Geri

   

 

 

İleri

 

Hicrî 1. Yıl

Peygamberimiz aleyhisselâm Medine'de

Peygamberimiz aleyhisselâmın Medine'de Kıldırdığı İlk Cuma Namazı

Küba'dan Medine'ye doğru yola çıkan Peygamberimiz aleyhisselâm, Salim b. Avf oğullarının oturdukları Rânuna vadisine geldiği zaman, Cuma namazı vakti girmişti.

Peygamberimiz aleyhisselâm, oranın üst tarafına indi. Orada Cuma namazını kıldı. Bu, Peygamberimiz aleyhisselâmın Medine içinde kıldığı ilk Cuma namazıydı. 1

Peygamberimiz aleyhisselâmın yanında bulunan ve Cuma namazı kılan cemaat da, yüz kişi idi. 2

-------------------------------------

1. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 139.

2. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 236, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 87.

Peygamberimiz aleyhisselâmın İrad Buyurduğu Hutbeleri

İbn İshak'ın Ebu Seleme b. Abdurrahman'dan nakline göre; Peygatm berim iz aleyhisselâm, bu Cuma günü, ayakta dikilerek ardarda irad ettiği hutbelerinde, Allah'a lâyık olduğu veçhile hamd ve senada bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:

" Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır!

Sonra Rabbi ona tercümansız, perdedarsız olarak:

'Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi?

Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum.

Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin?' buyuracak.

O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek!

Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek!

Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayn işlesin!

Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın.

Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevab verilir!

Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun! "

" Allah'a hamd olsun!

Allah'a hamd eder ve O'ndan yardım dilerim.

Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah'a sığınırız.

Allah'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz!

Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez!

Şehadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur!

O, birdir; O'nun şerîki yoktur!

Sözlerin en güzeli, Yüce Allah'ın Kitabıdır.

Allah kimin kalbini Kur'ân'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur’ân'ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur.

Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır.

Allah'ın sevdiğini seviniz!

Allah'ı candan gönülden seviniz!

Allah'ın kelamından, zikrinden usanmayınız!

Allah'ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin!

Çünkü, Allah'ın kelamı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder.

Helal ve haram olan herşeyi beyan eyler.

Artık Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız.

O'ndan gereği gibi sakınınız.

Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah'ı tasdik ve ikrar ediniz.

Allah'ın ihsan ettiği rahmetle aranızda sevişiniz.

Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazab eder.

Selam olsun sizlere! " 3

Peygamberimiz aleyhisselâmın Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî'den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur:

" Hamd, Allah'a mahsustur.

Ben, O'na hamd eder, O'ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim.

O'na iman ederim, inanmazlık etmem.

İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim.

Ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim.

Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur'ân'la göndermiştir.

Allah'a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur.

Allah'a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür.

Size Allah'tan korunmayı tavsiye ederim.

Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah'tan korunmayı emretmesidir.

Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız!

Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur.

Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah'tan korunmak, istediğiniz ahiret mutluluğu için en güvenilir bir yardımdır.

Kim gizli ve açık her işinde Allah'ın hoşnutluğunu gözeterek Allah'la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır.

Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur.

Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister.

Allah, azabından sizi korkutur.

Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir.

Sözünü doğrulayan, va'dini yerine getiren Allah'a andolsun ki; bundan cayma yoktur!

Çünkü, Yüce Allah 'Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim' [Kâf: 29] buyuruyor.

Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah'tan korununuz!

Kim Allah'tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür.

Allah'tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir.

Allah'tan korunmak, insanı Allah'ın azab ve gazabından korur.

Allah'tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir.

Nasibinizi alınız!

Allah katında ifrartlı olan hareketlerde bulunmayınız.

Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir.

Allah'ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz.

Allah'ın düşmanlarına düşman olunuz.

O'nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz!

Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın.

Allah'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.

Allah'ı anmayı çoğaltınız.

Bu günden sonrası için çalışınız.

Kim Allah'la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir.

Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür.

İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler.

Allah insanlar üzerinde tasarruf eder.

İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler.

Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur." 4

Peygamberimiz aleyhisselâm, Cuma namazını kıldıktan sonra, devesine bindi. 5 Devenin yularını da devenin başına doladı. 6

Yine, Peygamberimiz aleyhisselâm önde, Hazret-i Ebu Bekir arkasında, Neccar oğullarının eşrafı da çevresinde olduğu halde, Medine'nin içine doğru hareket ettiler. 7

-------------------------------------

3. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 146-147, Beyhakî, c. 2, s. 524-525, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 214.

4. Taberî, Târih, c. 2, s. 255-256, Kurtubı, Tefsir, c. 18, s. 98-99, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 213, Diyarbekrı, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 339-340.

5. Taberî, Târih, c. 2, s. 256, Mes’ûdî, Murûcu'z-Zeheb, c. 2, s. 285.

6. Taberî, Târih, c. 2, s. 256.

7. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 235.

Sâlim b. Avf Oğullarının Vaad ve Dilekleri

Peygamberimiz aleyhisselâmın devesi Kasvâ sağa sola baka baka ilerlerken, 8 Salim b. Avf oğullarından Itban b. Malik ile Abbas b. Ubâde, Salim b. Avf oğullarından bazıları ile birlikte gelip:

" Yâ Rasûlallah! Bizim yanımızda kal!

Sayıca çok, mal ve silahça hazırlıklı, düşmanlarına karşı seni koruma ve savunma gücüne malik olan bize buyur! " dediler. 9

Başka rivayete göre:

Salim b. Avf oğullarından Itban b. Malik ile Nevfel b. Abdullah, Kasvâ'nın yularından tutarak:

" Yâ Rasûlallah! Bize in!

Biz sayıca çokluğuz! Mal ve silahça hazırlıklıyız!

Yâ Rasûlallah! Biz geniş meydanlar, bağ ve bahçeler sahibiyiz!

Araplardan bu yurda giren kimse-korkarsa-bize sığınır..." dediler.

Peygamberimiz aleyhisselâm, gülümsedi 10 ve:

" Allah onları size hayırlı ve mübarek kılsın! " diyerek dua ettikten sonra: 11 " Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmustur! " buyurdu.

-------------------------------------

8. Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1 , s. 88, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 244

9. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 139, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 194.

10. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 256, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 340, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 244.

11. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 236, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 266, Halebî, c. 2, s. 244.

Ubâde ve Abbas b. Sâmit'in Vaad ve Dilekleri

Ubâde b. Sâmit ile Abbas b. Sâmit:

" Yâ Rasûlallah! Bize in!

Biz sayıca çokluğuz. Mal ve silahça hazırlıklıyız" dediler.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Allah, onları size hayırlı ve mübarek kılsın! " diyerek dua ettikten sonra:

" Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmustur! " buyurdu. 12

-------------------------------------

12. Semhûdî, Vefâu'l-Vefâ, c. 1, s. 256, Diyarbekrî, c. 1, s. 340.

Beyâza Oğullarının Vaad ve Dilekleri

Kasvâ, yolu açılınca, Beyaza oğullarının evleri hizasına kadar gitti. Beyaza oğullarından Ziyad b. Lebid ile Ferve b. Amr geldiler ve:

" Yâ Rasûlallah! Bize buyur! Sayıca çokluğuz. Mal ve silahça hazırlıklıyız. Düşmanlarına karşı seni koruma ve savunma gücüne sahibiz" dediler. Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmustur! " buyurdu.

Kasvâ'nın yolunu açtılar.

Kasvâ, Benî Sâidelerin evlerine kadar gitti. 13

-------------------------------------

13. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 140, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 194.

Sâide Oğullarının Va'dleri ve Dilekleri

O sırada, Abdullah b. Übeyy b. Selûl; köşkünde, dizlerini dikmiş, iki elini kavuşturmuş oturuyor, yanında da birçok kimseler bulunuyordu. Peygamberimiz aleyhisselâmın kendisine doğru geldiğini görünce:

" Git! Sen, seni davet etmiş olanlara in! " dedi.

Sa'db. Ubâde:

" Yâ Rasûlallan! Onun sözlerinden kalbine bir üzüntü gelmesin!

Senin bize geldiğin şu sıralarda, Hazrec oğulları onu kendilerine hükümdaryapmak istiyorlardı! İşte şurası benim evim!

Yâ Rasûlallah! Kavmimin içinde hurmalığı, kuyu başı, serveti, silahı, aile efradı. , benimkinden daha çok ve benden daha cesaretli bir kimse yoktur! " dedi. 14

Hem Sa'd b. Ubâde, hem Münzir b. Amr ve Beni Sâidelerden bazı zâtlar

" Yâ Rasûlallah! Bize buyur! Biz sayıca çokluğuz. Mal ve silahça hazırlıklıyız. Düşmanlarına karşı seni koruma ve savunma gücüne sahibiz" dediler.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmustur! " buyurdu.

Yolu açılınca, Kasvâ, Beni Harise b. Hazreclerin evleri hizasına kadar gitti

-------------------------------------

14. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 257, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 340.

Hârise b. Hazrec Oğullarının Vaad ve Dilekleri

Sa'd b. Rebi', Hârice b. Zeyd, Abdullah b. Revâha ve Beni Hâriselerden bazıları, devenin önüne gerilerek:

" Yâ Rasûlallan! Bize buyur!

Sayıca çokluğa, silahça hazırlığa, seni düşmanlarından koruma ve savunma gücüne sahip bulunan bize gel! 15 Bizi geçme! " dediler.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Allah, onları size mübarek kılsınM 6

Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona em rol unm ustur! " buyurdu. 17

-------------------------------------

15. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 140, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 194, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 257.

16. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 257.

17. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 140, İbn Seyyid, c. 1, s. 194, Semhûdî, c. 1, s. 257.

Adiyy b. Neccar Oğullarının Vaad ve Dilekleri

Yolu açılınca, Kasvâ ilerleyip Peygamberimiz aleyhisselâmın dedesi Abdulmuttalib'in annesi Selmâ binti Amr'ın mensup bulunduğu Adiyy b. Neccar oğullarının evlerini geçeceği sırada, Adiyy b. Neccar oğullarından Salit b. Kays, Ebu Salît ve Üseyre b. Ebi Hârice ile Adiyy b. Neccarlardan bazıları:

" Yâ Rasûlallah! Dayılarına gel! Sayı ve silah çokluğuna, düşmanlarına karşı seni koruma ve savunma gücüne sahip olan bize buyur! 18 Bizi bırakıp, bizden başkasına geçme! Sana kavmimiz içinde akraban olarak bizden daha yakın kimse yoktur! " dediler. 19

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmustur! " buyurdu. Kasvâ'nın yolunu açtılar.

Kasvâ; Malik b. Neccar oğullarının evleri yanına varınca, Peygamberimiz aleyhisselâmin bugünkü Mescidinin kapısının bulunduğu yere çöktü ki, orası o zaman Neccar oğullarından Sehl ve Süheyl adlarında iki yetim gence ait hurma serme, kurutma yeri idi.

Bu gençler; Muaz b. Afrâ'nın* himayesi altında idiler.

Kasvâ çöktüğü zaman, Peygamberimiz aleyhisselâm, onun üzerinden inmedi.

Kasvâ ayağa kalktı.

Peygamberimiz aleyhisselâm, yine, onun yularını serbest bıraktı.

Kasvâ, biraz gittikten sonra, birdenbire arkasına dönüp ilk önce çöktüğü yere kadar geldi, oraya tekrar çöktü, artık oradan kalkmadı. Boynunu ve göğsünü yere uzatıp böğürmeye ve deprenmeye başladı. Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm Kasvâ'nın üzerinden indi20 ve:

" İnşaallah, menzil burasıdır! " buyurdu. 21

Kasvâ çöktüğü zaman, Cebbar b. Sahr çöktüğü yerden kaldırmak için ona ayağı ile vurmuş, tepmişti.

Ebu Eyyub Halid b. Zeyd kızdı ve:

" Ey Cebbar! Sen benim evimin önünden kaldırmak için ona vurdun, teptin ha?! Resûlullahı hak dinle, Kitabla peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki, İslâmiyet mani olmasaydı sana kılıçla vururdum! " dedi. 22

-------------------------------------

18. Aynı kaynaklar.

19. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 257.

* Veya Es'ad b. Zürâre'nin (Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 258).

20. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 140-141, Taberî, Târih, c. 2, s. 256, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 94, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 1, s. 194-195, Semhûdî, Vefâu'l-Vefâ, c. 1, s. 261-262.

21. Buhârî, Sahih, c. 4, s. 258, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 334, Kastalânî, Mevâhibu'l -Ledünniye, c. 1, s. 88.

22. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 260.

Peygamberimiz aleyhisselâmı Konuk Etmek İçin Tartışılması ve Kur'aya Başvurulması

Medineli Müslümanlar Peygamberimiz aleyhisselâmın yanından ayrılmıyor, herkes onu götürüp ağırlamaya can atıyor ve bu hususta birbirleriyle de tartışıyorlardı. 23

Nihayet, Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Ben bu gece Abdulmuttalib'in dayıları olan Neccar oğullarına iner, bununla onlara ikramda bulunmuş olurum" buyurdu. 24

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Akrabamızın evlerinden, buraya en yakını hangisidir?" diye sorunca, Ebu Eyyub Halid b. Zeyd:

" Benimkidiryâ Nebiyyallah! İşte, evim şurasıdır! Evimin kapısı da şurasıdır! " dedi. 25

Fakat, Neccar oğulları, aralarında kur" a çekilip kur'a Ebu Eyyub Halid b. Zeyd'e çıkmadıkça, Peygamberimiz aleyhisselâmı ağırlamak şerefini bırakmaya razı olmadılar. 26

Bunun üzerine, Ebu Eyyub Halid b. Zeyd, Peygamberimiz aleyhisselâma " Evim, buraya evlerin en yakınıdır. Ağırlığını oraya taşıyayım" deyince, Peygamberimiz aleyhisselâm " Olur! " buyurdu. 27

-------------------------------------

23. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 3, Müslim, Sahih, c. 4, s. 2311, Belâzuıİ, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 266, İbn Hazm, Cevâmiu's-sTre, s. 95, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 341.

24. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 3, M üslim, c. 4, s. 2311, Zehebî, s. 332.

25. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 236, Buhârî, c. 4, s. 260, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 331, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 527, Zehebî, s. 338.

26. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 414, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 291, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 246.

27. Semhûdî. Vefâu'l-Vefâ. c. 1. s. 261.

Peygamberimiz aleyhisselâmın Ebu Eyyub'un Evine Gidişi

Ebu Eyyub Halid b. Zeyd, Kasvâ'nın yükünü indirdi. Palanını soydu. Yükünü evine taşıyınca Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Kişi, binitinin ve ağırlıklarının yanında bulunur" buyurdu.

Es'ad b. Zürâre, Kasvâ'nın yularını tutup kendi evine götürdü. 28

Peygamberimiz aleyhisselâm, Ebu Eyyub Halid b. Zeyd'e:

" Git! Bizi kabul için yer hazırla! " buyurdu.

Ebu Eyyub, hemen gidip yeri hazırladıktan sonra geldi ve:

" Yâ Nebiyyallah! İkinize de yer hazırladım.

İkiniz de, kalkınız, Allah'ın bereketi üzere, yerinize buyurunuz! " dedi. 29

-------------------------------------

28. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 237, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 266-267, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 61.

29. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 236, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 260, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 331, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve. c. 2. s. 527. Zehebî. Târîhu’l-İsiâm. s. 338.

Peygamberimiz aleyhisselâmın Gelişine Mini Mini Kızların Sevinmeleri

Peygamberimiz aleyhisselâm; Ebu Eyyub Halid b. Zeyd'in evine ineceği sırada, Neccar oğullarının mini mini kızları deflerle çıkıp:

" Neccar oğullarının kızlarıyız biz!

Muhammed'in hısımlığı, komşuluğu ne mutlu, ne hoş! " diyerek neşîdeler okuyorlardı. 30

Peygamberimiz aleyhisselâm, onlara:

" Beni seviyor musunuz?" diye soruyor, onlar da:

" Evet yâ Rasûlallah! " diyorlar, 31 Peygamberimiz aleyhisselâm da:

" Vallahi, ben de sizleri seviyorum!

Vallahi, ben de sizleri seviyorum!

Vallahi, ben de sizleri seviyorum! " buyuruyordu. 32

-------------------------------------

30. İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 612, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 89-90, Semhüdı, Vefâu'l-vela, c. 1, s. 262-263, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 341.

31. Sem hûdı, c. 1, s. 262-263, Kastalânî, c. 1, s. 89-90, Diyartoekrı, c. 1, s. 341.

32. Semhûdî, c. 1, s. 262-263, Diyarbekrî, c. 1, s. 341.

Medineli Müslümanların Olağanüstü Sevinçleri ve Coşkuları

Berâ' b. Azib der ki:

" Ben, Medinelilerin, hiçbir şeye, Resûlullah aleyhisselâmın gelişine sevindikleri gibi sevindiklerini görmedim! 33

Medine halkı , 34 erkekler ve kadınlar, 35 yollara, 36 evlerin üzerlerine çıkmışlar, oğlan çocukları ve hizmetçiler yollara dökülmüşler37

'Nebiyyullah geldi! Nebiyyullah geldi! 38

Yâ Muhammedi Yâ Rasûlallah! 39

Allahuekber! Resûlullah aleyhisselâm geldi! Muhammed geldi! 40

Muhammed geldi! Resûlullah geldi!

Allahuekber! Muhammed geldi! Resûlullah geldi! ' diyerek bağ iriyorlardı. 41

'Resûlullah bu! Geldi! Geldi! ' dediklerini işittim." 42

Enes b. Malik de:

" Ben, Resûlullah'ın Medine'ye girdiği günden daha güzel, daha parlak bir gün görmedim" demiştir. 43

-------------------------------------

33. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 234, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 3, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 260.

34. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 3, Hâkim , Müstedrek, c. 3, s. 13.

35. Müslim, Sahih, c. 4, s. 2311.

36. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 3.

37. Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 3, Müslim, c. 4, s. 2311, Hâkim, c. 3, s. 13.

38. Buhârî, c. 4, s. 260.

39. Müslim, c. 4, s. 2311.

40. Ahmed b. Hanbel, c. 1 , s. 3.

41. Hâkim, c. 3, s. 13.

42. İbn Sa'd, c. 1, s. 234.

43. İbn Sa'd, c. 1, s. 234, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 122.

Medinelilerin Peygamberimiz aleyhisselâm İçin Kurban Kesmeleri

Peygamberimiz aleyhisselâm Medine'ye geldiği zaman, Medineli Müslümanlar, bir deveyi veya sığın kurban olarak kesmişlerdir. 44

-------------------------------------

44. Ahmed b. Hanbel. c. 3. s. 301. Ebu Dâvud. Sünen. c. 3. s. 342.

Peygamberimiz aleyhisselâmın Ebu Eyyub'a Konuk Oluşu

Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensârî der ki:

" Resûlullah, evime indiği zaman, evimin alt katına inmişti. Ben ve zevcem Ümmü Eyyub, yukanda bulunuyorduk. Kendisine:

'Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah! Ben yukanda olmamı, senin ise altımda bulunmanı iyi görmüyor, ağır buluyorum!

Sen yukarı çık, yukanda ol!

Biz inelim, aşağıda bulunalım' dedim.

Resûlullah aleyhisselâm:

'Yâ Ebâ Eyyub! Evin alt katında bulunmamız, bize daha uygun ve elverişlidir' buyurdu, alt katta oturdu.

Biz de meskende onun üstünde bulunduk.

O sırada, içinde su bulunan testimiz kırıldı.

Resûlullahın üzerine damlayıp onu rahatsız etmesinden korkarak, ben ve zevcem Ümmü Eyyub, tek örtüneceğimiz kadife yorganımızı hemen suyun üzerine bastırdık." 45

Ebu Eyyub bir gece kendi kendine:

" Biz Resûlullah aleyhisselâmın başının üzerinde yürüyoruz ha! ?" dedi ve bir kenara çekilerek gecelediler.

Sabahleyin bunu Peygamberimiz aleyhisselâma arzetti.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Alt kat daha elverişlidir! " buyurdu ise de, Ebu Eyyub:

" Sen altında bulundukça, ben bir çatının üstüne çıkamam! " dedi.

Bunun üzerine, yerlerini değiştirdiler:

Peygamberimiz aleyhisselâm üst kata çıktı, Ebu Eyyub da alt kata indi. 46

-------------------------------------

45. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 144, Semhüdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 264.

46. Ahmed b. Hanbel. Müsned. c. 5. s. 415. Müslim. Sahih. c. 3. s. 1623. Semhûdî. Vefâ. c. 1. s. 264.

Es'ad b. Zürâre'nin Peygamberimiz aleyhisselâma Serir (Somya) Hediye Edişi

Hazret-i Aişe der ki:

" Kureyşîlere Mekke'de serir üzerinde uyumaktan daha hoş birşey yoktu.

Resûlallah aleyhisselâm, Medine'ye geldiği ve Ebu Eyyub'un evine indiği zaman, ona:

'Yâ Ebâ Eyyub! Sizin bir seririniz yok mu?' diye sordu.

Ebu Eyyub:

'Yoktur vallahi! ' dedi.

Es'ad b. Zürâre, bunu haber alınca, Resûlullah'a, direkleri sac ağacından yapılmış, üzeri keten lifle dokunmuş, hasırla kaplı bir serir gönderdi.

Resûlullah aleyhisselâm, evine taşınıncaya kadar, onun üzerinde uyumuştu.

Vefâtına kadar da onun üzerinde uyudu. 47

Resûlullah aleyhisselâm, yıkanıp kefenlendiği zaman, bu seririn üzerine konuldu, cenaze namazı da kendisi bu şerir üzerinde bulunduğu halde kılındı. 48

Halk, ölülerini taşımak üzere onu bizden isteyip alır ve onunla teberrük ederlerdi.

Ebu Bekir'in, Ömer'in cenazesi de onun üzerinde taşınmıştı." 49

Peygamberimiz aleyhisselâmın bu mübarek seriri Emevîler devrinde Hazret-i Âişe'nin mirası içinde satışa çıkarılınca, onu Muaviye b. Ebi Süfyan'ın azadlılarından Abdullah b. İshak adında bir adam dört bin dirheme satın almıştı. 50

-------------------------------------

47. Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 525.

48. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre. c. 4, s. 314, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 288, 291, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 531.

49. Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 525.

50. Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 525, Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 3, s. 383.

Peygamberimiz aleyhisselâma Her Gün Ensar Tarafından Yemekler Gönderilişi

Zeyd b. Sabit der ki:

" Ebu Eyyub'un evine indiği zaman Resûlullah'ın yanına ilk önce girip ona tereyağı ve sütle yapılmış bir çanak tirit takdim eden ben idim ve:

'Bu çanağı annem gönderdi' dedim.

Resûlullah aleyhisselâm:

'Allah onu bereketli kılsın! ' diyerek dua etti.

Ashabını çağırdı, onu yediler.

Yemeğin arkası kesilmeden, Sa'd b. Ubâde, uşağının başında üzeri örtülü bir çanak tirit ve haşlanmış kemik söğüşü ile kapıya gelip içeri girdi. Malik b. N eccar oğullarından, sıra ile Resûlullahın kapısına üç-dört yerden yemek taşınmadığı bir gece yoktu.

Bu, Ebu Eyyub'un yedi ay kaldığı evinden ayrılıp kendi evine taşınıncaya kadar devam etti." 51

Sa'd b. Ubâde ile Es'ad b. Zürâre'den her gece birer çanak yemek gelirdi. 52

Sa'd b. Ubâde; etle veya sütle veya sirkeli zeytinyağıyla veya tereyağıyla yapılmış tirit gönderirdi.

Bunlardan en çok gönderdiği de, etli tiritti. 53

Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensarî de der ki:

" Resûlullah'a biz de daima akşam yemeği yapıp gönderirdik.

Kalanını bize geri çevirdiği zaman, ben ve Ümmü Eyyub, Resûlullahın elinin değdiği yerleri araştırarak oralardan yer ve bununla teberrük ederdik.

Yine bir gece yapıp gönderdiğimiz soğanlı veya samnısaklı yemeği Resûlullah geri çevirmişti.

Onda elinin izini göremeyince, korkarak yanına gittim ve:

'Yâ Rasûlallah! Babam, anam sana feda olsun!

Sen akşam yemeğini geri çevirdin. Fakat onda elinin izini göremedim? Halbuki ben ve Ümmü Eyyub geri çevirdiğin yemekte senin elinin değdiği yerleri araştırmakta ve bununla teberrük etmekte idik' dedim.

Resûlullah:

'Ben sizin görüşemediklerinizle görüşen, meleklerle fısıldaşan bir kimseyim. 54

İnsanı rahatsız eden şeyden melekler de rahatsız olurlar. 55

Ben sizler gibi değilim: Arkadaşımı [Cebrail'i] rahatsız etmekten korkarım! ' buyurdu. 56

Kendisine:

'Haram mı dır o yemek?' diye sordum.

Resûlullah aleyhisselâm:

'Değildir! Fakat, ben kokusundan dolayı ondan hoşlanmadım! ' buyurdu.

Kendisine:

'Senin hoşlanmadığın şeyden ben de hoşlanmam! ' dedim. 57

Resûlullah aleyhisselâm:

'Siz onu yiyiniz! ' buyurdu.

Bunun üzerine biz ondan yedik ve Resûlullaha bir daha o sebzeden yemek yapmadık." 58

Bir gün Ümmü Eyyub'a:

" Resûlullah senin kocanın evinde yedi ay oturmuştu. Resûlullahın en sevdiği yemek hangisiydi?" diye sorulmuştu.

Ümmü Eyyub:

" Onun ne kendisi için bir yemeğin yapılmasını emrettiğini gördüm, ne de bir yemeği yerdiğini gördüm.

Kendisine herise yapar, hoşuna gittiğini görürdük de, ona bu beş, altı yahut on günde bir hazırlanırdı" dedi. 59

-------------------------------------

51. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 237, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 265-266.

52. Semhûdî, Vefâu'l-Vefâ, c. 1, s. 266.

53. Semhûdî, Vefâu'l-Vefâ, c. 1, s. 266.

54. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 144.

55. Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 279.

56. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 462, Semhûdî, Vefâu'l-Vefâ, c. 1, s. 266.

57. Müslim, Sahih, c. 3, s. 1623.

58. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 144.

59. Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 267, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 266.

Peygamberimiz aleyhisselâmın İçinde Yedi Ay Kaldığı Evin Tarihçesi

Peygamberimiz aleyhisselâmın Medine'ye gelince içinde yedi ay oturduğu mübarek ev Mescidin doğusunda olup; yediyüz yıl önce Medine'ye gelen, Yemen hükümdarlarından Tüban [Tübba'] Ebu Kerib Peygamberimiz aleyhisselâmın Mekke'de zuhur ve Medine'ye hicret edeceğini Yahudi alimlerinden öğrenince, bu evi daha o zamandan yaptırmış, yazıp altın mühürle mühürlediği bir mektubu da Peygamberimiz aleyhisselâma takdim edilmek üzere Medine alimlerinin en büyüğüne vererek, kendisi erişemezse çocuğundan veya çocuğunun çocuğundan erişecek olan vasıtasıyla takdim edilmesini emretmişti.

İşte bu ev; babadan evlada geçe geçe, Tüban'ın mektubu ile iman etmiş Medine alimlerinden birinin soyundan gelen Ebu Eyyub Halid b. Zeyd'in eline geçmişti. 60

Tüban Ebu Kerib Es'ad, mü'mindi; Peygamberimiz aleyhisselâma yedi yüz yıl önce iman etmişti.

Çünkü o manzum mektubunda meâlen şöyle demişti:

" 1. Ben, Hazret-i Ahmed'in Allah tarafından gönderileceğine kesin olarak kanaat getirdim.

2. Ömrüm onun ömrüne uzansaydı [onun zamanına yetişseydi], muhakkak ona, o amcamın oğluna vezir ve yardımcı olurdum.

3. Yeryüzündeki Arapları ve Arap olmayanları, herkesi ona boyun eğmeye mecbur kılardım.

4. Kılıç çeker, onun düşmanlarıyla çarpışır, kalbinden her kederi dağıtırdım ! " 61

Tüban'ın manzumesinde birinci ve ikinci beyitlerle birlikte:

" 5. Zebur'da onun ümmeti ismen anılmıştır.

Onun ümmeti, ümmetlerin hayırlısıdır" beyti de bulunuyordu. 62

Tüban'ın mektubunu ellerinde bulunduranlar, Peygamberimiz aleyhisselâmın Medine'ye gelmekte olduğunu işitince; mektubu, ona teslim etmek üzere, Süleym kabilesinden güvenilir bir zât olan Ebu Leyla'ya verdiler.

Ebu Leyla Mekke yolunda Peygamberimiz aleyhisselâmı buldu.

Peygamberimiz aleyhisselâm onu görünce yanına çağırdı63 ve ona:

" Sen, Ebu Leyla mısın?" diye sordu. 64

Ebu Leyla:

" Evet! " dedi. 65

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Senin yanında I. Tübba'ın mektubu var! 66 Getir, ver bana mektubu! " buyurdu. 67

Ebu Leyla Peygamberimiz aleyhisselâmı tanımıyordu. Kendi kendine, düşündü kaldı. 68

Doğrusu, şaşılacak şey! " 69 dedi ve:

" Sen kimsin? Ben senin yüzünde sihir [sihirbazlık] eseri görmüyorum.

Sen bende bulunanı nasıl bildin?! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Ben, Muhammed'im! Getir, ver mektubu bana! " buyurdu. 70

Adam mektubu sakladığı yerden hemen çıkarıp Peygamberimiz aleyhisselâma verdi.

Hazret-i Ebu Bekir onu Peygamberimiz aleyhisselâma okuyunca, 71 Peygamberimiz aleyhisselâm üç kere:

" Merhaba=Hoşgeldin, safa geldin salih kardeş Tübba! " buyurdu. 72

Ebu Leyla'ya da, hemen Medine'ye dönmesini emretti.

Ebu Leyla, Medine'ye dönüp, Medinelilere Peygamberimiz aleyhisselâmın gelmekte olduğunu müjdeledi. Medinelilerden her biri, bu müjdesinden dolayı ona bahşiş verdi. 73

Peygamberimiz aleyhisselâm: " Tübba'a sövmeyiniz! Çünkü, o Müslüman olmuştu" buyurmuştur. 74

Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensârî'nin evi sonradan azadlı kölesi Eflah'a geçti.

Duvarlarından gedikler açılmaya başladığı, yıkılmaya yüz tuttuğu zaman, Mugîre b. Abdurrahman b. Haris b. Hişam onu Eflah'ın oğlundan bin dinara (altına) satın alarak tamir ettirip vakfetti. 75

Zamanla yine harab olan ve arsa haline gelen bu mübarek ev tekrar satılınca, Melik Muzaffer Şihabüddin Gazi b. Melik Âdil Seyfüddin Ebi Bekr b. Eyyub b. Sadi onu satın alıp üzerine dört mezhep talebesinin okuyacağı mükemmel bir medrese yaptırdı.

Bu medrese için, kendi memleketinde, Dımaşk'ta, Medine'de ve sair yerlerde zengin vakıflar tesis etti. Medresenin içinde, pek çok nefis kitaplar bulunan bir kütüphanesi de vardı. 76

Sonraları, bakımsızlık yüzünden harab olup küçük bir zaviye haline gelen ve H icretin 1259. yılında Sultan Abdülmecîd tarafından yıktırılarak mükemmel bir surette yeniden yaptırılan bu zaviye, " Zâviye-i Cüneydiyye" adıyla anılır ve ziyaret edilirdi. 77

-------------------------------------

60. İbn Asâkîr, Târih, c. 3, s. 334-335, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 188-189.

61. Mes'üdf, Murücu'z-zeheb, c. 1, s. 68-69, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 1, s. 163.

62. Vâkıdî, Fütûhu'ş-Şâm, c. 1, s. 33.

63. İbn Asâkîr, Târih, c. 3, s. 335.

64. İbn Asâkîr, Târih, c. 3, s. 335, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-kârî, c. 4, s. 176.

65. İbn Asâkîr, Târih, c. 3, s. 335.

66. İbn Asâkîr, Târih, c. 3, s. 335, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-kârî, c. 4, s. 176.

67. Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-kârî, c. 4, s. 176.

68. İbn Asâkîr, Târih, c. 3, s. 335, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-kârî, c. 4, s. 176

69. İbn Asâkîr, Târih, c. 3, s. 335.

70. İbn Asâkîr, Târih, c. 3, s. 335, Bedrüddin Aynî, c. 4, s. 176.

71. İbn Asâkîr, Târih, c. 3, s. 335.

72. İbn Asâkîr, Târih, c. 3, s. 335, Bedrüddin Aynî, c. 4, s. 176

73. İbn Asâkîr, Târih, c. 3, s. 335.

74. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 340.

75. Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 279-280, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-kârî, c. 4, s. 177, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 265.

76. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 265.

77. Eyyub Sabri Paşa, Mir'at-ı Medîne, s. 366-368.

Medine'nin Coğrafî Durumu, İsimleri ve İlk Sakinleri

Medine-i Münevvere; deniz sathından 916 metre kadar yükseklikte, 78 Kızıl Denizin 100 kilometre doğusunda, 79 meridyen olarak 39 derece 55 dakika doğuda, paralel olarak 24 derece 15 dakika kuzeyde, 80 Mekke'nin yarısı büyüklüğünde, çorak topraklı, kara taşlık bir şehir olup, kuzeyinde Uhud dağı bulunmaktadır. Ki, şehre en yakın dağ, Uhud dağıdır.

Medine-i Münevvere'nin hurma bahçeleri çok ve suları boldu. 81

Medine-i Münevvere'de sebzelerin her çeşidi yetiştiği gibi; başta hurmaların en iyisi olmak üzere, kavun, karpuz, şeftali, incir, limon, turunç, üzüm, elma, nar, muz, vişne... gibi her çeşit meyve de yetişir. 82

Yazın, gündüzleri havanın gölgede hararet derecesi 48'e kadar yükselir.

Kışın gündüzleri sıfırın altında 10 dereceye, geceleri ise -15 dereceye kadar düştüğü ve hatta suların donduğu bile olur. 83

Rivayete göre; Medine'ye ilk gelip yerleşen kimsenin oğlunun adı Yesrib olduğundan, Medine o zamandan itibaren bu adla anılagelmiştir. 84

Yâkutu'l-Hamevî, Medine'nin 29 ismini sıralar. 85

Semhûdî de, " İsim çokluğu isim sahibinin şerefliliğine delalet eder" dedikten sonra, çeşitli kaynaklara dayanarak, Medine'nin:

1. Tâbe,

2. Tayyibe,

3. Asıma,

4. Darü'l-emân,

5. Dârü's-sekîne,

6. Bârre,

7. Berre,

8. Beytü'r-resûl,

9. Habîbe,

10. Mahbûbe,

11. Dârü'l-ebrar,

12. Dârü'l-hicre,

13. Dârü's-selâme,

14. Darü'l-feth,

15. Mahfûze,

16. Haremü'r-resûl,

17. Medine………gibi 94 ismini sayıp, onlar hakkında açıklama yapar. 86

Medine'ye Tâbe ve Taybe isimleri Yüce Allah tarafından verilmiştir. 87 Miraç gecesinde Cebrail aleyhisselâm, Peygamberimiz aleyhisselâma:

" İn de, namaz kıl! " demişti.

Peygamberimiz aleyhisselâm inip namaz kıldığı zaman, Cebrail aleyhisselâm:

" Sen nerede namaz kıldın biliyor musun?

