret-i Hüseyn'in yanına gelmiş bulunuyordu. Murakka', okları yayar ve iki dizinin üzerine gelip savaşırdı. Küfe leşkeri, ona «Sana, emân verilmiştir. Yanımıza gel!» dediler. Yanlarına varınca, Ömer b. Sa'd, onu, bilgi versin diye, İbn-i Ziyad'a yollamıştı. Taberi - Tarih c. 6, s. 260-261 Murakka', Küfe'ye değil, Rebeze'ye gidip Yezîd b. Muaviye'nin ölümüne kadar oradan ayrılmadı. İbn-i Ziyad, korkup Küfe'den Şam'a kaçınca da, Murakka , Küfe'ye döndü. Dineveri - Kitabül'ahbar s. 259 Hazret-i Hüseyn'in Kerbelâ Katl-i Âmından Kurtulan Oğullan :Hazret-i Hüseyn'in, hasta olarak yatan yirmi üç yaşındaki oğlu Aliyy-ül As-gar ile dört yaşındaki oğlu Ömer'den başkası kurtulmadı. Mus'ab - üzzübeyri - Nesebi Kurayş s. 58, Dineveri-Kitsubül'ahbar s. 250 Hazret-i Hüseyn'in Cesedinin Atlara Çiğrierttirilmesi :İbn-i Ziyad; Hazret-i Hüseyn'in, öldürüldükten sonra, cesedinin de atlara çiğnettir ilmesini, Ömer b. Sa'd b. Ebî Vakkas'a yazdığı yazıda, emr etmişti. Taberi-Tarih c. 6, s. 236 Ömer b. Sa'd, Hazret-i Hüseyn'in işi için toplanmalarını, adamlarına emr etti. Kendisinin atını da, hazırladılar. Süvarilerden on kişi hazırlandı. İshak b. Hayat-ul Hadramî ile Ahbeş b. Mersed, b. Alkarna, b. Selâmet-ul Hadramî, hazırlanan süvariler arasında idi. Bu on süvari, Hazret-i Hüseyn'in cesedini, göğsü ve sırtı topraklar içinde uf anıp belirsiz oluncaya kadar, atlarına çiğnettiler! İshak b. Hayat-ul Hadramî, Hazret-i Hüseyn'in gömleğim de, soyup almıştı. Bars (Alaca) hastalığına tutuldu. Ahbeş b. Mersed ise, bir muharebede dikilip durduğu sırada gelen ve kalbine saplana-n serseri bir okla öldü. Kerbelâ Şehidlerinin Sayısı :Hazret-i Hüseyn'in Eshabından şehid olanlar yetmiş iki kişi idi. Taberi-Tarih c. 6, s. 261 Şehidlerin seksen yedi kişi ve dördünün Ensardan olduğu da, rivayet edilir. Mes'ûdî-Murucuzzeheb c. 3, s. 71 Kerbelâ şehidlerinin yirmi üçünü, Hazret-i Hüseyin ile Ev halkı ve akrabaları teşkil ediyordu ki Hasan-ül Basri'nra dediği gibi, yer yüzünde böyle kütle halinde bir aile katliâmı görülmemişti. İbn-i Abd-i Rabbih-Ikdülferid c. 2, s. 219, İbn-i Abdulber-İstiab c. 1, s. 30f} Kerbelâ Sehidlerinden Hazret-i Hüseyin île Ona Mensub ve Akraba Olanların İsimleri :1. Hazret-i Hüseyin b. Ali Mus'abüzz'übeyri- Neseb-i Kureyş s. 40 2. Aliyy-el Ekber b. Hüseyin Mus'abüzzubeyrİ-Neseb-i Kureyş s. 57 3. Abdullah b. Hüseyin Mus'abuzzübeyri-Neseb-i Kureyş s. 59 4. Abbas b. Ali 5. Osman b. Ali 6. Cafer b. Ali Mus'abüzzübeyri-Neseb-i Kureyş s. 43 7. Abdullah b. Ali 8. Muhammed b. Ali Mes'udî-Murucuzzeheb c. 3, s. 71 9. Atik b. Ali Zehebî-Alâm. c. 3, s. 216 10. Kasım b. Hasan 11. Ebû Bekir b. Hasan Mus'abüzzübsyri-Neseb-i Kureyş s. 50 12. Abdullah b. Hasan Mes'udî-Murucuzzeheb c. 3, s. 71 13. Kasım b. Hasan İbn-i Habib - Kitabülmuhahber s. 491, Taberi-Tarih c. 6, s. 256-257 14. Abdullâh-ul Ekber b. Müslim b. Akil 15. Ali b. Müslim b. Akîl 16. Muhammed b. Müslim b. Akîl Mus'abüzzübeyri-Neseb-i Kurayş' s. 45, 84 17. Abdurrahman b. Müslim b. Akîi 18. Abdullâh-ul Ekber b. Akîl 19. Muhammed b. Abdullâh-ul Ekber b. Akîl Mus'abüzzübeyri-Neseb-i Kurayş s. 64, 45 20. Muhammed b. Ebî Saîd b. Akîl Taberi-Tarih c. 6, s. 270 21. Hüseyin b. Abdullah b. Cafer 22. Avn-ul Asgar b. Abdullah b. Cafer Mus'abüzzübeyri-Neseb-i Kureyş s. 83 23. Muhammed-ul Asgar b. Abdullah b. Cafer Küfe Leşkerinden Öldürülenlerin ve Yaralananların Sayısı :Küfe leşkerinden öldürülenlerin sayısı seksen sekizdi. Mes'udî-Murucuzzeheb c. 3, s. 88, Zehebi-Âlâm. c. 3, s, 203 Bir o kadar da, yaralıları vardı. Ömer b. Sa'd, kendi ölülerinin cenaze namazlarım kıldı ve onları defn ettirdi. Taberi-Tarih c. 6, s. 2&1 Şehidlerin Defni :Küfe leşkeri, Kerbelâ'dan çekilip gittikten sonra Gadıriyye köylüleri Kerbelâ şehidlerini bir günde defn ettiler. Taberi-Tarih c. 6, s. 261, 262 Hazret-i Hüseyn'in Kabrinin Belirsiz Edilmesi ve Kabrinden Yayılan Hoş Koku :Hazret-i Hüseyn'in kabrini belirsiz etmek için, kırk gün sonra kabrinin bulunduğu yere Fırat'tan su salınmışti. Esed oğullarından bir Bedevi gelip Hazret-i Hüseyn'in kabrini araştırdı. Toprakları avuç avuç alıp koklamağa ve Kabrin bulunduğu yere doğru yavaş yavaş gitmeğe başladı. Kabri bulunca da «Babam, anam Sana feda olsun! Senden ve Senin toprağından daha hoş, daha tatlı bir şey olmamıştır» diyerek ağladı. Sonra da:. «Onun düşmanları, kabrini belirsiz etmek istediler. Halbuki, kabrinin hoş kokulu toprağı, kabrine delâlet edip durmaktadır!» beytini söyledi. Zehebi-Âlâm! c. 3, s. 214, Ebülîida-ErBidâye ven'Nihaye c. 8, s. 203 Hazret-i Hüseyn'in Kabrini Kirleten Adamın Ailece Başlarına Gelenler :Esed oğulları kabilesinden bir adam, Hazret-i Hüseyn'in kabrini kirletmişti. Onun bütün evhalkına delilik, alaca ve cüzam hastalığı geldi. Onlar, yoksulluktan da kurtulamadılar. Zehebi-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 214 Demir Kalemin Havada Kanla Yazdığı Yazı :Rivayete göre: Küfelilerden bir cemâat, Hazret-i Hüseyin'i şehid ettikten ve Onun başını kestikten sonra ilk konak yerinde oturup şira içtikleri sırada, duvar üzerinden demir bir kalem çıkarak havada kanla şöyle yazmıştı: «Hüseyin'i öldüren bir Ümmet, Hisab ğünüjp'nun Dedesinin şefaatini nasıl uma bilir?!» Küfeliler, bunu görünce, Hazret-i Hüseyn'in başını orada bırakarak kaçtılar. Zehebî-Tarih-ul İslâm c. 3, s. 13 Yezîd ve Humeyd b. Müslim ile İbn-i Ziyad'a göndermişti. Üzerinde Nur Sütunu Yükselen Baş:Hazret-i Hüseyn'in şehid edildiği gün; Ömer b. Sa'd, Onun başım, Hâvliy b. Yezid ve Humeyd b. Müslim ile İbn-i Ziyad'a göndermişti. Havli, geç vakit vali köşküne gitti. Kapıyı kilitlenmiş buldu. Dönüp evine geldi. Hazret-i Hüseyn'in başım bir yere koyup üzerine büyükçe bir tas, leğen kapattı. Havli'nin iki karısı vardı. Birisi Esed oğullarından, diğeri Hadremîler-dendi. Hadramîlerden olan karısı Nevâr bint-i Mâlik diyor ki «Havli, Hüseyiriîn başını getirip evde büyükçe bir tasın, leğenin altına koyduktan sonra yatak odama girdi. Ona : (Ne haber var sende?) diye sordum. (Sana, dünyanın servetini getirdim : îşte, Hüseyn'in başı, senin yanında bulunuyor!) dedi. (Yazıklar olsun sana! Herkes, altın, gümüş getirirken, sen, Resûlullâh aleyhisselâmın oğlunun başım getirdin öyle mi?! Hayır! Vallahi, bu evde artık başım, senin başınla bir araya gelmiyecek-tir!) diyerek yataktan fırlayıp evin bir tarafına gittim. Bunun üzerine, Havli, Esedîlerden olan karısını yanına çağırdı. Ben, oturmuş, altında Hüseyn'in başı bulunan tasa, leğene bakıp duruyordum. Vallahi, hiç yanlış yok, gözüm, gökden, tasa kadar bir nûr'un direk gibi dikili verdiğini ve onun çevresinde beyaz bir kuşun da, kanat çırparak dolaştığını gördü!» Havli b. Yezid'im Hayal Kırıklığına Uğraması :Havli, Hazret-i Hüseyn'in başını, ertesi günü sabahleyin İbn-i Ziyad'a götürdü. Taberi-Tarih c. 6, s. 261-262 Sinan b. Enes-ün Nahai'nin söylemiş olduğu kıt'ayı okuyunca, İbn-i Zi-yad kızdı ve «O, insanların ana ve babaca en hayırlısı, Allah'ın kullarının en hayırlısı idi ise, onu, ne diye Öldürdün?!» diyerek Havli'yi azarladı ve ona mükâfat olarak ta hiç bir şey vermedi. İbn-i Abd-i Rabbih-Ikdüli'erid c. 2, s. 218 Hazret-i Hüseyn'in Başı, İbn-i Ziyad'ın Önünde :Hazret-i Hüseyn'in başı getirildiği zaman, İbn-i Ziyad, yemek yiyordu. İbn-i Sa'd-Tabakat c. 5, s. 100 Hazret-i Hüseyn'in başı, büyükçe bir tas, leğen içinde getirilip İbn-i Ziyad'in önüne konuldu. İbn-i Ziyad, elindeki değnekle, Hazret-i Hüseyn'in dudaklarına vurarak «Yakışıklı bir gençdi! Zehebî-Âlâm . c. 3, s. 209 Ebû Abdullah'ın saçı da kırlaşmış! Taberi-Tarih c. 6, s. 222 Hanginiz öldürdü onu?» dedi. Bir adam, ayağa kalktı. İbn-i Ziyad «Öldürülürken o, sana ne söyledi?» diye sordu. Adam, Hazret-i Hüseyn'in sözlerini nakl edince, İbn-i Ziyad'ın yüzü karardı, suratı asıldı. Zehebi-Âlâm. c. 3, s, 209 Zeyd b. Erkam’ın İbn-i Ziyad'a İhtan ve Hıçkırarak Ağlaması :Humeyd b. Müslim der ki «Ömer b. Sa'd, beni çağırdı. Ev halkının yanına varmamı, Ömer'e, Allah'ın bir fetih ve zafer nasib ettiğini ve kendisinin sıhhat ve afiyette olduğunu müjdelememi bana emr etti. Ben de, onun