Sen Taybe'de namaz kıldın! Oraya da hicret edeceksin! " demiş;88 Peygamberimiz aleyhisselâm da, Tebük seferinden dönerken, Medine görününce:

" İşte, Tâbe! " buyurmuştur. 89

Nuh aleyhisselâmın oğlu Şam'ın oğlu Lâvez'in oğullarından Amlîk (lmlak)90 Amalikaların atası olup, Amalikalar bütün beldelere yayılmış, dağılmışlardı.

Maşrık, Umman, Hicaz, Şam, Mısır halkları onlardandı.

Bahreyn, Umman, Necd, Teymâ halkı onlardandı.

Kenânîler diye anılan91 Şam zorbaları, Mısır firavunları da onlardandı. 92

İrem b. Şam'ın oğlu Avs'ın oğullarından birisinin adı Abil ve Abil'in oğlunun adı da Yesrib'di.

Bu baba oğul, Medine'nin ilk sakini idiler.

San'aya yerleşen Amalikalardan bazıları Yesrib'e inip Abil'i oradan çıkarmışlar, oraya kendileri yerleşmişlerdi. 93

Medine'de ilk kez ekin ekenler, hurma ağacı ve üzüm asmaları dikenler, 94 yüksek evler, köşkler yapanlar, Amalikalardı. 95

Buhtunnassar [Buhtunnasr] Beytü'l-Makdisi yıkıp İsrail oğullarından süreceğini sürdükten, esir edeceğini esir ettikten sonra, İsrail oğullarından bir cemaat Hicaz taraflarına gittiler. Vâdi'l-Kura'ya, Teymâ'ya ve Yesrib'e indiler.

O zaman, Yesrib'de, Amalikaların kalıntıları ile Cürhümîlerden bir cemaat bulunuyordu.

İsrail oğulları orada bunlarla birlikte oturdular ve onlara karıştılar.

Medine'nin yerlileri gittikçe azalırken, İsrail oğulları çoğaldılar.

Yerlilerin azaldıklarını, zayıfladıklarını görünce, üzerlerine yürüdüler; onları Yesrib'den sürüp çıkardılar. Mallarını, mülklerini ele geçirdiler.

İsrail oğulları böylece, Allah'ın dilediği kadar, Medine'de kaldılar. 96

Yemen'deki Me'rib şeddini, ilk önce findik fareleri oymaya başlamış, sonra da Yüce Allah bir sel salıp yıkmıştı. 97

Yurtlarının harab olduğunu gören, Evs ve Haznecîlerin atası Müzeykıya Amrb. Âmir b. Harise b. Salebe bütün mallarını, mülklerini ve hayvanlarını satarak, oğulları ve kendilerine tâbi olanlarla birlikte gidip önce Âklerin beldelerinde oturdu..

Sonra Mekke'ye, Mekke'den sonra da Medine'ye gitti.

O zaman Medine'nin içinde Yahudiler oturdukları için, bunlar Medine'nin dışında oturdular.

Sayıca çoğalıp güçlendikleri zaman Yahudileri şehrin dışına çıkarıp, şehrin içine kendileri yerleştiler.

Bu sefer de Yahudiler şehrin dış kısımlarında oturdular. 98

Medine'de bütün mallar, mülkler, köşkler, hurma bahçeleri Yahudilerin elinde idi. Çokluk ve güçlülük de onlarda idi.

Bir müddet sonra, Evs ve Hazrecler hem Yahudilerle aralarında, hem birbirlerine karşı güvenlik, hem de başkalarına karşı birbirlerini savunma antlaşması yapmak isteyip yaptılar ve uzun müddet buna bağlı kaldılar.

Evsî ve Hazrecîlerin mal mülk sahibi olmaya başladıklarını, sayıca da çoğaldıklarını gören Beni Kurayza ve Beni Nadîr Yahudileri onların kendilerine galebe çalıp evlerini ve mallarını zaptedecek-lerinden korktular.

Kendi aralarında görüşüp konuşarak Evsî ve Hazrecîlerle yapmış oldukları antlaşmayı bozdular.

Yahudiler sayıca çok kalabalık idiler.

Evsî ve Hazrecîler, Yahudilerin kendilerini Medine'den sürüp çıkaracaklarından korkar bir halde yaşamaya başladılar.

Benî Salim b. Avf b. Hazrec'in kardeşi Malik b. Aclan'ı kendilerine seyyid, başkan yaptılar. 99

İsrail oğullarının başına Fıtyevn adında ahlâksız bir adam geçmiş, 100 Evs ve Hazrecîleri de hükmü altına almıştı. 101

Yahudiler de, Evsî ve Hazrecîler de, ona boyun eğmişlerdi. 102

Fıtyevn; evlenecek her kızın ve kadının kocasından önce kendisinin yanında bir gece kalmasını âdet haline getirtmiş ve bunu Evsî ve Hazrecîlere da uygulamaya103 ve Malik b. Aclan'ın, Süleym oğullarından bir adamla nikahlanan kızkardeşini yanına getirtmeye kalkışmıştı. 104 Kızkardeşinin kocasıyla gerdeğe gireceği gecede kavminin meclisine bacaklan açık girdiğini gören Malik b. Adan, ona:

" Sen, bacakların açık olarak çirkin bir çıkışla kavminin yanına çıktın ha! ?" diyerek çıkışınca, kızkardeşi:

" Bu gecemde bana yapılmak istenilen şey, kocamdan başkasının yanına sokulmak istenilişim, bundan daha ağırdır! " dedikten sonra evine girdi.

Malik b. Adan, hemen onun yanına vardı. Ne demek istediğini öğrenince, ona:

" Senin elinden bir hayır, bir iyilik gelir mi?" diye sordu.

Kızkardeşi:

" Evet, gelir! Sen benden ne gibi bir iyilik istersin?" dedi.

Malik b. Adan:

" Ben senin yanındaki kadınlarla birlikte içeri girerim! Yanına girince de Fıtyevn'i kılıçla vurur, gebertirim! " dedi.

Kızkardeşi:

" Yap bunu! " dedi.

Malik b. Adan, kadın elbisesi giyinip kadınlarla birlikte gitti.

Kadınlar Fıtyevn'in yanından çıkınca Malik b. Adan içeri girip Fıtyevn'i kılıçtan geçirdi, öldürdü ve Şam'a kaçtı.

Orada, hükümdarlardan Ebu Cebele'ye, Fıtyevn'i kadınlara yaptığı kötülüklerden dolayı öldürdüğünü ve Yahudilerden korktuğu için artık Medine'ye dönemeyeceğini söyledi.

Bunun üzerine, Ebu Cebele; Medine'ye gidip Yahudileri hor hakir kılmadıkça kadınının yanına var-mamaya, koku sürünmemeye, içki içmemeye yemin etti.

Büyük bir ordu ile Medine'ye gelip Yahudilerin ileri gelenlerini ziyafete davet ederek, hepsini kılıçtan geçirdi.

Bundan sonra, Evsî ve Hazrecîler aziz, Yahudiler ise zelil oldular. 105

-------------------------------------

78. M. Ferid Vecdi, Dairetu'l-maârif, c. 8, s. 529.

79. Eyyub Sabri Paşa, Mir'at-ı Medîne, s. 7.

80. M. Ferid Vecdi, Dairetu’l-maârif, c. 8, s. 529.

81. Yâkût, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 82.

82. Eyyub Sabri Paşa, Mir'at-ı Medîne, s. 36.

83. M. Ferid Vecdi, Dairetu’l-maârif, c. 8, s. 529.

84. Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 291, İton Haldun, Târih, c. 2, ks. 1, s. 21, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 156.

85. Yâkût, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 83.

86. Semhûdî, Vefâu'l-refâ, c. 1, s, 8, 27.

87. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 89, 94, 96, Müslim, Sahih, c. 2, s. 1007.

88. Nesâî, Sünen, c. 1, s. 221, 222, İton Esîr, Kâmil, c. 2, s. 52, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 242, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 5-6.

89. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 425.

90. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 8, Taberî, Târih, c. 1, s. 103.

91. Taberî, Târîh, c. 1, s. 103.

92. Taberî, c. 1, s. 103, Yâkût, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 84, Semhûdî, Vefâu'l-Vefâ, c. 1, s. 157.

93. Taberî, Târîh. c. 1, s. 106.

94. Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 16, Yâkût, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 84, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 157.

95. Yâkût, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 84, Semhûdî, Vefâ, c. 1, s. 157.

96. Belâzurî, Fütûhu'lbuldan, c. 1, s. 15-16.

97. Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 16.

98. Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 17.

99. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 178.

100. Yâkût, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 85, Semhûdî, Vefâ, s. 1 , s. 178.

101. Yâkubî, Târih, c. 2, s. 197.

102. Yâkût, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 85.

103. Yâkût, c. 5, s. 85, Semhûdî, c. 1, s. 179.

104. Semhûdî, c. 1 , s. 179.

105. Yâkût, Mu'cem, c. 5, s. 85, Semhûdî, c. 1, s. 180-181.

Evs ve Hazrec Kabileleri: Ensar

Evs ve Hazrec kabileleri, iki kardeşten üreyip çoğalmış oldukları halde, aralarında sık sık anlaşmazlıklar çıkar, kılıçlara sarılırlar, yıllarca çarpışır dururlardı.

Aralarındaki çarpışmaların sonuncusu ise Buas çarpışması idi ki, Hicretten beş-altı yıl önce durmuştu. 106

Hazret-i Âişe'nin dediği gibi; Hicret sırasında Evs ve Hazrec kabilelerinin toplulukları dağılmış, en asaletti ve şerefli adamları öldürülmüş veya yaralanmış bulunuyordu.

Sanki Yüce Allah İslâm dinine hazırlamak için onları bu duruma düşürmüştü. 107

Evs ve Hazrec kabilesinden Müslüman olanlara Ensar denir.

Ensar; nasîrkelimesinin çoğuludur.

Nasîr de, nâsır'ın mübalağa sîgası olup, ziyadesiyle yardım edici demektir.

Gaylan b. Cehrin:

" Siz, öteden beri mi Ensar ismiyle anılırdınız? Yoksa bu ismi size Allah mı koydu?" sorusuna, Enes b. Malik:

" Evet! Bize bu ismi Allah koydu! " demiştir.

Kur'ârvı Kerîm'de Ensar hakkında şöyle buyurulur

" İslâm'da birinci dereceyi kazanan Muhacirler ve Ensar ile, onlara güzellikle tâbi olanlar (yok mu?); Allah onlardan razı olmuştur.

Onlar da Allah'tan razı olmuşlardır.

Allah bunlar için-kendileri içinde temelli kalıcı olmak üzere- altlarından ırmaklar akar cennetler hazırladı.

İşte, bu en büyük kurtul ustur." 108

-------------------------------------

106. Ibn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 604, c. 4, s. 384.

107. Buhârî. Sahîh. c. 4 s. 221.

108. Tevbe: 100.

Peygamberimiz aleyhisselâmın Medinelilere İlk Tavsiyeleri

Yahudi iken Müslüman olan Abdullah b. Selam der ki: " Resûlullah [aleyhisselâm] Medine'ye gelince, halk ona koşuştu. 'Resûlullah geldi! ' denilince, onu görmek için ben de halkın arasında onun yanına gittim. Resûlullahın yüzünü görünce, anladım ki, onun yüzü bir yalancı yüzü değildir! Konuşurken, kendisinden ilk işittiğim söz de: 109

'Ey insanların0 Selamı yayınız (Selamlaşmayı yaygınlaştırınız! ) Yemek yediriniz! 111 Akrabalarla ilgileniniz! 112 İnsanlar uykuda iken siz namaz kılınız ki, selametle Cennete giresiniz' sözü idi." 113

-------------------------------------

109. İbn Sa'd, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 1, s. 235, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 451 , Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 652, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 188, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 423, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 13, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 922, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 265.

110. İbn Sa'd, c. 1, s. 235, Tirmizî, c. 4, s. 652, Dârimî, c. 2, s. 188, İbn Mâce, c. 1, s. 423, Hâkim, c. 3, s. 13, İbn Abdilberr, c. 3, s. 922 İbn Esîr, c. 3, s. 265.

111. İbn Sa'd, c. 1 , s. 235, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 451, Tirmizî, c. 4, s. 652, Dârimî, c. 2, s. 188, İbn Mâce, c. 1, s. 423, Hâkim, c. 3, s. 13, İbn Abdilberr, c. 3, s. 922 İbn Esîr, c. 3, s. 265.

112. İbn Sa'd, c. 1, s. 235, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 451, Dârimî, c. 2, s. 188, İbn Mâce. c. 1, s. 423, Hâkim, c. 3, s. 13, İbn Abdilberr, c. 3, s. 922 İbn Esir, c. 3, s. 265.

113. İbn Sa'd, c. 1, s. 235, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 451, Tirmizî, c. 4, s. 652, Dârimî, c. 2, s. 188, İbn Mâce, c. 1, s. 423, Hâkim, c. 3, s. 13, İbn Abdilberr, c. 3, s. 922 İbn Esîr, c. 3, s. 265.

Selamın Mânâsı, Selam'ın Allah'ın İsimlerinden Biri Oluşu

Selam; selamet gibi masdar olup, kusurlardan, âfetlerden uzak ve salim olmak demektir.

Müslümanlar arasında alınıp verilen " Selâmün aleyküm" sözü de selametle dua etmek mahiyetindedir.

Es-Selam: Her türlü noksandan, kusurdan, yok olma, zevale erme şaibelerinden tamamıyla uzak bulunan Yüce Allah'ın isimlerindendir. 114

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Selam Yüce Allah'ın isimlerinden bir isimdir ki, onu Allah yeryüzüne koymuştur.

O halde, selamı aranızda yayınız! " buyurmuştur. 115

Es-Selam, Kur'ân-ı Kerîm'de de Yüce Allah'ın ismi olarak anıldığı gibi, 116 bunun, dua mahiyetinde de, Cennet'in ismi olarak da anıldığı vardır. 117

-------------------------------------

114. İbn Esîr, Nihâye. c. 2, s. 392, 393, Asım Efendi, Kamus Tercemesi, c. 3, s. 481.

115. Buhârî, Edebü'l-müfred, s. 257.

116. Haşr: 23.

117. Nahl: 59. En'am: 54. 127. Vakıa: 90-91. Ahzab: 44. Yunus: 10. 25. Araf: 46. Yâsîn: 58.

İnsanlık Tarihinde Geçen İlk Selamlaşma Hadisesi

Yüce Allah, Adetin aleyhisselâmı yarattığı zaman, 118 ona:

" Haydi, şu melekler cemaatının yanına git de, onlara119 'Esselâmü aleyküm' diyerek120 selam veril 21

Senin selâmına onların nasıl karşılık vereceklerine122 bak! 123 Söyleyeceklerine iyice kulak veril 24

Çünkü, o, hem senin, hem de senin zürriyetinin selamlaşmasıdır" buyurdu. 125

Adem aleyhisselâm gidip meleklere:

" Esselâmü aleyküm! " dedi.

Melekler de:

" Esselâmü aleyküm ve rahmetullah! 126 Yahut:

" Ve aleykesselâmü ve rahmetullah! " dediler. 127 Selamlarına " Rahmetullah" sözlerini ekledirler. 128

-------------------------------------

118. Buhârî, Sahih, c. 7, s. 125, Müslim , Sahih, c. 4, s. 2183.

119. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 31, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 315, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 102, Müslim, c. 4, s. 2183-2184, Taberî, Târih, c. 1, s. 48, İbn Asâkîr, Târih, c. 2, s. 344, İbn Esîr, Kâmil, c. 1, s. 30, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ye'n-nihâye, c. 1, s. 87.

120. İbn Sa'd, c. 1, s. 31, Taberi, c. 1, s. 48, İbn Esîr, c. 1, s. 30, Ebu'l-Fidâ, c. 1 , s. 87.

121. Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 315, Taberî, c. 1, s. 48, İbn Esîr, c. 1, s. 30, Ebu'l-Fidâ, c. 1, s. 87.

122. İbn Sa'd, c. 1, s. 31, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 315, Buhâri, c. 4, s. 102, Müslim, c. 4, s. 2184, İbn Asâkîr, c. 2, s. 345.

123. İbn Sa'd, c. 1, s. 31, Ebu'l-Fidâ, c. 1 , s. 87.

124. Ahmet b. Hanbel, c. 2, s. 315, Buhârî, c. 4, s. 102, Müslim, c. 4, s. 2184, İbn Asâkîr, c. 2, s. 345.

125. İbn Sa'd, c. 1, s. 31, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 315, Buhârî, c. 4, s. 102, Müslim, c. 4, s. 2184, Taberi, Târih, 11, s. 49, İbn Asâkîr, c. 2, s. 345, İbn Esîr, c. 1, s. 30.

126. Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 315, Buhârî, c. 4, s. 102, Müslim, c. 4, s. 2184, İbn Asâkîr, c. 2, s. 344.

127. İbn Sa'd, c. 1, s. 31, Taberi, c. 1, s. 48, 49, İbn Esîr, c. 1 , s. 30.

128. Ahmed b. Hanbel. c. 2. s. 315. Buhârî. c. 4. s. 102. Müslim. c. 4. s. 2184. İbn Asâkîr. c. 2. s. 344.

Selamın Üstün ve Sevaplı Şekilleri

Peygamberimiz aleyhisselâm, bir mecliste otururken, bir zât gelip: " Esselâmü aleyküm! " diyerek selam verdi. 129

Peygamberimiz aleyhisselâm onun selamına karşılık verdi. Adam oturunca, 130 Peygamberimiz aleyhisselâm:

" On sevap kazandı! " buyurdu.

Sonra başka bir adam geldi ve " Esselâmü aleyküm ve rahmetullah! " diyerek selam verdi. 131

Peygamberimiz aleyhisselâm, onun selamına karşılık verdi. Adam oturunca, 132 Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Buna yirmi sevap var! " buyurdu.

Sonra başka bir adam geldi ve:

" Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühü! " diyerek selam verdi. 133

Peygamberimiz aleyhisselâm onun selamına karşılık verip adam oturunca: 134

" Buna da, otuz sevap var! " buyurdu. 135

O sırada, meclisten bir adam kalkıp selam vermeden gitti.

Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Arkadaşınız unuttuğu şeyi (selam vermeyi) ne çabuk da unuttun 36 Sizden biriniz meclise gelince selam versin, oturmayı uygun görürse otursun!

Meclisten ayrılmak için kalkınca da yine selam versin!

Verilmeye layı klik ve gereklilikte, önceki selam sonrakinden farklı değildir" buyurdu. 137

Hazret-i Ömer der ki:

" Ben bir gün Ebu Bekir'in terkisinde giderken, Ebu Bekir rastladığı insanlara:

'Esselâmü aleyküm! ' diyor, onlar:

'Esselâmü aleyküm ve rahmetullah! ' diyorlardı.

Ebu Bekir

'Esselâmü aleyküm ve rahmetullah! ' diyor, onlar:

'Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh! ' diyorlardı.

Bunun üzerine, Ebu Bekir

'Bugün insanlar selam faziletinde bizi pek çok geçtiler! ' dedi." 133

Selam vermek veya verilen selamı almak, Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarındandır. 139 Selamlaşmakta cimrilik etmek, iyi sayılmamıştır. 140

Peygamberimiz aleyhisselâm; evine selam vererek giren kimsenin hem Allah'a karşı korunmuş olacağını, 141 hem de bunun kendisine ve ev halkına bereket getireceğini haber vermiştir. 142

-------------------------------------

129. Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 439, Buhârî, Edebü'l-müfred, s. 256, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 350, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 53, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 190.

130. Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 439, Ebu Dâvud, c. 4, s. 350.

131. Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 439, Buhârî, Edebü'l-müfred, s. 256, Ebu Dâvud, c. 4, s. 350, Tirmizî, c. 5, s. 53, Dârimî, c. 2, s. 190.

132. Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 439-440, Ebu Dâvud, c. 4, s. 350.

133. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 440, Buhârî, Edebü'l-müfred, s. 256, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 350, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 53, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 190.

134. Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 440, Ebu Dâvud, c. 4, s. 350.

135. Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 440, Buhârî, Edebü'l-müfred, s. 256, Ebu Dâvud, c. 4, s. 350, Tirmizî, c. 5, s. 5, Dârimî, c. 2, s. 190.

136. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 438, Buhârî, Edebü'l-müfred, s. 256.

137. Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 287, Buhârî, Edebü'l-müfred, s. 256, Ebu Dâvud, c. 4, 353, Tirmizî, c. 5, s. 62, 63.

138. Buhârî, Edebü'l-müfred, s. 256.

139. Buhârî, Sahîh. c. 2, s. 70, Edebü'l-müfred, s. 257, Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1075.

140. Buhârî, Edebü'l-müfred, s. 268.

141. Buhârî, Edebü'l-müfred, s. 281, Ebu Dâvud, c. 3, s. 7.

142. Tirmizî. c. 5. s. 59.

Selam Verme ve Almanın Hükmü ve Âdâbı

Selam vermek nafile bir ibadet olmakla beraber, verilen selamın alınması gerekmektedir. 143 Selam verilirken de:

1. Binitli olan, yayaya,

2. Yaya, oturana,

3. Azlık, çokluğa, 144

4. Yaşça küçük olan, büyük olana önce selam verir. 145

5. Selamı cemaat içinden birisine tahsis ederek vermek mekruhtur ve Kıyamet alâmet-lerindendir. 146

6. Tanıdığına ve tanımadığına selam vermek İslâm'ın hayırlı hasletlerindendir. 147

7. Peygamberimiz aleyhisselâm; Mekke'nin fethinde yanına gelen ve kendisine selam veren amcası Ebu Talib'in kızı Ümmü Hani Hatuna:

" Merhaba=hoşgeldin Ümmü Hani! " buyurdu. 148

Yanına geldikçe Hazret-i Fâtıma'ya da:

" Merhaba kızcağızım! " buyurup, onu sağına veya soluna oturttuğu bildirilmektedir. 149

8. Müslüman olmayanların verdikleri selama " ve aleyküm! " denilerek mukabele edilir. 150

9. Mü'min kardeşi ile selamlaşmak, musafaha ile tamamlanır. 151

Musafaha; iki kişinin, esenleşmek için birbirlerinin ellerini-avuç içleri birbirine yapışacak biçimde-tutuşmalarına ve yüzyüze gelmelerine denir. 152

10. Enes b. Malik der ki:

" Biz: 'Yâ Rasûlallah! Bazımız bazımıza (hürmeten) eğilebilir mi?' diye sorduk. Resûlullah aleyhisselâm: 'Hayır! ' buyurdu.

[11-12. ] 'Bazımız bazımızla kucaklaşabilir mi?' diye sorduk. Resûlullah aleyhisselâm: 'Hayır! Fakat, musafaha ediniz! ' buyurdu." 153 " Bir adam:

'Yâ Rasûlallah! İçimizden biri, bir din kardeşi veya bir dostu ile karşılaşınca, ona (hürmeten) eğilebilir mi?' diye sordu. Resûlullah aleyhisselâm: 'Hayır! ' buyurdu.

'Onu kucaklayabilir ve öpebilir mi?' diye sordu. Resûlullah aleyhisselâm: 'Hayır! ' buyurdu. Adam:

'Onun elini tutar ve kendisi ile musafaha yapabilir mi?' diye sordu. Resûlullah aleyhisselâm: 'Evet! ' buyurdu." 154

13. Ebû Mes'ûd el-Ensârî der ki:

" Bir gün, Berâ' b. Âzib'e rastlamıştım.

Bana selam verdi. Elimi tutup yüzüme güldü ve:

'Sana niçin böyle yaptım, biliyor musun?' diye sordu.

Ona:

'Bilmiyorum! Fakat senin her yaptığın şeyde hayırdan başka birşey görmem! ' dedim.

Bunun üzerine:

'Resûlullah aleyhisselâm da, bana rastlayınca, sana yapmış olduğumun tıpkısını bana yapmış ve niçin böyle yaptığını benden sormuştu.

Ben de senin şimdi bana söylemiş olduğun gibi söylemiştim.

Resûlullah aleyhisselâm da:

'Müslümanlardan iki kişi karşılaşırda birisi öbür arkadaşına selam verir ve elini tutarak musafaha yaparsa, Yüce Allah onların günahlarını-onlar daha birbirlerinden ayrılmadan önce-bağışlar' buyurmuştu' dedi." 155

Berâ' b. Âzib'in kendisi de:

" Resûlullah aleyhisselâm:

'Birbirlerine kavuşup da musafaha yapan iki Müslüman yoktur ki, onlar daha birbirlerinden ayrılmadan önce günahları bağışlanmış olmasın! ' buyurdu" demiştir. 156

14. Küçük çocuklarla musafaha yerine onların üç kere başları sığanır, okşanır, kendileri için " Allah sana bereket versin! " diyerek dua edilir. 157

15. Erkeklerin kadınlarla musafaha yapmaları, el sıkışmaları caiz değildir.

Esma binti Zeyd Hatun, Peygamberimiz aleyhisselâmın bey'at etmek isteyen Ensar kadınlarına:

" Ben kadınlarla musafaha yapmam! " buyurduğunu; 158

Hazret-i Âişe de, Peygamberimiz aleyhisselâmın, kadınlardan bey'at alırken bile elinin onlardan hiçbirinin eline, 159 avucunun onlardan hiçbirinin avucuna160 değmediğini bildirmiş; 161 " Bey'atını sözle aldığı her kadına162 'Git, senin bey'atını aldım' buyururdu" demiştir. 163

16. İslâm'da ilk topluca musafaha, Medine'ye geldikleri zaman, Yemenliler tarafından yapılmıştır. 164

-------------------------------------

143. Buhârî, Edebü'l-müfred, s. 268.

144. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 444, Buhârî, Sahih, c. 127, Edebü'l-müfred, s. 258, Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1703, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 351, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 61-62, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 188.

145. Buhârî, Sahîh, c. 7, s. 128, Edebü'l-müfred, s. 259, Ebu Dâvud, c. 4, s. 351, Tirmizî, c. 5, s. 61.

146. Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 407, 408, Buhârî, Edebü'l-müfred, s. 270, Hâkim, Müstedrek, c. 4, s. 445-446, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 7, s. 329.

147. Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 9, Edebü'l-müfred, s. 270, Müslim, c. 1, s. 65, Ebu Dâvud, c. 4, s. 350.

148. Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 425, Buharî, c. 7, s. 110, Tirmizî, c. 5, s. 78.

149. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 247, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 282, Buhârî, c. 5, s. 141 , Müslim, c. 4, s. 1904.

150. Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 398, Buhârî, c. 7, s. 133, 134, Edebü'l-müfred, s. 283, 284, Müslim, c. 4, s. 1705, 1706, Ebu Dâvud, c. 4, s. 353, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1219.

151. Buhârî, Edebü'l-müfred, s. 251.

152. İbn Esîr, Nihâye, c. 3, s. 34, Mütercim Âsim Efendi, Kâmusu'l-muhît Tercemesi, c. 1, s. 490.

153. İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1220.

154. Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 75.

155. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 289.

156. Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 289, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 354, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 74, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1220.

157. Buhârî, Edebü'l-müfred, s. 251.

158. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 6, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 454.

159. Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 114, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1489, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 960.

160. Müslim, c. 3, s. 1489, İbn Mâce, c. 2, 5. 960.

161. Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 114, Müslim, c. 3, s. 1489, İbn Mâce, c. 2, s. 960.

162. Müslim, c. 3, s. 1489, İbn Mâce, c. 2, s. 960.

163. Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 114, Müslim, c. 3, s. 1489, İbn Mâce, c. 2, s. 960.

164. Ahmed b. Hanbel. c. 3. s. 212. Buhârî. Edebü'l-müfred. s. 251.

Berâ' b. Ma'rur'un Vefâtı ve Cenaze Namazının Kılınışı

Berâ' b. Ma'rur; Hazrec kabilesinden ve Ensarın başkanlarından olup, 165 Safer ayında, Peygamberimiz aleyhisselâm Medine'ye gelmeden bir ay önce Vefât etmişti.

Ölüm döşeğine düştüğü zaman, ailesine:

" Kabrimde, beni Kabe'ye doğru yöneltiniz! " demiş, dediği yapılmıştı. 166 Kendisi hac mevsiminde Mekke'ye geleceğini, Peygamberimiz aleyhisselâma vaad etmiş bulunuyordu.

Hac mevsimine erişemeden ölüm döşeğine düşünce, ailesine:

" Muhammed (aleyhisselâm)a olan va'dim dolayısıyla beni Kabe'ye doğru çeviriniz! Çünkü, ben ona gelmeyi va'd etmiştim! " demiş ve böylece sağ ve ölü olarak Kabe'ye yönelenlerin ilki olmuştu. 167 Allah ondan razı olsun!

Peygamberimiz aleyhisselâm, Medine'ye gelince, Berâ' b. Ma'rur'un kabrine ashabı ile birlikte gitti. Kabrinin üzerinde saf bağlayıp cenaze namazını kıldı ve:

" Allah'ım! Onu yarlığa! Ona rahmet et, ondan hoşnut ol! " diyerek dua etti.

Berâ' b. Ma'rur, Akabe Bey'atnda bulunan Ensar kabileleri temsilcilerinden ilk Vefât eden ve kabri üzerinde cenaze namazı kılınan zât idi. 168

-------------------------------------

165. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 86.

166. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 619, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf. c. 1, s. 246.

167. İbn. AbdilbeiT, İstiâb, c. 1, s. 152-153, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 171.

168. İbn Sa'd. Tabakât. c. 3. s. 620.

Cenaze Namazı ve Bu Namaza Ait Bazı Bilgiler

Cenaze namazı, farz-ı kifâyedir. Ölen bir Müslümanın cenaze namazını Müslümanlardan bir kısmı kılınca, öteki Müslümanların üzerinden cenaze namazı kılma borcu kalkar. 169

Cenaze namazı, abdestli olarak ayakta, Kıbleye karşı dönülerek, rükûsuz, secdesiz, dört defa tekbir alınmak suretiyle kılınır.

İmam, cenazeye karşı, cemaat da imamın arkasında saf olurlar. 170

İmam ve cemaat ellerini kulaklarına kadar kaldırarak tekbir alıp ellerini bağlarlar.

İçlerinden " Sübhâneke allâhümme..." duasını okurlar.

Eller kaldırılmaksızın, imamın açıktan aldığı ikinci tekbire cemaat içinden katılır ve " Allâhümme salli" ve " Allâhümme bârik..." salavatlarını okurlar.

Üçüncü tekbir alınınca:

" Allah'ım! Bizim dirimizi, ölümüzü, küçüğümüzü, büyüğümüzü, erkeğimizi, kadınımızı, burada bulunanımızı, bulunmayanımızı yarlığa!

Sen, bizden kimi yaşatırsan, müslüman olarak yaşat!

Sen, bizden kimi öldürürsen, mü'min olarak öldür! " 171

Allah'ım! Bizi bu ölünün ecrinden mahrum etme! Onun ardından, bizi azdırma! " mealli dua okunur.

Dördüncü tekbir alınınca, imamla birlikte, önce sağ tarafa, sonra da sol tarafa selam verilir.

Cenaze namazına katılana bir kırat ağırlığında, defin esnasında da bulunana iki kırat ağırlığında ecir ve sevap verilir ki, her kırat Uhud dağı büyüklüğü ve ağırlığındadır.

Cenaze giderken, hürmeten ayağa kalkılır.

Cenaze sesler ve meş'alelerle takip edilmez. 172

Cenaze duası olarak Fatiha sûresini okumak da, sünnettendir. 173

Cenaze kabre konulurken:

" Bismillah alâ milleti Rasûlillah= Allah'ın ismi ve Resûlullah'ın dini üzere! " denilir. 174

-------------------------------------

169. Kâşânî, Bedâyiu's-sanâyi, c. 1, s. 311.

170. Buhârî, Sahih, c. 2, s. 88, 89, 91, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 342-347, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 478 479, Nesâî, Sünen, c. 4, s. 70-72.

171. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 368, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 211, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 344, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 480, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 4, s. 41.

172. Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 203.

173. Buhârî, Sahih, c. 2, s. 91, Tirmizî, c. 5, s. 345.

174. Ahmed b. Hanbel. c. 2. s. 27. Tirmizî. c. 3. s. 364.

Yeryüzünde Kılınan İlk Cenaze Namazı

Yeryüzünde ilk cenaze namazı, Adem aleyhisselâm için kılınmıştır.

Âdem aleyhisselâm, ölüm döşeğine düştüğü zaman, oğullarına:

" Oğulcuklarım! Ben Cennet meyvelerinden yemeyi özlüyorum! " dedi. Oğulları onu babalan için aramaya, elde etmeye gittiler, meleklerle karşılaştılar.

Meleklerin yanlarında, Âdem aleyhisselâm için kefen, güzel koku ile kazma, kürek ve zenbil vardı.

Melekler

" EyÂdem'in oğulları! Nereye gidiyorsunuz ve ne istiyorsunuz?" diye sordular.

Onlar da:

" Babamız hastadır. Cennet meyvelerinden yemeyi arzuluyor. Onu toplamak için bizi gönderdi" dediler.

Melekler onlara:

" Geri dönünüz! Babanızın eceli geldi! " dediler.

Âdem aleyhisselâmın oğulları, meleklerle birlikte geri döndüler.

Melekler Âdem aleyhisselâmın yanına girince, Hazret-i Havva korktu ve Âdem aleyhisselâma yapıştı.

Âdem aleyhisselâm, ona:

" Yüce Rabbimin melekleriyle benim aramdan çekil! " dedi.

Bunun üzerine meleklerÂdem aleyhisselâmın ruhunu kabzettiler.

Sonra onu yıkadılar, kefenlediler, güzel koku ile kokuladılar.

Kabrini kazdılar.

Meleklerden birisi öne geçti.

Öteki meleklerde onun arkasına durdular.

Âdem aleyhisselâmın oğulları da onların arkasında sıralandılar.

Cenaze namazını kıldılar.

Melekler kabrin içine girip Âdem aleyhisselâmı kabre indirdiler, kabirden çıktılar.

Kabrin üzerini kerpiçle kapattılar.

Kabrin üzerine toprak çektikten sonra:

" Ey Âdem'in oğulları! İşte, ölüleriniz hakkında tutacağınız yol budur! " dediler. 175

-------------------------------------

175. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 33, 34, İbn EbiŞeybe, Musannef, c. 3, s. 243, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 136, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 344, 345, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 8, s. 199.

Ensardan Yüz Seksen Kişinin Peygamberimize Bey'at Edişi

Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensârî der ki:

" Bir gün, Resûlullah aleyhisselâma ve Ebu Bekir'e yetecek kadar yemek yapıp getirince, Resûlullah:

'Git, bana Ensarın eşrafından otuz kişi çağır! ' buyurdu.

Yanımda hazırladığım yemeğe ekleyecek birşey bulunmadığından, bu bana çok ağır geldi. Biraz ağırdan aldım.

Peygamber aleyhisselâm, tekrar:

'Git, bana Ensarın eşrafından otuz kişi çağır! ' buyurdu.

Bunun üzerine, gidip onları çağırdım, geldiler. Gelince, onlara:

'Yemek yiyiniz! ' buyurdu.

Yediler. Önlerinden, ancak bir kısmını yiyebildiler!

Bu mucize karşısında, Peygamber aleyhisselâmın Resûlullah olduğuna şehadet ve oradan ayrılmadan Peygamber aleyhisselâma bey'at ettiler.

Peygamber aleyhisselâm, bundan sonra:

'Git, bana Ensarın eşrafından altmış kişi çağır! ' buyurdu.

Vallahi, altmış kişi beni otuz kişiden daha çok korkuttu!

Gidip çağırdım.

Onlar da önlerinden ancak bir kısmını yiyebildiler!

Bu mucize karşısında, Peygamber aleyhisselâmın Resûlullah olduğuna şehadet ve daha oradan ayrılmadan Peygamber aleyhisselâma bey'at ettiler.

Bundan sonra, Resûlullah aleyhisselâm:

'Git, bana Ensarın eşrafından doksan kişi çağır! ' buyurdu.

Beni, bu doksan kişi, altmış ve otuz kişiden daha çok korkuttu.

Onları da gidip çağırdım. Yemekten yediler.

Onlar da önlerinden ancak bir kısmını yiyebildiler ve bu mucize karşısında Peygamber aleyhisselâmın Resûlullah olduğuna şehadet ve daha oradan ayrılmadan da Peygamber aleyhisselâma bey'at ettiler. İşte o zaman bu yemekten yüz seksen zât yedi ki, hepsi de Ensardan idiler." 176

Yüce Allah, onların hepsinden razı olsun!

-------------------------------------

176. Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 428, Kadı İyaz, eş-Şifa, c. 1 , s. 243-244, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 280, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 8, s. 303.

Ensar Kadınlarının Bey'at Edişi

Ensar kadınlarından Ümmü Atiyye'nin bildirdiğine göre:

Peygamberimiz aleyhisselâm, Medine'ye gelince, Ensar kadınlarını bir eve topladı.

Onlara Hazret-i Ömer'i gönderdi.

Hazret-i Ömer evin kapısına dikildi, selam verdi ve Peygamberimiz aleyhisselâmın selamını onlara söyledi ve:

" Ben size Resûlullah aleyhisselâmın gönderdiği elçiyim! " dedi.

Onlar da:

" Resûlullah'a ve Resûlullah'ın elçisine merhaba! " dediler.

Hazret-i Ömer:

" Allah'a hiçbir şeyi şerik koşmayacağınıza,

Zina etmeyeceğinize,

Çocuklarınızı öldürmeyeceğinize,

Ellerinizle ayaklarınız arasından bir iftira düzüp getirmeyeceğinize,

Mârufta (meşru olan hususlarda) Resûlullah'a karşı gelmeyeceğinize dair, bana bey'at ediniz! " dedi.

Kadınlar

" Olur! " dediler ve evin içinden, bey'at için, ellerini dışarıya doğru uzattılar.

Hazret-i Ömer de evin dışından elini onlara doğru uzattı.

Sonra da:

" Allah'ım! Şahit ol! " dedi. 177

İbn Sa'd'ın Tabakâtü'l-kübrâ'sında isimleri ile kaydettiğine göre, Peygamberimiz aleyhisselâma bey'at eden Evsve Hazrec kabilesi kadınlarının sayısı 343tü. 178

Rebiülevvel ayından ikinci yıl Safer ayına kadar, Medine'de, Evs kabilesinden Müslüman olmayan, müşrikliği bırakmayan yalnız Vâkıf, Hatma, Vâil ve Ümeyye oğulları kaldı. 179

Peygamberimiz aleyhisselâm bey'at eden Ensar kadınlarından Ü mmü Âmir der ki:

Resûlullah aleyhisselâmın mescidimizde akşam namazını kıldığını görünce, hemen evime gelip biraz ekmekle hurma pekmezi (veya kuru üzüm) getirdim ve:

'Babam, anam sana feda olsun! Ye! ' dedim.

Resûlullah, ashabına:

'Yiyiniz! Bismillah! ' buyurdu.

Kendisi ve kendisiyle birlikte gelen ashabı ve evde bulunanlar da, ondan yediler.

Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; kırk kişilik erkekler cemaati, ne hurma pekmezinin (veya kuru üzümün) bir kısmını, ne de ekmeğin tamamını yiyebildiler!

Yanımda bulunan kırbadaki sudan da içtikten sonra, ayrıldılar.

Hastalandıkça veya hayır ve bereket umdukça bu kırbadaki sudan içtik durduk! " 180

-------------------------------------

177. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 7, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 85, c. 6, s. 409.

178. İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 315, 410.

179. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 80, Taberî, Târih, c. 2, s. 237, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 440, İbn Hazm, Cevâmiu's-are, s. 73, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s, 98 İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 161, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 297, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 153, İbn Haldun, Târih, c. 2 ks. 2, s. 12.

180. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 319, 320, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 471.

Ümmü Süleym Hatunun Oğlunu ve Kendisine Talip Olan Ebu Talha'yı Müslüman Edişi

Neccar oğullarından Milhan b. Malik'in kızı ve Ümmü Haram'ın kızkardeşi olan Ümmü Süleym Hatun, Malik b. N adr ile evli idi.

Ümmü Süleym Hatun Müslüman olup Peygamberimiz aleyhisselâma bey'atettiği sırada, oğlu Enes b. Malik yanında değildi.

Enes b. Malik, annesinin Müslüman olduğunu öğrenince, geldi ve ona:

" Sen dinden çıktın, saptın mı?! " dedi.

Ümmü Süleym Hatun:

" Ben dinden çıkmadım ve sapmadım! Fakat, şu (yurdumuza gelen) zâta iman ettim! " dedi ve Enes'e de İslâm dinini telkin etti. Eliyle işaret ederek:

" Haydi, sen de 'Şehadet ederim ki; Muhammed (aleyhisselâm) Allah'ın Resûlüdür' de bakayım?" dedi.

Enes b. Malik, annesinin istediğini yapınca, babası Malik:

" Oğlumun itikadını bozma! " dedi.

Malik evden çıkıp gidince bir düşmanıyla karşılaştı ve öldürüldü.

Medineli müşriklerden Ebu Talha, Ümmü Süleym'le evlenmek istedi.

Ümmü Süleym Hatun, onunla evlenmeye yanaşmadı:

" Sen, sana ne zararı, ne de yaran olmayan bir taşa tapmayı nasıl uygun görürsün?!

Bir marangozun getirip senin için yonttuğu bir ağaç parçasının sana ne zararı, ne yararı dokunur?! " dedi.

Ümmü Süleym Hatunun sözü, Ebu Talha'nın kalbine tesir etti.

Ebu Talha, Ümmü Süleym Hatuna, evlenme talebini tekrarladı.

Ümmü Süleym Hatun:

" Ey Ebu Talha! Sen, sizin tapmakta olduğunuz putlarınızı filan ailenin marangoz kölesinin ağaçtan yontup yaptığını; ve ona bir ateş parlatacak olursanız hemen tutuşup yanacağını bilmez misin?! " deyince, Ebu Talha onun yanından ayrıldı.

Ebu Talha, başka bir gün gelip, evlenme talebini tekrarladı.

Ümmü Süleym Hatun, yine:

" Ey Ebu Talha! Senin tapmakta olduğun put, yerde biten ve filan oğullarının Habeşî kölesinin yonttuğu değil midir?" dedi.

Ebu Talha:

" Evet! " deyince, Ümmü Süleym Hatun:

" Sen, yerde biten ve filan oğullarının Habeşî kölesi tarafından yontulan birşeye tapmaya utanmaz mısın?!

Sen, Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed (aleyhisselâm)ın Resûlullah olduğuna şehadet etsen de, senden bundan başka mihr istemeyerek sana varsam olmaz mı?" dedi.

Ebu Talha:

" Bırak beni, bir düşüneyim! " dedi, gitti.

Düşünüp taşındıktan sonra, geldi ve:

" Bana yaptığın teklifi kabul ettim: Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed (aleyhisselâm)ın Resûlullah olduğuna şehadet ediyorum! " deyince, Ümmü Süleym Hatun, oğlu Enes b. Malik'e:

" Kalk ey Enes! Ebu Talhayı benimle evlendirmek için, gereğini yap! " dedi. 181

Enes b. Malik der ki:

" Resûlullah aleyhisselâm, Medine'ye geldiği zaman, ben sekiz-on yaşında idim. 182

Annem bana başörtüsünün yarısını izar, yarısını da rida yaptı. 183 Beni elimden tutup Resûlullah aleyhisselâma götürdü ve:

'Yâ Rasûlallah! Ensar erkek ve kadınlarından sana hediye vermeyen kimse kalmadı.

Ben, bu oğlumdan başka, sana hediye edecek birşeye malik değilim. 184

Yâ Rasûlallah! Bu oğlum Enes'ciktir! Sana hizmet eder, senin hizmetçindir!

Onun hakkında Allah'a dua et! ' dedi.

Bunun üzerine, Resûlullah aleyhisselâm:

'Allah'ım! Bunun malını ve evladını çoğalt! 185

Verdiğin şeylerde, onun için bereket ihsan et! ' diyerek dua etti. 186

Resûlullah aleyhisselâm, benim için üç şey hakkında dua etti.

İkisini dünyada gördüm:

Vallahi, malım pek çoktur!

Çocuklarımın ve çocuklanmın çocuklarının sayısı ise, bugün yüz civarındadır!

Üçüncüsünü de, âhirette göreceğimi umuyorum! " 187

Yüce Allah, onlardan razı olsun!

-------------------------------------

181. İbn Sa'd, Tabakatü'l-kübrâ, c. 8, s. 424, 427.

182. Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 3, s. 266.

183. Müslim, Sahih, c. 4, s. 1929, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 3, s. 267.

184. Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 3, s. 266.

185. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 194, Buhârî, Sahîh, c. 7, s. 154, Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1929, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 3, s. 267.

186. Aynı kaynaklar.

187. Müslim, Sahih, c. 4, s. 1929.

Yahudi Alimlerinden Abdullah b. Selam'ın Müslüman Oluşu

Abdullah b. Selam*, Yusuf aleyhisselâmın neslindendi. 188 Medine Yahudilerinin ulularından ve alimlerindendi. 189

Medine'deki İsrail oğullarının alimlerinden başlıcalan190 beş kişi olup, bunlardan birisi Abdullah b. Selam'dı. 191

Abdullah b. Selam'ın babası Selam da Yahudi alimlerindendi.

Abdullah b. Selam der ki:

" Ben Tevrat'ı ve tefsirini, babamdan öğrenmiştim.

Babam, bir gün; âhir zamanda gelecek peygamberin sıfatını, alâmetini ve yapacağı işler hakkındaki âyeti bana anlattı ve:

'Eğer o Harun evladından gelecek olursa ona tâbi olurum, yoksa tâbi olmam! ' dedi.

Peygamber aleyhisselâmın Medine'ye gelişinden önce, öldü. 192

Resûlullah Medine'ye, Küba'ya gelip Amr b. Avf oğullarının evine ininceye kadar, sustum.

Ben kendime ait hurma ağacının üzerinde uğraşır, 193 yaş hurma toplarken, 194 Benî Nadîrlerden birisinin:

'Bugün, Arapların bekledikleri adamları geldi! ' diye bağırdığını işittim ve bir kimse de gelip onun geldiğini bana haber verince, 195 beni bir titreme tuttu, yüksek sesle196 'Allahuekber! ' diyerek tekbir getirdim.

O sırada, Halide binti Haris, hurma ağacının altında oturuyordu. 197

Kendisi çok yaşlı idi. 198

Tekbirimi işitince:

'Allah seni umduğuna erdirmesin, elini boşa çıkarsın ey habîs!

Vallahi Musa b. İmran'ın gelişini işitmiş olsaydın, bundan daha fazlasını yapmazdın! " diyerek çıkıştı.

Ona:

'Ey hala! Vallahi, o, 199 Musa b. İmran'ın kardeşidir. 200 Onun gibi, peygamberdir. 201 Onun dinindedir. Onun gönderildiği şeyle gönderilmiştir' dedim.

Bunun üzerine, halam:

'Ey kardeşimin oğlu! Yoksa, o Kıyamete yakın, gönderileceği bize haber verilmiş olan peygamber midir?' dedi.

'Evet! ' dedim.

Halam:

'Peki öyleyse! ' dedi. 202

'Resûlullah geldi' denilince, onu görmek için, halkın arasında ben de gittim.

Resûlullah'ın yüzünü görünce, anladım ki, onun yüzü yalancı yüzü değildir." 203

Abdullah b. Selam, Peygamberimiz aleyhisselâmın yanına varınca:

" Ben sana üç soru soracağım ki, bunların cevaplarını ancak peygamber olan bilebilir" dedi:

" 1. Kıyamet alâmetlerinin evvelkisi nedir?

2. Cennetlikler Cennete girince ilk önce hangi yiyeceği yiyeceklerdir?

3. Çocuk ne sebeple babasına benzer ve hangi sebeple annesine benzer?" diye sordu.

Peygamber aleyhisselâm:

" Bu soruları, senin önün sıra, Cebrail (aleyhisselâm) bana gelip haber vermişti:

1. Kıyamet alâmetlerinin en öncesi bir ateştir ki, o insanları doğudan batıya sürecektir!

2. Cennetliklerin yiyeceği ilk yiyecek de, balık ciğerinin sarkmış olan fazlasıdır!

3. Çocuğun babaya veya anaya çekmesine gelince:

Cinsî münasebette erkeğin suyu kadınınkinin önüne geçerse, çocuk babaya benzer. Kadının suyu erkeğin suyunun önüne geçerse, çocuk anaya benzer! " buyurdu.

Bunun üzerine, Abdullah b. Selam: 204

" Ben şehadet ederim ki; Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! 205

Ben şehadet ederim ki; Sen, hiç şüphesiz, Allah'ın Resûlüsün! 206

Yâ Rasûlallah! Yahudiler, insanı hayrette bırakacak derecede yalan söyleyen, asılsız isnadve iftiralarda bulunan haksız bir kavimdir. Eğer, sen beni onlardan sormadan önce onlar benim Müslüman olduğumu öğrenirlerse, senin yanında bana akla gelmedik isnad ve iftiralarda bulunurlar. 207

Sen beni odalarından birine koyarak gizledikten sonra, onlar arasındaki durumumu, nasıl olduğumu onlara sormanı; bunu Müslüman olduğumu öğrenmelerinden önce sana haber vermelerini istiyorum" dedi.

Peygamberimiz aleyhisselâm, onu odalarından birisine koydu. 208

Yahudilere haber saldı, geldiler. 209

Onlara:

" Ey Yahudi cemaatı! Yazıklar olsun size!

Allah'tan korkunuz!

Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki: Siz benim Resûlullah olduğumu ve benim size hak ve gerçeği getirdiğimi muhakkak biliyorsunuzdur! Müslüman olunuz! " buyurdu.

Yahudiler, üç kere:

" Biz bunu bilmiyoruz!

Biz bunu bilmiyoruz!

Biz bunu bilmiyoruz! " dediler. 210

Peygamberimiz aleyhisselâm, onlara:

" İçinizde211 Husayn, 212 Abdullah b. Selam, nasıl adamdır?" diye sordu. 213

Yahudiler

" Bizim seyyidimizdirve seyyidimizin de oğludur! 214

Bizim en alimimizdirve en alimimizin de oğludur. 215

Bizim hayırlımızdır ve hayırlımızın da oğludur! " dediler. 216

Resûlullah aleyhisselâm, onlara:

" İbn Selam Müslüman olduysa ne dersiniz?217 Siz de Müslüman olur musunuz?" diye sordu. 218

Yahudiler

" Hâşâ! O, Müslüman olmaz! 219 Allah onu böyle şeyden korusun! " dediler. 220

Bunun üzerine, Peygamber aleyhisselâm:

" Ey İbn Selam! Çık bunların yanına! " buyurdu. 221

Abdullah b. Selam, hemen yanına çıkıp onlara:

" Ey Yahudi cemaatı! Allah'tan korkunuz!

Onun size getirdiği şeye yöneliniz!

Vallahi, siz de muhakkak biliyorsunuz ki, o Allah'ın Resûlüdür!

Onun ismini ve sıfatını yanınızdaki Tevratta da yazılı bulmuş bulunuyorsunuz.

Ben şehadet ederim ki, o Resûlullah'tır!

Ben ona iman etmiş, onu doğrulamış ve onun Resûlullah olduğunu bilmiş bulunuyorum! " dedi. 222

Abdullah b. Selam;

" Ben şehadet ederim ki; Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur!

Ve yine şehadet ederim ki; Muhammed (aleyhisselâm) Allah'ın Resûlüdür! " diyerek iman ve ikrarda bulunduğu zaman, 223 Yahudiler ona türiü hakaret ve iftiralarda bulundular: 224

" Bu, bizim en şerlimizdir ve en şerlimizin de oğludur! 225

Bu, bizim en cahilimizdir ve en cahilimizin de oğludur! " dediler. 226

Abdullah b. Selam:

" Yâ Rasûlallah! Onların çok iftiracı, gaddar, yalancı ve fâcir bir kavim olduklarını sana haber vermemiş mi idim? (İşte böyle olduklarını gösterdiler)" dedi.

Bundan sonra, Abdullah b. Selam da, ev halkı da Müslümanlıklarını açıkladılar. 227

Halaları Halide binti Haris Hatun da Müslüman oldu ve İslâm amelleri ile Müslümanlığını güzelleştir-di. 228

Abdullah b. Selam Müslüman olduğu zaman, Yahudi alimlerinden:

1. Huyey b. Ahtab,

2. Ka'b b. Esed,

3. Ebu Râfi',

4. Eşya',

5. Şemvil b. Zeyd:

" Arapta peygamberlik olmaz! Senin adamın bir hükümdardır! " diyerek Müslümanlıktan vazgeçirmek istedilerse de. muvaffak olamadılar. 229

-------------------------------------

* Abdullah b. Selam'ın adı Husayn iken, Müslüman olunca, Peygamberimiz aleyhisselâm Husayn'ı Abdullah'a çevirmiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 451.

188. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 921, Hâkim , Müstedrek, c. 3, s. 414, İbn Esîr. Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 264.

189. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 163-164.

190. Şuara: 197.

191. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 353.

192. Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 266.

193. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 163, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 530.

194. Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 266.

195. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 163.

196. Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 266.

197. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 163, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, 5. 266.

198. Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 266.

199. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 163, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 530.

200. İbn İshak. İbn Hişam, c. 2, s. 163, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 266, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 530.

201. Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 266.

202. İbn İshak. İbn Hişam, c. 2, s. 163, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 530, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 211, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 280.

203. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 163, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 235, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 451, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 188, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 423, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 13, İbn AbdiIberr, İstiâb, c. 3, s. 922, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 531, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 265.

204. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 108, 271, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 102, 103, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 528-529, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 207, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 211.

205. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 108, 271 , Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 268, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 529, İbn Seyyid, Uyun, c. 1 , s. 207, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 211.

206. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 271, Buhârî, c. 4, s. 103, Beyhakî, c. 2, s. 529, İbn Seyyid, c. 1, s. 207, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 211.

207. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 164, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 108, 271, Buhârî, c. 4, s. 103, Beyhakî, c. 2, s. 529, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 211.

208. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 164, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 531.

209. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 271, Beyhakî, c. 2, s. 527, 528, İbn Seyyid, c. 1, s. 207, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 210.

210. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 211, Beyhakî, c. 2, s. 528.

211. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 164, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 108, Buhârî, c. 4, s. 103, Beyhakî, c. 2, s. 529, İbn Seyyid, c. 1, s. 206, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 211.

212. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 164.

213. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 164, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 108, 271, Buhârî, c. 4, s. 103, Beyhakî, c. 2, s. 529, İbn Seyyid, c. 1, s. 206, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 211.

214. İbn İshak. İbn Hişam, c. 2, s. 164, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 529.

215. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 108, Buhârî, c. 4, s. 103, Beyhakî, c. 2, s. 529.

216. İbn İshak. İbn Hişam, c. 2, s. 164, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 108, Buhârî, c. 4, s. 103, Beyhakî, c. 2, s. 529.

217. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 108, Buhârî, c. 4, s. 103, Beyhakî, c. 2, s. 529.

218. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 108.

219. Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 210.

220. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 108, Buhârî, c. 4, s. 103, Beyhakî, c. 2, s. 529.

221. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 271.

222. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 164, Beyhakî, c. 2, s. 531.

223. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 108, 271, Beyhakî, c. 2, s. 529.

224. İbn İshak. İbn Hişam, c. 2, s. 164, Buhârî, c. 4, s. 103, Beyhakî, c. 2, s. 529.

225. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 271, Buhârî, c. 3, s. 103, Beyhakî, c. 2, s. 529, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 211.

226. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 3, s. 108, 271, 272.

227. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 164.

228. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 164, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 78, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 280.

229. İbn İshak. İbn Hişam, c. 2, s. 220, Buhârî, Târîhu’l-kebîr, c. 1, ks. 1, s. 225.

Müslüman Olan Yahudi Alimlerinden Bazıları

1. Salebe b. Sa'ye,

2. Useyd b. Sa'ye,

3. Esed b. Ubeyd ve daha başkaları, samimî olarak Müslüman oldular ve Müslümanlıkta sebat ettiler. Yüce Allah, onların hepsinden razı olsun! Yahudi alimlerinin ve kâfirlerinin bazıları ise:

" Muhammed'e ancak bizim kötülerimiz tâbi oldu. Eğer onlar bizim hayırlılarımızdan olsalardı, atalarının dinini bırakmazlar, başka yola gitmezlerdi! " dediler. 230

-------------------------------------

230. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 206.

Peygamberimiz aleyhisselâmın Yahudilerle Konuşmaya Gidişi

Peygamberimiz aleyhisselâm, Yahudilerin bayram gününde, Avf b. Malik'i yanına alarak, Medine'deki Yahudi havrasına (sinagoguna) gitti.

Yahudiler Peygamberimiz aleyhisselâmın gelmesinden hoşlanmadılar.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Ey Yahudi cemaatı! Siz bize oniki kişi bildiriniz ki, onlar Allahtan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed'in Resûlullah olduğuna şehadet etsinler de, gök altındaki yeryüzünde bulunan bütün Yahudileri uğrayacakları ilahî gazab ve azabdan beri çeksinler! " buyurdu.

Yahudiler sustular.

Peygamberimiz aleyhisselâmın yanına, onlardan hiçbirisi gelmedi.

Peygamberimiz aleyhisselâm, sözlerini tekrarladı.

Yahudiler, yine cevap vermediler.

Peygamberimiz aleyhisselâm, sözlerini üçüncü kez tekrarlayıp onlardan hiçbir cevap alamayınca:

" Siz yüz çeviriyor, kaçıyorsunuz, amma vallahi H âşir benim!

Âkıb benim!

Mustafa Peygamber benim!

Siz, ister inanınız, ister inanmayıp yalanlayınız! " diyerek, Avf b. Malikle geri döndüğü sırada, arkalarından bir adam Peygamberimiz aleyhisselâmın ismini anarak arkasından seslendi.

Seslenen zât, Yahudilere, kendisini nasıl tanıdıklarını sordu.

Yahudiler, ona:

" Vallahi, içimizde Allah'ın Kitabını ne senden, ne senden önceki babandan, ne de babandan önceki dedenden daha çok bilen, daha çok anlayan bir kimse tanımıyoruz! " dediler. O da:

" Öyle ise, ben Allah için şehadet ederim ki; bu zât, Allah'ın Kitabı Tevrat'ta ismini ve sıfatını yazılı bulduğumuz peygamberidir! " deyince, Yahudiler:

" Sen yalan söylüyorsun! " diyerek onun sözünü red ve kendisine kötülükler isnad ettiler.

Peygamberimiz aleyhisselâm, onlara:

" Siz yalan söylüyorsunuz! Sizin sözünüze hiç güvenilmez. Biraz önce onun hakkında senalarda bulunanlar, onu övenler de siz idiniz!

İman ettiği zaman ise kendisini yalanladınız ve aleyhinde söyleyeceğinizi söylediniz. Sizin sözünüz kabul edilmez! " buyurdu; Avf b. Malik ve Abdullah b. Selamla beraber dışarı çıktı. 231

-------------------------------------

231. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 25, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 415 416.

Hazerde ve Seferde Namazın Nasıl Kılınacağı

Hazret-i Aişe'nin bildirdiğine göre; " Yüce Allah namazı farz kıldığı zaman seferde de, hazende de (gündüzün vitri olan) akşam namazından başkasını-ki o üç rekat olarak farz kilınmıştı-ikişer rekat, ikişer rekat olarak farz ki İmi ştı.

(Hicretten) sonra, sefer namazları oldukları gibi bırakıldı da, hazer namazları ikişer rekat arttırıldı." 232

Bu da; Peygamberimiz aleyhisselâmın Medine'ye hicretinden bir ay sonra yapıldı. 233

Abdullah b. Abbas da şöyle demiştir:

" Muhakkak ki, Yüce Allah; Peygamberimiz aleyhisselâmın dili ile, namazı hazerde dört, seferde iki, düşman korkusu halinde bir rekat olarak farz kıldı. 234

Peygamber aleyhisselâm Medine'den Mekke'ye doğru yola çıkbğı ve yalnız Rabbü'l-âlemîn'den başkasından korkmadığı halde, dört rekat farzı iki kıldı. 235

Biz Resûlullah aleyhisselâmla birlikte Mekke-Medine arasında yaptığımız seferde, Yüce Allah'tan başkasından korkumuz olmadığı halde, namazı iki rekat kılmışızdır. 236

Peygamber aleyhisselâm, Fetih yılında, Mekke'de onyedi gün kaldı, dört rekat farzları ikişer kıldı" demiştir. 237

Abdullah b. Ömer'e, bir gün, Ümeyye b. Abdullah:

" Ey Abdurrahman'ın babası! Biz Kur'ân'da korku halinde kılınacak namazı da, hazende kılınacak namazı da bulduk. Fakat seferde kılınacak namazı bulamadık?" demişti.

Abdullah b. Ömer, ona:

" Ey kardeşimin oğlu! Şüphe yok ki, Yüce Allah Muhammed aleyhisselâmı peygamber olarak gönderdi. Biz, ancak onun işlediğini gördüğümüz şeyi işlemekten başka birşey bilmeyiz. 238 Ben; Resûlullah ile, Ebu Bekir'le ve Ömer'le, sefer namazını hep iki rekat olarak kıldım" demiş;239

Resûlullah aleyhisselâmın, Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer ve Hazret-i Osman'ın yolculuk esnasında öğle ve ikindi namazlarının farzlarını hep ikişer rekat kıldıklarını bildirmiştir. 240

Abdullah b. Mes'ud da; Peygamberimiz aleyhisselâmla Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer'in dört rekat farzları seferde ikişer rekat olarak kıldıklarını ve bunu arttırmadıklarını söylemiştir. 241

Peygamberimiz aleyhisselâm da, bir hadis-i şeriflerinde:

" Benim namazı nasıl kıldığımı gördünüzse, siz de namazı öyle kılınız! " buyurmuşlardır. 242

-------------------------------------

232. İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 260, Mâlik, Muvatta, c. 1 , s. 146, Abdurrezzak, Musannef, c. 2, s. 515, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 2, s. 451, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 272, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 93, M üslim, Sahih, c. 1, s. 478, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 3, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 293

233. Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 271, Taberî, Târih, c. 2, s. 258, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 110.

234. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 243, Müslim, Sahih, c. 1, s. 479, Nesâî, Sünen, c. 3, s. 119.

235. Abdurrezzak, Musannef, c. 2, s. 516, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 215, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 431, Nesâî, Sünen, c. 3, s. 117.

236. Nesâî, Sünen, c. 3, s. 118.

237. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 315, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 10.

238. Mâlik, Muvatta, c. 1, s. 145, 146, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 94, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 339, Nesâî, Sünen, c. 3, s. 117.

239. Nesâî, Sünen, c. 3, s. 118.

240. Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 428.

241. EbuHanife, Müsned, s. 18.

242. Buhârî, Sahih, c. 1, s. 155, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 2, s. 345.

Medine'de Endişeli ve Korkulu Geceler Geçirilişi

Ashab-ı Kiram'dan Übeyy b. Ka'b derki:

" Resûlullah aleyhisselâm ile ashabı Medine'ye geldikleri ve Ensar tarafından ban ndı rıl di klan zaman, bütün Araplar onları tek yaydan oka tuttular (bütün Arapların düşmanlıklarına hedef oldular).

Silahsız, ne geceleyebilirler, ne de sabahlayabilirlerdi.

Hatta 'Acaba, üzerimize emniyet gelip de silahsız yatıp kalktığımız, Allah korkusundan başka bir korku duymayacağımız günleri görecek miyiz?' dedikleri olurdu.

İşte bunun üzerine, Yüce Allah Nur sûresinin, indirdiği 55. âyetinde şöyle buyurdu:

" Allah, içinizden iman edip de güzel güzel amel ve hareketlerde bulunanlara yeminle vaad etti ki: Kendilerinden önce gelenleri nasıl kâfirlerin yerine getirdi, hakim kıldı ise, onlan da yeryüzünde muhakkak müşriklerin yerine geçirip hükümran edecek, onlara kendileri için beğendiği dini (İslâmiyeti) payidar kılacak, onların korkularını üzerlerinden kaldırdıktan sonra, hallerini kesin bir emniyete çevire-cektir-tâ ki onlar bu güvenlik içinde bana ibadet edeler, bana hiçbir şeyi eş, ortak tutmayalar. Kim bundan sonra nankörlük ederse, artık onlar fâsıkların ta kendisidirler." 243

Hazret-i Âişe der ki:

" Resûlullah aleyhisselâm244 Medine'ye geldiği sıralarda, 245 bir gece uyuyamadı da:

'Keşke ashabımdan yararlı bir zât olsa da, geceleyin (nöbet tutup beni) korusa (beklese)' buyur-m ustu.

Bu halde iken bir silah hışırtısı işitince, Resûlullah aleyhisselâm:

'Kim o?' diye sordu. 246

Gelen zât:

'Ben Sa'd b. Malik! 247 Sa'd b. Ebi Vakkas! '248 dedi.

Resûlullah aleyhisselâm, ona:

'Seni getiren nedir?' diye sordu. 249

Sa'd b. Ebi Vakkas:

'İçime Resûlullah aleyhisselâm hakkında bir korku düştü de, onu. 250 seni korumaya geldim! ' dedi. 251

Bunun üzerine, Resûlullah aleyhisselâm ona dua etti, sonra uyudu;252 uykuya daldı." 253

Enes b. Malik der ki:

" Resûlullah aleyhisselâm, halkın en cesaretlisi idi.

Medine'de bir feryad, korkulu bir hal oldu mu, Peygamber aleyhisselâm hemen Ebu Talha'nın Mendub diye anılan atını emaneten alıp üzerine atlar, feryadın geldiği yere yetişirdi.

Hiçbir feryad ve imdad sesi duyulmazdı ki, Mendub'un oraya bir deniz gibi, su gibi akıp revan olduğunu görmeyelim!

Halbuki o çok yavaş ve ağır yürüyen bir attı. Hiç de yürügen değildi.

Bir gece, Medineliler bir feryad işitip çok korkmuşlar ve hemen sesin geldiği tarafa doğru gitmişlerdi.

Resûlullah aleyhisselâm ise, onları geride bırakarak ilerlemiş, sesin geldiği yere yetişmiş, durumu inceleyip dönerken halkla karşılaşmıştı.

Kendisi Ebu Talha'nın atının üzerinde, kılıcı da boynunda asılı bulunuyor ve:

'Korkmayınız! Korkmayınız! ' buyuruyor ve Mendub için de:

'Onu deniz gibi, su gibi akıcı bulduk' diyordu." 254

-------------------------------------

243. Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 401, Vahidî, Esbâbu’n-nüzül, s. 222, Suyutî, Lübâbu'n-nükûl, s. 163.

244. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 140-141, Buhârî, Sahih, c. 3, s. 222, 223, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1875, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 650-651.

245. Buhârî, Sahih, c. 3, s. 222, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1875, Tirmizi, Sünen, c. 5, s. 650-651.

246. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 141, Buhârî, Sahih, c. 3, s. 222, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1875, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 650-651.

247. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 141.

248. Buhârî , Sahih, c. 3, s. 222, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1875, Tirmizi, Sünen, c. 5, s. 651.

249. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 141, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1875, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 651.

250. Müslim, Sahih, c. 4, s. 1875, Tirmizi, Sünen, c. 5, s. 651.

251 Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 141, Buhârî, Sahih, c. 3, s. 222, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1875, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 650-651.

252. Müslim, Sahih, c. 4, s. 1875, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 651.

253. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 141, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1875.

254. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 373, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 185, Buhârî, Sahih, c. 3, s. 228, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1802-1803, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 198-199.

Mekkeli Müşriklerin Abdullah b. Übeyy b. Selûl'e Ültimatomları

Peygamberimiz aleyhisselâm Mekke'de iken, Kureyş müşrikleri Mekke'ye gelen yabancıları Peygamberimiz aleyhisselâmla görüştürmemek, İsiâmiyetin yayılmasını önlemek için ellerinden geleni yapmaktan geri durmamışlardı.

Nitekim, Tufeyl b. Amr ile255 Müslüman olmak için Mekke'ye gelen şairÂşâ'nın ve daha birçoklarının Müslüman olmasını engellemeye çalışmışlardı. 256

Müşrikler Mekke'de yaptıkları ile de kalmadılar. Medine'de de, Peygamberimiz aleyhisselâma karşı, daha o Medine'ye gelmeden Medineli münafıklarla işbirliği yaparak bir zümre oluşturdular.

Peygamberimiz aleyhisselâm Medine'nin Küba köyüne gelip Külsûm b. Hidm'le Sa'd b. Hayseme'ye konuk olduğu zaman, Amr b. Avf oğullarından bazı münafıklar geceleyin Peygamberimiz aleyhisselâmın kaldığı evi taşladılar ve Peygamberimiz aleyhisselâmı:

" Bu nasıl komşuluk ve koruyuculuk?! " diyerek sitemlendirdiler. 257 Peygamberimiz aleyhisselâmın yerleşmeye ve tutunmaya başladığını gören Kureyş müşrikleri, Bedir savaşından önce Abdullah b. Übeyy b. Selûl ile Evs ve Hazrec'den onunla birlikte olan putperest Medinelilere gönderdikleri mektupta:

" Muhakkak ki, siz bizim adamımızı yanınızda barındırmakta bulunuyorsunuz.

Andolsun ki, siz ya onu öldürürsünüz, ya da yurdunuzdan çıkarırsınız!

Aksi takdirde bütün Arap toplulukları ile birlikte üzerinize yürür, sizin savanlarınızı öldürür, kadınlarınızı kendimize helal kılarız! " dediler.

Bunun üzerine, Abdullah b. Übeyy b. Selûl ve onunla birlikte hareket eden Medineli müşrikler, Peygamberimiz aleyhisselâmla çarpışmak üzere biraraya geldiler.

Peygamberimiz aleyhisselâm, bunu haber alınca, onların yanına vardı, ve:

" Herhalde, Kureyşîlerin tehdidi sizi son derece etkilemiş olmalıdır. Onların tehdidi ile size vereceği zarar, sizin bizimle çarpışarak kendinize vermek istediğiniz zarardan daha fazla değildir!

Demek siz kendi öz oğullarınız ve kardeşlerinizle çarpışmak, onları öldürmek istiyorsunuz! ?" buyu-runca, münafıklar dağıldılar. 258

-------------------------------------

255. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 21, 22, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 237.

256. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 28.

257. Yâkubî, Târih, c. 2, s. 41.

258. Zührü, Mâgazf, s. 71, 72, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 358-359, Ebru Dâvud, Sünen, c. 3, s. 156, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 178, 179

Müslümanlar Arasında Kardeşlik Kurulması

Peygamberimiz Aleyh iss elam; Medine'ye geldikten sonra, Mekkeli Müslümanlardan (Muhacirlerden) bazılarını, hem kendi aralarında birbirleriyle, hem deMedineli Müslümanlarla (Ensarla) ikişer ikişer kardeş yaptı. 259

Bu kardeşlik, maddî ve manevî yardımlaşma ve birbirlerine çoluk ve çocuklarından önce varis olma esasına dayanıyor;260 bilhassa yurttan yuvadan, kavim ve kabileden ayrı düşmenin verdiği garipliği, mahzunluğu gidermeyi, Mekkelileri Medine'ye ve Medinelilere ısındırmayı ve kendilerine destek ve güç kazandırmayı amaçlıyordu. 261

Bu hadise Peygamberimiz aleyhisselâmın Medine'ye gelişinden beş ay sonra vuku bulmuş262 ve Enes b. Malik'in evinde olmuştur. 263

Rivayete göre; Peygamberimiz aleyhisselâma içinde kâfur kokusu bulunan yeşil toprak bir çanak getirilip verilmiş, Muhacirlerle Ensar onun içine ellerini batırarak antlaşmışiardır. 264

İbn Sa'd'a göre; Enes b. Malik'in evinde ikişer ikişer kardeş yapılan Müslümanların sayısı 45'i Mekkeli Muhacirlerden, 45'i Medineli Ensardan olmak üzere 90 kişi idi.