ev halkına gidip bildirilecek şeyleri bildirdim. Sonra, İbn-i Ziyad'ın yanına gittim. İbn-i Ziyad, köşkünde, halkla oturuyordu. Müsâade edilince, bazı kişilerle birlikte ben de, içeri girdim. Hüseyn'in başı, İbn-i Ziyad'ın önüne konulmuştu. İbn-i Ziyad'ın, elindeki değnekle onun ön dişleri arasına dokunup durduğunu görünce, Eshabdan Zeyd b. Erkam, ona (Çek şu değneği o dudak ve dişlerden ki, kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah'a vyemin ederim ki: Resûlullâh’ın dudaklarını, o dudakların üzerine koyarak onları öptüğünü gör-müşümdür!) dedi ve hıçkıra hıçkıra ağlamağa başladı. İbn-i Ziyad (Allah, senin iki gözünü ağlattı! Vallahi, eğer, sen, kocamış, bımamış, aklı gitmiş olmasaydın, şimdi senin boynunu vururdum!) dedi. Zeyd b. Erkam, kalkıp gitti. Halkın (Vallahi, Zeyd b. Erkam, bir söz söyledi ki, eğer, İbn-i Ziyad, onu işitmeydi, kendisini muhakkak öldürürdü!) dediklerini işittim. Onlara (Ne dedi?) diye sordum. (O, bizim yanımızdan geçerken (Bir kul, bir köleye sahip oldu! O da, onları uşak yaptı. Siz, ey Arap cemâati! Bu günden sonra hep kul, kölesiniz-dir! Siz, Fatıma'nın oğlunu, Öldürdünüz. Mercâne'nin oğlunu ise, kendinize vali yaptınız. Halbuki, o, sizin hayırlılarınızı öldürüyor, hayırsız, işe yaramaz olanlarınızı kendisine kul ediniyordur. Siz, bu zillete razı oldunuz. Zillete razı olan, kahr olsun!) diyordu, dediler.» Taberi-Tarih c. 6, s. 262 Enes b. Mâlik'in, İbn-i Ziyad'a İhtarı :İbn-i Ziyad, Hazret-i Hüseyn'in burnuna değnekle vurarak «Ben, bunun gibi güzel olanını görmedim!» dedi. İbn-i Ziyad, Hazret-i Hüseyn'in dişlerine değnekle vurduğu zaman, Enes b. Mâlik, ona «Vallahi, sen, günaha girdin! Senin değnekle vurduğun yeri,- Resûlullâh aleyhisselâm'in Öptüğünü görmüşümdür!» dedi. İbn-i Ziyad, dona kaldı. Efrülfida-Elbidâye Veninihâye c. 8, s. 190 Hazret-i Hüseyn'in Başının Küfe'de Teşhir Ettirilmesi :İbn-i Ziyad, Hazret-i Hüseyn'in başını Küfe caddesinde teşhir ettirdi. Taberi-Tarih c. 9, s. 264 Ardarda Kesilen Başların Getirildiği Köşk :Rivayete göre: Abdulmelik b. Uraeyr-ül Leysî, Küfe'deki vali köşkünü göstererek «Ben, bu köşkte Hüseyin b. Ali'nin başım, Ubeydullâh b. Ziyad'ın önünde bir kalkan üzerinde görmüştüm! Ondan sonra, Ubeydullâh b. Ziyad'ın başını Muhtar b. Ebî Ubeyd'in önünde gördüm! Daha sonra, Muhtar’ın başını, Mus'ab b. Zübeyr'in önünde gördüm! En sonra da, Mus'ap'ın başmı Abdul Melik'in önünde gördüm! Ben, bu sözü Halife Abdulmelik'e söyleyince, Abdulmelik, köşkün uğursuzluğundan kuşkulanarak oradan ayrıldı.» demiştir. Süyuti-TarîhuUıulefa s. 207-208 Şehîd Başlarının Küfe'ye Taşınması :Şehidlerden yetmiş ikisinin başı kesilerek Şimr b. Zilcevşen, Kays b. Eş'as, Amr b. Haccac ve Azre b. Kays ile birlikte İbn-i Ziyad'a gönderildi. Taberi-Tarih c. 6, s. 282 Mızraklara takılan başlardan : Yirmi ikisini, Hevazin, On yedisini, Husayn b. Nümeyr'le birlikte Temîm, On üçünü, Kays b. Eş'as'la birlikte Kindiler, Altı başı, Hilal-ül Âver'le birlikte Esed oğulları, Beş başı, Ayheme b. Züheyr'le birlikte Ezdiler, On iki başı da, Veîd b. Amr'la birlikte Sâkîfler Küfe'ye taşıdılar. Dineveri-Kitabülahbar s. 250 Hazret-i Hüseyn'in Ev Halkının, Kerbelâ'dan Küfe'ye Gönderilmesi ve Hazret-i Zeyneb'in Herkesi Ağlatan Sözleri:Ömer b. Sa'd; Muharebe günü ile ertesi günü de, Kerbelâ'da oturdu. Muharrem ayının on ikinci güîiü, Küfe'ye hareket edileceğinin halka bildirilmesini Humeyd b. Bükeyr-ül Ahmeri'ye emr etti. Hazret-i Hüseyn'in kızları, kız kardeşleri ve küçük çocuklardan yanlarında bulunanlarla hasta olan Ali b. Hüseyin de, birlikte olmak üzre, hepsi develer üzerinde kapalı hevdeçlere bindirildiler. Kurre b. Kays-ül Temîmî der ki «Bu kadınların, geçerlerken Hüseyn'in, oğullarının ve. Ev halkının cesedlerine Tasladıkları zaman, ellerini yüzlerine vurarak feryad ettiklerini gördüm. At üzerinde olduğum halde, Önlerine doğru vardım. Ben, hiç bir zaman, bunlarda görmüş olduğum kadar güzel kadın manzarası görmüş değilim! Vallahi, onların yüzleri, güneşten daha parlak ve güzeldi. Gördüğüm ve duyduğum şeylerden hiç unutamayacağım şey de, Fâtı-ma'nın kızı Zeyneb'in sözleridir. Zeyneb, kardeşi Hüseyn'in cesedi yanından geçerken : (Ey Muhammed'im! Ey Muhammed'im! Sana, göklerdeki Melekler, sa-lât-ü selâm getiriyorlar! Hüseyin ise, şu otsuz, boz kır çölde, tozlara, topraklara, kanlara bulanmış azaları, kesilmiş, biçilmiş, kırılmış, dökülmüş yatıyor! Ey Muhammed'im! Senin kızların esir edilmişler, zürriyetin hep öldürülmüşler! Sabah yelleri, onların üzerlerine tozlar, topraklar savuruyor, saçıyor!) diyordu. Vallahi, O, dost, düşman herkesi ağlattı.» Taberi-Tarih c. 6, s. 262 Küfeli Kadınların Feryadları :Hazret-i Hüseyn'in Ev halkı, Küfe'ye girerlerken, Küfelilerin kadınları çığlıklar koparıyorlar, ağlayorlardı. Hazret-i Hüseyn'in hasta olan oğlu Ali «Her halde şunlar, bize, bizim başımıza gelenlere ağlayorlardır? Bizi öldürenler, kimler ola?» dedi. Yâkubî-Tarih c. 2, s. 245 Küfe'de Geçirilen İlk Gece ve AH b. Hüseyin'i Üç Yüz Dirheme Satan Hayırlı Küfeli :Ali b. Hüseyin der ki «Babam Hüseyin şehid edilince, Küfe'ye götürüldük. Yanımıza bir adam gelip bizi evine götürdü. Örtüye bürünüp uyuduk. Sokakta süvarilerin gezindiklerini his etmedikçe, uyanamadık.» Zehebî-Âlam. c. 3, s. 217 «Küfelilerden bir adam, beni gizledi. Bana çok ikram etti. Her içeri girişinde ve dışarı çıkışında ağlayordu. Kendi kendime: (Eğer, yanı hayırlı ve vefalı olan bir kimse varsa, bunun yanıdır!) diyordum. Nihayet, İbn-i Ziyad’ın Dellâl'ı : (Haberiniz olsun ki: Ali b. Hüseyin'i kim bulursa hemen getirsin! Ona üç yüz dirhem bahşiş vereceğiz!) diyerek seslenince, ev sahibi yanıma girdi. Vallahi, o, yine ağlayordu. Ellerini, hemen boğazıma bağladı ve (korkuyorum!) dedi. Beni, bağlı olarak onların yanına götürdü. Onlara teslim edip- üç yüz dirhemi aldı. Ben ise, ona baka kalmıştım!» Mus'abüzzübeyrİ-Neseb-i Kurayş s. S8, İbn-i Sa'd Tabakat c. 5, s. 212 190 Hazret-i Zeyneb'in lbn-i Ziyad'la Münâkaşası :Hazret-i Hüseyn'in çocukları, kız kardeşleri ve hanımları, İbn-i Ziyad’ın huzuruna getirildiler. Hazret-i Fatıma'nın kızı Hazret-i Zeyneb, elbisesinin en kötüsünü ve âdisini giymiş, tanınmamak, belirsiz olmak istemişti. Fakat kendisinin hizmetçileri çevresinde dönüp dolaşıyorlar, hizmet ediyorlardı. Hazret-i Zeyneb, içeri girince, oturdu. İbn-i Ziyad «Kim bu oturan hanım?» diye sordu. Hazret-i Zeyneb, ona cevap vermedi. İbn-i Ziyad, sorusunu üç kerre tekrarladı. Hepsinde de Hazret-i Zeyneb, ona cevap vermedi. Hazret-i Zeyneb'in hizmetçilerinden birisi «O, Zeyneb bint-i Fâtıma'dır!» dedi. İbn-i Ziyad «Hamd olsun Allah'a ki ayıp ve kusurlarınızı ortaya dökerek sizi rüsvay etti, öldürdü! , Ortaya attığınız gülünç ve boş beyanlarınızı yalana çıkardı!» dedi. Hazret-i Zeyneb «Hamd olsun O Allah'a ki: Mühammed aleyhisselâm'a mensubiyetle bizi şereflendirmiş ve bizi husîsî bir temizlikle günah kirlerinden de, temizlemiştir. Hayır! İş hiç de senin dediğin gibi değildir. Allah, ancak, fâsikları (hak yoldan sapmış, çıkmış olanları) rezil ve rüs-vay eder, fâcirlerin (azmış, günaha dalmış olanların) asılsız laflarım yalana çıkarır!», dedi. İbn-i Ziyad «Ehl-i Beyt'inize Allah'ın yaptığını nasıl görüyor, nasıl yorum-luyorsun ya?» diye sordu. Hazret-i Zeyneb, Âl-i İmran sûresinin Uhud şehidleri hakkındaki yüz elli dördüncü âyetinden «..