Onların 50'si Muhacirlerden, 50'si de Ensardan olmak üzere, 100 kişi olduklarını söyleyenler de vardır. 265

Belâzurî; 22'şerden 44 kişinin, 266

İbn. Seyyid; 41'erden 82 kişinin, 267

İbn Habîb; 56'şardan 112 kişinin ismini tesbit ve kaydetmiştir. 268

Kaynaklarda isimleri açıklananların sayısının 124'ü bulduğu görülür. 269

Kurulun kardeşlikten doğan varis olma hükmü Enfâl sûresinin Bedir savaşından sonra inen 75. âyeti ile kaldırılmış;270 bu kardeşlik yardıma, yedirip içirmeye, bir de öğüde münhasır kalmıştır. 271

Medineli Müslümanlar (Ensar), Muhacirleri, Medine'ye daha ilk geldikleri gün evlerine indirmek, ağırlamak için, birbirleri ile yarışa girmişler; anlaşamadıkları, onları paylaşamadıkları için, iki okla çekilmedikçe, Muhacirlerden hiçbiri onlardan hiçbirinin evine inememişti. 272

Ensar, bu kadarla da kalmadılar:

" Yâ Rasûlallah! Hurmalıklarımızı da, Muhacir kardeşlerimizle aramızda bölüştür! " dediler.

Peygamberimiz aleyhisselâm, onlara:

" Hayır! Öyle olmaz! " buyurdu.

Bunun üzerine, Ensar Muhacirlere:

" Öyle ise, timarve sulama zahmetini siz üzerinize alınız da, sizi hurma mahsulüne ortak yapalım! " dediler.

Bunu Peygamberimiz aleyhisselâm da uygun gördü.

İki taraf da:

" İşittik ve itaat ettik! " diyerek bu yoldaki tensibi kabullendiler. 273

Ensar, arazilerinin fazlalarını da, Peygamberimiz aleyhisselâma bağışladılar ve hatta:

" Yâ Rasûlallah! İstersen, evlerimizi de al! " dediler.

Peygamberimiz aleyhisselâm, onlara hayır dua etti. Bağışlanan arazileri, Muhacir sahabilerine bölüştürdü. 274

Yüce Allah onların hepsinden razı olsun!

-------------------------------------

259. İbn İshak, İbn Hişam, Sine c. 2, s. 150-152

260. İbn Sa'd, Tabakkatü'l-kübra, c. 1, s. 238, c. 3, s. 22.

261. Süneli, Ravıdu'l-ünüf, c. 4, s. 296.

262. İbn Abdilberr, İstiab, c. 1, s. 42.

263. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 238, 239, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 111, 281, Buhari, Sahih, c. 3, s. 57 c. 8, s. 154, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1960, Ebu Davud, Sünen, c. 3, s. 129

264. İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 363, 364 (eski baskı).

265. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 238.

266. Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 270-271.

267. İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 201-202.

268. İbn Habıb, Kitâbu'l-muhabber, s. 71, 75.

269. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 151, 152, İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 23, 600, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 270, 271.

270. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 238, c. 3, s. 22, Ebu Dâvud, c. 3, s. 128, 129.

271. Buhârî, Sahîh, c. 3, s. 57, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 128.

272. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 396, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 436, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 71.

273. Buhârî, Sahîh, c. 3, s. 67.

274. Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 5, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 270, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 195, 196, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 343.

Aşura Günü ve Orucu

Aşura; İslâm'da, Muharremin onuncu gününe verilen isimdir. 275

Muharrem orucunun Muharrem'in dokuzuncu gününden itibaren tutulmasının yerinde olacağı bildirilmiştir. 276

Aşura günü, öteden beri, Kureyş müşriklerinin de oruç tuttukları, saygı gösterdikleri bir gündü. 277

Kureyş müşriki erince, Aşura gününde Kabe'ye örtü örtülmesi de âdet edinilmişti. 278

Aşura günü orucunu, Cahiliye devrinde Kureyş müşrikleri tuttukları gibi, kendisine peygamberlik gelmeden önce Peygamberimiz aleyhisselâm da tutardı. 279

Rivayete göre; Aşura günü, Yüce Allah tarafından, Âdem aleyhisselâma tevbe hususunda vahyol-unduğu gündü. 280

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Aşura günü, Peygamberlerin oruç tuttukları bir gündür.

Siz de o gün oruç tutunuz! " buyurmuştur. 281

Aşura günü, Yahudilerin de tazim ettikleri ve bayram edindikleri bir gündür. 282

Peygamberimiz aleyhisselâm, Medine'ye hicret edip gelince, Yahudilerin Aşura günü oruç tuttuklarını gördü:

" Nedir bu?" diye sordu. 283

" Bu büyük, 284 hayırlı bir gündür. 285 Bugün, Allah'ın Musa'yı286 ve İsrail oğullarını düşmanlarından kurtardığı, 287 Firavun'u ve adamlarını suda boğduğu, 288 Musa'nın da buna şükrâne olarak289 oruç tutmuş olduğu bir gündür. 290 İşte biz bunun için bugün oruç tutuyoruz! " dediler. 291 Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Ben Musa'ya ve onun orucunu tutmaya, sizden daha yakın, daha lâyıkım! " buyurdu.

Aşura günü oruç tutmaya hem kendisi devam etti, hem de bunu Müslümanlara emretti292 ve:

" Aşura günü orucu bir yılın keffaretidir! 293 Sağ olursam, gelecek yıl dokuzuncu gününü de, inşaal-lah oruçlu geçireceğim ! 294

Dokuzuncu ve onuncu günü oruç tutup Yahudilere muhalefet ediniz! " buyurdu. 295

Ramazan orucu farz kılınınca, Aşura günü oruç tutup tutmamakta Müslümanlar serbest bırakıldılar.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" O (Aşura günü) Allah'ın günlerinden bir gündür. 296

Aşura günü orucunu tutmak isteyen tutsun, bırakmak isteyen de bıraksın" buyurdu. 297

-------------------------------------

275. İbn Esîr, Nihâye, c. 3, s. 240.

276. İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 59, Müslim , Sahih, c. 2, s. 797, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 327, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 128-129.

277. Mâlik, Muvatta, c. 1, s. 219, Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 289, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 55, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 289, c. 6, s. 29, 30, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 250, Müslim, Sahih, c. 2, s. 792, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 326, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 127.

278. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 244, Buhârî, c. 2, s. 159.

279. Mâlik, c. 1 , s. 219, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 143, 162, Buhârî, c. 2, s. 250, Müslim , c. 2, s. 792, Ebu Dâvud, c. 2, s. 386.

280. Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 291.

281. İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 55.

282. İbn Ebi Şeybe, c. 3, s. 55, Buhârî, c. 2, s. 251, Müslim, c. 2, s. 796.

283. Abdurrezzak, c. 4, s. 289, Buhârî, c. 2, s. 251. Müslim, c. 2, s. 796, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 552.

284. Abdutreiiak, c. 4, s. 289, Müslim, c. 2, s. 796.

285. Buhârî, Sahih, c. 2, s. 251.

286. Abdurrezzak, c. 4, s. 289, İbn Mâce, c. 1, s. 552.

287. Buhârî, Sahih, c. 2, s. 251.

288. Abdurrezzak, c. 4, s. 289, İbn Mâce, c. 1, s. 552.

289. Abdurrezzak, c. 4, s. 289, İbn Mâce, c. 1, s. 552.

290. Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 289, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 251, İbn Mâce, Sünen, c. 1 , s. 552.

291. Müslim, Sahih, c. 2, s. 796, İbn Mâce, c. 1, s. 552.

292. Abdurrezzak, c. 4, s. 289, Buhârî, c. 2, s. 251. Müslim, c. 2, s. 796, İbn Mâce, c. 1. S. 552.

293. Abdurrezzak, c. 4, s. 287, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 241, Tirmizî, c. 3, s. 129.

294. İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 58, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 225, Müslim, c. 2, s. 798.

295. Abdurrezzak, c. 4, s. 287, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 241, Tirmizî, c. 3, s. 129.

296. Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 143, Müslim, c. 2, s. 793, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 326, Tirmizî, c. 3, s. 127.

297. Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 244, Buhârî, c. 2, s. 250, Müslim, c. 2, s. 793, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 326, Tirmizî, c. 3, s. 127.

Peygamber Şehri Olarak Medine

Peygamberimiz aleyhisselâmın Mescidinin Yapılışı

Peygamberimiz aleyhisselâm devesi Kasvâ'nın üzerinde bulunduğu ve devenin yuları da devenin başına dolanmış olduğu halde, deve Medine'nin içinde ilerleyerek Adiyy b. Neccar oğullarının evleri hizasına gelince, Peygamberimiz aleyhisselâmın yapılacak mescidinin kapısının konulacağı yere çökmüştü ki, orası o zaman Neccar oğullarından Sehl ve Süheyl isimlerinde iki yetim gence ait hurma serme ve kurutma yeri olup, adı geçen gençler Muaz b. Afrâ'nın* himayesi altında idiler.

Kasvâ çöktüğü zaman Peygamberimiz aleyhisselâm onun üzerinden inmemiş, Kasvâ ayağa kalkarak biraz daha gittikten sonra birdenbire geri dönüp ilk önce çöktüğü yere kadar gelmiş ve oraya tekrar çökmüş ve artık kalkmayarak boynunu ve göğsünü yere uzatıp böğürmeye ve deprenmeye başlamıştı.

Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm, Kasvâ'nın üzerinden inmişi ve:

" İnşaallah, menzil burasıdır! " buyurmuş2 ve:

" Kimindi burası?" diye sormuştu.

Muaz b. Afra:

" Yâ Rasûlallah! Amr'ın oğulları Sehl ve Süheyl'indir! " demişti. 3

Peygamberimiz aleyhisselâm, Sehl ve Süheyl'i çağırıp, mescid yapmak üzere, hurma serme ve kurutma yerlerini onlardan satın almak istedi ve:

" Bu arsanızın bedelini bana söyleyiniz, ödeyeyim?" buyurdu.

Gençler

" Hayır, yâ Rasûlallah! Biz orayı sana hediye ederiz! " dediler.

Peygamberimiz aleyhisselâm arsayı onlardan hediye olarak almaya razı olmadı. 4

Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm, Neccar oğullarının ileri gelenlerine haber gönderdi.

Geldikleri zaman, onlara:

" Ey Neccar oğulları! Şu arsanızın bedelini bana söyleyiniz de, ödeyeyim?" buyurdu. 5

Neccar oğulları:

" Hayır! 6 Vallahi, biz onun bedelini Allahtan başkasından istemeyiz! 7 Onun bedelini hiçbir zaman almayız! " dediler. 8

Peygamberimiz aleyhisselâmın onlar satıp bedelini almayı kabul edinceye kadar, arsayı bedelsiz almaya yanaşmadığı; en sonunda onlardan on dinar (altın)a satın alıp, bunu kendilerine ödemesini Hazret-i Ebu Bekir'e emir buyurduğu rivayet edilir. 9

1. Mescid arsasının içinde, müşriklerin kabirleri, oyuk, tümsek, bakımsız harap yerler ve hurma ağaçları da bulunuyordu.

Peygamberimiz aleyhisselâm emir buyurdu.

Hurma ağaçları, 10 garkad ağaçlan kesildi. 11

Müşriklerin kabirleri açılarak, kemikleri başka bir yere götürülüp gömüldü.

Bakımsız, harap yerleri 2 düzeltildi. 13

Arsadaki, yağmur sularının akıntıları ve sızıntıları giderildi. 14

2. Peygamberimiz aleyhisselâm; yapılacak mescid için kerpiç kesilmesini, hazırlanmasını emretti. Kerpiç kesildi ve hazırlandı. 15

3. Mescid yapılırken, Hadramevtli bir adam gelmişti ki, iyi çamur karardı. Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Allah işini iyi yapana rahmet etsin!

Sen bu işe devam et!

Ben senin işini iyi yaptığını görüyorum! " buyurdu. 16

Yemame halkından Benî Hanifelerden Talk b. Ali der ki:

" Resûlullah aleyhisselâm mescidini yapar, Müslümanlar da kendisiyle birlikte çalışırlarken Resûlullah aleyhisselâmın yanına varmıştım.

Ben, çamur karma işinin ustası idim.

Düzlük ve ince kumluk yerden, kürekle toprak alıp karmaya başladım.

Resûlullah aleyhisselâm bana bakıyordu:

'Bu Hanifî, muhakkak çamur karma ustasıdır! ' buyurdu. 17

Benim toprağı düzlük ve ince kumluk yerden kürekle alışım ve çamur karışım kendisinin hoşuna gitmiş olmalı ki:

'Bu Hanifî'yi çamur karmaya çağırınız! Yaklaştırınız!

Çünkü, o, çamur karma işini en güzel yapanınızdır' buyurdu." 18

4. Peygamberimiz aleyhisselâmın azadlı kölesi Sefine derki:

" Resûlullah aleyhisselâm mescidini yapacağı sırada, mescidinin temeline bir taş koyduktan sonra: 'Ebu Bekir taşını benim taşımın yanına koysun! Sonra Ömer, taşını Ebu Bekir'in taşının yanına koysun! Sonra Osman, taşını Ömer'in taşının yanına koysun! Bunlar, benden sonra halifelerdir! ' buyurdu. 19 Ebu Bekir geldi. B ir taş getirip tem ele koydu. Sonra Ömer geldi. Bir taş getirip temele koydu. Sonra Osman geldi. Bir taş getirip temele koydu. Resûlullah aleyhisselâm:

'Bunlar, benden sonra işi yönetecek olanlardır! ' buyurdu." 20 Yine Sefine:

" Resûlullah aleyhisselâmdan işittim: 'Halifelik otuz yıldır. Ondan sonra krallık olur' buyurdu" dedikten sonra:

" Ebu Bekir'in halifeliğini (yaklaşık olarak) iki yıl,

Ömer'in halifeliğini on yıl,

Osman'ın halifeliğini oniki yıl,

Ali'nin halifeliğini de altı yıl (olarak gözönünde) tut!

Bunların otuz yıl tuttuğunu buluruz! " demiştir. 21

5. Mescidin temelleri taşla üç zira (arşın) kadar yükseltil dikten sonra, üzerine kerpiç örüldü. 22 Taş duvar üzerine kerpiç örülürken de, kerpiçler birbiri üzerine gelecek biçimde;23 erkekli dişili, enlemesine boylamasına konularak, yani birbirlerine bağlanarak örüldü. 24

6. Yapıda, çamurdan harç da kullanıldı. 25

7. Mescidin Kıble tarafına direk olarak sıra ile hurma ağacı gövdeleri dizildi.

8. Kapıların yan söveleri taştan örüldü. 26

9. Abdullah b. Ömer'in bildirdiğine göre; mescidin tavanı ve direkleri hurma dalları ve gövdesinden-di. 27

10. Yapılan mescid murabba' (dörtgen) biçiminde, yükseltilen dört duvar ile bir mihrab ve üç kapıdan ibaretti.

11. Duvarların Kıble cihetinden beriye doğru uzunluğu yüz zira (arşın) idi. Eni de; her iki tarafta, yüzer zira idi veya yüzer zinadan biraz eksikti.

12. Duvarların yüksekliği: üç zira'ı taştan, üst tarafı kerpiçten olmak üzere beş-yedi zira' kadardı.

13. Mescidin mihrabı (kıblesi), Beytü'l-Makdis'e (Kudüs'e) doğru idi.

14. Mescide konulan kapılardan birisi bugünkü Kıble tarafındaki Muahhara duvarında, geride olup, cemaat bu kapıdan girer çıkardı.

İkincisi: Bâb-ı Âtike, Bâbü'r-rahme diye anılan kapı idi.

Üçüncü kapı: Peygamberimiz aleyhisselâmın girip çıkuklan kapı olup, bugün Bâb-ı Cibril diye anılan Âl-i Osman kapısı idi.

Kıble Beytü'l-Makdisten Kabe tarafına çevrilince, Peygamberimiz aleyhisselâm birinci kapıyı kapattı.

Onun yerine, Şam duvarında başka bir kapı açtı.

İkinci ve üçüncü kapılar değiştirilmedi. 28

15. Mescid yapılırken, Peygamberimiz aleyhisselâm; Müslümanları çalışmaya teşvik için, 29 kendiside çalışmaktan geri durmadı. Peygamberimiz aleyhisselâmın çalıştığını gören Muhacirve Ensar, çalışmaya giriştiler, koyuldular. 30

Peygamberimiz aleyhisselâm kerpiç taşırken, Müslümanlardan birisi: " Yâ Rasûlallah! Onu bana ver (Ben taşıyayım)" demişti.

Peygamberimiz aleyhisselâm, ona:

" Git, sen de başkasını al, taşı!

Sen Allah'a benden daha muhtaç değilsin! " buyurdu. 31

Müslümanlardan birisi:

" Peygamber çalışırken biz oturursak, andolsun ki, bu amel, bizim için ancak dalâlet olur! " mealli bir beyit söylemiştir. 32

Müslümanlar, mescidde çalışırken, 33 Abdullah b. Revâha'nın söylemiş olduğu: 34

" Ahiret yaşantısından başka yaşantı yoktur!

Ey Allah'ım! Ensara ve Muhacirlere rahmet et! " 35

Diğer rivayete göre:

" Ey Allah'ım! Ahiret hayrından başka hayır yoktur!

Ensar ve Muhacirlere yardım et! " 36 mealli bir beyti okuyorlar;

Peygamberimiz aleyhisselâm da onlarla birlikte taş taşıyor37 ve:

" Ahiret yaşantısından başka yaşantı yoktur!

Ey Allah'ım! Muhacirlere ve Ensara rahmet et! " 38

Başka rivayete göre:

" Ey Allah'ım! Ahiret yaşantısından başka yaşantı yoktur. Ensarı ve Muhacirleri yarlığa! "

" Ey Allah'ım! Ahiret hayrından başka hayır yoktur! Ensara ve Muhacirlere yardım et! " 39

" Ey Allah'ım! Ecir, ahiret ecridir! Ensara ve Muhacirlere rahmet et! " 40 diyerek, Müslümanların söylediklerine katılıyordu. 41

16. Mescid yapılırken herkes kerpiçleri birer birer taşıdığı halde, Ammar b. Yâsir biri kendisi, birisi de Peygamberimiz aleyhisselâm için olmak üzere ikişer ikişer taşırken, 42 Peygamberimiz aleyhisselâm onu görüp tozlarını silkmiş ve:

" Ey Ammar! Sen ne için kerpiçleri arkadaşların gibi birer birer taşımıyorsun?" diye sormuş, o da:

" Allah'tan, bunun ecrini diliyorum! " demişti. 43

Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm onun sırtını sığamış ve " Ey Sümeyye'nin oğlu! Halkın bir ecri var, senin iki ecrin var! " buyurmuştur. 44

Ammar b. Yâsir güçlü bir zât olduğundan, kendisine ağır taşlardan ikişer ikişer, kerpiçlerden de taşıyamayacağı kadar yükledikleri zaman, Peygamberimiz aleyhisselâma:

" Yâ Rasûlallah! Onlar kendilerinin taşıyamayacaklarını bana yüklüyoriar! Beni öldürecekler! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselâm, eliyle onun tozlarını çırparken:

" Vâh Sümeyye'nin oğlu! Seni öldürecek onlar değiller! 45

Seni ancak azgın, isyankâr bir cemaat öldürecektir! 46

Ammar onları Cennet'e çağırır, onlarsa Ammar'! ateşe (Cehennem'e) çağınrlar! 47

Onun dünyadan en son içeceği de, bir içim sütten ibarettir! " buyurdu. 48

Ammar b. Yâsir:

" Fitnelerden Allah'a sığınırım! " dedi. 49

Hazret-i Ali, mescid için herkesle birlikte kerpiç taşırken, ashabdan birzâtın kerpiçleri götürüp bıraktıkça eğilerek üstünü başını silkelemeye durduğunu görmüşSO ve:

" Mescidleri imar edenler, orada dikilmeyi, eğilmeyi, oturmayı âdet edinenlerle ve tozdan topraktan eğilmiş görülenlerle bir olmazlar! " recezini söylemişti.

Ammar b. Yâsir de, bunun kimin hakkında söylendiğini bilmeksizin, ezberleyip tekrarlamaya başlamıştı ki, bununla kendisine tariz ettiğini sanan zât, Ammar'ın yanına gelince:

" Ey Sümeyye'nin oğlu! Bugün söylediğini işittiğim sözü bir daha söylediğini işitirsem, şu değneği yüzüne vururum! " diyerek, elindeki değneği gösterdi.

Peygamberimiz aleyhisselâm, Ammar'a söylenilen sözü işitince; elini gözleri ile bumunun arasına koyup:

" Ammar, benim iki gözümle bumum arasındaki deridir! (Yani, o benim derim gibidir. Ona vuran bana vurmuş olur)" buyurdu. 51

Ammar'a:

" Sen Peygamberimiz aleyhisselâmın kızmasına sebep oldun! Hakkımızda âyet inmesinden korkuyoruz! " dediler.

Amman

" Ben ona razıyım, bana kızsa da! " dedikten sonra:

" Yâ Rasûlallah! Bana mı, yoksa ashabına mı kızdın?" diye sordu.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Ne sana kızdım, ne de onlara! " buyurdu.

Ammar, Peygamberimiz aleyhisselâma:

" Onlar kerpiçleri birer birer taşıyorlar, bana ise ikişer üçeryüklüyorlar! " diyerek şikâyetlendi. 52

16. Mescidin hurma dallan ve yapraklanyla örtülmüş bulunan tavanının üzerine, yağmuru geçinmeyecek çamurla bulgurlama yapılmış değildi.

Yağmur yağdığı zaman, mescid çamurla dolardı. 53

Peygamberimiz aleyhisselâm; Ramazan'da mescidde itikafa çekildiği sırada yağan yağmur mescidin içine akmış, Peygamberimiz aleyhisselâm sabah namazını orada kıldırdığı zaman, alnında ve yüzünde çamur izleri görülmüştü. 54

17. Bir gece, yine yağmur yağmış, yerler ıslanmış, Müslümanlardan birisi namaz kılmak için elbisesi ile kum getirip altına sermişti. Namaz kılınınca, Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Bu, ne kadar güzel! " buyurmuştur. 55

Mescidin tabanına ilk kez Hazret-i Ömer Akîk vadisinden kum getirtip serdirmiştir. 56

18. Mescide minber yapılmadan önce, mescidde bir hurma kütüğü vardı ki, Peygamberimiz aleyhisselâm hutbe esnasında ona dayanırdı.

Peygamberimiz aleyhisselâm, sonradan kendisi için yapılan minberin üzerine çıktığı zaman kütükten gebe veya yavrusundan ayınlmış devenin bozulmasını, inlemesini andıran sesler gelmeye başlamış, 57 kütüğün bu halinden mescid çalkalanmıştı. 58

Peygamberimiz aleyhisselâm minberden inip kütüğü kucaklayınca, kütük bir çocuk gibi hıçkıra hıçkıra susmuş, Peygamberimiz aleyhisselâm:

" O, yanında yapılan zikrullahı dinlemekten uzak kaldığı için ağlamıştı! " buyurmuş59 ve bir çukur kazılıp kütüğün oraya gömülmesini emretmiş, kütük minberin altına. 60 sağına ve soluna gömülmüş;61 Mescid, Hazret-i Osman devrinde, yeniden yapılmak üzere yıkılıp temizlendiği sırada, bu kütüğü Ensar-ı Kiramdan Übeyy b. Ka'b almış, güvelenip toz toprak haline gelinceye kadar evinde saklamıştır. 62

19. Peygamberimiz aleyhisselâma ashabından birisi:

" Sana; Cuma günü, üzerine dikileceğin, halkın seni görebileceği ve hutbelerini işitebileceği birşey yapsak olmaz mı?" diye sormuştu.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Olur! " buyurdu. 63

Ensar kadınlarından, marangoz kölesi bulunan kadına:

" Benim için marangoz kölene söyle de, halka hitab ettiğim zaman üzerine oturabileceğim, tahtadan bir yer yapsın! " diye haber saldı.

Kadın da, Gâbe ağaçlığında yetişen esi (ılgın) ağacından onu yaptınp, Peygamberimiz aleyhisselâma gönderdi. 64

Vaktiyle Kabe'yi yapım iş olan Rum marangoz Bakom'un:

" Ben Resûlullah'a tarfâ (ılgın) ağacından üç basamaklı bir minber yaptım" dediği de bildirilmekte-dir. 65

Yapılan üç basamaklı minberin üçüncü basamağı, oturma yeri idi. 66

Peygamberimiz aleyhisselâm üçüncü basamağa kadar çıkar, oturur, ayaklarını birinci basamağa koyardı.

Hazret-i Ebu Bekir, halifeliği zamanında, ikinci basamağa oturur, ayaklarını birinci basamağa koyardı.

Hazret-i Ömer, birinci basamağa oturur, ayaklarını yere koyardı.

Hazret-i Osman da, altı yıl, Hazret-i Ömer gibi yaptı.

Hicretin otuzuncu yılında, üçüncü basamağa çıkıp oturmaya başladı. İlk kez, minbere Mısır işi perde astıran da o olmuştur. 67

Minber yapılıp mesciddeki yerine ilk konulduğu zaman, minberle Kıble arasında, bir koyun geçecek kadar açıklık vardı. 68

Mervan b. Hakem, Muaviye b. Ebi Süfyan'ın emriyle altı basamak daha ekleyerek, minberin basamaklarını dokuza çıkardı. 69

Hicretin 50. yılında, hacca gelen Muaviye b. Ebi Süfyan, Medine'ye uğrayınca, minberi yerinden söktürüp Şam'a, Dımaşk'a götürmek istemişti.

Minber söküldüğü sırada güneş tutulup gökte yıldızlar görünmeye başlayınca, ashabdan Ebu Hureyre'nin nasihati üzerine, Muaviye minberi götürmekten vazgeçmiş ve: " Ben ona güve düşmesinden korkmuştum da, söküp altına bakmak istemiştim! " diyerek halktan özür dilemişti.

Halife Abdülmelik de, onun oğlu Velid de aynı teşebbüsü tekrarladılar.

Birincisi, Kabîsa b. Züeyb'in, ikincisi de Saîd b. Müseyyeb'in uyarısı ve öğüdü üzerine, götürmekten vazgeçtiler.

Halife Mehdi, İmam Malik b. Enes'e:

" Ben Peygamberimiz aleyhisselâmın minberini eski haline çevirmek [yani, Mervan'ın yaptığı ek basamaklan sökmek] istiyorum! " demişti.

İmam Malik:

" Bu, ılgın ağacından yapılmıştır. Sen onu sökecek olursan, minber harab olur" deyince, Mehdi kararından vazgeçmiştir.

Minberin birinci ve ikinci basamakları dört tarafından ince abanus tahtasıyla kaplanmış; üçüncü basamağına, kimsenin oturmaması için abanustan tahta bir levha geçirilip, üzerine bir de kubbe yapılmıştı.

Halk, ellerini sürerek onunla teberrük ederlerdi.

Minber, bu şekilde uzun zaman devam etti.

Abbasi halifeleri zamanında, yenilendikçe, minberin hurdaya çıkan enkazından taraklar yapılarak teberrük edilirdi.

Muhammed b. Cübeyr'in H icretin 578. yılında bizzat görüp anlattığına göre:

Minber, adam boyu yüksekliğinde veya biraz fazlaca idi.

Minberin genişliği beş kanştı.

Uzunluğu beş adımdı.

Basamaklarının sayısı sekizdi.

Kapısı kilitlenir, Cuma günü açılırdı.

Hicretin 654. yılında Mescid yanınca, bu mübarek minber de yanmıştır.

Yemen hükümdarı Muzaffer, Hicretin 656. yılında kokulu sandal ağacından bir minber yaptırıp Peygamberimiz aleyhisselâmın yanan minberinin yerine koydurdu.

Hicretin 666. yılında hükümdar Zahir Rüknüddin Baybars, eski minberi söktürerek, yerine dokuz basamaklı bir minber yaptırıp koydurdu.

Zahir Rüknüddin'in yaptırdığı minberi güveler yemeye başlayınca, Hicretin 797. yılında Mısır hükümdan Zahir Berkuk onu söktürüp yerine kendisinin yaptırdığı minberi koydurdu.

Mısır hükümdarı Müeyyed Şah da, Hicretin 820. ve 822. yılında yeni bir minber yaptınp gönderdi.

Bu minber de, Hicretin 886. yılında mescidin ikinci yanışında yandı.

Bunun üzerine, halk minberin yerini temizleyip kerpiçten bir minber yaparak alçı ile sıvadılar.

Hicretin 888. yılında Mısır Sultanı kerpiç minberin yerine taştan bir minber yaptırdı. 70

Hicretin 998. yılında Osmanlı padişahlarından Sultan Murad İstanbul'da mermerden on iki basamaklı bir minberyaptırıp Medine'ye gönderdi, Mısır Sultanının minberini de Küba Mescidine naklettirdi.

Halen Peygamberimiz aleyhisselâmın Mescidinde bulunan minber, Sultan Murad'ın yaptırıp gönderdiği minberdir. 71

20. Mescid de, muhtelif tarihlerde genişletilmiş ve yenilenmiştir:

A. Peygamberimiz aleyhisselâmın devrinde Mescid cemaate dar gelmeye başladığı zaman, Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Mescidi genişletmek üzere, 72 filan oğullarının hurma kurutma yerierini, 73 günahlan Allah tarafından bağışlanmak, 74 Cennette karşılığını almak üzere, hayrına75 kim satın alır?" buyurunca;76 Hazret-i Osman orayı onlardan yirmi veya yimnibeş bin dirheme satın alarak77 Peygamberimiz aleyhisselâma vanp:

" Ben orayı satın aldım! " demiş, Peygamberimiz aleyhisselâm da:

" Orayı mescidimize bağışla, ecri senin olsun! " buyurmuş;78 böylece Mescidin ilk genişletilmesi sağlanmıştır. 79

B. Abdullah b. Ömer'in bildirdiğine göre; Resûlullah aleyhisselâmın devrinde Mescidin direkleri hurma ağacı gövdesinden, üzeri de hurma dalları ile örtülü olup Hazret-i Ebu Bekir'in devrinde bunlar çürüyünce, Hazret-i Ebu Bekir onları hurma gövdeleri ve dallanyla yenilemekle yetindi. 80 Mescidin Peygamberimiz aleyhisselâmın devrinde olanına birşey eklemedi.

C. Hazret-i Ömer'in devrinde, 81 Hicretin 17. yılında, 82 mescid cemaati alamayacak derecede sıkışık bir hale geldiği için, Hazret-i Ömer Peygamberimiz aleyhisselâmın amcası Hazret-i Abbas'a başvurarak onun evini satın almak istemişse de Hazret-i Abbas satmaya yanaşmamış, fakat sonunda mescidlerini genişletmeleri için onu Müslümanlara bağışlamıştır. 83

Bunun üzerine, Hazret-i Ömer; Peygamberimiz aleyhisselâmın zamanında olduğu gibi, mescidin duvarlarını kerpiçle ördürmüş, üzerini hurma dallarıyla örttürmüş, 84 çürüyen85 direklerini de hurma gövdeleriyle yeniletin iş, 86 bağışlanan evle de87 mescidi biraz daha genişletmiştir. 88

D. Hazret-i Osman'ın devrinde, Müslümanlar Cuma günleri mescidin darlığından ve namaz kılmak için meydanlara yayıldıklarından şikâyetlenip, mescidin genişletilmesini ondan istediler.

Hazret-i Osman da Ashabın görüş sahibi olanlanyla konuştu. Mescidin yıkılıp genişletilmesi hususunda görüş birliğine vanldı. 89

Bunun üzerine, Hazret-i Osman mescidin yapısını değiştirdi. Ona birçok ilaveler yaptı. Duvarları yontma nakışlı taşlarla ve kireç harçla. 90 çürüyen91 direklerini yontma nakışlı taşla yaptırdı.

Mescidin tavanını sert ve dayanıklı sac ağacıyla kaplattı. 92 Yapının çakıl ve kumları Akîk deresinden taşındı. 93 Kerpici, Bakiyy'de kesildi. Mescidin temeli, adam boyu yükselinceye kadar, taşla örüldü.

Hazret-i Ömer devrinde olduğu gibi, mihrabın sağından, sol undan ve aksi istikametteki kısmından ikişer kapı olmak üzere, altı kapı konuldu. 94

Yapılan değişiklikte, mescidin boyu 160 zira (arşın)a,

Eni 150 zira'a (veya 130 zira'a) çıkarıldı. 95

Yapı işi, Hicretin 29. yılı Rebiülevvel ayının başında başladı, 30. yılın Muharremi girince, on ayda bitirildi. 96

E. Velid b. Abdülmelik b. Mervan'ın devrinde, Mescidin Cuma günleri cemaata dar geldiği ve cemaatin Peygamberimiz aleyhisselâmın zevcelerine ait odalara taştığı görülünce, odaların yıkılarak Mescide katılmasına kararverilip, 97 Velid b. Abdülmelik tarafından Rum kralına bir yazı yazıldı. 98

Yazılan yazıda:

" Biz, Büyük Peygamberimizin Mescidini onarmak istiyoruz.

Bize bu hususta ustalar ve füseyfisa temininde yardımcı ol! " denildi. 99

Rum kralı da:

Rum ve Mısır halkından, usta ve işçi olarak seksen 100 veya yüz Kişi. 101

Kırk deve yükü füseyfisa (renkli tepe camlan), 102

Yüklerle kandil zincirleri, 103

Ayrıca da, seksen bini 04 veya yüz bin miskal altın gönderdi. 105

Velid b. Abdülmelik; Mescidin yıkılıp yeniden yapılması için, Medine valisi Omerb. Abdülaziz'e yazı yazdı ve kendisine gelenlerin hepsini de ona gönderdi. 106

Salih b. Keysan adındaki zâtı da bu işe bakmakla görevlendirdi. 107

Mescidin ve odaların yıkılması hakkındaki yazı Medine'ye geldiği zaman, Medineliler, Peygamberimiz aleyhisselâmın Vefâtında ağlaştkları gibi ağlaştilar. 108

Peygamberimiz aleyhisselâmın zevcelerine ait olup yıktırılan odalardan başka,

Abdurrahman b. Avf oğullarının evleri,

Abdullah b. Mes'ud'un Dârü'l-kurrâ diye anılan evi,

Hâşim b. Utbe'nin evi,

Talha b. Ubeydullah'ın evi,

Ebu Sebre'nin evi,

Ammar b. Yâsir'in evi,

Hazret-i Abbas'ın evinden kalan kısmı,

Mervan'ın evinden bir kısmı,

Mescide katılmak üzere yıktın İdi. 109

Mescidin temelleri taşla, duvarları birbirine uygun yontuna nakışlı taşlarla örüldü.

Yapıda kireçli harç kullanıldı. Kireç Nahl vadisinden taşındı.

Tepe camları ve mermerler yerlerine işlendi.

Mescidin tavanı, sac ağacı kerestesinden yapıldı ve altın suyu ile yaldızlandı.

Mescidin direkleri Haşa' mevkii taşlarından yapıldı ve demirle birbirlerine kenetlendi.

Renkli tepe camları yerlerine takıldı.

Ustalardan bazıları:

" Renkli tepe camlarını yapıp yerlerine taktığımız zaman, onların üzerlerinde Cennet ağaç ve köşklerinin suretlerini gördük! " demişlerdir. 110

Mescidin Kıble cihetinden boyu 167. 5 zira,

Eni de Şam cihetinden 135 zira oldu. 111

Mescidin bu inşasına, Hicretin 88. yılında başlandı. 112

Üç yılda bitirildi. 113

F. Ömer b. Abdül aziz devrinde mescidin dört köşesine ilk defa birer minare yaptırıldı. Bunlardan birisinin boyu: 60 zira,

İkisinin boyu: 55'şerzira, Birisininki de, 53 zira idi. Bu minarelerin enleri de, 8'erzira idi. 114

G. Halife Mehdi, Hicretin 160. yılında, hac mevsiminden önce Medine'ye gelmiş, Mekke ve Medine mescidlerinin genişletilmesini emretmişti.

Medine Mescidinin eni ve boyu genişletilerek Hicretin 162. yılında yapı işini bitirdiler.

Mescidin boyu 300 zira'a, eni de 200 zira'a çıkarıldı. 115

H. Halife Memun b. Reşid'in Hicretin 202. yılında mescidi genişlettiği, yenilediği, sağlamlaştırdığı ve nakışlattığı rivayet edilir. 116

Mescidin daha sonraki durumu hakkında Eyyub Sabri Paşa'nın Mirat-ı Medine'sinde yeterli bilgi vardır. Günümüzde; Mescid-i Nebevî, Suudî Arabistan Krallığınca yaptırılan çevre düzenlemesinde, bütün hacıları içine alacak derecede genişletilmiştir.

-------------------------------------

* Veya Es'ad b. Zürâre'nin (İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 239, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 258).

1. İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 2, s. 140, 141. Taberî, Târih, c. 2, s. 256, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 94, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 194-195.

2. Zührî, Megâzî, s. 104, Buharî, Sahih, c. 4, s. 258, Zehebî, Târîhu'l-İslâm s. 334.

3. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 140, 141 , Taberî, c. 2, s. 256, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 195, Zehebî, s. 334.

4. Zührî, Megâzî, s. 104, İbn Sa'd, Ta bakâtü 'l-kübrâ, c. 1, s. 239, Buhâ rî, Sahih, c. 4, s. 258.

5. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 212, Buhârî, c. 1, s. 111. Müslim, Sahih, c. 1, s. 373, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 124, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 245.

6. Buhârî, Sahih, c. 1, s. 111, İbn Mâce, Sünen, c. 1 , s. 245, Zehebî, Megâzî, s. 18.

7. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 212, Buhârî, c. 1, s. 111. Müslim, Sahih, c. 1, s. 373, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 124, Zehebî, Megâzî, s. 18.

8. İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 245.

9. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 , s. 239, Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 5, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 196.

10. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 239, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 123, Buhârî, c. 1, s. 111, Müslim, c. 1, s. 373, Ebu Dâvud, c. 1, s. 124.

11. İbn Sa'd, c. 1, s. 239, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 326.

12. İbn Sa'd, c. 1, s. 240, Buhârî, c. 1, s. 111. Müslim, c. 1 , s. 373, Ebu Dâvud, c. 1, s. 124.

13. İbn Sa'd, c. 1, s. 240, Buhârî, c. 1, s. 111. Müslim, c. 1 , s. 373, Ebu Dâvud, c. 1, s. 124, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 95.

14. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 239, Semhûdî, Vefâ, c. 1, s. 327, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1. S. 343.

15. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 239, Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 5, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 196.

16. Semhûdî, Vefâ, c. 1, s. 333, Diyarbekrî, c. 1 , s. 344.

17. İbn Sa'd, Tabakâtü'l -kübrâ, c. 5, s. 552, Semhûdî, Vefâu'l -Vefâ, c. 1, s. 334, Diyarbekrî, Târihu’l -hamîs, c. 1, s. 344.

18. Semhûdî, Vefâ, c. 1, s. 334, Diyarbekrî, c. 1 , s. 344.

19. Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 553, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 218, 219, Semhûdî, Vefâ, c. 1, s. 333, Diyarbekrî, c. 1 , s. 344.

20. Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 13, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 553, Zehebî, Müstedrek Telhfsi, c. 3, s. 13, Semhûdî, Vefâ, c. 1, s. 332, Diyarbekrî, c. 1, s. 344.

21. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 220, 221 Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 211, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 503, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 145, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 380, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 218-219.

22. İbn Sa'd, c. 1, s. 239, Semhûdî, c. 1, s. 335, 336, Diyarbekrî, c. 1, s. 345.

23. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 335.

24. Semhûdî, c. 1, s. 335, Diyarbekrî, c. 1, s. 346.

25. Semhûdî, Vefâu 'I-Vefâ, c. 1, s. 332, Diyarbekrî, Târîhu’l-hamîs, c. 1, s. 344.

26. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 240, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 212, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 111, Müslim, Sahih, c. 1, s. 374, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1 , s. 124, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 95.

27. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 130, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 115, Ebu Dâvud, c. 1, s. 123.

28. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 239-240, Semhûdî, c. 1, s. 335, 337, Diyarbekrî, c. 1, s. 345-346.

29. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 141, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 195, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 329.

30. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 141, İbn Sa'd, c. 1, s. 239-240, Taberî, Târih, c. 2, s. 256, İbn Seyyid, c. 1, s. 195, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 216, Semhûdî, c. 1, s. 329.

31. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 333.

32. İbn İshak. İbn Hişam, c. 2, s. 141, İbn Seyyid, c. 1, s. 195, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 216, Semhûdî, Vefâ, c. 1, s. 329.

33. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 142, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 216.

34. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 329.

35. İbn İshak. İbn Hişam, c. 2, s. 142, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 216.

36. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 328.

37. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 240.

38. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 142.

39. İbn Sa'd, c. 1, s. 240, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 212, 244.

40. Buhârî, Sahih, c. 1, s. 111, c. 4, s. 259, Semhûdî, c. 1, s. 328.

41. İbn İshak. İbn Hişam, c. 2, s. 142, İbn Sa'd, c. 1 , s. 240, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 212.

42. Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 217.

43. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 91.

44. Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 217, Semhûdî, c. 1, s. 331.

45. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 142.

46. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 142, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 241.

47. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 142, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 115.

48. İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 15, s. 302-303, İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 257, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1139, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 129, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 303.

49. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 91, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 115.

50. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 329.

51. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 142, 143, Semhûdî, c. 1 , s. 32, 330, Diyarbekrî, Hamîs. d, s. 345.

52. Semhûdî, Vefâu 'I-Vefâ, c. 1, s. 330, Diyarbekrî, Târîhu’l-hamîs, c. 1, s. 345.

53. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 339-340.

54. Mâlik, Muvatta, c. 1, s. 319, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 137, Buhârî, c. 2, s. 256, 258, 259, Müslim, Sahih, c. 2, s. 825-826.

55. Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 125.

56. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 284.

57. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 188, 251 , 252, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 137, Buhârî, c. 1, s. 220, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 379, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 454, 455, Nesâî, Sünen, c. 3, s. 102.

58. Dârimî, Sünen, c. 1, s. 119.

59. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 300, 304.

60. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 251.

61. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 394.

62. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 252, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 137-138, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 401, 402, Semhûdî, Vefâ, c. 2, s. 390.

63. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 137, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 454.

64. Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 339, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 220, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 283-284.

65. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 191.

66. İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 454, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 403.

67. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 398.

68. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 307.

69. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 398 400.

70. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 400 410.

71. Eyyub Sabri Paşa, Mir'at-ı Medîne, s. 424.

72. Dârekutnî, Sünen, c. 4, s. 196, Muhibbut-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 122.

73. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 70, Nesâî, Sünen, c. 6, s. 47, Dârekutnî, c. 4, s. 196, Muhibbul-Taberî, Rıyâd, c. 2, s. 122.

74. Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 70, Nesâî, c. 6, s. 47, Muhibbu't-Taberî, c. 2, s. 122.

75. Dârekutnî, Sünen, c. 4, s. 196, M uhibb ut-Taberî, c. 2, s. 122, Semhûdî, Vefâu'l -Vefâ, c. 1, s. 339.

76. Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 70, Dârekutnî, c. 4, s. 196, Muhibbu't-Taberî, c. 2, s. 196, Semhûdî, c. 1, s. 339.

77. Nesâî, c. 6, s. 47, Dârekutnî, c. 4, s. 196, M uhibb ut-Taberî, c. 2, s. 122, Semhûdî, c. 1, s. 399.

78. Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 70, Nesâî, c. 6, s. 47, Muhibbu't-Taberî, c. 2, s. 122, Semhûdî, c. 1, s. 339.

79. Semhûdî, Vefâ, c. 1, s. 339.

80. Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 123.

81. Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 130, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 115, Ebu Dâvud, c. 1 , s. 123.

82. Semhûdî, Vefâ, c. 2, s. 481.

83. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 21 -22.

84. Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 130, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 115, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 123.

85. Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 267.

86. Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 130, Buhârî, c. 1, s. 115, Ebu Dâvud, c. 1 , s. 123.

87. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 22.

88. Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 130, Buhârî, c. 1, s. 115, Ebu Dâvud, c. 1 , s. 123.

89. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 502.

90. Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 130, Buhârî, c. 1, s. 115, Ebu Dâvud, c. 1 , s. 123.

91. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 501.

92. Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 130, Buhârî, c. 1, s. 115, Ebu Dâvud, c. 1 , s. 123.

93. Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 5.

94. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 495.

95. Semhûdî, Vefâu 'I-Vefâ, c. 2, s. 495, Diyarbekrî, Târîhu’l-hamîs, c. 1, s. 347.

96. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 495, Diyarbekrî, c. 1, s. 347.

97. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 516, 517.

98. Dineverî, Kitâbu'l-ahbâr, s. 326, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 284, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 518.

99. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 518.

100. Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 6, Semhûdî, Vefâu'j-vefâ, c. 2, s. 519.

101. Yâkubî, Târih, c. 2, s. 284, Taberî, Târih, c. 8, s. 65, İbn Esîr, Kâmil, c. 4, s. 532.

102. Dineverî, Kitâbu'l-ahbâr, s. 326, Yâkubî, c. 2, s. 284, Taberî, c. 8, s. 65.

103. Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 6, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 519.

104. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 519.

105. Yâkubî, Târih, c. 2, s. 284, Taberî, Târih, c. 8, s. 65, İbn Esîr, c. 4, s. 532, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 519.

106. Yâkubî, Târih, c. 2, s. 519.

107. Belâzurî, Fütûh, c. 1, s. 6, Taberî, Târih, c. 8, s. 65.

108. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 499, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 268.

109. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 517.

110. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 519.

111. Semhûdî. Vefâu'l-Vefâ, c. 2, s. 520, 684.

112. Taberî, Târih, c. 8, s. 88.

113. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 522.

114. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 526, 527.

115. Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 6.

116. Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 267, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 540.

Mescidin Kandille Aydınlatılışı

Peygamberimiz aleyhisselâmın mescidi, önceleri yatsı ve sabah namazı vakitlerinde, kuru hurma dallan, yaprakları yakılarak aydınlatılirdi. 117

Temimü'd-Dârî, Şam'dan Medine'ye gelirken, yanında birkaç altın kandil ile, kandil bağlan getirmişti.

Cuma gecesi, uşaklarından birine emretti; kandil bağlarını serdirdi.

Kandilleri astırdı.

Kandillerin içine, fitil ve zeytinyağı koydurdu.

Güneş batıp karanlık basınca, kandilleri yaktırdı.

Peygamberimiz aleyhisselâm mescide gelip de mescidin kandillerle aydınlandığını, parladığını görünce:

" Kim yaptı bunu?" diye sordu.

" Temimü'd-Dârîyaptı yâ Rasûlallah! " dediler.

Peygamberimiz aleyhisselâm, ona:

" Sen İslâmiyeti nurlandırdın ve onun mescidini süsledin. Allah da seni dünyada ve ahirette nur-landırsın! " buyurdun8 ve:

" Mescidimizin kandilini kim yakacak?" diye sordu.

Temimü'd-Darî:

" Şu uşağım! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Nedir onun adı?" diye sordu.

Tem im ü'd-Dârî:

" Fetih! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Hayır! Onun adı Sirac! " buyurdu, Sirac oldu. 119

-------------------------------------

117. Ibn Abdilberr, Istiâb, c. 2, s. 683, Ibn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 328, Ibn Hacer, el-lsâbe, c. 2, s. 18, Halebî, Insânu'l-uyûn, c. 278.

118. Şemhûdî, Vefâu'l-Vefâ, c. 2, s. 596-597.

119. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 683, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe. , c. 2, s. 328, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 17, 18.

Peygamberimiz aleyhisselâmın Mescidinin İlk Vazifelileri

Peygamberimiz aleyhisselâm; mescidinin ilk ve devamlı imamı, hatibi ve vaizi idi. Sefer ve gazalara çıkacağı zaman, yerine vekil olarak ekseriya İbn Ümmi Mektum'u bırakırdı. 120 Mescidin müezzinlik vazifesi Peygamberimiz aleyhisselâm tarafından ilk günden itibaren Bilal-i Habeşî'ye verilmişti. 121

İbn Ümmi Mektum da, Bilal-i Habeşî ile birlikte müezzinlik yapardı.

Bilal-i Habeşî, uyuyanları sabah namazına kaldırmak için, ezanı erkence okurdu.

İbn Ümmi Mektum ise, âmâ olduğu için, kendisine:

" Sabah oldu! Sabah oldu! " diye uyan yapılmadıkça, ezanı okumazdı. 122

Bu iki müezzinden Bilal-i Habeşî ezan okuduğu zaman, İbn Ümmi Mektum kamet getirirdi.

Ezanı İbn Ümmi Mektum okuduğu zaman da, Bilal-i Habeşî kamet getirirdi. 123

Peygamberimiz aleyhisselâm Rabbine kavuştuğu zaman, Bilal-i Habeşî müezzinlikten ayrıldı.

Hazret-i Ebu Bekir, Bilal-i Habeşî'nin yerine, Küba Mescidinin müezzini Sa'du'l-Kurazî'yı nakletti.

Sa'du'l-Kurazî Vefâtına kadar bu vazifede kaldı.

Ondan sonra da, oğulları, bu şerefli vazifeyi yerine getirmeye devam ettiler. 124

Yüce Allah hepsinden razı olsun!

-------------------------------------

120. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 205-206 İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 126, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1198, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 264, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 260-261, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 223.

121. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 155-156, Abdurrezzak, Musannef, s. 456-457, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 246-247, Ahmed b. Hanbel. Müsned, c. 4, s. 43, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 150, Müslim, Sahih, c. 1, s. 285, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 134-135, Tirmizî, Sünen, c. 1, s. 359, 363, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 232, Dârimî, Sünen, c. 1 , s. 214, Nesaî, Sünen, c. 2, s. 3.

122. İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 207, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 153.

123. İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 207.

124. İbn Abdilberr. İstiâb. c. 2. s. 593-594.

Peygamberimiz aleyhisselâmın Mescidinin Fazileti

Peygamberimiz aleyhisselâm: " Üç mescidden:

1. Mescid-i Haram'dan (Kabe Mescidinden),

2. Benim şu mescidimden,

3. Mescid-i Aksâ'dan başka hiçbir mescide (ziyaret etmek, sevap kazanmak maksadıyla) sefier edilmez! " buyur-muşlardır. 125

Mukaddes bir yerde namaz kılmış olmak için, Tur Mescidine kadar giden Basra b. Ebi Basra, dönüşünde, Ebu Hureyre ile karşılaştı.

Ebu Hureyre, ona:

" Nereden geliyorsun?" diye sordu.

O da:

" Tur'dan geliyorum. Orada namaz kıldım! " dedi.

Ebu Hureyre:

" EğerTur'a gitmeden önce seninle görüşmüş olsaydım, gitmiş olduğun yere kadar hiç de gitmezdin.

Çünkü, ben Resûlullah aleyhisselâmın:

'Üç mescidden:

Mescid-i Haram'dan,

Benim şu mescidimden,

Mescid-i Aksa'dan başka mescidi ere (mukaddes bir yerde namaz kılmış olmak için) sefer edilmez! 'buyurduğunu işittim" dedi. 126

Peygamberimiz aleyhisselâm da, bir gün kendisiyle vedalaşmaya gelen bir zâtla* vedalaşırken, ona:

" Nereye gitmek istiyorsun?" diye sorunca bu zât:

" Beytü'l-Makdis'e (Kudüs'e) gitmek istiyorum" dedi. 127

Peygamberimiz aleyhisselâm ona bir hacet veya ticaret için mi gitmek istediğini sordu.

Erkam b. Ebi'l-Erkam:

" Hayır! Vallahi, yâ Nebiyyallah! Ben, sadece Beytü'l-Makdiste namaz kılmak istiyorum" dedi. 128

Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram müstesna, başka mescidde kılınan bin namazdan daha hayırlı, daha faziletlidir" buyurdu. 129

Erkam b. Ebi'l-Erkam da Beytü'l-Makdis'e gitmekten vazgeçti. 130 Bu husustaki hadis-i şerif; sudur sebebi açıklanmaksızın da rivayet olunmuştur. 131

Hastalanan ve " Allah bana şifa verirse, gidip Beytü'l-Makdis'te namaz kılayım! " diyerek adakta bulunan bir kadın, hastalıktan kurtulunca, yol hazırlıklarını görmüş ve yola çıkacağı sırada Peygamberimiz aleyhisselâmın zevcesi Hazret-i Meymune onu uğramış, selamlaştıktan sonra kadın durumu anlatınca, Hazret-i Meymune ona:

" Evinde otur! Yol için yaptıklarını ye! Namazını da Resûlullah aleyhisselâmın mescidinde kıl!

Çünkü, ben; Resûlullah'ın, mescidinde kılınacak bir namazın, Kabe Mescidi müstesna, başka mescidlerde kılınacak bin namazdan daha faziletli olduğunu söylediğini işittim! " demiştir. 132

-------------------------------------

125. İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 2, s. 374, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 71, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 250, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 1014, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 216, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 271 , İbn Mâce, Sünen, c. 1 , s. 452, Nesâî, Sünen, c. 2, s. 37, 38, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 271, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 10, s. 82.

126. Mâlik, Muvatta, c. 1, s. 109, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 397, 398.

* Erkam b. Ebi'l-Erkam'la (Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 342).

127. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 77, Buhârî, Târîhu'l-kebîr, c. 4, s. 204, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 342, 343.

128. Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 343.

129. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 77, Buhârî, Târîhu'l-kebîr, c. 4, s. 204, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 342, 343.

130. Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübejâ, c. 2, s. 342, 343.

131. Mâlik, Muvatta, c. 1, s. 196, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 2, s. 371, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 53, 277, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 57, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 1012, 1014, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 147, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 450, 451, Nesâî, Sünen, c. 2, s. 35, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 370, 371 , Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 5, s. 246.

132. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 333, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 1014.

Mescidin Yanına Peygamberimiz aleyhisselâmın Zevceleri İçin Odalar Yapılması

Mescidin yanına, kerpiçten, önce iki oda yapıldı ve bu odaların üzerleri de, hurma gövdeleri ve dallarıyla tavanlandı. 133

Peygamberimiz aleyhisselâmın daha sonraki zevceleri için de, Hazret-i Âişe'nin odasıyla Kıble arasında, Mescidin doğusuna düşen kısmında odalar yapıldı ve yapılan odaların sayısı zamanla dokuzu buldu. 134 Odalardan dördü kerpiçten, beşi taştandı. 135

Odalardan bazısı hurma gövdelerinden, Bağdadî tarzında yapılarak üzerleri çamurla sıvanmış, hurma dallarıyla tavanlanmıslardı.

Hasan b. Ebi'l-Hasan der ki:

" Ben, ergenlik çağına henüz basmış bulunduğum sırada, Peygamberimiz aleyhisselâmın odalarına girmiş, elimle uzanıp tavanına değmiştim.

Tavanına döşenen servi veya ardıç kütüğünün üzerine, kıldan dokunmuş bir çul gerilmişti. 136

Odaların kapılarına da, kapı yerine, siyah kıldan dokunmuş perdeler tutulmuştu." 137

-------------------------------------

133. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 240.

134. Şüheylf, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 267, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 346.

135. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 500.

136. Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 267, 268.

137. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 500.

Peygamberimiz aleyhisselâmın Mescid Yanındaki Evine Taşınışı

Peygamberimiz aleyhisselâm; Mescid ile yanındaki odalar yapılıncaya kadar Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensarînin evinde kaldıktan sonra, kendi evine taşındı. 138 Ebu Eyyub el-Ensarî'nin evinde yedi ay kaldı. 139

-------------------------------------

138. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 143.

139. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 237, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 267.

Ezan

Ezan; lügatta, bil dirin ek; 140 şeriat dilinde ise, namaz vakitlerini, kendisine mahsus olan lafızlarla bildirmek demektir. 141

Müslümanları namaza davet için okunan ezan meşru olmadan önce, Müslümanlar davetsiz olarak biraraya toplanıp namaz vaktini beklerlerdi. 142 Namaz için nida edilmezdi.

Bir gün, bu husus hakkında konuşuldu.

Bazıları:

" Hıristiyanların çanı gibi, çan kullanılsın! "

Bazıları da:

" Çan olmasın da, Yahudilerin boruları gibi boru çalınsın! " dediler.

Hazret-i Ömer:

" Halkı namaza çağırmak için ne diye bir adam göndermezsiniz?" dedi.

Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Kalk ey Bilal! Namaz için seslen! " buyurdu. 143

Bundan sonra, Bilal-i Habeşî:

" Essalâte câmiaten=Cemaatle namaza! " diyerek halkı toplardı. 144

Müslümanlardan birisi de, Medine'nin sokaklarında:

" Essalât! Essalât! " diyerek koşa koşa dolaşır, Müslümanları namaza davet ederdi.

Davetin bu tarzı Müslümanlara zahmetli gelince:

" Yâ Rasûlallah! Namaza davet için, bir nâkus (çan) edinsek?" dediler.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Bu, Hıristiyanlara mahsustur! " buyurdu.

" Boru edinip çalsak?" dediler.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Bu da, Yahudilere mahsustur! " buyurdu. 145

" Yüksek bir yerde ateş yaksak?" dediler.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Bu da, Mecusîlere mahsustur! " buyurdu. 146

Halkı namaza nasıl toplayabileceğini düşünürken, Peygamberimiz aleyhisselâma:

" Namaz vakti gelince, bir bayrak dik! Onu görenler birbirlerine haber verirler" denildi.

Peygamberimiz aleyhisselâm bunu da beğenmedi. 147

Hicretin birinci yılında, Peygamberimiz aleyhisselâmın mescidi yapıldıktan sonra, 148 Müslümanların kendilerini namaza toplayacak birşey düşündükleri ve içlerinden bazılarının boru, bazılarının da çan çalınması teklifinde bulundukları, 149 Peygamberimiz aleyhisselâmın ise bunların hiçbirisini benimsemediği sırada idi ki, 150 Ensardan Abdullah b. Zeyd b. Abdi Rabbih'e, rüyasında ezan gösterildi. 151

Abdullah b. Zeyd, Peygamberimiz aleyhisselâmın yanına gidip, rüyasını anlattı:

" Yâ Rasûlallah! Bu gece152 uyurken, elinde bir çan taşıyan, 153 üzerinde altlı üstlü iki parça yeşil elbise bulunan154 bir adam yanıma çıkageldi. Ona:

'Ey Allah'ın kulu! Bu çanı bana satmaz mısın?' dedim.

Bana:

'Onu ne yapacaksın?' diye sordu.

Ona:

'Halkı onunla namaza çağıracağız! ' dedim.

Bana:

'Ben sana bundan daha hayırlısını göstersem olmaz mı?' dedi. 155

'Olur! Göster! 156 Nedir o?' dedim. 157

Bana:

'Allâhu ekber! Allâhu ekber!

Allâhu ekber! Allâhu ekber!

Eşhedü en lâ ilahe illallah!

Eşhedü en lâ ilahe illallah!

Eşhedü enne Muhammederresûlullah!

Eşhedü enne Muhammederresûlullah!

Hayye alessalah!

Hayye alessalah!

Hayye alelfelah!

Hayye alelfelah!

Allâhu ekber! Allâhu ekber!

Lâ ilahe illallah! dersin'158 dedikten sonra, benden biraz uzaklaştı, sonra da:

'Namaza kalkacağın sırada da:

'Allâhu ekber! Allâhu ekber!

Eşhedü en lâ ilahe illallah!

Eşhedü enne Muhammederresûlullah!

Hayye alessalah!

Hayye alessalah!

Kad kametissalah!

Kad kametissalah

Allâhu ekber!

Allâhu ekber! ' dersin' dedi." 159

Abdullah b. Zeyd der ki:

" Sabaha çıktığım zaman, Resûlullah aleyhisselâmın yanına gittim.

Rüyada gördüğümü, kendisine haber verdim.

'İnşaallah, bu rüya hak ve gerçektir' buyurdu.

'Bilal ile kalk da, gördüğünü ona telkin et, ezberlet de, ezanı o okusun! Çünkü, onun sesi seninkinden daha yüksek, daha gürdür! ' buyurdu. 160

Bilal ile kalktım.

Ben ona telkin etmeye başladım, o da okumaya başladı." 161

Peygamberimiz aleyhisselâma bu hususta vahiy de gelmişti. 162

Hazret-i Ömer evinde bulunduğu sırada Bilal-i Habeşî'nin okuduğu ezanı işitir işitmez ridasını sürüyerek Peygamberimiz aleyhisselâmın yanına gelip:

" Ey Allah'ın Peygamberi! Seni hak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki, onun (Abdullah b. Zeyd'in) gördüğü şeyin tıpkısını ben de görmüştüm! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselâm, Allah'a hamd ettikten sonra: 163

" Vahiy seni geçti! " buyurdu. 164

Neccar oğullarından bir hatun, 165 Zeyd b. Sabit'in annesi Nevar Hatun166 derki:

" Benim evim, Mescidin çevresinde bulunan evlerin en yükseği idi. 167

Resûlullah aleyhisselâmın mescidi yapılıncaya kadar, 168 Bilal her sabah169 ezanı onun üzerinde okurdu. 170

Seher vakti gelir, onun üzerine oturur, şafak sökünceye kadar gözler, şafağın söktüğünü görünce, ayağa kalkıp:

'Ey Allah'ım! Sana hamd eder, Kureyş müşriklerinin Senin dinine karşı koymalarına, ayaklanmalarına karşı yardımını dilerim' derdi. 171

Vallahi, onun bu kelimeleri terkettiği bir tek gece bile bulunduğunu bilmiyorum. 172

Sonra, ezanı okumaya başlardı. 173

Mescid yapıldıktan sonra da, ezanı onun sırtında (üzerinde) okurdu. 174

-------------------------------------

140. İbn Esîr, Nihâye, c. 1, s. 34, Seyyid Şerif, Ta'rifât, s. 9.

141. Seyyid Şerif, Ta'rifât, s. 9.

142. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 154.

143. Abdurrezzak, Musannef, c. 457, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 148, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 150, Müslim, Sahîh, c. 1 , s. 285, Tirmizî, Sünen, c. 1, s. 363, Nesâî, Sünen, c. 2, s. 2, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 214.

144. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 246.

145. Beyhakî, S ünenü'l -kübrâ, c. 1, s. 390, İbn H i bban'dan nak len Bedrüddin Aynî, Umdetu’l-kârî, c. 5, s. 103.

146. İbn Hibban'dan naklen Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-kârî, c. 5, s. 103.

147. Ebu Dâvud, Sünen, c. 1 , s. 134, Beyhakî, Sünen ü'l-kübrâ, c. 1, s. 39.

148. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 913, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 247.

149. Abdurrezzak, Musannef, c. 1, s. 455, 456.

150. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 43.

151. Abdurrezzak, Musannef, c. 456, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 134, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 232.

152. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 154.

153. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 154, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 43, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 134.

154. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 154, 155, Abdurrezzak, Musannef, c. 1, s. 461, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 1, s. 203, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 232, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 214.

155. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 155, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 43, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 135.

156. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 43, Ebu Dâvud, c. 1, s. 135.

157. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 155, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 232.

158. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 155, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 43, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 135.

159. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 43, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 135.

160. İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 2, s. 155, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 43, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 135, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 232, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 214.

161. Ebu Dâvud, Sünen, c. 1 , s. 135.

162. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 155, Abdurrezzak, Musannef, c. 1, s. 456, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 273.

163. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 155, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 43, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 135.

164. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 156, Abdurrezzak, Musannef, c. 1, s. 456, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 273.

165. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 156, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 143, Beyhakî, S ünenü'l-kübrâ, c. 1, s. 425, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 529.

166. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 420.

167. İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 2, s. 156, İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 420, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 143, Beyhakî, Sünen, c. 1, s. 425, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 529.

168. İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 420.

169. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 156, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 529.

170. İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 2, s. 156, İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 420, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 143, Beyhakî, Sünen, c. 1, s. 425, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 529.

171. İbn İshak. İbn Hişam, c. 2, s. 156, Ebu Dâvud, c. 1, s. 143, Beyhakî, c. 1, s. 425, Semhûdî, c. 2, s. 529.

172. İbn İshak. İbn Hişam, c. 2, s. 156, Ebu Dâvud, c. 1, s. 143, Beyhakî, c. 1, s. 425.

173. Ebu Dâvud, Sünen, c. 1 , s. 143, Beyhakî, Sünen, c. 1, s. 425.

174. İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 420.

zanın Önemi ve Ezanla İlgili Bazı Faziletler

Meşruluğu Kitab175 ve Sünnetle sabit olan176 ezan iman ve İslâm alâmetlerinden olduğu için, 177 Peygamberimiz aleyhisselâm ezan sesi işitilen yere baskın yapmazdı. 178

Gönderdiği askerî birliklere de:

" Birmescid gördüğünüz veya müezzinin ezanını işittiğiniz zaman, oradan hiç kimseyi öldürmeyiniz! " buyururdu. 179

Hadis-i şeriflerde açıklandığı gibi:

1. Namaz için nida edildiği (ezan okunduğu) zaman, şeytan, ezanı işitmemek için yüzgeri edip kaçar!

Ezan bitince gelir, namaz için kamet getirilince yine yüzgeri edip kaçar. Kamet bitirilince, gelir insan ile insanın nefsi arasına sokulup:

'Filan şeyi hatırla! Filan şeyi hatırla! ' diyerek namazdan önce hiç de aklında olmayan şeyleri hatırlatır durur, kaç rekat kıldığını bilmez oluncaya kadar insanı meşgul eder." 180

2." Müezzinin sesinin yetiştiği yere kadar, insan cin... hiçbir şey yoktur ki, ezanı işitsin de, Kıyamet gününde müezzin lehinde şehadette bulunmuş olmasın! " 181

Müezzin, sesinin yetiştiği yer nisbetinde af ve mağfiret olunur, yaş kuru herşey onun lehinde şehadette bulunur.

3. Müezzinin davet ettiği cemaat namazına hazır olana da yirmibeş namaz (sevabı) yazılır ve onun iki namaz arasındaki (küçük) günahları da, bağışlanır. 182

4. Ezan ile kamet arasında yapılan dua geri çevirilmez. 183

5. Sabah ezanında, ezana:

" Essalâtu hayrun minennevm!

Essalâtu hayrun minennevm! " eklenir. 184

Beş vakit namazın kametleri getirilirken de:

" Kad kametissalah!

Kad kametissalah! " denilir. 185

6. Namaz ezanı, abdestli olunduğu halde okunur. 186

7. Müezzin:

" Allâhu ekber! Allâhu ekber! " dediği zaman

" Allâhu ekber! Allâhu ekber! " diyen,

Müezzin:

" Eşhedü en lâ ilahe illallah! " dediği zaman

" Eşhedü en lâ ilahe illallah! " diyen,

Müezzin:

" Eşhedü enne Muhammederresûlullah! " dediği zaman

" Eşhedü enne Muhammederresûlullah! " diyen,

Müezzin:

" Hayye alessalâh! " dediği zaman

" Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh! " diyen,

Müezzin:

" Allâhu ekber! Allâhu ekber! " dediği zaman

" Allâhu ekber! Allâhu ekber! " diyen,

Müezzin:

" Lâ ilahe illallah! " dediği zaman

Bütün kalbiyle " Lâ ilahe illallah" diyen kimse, Cennete girer. 187

8. Her kim, müezzinin şehadet getirdiğini işitince:

" Ben de Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, O'nun bir ve şeriksiz olduğuna, Muhammed aleyhisselâmın da O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim.

Allah'ı Rabb, Muhammed aleyhisselâmı resûl, İslâmiyet] de din olarak kabul ettim" derse, günahları bağışlanır. 188

9. Her kim, ezanı dinleyince;

" Ey şu tam davetin ve kılınmak üzere olan namazın Rabbi olan Allah'ım! Muhammed aleyhisselâma vesileyi ve fazileti ihsan et! Kendisini, va'd buyurduğun Makam-ı Mahmud'a eriştiril 89 Şüphe yok ki, Sen va'd'inden dönmezsin! " 190 derse, Kıyamet gününde ona şefaat* vacip olur. 191

-------------------------------------

175. Cum'a: 9, Maide: 58.

176. İbn İshak, İbn Hişam , c. 2, s. 155, 156, Abdurrezzak, Musannef, c. 1, s. 456, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 43, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 143, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 232, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 214.

177. Abdurrezzak, Musannef, c. 1, s. 483.

178. Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 151, Ebu Dâvud, c. 3, s. 43, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 163, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 137.

179. İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 12, s. 367, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 448-449, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 43, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 120, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 108, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 315.

180. Mâlik, Muvatta. c. 1, s. 69-70, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 313, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 151, Müslim, Sahîh, c. 1 , s. 291, 292, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 142, 143.

181. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 35, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 151, Nesâî, Sünen, c. 2, s. 12.

182. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 411, Ebu Dâvud, c. 1, s. 142, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 240, Nesâî, Sünen, c. 2, s. 12.

183. Abdurrezzak, Musannef, c. 1, s. 495, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 119, Ebu Dâvud, c. 1, s. 144, Tirmizî, Sünen, c. 1 , s. 416.

184. İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 237, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 1, s. 417.

185. Abdurrezzak, Musannef, c. 1, s. 463, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1 , s. 140, Beyhakî, Sünen, c. 1, s. 417.

186. Abdurrezzak, Musannef, c. 1, s. 465 466, Tirmizî, Sünen, c. 1, s. 390.

187. Müslim, Sahîh, c. 1 , s. 289, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 145, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 1, s. 409, Begavî, Mesâbihu’s-sünne, c. 1, s. 33.

188. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 181, Müslim, c. 1, s. 290, Ebu Dâvud, c. 1, s. 145, Tirmizî, Sünen, c. 1 , s. 411, 412, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 238-239, Nesâî, Sünen, c. 2, s. 26.

189. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 354, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 152, Ebu Dâvud, c. 1, s. 146, Tirmizî, c. 1, s. 413, İbn Mâce, c. 1, s. 239, Nesâî, c. 2, s. 27, Beyhakî, c. 1, s. 410.

190. Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 1, s. 410.

* Şefaatim (Buhârî, Nesâî, BeyhakPnin rivayetine göre).

191. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 354, Buhârî, c. 1, s. 152, Ebu Dâvud, c. 1 , s. 146, Tirmizî, c. 1, s. 413, İbn Mâce, c. 1, s. 239, Nesâî, c. 2, s. 27, Beyhakî, c. 1, s. 410.