Üzerlerine öldürülmek yazılmış, takdir edilmiş olanlar, muhakkak, yatacakları, öldürülecekleri yerlere çıkıp gideceklerdi.» mealli kısmını okuduktan sonra: Allah; Âhirette, seninle Onları bir araya getirecek, Allah'ın huzurunda Onlarla muhakeme olunacak, dâvalaşacaksınız!» dedi. İbn-i Ziyad, Hazret-i Zeyneb'in verdiği cevaba kızdı. Ona zulüm ve işkence yapmak istedi. Amr b. Hureys «Allah, valiye iyilikler versin! Bu, nihayet, bir kadındır. Kadın, söylediği her hangi bir şeyden dolayı sorumlu tutulur mu? Sen, ona, bozuk ve karışık sözlerinden dolayı ne çıkış, ne de, onu kına!» dedi. İbn-i Ziyad, Hazret-i Zeyneb'e «Allah, senin Ehl-i Beyt'inden, taşkınlık ve azgınlıktan direnen ve ileri gidenleri böyle yok etmekle, içimin derdini giderdi, beni ferahlattı!» dedi. Hazret-i Zeyneb, kendisini tutamayarak ağladı ve sonra da «Sen, benîm yetişmiş yiğitlerimi Öldürdün! Ehl-i Beytimi yok ettin! Ailemin on şereflilerini, Büyüklerini, yükselen dallarımı kollarımı kestin, biçtin! Soyumu, kökümü kopardın, kuruttun! Eğer, senin, bullardan, derdin iyileşebiliyor, için rahatlaşabiliyorsa, iyi-leş ve rahatlaş bakalım!» dedi. İbn-i. Ziyad «Bununki bir cesaretlilik ve kahramanlaşmaktır. Gerçek. Senin baban bir şâirdi ve kahramandı.» dedi, Hazret-i Zeyneb «Kadınlar için, cesaret ve kahramanlaşma olmaz. Benim cesaret ve kahramanlığım, felâketlerle karşılaşmaktan, söylediklerim de, derdimin hafiflemesi için, içimden fışkıranlardan ibarettir!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 262-263 İbn-i Ziyad'ın, Ali b. Hüseyin'le Münâkaşası ve Onu Öldürmeğe Kalkışması:Ali b. Hüseyin, İbn-i Ziyad’ın yanına götürülünce, İbn-i Ziyad, Ona: «îs-min ne?» diye sordu. Ali b. Hüseyin «Ben, Ali b. Hüseyin'im!» dedi. İbn-i Ziyad «Allah, Ali b. Hüseyin'i öldürmedi mi?» diye sordu. Ali b. Hüseyin, sustu. İbn-i Ziyad «Ne diye konuşmayorsun?» dedi. Ali b. Hüseyin «O, benim kardeşimdi. Ona da, Ali denirdi. Halk, Onu öldürdü!» dedi. İbn-i Ziyad «Onu, muhakkak, Allah, öldürdü!» dedi. Ali b. Hüseyin, sustu. İbn-i Ziyad «Ne diye konuşmayorsun?» diye sordu. İbn-i Sa'd-Tabakat'ç. 5, s. 212, Taberi- Tarih c. 6, s. 263 Ali b.Hüseyin «Allah; ölenin, ölümü zamanında, ölmeyenin de uykusunda ruhlarını alır-. (Zümer: 42) Mus'abüzzübeyrî-Neseb-i Kurayş s. 58 «Allah'ın izni olmadıkça, hiç bir kimse için, ölmek yoktur. (Âl-i İmran 145)» mealli âyetleri okudu. İbn-i Ziyad «Vallahi, sen de onlardansın! Bakınız buluğ çağına ermiş mi Vallahi, ben, onu erkeklik çağma ermiş sanıyorum.» dedi. Mürrî b. Muaz-ül Ahmerî, Ali b. Hüseyn'in eteğini açıp baktı. «Evet! Buluğ çağına ermiş!» dedi. İbn-i Ziyad «Öldür onu!» diye emr etti. Ali b. Hüseyin «Ya şu kadınlara kim bakıp çekecek?» dedi. AH b. Hüseyn'in halası Hazret-i Zeyneb «Ey İbn-i Ziyad! Senin bize yaptığın yeter. Döktüğün kanlarımıza daha doymadın mı? Bizden hiç kimse mi bırakmayacaksın?» diye bağırarak Ali b. Hüseyn'in boynuna sarıldı ve İbn-i Ziyad'a «Eğer, sen, Mü'min isen, senden, Allah hakkı için. dileyorum: Onu Öldüreceksen, beni de, onunla birlikte öldür!» dedi. Ali b. Hüseyin, seslendi: «Ey İbn-i Ziyad! Secinle şu kadınlar arasında —iddia ettiğin gibi— bir akrabalık varsa, onları, gidecekleri yere, Allah korkulu bir adamla yolla da, İslâmiyetin gerektirdiği şekilde onlara sahip oisun!» dedi. İbn-i Ziyad, Ali b. Hüseyn’e baktı, baktı. Sonra da, oradaki halka yönelerek «Akrabalık, ne şaşılacak şey! Vallahi, ben, bunu da, bununla birlikte Zeyneb'i de, isteyerek Öldürebileceğimi sanıyordum!» dedikten sonra, Ali b. Hüseyn’e «Kadınlarınızla birlikte sen git!» dedi. İbn-i Ziyad'ın Küfelüere Hitabı :İbn-i Ziyad, emr etti. «Essalâtü câmiatün—Namaz için toplanınız!» diyerek seslenildi. Halk, Ulu câmi'de toplandı. İbn-i Ziyad, minbere çıktı ve : «Hamd olsun Allah'a ki, hakkı ve hak sahiplerini muzaffer ve üstün kıldı. Mü'minler Emîri Yezîd b. Muaviye'ye ve Onun cemaatına yardım etti! Yalancı oğlu yalancı Hüseyin b. Ali ile onun taraf darlarını da, Öldürdü!» dedi. Abdullah b. Afif'in, İbn-i Ziyad'i Red Etmesi ve Asılması :İbn-i Ziyad, sözlerini bitirmeden, Abdullah b. Afif-ül Ezdî, sıçrayıp ayağa kalktı. Kendisi, Hazret-i Ali tarafdarlarındandı. Cemel günü, Hazret-i Ali'nin yanında sol gözünü, Sıffm günü de, başına ve kaşına indirilen kılıç darbelerile sağ gözünü gayb etmişti. Gündüzleri, geceye kadar Ulu câmi'den ayrılmaz, namaz kılar, gece olunca evine dönerdi. Abdullah b. Afif, İbn-i Ziyad'ın sözlerini işitince, kızdı ve «Ey Mercâ-ne'nin oğlu! Yalancı oğlu yalancı, sensin ve senin babandır! Yalancı oğlu yalancı, seni vali yapan ve onun babasıdır! Ey Mercâne'nin oğlu! Sizler, Peygamberin Oğullarını öldüreceksiniz de, Sıddîkların, dosdoğruların kelâmiyle, ağzıyla mı konuşacaksınız?!» diyerek İbn-i Ziyad'a çıkıştı. İbn-i Ziyad «Yanıma getiriniz onu!» dedi. İbn-i Ziyad'ın kethüdaları, adamları, Abdullah b. Afifin üzerine üşüştüler, onu tuttular. Abdullah b. Afif de, Ezdîlerin parolası olan (Yâ Mebrûr!) diye seslenerek kabilesini imdada çağırdı. Abdurrahman b. Muhannef-ül Ezdî, oturduğu yerden «Yazıklar olsun senden başkasına! Sen, kendini de, kavmini da helak ettin!» dedi. O zaman, Küfe'de Ezdîlerden yedi yüz asker vardı. Ezd gençlerinden bazıları, Abdullah b. Afif'i kurtarıp ev halkına teslim ettiler. İbn-i Ziyad ise, tekrar adamlar göndererek onu getirtti ve öldürttü. Seb-ha mevkiinde asılmasını da, emr etti. Cesedi de, oraya götürülüp asıldı. Taberi-Tarül c. Ö, s. 263-264 Hazret-i Hüseyn'in Ev Halkının Yezid'e Yollanması :Hazret-i Hüseyn'in Ev halkı, Küfe'ye getirildiği zaman, İbn-i Ziyad, onların ayrı bir yerde ve güya en güzel şekilde barındırılmalarını, giyim ve kuşamlarının da sağlanmasını emr etmişti. Taberî-Tarih c. 6, s. 222 Onların yol hazırlıkları görüldü. İbn-i Ziyad, Ali b. Hüseyn'in de, ellerinin, zincirle boynuna bağlanmasını emr etti. Taberi-Tarih c. 6, s. 264 Elleri, boyunlarma bağlananlar, en büyüğü Ali b. Hüseyin olmak üzre, on iki çocuktu. İbn-i Abd-i Rabbih-Ikdülferid c. 2, s. 219 İbn-i Ziyad, Hazret-i Hüseyn'in Ev halkım, Muhaffez b. Salebe ile Şimr b. Zilcevşen'în yanına katarak Yezid'e yolladı. Ali b. Hüseyin, Yezid'in yanma varıncaya kadar, ne Muhaffez'le, ne de Şimr'le konuştu. Muhaffez'in Küstahlığı ve Yezîd'in Onu Azarlaması :Hazret-i Hüseyn'in Ev halkı, Yezid'in kapısına geldikleri zaman, Muhaffez b. Salebe «îşte, Muhaffez b. Salebe! Mü'minler Emîrine, soysuz, yalancı ve sapkın olanları getirdi!» diyerek bağırdı. Yezid b. Muaviye ise, ona «Muhaffez'in anasından daha kötü a?ıa doğmamıştır!» diyerek karşılık verdi. Muhaffez «Halkın en ahmakının ve en ahmak analısının başını getirdim!» diyerek bağırınca da, Yezid: «Muhaffez'in anasından daha ahmak ana doğmamıştır! Fakat, Hüseyin, benimle ilgilenmemiş beni tanımamış ve bana haksızlık etmiştir!» diyerek mukabele etti. Taberi-Tarih c. 6, s. 384, 266 Şehid Başlarının Yezid'e Gönderilmesi :İbn-i Ziyad, Zahr b. Kays'ı çağırttı. Ebû Bürde b. Avf-ül Ezdî ile Târik b. Zabyan-ül Ezdî'yi de, onun yanına kattı. Bunlar da, Hazret-i Hüseyin'le Ehl-i Beyt ve Eshabının başlarını Yezid b. Muaviye'ye götürdüler. İbn-i Abd-i Rabbifa Ikdülferid c. 2, s. 218, Taberi-Tarih c. 6, s, 264 Şam'a taşınan başlar : 1. Hazret-i Hüseyin b. Ali, 2. Ali b. Hüseyin, 3. Abdullah b. Hüseyin, 4. Abbas b. Ali, 5. Cafer b. Ali, 6. Osman b. Ali, 7. Muhammed b. Ali, 8. Ebû Bekir b. Ali, 9. Abdullah b. Ali, 10. Ebû Bekir b. Hasan, 11. Kasım b. Hasan, 12. Abdullah b. Hasan, 13. Abdullah b.Akîl, 14. Cafer b. Akîl, 15. Abdurrahman b. Akil, 16. Muhammed b. Ebî Saîd b. Akıl, 17. Muhammed b. Abdullah b. Cafer, 18. Avn b. Abdullah b. Cafer'e âid olmak üzre on sekiz baş idi. Bunlar, Şam'da asılarak teşhir edildi. İbn-i Habib-Kitabülmuhabber s. 490-491 Yezid, Zahr'a «Allah, cezanı versin! Arkanda ve yanında ne haberin var?» dedi. Zahr «Ey Mü'minler Emîri! Seni, Allah'ın fethi ve yardımı ile müjdelerim!» dedi. İbn-i Abd-i Rabbih Ikdülferid c. 2, s. 218, Taberi-Tarth c. 6, s. 264 Zahr (Dineverî'ye göre: Şimr) : «Hüseyin b. Ali; Ehl-i Beyt'inde^ı on sekiz, Taraf darlarından da altmış kişi ile yanımıza geldi. Kendisini karşıladık. Vali İbn-i Ziyad'ın emri üzre teslim olmak mı, yoksa, çarpışmak mı istediklerini kendilerinden sorduk. Orilar, çarpışmayı, teslim olmaya tercih ettiler. Sabahleyin, güneş doğarken üzerlerine yürüdük. Kendilerini, her taraflarından çepçevre kuşattık. Onlar, kılıçlara tutuldukları zaman; en sığımlamayacak yüksek, çukur yerlere —şahinden kaçan güvercinler gibi— sığınmağa çalışıyorlardı! Vallahi, ey Müminler Emîri! Deve boğazlanacak veya kuşluk uykusu uyunacak kadar bir müddette onların sonuna erdik!. İşte, Sana onları» cansız cesedleri! Topraklara bulanmış elbiseleri ve yüzleri! Şimdi, güneş, onları eritmekte! Rüzgârlar, onların üzerlerine tozlar, topraklar saçmakta! Ziyaretçileri de, akbabalar ve kartallardır! Onları, yiyor ve bayram ediyorlardır!» dedi. Yezid'in Üzüntü ve Pişmanlık Duyması :Yezid'in gözleri yaşardı ve «Ben, sizden, sizin- tâatımzdan, Hüseyn'in öldürülmesinden başka türlü bir hareket bekler ve isterdim. Allah, Sümeyye'nin (Mercâne'nin) oğluna lanet etsin! Vallahi, onunla ben buluşsaydım, konuşsaydım, onun suçunu bağışlar, kendisim bırakırdım. Allah, Ebû Abdullah (Hüseyin)e rahmet etsin!» dedi. İbn-i Abd-i Rabbih Ikdülferid c. 2, s. 218, Taberi-Tarih c. 6, s. 264, Dineveri Kitabül'ahbar s. 260-261 Hazret-i Hüseyn'in Başı Yezid'in Önünde :Hazret-i Hüseyn'in başı, bir tas içinde olduğu halde, Yezid'in önüne getirilip konuldu. Güzel bir koku yayılır gibi oldu. Yezid, uşağına emr etti. Tasın üzeri açıldı. Hazret-i Hüseyn'in başım görünce, Yezid'in yüzü kızardı. «Ben, Ebû Abdullah'ın bu yaşa eriştiğini sanmıyordum!» dedi. Zehebî-Alam. c. 3, s. 210 Yezid'in âzadlısı Kasım b. Abdurrahman der ki «Hüseyin'le Ehl-i Beyt ve Eshabının başları, Yezid'in önüne konulunca, Yezîd, Husayn b. Humam’ın: «Bunlar, başa büyük işler açan, üstün gelmek istiyen adamların başlarıdır ! Onlar, bize karşı, en çok isyan ve haksızlık edici idiler!» mealli beytini okudu ve «Vallahi, ey Hüseyin! Eğer, seninle, ben buluşsa ve görüşseydim, seni Öldürmezdim!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 264-267 Ebû Berze'nin, Yezid'e İhtarı :Yezîd, elindeki değneği, Hazret-i Hüseyn'in dişlerine ve ağzına vurunca, Peygamberimizin Eshabından orada bulunan Ebû Berzet-ül Eslemî : «Sen, Hüseyn'in dişleri ve ağzına mı değnekle vuruyorsun?! Onun dişinden ve ağzından değneğini çek ki: ben, arada sırada, Resû-lullâh aleyhisselâmın, onları öptüğünü görmüşümdür! Ey Yezîd! Sen, Kıyamet günü, Allah'ın huzuruna, İbn-i Ziyad, kayırıcın olduğu halde, gelecek ve çıkacaksın! Hüseyin ise, Kıyamet günü, Allah'ın huzuruna, şefaatçisi Muhammed aleyhisselâm olduğu halde, gelecek ve çıkacaktır!» diyerek Yezîd'in yanından ayrıldı. Taberi-Tarih c. 6, s. 267-268 Yezid'in, Hazret-i Hüseyin İçin Yas Tutmasını Kansma Emr Etmesi :Yezîd b. Muaviye'nin karısı Hind bint-i Abdullah, üzerine çarşaf alarak Yezîd'in huzuruna çıktı ve «Ey Mü'minler Emîri! Resûlullâh aleyhisselâmm kızı Fatma'nın oğlu Hüseyn'in başı mı bu?» diye sordu. Yezîd «Evet! Sen, onun için feryad et. Resûlullâh'ın kızının oğlu ve Kureyşin katkısız soylusu ve hâlisi için yanaklarına vur! İbn-i Ziyad, onun üzerine yürüyüp onu öldürmekte acele etti. Allah da, onu öldürsün!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 267 Mervan'in Sevinci ve Kardeşinin Üzüntüsü :Kasım b. Buhayt der ki «Küfe heyeti, Hüseyn'in başını getirdikleri zaman, Dımaşk mescidine girdiler. Mervan b. Hakem, onlara «Ne yaptınız?» diye sordu. Küfe heyeti de «Onlardan on sekiz adam yanımıza geldiler. Vallahi, onların sonuncusuna kadar haklarından geldik! İşte, onların başları ve esir edilenler!» deyince, Mervan, sıçrayıp kalktı ve mescidden ayrıldı. Mervan'ın kardeşi Yahya b. Hakem de, onların yanına vardı. Onlara «Ne yaptınız?» diye sordu. Küfeliler, Mervan'a söylediklerini tekrarlayınca, Yahya: «Siz, Kıyamet günü, Muhammed aleyhisselâmın huzuruna alınmaktan mahrum ve memnu'sunuz! Ben, artık, sizinle hiç bir iş üzerinde bulunmayacak, ve iş birliği yapmayacağım!» diyerek yanlarından ayrıldı ve Yezîd b. Muaviye'nin yanına vardı. O sırada, Kerbelâ şehidlerinin başları, Yezİd'in önünde idi. Taberi-Tarih c. 6, s. 267 Yahya b. Hakem, okuduğu iki beyitte : (Taf (Kerbelâ) yanında eriyip gidenler; soysuz, girinti, yüzsüz, değersiz köle Ziyad'ın oğlundan sana daha yakındılar. Sümeyye'nin kumlar sayısınca nesli akşamlasın da, Muhammed Mustafâ'nın Hânedân'ından, neslinden bu gün kimse kalmasın ne yazık!) deyince, Yezid b. Muaviye, Yahya b. Hakem'in göğsüne vurup (Sus!) dedi.» Yezid'in Kendi Görüşünü ve Muhakemesini Şamlılara Açıklaması:Yesid'in daveti üzerine Şam Eşrafı gelip çevresinde oturdular. Taberi-Tarih c. 6, s. 265 Yezid, Husayn b. Humam’ın bir beytini okuduktan sonra, Hazret-i Hüseyn'in başına baktı. Yanındakilere yüzünü çevirdi: «Bilirmisiniz bu, neden ileri geldi? Hüseyin (Benim Babam Ali, onun babasından hayırlıdır! Anam Fâtıma, onun anasından hayırlıdır! Dedem Resûlullâh aleyhisselâm, onun dedesinden hayırlıdır! Ben de, ondan hayırlıyım! O halde, bu işe (Halifeliğe) ben, ondan daha lâyık ve müstahıkkım!) dedi. Onun, babasının, benim babamdan hayırlı olduğu sözünü ele alalım: Babam, onun babasile muhakeme ve murafaa olundu, duruştu. Hangisi lehinde hüküm verildiği, herkesin malûmudur. Onun, anasının, benim anamdan hayırlı olduğu sözüne gelince, Allah için söylemek lazımsa, Resûlullâh aleyhisselâmm kızı Fâtıma, benim anamdan hayırlıdır. Onun. Dedesinin, benim dedemden hayırlı olduğu sözüne gelince, and olsun ki Allah'a ve Âhiret gününe inananlardan bir kimse yoktur ki bizi Resûlullâh'a denk tutsun! Hüseyn'in, kendisini Halifeliğe benden daha lâyık ve müstahık görmesi ise, kendi görüşü ve anlayışından ileri gelmektedir ve : (De ki: ey mülkün sahibi Allah! Sen, mülkü, dilediğine verirsin! Sen, mülkü, dilediğinden alırsın! Sen, dilediğini aziz edersin! Sen, dilediğini zelil edersin! Hayr, yalnız Senin elindedir. Şüphe yok ki: Sen, her şeye hakkıyla kadirsin! (Al-i Imran: 26) âyetini iyi okumamig galiba!» dedi. Taberf-Tarih c. 6, s. 265 Hazret-i Hüseyn'in Ev Halkı, Yezîd'in HuzurundaHazret-i Hüseyn'in oğlu Ali ile çocuklar ve kadınlar, Yezİd'in huzuruna getirildiler. Hazret-i Hüseyn'in, Yezid'e gönderilen Ev halkı arasında on iki çocuk bulunuyordu. En büyüğü, Ali b. Hüseyin'di. Çocukların elleri boyunlarına bağlanmıştı! İbn-i Abd-i Rabbih-Ikdülferid c. 2, s. 219 Halk, Hazret-i Hüseyn'in Ev halkına bakıyorlardı. Taberi-Tarih. c. 6, s. 265 Hazret-i Hüseyn'in kızı Fâtıma (ki Sükeyne'nin büyüğü idi), Yezid'in huzuruna girince «Ey Yezîd! Resûlullâh'ın kızları, esirmidirler?» diye sordu. Yezid «Ey kardeşimin kızı! Böyle olmasını, ben de istemez, hoş görmezdim» dedi. Fatıma «Vallahi, altun, gümüş halkalarımız., bizde bırakılmadı. Nemiz varsa, hepsi yağmalandı!» dedi. Yezîd «Ey kardeşimin kızı! Senden alman şeyler, sana fazlasile gelecektir.» dedi ve Hazret-i Hüseyn'in Ev halkından alınan şeyleri sordurdu. Hepsini, fazlasile ödedi. Bunun için, Sükeyne «Yezîd b. Muaviye'den daha hayırlı bir kâfir görmedim!» derdi. Taberi-Tr-ih c. 6, st 267 Hazret-i Hüseyn'in Ev halin, Yezîd'in önünde oturdukları zaman, Yezid, on-ların, üstlerinin, başlarının perişanlığını görünce «Allah, Mercâne'nin oğlunu hayırdan uzaklaştırsın! Eğer, bunlarla, onun arasında bir akrabalık ve hısımlık olaydı, size, bu işi yapmaz, sizi, bana böyle göndermezdi!» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 2«5 Yezîd'in, Ali b. Hüseyin'le Münâkaşası :Yezîd, bir ara, Ali b. Hüseyn’e «Ey Ali! Baban, benimle akrabalık ilgisini kesmişti. Hakkımı, bilmek, tanımak istememişti. Hâkimiyet ve saltanatımı elimden çekip almağa kalkışmıştı. Bak! Allah da, ona ne yaptı!» dedi. Ali b. Hüseyin «Gerek yerde, gerek nefislerinizde her hangi bir musibet vukua gelmemiştir ki bu, bizim, onu, yaratmamızdan önce, mutlaka Kitab'da yazılmıştır. Şüphesiz ki bu, Allah'a göre kolaydır. Allah, bunu, elinizden çıkana tasalanmayasınız, Onun, size verdiği ile de sevinip şımarmayasımz diye yazmıştır. Allah, çok böbürlenen her kibirliyi sevmez. (Hadid: 22-23)» mealli âyetleri okudu. Yezîd ise Ona «De ki: sizi çarpan her musibet, kendi ellerinizin işleyip kazandığı günahlar yüzündendir. Bununla beraber, Allah, bir çoğunu da, af eder de, musibete uğratmaz. (Şûra: 30)» mealli âyeti okudu. Taberi-Tarih c. 6, s. 265, 267. «Bu, sana ve babana, o âyetten daha münâsiptir» dedi. Hazret-i Hüseyn'in Ev Halkı Hakkında Yapılacak Muamelenin Görüşülmesi ve Kararlaştırılması :Yezid, yanındakilere «ey Şamlılar! Şunlar hakkında, siz ne yapmamı düşünürsünüz?» diye sordu. İçlerinden bir adam «kötü köpek eniklerini yanında tutma!» dedi. Küfe eski valisi Nûman b. Beşir-ül Ensârî ise «Resûlullâh aleyhisselâm, Onları^ bu halde görse, ne yapar idiyse, senin de, Onlara öyle