Külsûm b. Hidm ile Es'ad b. Zürâre'nin Vefâtları

Peygamberimiz aleyhisselâmın mescidinin ve zevcelerine ait odaların yapıldığı sırada Külsûm b. Hidm, Küba'da Vefât etti. 192

Allah ondan razı olsun.

Külsûm b. Hidm'in Vefâtından kısa bir müddet sonra da, Es'ad b. Zürâre Vefât etti. 193

Allah ondan razı olsun!

Peygamberimiz aleyhisselâm Şevval ayında Es'ad b. Zürâre'nin Vefât ettiği sırada, yanında bulunuyordu.

Onu yıkadı. Üç parça bezle kefenledi.

Cenaze namazını kıldı.

Cenazesinin önünde yürüdü. Bakiyy kabristanına gömdü.

Bakiyy kabristanına Ensardan ilk gömülen, Es'ad b. Zürâre idi. 194 Es'ad b. Zürâre'nin ölümü, Yahudilere ve münafık Araplara Peygamberimiz aleyhisselâm aleyhinde propaganda yapmak üzere kötü bir vesile ve bahane oldu:

" Eğer o gerçekten peygamber olsaydı, sahabisi ölmezdi! 195

Sahabisinden ölümü önleseydi ya! " dediler. 196

Es'ad b. Zürâre'nin ölümünden sonra, Neccar oğulları toplanıp Peygamberimiz aleyhisselâmin yanına geldiler ve:

" Yâ Rasûlalların97 Bildiğin gibi, o198 bizdendi. 199 Nakîbimiz [temsilcimiz] idi, öldü. 200

Bizden, onun yerine, işimizi yürütecek bir adamı201 nakîb202 tayin et! " dediler. 203

Peygamberimiz aleyhisselâm onlardan birini diğerine tercih etmeyi hoş görmeyerek:

" Siz benim dayılanmsınız. 204

Ben sizdenim! 205

Sizin içinizde bulunuyorum! 206

Sizin nakibiniz benim! " buyurdu. 207

Neccar oğulları, Peygamberimiz aleyhisselâmın kendilerine böyle nakîb olmasını kavimlerine karşı bir üstünlük sayarlar ve bununla iftihar ederlerdi. 208

-------------------------------------

192. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1328.

193. Taberî, Târih, c. 2, s. 256, 257, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1328, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 253.

194. İbn Sa’d, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 610, 612.

195. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre. c. 2, s. 153, Taberî, Târih, c. 2, s. 257.

196. İbn Sa’d, Tabakât, c. 3, s. 611, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 138.

197. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 154, İbn Sa'd, c. 3, s. 611, Taberî, Târih, c. 2, s. 257.

198. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 154, Taberî, c. 2, s. 257.

199. İbn İshak. İbn Hişam, c. 2, s. 154, İbn Sa'd, c. 3, s. 611, Taberî, c. 2, s. 257.

200. İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 611.

201. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 154, Taberî, c. 2, s. 257.

202. İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 611.

203. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 154, İbn Sa'd, c. 3, s. 611, Taberî, c. 2, s. 257.

204. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 154, Taberî, c. 2, s. 257.

205. Taberî, Târih, c. 2, s. 257.

206. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 154.

207. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 154, İbn Sa'd, c. 3, s. 611, Taberî, c. 2, s. 257.

208. İbn İshak. İbn Hişam, c. 2, s. 154, Taberî, c. 2, s. 257.

Selman-ı Fârisî'nin Kendi Dilinden Dinî Hayatı ve Müslüman Oluşu

Selman-ı Fârisî, Abdullah b. Abbas'a dinî hayatını ve Müslüman oluşunu şöyle anlatır:

" Ben; Isbahan halkından ve Ceyy denilen karyeden bir Farslı idim. Babam bu karyenin dihkanı, muhtarı idi.

Ben onun yanında Allah'ın yaratıklarının en sevgili olanı idim.

O beni bu aşın sevgisinden dolayı yanından hiç ayırmaz, kız hapseder gibi evinde hapsederdi.

Mecusîliğe (ateşperestliğe) kendimi o kadar kaptırmıştım ki, ateşgedeye bakma, ateş yakma işini bile üzerime almıştım.

Onun bir an olsun sönmesine meydan vermezdim.

Babamın büyük bir çiftliği vardı. Kendisi bir gün inşaat işiyle uğraşıyordu. Bana:

'Oğulcağızım! Ben bugün hep yapı işiyle uğraşacağım, çiftliğe gitmekten geri kalacağım. Oraya sen git! ' dedi ve bana, oradan kendisinin yapmayı istediği bazı şeyleri de emretti. Sonra da, bana:

'Sakın ha! Oralarda oyalanıp da beni gözletme!

Çünkü, gecikirsen, beni çiftliğimden daha çok sen merakta bırakır, her işimden alıkorsun! ' dedi.

Babamın beni göndermek istediği çiftliğe gitmek üzere yola çıktım.

Yolda Hıristiyan kiliselerinden bir kiliseye rastladım.

Seslerini işittim.

Hıristiyanlar içeride ibadet ediyorlardı.

Babam beni hep evinde hapsedip hiç dışarı bırakmadığı için, insanların ne gibi işler yaptıklarını, ne gibi dinler tuttuklarını bilmezdim.

Rastladığım kilisedeki Hıristiyanların seslerini işitince, ne yapıyorlar bir bakayım, diye yanlarına vardım.

Yaptıklarını seyrettim. İbadetleri çok hoşuma gitti. Dinlerine imrendim.

'Vallahi, bu bizim tuttuğumuz dinden daha hayırlıdır' dedim ve güneş batıncaya kadar onların yanını bırakmadım.

Babamın çiftliğini bıraktım. Çiftliğe hiç gitmedim.

Onlara:

'Bu dinin aslı, kökü nerededir?' diye sordum.

'Şam'dadır' dediler.

Artık, akşamleyin, babamın yanına döndüm.

Babam adam gönderip beni aratmış, babamın işi gücü beni aratmak olmuş.

Yanına geldiğim zaman, babam:

'Oğulcuğum! Nerede idin?! Sen benim vermiş olduğum emirlere göre hareket edecek değil mi idin?! ' dedi.

Ona:

'Babacığım! Kiliselerinde ibadet eden bazı kimselere rastladım. Onların dinlerine ait şeyleri gördüm. Çok hoşuma gitti. Vallahi, güneş batıncaya kadar yanlarından ayrılamadım' dedim.

Babam:

'Oğulcuğum! O dinde hayır yoktur. Senin dinin ve atalarının dini ondan daha hayırlıdır' dedi.

Babam, benim kaçacağımdan korkup, ayağıma bir bukağı vurdu, sonra da beni evinde hapsetti.

Kilisedeki Hıristiyanlara adam gönderdim.

'Yanınıza Şam'dan birticaret kafilesi geldiği zaman bana haber verin' dedim.

Yanlarına Şam'dan, Hıristiyan tüccarlarından bir kafile gelince, bana haber verdiler.

Onlara:

İşlerinizi bitirdiğiniz, memleketinize dönmek istediğiniz zaman bana haber verin' dedim.

Onlar memleketlerine dönüp gitmek istedikleri zaman bana haber verince, ayağımdan demir bukağıyı çıkarıp attım.

Onlarla birlikte Şam yolunu tuttum, Şam'a geldim.

Şam'a gelince:

'Şu din adamlarının ilim yönünden en üstünü kimdir?' diye sordum.

'Kilisedeki piskopostur' dediler.

Yanına gittim. Ona:

'Ben bu dine girmek, senin yanında bulunmak, kilisede hizmet etmek, Hıristiyanlığı senden öğrenmek, seninle birlikte ibadet etmek istiyorum' dedim.

Bana:

'Kiliseye gir! ' dedi.

Onunla birlikte içeri girdim.

Şam Piskoposu kötü bir adamdı.

Sadakalarını getirip vermelerini Hıristiyanlara emir ve onları buna teşvik eder, yanında toplanan şeylerden bir kısmını ise kendisi için gizler, yoksullara birşey vermezdi.

Hatta, böylelikle yedi küp dolusu altın ve gümüş biriktirmişti!

Onun böyle yaptığını gördükçe, kendisine son derecede kin tutuyordum. En sonunda, adam öldü.

Hıristiyanlar onu gömmek için toplandılar.

Onlara:

'Bu kötü bir adamdı. Sadaka vermenizi emir ve teşvik eder, onları kendisine getirdiğiniz zaman kendisi için saklar, yoksullara onlardan birşey vermezdi! ' dedim.

Bana:

'Sen bunu nereden biliyorsun?' diye sordular.

Onlara:

'Ben size onun mal gömüsünü gösterebilirim' dedim, gömünün yerini gösterdim.

Oradan, içinde altın ve gümüş dolu yedi küp çıkardılar.

Bunu görünce:

'Vallahi, biz onu hiçbir zaman gömmeyiz' dediler.

Onun ölüsünü astılar ve taşa tuttular!

Onun yerine, kiliseye başka bir din adamı getirdiler.

Beş vakit namaz kılmayanlar içinde, ben ondan (yeni din adamından) daha faziletli, dünyayı onun kadar hiçe sayan, ahirete onun kadar uyanık, gece gündüz ibadete onun kadar düşkün bir kimse görmedim.

Ondan önce hiç kimseyi, onu sevdiğim kadar da sevmedim!

Sonra bu zât ölüm döşeğine düştü.

Kendisine:

'Ey filan! Ben senin yanında bulundum.

Senden önce hiç kimseyi, seni sevdiğim kadarda sevmedim!

Görüyorsun ki, sana Yüce Allah'ın emri gelmiş; bana tavsiye ve ne yapmamı emredersin?' dedim.

Bana:

'Oğulcuğum! Bugün, benim yolum ve gidişatımda olan bir kimse bilmiyorum.

İyi din adamlan hep ölüp gittiler.

Yaşayanlar da, dinin öteden beri tatbik edegeldikleri hükümlerini değiştirdiler ve onların çoklarını da bıraktılar.

Yalnız Mevsıl'da [Musul] bir zât vardır ki, filandır.

O, benim tuttuğum yol ve bulunduğum hal üzeredir.

Sen onun yanına git! ' dedi.

Bu muhterem zât öldüğü ve gömülüp ortadan kaybolduğu zaman, Mevsıl'daki arkadaşının yanına vardım.

Yanına varınca:

'Ey filan! Filan zât, öleceği sırada, senin de kendisinin yolunda ve halinde olduğunu bana haber verdi ve yanına gitmemi tavsiye etti' dedim.

'Olur! Yanımda otur! ' dedi.

Yanında kaldım. Onu da, öbür arkadaşının yolunda ve halinde, çok hayırlı buldum.

Fakat, çok geçmeden o da öldü.

Öleceği sırada, kendisine:

'Ey filan! Filan zât seni bana tavsiye ve yanına gitmemi emretmişti.

Görüyorsun ki; sana da Allah'ın emri gelip çatmış bulunuyor.

Senden sonra kimin yanına gitmemi bana tavsiye ve ne yapmamı emredersin?' dedim.

Bana:

'Oğulcuğum! Vallahi, ben Nasîbin'deki [Nusaybin] filan zâttan başka, bizim yolumuz ve gidişatımızda bir kimse daha var mı bilmiyorum.

Sen, benden sonra onun yanına git! ' dedi.

Mevsıl'daki din adamı öldüğü ve gömülüp ortadan kaybolduğu zaman, Nasîtıin'deki arkadaşının yanına vardım. Durumumu ona anlattım. Mevsıl'daki arkadaşının bana ne gibi emir ve tavsiyede bulunduğunu bildirdim.

Bana:

'Olur! Yanımda otur! ' dedi.

Yanında kaldım.

Onu da, önceki iki arkadaşının yolunda ve halinde buldum. Bu yararlı zâtın da yanında ve

 hizmetinde bulundum.

Vallahi, çok geçmeden, Nasîbin din adamına da ölüm geldi çattı.

Kendisi ölüm döşeğine düşünce:

'Ey filan! Filan zât bana kendisinden sonra falan zâtın yanına gitmemi tavsiye etmişti.

Falan zât da, kendisinden sonra senin yanına gitmemi bana tavsiye etti.

Sen bana, senden sonra kimin yanına gitmemi tavsiye ve ne yapmamı emredersin?' dedim.

Bana:

'Oğulcuğum! Vallahi, Rum topraklarından Ammûriye'deki zâttan başka, yanına gitmeni sana emredeceğim, bizim yolumuz ve gidişatımızda bir kimse daha kaldığını bilmiyorum. O zât tıpkı bizim yolumuz ve gidişatımızdadır.

İstersen onun yanına git! İşte o bizim yolumuz ve gidişatımızdadır' dedi.

Nasîbin din adamı öldüğü ve gömülüp ortadan kaybolduğu zaman, Ammûriye'deki arkadaşının yanına vardım.

Durumumu ona da anlattım.

Nasîbin'deki arkadaşının bana ne gibi emir ve tavsiyede bulunduğunu bildirdim.

Bana:

'Olur! Yanımda otur! ' dedi.

Öteki arkadaşlarının doğru yolları ve gidişatlarında olan bu hayırlı zâtın da yanında ve hizmetinde bulundum.

Ammûriye'de az çok birşeyler de kazandım.

Hatta biraz davarlarım ve ineklerim de vardı.

En sonunda Ammûriye din adamına da Allah'ın emri geldi çattı.

Kendisi ölüm döşeğine düşünce, ona:

'Ey filan! Ben filanın yanında idim.

O bana kendisinden sonra falan zâtın yanına gitmemi tavsiye etti.

Sonra, falan zât bana kendisinden sonra filan zâtın yanına gitmemi tavsiye etti.

Filan zât da bana kendisinden sonra senin yanına gitmemi tavsiye etti.

Şimdi sen bana senden sonra kimin yanına gitmemi tavsiye ve ne yapmamı emredersin?' dedim.

Bana:

'Oğulcuğum! Vallahi, bugün yeryüzündeki insanlardan yanına gitmeni sana emir ve tavsiye edebileceğim, bizim yolumuz ve gidişatımızda hiçbir kimse bulunduğunu bilmiyorum!

Fakat, ahir zaman peygamberinin gelmesi çok yaklaşmış, gölgesi üzerimize düşmüştür!

O peygamber İbrahim aleyhisselâmın dini üzere gönderilecektir!

Kendisi Arap toprağında ortaya çıkacak, iki kara taşlık arasındaki, hurma bahçeleri bulunan biryere hicret edecektir!

O, hediyeden yer, sadakadan yemez!

Onun iki dalı arasında da, peygamberlik mührü vardır!

Eğer o diyarlara gitmeye gücün yeterse, git; hemen yola düş! ' dedi.

Nihayet, Ammûriye din adamı da öldü ve gömülüp ortadan kayboldu.

Bundan sonra, Ammûriye'de, Allah'ın dilediği kadar oturdum.

Sonra, Kelb kabilesinden, ticaretle uğraşan bazı kimseler bana rastladılar.

Onlara:

'Beni Arap diyarına götürünüz de, şu davarlarımı, şu ineklerimi size vereyim' dedim.

'Olur! ' dediler.

Verdim ve beni yanlarında götürdüler.

Vâdi'l-kurâ'ya erişince, bana zulmettiler. Beni köle olarak bir Yahudiye sattılar.

Yahudinin yanında bir müddet kaldım.

Vadi'l-kurâ'daki hurma ağaçlarını görünce:

'Burası Ammûriye'deki efendimin bana tarif ettiği, ahir zaman peygamberinin göçeceği yer mi ola?' diye ümiüendimse de, buna kalbim pek de yatışmadı.

Ben Vâdi'l-kurâ'da Yahudi ağamın yanında bulunduğum sırada, Kurayza oğulları Yahudilerinden olan amcasının oğlu Medine'den geldi ve beni ağamdan satın alıp Medine'ye götürdü.

Vallahi, Medine'yi görür görmez, Ammûriye'deki efendimin tarif ettiği ahir zaman peygamberinin hicret yurdunun burası olduğunu tanıdım ve anladım.

Artık Medine'de oturdum durdum.

Halbuki, Resûlullah aleyhisselâm peygamber olarak gönderilmiş, Mekke'de ne kadar kalmışsa kalmış.

Fakat, ben kölelik meşguliyeti içinde bulunduğumdan onun hakkında hiçbirşey işitmemiştim.

Sonra, kendisi Medine'ye hicret edip gelmiş.

Vallahi, yine de haberim olmamıştı.

Ben, bir gün, hurma ağacının başında ağama ait işlerden bazılarını yapıyordum, ağam da altımda oturuyordu.

O sırada, ağamın amcasının oğlu gelip Yahudi ağamın başına dikildi ve:

'Ey filan! Allah, Kayle oğullarının [Evs ve Hazrec kabilelerinin] belâlarını versin!

Vallahi, onlar Mekke'den yanlarına gelen, peygamber dedikleri bir adamın başına Küba köyünde toplanmış bulunuyorlar! ' dedi.

Bunu işitir işitmez beni öyle bir titreme tuttu ki, neredeyse ağamın üzerine düşeceğim sandım!

Ağamın amcasının oğluna:

'Ne dedin? Ne dedin?' diyerek hemen hurma ağacından indim.

Ağam kızdı, bana şiddetli bir tokat vurdu ve:

'Bu senin neyine gerek, seni ne ilgilendirir? Sen işinin başına git! ' dedi. Ben de:

'Birşey yok! Ancak onun ne dediğini anlamak istedim' dedim.

Yanımda biriktirmiş olduğum biraz yiyecek vardı.

Akşam olunca, onları alıp Küba köyünde bulunan Resûlullah aleyhisselâma gittim, yanına girdim.

Kendisine:

'Senin salih bir zât olduğunu işittim. Yanında da, muhtaç, kimsesiz sahabilerin varmış!

Şu şeyleri, sadaka olarak vermek üzere, yanımda bulunduruyordum.

Buna, sizi başkalarından daha lâyık gördüm! ' diyerek, onları kendisine uzattım.

Resûlullah aleyhisselâm, ashabına:

'Alınız, bunu yiyiniz! ' buyurdu, elini çekti ve ondan hiç yemedi.

Kendi kendime:

'Bu, bir! ' dedim.

Sonra, onun yanından ayrılıp yerime döndüm.

Yine, biraz birşeyler biriktirmiştim.

O sırada, Resûlullah aleyhisselâm da Medine'nin içine gelmiş bulunuyordu.

Resûlullah aleyhisselâmın yanına vanp:

'Senin sadakadan yemediğini gördüm.

Bu, sana ikram olmak üzere hazırladığım bir hediyedir! ' dedim.

Resûlullah aleyhisselâm, hemen ondan yedi ve ashabına da emretti, onlar da kendisiyle birlikte yediler.

Bunun üzerine, kendi kendime:

'Bu, iki! ' dedim.

Bundan sonra, Resûlullah aleyhisselâmın Bakiyyü'l-Garkad'da bulunduğu sırada, yanına vardım.

Kendisi oraya ashabından birisinin cenazesi peşinde gitmişti.

Resûlullah aleyhisselâm, ashabı arasında oturuyordu.

Üzerinde, her tarafını bürüyen iki ihram vardı.

Kendisine selam verdim.

Sonra da, Ammûriye'deki efendimin bana tarif ettiği peygamberlik mührünü görebilir miyim diye arkalarına bakmak için, arka taraflarına geçtim.

Resûlullah aleyhisselâm, bana tarif edilen şeyi anlamak için arkaya geçtiğimi anlayınca, arkasından ridasını sıyırdı.

Peygamberlik mührünü görünce, tanıdım! Üzerine kapandım, öptüm ve ağlamaya başladım.

Resûlullah aleyhisselâm, bana:

'Bu tarafa dön! ' buyurdu.

Gelip önlerinde oturdum.

Ey İbn Abbas! Sana anlattığım gibi, başımdan geçeni ona da anlatmıştım.

Benim bu kıssamı ashabının da işitmiş olmaları, Resûlullah aleyhisselâmın pek hoşuna gitmişti.

Esirlik, kölelik, bu Selman'ı uğraştırmış, oyalamıştır.

Bunun için, Bedir ve Uhud savaşlarında Resûlullah aleyhisselâmla birlikte bulunma imkânını bulamamışımdır." 209

-------------------------------------

209. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 228-234, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 75-79, Ahmed b. Hanbel, Müsned. c. S, s. 441 443, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 258-262, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvvec. 2, s. 92-97, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 417-419, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 60-64, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 95-101, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 332-335.

Peygamberimiz aleyhisselâmla Hazret-i Ebu Bekir'in Ev Halklarının Medine'ye Getirilişi ve Peygamberimizin Hazret-i Âişe ile Evlenişi

Hazret-i Aişe der ki:

" Resûlullah aleyhisselâm; Medine'ye hicret ettiği zaman, bizi ve kızlarını Mekke'de bırakmıştı.

Medine'den, azadlı kölesi Zeyd b. Harise ile Ebu Râfi'i, iki deve ve birde ihtiyaç duyacakları şeyi satın almak üzere, Ebu Bekir'den aldığı 500 dirhem harçlıkla birlikte bize, Mekke'ye gönderdi.

Ebu Bekir de, Abdullah b. Uraykıt'ı iki veya üç deve ile onların yanına katıp zevcesi annem Ü mmü Rûman'ı, beni ve kızkardeşim Esmayı (ki, Zübeyr b. Avvam'ın zevcesi idi) bindirerek göndermesini Abdullah b. Ebu Bekir'e yazdı, emretti.

Medine'den, konuşa konuşa yola çıktılar.

Kudeyd'e geldikleri zaman, Zeyd b. Harise, o 500 dirhemle üç deve daha satın aldı.

Talha b. Ubeydullah'a rastladılar.

O da, Ebu Bekir'in ev halkı ile birlikte Medine'ye hicret etmek istiyordu.

Hep birlikte yola çıktık.

Ebu Rafi' Fâtıma'yı, Ümmü Külsûm'u ve Şevde binti Zem'a'yı;*

Zeyd de Ümmü Eymen'i ve oğlu Üsâme'yi bindirip yola çıktı.

Hep birlikte konuşa konuşa Mina mevkiinden Beyz'a ulaştığımız zaman, devem kaçtı.

Ben Mahfe'nin içindeydim, annem de yanımda idi.

Annem:

'Eyvah kızağım! Eyvah gelinciğim! ' diyerek çırpınıyordu.

Yüce Allah devemizi döndürüp, bizi devemize ve selamete kavuşturdu.

Nihayet, Medine'ye geldik.

Ben Ebu Bekir'in ev halkı ile birlikte idim,

O zaman, Mescid ve Mescid civarındaki odalar yapılmış bulunuyordu.

Resûlullah aleyhisselâmın ev halkı kendi odalarına indiler.

Biz de Ebu Bekir'in evinde bir müddet oturduk.

Sonra, Ebu Bekir:

'Yâ Rasûlallah! Ehlinle evlenmekten seni alıkoyan nedir?' diye sordu.

Resûlullah aleyhisselâm:

'Mehrdir' dedi.

Bunun üzerine, Ebu Bekir, mehr olarak oniki buçuk ukiyye* gönderince, 210 Resûlullah aleyhisselâm Şevval ayının içinde benimle evlendi." 211

Hazret-i Âişe, Peygamberimiz aleyhisselâmla evlendiği zaman, dokuz 212 veya on yaşında idi. 213

Düğün için, ne deve kesildi, ne de koyun. Yalnız, Sa'd b. Ubâde, Peygamberimiz aleyhisselâm a, büyük bir kapla yemek gönderdi. 214

-------------------------------------

* Hazret-i Zeyneb, Medine'ye gitmesine kocası As b. Rebi' müsaade etmediği için, bir müddet daha Mekke'de kaldı (Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 269).

* 1 ukıyye; 40 dirhemdir. (Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 97, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 177, İbn Esîr, Nihâye, c. 5, s. 56, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 23.

210. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 62-63.

211. İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 58.

212. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 293, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 211, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 252.

213. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 283.

214. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 211.

Ashabın Medine'de Hastalanışı ve Peygamberimiz aleyhisselâmın Medine Hakkında Dua Edişi

Hazret-i Aişe der ki:

" Resûlullah aleyhisselâm Medine'ye geldiğinde215 ve bizim Medine'ye geldiğimizde de, 216 orası vebalı (sıtmalı) bir yer idi. 217 Allah'ın en vebalı (sıtmalı) yeriydi. 218

Medine'nin Buthan vadisinden, acı ve pis bir su akar dururdu. 219

Resûlullah aleyhisselâmın ashabı hastalandılar. 220

Yüce Allah, peygamberini bu hastalıktan beri, uzak kıldı.

Ashab, namazlarını ayakta kılamaz, oturarak kılar oldular.

Ebu Bekir ile azadlıları Âmir b. Füheyre ve Bilal bir evde bulunuyorlardı ve hummaya tutulmuşlardı. 221

Onları ziyaret için Resûlullah aleyhisselâmdan izin isteyip, izin verilince, 222 -ki bu, bize perde arkasına çekilme emrinden önce idi-223 yanlarına girdim. 224

Kendilerinde, şiddetini Allah'tan başkasının bilemeyeceği bir hastalık elemi vardı. 225

Ebu Bekir'e:

'Babacığım! Kendini nasıl buluyorsun?' diye sordum.

'Her kişi ailesi içinde sabahlarken, ölüm ona ayakkabısının bağından daha yakındır' mealli beyti okudu. 226

'Vallahi, babam ne dediğini bilmiyor! ' dedim.

Sonra, Âmir b. Füheyre'nin yanına yaklaştım, ona:

'Ey Âmir! Kendini nasıl buluyorsun?' diye sordum. Bana:

'Muhakkak ki, ölümü daha onu tatmadan önce buldum.

Korkak kişinin ölümü, kendisinin tepesindedir

Her kişi, takati nisbetinde mücahede edicidir' mealli beyitleri okudu.

'Vallahi, Âmir de ne söylediğini bilmiyor! ' dedim. 227

Bilal'e de:

'Kendini nasıl buluyorsun?'228 diye sordum. 229

O da, kendisini sıtma nöbeti230 tutmuş halde, odanın kapısının önüne serilip yatmış vaziyette, 231 sesini yükseltti ve:

'Bilmem ki, acaba bir gece daha Mekke'nin Fahh vadisinde çevremi ızhır ve kokulu celil otları sarmış olduğu halde geceler miyim ola?

Acaba bir gün olup da Mecenne sularının başına bir daha vanr mıyım ola?

Acaba Mekke'nin Şâme ve Tefîl dağlan, bana bir daha görünür mü ola?' mealli kıt'ayı terennüm etti232 ve:

'Allah'ım! Şeybe b. Rebia, Utbe b. Rebia, Ümeyye b. Halef bizi yurdumuzdan çıkarıp veba yurduna gelmeye mecbur ettikleri gibi, Sen de onlara lanet et! (Kendilerini rahmetinden uzaklaştır! ) ' diyerek ilendi. 233

Resûlullah aleyhisselâma gelip, onlardan işittiklerimi haber verdim:

'Onlar, hummanın şiddetinden, sayıklıyorlar! Akılları başlarında değil' dedim. 234

Bunun üzerine, Resûlullah aleyhisselâm semaya baktı235 ve:

'Allah'ım! Bize Medine'yi sevdir! Mekke'yi sevdirdiğin gibi veya daha fazla sevdir! 236

Allah'ım! 237 Bizim İçin238 Medine'yi sağlığa elverişli kıl! 239

Onun vebasını, 240 hum masını 241 Mehyea'ya, 242 Cuhfe'ye nakl ve havale et! 243

Allah'ım! 244 Medine'nin müddü ve sâı hakkında bize bereket ihsan et! " diyerek dua etti. 245

Müdd; bir rıtl ve sülüs rıti veya iki rıtl şeyi içine alan ölçeğin ismi olup, ne büyük ne de küçük olmayan bir adamın iki avucunun (kocam avucunun) dolusu demektir. 246

Sâ'da; beş rıtl ile sülüs ntl ölçektir ki, ne büyük ne de küçük olmayan bir adamın iki kocam avucunun dört dolusunu alan ölçek demektir. 247

Peygamberimiz aleyhisselâm, Medine hakkındaki başka bir duasında da:

" Allah'ım! Mekke'ye verdiğin bereketin iki katını Medine'ye ver! " demiştir. 248

Ashabdan Ebu Hureyre derki:

" İnsanlar (Medineli Müslümanlar), ilk çıkan turfanda meyveyi gördüler mi, onu Resûlullah aleyhisselâma getirirler; Resûlullah aleyhisselâm da, onu alınca:

'Allah'ım! Şüphe yok ki, İbrahim (aleyhisselâm), Senin kulun, halîlin ve peygamberindi. Ben de Senin kulun ve peygamberinim!

O sana Mekke için dua etmişti. Ben de, Sana Medine için dua ediyor; onun Mekke için yaptığı duasında Senden dilediğinin bir mislini, bir kat daha fazlasıyla biriikbe Medine için Senden diliyorum! ' der, 249 sonra da, o turfanda meyveyi, orada bulunan çocuklardan250 gördüğü251 en küçüğünü252 çağırarak253 ona verirdi." 254 Medine, Peygamberimiz aleyhisselâmın duası bereketiyle, sakinleri için o kadar mutlu bir şehir haline gelmişti ki, Hazret-i Ömer Allah yolunda şehit olmayı ve Resûlullah'ın şehri olan Medine'de ölmeyi özlüyor ve diliyordu! 255

-------------------------------------

215. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 238, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 65, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 224.

216. Müslim, Sahih, c. 2, s. 1003.

217. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 260, Müslim, Sahih, c. 2, s. 1003.

218. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 238, Buharî, Sahih, c. 2, s. 225.

219. Buhârî, Sahih, c. 2, s. 225.

220. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 238, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 65.

221. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 239.

222. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 65.

223. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 238.

224. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 238, Mâlik, Muvatta, c. 2, s. 890, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 264.

225. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 238.

226. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 238, Mâlik, Muvatta, c. 2, s. 890, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 65.

227. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 238-239.

228. Buhârî, Sahih, c. 4, s. 264, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 3, s. 382.

229. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 65, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 264, Beyhakî, Sünen, c. 3, s. 382.

230. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 239, Mâlik, Muvatta, c. 2, s. 891, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 83. Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 224-225.

231. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 239.

232. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre. c. 2, s. 239, Mâlik, Muvatta, c. 2, s. 891, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 83, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 224-225, Beyhakî, Sünen, c. 3, s. 382.

233. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 83, 260, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 225.

234. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 239.

235. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 65.

236. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 239, Mâlik, c. 2, s. 891, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 65, Buhârî, c. 2, s. 225, M udim, Sahih, c. 2, s. 1003, Beyhakî, c. 3, s. 382.

237. Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 260, Buhârî, c. 7, s. 5.

238. Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 225.

239. Mâlik, c. 2, s. 891, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 260, Buhârî, c. 2, s. 225, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 1003, Beyhakî, c. 3, s. 382.

240. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 239.

241. Mâlik, c. 2, s. 891, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 260, Buhârî, c. 2, s. 225, Müslim, Sahih, c. 2, s. 1003, Beyhakî, c. 3, s. 382.

242. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 239, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 65.

243. İbn İshak, İbn Hişam , c. 2, s. 239, Mâlik, c. 2, s. 891, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 65, Buhârî, c. 2, s. 225, Müslim, c. 2, s. 1003, Beyhakî, c. 3, s. 382.

244. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 65, Buhârî, c. 225.

245. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 239, Mâlik, Muvatta, c. 2, s. 891, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 65. Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 225, Müslim, Sahih, c. 2, s. 1003, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 3, s. 382.

246. İbn Esîr, Nihâye, c. 4, s. 308.

247. Ffruzâbadf, Kâmüsu'l-muhît, c. 1, s. 349, c. 3, s. 55.

248. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 142, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 224, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 994.

249. Mâlik, Muvatta, c. 2, s. 885, Müslim, Sahih, c. 2, s. 1000.

250. Müslim, Sahîh, c. 2, s. 1000, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1105.

251. Mâlik, Muvatta, c. 2, s. 885.

252. Mâlik, Muvatta, c. 2, s. 885, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 1000, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1105.

253. Mâlik, Muvatta, c. 2, s. 885, Müslim, c. 2, s. 1000.

254. Mâlik, Muvatta, c. 2, s. 885, Müslim, c. 2, s. 1000, İbn Mâce, c. 2, s. 1105.

255. Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 225.

Peygamberimiz aleyhisselâmın Medine Yönetimini Üstlenişi ve Bu Husustaki Yönetmelik Yazısının Tercümesi

Peygamberimiz aleyhisselâm; Medine'ye hicret edip geldiği zaman, ilk işi, Mekkeli ve Medineli Müslümanlar arasında-kendilerini mallarıyla, canlarıyla birbirlerine bağlayan-bir kardeşlik kurarak Medine'de güçlü bir İslâm toplumu oluşturmak olmuştu. 256

Müşrik Medinelilerle Yahudilerden birçoklarının, aradaki akrabalık dolayısıyla, bu İslâm toplumuna karşı zaafları vardı.

Nitekim Mekkeli müşriklerin tehdit ve tahrikiyle Peygamberimiz ve Müslümanlar aleyhindeki teşebbüslerinden onları vazgeçirmeye, bu hususun hatırlatılması kâfi gelmişti.

İstekleri yerine getirilmeyen Mekkeli müşriklerin Medine'ye umumî bir baskın yapmaları ve orada Müslüman, müşrik ve Yahudi ayırmadan katliamda bulunmaları hiç de imkânsız değildi.

Çünkü, tehdit ve tahriklerinin neticesiz kaldığını öğrendikten sonra, Mekkeli müşrikler, Yahudilere de aynı tarzda tehdit ve tahrik mektubu göndermeyi ihmal etmem işlerdi. 257

Bu da, Müslüman olmayan Medinelilerin Peygamberimiz aleyhisselâma yaklaşmalarına yol açtı.

Bundan başka; öteden beri, Evsliler ayrı, Hazrecliler ayrı, Yahudiler de ayrı birer topluluk halinde idiler ve her topluluk Medine'de yegâne söz sahibi topluluk olma dava ve sevdasında idi.

Nitekim, Hazrecîler liderleri Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün başına hükümdarlık tacı giydirmeye, krallık sarığı sardırmaya hazırlanmış bulunuyorlardı. 258

Halbuki, ne Evsfler için Hazrecîbirbaş, ne Hazrecîler için Evsîbirbaş hoşa gider değildi. Denilebilir ki; Peygamberimiz aleyhisselâmın Medine'ye geliverişi, bütün Medinelilere pek makbule geçti.

Evsî ve Hazrecîlerin müşrikleri de, Yahudiler de, Peygamberimiz aleyhisselâma yöneldiler.

Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm aşağıdaki yönetmelik yazısıyla Medine'nin yönetimini üzerine aldı:

" B ismi İlâhirrahmânirrahîm. 259

Bu, Peygamber Muhammed (aleyhisselâm) tarafından, Kureyşli ve Yesribli (Medineli) mü'min ve Müslümanlar ile onlara bağlanmış ve katılmış olanlar ve onlarla birlikte savaşanlar arasında yazılan bir yazıdır:

Muhakkak ki, onlar, sair insanlardan ayn bir toplulukturlar.

Kureyş'ten olan Muhacirler kan diyetlerini aralarında-geleneğe göre-ortaklaşa ödeyecekleri gibi, esirlerinin kurtuluş akçelerini de-mü'minler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde-ödeyecek-I erdir.

Avf oğulları da, öteden beri olduğu gibi, kan diyetlerini-geleneğe göre-ortaklaşa ödeyecekleridir.

Her zümre, esirlerinin kurtuluş akçelerini de-mü'minler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde-ödeyeceklerdir.