yapmanı uygun görürüm!» dedi. Yezid «Doğru söyledin. Onları, serbest bırakınız. Giydirip kuşatınız. Onlara, mutfaktan yemekler çıkarınız. Kendilerine, bir çok bağış ve bahşişler de, verilsin!» dedi. İbn-i Abd-i RabbüVIkdütferid c. 2, s. 219 202 Mor suratlı Şamlının Küstahlığı ve Yezid'in, Hazret-i Zeyneb'Ie Münâkaşası :Fâtıma bint-i Ali der ki «Yezid b. Muaviye'nin önünde oturduğumuz ve bize acıdığı, hakkımızda bir şeyler emir ettiği sırada, Şamlılardan kızıl, mor suratlı bir adam ayağa kalkıp Yezid'e (Ey Mü'minler Emîri! Şunu, bana armağan et!) diyerek beni, Yezîd'den istedi. Ben, güzel bir kızdım. Onun, bu isteği karşısında korktum, ürperdim ve titredim. Zan ettim ki, bu istek, onlar için caiz ve mümkindir. Kız kardeşim Zeyneb'in entarisinden yapıştım. Kız kardeşim Zeyneb, benden büyük ve akıllı idi. Bunun caiz olmadığını bilirmiş. - (Yalan söyledin! Vallahi, sen kötüleştin ve alçaklaştm! Bu, ne sana, ne de ona (Yezîd'e) helâl ve caiz değildir!) diyerek Şamlıya çıkıştı. Yezîd, kızdı. Ablama: (Sen de vallahi, yalan söyledin! Bu, benim için helâl ve caizdir! Ben, bu işi yapmak isteseydim, yapabilirdim!) dedi. Ablam Zeymeb: (Hayır, Vallahi, Allah, bunu, sana helâl kılmamıştır. Milletimizden çıkmadıkça, dinimizden başka bir din tutmadıkça, bu, senin İçin de, mümkin olmaz!) dedi. Yezîd, büsbütün kızdı ve (demek, ben, böyle yaparsam, babanın ve kardeşinin dininden çıkacağını ileri sürüyor, bana karşı geliyorsun?) dedi. Ablam Zeyneb (Allah'ın dininden ki o, Babamın dini, Kardeşimin dini ve Dedemin dinidir. Allah; seni de, senin babanı da, senin dedeni de, ona hidayet etmiştir!) dedi. Yezîd (yalan söyledin ey Allah düşmanı kadın!) dedi. Ablam Zeyneb (Sen, haksız yere sövüp sayan, kudret ve hâkimiyetinle ezen bir Emîr misin yoksa?!) deyince, Yezîd, utanır gibi oldu ve sustu. Samlı adam (Ey Mü'minler Emîri! Şu kızı bana armağan et!) diyerek dileğini tekrarladı. Yezîd (Allah, sana döşeğinde Ölmek hükmünü ihsan edinceye kadar, bekâr kal!) dedi. Taberi-Tarih c. 6, S. 265 Şamlılardan bir adam da «Onların kadınları, bize helâldir!» demişti. Ali b. Hüseyin «Yalan söyledin! Dinimizden çıkmadıkça, bu, senin için mümkin olmaz!» dedi. Mus'abüzzübeyri-Nesebi Kureyş s. 56 Hazret-i Hüseyin için Üç Gün Matem Tutulması :Yezîd b. Muaviye, Hazret-i Hüseyn'in Ev halkını, kendi ev halkının yanına gönderdi. Muaviye Hanedanı kadınlarından, onları karşılamayan hiç bir kadın kalmadı. Taberi-Tarih c. 6, S. 265 Onlar, İçeri girerlerken, Yezîd'in kadınları, Muaviye b. Ebî Süfyan'ın kızları ve hanımı feryad ve figan ettiler. Taberi-Tarih c. 6, S. 265 Yezîd, Ebû Süfyan Hanedanı kadınlarının Hazret-i Hüseyin için üç gün ağlamalarını, matem tutmalarım emr etti. Zehebi-Âlâm, c. 3, s. 204 Onlar, Hazret-i Hüseyin için üç gün matem tuttular. Feryad ettiler ve ağladılar. Taberi-Tarih c. 6, S. 265 Yezîd'in karısı da, ağladı. , ' Yezîd «Kureyşin Büyüğü için ağlamak, ona düşen bir hak ve vazifedir!» dedi. Zehebi-Âlâm, c. 3, s. 204 Yezid'in, Ali ve Ömer b. Hüseyin'le Birlikte Yemek Yemesi :Yezîd; Ali b. Hüseyin'i yanına çağırmadîkca, bir şey yemez, içmezdi. Taberi-Tarih c. 6, S. 265 Yezîd; yemeği hazırlandığı zaman, Ali b. Hüseyin'i ve onun kardeşi küçük Ömer'i çağırır, onlarla birlikte yerdi. Ömer b. Hüseyn'in, Halid b. Yezid'le Nasıl Güreş Tutacağı :Yezîd, bir gün, Ömer b. Hüseyn’e «Su oğlum Hâlid'le (ki Ömer'in yaşıdı idi) güreşe bilir misin?» diye sordu. Ömer «Olur! Bir kılıç, bana ver! Bir kılıç ta, ona ver! Onunla çarpışayım. Bak, hangimiz dayanabilecek!» dedi. Yezîd, onu, bağrına bastı ve : «Anladım ki erkek yılan ısırır. Yılan, yılandan başka bir şey doğurur mu?» dedi. Dineveri-Kitabülahbar s. 261, İbn-i Esir-El'Kâmil c. 4, s. 45 Yezîd'in, Ali b. Hüseyn’e Bir Teklifi ve Numan b. Beşîr'e Direktifi:Yezîd b. Muaviye, Ali b. Hüseyn’e «Yanımızda kalmak, oturmak istersen, akrabalık hakkını gözetir, seni ağırlarız. Memleketine gitmek istersen, seni, memleketine gönderirim?» dedi. Ali b. Hüseyin «Medine'ye gönderilmemi isterim» ddi. Mus'abüzzübeyri-Neseb-i Kureyş s. 58 Yezîd, Küfe eski valisi Numan b. Beşîr'e «Onların yol hazırlığını düzenle! Yanlarına, Şamlılardan, emniyetli, sâlih birisini kat. Onlarla birlikte atlılar ve yardımcılar da, gönder. Medine'ye kadar onları götürsünler!» diyerek emir ve direktif verdi. Taberi-Tarih c. 6, s. 265 Yezîd'in, Gidecekleri Sırada Ali b. Hüseyin'le Konuşması :Yezîd b. Muaviye, Ali b. Hüseyin'i, Medine'ye gitmek istedikleri sırada, yanma çağırdı. Ona : «Allah, Mercâne'nin oğluna lanet etsin! Vallahi, eğer, Hüseyin'le, ben, buluşsam, görüşseydim, benden ne isteseydi, onun arzusunu yerine getirir, ölümü, ondan uzaklaştırmak için, bütün gücümü harcar, hattâ gerekirse; bu yolda bazı çocuklarımı feda etmeyi bile, göze alırdım. Ne çâre ki Allah, gördüğün şeyi takdir etmiştir. . Senin her neye ihtiyacın olursa, bana yaz, yerine getirilir!» dedi. Onları, giydirtti, kuşattırdı ve kendilerile birlikte gönderdiği zata da, onlar hakkında gerekli emir ve tavsiyelerde bulundu. Taberi-Tarih c. 6, s. 260 Yezîd b. Muaviye, Hazret-i Hüseyn'in Ev halkının yol hazırlıklarını en güzel şekilde gördürdükten sonra yanlarına otuz atlı kattı. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 261 Dımeşk'tah Medine'ye doğru yola çıktılar. Geceleri, yola devam ettiler. Şamlı kafile başkanı olan zat ile atlılar, aradaki mesafeyi gayb etmeksizin önlerince gitmekte, bir yere kondukları zaman, onlardan ayrılıp bekçiler gibi çevrelerinde dönüp dolaşmakta, zaman zaman ihtiyaçlarını sorup gereklerini yerine getirmekte idiler. Medine'ye girinceye kadar onları bu şekilde götürdüler. Taberi-Tarih c. 6, s. 266 Yezîd'in, Ali b. Hüseyin Hakkında Müslim b. Ukbe'ye Emir ve Tavsiyesi:Ali b. Hüseyin der ki Yezîd (kavminin başına işler gelecektir. Sen, onlar arasına girme!) demişti. Harre günü olunca, Yezîd'in dediği oldu. Benim emânım hakkında Müslim b. Ukbe ile yazı gönderdi. Katl-i âmdan boşalınca, Müslim b. Ukbe, bana haber gönderdi. Yanına vardım. Önüme bir yazı attı. Yazının içinde (Ali b. Hüseyin hakkında hayr tavsiye ederim. O onların işlerine karışmış ise, kendisine emân ver ve onun suçunu bağışla. Onlarla bir olmamışsa, isabet ve iyi etmiştir!) diyordu.» Zehebi-Âlâm. c. 3, s. 217 Yezîd'in, Kerbelâ Faciasından, Önce Sevinç, Sonra da Nedamet Duyması :Yûnus b. Habîb'e göre: Yezîd b. Muaviye; Hazret-i Hüseyin'le Eshabının şe-hid olmalarına, önce, sevinmiş, sonra da, pişman olmuştur. İbn-i Ziyad’ın, Hazret-i Hüseyin tarafından yapılan teklifleri kabul etmeyip onu ve Eshabım şehid etmekle, Müslümanları, kendisine kinlendirdiğini ve kalblere düşmanlık tohumları ektiğini söylemiş «Allah, Mercâne'nin oğluna lanet etsin!» demiştir. Taberi-Tarih c. 7, s. 19 Yezîd; Kerbelâ faciasından dolayı İbn-i Ziyad'a-lanet eder ve kızar gibi görünmekle beraber, Ebüîfidâ'nın da dediği gibi : onu, ne azl etmiş, ne cezalandırmış, ne de, kınamıştır. Ebülfidâ.-Elbidâye Vennihaye c. 8, s. 203 Kerbelâ Katliamının, Emevî Saltanatının Yıkılmasına Sebeb Olduğu:Abdulmelik b. Mervan. Haccac b. Yûsuf e yazdığı bir yazısında : «Beni, şu Ehl-i Beyt'in kanlarını dökmekten uzak tut! Çünki, Hüseyin'i öldürdükleri zaman, Allah'ın, Harp oğullarından (Ebû Süfyan Ailesinden) nıülk-ü saltanatlarını soyup aldığını gördüm!» demiştir. İbn-i Abd-i Rabbih-Ikdülferid c. 2, s. 220 Hazret-i Hüseyn'in Şehîd Edilmesini Yezid mi Emr Etmişti?İbn-i Ziyad; Yezid'in ölümü üzerine, öldürülmekten korkarak Basra'dan Şam'a kaçarken, kılavuzunun yaptığı uyarmaya «Ben, uyumuyorum. Fakat, bir iş üzerinde düşünüyorum!» diye karşılık vermiş, kılavuz : «Ben, senin neler düşündüğünü biliyorum!» deyince de : «Haydi, ne düşündüğümü haber ver?» demişti. Kılavuz «Sen, her halde, Hüseyin b. Ali'yi öldürdüğüne pişman oluyor, Basra'daki beyaz sarayını, orada sana verilen maaştan artık mahrum kalacağını, zan ve tevehhümle Basralılardan öldürdüğün Ehl-i Beyt tarafdarların-dan dolayı duyduğun pişmanlığı düşünüyorsundur?» demiş, İbn-i Ziyad «Ey Yeşkür oğullarından olan kardeş! Sen, benim düşündüklerimden hiç birisini tutturamadın! Ben, Hüseyin'i öldürdüm amma, o, Mü'minler Emîrine ve Ümmetin topluluğuna karşı koymağa kalkmıştı. Mü'minler Emîri de, bana yazdı ve onu öldürmemi emr etti. Eğer, bu, yanlış bir hareket idi ise, sorumluluk, Yezîd'e düşer, bunun sorumlusu Yezîd olmak gerekir!» demiştir. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 384. İbn-i Abbas'ın, Yezîd'e yazdığı mektubunda açıkladığına göre : Hazret-i Hüseyn'in, Medine'den Mekke'ye gitmesinde Yezîd'in rolü, hatta Mekke'den Küfe'ye davet edilmesinde de onun parmağı vardı! Yâkubi-Tarih c. 2, s. 249 Nitekim, Medine valisine yazdığı yazısında, Hazret-i Hüseyinin bey'at için zorlanmasını Belâzüri-Ensabül'eşraf c. 4, s. 12, Taberi-Tarih c. 6, s. 188, bey'attan kaçındığı takdirde, boynunun vurulmasını emr eden de, Yezîd idi. Yâkubİ-Tarih c. 2, s. 241 İbn-i Ziyad'ın Endişelenmesi :Ömer b. Sa'd; Hazret-i Hüseyn'in şehâdetinden sonra İbn-i Ziyad'ın yanına dönünce, İbn-i Ziyad «Ey Ömer! Hüseyn'in öldürülmesi hakkında sana yazmış olduğum yazıyı bana geri ver!» dedi. Ömer «Emrin yerine getirildi. Yazı da gayb oldu!» dedi. , İbn-i Ziyad «Onu, muhakkak bulup bana getireceksin!» dedi, Ömer «Gayb oldu o!» dedi. İbn-i Ziyad «Onu, muhakkak bulup bana getireceksin!» diye ısrar edince, Ömer «Vallahi, o, Medine'de bana çatacak Kureyş'in koca karılarına karşı, kendimi savunmak için, yanımda alıkonulmuştur! Vallahi, ben, sana Hüseyin hakkında bir öğütte bulunmuştum ki, eğer, o Öğütü babam Sâ'd b. Ebî Vakkas'a yapmış olsaydım, Onun, üzerimdeki hakkını ödemiş olurdum!» dedi. İbn-i Ziyad'ın kardeşi Osman b. Ziyad «Ömer, doğru söylüyor. Vallahi, arzu ederdim ki: tek Hüseyin, öldürülmeyeydi de Kıyamete kadar Ziyad oğullarından, burunlarında halka bulunmayan (köle olmayan) bir tek kimse olmayaydı!» dedi. İbn-i Ziyad, buna itiraz etmedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 266, İbn-i Esîr-Elkâmil c. 4, s. 48 Mercâne'nin, İbn-i Ziyad'a Çatması :İbn-i Ziyad'ın anası Merçâne, İbn-i Ziyad'a« Sen, Resûlullâh'ın kızının oğlunu öldürdün! Cennet yüzü göremezsin artık!» diyerek çatardı. Zehebi-Âlâm. c. 3, s. 204 Ömer b. Sa'd'in Pişmanlığı:Humeyd b. Müslim der ki «Ömer b. Sa'd, benim dostumdu. Hüseyin'le çarpıştıktan sonra yanma gitmiş, halini sormuştum. (Sorma halimi; bir insan, evine, kötülük içki dönmezken, ben, kötülük için dönmüş; yakın akrabalık bağlarını koparmış ,büyük bir cinayet işlemi-şimdir! Dineveri-Kitabül'ahbar s. 260 İbn-i Ziyad'a itaat, Allah'a isyan etmişimdir!) dedi.» Zehebî-Alâm. c. 3, s. 204 Ömer b. Sa'd'in İleri Sürdüğü Mazeretler:Abdullah b. Zübeyr'in Küfe valisi Abdullah b. Muti', Ömer b. Sa'd'e : «Amucamn oğlunu öldürmeye gideceğine, Hemdan ve Rey'e gitmeyi tercih etseydin olmaz mıydı?» demişti. Ömer b. Sa'd «îşler, semâda takdir olunur. Ben, Kerbelâ vak'asından önce, Amucamın oğlunun işinden dolayı mâ zur görülmemi istemiştim. Fakat, dileğimin kabulüne yanaşılmadı ve kaçındığım şey ille bana yaptırıldı!» dedi. İbn-i Sa'd-Tabakat c. 5, s. 148 Şebes b. Rib'î'nin itiraflar ive Pişmanlığı:Şebes b. Rib'î «Allah, bu Küfe şehrine ne hayr verir, ne de, Küfelileri doğru yola götürür. Şaşmazmısınız ki: bizler; önce, AH b. Ebî Talib'in, O'ndan sonra da, oğlu Hasan'in yanında Ebû Süfyan Hanedanıyla beş yıl çarpıştık ta, sonradan Ali b. Ebî Talib'in oğluna (ki O, yer yüzü halkının hayırlısı idi) karşı düşmanlık ettik: Muâviye Hanedanı ve Zâniye Sümeyye'nin oğlu ile bir olup O'nunla çarpıştık ve O'nu şehid ettik ki bu, dalâletin dalâleti idi!» diyerek nedamet edip durmuştur. Taberi-Tarih c. 6, s. 250 Bir Sineğin mi, Yoksa, Hazret-i Hüseyn'in Kanını Dökmenin Cezası mı Sorulmak Gerektiği?Ebû Nu'm der ki «Bir adam, ihram hâlinde elbiseye sivri sinek kanı bulaştığı Tirmizi-Sünen c. 5, s. 657, yahut bir sineği öldürdüğü zaman, ne yapmak lâzım geleceğini İbn-i Ömer'den sormuştu. Ahmed b. Hanbel-Müsned 5568 inci Hadis İbn-î Ömer, ona (Sen, nerelisin?) diye sordu. Adam (Iraklıyım!) deyince, İbn-i Ömer (Hele şuna bakın! Resûlullâh aleyhisselâmın oğlunu öldürdüler de, şimdi, bana sivri sineğin kanından dolayı ne yapmak lâzım geleceğini soruyor! Halbuki, ben, Resûlullâh aleyhisselâm'ın: (Hasan ve Hüseyin ki Onlar, benim dünyada öpüp kokladığım iki Reyhanımdır!) buyurduğunu işitmişimdir» dedi. Ahined b. Hanbel-Müsned 5675 ve 5940 inci Hadisler, Tirmizi-Sünen c. 5, 8. 657 İbrahim en-Nahaî'nin Bir Sözü:İbrahim-ün Nahaî der ki: «Eğer, ben, Hüseyin'i şehid edenler arasında bulunsaydım ve Cennete de girebilseydim, Resûlullâh aleyhisselâmın yüzüne bakmağa haya ederdim!» İbn-i Abd-i Rabbih-Ikdülferid c. 2, a. S19 İbn-i Ziyad'ın, Medine Valisine Müjdeci Göndermesi:Hazret-i Hüseyn'in başı, Küfe'ye getirildiği zaman, İbn-i Zlyad, Abdulmelik b. Ebî Hâris-üs Sülemî'yi yanına çağırdı. Ona: «Medine'ye git! Amr b. Saîd b. As'a, Hüseyn'in öldürüldüğünü müjdele!» dedi. Amr b. Saîd, o zaman, Medine valisi idi. Abdulmelik, hastalığını ileri sürerek gitmek istemedi. İbn-i Ziyad, onu sıkıştırdı. «Medine'ye git! O, senden haberi alır almaz, sana altınlar verecektir! Haydi, hastalığını bahane etme! Bir hayvan satın al, hemen üzerine atla, yola düş!» dedi. Abdulmelik der ki «Medine'ye gelince, Kureygten bir zata rastladım. Bana (Ne haber var?) diye sordu. (Haber, valinin yanında!) dedim. (İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn! Hüseyin b. Ali öldürülmüş!) dedi. Amr b. Saîd'in huzuruna girdim. (Bana: arkanda ne haberin var?) diye sordu. (Valiyi sevindirecek şey var: Hüseyin b. Ali, öldürüldü!) dedim. (Onun öldürüldüğünü yüksek sesle ilan et!) dedi. Öldürüldüğünü yüksek sesle iylan ettim. Vallahi, Hâşim oğullan kadınlarının evlerinde, Hüseyn’e ağladıkları gibi bir ağıt, işitmiş değilim! Amr b. Saîd, güldü: (Bu ağıtlar, Osman b. Affan hakkındaki ağıtların karşılığıdır!) dedi. Sonra, minbere çıktı. Hüseyn'in öldürüldüğünü halka bildirdi.» Taberi-Tarih c. 6, s. 268 Hazret-i Hüseyn'in Şehadetinden Sonra Hazret-i Ümmü Seleme'nin, Peygamberimizi Rü'yada Görmesi:Rivayete göre: Selman demiştir ki «Ümmü Seleme'nin yanına. varmıştım. Ağlayordu O. (Ne için ağlayorsun?) diye sordum. (Resûlullâh aleyhisselâmı rü'yada gördüm: ağlayordu. Kendisinin başı ve sakalı da toz toprak içinde idi. (Yâ Resûlullâh! Sana ne oldu?) diye sordum. (Biraz önce Hüseyn'in şehâdetinde bulundum!) buyurdu dedi.» Hâkim-Müstodrek c, 4, s. 19. Acı Haberi Alınca, Hz .Ümmü Seleme'nin Bayılması:Hazret-i Hüseyn'in şehid edildiği haberini işitince, Medine'de ilk feryadı koparan, Peygamberimizin zevcesi Hazret-i Ürame Seleme oldu. «Eyvah Hüseyin'im! Eyvah Resûlullâh'ın oğlu!» diyerek feryad etti. Diğer Medine kadınları da, her taraftan feryada başladılar. Koparılan feryadlardan, Medine, yerinden oynadı. O güne kadar, bunun bir benzeri daha görülmemişti. Yâkubi-Tarih c. 2, s. 246 İbn-i Sîrin «Kadınlar, Yahya aleyhisselâmdaa sonra, Hazret-i Hüseyn’e ağladıkları kadar hiç kimseye ağlamamıştır!» der. Zehebi-Alâm. c. 3, s. 210 Şehr b. Havşab derki «Peygamber aleyhisselâmm zevcesi Ümmü Seîe-me'nin yanında bulunduğumuz sırada, Ona, Hüseyn'in öldürüldüğü haberi geldi. (Allah, Ona bu işi yapanların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun!) dedi ve bayıldı. Biz de, kalkıp yanından ayrıldık.» Zehebî-Âlâm. c. 3, s. 215 Hazret-i Hüseyn'in şehâdeti dolayısîle Hazret-i Ümmü Seleme'ye taziye yapılmış, baş sağlığı dilenmiştir. Hâkim-Müstedrek c. 4, s. 19 Çanakta Kan Haline Gelen Toprak:Hazret-i Hüseyn'in, Cebrail tarafından Kerbelâ'dan getirilen toprağını, Peygamberimiz, zevcesi Hazret-i Ümmü Seleme'ye verirken «Bu toprak, kan haline gelince, Hüseyin şehid edilir.'» buyurmuştu. * Hazret-i Ümmü Seleme, onu, yanında sırça bir çanak İçinde saklamakta ve zaman zaman ona bakmakta idi. , Hazret-i Hüseyin'i;-! şehid edildiği gün, toprağın, kan haline geldiğini görünce, Hazret-i Hüseyn'in şehid edildiğini anlamış ve haber vermişti. Yakubî-Tarih c. 2, s. 245-246, İbn-i Esîr-Elkâmil c. 4, s. 4& İbn-i Abbas’ın Hazret-i Hüseyin Hakkındaki Rü'yası:Abdullah b. Abbas, Hazret-i Hüseyn'in şehâdetile ilgili bir rü'yasmı şöyle anlatır : «Resûlullâh aleyhisselâmi rü'yada gürdüm: Kendisi, son derecede üzüntülü ve tasalı idi. Resûlullâh'ın elinde sırça bir çanak, çanağın içinde de, topüanmış kan vardı. Kendisine : (Ya Resûlullâh! Nedir bu?) diye sordum. (Bu, Hüseyn'in ve Eshabınm kamdır! Allah'a götürüyorum!) buyurdu.» İbn-i Abbas, sabaha çıkınca, Hazret-i Hüseyn'in şehid edildiğini habur verdi ve rü'yasım anlattı. İbn-i Abbas'ın rü'yayı gördüğü gün sayılınca, Hazret-i Hüseyn'in Kerbeiâ'da edildiği güne rastladığı, görüldü. İbn-i Esir-Elkamil c. 4, s. 4©, Zehebî-Âlâm c. 3, s, 213 Ali b. Zeyd b. Cüd'an'ın bu husustaki açıklamasına göre: İbn-i Abbas, bir gün, uykudan uyanır ve «înnâ lillâhi ve innâ ileyhi racito diyerek istir-ca'da bulunduktan sonra «Vallahi, Hüseyin şehid edildi!» der. Arkadaşları, ona «Ey İbn-i Abbas! Bu, nasıl olur?» diye sorarlar. O da «Resûlullâh'ı, rü'yâda gördüm: yanında, içi kan dolu cam bir bardak bulunuyordu. (Bendeu sonra, ümmetimin yaptığı şeyi biliyor musun?: Hüseyin'i şehid eltiler! Bu, Onun ve Eskabımn banlarıdır. Bunu Allah'a sunacağım!) buyurdu.» der. Arkadaşları, o günü ve saati yazarlar. Aradan çok geçmez, yirmi dört gün sonra, Hazret-i Hüseyin'le Eshabınm şehid edildikleri haberi Medine'ye gelir. Rüyanın görüldüğü gün ve saatte5 Onların şehid edilmiş oldukları anlaşılır. Ebülfida-Elbidaye Vennihâye c a, s. 200 Beytülmakdis Kayasının Altında Görülen Kan:Hazret-i Hüseyin, şehid edildiği gün, Beytüimakdis'teki Hacer (Kaya) nın altında yeni boğazlanmış deve veya koyun kanını andırır bir kan görüldü. İbn-i Abdi Rabbih-Ikdülferid c. 2, s. 221, Zehebi-Âlâm c. 3, s. 212 Bu kan, Hazret-i Ali, şehid edildiği zaman da, görülmüştü. İbn-i Abdi Rabbih-Ikdülferid c. 2, s. 221 Akil'in Kızının, Hazret-i Hüseyin ve Eshabı için Ağlaması:Hazret-i Hüseyin'le Eshabının şehid edildikleri haberini alınca, Akîl b. Ebî Tâlib'in kızı, kendi kadınlarından bazılarile birlikte son derecede tasalı ve elbisesinin eteği arkasında sürünerek dışarı çıkmış ve : «Siz, ne söylüyorsunuz?! Peygamber aleyhisselâm'ın, size buyurduğunu ne yaptoız? Siz, Ümmetlerin sonuncusu değil misiniz? Peygamberiniz (Ben, aranızdan gayb olduktan sonra, size, Zürriyetimi ve Ev halkımı tavsiye ederim!) buyurmadı mı?! Halbuki, Onlardan bir kısmı esîr edilmiş, bir kısmı da, kanlara bulan-mışj» diyerek ağlamıştır. Taberi Tarih c. 8, s. 268 Hazret-i Hüseyin tçln Mersiyeler Söylenmesi ve Ağıtla* Yakılması s Hazret-i Hüseyin için bir çok yanık mersiyeler söylenmiş, ağıtlar yakılmış tır. Mus'abüzzübeyrî-Neseb-i Kureyş s. 40-41 Abdullah b. Cafer'in, Hazret-i Hüseyin Hakkındaki Takdirkâr Sözleri:İki oğlunun, Hazret-i Hüseyin'le birlikte şehid edildikleri haberi Abdullah b. Cafer'e erişince, bâzı âzadlılarile halktan bazıları onun yanma giderek baş sağlığı dilediler. Ebüî'Lislas «Bizim başımıza gelenler, hep Hüseyn'in yüzünden geldi!» deyince, Abdullah b. Cafer, ayak kabısıyla ona vurdu ve «Ey kokmuş, süil-netsiz karının* oğlu! Sen, bu lafı, Hüseyin için nasıl söylüyorsun? Vallahi, ben de, O'nun yanında bulunsaydım, O'nun yanından ayrılmaz, kendisile birlikte ölmeyi arzu ederdim! Vallahi, kendim o iki oğlumdan daha cömerd olamadım. Onlar, kardeşim ve Amucamm oğlu İle birlikte Ölmekle, üzerimdeki felâket ve musibetin acısını hafifletmişlerdir!» dedikten sonra, yanında oturanlara dönerek «Hamd olsun Allah'a ki, Hüseyn'in şehâdeti özerine, bana taziye yapıldı, baş sağlığı dilenmek şerefi bah.ş olundu. Hüseyn'in, bana karşı hiç bir saygısızlığı olmamış, fakat, çocuklarımın Ona karşı belki saygısızlık ettikleri olmuştur» dedi. Taberi-Tarih c. 6, s. 268 Hazret-i Hüseyn'in Başı Hakkında Bilgiler:Hazret-i Hüseyn'in başı Dımaşk'ta bir mızrağa takıldı. Yakubi-Tarih c. 2, s. 245 Mızrakta üç gün asılı bırakılmak suretile teşhir edildi, Zehebi-Tarihul'islam c. 3, s. 12, Makrizi-Hitat c. I, s. 430 Hazret-i Hüseyn'in başının, Yezid tarafından Medine'ye gönderilip orada da astırılarak teşhir edildiği de rivayet edilir. İbn-i Habib-Kitabülmuhabber s. 491 Hazret-i Hüseyn'in başının gömüldüğü yer hakkında bir hayli ihtilaf vardır. İbn-i Sa'd'e atfen, Yezid'in, onu Medine naibi Amr b. Saîd'e gönderdiği ve Hazret-i Fatıma'nn yanma gömdürdüğü rivayet edildiği gibi, Yezid'in ölümüne kadar Mahzeninde bırakıldığı ve sonra, kefenlenip Dımaşk Ferâdis kapısına gömüldüğü de, rivayet edilir. Hattâ, İkinci Feradis kapısı içinde (Baş diye anıla gelen bir Mescid de mevcuddur. Ebülfida-Elbidaye Vennihâye c. 8, s. 204 Ebû Kerib der kî «Dımeşk'ta Yezid'in oğlu Velid'kı yanmda toplananlar arasında ben de, bululuyordum. Atıma binip Tevma kapışma doğru gittim. Kapıyı açtığım zaman, içinde, üzeri (Bu, Hüseyin b. Ali'nin Başıdır1.) diye yazılı bir baş vardı. Kılıcımla bir çukur kazıp onu gömdüm!» Zehebî-Siyerü Âlâmünnübela c. 3, s. 213 Hamza b. Yezid-ül Hadramî de, bu hususta şu bilgiyi verir : «Hüseyn'in başı, Dimeşk'ta üç gün asılı olarak görüldü. Bana, Yezîd'in dadısının söylediğine göre: baş, Süleyman b. Abdulmelik, Halife oluncaya kadar (Hicrî: 96) Askerî silah deposunda bekletildi. Süleyman b. Abdulmelik, adam gönderip onu getirtti. Başın, sadece beyaz kemiği kalmıştı. Bir Tabut getirildi. Baş, kokulandı, kefenlendi ve Tabut içinde Müslüman makbercsîne gömüldü. Müsevvede (Abbas Oğulları) Dımeşk'a geldikleri, girdikleri zaman, başm bulunduğu yeri soruşturdular. Bulunduğu yeri kazdılar ve onu, oradan aldılar. Sonradan, onun ne yapıldığını Allah bilir.» Zehebi-Siyerâ Âlâm c. 3 s. 216, Tarihül'islâm c. 3, s, 12-13, Ebülfida-Elbidaye Vennihâye c. 8, s. 204, Nakrizi-Hıtat c. l, s. 430 Abdullah b. Zübeyr'in, Hazret-i Hüseyin Hakkındaki Takdirkâr Sözîeri:Abdullah b. Zübeyr; Hazret-i Hüseyn'in şehid edildiğini işitince, Mekke'de bir hutbe îrad etti. Hususî olarak Küfelileri kınadı ve umumiyetle de Irak-liîarı yerdi. «Allah'ın takdiri ve hükmü yerini bulur. Vallahi, onlar, öyle bir zati şehid ettiler ki O, geceleri uzun uzun namaz kılar, gündüzleri de oruç tutardı. Hazret-i Hüseyn'in, Medine'den Mekke'ye yaya olarak yirmi beş kerre gidip Hac ettiği de rivayet edilir, {İbn-i Abd-i Rabbih-Ikdülferid c. 2, s. 220) Halifeliğe, onlardan (Emevilerden) daha lâyık ve müstahaktı. Vallahi, O; Kur'ân'ı, ne teganni ile değiştirenlerden, ne gözleri Allah sevgisi ve saygisıyla yaşamayanlardan, ne orucu, haram içki ile açanlardan, ne de av köpekleri yârenliklerile vakit geçirenlerdendi. Sehid ettiler Onu!.» dedi. İbn-i Zübeyr'in adamları «Ey kişi! Kendine bey'atı açıklasana? Hüseyin, şehid olduktan sonra, bu yolda sana muhalefet edecek kimse kalmamıştır!» dediler. Yezid b. Muaviye İle Abdullah b. Abbas Arasındaki Yazışmalar:Abdullah b. Zübeyr, Abdullah b. Abbas’ın, kendisine bey'at etmesini çok arzu etmekte idi. İbn-i Abbas’ın, ona bey'at etmeden vefat ettiği rivayet edilir. İbn-i Abbas’ın, Abdullah b. Zübeyr'e bey'attan kaçındığını haber almca, Yezîd b. Muaviye, kendisine bey'at edeceğini sanarak, umarak ona bir yazı yazdı. Belâzûri-Ensabül'eşraf ç. 4, s. 17-18. Yazısında şöyle dedi: «İmdi. işittiğime göre: haksız İbn-i Zübeyr, seni; bâtıla yardımcı, günaha ortakçı olasın diye kendisine bey'at etmeğe ve Matına girmeğe davet etmiş. Sen ise, bize olan bey'atımzda ve sözünüzde durmuş, Allah'a tâat ve bu yoldaki hakkımızı tanıdığını isbat için ona boyun eğmekten kaçınmışsın! Allah, seni, akraba hakkını gözeten, ahidlerini yerine getiren akrabaların en üstün mükâfatile mükâfatlandırsın! Senin, iyiliğini unutmamak ve seni güzel bir şekilde mükâfatlandırmak, unutmayacağım şeylerdendir. Bunun için, ziyaretime gelmekte acele et! Yemin ederim ki: sen, şerefde, tâaatta ve Resûlullâh'a akrabalıkta bizlerdensin. Allah, sana rahmet eylesin! Gerek kendi kavmmdan,-gerek hariçten senin yanına gelen gidenlerden, haksız İbn-i Zübeyr'in dilile ve parlak söz-lerile büyülediği kimselere göz kulak ol! Bana itaat ve benim bey'atıma bağlanmaları gerektiğini onlara güzelce, iyice öğret! Çünki, sen, onlar için, en çok itaat edilir bir kişisin. Onlar, haramları helallaştıran haksız İbn-i Zübeyr'le adamlarından daha çok seni dinlerler. Vesselam!» Belâzûrî-Ensabüreşraf c. 4, s. 18, Yakubî-Tarih c. 2, s. 247-248 216 Abdullah b. Abbas, Yezid'in yazısına şöyle cevap yazdı : «Abdullah b. Abbas'dan Yezîd b. Muaviye'ye! İmdi; İbn-i Zübeyr'in, beni, kendisine bey'ata davet ettiğini ve benim de, kendisine be"y'at etmekten kaçındığımı anlatan yazın bana erişti. Evet! O mesele, işittiğin gibi olmuştur. Fakat, ben, seni ne överim, ne de senin dostluğunu ve sevgini isterim! Bana diyorsun ki: Sen, sevgi dostluğumda herkesle bir değilsin. And olsun ki: senin elinde bulundurduğun haklarımızdan ancak pek azı bize verilmişti?. Sen, onlardan pek çoğunu bizden esirgedin ve yanında tuttun! Halkı, sana bey'ata teşvik etmemi ve İbn-i Zübeyr'e bey'attan alıkoymamı istiyorsun. Hayır! Sana ne iyilik, ne de, seni sevindirmek var! Çünki, sen, Hüseyin'i, ince taşlı, milli yerine indirip şehid ettin. Bu, senin sırf keyfî arzu ve görüşünün neticesi idi. Sen, hiç şüphesiz zaif, hafif akıllı, işin sonunu düşünemez bir adamsın! Sen; Hüseyin'i ve Abdulmuttalib oğullarının, karanlıkları aydınlatan yiğitlerini kumsal bir yerde leşkerlerinle vurup yerlere serdiğini, Onları; kumlara, topraklara, kanlara bulanmış, çırıl çıplak, kefensiz bir halde meydanda bıraktığım, Rüzgârların, Onların üzerlerine toprak savurduğunu, Onların parçalanan cesedleritıî, kurtların dişlerine takıp oraya buraya gezdirdiklerini, sırtlanların da, o cesedleri kurtlardan yağmalayıp inlerine kaldırdıklarını, Nihayet, Onların kanlarına girmeğe katılmayan kavmlardan Allah'ın takdir ve naşib ettiği kimseler tarafından geceleyin kefenlenerek gömülmüş olduklarını, unuttuğumu mu sanıyorsun?! Benim unutamayacağım, seninde, unutmaman gereken şeylerden biriside: Zinâkâr oğlu zinâkâr, merhamet duygusundan mahrum ve uzak, baba ve ana yönünden bir soysuzun oğlunu, Onların üzerine musallat etmendir ki, onun babası, senin babana kardeş olduğunu iddia etmiş, baban da, dünya ve Âhirette, sağlığında ve ölümünden sonra kendisi için âr ve ayıptan, utanmak-lık ve horluktan, yüz karasından başka bir şey olmayan bir işi tutmuş, onu, soyuna katmıştır! Yakubi-Tarih c. 2, s. 248, Belâzürİ-Ensab c. 4, s. 18-19 Peygamber aleyhisselâm: (Çocuk, doğduğu döşeğe düşer.) buyurduğu halde, baban, onu, temiz, pak bir çocuğu, nesebine katar gibi katmış, Yakubi-Tarih c. 2, s. 246- bilmeyerek Sünneti öldürmüş, kasden bir bid'atı ihya ve ihdas etmiştir!-. Unutmadığım ve unutamayacağım şeylerden birisi de: Hüseyin b. Ali'yi, Resûlullâh'ın Haremi olan Medine'den, Allah'ın Haremi olan Mekke'ye gitmeye mecbur etmen ve hile ile adamlar gönderip Onu yok etmek için kandırman, Allah'ın Haremi olan Mekke'den yola. çıkarıp Küfe yolunu tutturmandır! O, Mekke'den çekine çekine ve etrafına bakma bakına çıkmıştı. O; evvel ve âhir, Mekkelilere karşı Mekkelüerin en şereflisi idi- Eğer, O; Mekke ve Medine'de oturmak istese ve buralarda çarpışmayı helal saysaydi, Mekke ve Medinelilerin, kendisine en çok itaat edeceği, boyun eğeceği biricik kişi idi. Fakat, O, Allah'ın ve Resulünün haram kıldıklarını helallaştırmak istemedi. Bundan daha ağın: senin, haremde çarpışmak için hile ile adamlar göndermelidir. İbn-i Zübeyr, böyle ağır bir günah işlemiş midir? O; nerede, ne zaman, Beyt-i Haram'a karşı haksızlık etmiş, mütereddidin, koşanın önünü kesmiştir? Halbuki, sen, boyleı misin? Sanırım, hayır! Şüphesiz olarak bilirim ki: sen, bu hususta haramı he-laHaştırmak ister, onları, bile bile değiştirirsin! Kadınlar gibi yemin edersin! Çalgı çalarsın! Irak'a giden, senin görüşünüm kötülüğünü görür ve seni görmek istemez! (Allah'ın emri, behmehal yerini bulan bir kaderdir. (Ahzab: 38) Sonra, sen ki, Hüseyn’e karşı adamlar çıkarmasını Mercane'nin oğluna yazdın ve Onu, varacağı yere götürmesini ve işi uzatmayı bırakmayı,. Onu ve Abdulmuttalib oğullarmdan, günah kirlerini Allah'ın gidermiş ve kendilerini husûsî bir temizlikle temizlemiş olduğu Resûlullâh’ın Ehl-i Beyt'ini şehid edinceye kadar üzerlerine düşmelerini emr ettin! Biz, senin öyle kaba, ciğerleri beşpara etmeyen ataların gibi değjlizdir! Sonra; Hüseyin b. Ali, geldiği yere geri, dönmesi için, onlardan talepte bulunmuştu. Siz, Onun yardımcılarının azlığını fırsat bildiniz. Ehl-i Bey t'inin kökünü kazımak istediniz, üzerlerine saldırdınız. Müşrik dürklerin ve kâfirlerin ev halklarını öldürür gibi Onları vurup öldürdünüz! Sen ki böyle, benim Babamın oğullarını öldürmüşken, kılıcından kanlarım damlarken, benim için intikam alınacak bir kimse iken, doğrusu, senin, benden sevgi, dostluk, yardım istemen ve beklemen kadar şaşılacak şey yoktur! Allah, dilerse, senin üzerindeki kanımı uzatmaz, benim öcümü almadan seni, önüme geçirmez, yaşatmaz! Eğer, dünyada yaşamakta beni ileri geçecek olursan, bu da, Peygamberlerin ve Hânedanlarının şehid edilmeleri gibi bir kader olarak kabulümüzdür. Allah'ın vâ'di, hükmü yerine gelir ve gelmiştir. Allah, mazlumlara yardımcı ve zâlimlerden intikamı alıcı olarak: yeter! Senin, bu gün bize galebe çalman hoşuna gitmesin. Vallahi, bir gün gelir, biz de, sana galebe çalarız. Benim, verdiğim sözde duracağımdan ve hakkımdan da, bahs ediyorsun. Evet! Vallahi, ben, Amucamın oğlunun da ve bütün Babalarımın oğullarının da, bu Halifelik işine senin babandan daha lâyık ve müstahık bulunduklarını, bile bile senin babana bey'at etmişimdir. Fakat, ne yapalım ki siz Kureyş topluluğu, üzerimize yürüdünüz ve bize galebe çaldınız. Bizi, hakkımızdan men ettiniz. Bize karşı haksızlığa cür'et edenler, kahr olsunlar! Sefihler, bize karşı yolsuzluk ettiler. İşi, bizden başkaları yürüttü. Onlar da, Semud, Lut kavmi, Medyen Eshabı ve Peygamberleri yalanlayanların kahr oldukları gibi kahr olsunlar! Haberin olsun" ki: en şaşılacak şeylerden en şaşılacak olanı; yaşadığım çağda hiç görmediğim şaşılacak bir şey de: üzerimizdeki hâkimetini ve bizi yok ettiğini halk görsün diye Abdulmuttalib kızlarını ve Onun oğullarının körpe kız çocuklarını Şam'a kadar esirler gibi yanına taşıtman, getirtmendir! Yemin ederim ki: sen, emin olarak sabahlasan; akşamlasan da, pek yakında yaralanacaksın! Alacağın yaranın büyük olmasını, başından kavgaların eksilmemesini, Resûlullâh’ın Torunlarını ve Amucasının Oğullarını öldürdükten sonra, Yüce Allah'ın, sana pek az mühlet verip seni, inim inim inletici bir yakalayışla yakalamasını, dünyadan en hor, hakir, en günahkâr bir şekilde çıkarmasını dilimden düşürmeyecek, dileyip duracağım! Biraz daha yaşa bakalım! Vallahi, Allah katında kazanmış olduğun şey (günah) seni helak ve mahv edecektir! Allah'a itaat edenlere selâm olsun!» Yakubi-Tarih c. 2, s. 249-250 Yezîd b. Muaviye, İbn-i Abbas'ın bu yazısını alınca, Medine valisi Velid b. Utbe'ye bir yazı yazarak İbn-i Abbas'ı, Hazret-i Osman'ın şehâdeti hâdisesile ilgilendirmek istemiş ve onun üzerinde durulmasını emr etmişti. İbn-i Abbas, bu hususta Yezîd'e yazdığı yazısında : «Ben, Osman'dan ayrılmış, bir köşeye çekilmiş bulunuyordum. Fakat, senin baban, o zaman iş. başında bulunuyor, Ona bakıp duruyorken, Onun yardımına koşmakta ağırdan almış, gecikmişti. İmdat! diye bağırdığı ve kendisinden imdad istediği zaman, baban, Onun tarafından gelenleri yanında tutmuş, bekletmişti. Sonradan sonraya, özürler dileyerek adamlar göndermişti. Babanın gönderdiği adamlar, imdadına yetişemeden, Onun öldürüldüğü öğrenilmişti!» dedi. Belâzûrl-EnBabül'eşraf c. 4, s. 19 Yezîd ve Akıbeti : Yezîd, içkiye çok düşkündü. Mes'udt-Murucuzzeheb c. 3, s. 77 Oruç tutacak olursa, onu, içki ile açardı. Belazüri-Ensabüreşraf c. 4, s. 17 Maymunlara, yaban eşeklerine türlü türlü elbiseler giydirir, çalgılar, eğlencelerle vakit geçirirdi. Yezid; Kerbelâ faciasından sonra, bir gün, içki meclîsi kurmuş, İbn-i Ziyad'ı sağ yanma oturtmuş, uşağına, önce kendisine içki sunmasını emr etmiş «Sonra da fâsik İbn-i Ziyad'a tibkısmı sun! O, benim katımda sır ve emânet sahibidir!» demiştir. Mes'udi-Murucuzzeheb c. 3, s. 77 Yezld; Huvvarin nahiyesinde sarhoş olarak avlandığı sırada yaban eşeğinin üzerindeki maymunun üzerine binmiş, yaban eşeği tepilip koşturulunca, dügmüş boynu kırılmış, karnı yarılmış ve ölmüştür. Belâzürî-Ensab. c. 4, s. 2 |