Haris oğulları, öteden beri olduğu gibi, kan diyetlerini-geleneğe göre-ortaklaşa ödeyeceklerdir. Her zümre, esirlerinin kurtuluş akçelerini de-mü'minler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde-ortaklaşa ödeyeceklerdir.

Sâide oğulları, öteden beri olduğu gibi, kan diyetlerini-geleneklerine göre-ortaklaşa ödeyeceklerdir. Her zümre, esirlerinin kurtuluş akçelerini de-mü'minler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde-ortaklaşa ödeyeceklerdir.

Cüşem oğulları, öteden beri olduğu gibi, kan diyetlerini-geleneklerine göre-ortaklaşa ödeyeceklerdir.

Her zümre, esirlerinin kurtuluş akçelerini de-mü'minler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde-ortaklaşa ödeyeceklerdir.

Neccar oğulları, öteden beri olduğu gibi, kan diyetlerini-geleneklerine göre-ortaklaşa ödeyeceklerdir.

Her zümre, esirlerinin kurtuluş akçelerini de-mü'minler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde-ortaklaşa ödeyeceklerdir.

Amr b. Avf oğulları, öteden beri olduğu gibi, kan diyetlerini-geleneklerine göre-ortaklaşa ödeyeceklerdir.

Her zümre, esirlerinin kurtuluş akçelerini de-mü'minler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde-ortaklaşa ödeyeceklerdir.

Nebit oğulları, öteden beri olduğu gibi, kan diyetlerini-geleneklerine göre-ortaklaşa ödeyeceklerdir. Her zümre, esirlerinin kurtuluş akçelerini de-mü'minler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde-ortaklaşa ödeyeceklerdir.

Evs oğulları, öteden beri olduğu gibi, kan diyetlerini-geleneklerine göre-ortaklaşa ödeyeceklerdir. Her zümre, esirlerinin kurtuluş akçelerini de-mü'minler arasında maruf olan adil esaslar dairesinde-ortaklaşa ödeyeceklerdir.

Mü'minler; borçlu ve çok çoluklu-çocuklu olanları kendi hallerine bırakmayarak, onların kurtuluş akçelerini veya kan diyetlerini-aralarında maruf olan adil esaslar dairesinde-ödeyeceklerdir.

***

Hiçbir mü'min diğer bir mü'minin mevlası* ile aleyhte bir anlaşma yapmayacaktır.

Takvalı mü'minler; içlerinden, azgınlık eden veya zulüm ve haksızlık yapmak isteyen veya günah işleyen veya düşmanlık eden, yahut mü'minler arasında kanşıklık çıkaran kimseye karşı cephe alacaklar ve-o kendilerinden birinin evladı da olsa-hepsinin elleri onun aleyhine kalkacaktır.

Hiçbir mü'min bir kâfir için bir mü'mini öldürmeyecek ve mü'mine karşı kâfire yardım da etmeyecektir.

Allah'ın ahdi ve te'minat birdir; onların, en hakir görülenlerine bile şâmildir. Çünkü, mü'minler, diğer insanlardan ayrı olarak, birbirlerinin mevlasıdırlar.

Yahudilerden, bize tâbi olanlar da, hiçbir zulme uğratmaksızın ve aleyhlerinde bir yardımlaşma olmaksızın, yardım göreceklerdir.

Mü'minlerin sulhu, barışı birdir.

Hiçbir mü'min, Allah yolundaki bir savaşta, mü'minlerden ayrı olarak sulh yapmayacak; onlar, ancak aralarında, müsavat ve adalet dairesinde hep birlikte sulh yapacaklardır.

***

Bizimle birlikte savaşa katılan bütün savaşçılar, aralarında, birbirleriyle nöbetleşeceklerdir.

***

Mü'minler, birbirlerinin Allah yolunda dökülen kanlarının öcünü almakla mükelleftirler.

***

Takvalı mü'minler, en güzel, en doğru yol üzeredirler.

Onlar hiçbir müşrik Kureyşlinin malını ve canını korumayacak, bu yolda bir mü'mine engel de olmayacaktır.

Bir kimsenin bir mü'mini sebepsiz yere öldürdüğü kesin delillerle sabit olunca, öldüren hakkında kısas hükmü uygulanacaktır.

Ölenin velîsi buna nza göstermediği takdirde, bütün mü'minler ona karşı cephe alacaklardır. Kendilerine, bundan başkası helal olmaz.

Bu sahifedekileri kabul ve ikrar eden, Allah'a ve ahiret gününe inanan bir mü'minin, ortaya kötü bir hadise çıkaran kimseye yardım etmesi ve onu barındırması helal değildir.

Öylesine yardım eden veya onu barındıran kimse, Kıyamet günü Allah'ın lanet ve gazabına uğrayacak; onun tevbesi de, kurtuluş akçesi de kabul olunmayacaktır.

Herhangi bir şeyde ihtilafa düştüğünüzde, o, Yüce Allah'a ve Muhammed (aleyhisselâm)a arz ve havale olunacaktır.

***

Yahudiler; mü'minlerle birlikte savaşa devam ettikleri müddetçe, savaş masraflarına katılacaklardır.

***

Avf oğulları Yahudileri mü'minlerle birlikte bir topluluk oluşturacaklar; Yahudiler kendi dinlerinde, Müslümanlar da kendi dinlerinde olacaklardır.

Onların (Yahudilerin) mevlaları için de, kendileri için de, bu böyledir. Şu kadar ki, bunlardan bir zulüm veya bir kötülük irtikap eden, ancak kendini ve ev halkını tehlikeye sokmuş olacaktır.

***

Neccar oğulları Yahudileri için olan hüküm de, Avf oğulları Yahudileri için olan hüküm gibidir.

***

Haris oğulları Yahudileri için olan hüküm de, Avf oğulları Yahudileri için olan hüküm gibidir.

***

Sâide oğulları Yahudileri için olan hüküm de, Avf oğulları Yahudileri için olan hüküm gibidir.

***

Cüşem oğulları Yahudileri için olan hüküm de, Avf oğulları Yahudileri için olan hüküm gibidir.

***

Evs oğulları Yahudileri için olan hüküm de, Avf oğulları Yahudileri için olan hüküm gibidir.

Salebe oğulları Yahudileri için olan hüküm de, Avf oğulları Yahudileri için olan hüküm gibidir. Bunlardan, bir zulüm veya bir kötülük irtikap eden, ancak kendini ve ev halkını tehlikeye sokmuş olacaktır.

***

Sa'lebe'nin bir kolu olan Cefne de, onlar gibi (Salebe gibi) mütalaa edilecektir.

***

Şutaybe oğulları için olan hüküm de, Amr b. Avf oğulları Yahudileri için olan hüküm gibidir.

***

Şüphe yok ki, iyilik, kötülükten ayrı ve başkadır.

***

Salebe oğullarının mevlalan da, Salebe gibidirler.

***

Yahudilere karışmış ve bağlanmış olanlar, Yahudiler gibidirler.

Onlardan (Yahudilerden) hiçbir kimse, Muhammed (aleyhisselâm)ın izni olmadan askerî bir sefere çıkamayacaktır.

***

Bir yaralamanın öcünü almak, yasaklanmayacaktır.

Fırsat kollayarak cinayet işleyen kimse, o cinayeti kendisine ve ev halkına işlemiş olacaktır. Zalime karşı işlenecek cinayet bundan müstesnadır. Allah bu hususta doğru ve iyi davranmış olanlardan hoşnut olur.

(Savaş halinde) Yahudilerin masrafları kendilerine, Müslümanların masrafları da kendilerine ait olacaktır.

Şu kadar ki, onlar bu Sahife sahiplerine harp açanlara karşı aralarında yardımlaşacaklar ve aralarında öğüt verme ve iyilik dileme esas olacaktır.

Elbette ki, iyilik, kötülükten ayrı ve başkadır.

Hiç kimse, müttefikine kötülük yapmayacak, mazluma mutlaka yardım edilecektir.

Yahudiler, mü'minlerle birlikte savaşa devam ettikleri müddetçe, savaş masraflarına ortak olacaklardır.

***

Yesrib vadisinin içerisi, bu Sahife sahipleri için, haram, dokunulmaz bir bölgedir.

Himaye altında bulunan kimse-zarar verici ve kötülük işleyici olmamak şartıyla- bizzat himayeci gibidir.

***

Himaye verme hakkına sahip kimsenin izni müstesna, kimseye himaye hakkı verilemez.

Bu sahife sahipleri arasında herhangi bir hadise veya münazaa çıkar ve bunun onların aralarını bozmasından korkulursa, o, Yüce Allah'a ve Muhammed Resûlullah (aleyhisselâm)a arz ve havale edilecektir.

Şüphe yok ki, Allah, bu Sahifedekilere riayetsizlikten son derece sakınan, doğruluğu ve iyiliği şiar edinenlerden hoşnut olur.

***

Ne Kureyşîler, ne de onlara yardım edenler, hiçbir suretle himaye olunmayacaklardır.

***

Yesrib'e saldıracak kimselere karşı, onlar (Müslümanlar ve Yahudiler) aralarında yardımlaşacaklardı r.

Onlar (Yahudiler) sulh akdetmeye veya sulh akdine katılmaya (mü'minler tarafından) davet edildiklerinde, o sulhu akdedecekler veya o sulhun akdine katılacaklardır. Din uğrunda savaşanlar bundan müstesnadır.

Herkes, kendine düşen kısımdan sorumlu tutulacaktır.

***

Bu Sahife sahipleri için konulan, kabul edilen hükümler, aynen Evs Yahudilerinin mevlalarına ve kendilerine de-bu Sahife sahipleri tarafından-iyiniyetle tatbik olunacaktır. Şüphe yok ki, iyilik kötülükten ayrı ve başkadır.

Kazanıcının kazandığı ancak kendisinedir.

***

Muhakkak ki, Allah, bu Sahife'dekilere en doğru ve en iyi şekilde riayet edilmesinden hoşnut olur.

***

Bu yazı, bir zalimi ve suçluyu cezalandırmaya asla engel olmayacaktır.

***

Medine'den çıkan da emniyette, Medine'de oturan da emniyette bulunacaktır. Bir zulüm veya suç işleyen kimse bundan müstesnadır.

Allah'ın himayesi, iyilik yapan, kötülüklerden sakınan kimseler içindir. Muhammed (aleyhisselâm) Allah'ın Resûlüdür." 260

-------------------------------------

256. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 150-152, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 238, c. 3, s. 22.

257. Zührî, Megâzî, s. 71, 72, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 358-359, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 156.

258. İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 2, s. 238, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 203, Buhârî , Sahih, c. 5, s. 173, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1423.

259. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 147, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 197, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 224.

* Mevlâ; köle azad eden kişi, azadlanmış köle, dost, yardımcı, antlaşılan kişi. , gibi çeşitli mânâlara gelir. (İbn Kuteybe, Te'vflu Müşkili'l-Kur'ân, s. 352, Buharî, Sahih, 5, s. 178-179).

260. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 147-150, Ebu Ubeyd, Kitâbu'l-emvâl, s. 290-294, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 197-198, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 224-226.

Medine'nin Haremleştirilişi ve Sınırlanışı

Yüce Allah; Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın diliyle, Medine'nin iki kara taşlığının (tepesinin) arasını harem, dokunulmaz kıldı. 261

Medine'nin262 Âir, 263 Ayr264 ile Sevr arasındaki265 bir berid'lik, 266 oniki millik267 mesafeye kadar olan her köşesi koru haline getirildi. 268

Berid, üç fersahtır.

Bir fersah, üç mildir.

Bir mil, üçbin beşyüz zira'dır.

Bir zira, yirmidürt parmaktır.

Bir parmak, yanyana konulmak üzere, üç arpadır. 269

Hazret-i Ali'nin, Peygamberimiz aleyhisselâmdan işitip yazarak kılıcına bağladığı Sahife'deki hadis-i şeriflerinde de, Peygamberimiz aleyhisselâm şöyle buyurmuşlardır:

" İbrahim (aleyhisselâm) Mekke'yi harem, dokunulmaz kıldı.

Ben de Medine'yi harem, dokunulmaz kıldım:

Onun iki karataşlığının arası harem'dir, dokunulmazdır.

Onun tümü korudur:

Onun yaş otu biçilemez!

Onun avı ürkütülemez!

Onun yitiği alınamaz.

Ancak, onu ilan için alacak kimse bundan müstesnadır. Orada herhangi bir kimsenin savaş için silah taşıması, oradan ağaç kesmesi caiz değildir. Ancak, bir kimse orada devesini otlatabilir." 270

" Medine, Ayr ile Sevr arası olmak üzere, harem'dir, dokunulmazdır! Orada kim bir günah işler veya günah işleyeni barındınrsa, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerindedir!

Kıyamet günü, Allah, onun tevbesini de, fidyesini de kabul etmez!

Müslümanların zimmeti birdir.

Bu zimmet uğrunda, onların en aşağı olanı da çaba gösterir. 271

Kim bir Müslümanın verdiği ahdi bozarsa, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerindedir!

Onun tevbesi de, fidyesi de kabul olunmaz." 272

Ashab-ı Kiram, Medine'nin haremliğine son derecede itina gösterirler, çocukların bile aykırı davranışlarına göz yummazlardı.

Zeyd b. Sabit, Şurahbil b. Sa'd'ın Medine çarşısında bulduğu bir kuşu elinden alarak saldıktan sonra, ona:

" Sen Resûlullah aleyhisselâmın Medine'nin iki kara taşlığı arasını haremleştirdiğini, dokunulma-zlaştırdığını bilmiyor musun?! " demiştir. 273

Abdullah b. Ubâde Ebu İhab kuyusu mevkiinde serçe kuşlarını avlarken, babası Ubâde görüp ona elindeki kuşu bıraktırmış ve:

" Resûlullah aleyhisselâm; Medine'nin iki kara taşlığı arasını-İbrahim (aleyhisselâm)ın Mekke'yi harem leşti rdiği gibi-hareml eştirdi" demiştir. 274

Ebu Hureyre de:

" Varlığım (Kudret) Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; eğer Medine'de bir geyik bulmuş olsam, onu asla telaşa ve sıkıntıya düşürmem! " diyerek, bu husustaki itinasının derecesini belirtmiştir. 275

-------------------------------------

261. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 286, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 221.

262. Buhârî, Sahih, c. 2, s. 221, Müslim, Sahih, c. 2, s. 995.

263. Buhârî, Sahih, c. 2, s. 221.

264. Müslim, Sahih, c. 2, s. 995.

265. Buhârî, Sahih, c. 2, s. 221, Müslim, Sahih, c. 2, s. 995.

266. Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 217.

267. Müslim, Sahih, c. 2, s. 1000, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 5, s. 196.

268. Müslim, Sahih, c. 2, s. 1000, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 217, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 5, s. 196, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 11.

269. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 103.

270. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 119, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 217, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 5, s. 201.

271. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 81, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 221, Müslim, Sahih, c. 2, s. 995, 998, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 216.

272. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 156, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 221, Müslim, Sahih, c. 2, s. 999, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 216.

273. Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 308.

274. İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 159.

275. Müslim, Sahih, c. 2, s. 1000, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 5, s. 196.

Peygamberimiz aleyhisselâmın Yazıcıları

Peygamberimiz aleyhisselâm; Mekke'de iken, yazdıracağı yazılara, Kureyşîlerin yaptığı gibi " Bismikallâhümme=Ey Allah! Senin isminle başlarım! " diyerek başlatırdı.

Hûd sûresinin 42. âyeti nazil olunca, âyetteki " Bismillah" cümlesini yazılanın başına koydurmaya başladı.

İsrâ sûresinin 110. âyeti nazil olunca, âyette geçen " er-Rahmân" ismini de katarak, yazılarına " Bismillâhirrahmân! " başlığını koydurmaya başladı.

Nemi sûresinin, Besmele'nin tam şeklini içine alan 30. âyeti nazil olduktan sonra da, yazılarını " Bismillâhirrahmânirrahîm" ile başlatırdı. 276

Peygamberimiz aleyhisselâmın yazıcıları şu kişilerdi:

1. Hazret-i Ebu Bekir,

2. Hazret-i Ömer,

3. Hazret-i Osman. 277

Hazret-i Âişe, Cebrail aleyhisselâm Peygamberimiz aleyhisselâma vahiy getirdiği zaman, Peygamberimiz aleyhisselâmın " Ey Useym! Yaz! " buyurarak vahyi Hazret-i Osman'a yazdırdığını bildirmiştir. 278

4. Hazret-i Ali.

Peygamberimiz aleyhisselâm; muahede ve musâlaha yaptığı zaman, bunlara ait yazılan genellikle Hazret-i Ali'ye yazdırırdı. 279

Nitekim, Kureyş müşrikleriyle Hudeybiye'de yaptığı muahedeyi de ona yazdırmıştı. 280 Hazret-i Ali, ayrıca, şahıslarla ilgili yazıları, 281 mülk fermanlarını da yazardı. 282

5. Übeyy b. Ka'b,

6. Zeyd b. Sabit.

Medine'ye geldiği zaman Peygamberimiz aleyhisselâmın yazılarını Ensardan ilk yazan Übeyy b. Ka'b idi ve yazdığı yazıların sonuna " Filan oğlu filan yazdı" diyenlerin de ilki idi.

Medine'de Peygamberimiz aleyhisselâma inen vahiyleri Peygamberimiz aleyhisselâmın huzurunda ilk defa yazmaya başlayan Müslüman da Übeyy b. Ka'b idi. 283

Übeyy b. Ka'b bulunmadığı zaman, Zeyd b. Sabit yazardı. 284

Zeyd b. Sabit vahiyleri imlada üstaddı. 285

Kendisinin vahiyden başka yazılacak yazıları yazdığı da olurdu. 286

Peygamberimiz aleyhisselâm nazil olan âyetlerin hangi sûreye ve onun neresine konulacağını da yazıcıya bildirirdi. 287

Bu da, Peygamberimiz aleyhisselâma Cebrail aleyhisselâm tarafından bildirilmiş bulunurdu.

Nitekim, Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Bana Cebrail (aleyhisselâm) geldi. Şu İnnallâhe ye'muru bil'adli... ' âyetini şu sûrenin şurasına koymamı bana emretti" buyurmuştur. 288

Zeyd b. Sabit der ki:

" Vahyi Resûlullah aleyhisselâmın huzurunda yazardım.

Yazıp bitirdiğim zaman:

'Yazdığını oku! ' buyururdu.

Eğer ondan yazılmayan birşey kalmışsa eklettirir, fazla birşey olmuşsa çıkarttırırdı. 289

Bana:

'Ey Zeyd! Sen Yahudilerin yazısını benim için öğren!

Ben, vallahi, bana ait yazılar hakkında Yahudilere hiç emniyet edemem, güvenemem! ' buyururdu.

Ben de, yanm ay geçmeden onu öğrendim ve hatta İbranice okuyup yazmakta maharet kazandım.

Yahudilere birşey yazacağı zaman, onu, Resûlullah aleyhisselâm için ben yazardım. 290

Resûlullah aleyhisselâm bana:

'Sen Süryanice'yi de güzelce yazabilir misin? Bana Süryanice yazılar geliyor' buyurdu.

Ben:

'Hayır! Süryanice yazmasını bilmem! ' dedim.

Resûlullah aleyhisselâm:

'Sen onu da öğren! ' buyurdu.

On yedi günde de, onu öğrendim..." 291

Bunun üzerine, Zeyd b. Sabit, Peygamberimiz aleyhisselâma gelen Süryanice yazılan da okur-du. 292

Vahiy yazılırken, kağıt yerine, kürek kemikleri, 293 yassı hurma dalları, beyaz ve yassı taşlar, 294 yazı yazmaya elverişli bez ve hırka parçaları... gibi şeyler kullanılırdı. 295

7. Zübeyr b. Avvam,

8. Halid b. Saîd,

9. Eban b. Saîd, 296

Halid b. Saîd, Besmele'yi ilk yazan zât idi. 297

Peygamberimiz aleyhisselâm şahıslarla ilgili yazılarından bazılarını ona yazdırmiştir. 298

10. Hanzaletü'l-Üseydî,

11. Alâ b. Hadramî,

12. Halid b. Velid,

13. Abdullah b. Revâha,

14. Muhammed b. Mesleme,

15. Abdullah b. Sa'd,

16. Abdullah b. Übeyy b. Selûl,

17. Mugîre b. Şube,

18. Amr b. Âs,

19. Muaviye b. Ebu Süfyan,

20. Cüheym b. Salt,

21. Muaykıb b. Ebi Fâtıma,

22. Şurahbil b. Hasene, 299

23. Abdullah b. Zeyd, 300

24. Erkam b. Ebi'l-Erkam, 301

25. Ukbe, 302

26. Alâ b. Ukbe. 303

27. Sabit b. Kays b. Şemmas, 304

28. Talha b. Ubeydullah,

29. Yezid b. Ebu Süfyan,

30. Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensârî,

31. Büreyde b. Husayb,

32. Husayn b. Numeyr,

33. Ebu Seleme el-Mahzumî,

34. Abdullah b. Abdulesed,

35. Huvaytıb b. Abduluzzâ,

36. Ebu Süfyan b. Harb,

37. Hâtıb b. Amr. 305

38. Abdullah b. Erkam,

Peygamberimiz aleyhisselâmın annesi Hazret-i Âmine, Abdullah'ın babası Erkam'ın halası idi. 306

Peygamberimiz aleyhisselâma biryazı geldiği ve:

" Buna, benim tarafımdan, kim cevap yazar?" diye sorduğu zaman, mecliste Hazret-i Ömer gibi zâtlar bulunduğu halde, Abdullah b. Erkam:

" Ben! " derdi.

Peygamberimiz aleyhisselâm da onayazdınr, mühürletirdi.

Kendisi güvenilir bir zât olduğu için, Peygamberimiz aleyhisselâm, hükümdarlardan gelen yazıları yanında saklamasını da ona emrederdi.

Abdullah b. Erkam, Peygamberimiz aleyhisselâmdan sonra, Hazret-i Ebu Bekir'in ve Hazret-i Ömer'in de yazı lan nı yazardı. 307

Hazret-i Ömer onu Beytülmâl (Hazine) Bakanlığına da tayin etmişti.

" Ben Allah'a karşı Abdullah b. Erkam'dan daha haşyetli, daha korkulu ve saygılı bir kimse görmedim! " der;

Kendisine de:

" Eğer senin geçmiş kavimlerde bir benzerin olsaydı, ben hiçbirini sana tercih etmezdim! " derdi.

Hazret-i Osman da, Abdullah b. Erkam'ı Beytülmâl (Hazine) Bakanlığına otuz bin, diğer rivayete göre yıllık üçyüz bin dirhem tahsisatla tayin etmişse de, Abdullah b. Erkam kabul etmemiş;

" Ben bu vazifeyi Allah için yaptım. Benim ecrim de Allah'a düşer! " demiştir. 308

-------------------------------------

276. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 263-264.

277. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 69, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 62, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 315, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 5, s. 339, Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 284, 285.

278. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 250, Muhibbut-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 129.

279. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 69, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 62.

280. İbn İshak. İbn Hişam, c. 3, s. 331, Vâkıdî, c. 2, s. 610, Abdurrenak, c. 5, s. 337, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 325, Buhârî, c. 3, s. 181.

281. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 267, 268, 272.

282. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 274, 285.

283. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 68, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 62

284. Taberî, Târih, c. 3, s. 182, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 68, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 62, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 5, s. 340.

285. Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 349.

286. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 865.

287. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 57, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 208, 209, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 330, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 2, s. 42.

288. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 218, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 583, Heysemî, Mecmau'z-zevâid. c. 7, s. 48, 49, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 4, s. 128.

289. Sehâvî, Irâkî EIfiyye şerhi Fethu'l-muğîs, c. 2, s. 165.

290. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 186.

291. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 182, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 307.

292. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 538.

293. Buhârî, Sahih, c. 5, s. 210.

294. Buhârî, Sahih, c. 6, s. 98.

295. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 185, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 210.

296. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 69, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 62.

297. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 421.

298. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 265, 273, 274, 279, 284, 285.

299. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 69, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 62, 63.

300. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 266, 267.

301. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 268, 269, 274.

302. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 271.

303. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 271 - 273.

304. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 286.

305. İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 2, s. 315, 316.

306. İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 172.

307. İbn Abdilberr, c. 3, s. 865-866, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 173.

308. İbn Abdilberr, c. 3, s. 866, İbn Esîr, c. 3, s. 173, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 344, 345.

Ölüsünü Yerin Dışarı Attığı Mürted Adam

Kur'ân-ı Kerîm'de de açıklandığı üzere; Ehl-i Kitabdan (Yahudilerden, Hıristiyanlardan) bir güruh, İslâmiyeti Medine'de önlemek için:

" Kendilerine indirilene iman edenlere gündüzün evvelinde inanınız ve gündüzün sonunda ise inkâr ediniz! Olur ki, mü'minler dinlerinden dönerler! " demekte idiler. 309

Nitekim, Neccar oğullarından Hıristiyan bir adam vardı ki, 310 Müslüman olup Bakara ve Âl-i İmran sûrelerini ezberlemiş, 311 Müslümanlar arasında da, büyük bir itibar kazanmıştı. 312

Kendisinin vahiy yazdığı da olurdu.

Tekrar Hıristiyanlığa döndü313 ve:

" Muhammed, benim kendisine yazdığımdan başka birşey bilmiyor! " diyerek yaygaraya başlayınca, Allah onu öldürdü. 314

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Yer onu kabul etmez! " buyurdu. 315

Adamı gömdüler. Fakat, sabah olunca, 316 gömüldüğü yerin onu dışarı attığını gördüler. 317

" Bu, Muhammed ile ashabının işidir!

Onların arasından çıkıp kaçtığı için bu adamımızın kefenini soydular ve onu meydanda bıraktılar! " diyerek iftira ettiler.

Tekrar, derin bir çukur kazarak, adamlarını oraya bıraktılar.

Sabah olunca, yerin onu dışarı attığını gördüler!

Yine:

" Bu da Muhammed ile ashabının işidir! Onların aralarından çıkıp kaçtığı için, kefenini soyup bu adamımızı kabrin dışına bıraktılar! " dediler.

Bu seter, güçlerinin yettiği derecede derin bir çukur daha kazarak, onu içine bıraktılar.

Sabah olup da yerin onu yine dışarı attığını gördükleri zaman, bu işin insanlar tarafından yapılmadığını anladılarve onu açıkta bıraktılar. 318 Adamın böyle açıkta bırakılmış olduğunu görüp " Nedir bu adamın hali?" diye sorulduğu zaman:

" Onu tekrar tekrar gömdüğümüz halde, yer kabul etmiyor! " dediler. 319

-------------------------------------

309. Al, -i İmran: 72, İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 202.

310. Buhârî, Sahih, c. 4, s. 181.

311. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 120, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 181.

312. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 120-121.

313. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 120, 121, Buhârî, c. 4, 5. 181.

314. Buhârî, Sahih, c. 4, s. 181.

315. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 121.

316. Buhârî, Sahih, c. 4, s. 181.

317. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 121, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 181.

318. Buhârî, Sahih, c. 4, s. 181.

319. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 121.

Muhacirlere Medine'de Ev Yerleri, Arazi ve Hurmalık Dağıtılışı ve Tapu Fermanları Yazılıp Verilişi

Muhacirleri Medine'de birer yuva sahibi yapmak için, Ensar, arsa, arazi ve hurmalıklarının fazlalarını Peygamberimiz aleyhisselâma bağışladılar ve:

" Yâ Rasûlallah! İstersen, evlerimizi de bizden al! " dediler.

Peygamberimiz aleyhisselâm onlara hayırdua etti. 320

Herkesten önce, evlerinden ve arazisinden bir kısmını ayırarak Peygamberimiz aleyhisselâma bağışlayan da, Harise b. Numan'dı. 321

Peygamberimiz aleyhisselâm, bu bağış üzerine, Muhacirlerden her birine ev yerleri ayırdı. 322

Amr b. Hureys'e verdiği ev yerinin hududunu bir yayla çizdi. 323

Zübeyr b. Avvam'a arazi ve hurmalık. 324

Abdurrahman b. Avf'a hurma fidanlığı verdi. 325

Peygamberimiz aleyhisselâm; verdiği yerler hakkında da, yeni sahiplerine tapu fermanları yazdırıp verirdi. 326

Peygamberimiz aleyhisselâmın verdiği fermanlardan ikisinde şöyle denilmektedir:

" Bismillâhirrahmânirrahîm.

Bu, Muhammed Resûlullah'ın, Seleme b. Malik es-Sülem?ye ayırıp verdiği yer hakkındaki yazıdır:

Resûlullah, Zâtü'l-Hanazî'den Zatü'l-Esâvid arasında olan yeri ona verdi.

O yerde hiç kimse hak iddia edemez. Hak iddia edenin iddiası bâtıldır, boştur. Hak, Seleme'nin hakkıdır. 327

Ali b. Ebi Talib ve Hâtıb b. Ebi Beltea şahittjr." 328

" B ismi llâhirrahm ânirrahîm.

Bu, Muhammed Resûlullah tarafından Zübeyr b. Avvam'a verilen yazıdır

Ben, ona Şevak'ın yukarısını ve aşağısını verdim.

Hiç kimse onun üzerinde bir hak iddia edemez.

Ali yazdı." 329

-------------------------------------

320. Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 270, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 195-196, Semhüdî, Vefâu'l-Vefâ, c. 1, s. 326, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 343.

321. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 718.

322. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 51, 139, 152, 175, 216, 240, 244, 250, 272.

323. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1172.

324. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 103.

325. İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 126.

326. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 273, 274.

327. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 285, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 432-433

328. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 285.

329. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 274.

Medine Çarşısının Kuruluşu ve Ticarî Hayatın Düzene Konuluşu

Peygamberimiz aleyhisselâm Medineli Müslümanlara Yahudilerinkinden ayrı bir çarşı ve pazaryeri göstermek isteyerek, Zübeyr b. Avvam'a verdiği arazinin bir tarafına bir çadır kurdurup:

" Sizin pazaryeri ve çarşınız, şimdilik burasıdır! " buyurdu.

Fakat, Yahudilerin başkanlarından Ka'b b. Eşrefin gidip oradaki çadırın iplerini kestiği görülünce, oradan vazgeçildi.

Bir adam gelip:

" Yâ Rasûlallah! Ben Medine çarşısı için münasip bir yer gördüm, oraya da bir bakmaz mısınız?" deyince, Peygamberimiz aleyhisselâm oraya gitti ve ayağını yere vurarak:

" Sizin çarşınız, pazarınız burasıdır.

Şurasından hiçbir şey kısılmaz ve buraya vergi de salınmaz! " buyurdu.

Sonra da, Sâide oğullarının yanına vardı ve onlara:

" Kabristanınızı bana veriniz. Orayı çarşı ve pazar yeri yapacağım" buyurdu. Sâide oğullarının bazıları verdiler.

Bazıları ise:

" Orası bizim hem kabristanımız, hem de kadınlarımızın çıkma yeridir" dediler.

Fakat, sonradan, birbirlerini kınadılar. Vermek istemeyenler de verenlere katıldılar. Orayı çarşı ve pazar yaptılar.

Peygamberimiz aleyhisselâm; çarşı ve pazarla, alıcılar ve satıcılarla, alınan ve satılanlarla yakından ilgilenirdi.

Bir gün, Medine'nin yeni çarşısına uğramıştı.

Orada kurulmuş bir baraka gördü.

" Kimindir bu baraka?" diye sordu.

" Harise oğullarından filan adamın! " dediler.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Yakınız onu! " buyurdu, yaktılar.

Peygamberimiz aleyhisselâmdan sonra, Dört Halife Devrinde de, bu çarşı ve pazaryerinin herhangi bir şekilde işgaline meydan verilmedi. 330

Kays b. Ebi Garze der ki:

" Resûlullah aleyhisselâmın devrinde331 bize simsarlar denirdi. 332

Resûlullah aleyhisselâm, bize uğrayıp, bundan daha güzel [NesaPye göre: daha hayırlı] birisim vererek:

'Ey tacirler topluluğu! 333 Muhakkak ki, alışverişte334 şeytan, günah, 335 yalan, 336 boş Iaf337 ve yemin bulunur. 333

Bunun için, siz ona, alışverişinize sadaka karıştırınız! ' buyurdu." 339

Rifâa b. Râfi de der ki:

" Biz, Resûlullah aleyhisselâmla birlikte çıkıp gidiyorduk.

Bir de baktık ki, halk sabah erken alışveriş yapıyorlar!

Resûlullah aleyhisselâm onlara:

'Ey tacirler topluluğu! ' diyerek seslendi.

Onlar boyunlarını uzattılar, gözlerini Resûlullah aleyhisselâma diktiler. 340

Resûlullah aleyhisselâm:

'Şüphe yok ki, tacirler Kıyamet günü fâcirler olarak diriltilirler.

Ancak, Allah'tan korkup yeminine bağlı kalan ve sözünde doğru olan bundan müstesnadır' buyurdu " 341

Ebu Hureyre'nin bildirdiğine göre; Peygamberimiz aleyhisselâm bir ekin yığınının yanına uğrayıp, elini onun içine daldırmıştı.

Parmaklarına ıslaklık dokununca:

" Ey ekin sahibi! Nedir bu?" diye sordu.

Ekin sahibi:

" Yâ Rasûlallah! Ona yağmur değmişti! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" O ıslak kısmı insanların görmeleri için ne diye ekinin üstüne çıkarmadın?!

Aldatan kimse342 benden. 343 bizden344 değildir! " buyurdu. 345

Peygamberimiz aleyhisselâm;

Çarşı ve pazarda satılacak şeyleri çarşı ve pazara getirilmeden yolda karşı lam ayı, 346 satın alınan yiyeceği ve herşeyi tamamıyla teslim almadan satmayı , 347 veya yanında bulunmayan bir malı çarşıdan satın alıp müşteriye satın ayı , 348 birbirlerinin satışı üzerine satış yapmayı, müşteri kızıştırmayı. , yasak-lamış;349

" Satacağı zaman kolaylık gösteren, satın alacağı zaman kolaylık gösteren, hakkını isterken kolaylık gösteren350 kişiye, 351 kula352 Allah rahmet etsin! " buyurmuştur. 353

-------------------------------------

330. Semhüdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 747, 748.

331. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 6, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 242, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 725.

332. Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 6, Ebu Dâvud, c. 3, s. 242, Tirmizî, c. 3, s. 514, İbn Mâce, c. 2, s. 725, Nesâî, c. 7, s. 14, Beyhakî, c. 5, s. 266.

333. Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 6, Ebu Dâvud, c. 3, s. 242, Tirmizî, c. 3, s. 514, İbn Mâce, c. 2, s. 725-726, Nesâî, c. 7, s. 14.

334. Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 6, Ebu Dâvud, c. 3, s. 242, Tirmizî, c. 3, s. 514, İbn Mâce, c. 2, s. 725, Nesâî, c. 7, s. 14.

335. Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 514.

336. Ebu Dâvud, c. 3, s. 242, Nesâî, c. 7, s. 14.

337. Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 6, Ebu Dâvud, c. 3, s. 242, İbn Mâce, c. 2, s. 726.

338. Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 6, Ebu Dâvud, c. 3, s. 242, İbn Mâce, c. 2, s. 726, Nesâî, c. 7, s. 14, 15.

339. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 6, Ebu Dâvud, c. 3, s. 242, Tirmizî, c. 3, s. 514, İbn Mâce, c. 2, s. 726, Nesâî, c. 7, s. 14, 15.

340. Tirmizî, c. 3, s. 515, 516, İbn Mâce, c. 2, s. 726.

341. Tirmizî, c. 3, s. 516, İbn Mâce, c. 2, s. 726, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 163.

342. Müslim, Sahih, c. 1 , s. 99, Tirmizî, c. 3, s. 606.

343. Müslim, c. 1, s. 99.

344. Tirmizî, c. 3, s. 606.

345. Müslim, c. 1, s. 99, Tirmizî, c. 3, s. 606.

346. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 22, Buhârî, Sahîh, c. 3, s. 28, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1156, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 269.

347. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 215, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1159, 1161, Ebu Dâvud, c. 3, s. 281, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 168.

348. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 401, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 283.

349. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 238, Buhârî, Sahîh, c. 3, s. 28, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1154, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 269.

350. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 340, Buhârî, c. 3, s. 9, Tirmizî, c. 3, s. 610, İbn Mâce, c. 2, s. 742.

351. Buhârî, Sahih, c. 3, s. 9, Tirmizî, c. 3, s. 610.

352. İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 742.

353. Buhârî, Sahih, c. 3, s. 9, Tirmizî, c. 3, s. 610, İbn Mâce, c. 2, s. 742.

Medine'de Adalet İşlerinin Düzenlenişi ve Yürütülüşü

Kur'ân-ı Kerîm'de açıklandığına göre; Peygamberimiz aleyhisselâm Medine'de Müslümanlar ve Müslüman olmayanlar tarafından kendisine getirilen her çeşit davayı ve anlaşmazlıkları adalet dairesinde hal ve fasi edecekti. 354

Bu husus; mü'min, müşrik, Yahudi.. bütün Medineliler için yazılan Medine Yönetmeliğinde de kabullenilmiş ve açıklanmış bulunuyordu. 355

Hâkimlik, aslında, şerefli olduğu kadar, ağır sorumluluk da taşıyan bir görevdir.

Peygamberimiz aleyhisselâm bu hususta şöyle buyurmuşlardır

" Kadılar (hâkimler) üçe ayrılır

Biri Cennette,

İkisi ateşte (Cehennemde)dir!

Hakkı bilen ve ona göre hüküm veren kişi Cennettedir!

Hakkı bilen ve fakat hükmünde zulme, haksızlığa sapan kişi ateşte (Cehennemde)dir!

Hakkı bilmediği halde insanlar arasında hüküm veren kişi de ateşte (Cehennemde)dir! " 356

" Hâkim zulmetin edikçe, hiç şüphesiz Yüce Allah onunla birliktedir.

Haksızlığa saptığı zaman, onu nefsiyle başbaşa bırakır! " 357

" Hâkim, hüküm verirken, içtihadda da bulunur.

İçtihadında isabet ederse, onun için iki ecir vardır.

Fakat, hüküm verirken, içtihadda bulunur da yanılırsa, ona bir ecir vardır." 353

" Hiç kimse, sinirli olduğu halde, iki kişi arasında hüküm vermesin! " 359

" Sizlerden biri Müslümanlar hakkında hüküm vermek durumunda kaldığı zaman, sinirli iken hüküm vermesin!

Onlara (davacıya ve dava olunana), bakışta, oturma yerinde ve işaret etmede kendilerine eşit davranılmasını sağlasın." 360

Peygamberimiz aleyhisselâm, muhakeme edeceği zaman, davacıyı da, dava olunanı da önünde oturturdu. 361

Hazret-i Ali'yi Yemen'e kadı olarak gönderirken:

" Haklarında hüküm vereceğin iki kişiden birisi hakkında, ötekini dinlemedikçe hüküm verme! Böyle yaparsan, nasıl hüküm vereceğin sence belli olur! " buyurmuştur. 362

Peygamberimiz aleyhisselâm, davacıdan, davasına delil ve şahit getirmesini ister; getiremediği takdirde, dava olunana yemin teklif eder363 ve:

" Davacının sende birşeyi, bir hakkı bulunmadığına dair, Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin et! " buyurarak yemin ettirirdi. 364

" Ben de, nihayet, bir beşerim. Siz bana davanızı getiriyorsunuz. Olur ki, bazınız hüccetini, delilini bazınızdan daha iyi anlatır da, ben de kendisinden dinlediğime göre hüküm vermiş bulunurum.

O halde, ben her kime din kardeşinin hakkından bu suretle birşey bölmüş olursam, onu hemen alıvermesin. 365 bıraksın. 366

Çünkü, ben ona bununla ancak ateşten bir parça bölüp vermiş oluyorum demektir! " buyururdu. 367

Biri Hadramevtten, diğeri Kinde'den iki kişi gelip, 368 Yemen'deki bir yer hakkında Peygamberimiz aleyhisselâma başvurdular.

Hadramevtli olan:

" Yâ Rasûlallah! Şu adam369 ve babası, 370 bana babamdam kalan371 yerimi gaspetti" dedi. 372

Kindeli olan ise:

" Yâ Rasûlallah! O yerim bana babamdan miras kaldı. 373

Orası benim elimde ekip biçtiğim biryerimdir.

Bunun orada hiçbir hakkı yoktur! " dedi. 374

Hadramevtli ise, kendilerine ait olan bu yerin dava olunanın babası tarafından gaspedildiğini kendisinin de bildiğini ileri sürdü. 375

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Arazinin sana ait olduğu hakkında bir beyyinen (delilin) var mı?" diye sordu.

Hadramevtli:

" Yoktur! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Öyle ise, senin için, onun yemini var! " buyurdu.

Hadramevtli:

" Yâ Rasûlallah! Bu kişi birfâcirdir, yaptığı yemine aldırış etin ez! Hiçbir şeyin günahından da sakınır değildir! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Ondan sana, yapacağı yeminden başka birşey yok! " buyurdu.

Kindeli yemin etmeye gidince, 376 hazırlanınca, 377 Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Eğer bu adam hakikaten onun malını haksız olarak yemek için yemin ederse, muhakkak, Yüce Allah'ın gazabına uğramış olarak huzura çıkar! " buyurdu. 378

Bunun üzerine, Kindeli:

" O yer bunundur379 ve babasınındır" dedi. 380

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Yalan yemini ile Müslüman bir kişinin hakkını alan kimseye, Yüce Allah Cenneti haram, Cehennemi vacip kılar! " buyurunca;

" Az birşey olsa da mı yâ Rasûlallah?" dediler.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" İrak ağacından birçubuk da olsa! 381

İrak ağacından birçubuk da olsa!

İrak ağacından birçubuk da olsa! " buyurdular. 382

Eş'as b. Kays der ki:

" Benimle Yahudilerden bir adam arasında bir arazi vardı.

Yahudi, benim onun üzerindeki hakkımı inkâr etti.

Ben de onu Resûlullah aleyhisselâmın huzuruna götürdüm.

Resûlullah aleyhisselâm, bana:

'Senin bu hususta beyyinen (delilin) var mı?' diye sordu.

Ben:

'Yoktur! ' dedim.

Bunun üzerine, Resûlullah aleyhisselâm, Yahudiye:

'Yemin et! ' buyurdu.

Ben:

'Yemin ona düşünce, o yemin eder ve malımı götürür! ' dedim." 383

Yemin ettirilecek kimseler Yahudi iseler, Peygamberimiz aleyhisselâm onlara:

" Musa (aleyhisselâm)a Tevrat'ı indiren Allah hakkı için and veriyor, soruyorum..." diyerek yemin verirdi. 384

Anlattığımız hadise hakkında nazil olan385 âyette şöyle buyuruldu:

" Onlar, Allah'ın ahdini ve kendi yeminlerini az bir değerle değiştiren, satanlardır-ki, işte onların, ahirette hiçbir nasibi yoktur.

Allah, Kıyamet günü, onlara Kelamıyla hitap etineyecek, onların yüzlerine bakmayacak, kendilerini temize çıkarmayacaktır.

Elem verici bir azab da, onlar içindir." 386

Muhakeme sırasında taraflar sulh olmak istedikleri zaman, Peygamberimiz aleyhisselâm onların bu isteklerini kabul eder ve:

" Müslümanlar arasında sulh caizdir. Ancak, haramı helalleştiren ve helali haramlaştıran sulh caiz değildir! " buyururdu. 387

Peygamberimiz aleyhisselâmın, Müslümanlardan bazılarına, Müslümanlardaki alacaklarından bir kısmını bağışlamalarını teklif buyurduğu da olurdu.

Ka'b b. Malik, bir alacağından dolayı İbn Ebi Hadred'le çekişmişler ve seslerini yükseltmişlerdi.

Peygamberimiz aleyhisselâm, evinden, onların sesini işitti. Kapısının perdesini açıp, Ka'b b. Malik'e:

" Ey Ka'b! " diyerek seslendi.

Ka'b b. Malik:

" Buyuryâ Rasûlallah! Emrine amadeyim! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Sana olan boncunun yarısını buna bırak! " diye eliyle işaret buyurdu. 388

Ka'b b. Malik:

" Yaptırın389 yâ Rasûlallah! Bıraktım! " dedi.

Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm, İbn Ebi Hadned'e:

" Kalk, kalan borcunu öde ona! " buyurdu. 390

Yahudi bilginlerinden Ka'b b. Esed, İbn Saluba b. Suriya, Şe's b. Kays, birbirlerine:

" Haydi Muhammed'e gidelim.

Olabilir ki, onu dininde bir fitneye, bir tuzağa düşürebiliriz! Nihayet, o da bir beşerdir! " diyerek, Peygamberimiz aleyhisselâmın yanına geldiler ve:

" Yâ Muhammedi İyi bilirsin ki, bizler Yahudilerin bilginleri, eşraf ve ulularıyız.

Biz sana tâbi olursak, Yahudiler de tâbi olurlar.

Onlar bize aykırı hareket etmezler.

Yalnız, bizimle kavmimizden bazıları arasında bir anlaşmazlık ve düşmanlık var.

Biz onlarla olan muhakememizi sana getirsek, sen onlar aleyhine ve bizim lehimize hüküm versen de, sana iman etsek, seni tasdik etsek olmaz mı?" dediler.

Peygamberimiz aleyhisselâm, onların bu isteklerini yerine getirmekten kaçındı.

Yüce Allah, bu hususta indirdiği âyetlerde391 şöyle buyurdu:

" Onların aralarında-Allah'ın sana indirdiğine göre-hüküm ver. Onların keyiflerine uyma!

Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptıracaklar diye, sakın!

Eğer onlar yüz çevirirlerse, bil ki; Allah onların bazı günahları sebebiyle başlarına bir musibet getirmek istiyor.

İnsanlardan birçoğu, muhakkak, fâsıktırlar.

Onlar hâlâ Câhiliye devrinin o kötü hükmünü mü arıyorlar?!

İmanını yakın derecesine ulaştıran bir kavim nazarında, Allahtan daha güzel hüküm veren kim var?" 392

Yahudilerden bir erkekle bir kadın zina ettiler. Yahudi bilginleri, Beytül-Midras'ta, bu işi konuşmak üzere toplanmışlardı.

Yahudi bilginleri:

" Bu adamı ve kadını Muhammed'e gönderiniz!

Bunlar hakkında nasıl hüküm verileceğini ona sorunuz bakalım?

Eğer o onlar hakkında sizin yaptığınız tecbiye gibi; elyaftan örülmüş zifte bulanmış bir iple dövüldükten sonra yüzlerinin karalanmasına, sonra da iki merkebe ters olarak bindirilmelerine hüküm verirse, ona tâbi olunuz!

Çünkü, o bir hükümdar demektir. Kendisini tasdik ediniz!

Eğer onlar hakkında recm cezası uygulanmasına hüküm verirse, o bir peygamberdir. Kendisinin elinizdekini, önünüzdekini çekip almasından sakınınız! " dediler. 393

Peygamberimiz aleyhisselâmın yanına, yüzü karalanmış, dayak atılmış bir Yahudi getirdiler. 394

" Yâ Muhammedi Bu adam, evlendikten sonra, evli bir kadınla zina etti.

Sen bunlar hakkında hükmünü ver! " dediler.

Peygamberimiz aleyhisselâm kalkıp Beytü'l-Midnas'a kadar gitti.

Yahudilerin bilginleri de oraya gelmişlerdi.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Ey Yahudi cemaati! Bilginlerinizi yanıma çıkarınız! " buyurdu.

Yahudiler Abdullah b. Suriya'yi, Ebu Yâsir b. Ahtab ve Vehb b. Yahuza ile birlikte çıkardılar ve:

" İşte, bunlar bizim bilginlerimizdir" dediler.

Abdullah b. Suriya'nın, Medine'de kalan Yahudi bilginlerinden, Tevrat'ı en iyi bilen kimse olduğunu da söylediler.

Abdullah b. Suriya, onların en genci idi. 395

Peygamberimiz aleyhisselâm, onlara:

" Siz zina eden kimsenin haddini (cezasını) Kitabınızda böyle mi buluyorsunuz?" diye sordu.

Yahudiler

" Evet! " dediler.

Peygamberimiz aleyhisselâm, onların bilginlerinden bir adamı çağırıp, 396 ona:

" Ey Ibn Suriya! Ben sana Allah adına and veriyor ve Allah'ın İsrail oğullarını uğrattığı ibtila [bela] günlerini hatırlatarak s örüyorum: 397

Musa'ya Tevrat'ı indiren Allah hakkı için söyle! Kitabınızda zina cezasını böyle mi buluyorsunuz?" buyurdu.

Abdullah b. Suriya:

" Hayır! Eğer sen bana bu sözle sormasa idin, sana haber vermezdim.

Biz onu recm olarak buluyoruz!

Fakat, ne yapalım ki, bu iş eşrafımız arasında çoğaldı.

O hale geldik ki, şerefli birini yakalarsak onu bırakıyoruz, zayıfı yakalarsak ona haddi vuruyoruz!

'Geliniz; soyluya da, soysuza da uygulayacağımız birşey üzerinde birleşelim! ' dedik.

Kömüre boyamakla dayak atmayı, recm cezasının yerine koyduk! 398

Vallahi, yâ Ebe'l-Kâsım! Bunlar, senin gönderilen peygamber olduğunu çok iyi biliyorlar, fakat seni kıskanıyorlar! " dedi.

Bundan sonra, kendisi de aynı hastalığa tutulup, Peygamberimiz aleyhisselâmın peygamberliğini inkâr yoluna saptı. 399

Peygamberimiz aleyhisselâm, onlara:

" Ellerinizde bulunan Tevrafı getiriniz! " buyurup, okutturdu.

Okuyan Yahudi, elini recm âyetinin üzerine koyup, onun önündekini ve sonundakini okudu.

Peygamberimiz aleyhisselâmın yanında bulunan ve Müslümanlığı kabul etmiş bulunan Abdullah b. Selam:

" Buna emir buyur da, elini kaldırsın! " dedi.

Yahudi elini kaldırınca, altındakinin recm âyeti olduğu görüldükiuu

Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Yazıklar olsun size ey Yahudi cemaatı! Allah'ın, elinizdeki hükmünü terk etmeye sizi davet eden ne idi?" buyurdu.

Yahudiler

" Vallahi, o bizim aramızda uygulanagelmekte iken, kral ailesinden ve eşrafımızdan bir adam, 401 kralın amcasının oğlu, 402 evlendikten sonra403 zina edince, kral onu koruyup recm ettirmedi.

Bundan sonra, halktan birisi zina ettiği, kral onu recm etmek istediği zaman, krala: 404

'Vallahi. 405 kralın amcasının oğlu406 filan kişi de recm edilmedikçe, bu da recm edilemez! ' dedil-er. 407

Aralarında toplanıp necm cezasını tecbiyeye çevirdiler, 408 terk ettiler. 409 Recimi anılmaz ve uygulanmaz ettiler, öldürdüler! " dediler.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" O halde, Allah'ın emrini, Kitabını ilk ihya eden ve onunla amel eden benim! 410

Ey Allah'ım! Onlar Senin emrini uygulamayıp öldürdükleri zaman, Senin emrini ilk uygulayan, ihya eden benim! " 411 dedikten sonra, onları getirtti. 412

Recm edilmelerini emir buyurdu, recm olundular. 413

Yüce Allah, indirdiği âyette414 şöyle buyurdu:

" Ey Resûl! Kalbleriyle inanmadıkları halde, ağızlarıyla inandık diyen (münafık)la Yahudilerden o küfür içinde alabildiğine koşuşanlar, seni mahzun etmesin!

Onlar durmadan yalan dinleyen, senin huzuruna gelmeyen bir kavim hesabına casusluk eden (kimse)lerdir.

Onlar, kelimeleri, yerlerine konulduktan sonra, bir tarafa atarlar.

'Size şu verilirse, onu alın! Verilmezse, onu kabul etmekten çekinin! ' derler.

Allah, kimin sapkınlığını irade ederse, artık sen Allah'ın ona ait iradesini önlemeye hiçbir veçhile muktedir olamazsın!

Onlar öyle kimselerdir ki, Allah onların kalblerini temizlemek istememiştir.

Dünyada hor hakir olmak onların hakkıdır.

Ahirette de, onlara pek büyük bir azab vardır! " 415

Bir Yahudi de, 416 Medine'de417 Ensar'dan418 bir kadını419 giderken420 yakalayıp, 421 üzerindeki zîneti422 aldı. 423 Aldıktan sonra da, öldürmek maksadıyla424 iki taş arasında onun başını425 taşla vurup426 ezdi. 427 Kadıncağıza, son dakikalarını yaşadığı sırada yetiştiler. 428 Kendisi, iki taş arasında başı ezilmiş bir halde bulundu. 429

Ona birbiri ardınca bazı kimseler gösterilip:

" Bu mu o? Bu mu o?" diye soruldu.

En sonunda katil Yahudi getirilip gösterilince, kadıncağız ona başıyla işaret etti. 430

Kadıncağız, en son dakikalarını yaşadığı, 431 dili tutulduğu sırada432 Resûlullah aleyhisselâma getirildi.

Peygamberimiz aleyhisselâm, ona, sanıklardan:

" Seni filan kişi mi öldürdü?" diye sondu. 433

Kadıncağız, başını kaldırarak, 434 başı ile " Hayır! " diye işaret etti.

Peygamberimiz aleyhisselâm, sanıklardan birisi hakkında:

" Seni filan kişi mi öldürdü?" diye sordu. 435

Kadın başını kaldırarak: 436

" Hayır! " diye başıyla işaret etti.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Seni filan kişi mi öldürdü?" 437 diye, Yahudinin ismini anarak sordu. 438

Kadıncağız, başını önüne eğerek: 439

" Evet! " diye başıyla işaret etti. 440

Bunun üzerine, katil Yahudi yakalanıp441 Peygamberimiz aleyhisselâmın huzuruna getirilerek sorguya çekilince, suçunu itiraf ve ikrar etti.

Kendisi de aynı şekilde öldürülüp cezalandırıldı. 442

-------------------------------------

354. Nisa: 58, 59.

355. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre. , c. 2, s. 149, Ebu Ubeyd, Kitâbu'l-emvâl, c. 293, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 197, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 225.

356. Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 299, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 613, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 776, Hâkim, Müstedrek, c. 4, s. 90, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 10, s. 116, 117.

357. İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 775, Hâkim , Müstedrek, c. 4, s. 93, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 10, s. 88.

358. Buhârî, Sahih, c. 8, s. 157, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1342, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 299, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 615, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1342, Nesâî, Sünen, c. 8, s. 224.

359. Buhârî, Sahih, c. 8, s. 108, 109, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1342, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 302, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 620, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 776.

360. Dârekutnî, Sünen, c. 4, s. 205, Ebu Ya'lâ'nın Müsned'inden naklen Suyûtî, el-Câmiu's-sağîr, c. 1, s. 15, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 6, s. 102.

361. Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 302.

362. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 337, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 111, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 301, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 618.

363. Buhârî, Sahih, c. 3, s. 116, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1336, 1337, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 311, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 626, 627.

364. Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 311, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 10, s. 180.

365. Mâlik, Muvatta, c. 2, s. 719, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 308, Buhârî, Sahih, c. 8, s. 112, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1337, Ebu Dâvud, c. 3, s. 301, Tirmizî, c. 3, s. 624, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 777.

366. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 308.

367. Mâlik, c. 2, s. 719, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 308, Buhârî, c. 8, s. 112, Müslim, c. 3, s. 1337, Ebu Dâvud, c. 3, s. 301 , Tirmizî, c. 3, s. 624, İbn Mâce, c. 2, s. 777.

368. Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 212, Müslim, c. 1, s. 123, Ebu Dâvud, c. 3, s. 312, Tirmizî, c. 3, s. 625, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 10, s. 144.

369. Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 212, Ebu Dâvud, c. 3, s. 221.

370. Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 212, Müslim, c. 1, s. 123, Ebu Dâvud, c. 3, s. 312, Tirmizî, c. 3, s. 625, Beyhakî, c. 10, s. 144.

371. Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 212, Ebu Dâvud, c. 3, s. 221.

372. Müslim, c. 1, s. 123, Ebu Dâvud, c. 3, s. 312, Tirmizî, c. 3, s. 625, Beyhakî, c. 10, s. 144.

373. Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 212, Müslim, c. 1, s. 123, Ebu Dâvud, c. 3, s. 312, Tirmizî, c. 3, s. 625, Beyhakî, c. 10, s. 144.

374. Müslim, Sahîh, c. 1 , s. 123, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 312, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 625.

 , c. 3,

375. Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 212, 213, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 312.

376. Müslim, Sahîh, c. 1, s. 123, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 221, 312, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 625, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 10, s. 144.

377. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 213.

378. Müslim, Sahîh, c. 1, s. 124, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 221, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 625, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 10, s. 144.

379. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 213, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 221.

380. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 213.

381. Mâlik, Muvatta, c. 2, s. 727, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 260, Müslim, Sahih, c. 1, s. 122.

382. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 260.

383. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 211, Buhârî, Sahih, c. 3, s. 159, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 311, 312, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 569, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 778.

384. Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 312, 313, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 780.

385. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 211, Buhârî, c. 3, s. 159, Ebu Dâvud, c. 3, s. 312, Tirmizî, c. 3, s. 211, İbn Mâce, c. 2, s. 778.

386. ÂJ-iİmran: 77.

387. Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 304. Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 635, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 788.

388. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 454, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 117, 118, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1192, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 304, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s.. 811, Nesâî, Sünen, c. 8, s. 239.

389. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 454.

390. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 454, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 118, M üslim, Sahih, c. 3, s. 1192, Ebu Dâvud, c. 3, s. 304, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 811, Nesâî, Sünen, c. 8, s. 239.

391. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 216, Taberî, Tefsir, c. 6, s. 273, 274, Vâhidî, Esbâbu'n-nüzûl, s. 132, Zemahşerî, Keşşaf, c. 1, s. 618, Kurtubî, Tefsir, c. 6, s. 213.

392. Mâide: 49-50.

393. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 213, Taberî, Tefsîr, c. 6, s. 232, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 8, s. 246, 247.

394. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 286, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1327, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 4, s. 154, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 855, Taberî, Tefsîr, c. 6, s. 232, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 8, s. 246.

395. İbn İ sha k, İbn H i şam, Sîre, c. 2, s. 213-214, Taberî, Tefsîr, c. 6, s. 232, Beyhakî, S ünenü'l -kübrâ, c. 8, s. 246-247.

396. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 286, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1327, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 154, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 855, Taberî, Tefsîr, c. 6, s. 232, Beyhakî, Sünen, c. 8, s. 246.

397. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 214, Taberî, Tefsîr, c. 6, s. 232, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 8, s. 247.

398. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 286, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 154, Taberî, Tefsîr, c. 6, s. 232, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 855, Beyhakî, Sünen, c. 8, s. 246.

399. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 215, Taberî, Tefsîr, c. 6, s. 232, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 8, s. 246.

400. Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1326, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 153.

401. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 215.

402. Taberî, Tefsîr, c. 6, s. 233.

403. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 215.

404. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 215, Taberî, Tefsîr, c. 6, s. 233

405. Taberî, Tefsîr, c. 6, s. 233.

406. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 215, Taberî, Tefsîr, c. 6, s. 233.

407. Taberî, Tefsîr, c. 6, s. 233.

408. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 215.

409. Taberî, Tefsîr, c. 6, s. 233.

410. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 215.

411. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 286, Müslim , Sahîh, c. 3, s. 1327, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 154, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 855, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 8, s. 246, Vâhidî, Esbâbu'n-nüzûl, s. 130, 131.

412. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 215, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 286, İbn Mâce, c. 2, s. 855.

413. İbn İshak, İbn Hişam , c. 2, s. 215, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 286, Buhârî, c. 4, s. 186, Müslim, c. 3, s. 1327, İbn Mâce. c. 2, s. 855, Beyhakî, c. 8, s. 247.

414. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 214, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 286, Taberî, c. 6, s. 233, Beyhakî, c. 8, s. 247, Vâhidî, s. 130, 131.

415. Mâide: 41.

416. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 171, Buhârî, Sahîh, c. 3, s. 89, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1299, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 180, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 15, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 889, Nesâî, Sünen, c. 8, s. 22.

417. Buhârî, Sahîh, c. 8, , s. 64.

418. Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1299, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 18.

419. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 171, Buhârî, Sahîh, c. 3, s. 89, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1299, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 180, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 15, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 889, Nesâî, Sünen, c. 8, s. 22.

, 262,

420. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 203, Buhârî, Sahîh, c. 8, s. 37, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 15, Nesâî, Sünen, c. 8, s. 22.

421. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 262, Tirmizî, c. 4, s. 15, Nesâî, c. 8, s. 22.

422. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 171, 203, Buhârî, c. 6, s. 176, Müslim, c. 3, s. 1299, Ebu Dâvud, c. 4, s. 180, Tirmizî, c. 4, s. 15, İbn Mâce, c. 2, s. 889, Nesâî, c. 8, s. 22.

423. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 262, Buhârî, c. 6, s. 176, Tirmizî, c. 4, s. 15, Nesâî, c. 8, s. 22.

424. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 262.

425. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 183, 262, Buhârî, c. 3, s. 89, Nesâî, c. 8, s. 22.

426. Buhârî, Sahih, c. 8, s. 37, Ebu Dâvud, c. 4, s. 180.

427. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 183, 262, Buhârî, c. 3, s. 89, Nesâî, c. 8, s. 22.

428. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 262, Tirmizî, c. 4, s. 15, Nesâî, c. 8, s. 22

429. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 269, Müslim, c. 3, s. 1300, Ebu Dâvud, c. 4, s. 180...

430. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 262, Nesâî, c. 8, s. 22.

431. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 203, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 176, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1299, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 180, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 15, Nesâî, Sünen, c. 8, s. 22.

432. Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 176.

433. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 171, Buhârî, c. 6, s. 176, Müslim, c. 3, s. 1299, Ebu Dâvud, c. 4, s. 180, Tirmizî, c. 4, s. 15, Nesâî, c. 8, s. 22.

434. Buhârî, Sahih, c. 8, s. 37.

435. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 171, Buhârî, c. 6, s. 176, Müslim, c. 3, s. 1299, Ebu Dâvud, c. 4, s. 180, Tirmizî, c. 4, s. 15.

436. Buhârî, c. 8, s. 37, Müslim, c. 3, s. 1299, Ebu Dâvud, c. 4, s. 180, Tirmizî, c. 4, s. 15.

437. Buhârî, Sahih, c. 6, s. 176.

438. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 193, Buhârî, c. 6, s. 176, Müslim, c. 3, s. 1299, Ebu Dâvud, c. 4, s. 180, Tirmizî, c. 4, s. 15.

439. Buhârî, Sahih, c. 8, s. 38.

440. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 171, Buhârî, c. 6, s. 176, Müslim, c. 3, s. 1299, Ebu Dâvud, c. 4, s. 180, Tirmizî, c. 4, s. 15.

441. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 262, Buhârî, c. 3, s. 89, Müslim, c. 3, s. 1300, Ebu Dâvud, c. 4, s. 180, Tirmizî, c. 4, s. 15.

442. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 262, Buhârî, Sahîh, c. 3, s. 89, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1300, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 180. Tirmizî. Sünen. c. 4. s. 15. Nesâî. Sünen. c. 8. s. 22.

Müslümanlara İçme Suyu Sağlanışı ve Bahçe Sulama İşinin Düzene Konuluşu

Peygamberimiz aleyhisselâm; Medine'ye geldiği zaman, Medine'de Rûıme kuyusundan başka tatlı su bulunmadığını görüp:

" Rûme kuyusunu; Cennette ondan daha hayırlısı karşılığında, kim satın almak443 ve kendi kovasını Müslümanların kovalanyla eşit kılmak ister?" buyurunca, Hazret-i Osman onu444 öz malından bir kısmiyia445 satın alıp. 446 Peygamberimiz aleyhisselâma:

" Rûme kuyusunu şu kadara satın aldım! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Ecir ve sevabı sana ait olmak üzere, onu Müslümanlara vakfet, içir! " buyurdu. 447

Rûme kuyusu, Akîkte, 448 Akîk vadisinin aşağısında, sel sularının biriktiği yerin yakınında idi.

Kuyunun çevresi taşla örülü, derinliği onsekiz, eni sekiz zira idi.

İki zira kadarı su ile dolu idi.

Rivayete göre; bu kuyuyu ilk önce Müzeyne kabilesinden bir adam kazdırmış, sonradan Rûmetü'l-Gıfârî'nin malı olmuştu. 449 Rûmetü'l-Gıfârî, kırbasını bir müdde (iki avuç dolusu şeye) satardı. 450

Rûme kuyusu, birYahudinin de eline geçmişti.

Yahudi de, onun suyunu Müslümanlara satar, hiç kimseye parasız bir damla su içirmezdi. 451

Hazret-i Osman Yahudiye gidip kuyuyu ondan satın almak istedi.

Fakat Yahudi tamamını satmaya yanaşmayınca, kuyunun yarı hissesini ondan oniki bin dirheme satın aldı ve ona:

" İstersen, su almak için iki gün benim hisseme ayır; istersen, bir gün bana, bir gün sana ayır! " dedi.

Yahudi:

" Olur! Bir gün senin için ayrılmış olsun, bir gün de benim için! " dedi.

Hazret-i Osman'ın su alma gününde, Müslümanların su alma ihtiyacına iki gün bile kâfi gelmedi.

Bunun üzerine, Yahudi:

" Sen benim kuyu işimi bozdun! Öteki yarı hisseyi de satın al! " dedi.

Hazret-i Osman onu da oniki bin dirheme satın aldı452

Hazret-i Osman'ın Rûme kuyusunun tamamını otuzbeş veya kırk bin dirheme satın aldığı rivayeti de vardır. 453

Peygamberimiz aleyhisselâm; Medinelilerin sulama işlerini de düzene koydu.

Medine'nin Mehzur454 ve Müzeynib455 sulan hakkında:

" Yukarıda bulunanın, suyu, ayak bileklerine yükselinceye kadar tuttuktan sonra aşağıdakine salmasına hükmetti. 456

Bathan vadisi suyu hakkında da aynı şekilde hüküm verdi.

Mehzur suyu hakkında verdiği hükme göre; hurmalık sahipleri suyu ayak bileklerine, ekinciler ise nalın (takunya)larının tasmalarına yükselinceye kadar tutacaklar, bundan sonra, kendilerinden aşağıda bulunanlara salacaklardı. 457

Peygamberimiz aleyhisselâm, suyun fazlasını satmayı da yasakladı. 458

" Otların korunması için suyun fazlası esirgenmez." 459

" Kuyunun suyu, su almaya gelenlerden esirgenmez! " buyurdu. 460

-------------------------------------

443. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 75, Buhârî, Sahîh, c. 3, s. 74, Tirmizi, Sünen, c. 5. 627, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 6, s. 168, Begavî, Mesâbihu’s-sünne, c. 2 s. 198, Muhibbut-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 123.

444. Buhârî, Sahih, c. 3, s. 74, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 627, Beyhakî, Sünen, c. 6, s. 16, Begavî, Mesâbihu’s-sünne, c. 2, s. 198.

445. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 75, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 627, Beyhakî, Sünen, c. 6, s. 168, Begavî, Mesâbihu’s-sünne, c. 2, s. 198, Muhibbut-Taberî, c. 2. 123.

446. Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 75, Buhârî, c. 3, s. 74, Tirmizî, c. 5, s. 627, Begavî, c. 2, s. 198.

447. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 70, Muhibbut-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 122.

448. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 504.

449. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 3, s. 970, 971.

450. Muhibbut-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 122, Semhûdî, Vefâu'l-Vefâ, c. 3, s. 969.

451. Semhûdî, Vefâu'l-Vefâ, c. 3, s. 968.

452. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1039, 1040, Muhibbul-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 122, 123, Semhûdî, Vefâu'l-Vefâ, c. 3, s. 970.

453. Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 3, s. 968-969.

454. Mâlik, Muvatta, c. 2, s. 744, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 316, Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 9.

455. Mâlik, Muvatta, c. 2, s. 744, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 830, Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 9.

456. Mâlik, Muvatta, c. 2, s. 744, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 10, s. 161, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 16, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s.. 830, Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 9.

457. Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 10.

458. Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1197, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 278.

459. Mâlik, Muvatta, c. 2, s. 744, Buhârî, Sahîh, c. 3, s. 75, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1198, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 277, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 572, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 6, s. 152.

460. Mâlik, Muvatta, c. 2, s. 745, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 6, s. 152.

Evlenme İşlerinin Yoluna Konuluşu

Abdullah b. Abbas'ın bildirdiğine göre; Cahiliye devri insanları ölen babalarının kadınlarıyla evlenme ve bir erkeğin iki kızkardeşle evlenmesi dışında, Allah'ın haram kıldıklarını haram kabul ederler-di. 461

Cahiliye devrinde, bir adam öldüğü zaman, oğlu ölen babasının karısına vâris ve mâlik olur, kalkıp onun üzerine elbisesini atar, isterse onunla mehir vermeksizin evlenirdi. 462

Nitekim:

Ebu Kays b. Eslet; ölen babası Eslet'in zevcesi Ümmü Ubeyd binti Damrâ'ya,

Esved b. Halef; ölen babası Halefin zevcesi Ebu Kalha'nın kızına,

Safvan b. Ümeyye; ölen babası Ümeyye b. Halefin zevcesi Fâhite binti Esved'e,

Manzurb. Rebab; ölen babası Rebab'ın zevcesi Müleyke binti Hârice'ye463 eş olmuş;

Kays b. Ebi Kays da; babası öldüğü zaman, kalkıp elbisesini babasının zevcesi Kübeyşe binti Ma'n'ın üzerine atınıştı. 464

Kadın, ona:

" Ben seni bir oğul sayıyorum.

Sen kavminin salihlerinden, iyi halli kişilerindensin.

Ben Resûlullah aleyhisselâma gidip danışacağım! " dedi, Peygamberimiz aleyhisselâma gitti:

" Ebu Kays öldü! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Hayra ersin! " buyurdu.

Kübeyşe Hatun:

" Onun oğlu benimle evlenmek istedi! O, kavminin salih, iyi hallilerinden bir kimsedir. Ben onu ancak bir oğul sayıyorum! Sen ne buyurursun?" dedi.

Peygamberimiz aleyhisselâm, ona:

" Sen şimdi evine dön! " buyurdu. 465

Yüce Allah Peygamberimiz aleyhisselâma bu münasebetle indirdiği âyetlerde şöyle buyurdu:

" Babalarınızla evlenmiş olan kadınlarla evlenmeyiniz!

Ancak, bundan önce olan olmuş, geçen geçmiştir.

Şüphe yok ki, o bir hayasızlıktı! Allah'ın hışmına uğramaya bir sebepti. O ne kötü bir yoldu!

Analarınız,

Kızlarınız,

Kızkardeşleriniz,

Halalarınız,

Teyzeleriniz,

Erkek kardeşlerinizin kızları,

Kızkardeşlerinizin kızları,

Sizi emziren süt analarınızla süt kızkardeşleriniz,

Zevcelerinizin anaları,

Kendileriyle gerdeğe girdiğiniz zevcelerinizden doğmuş olup himayelerinizde bulunan üvey kızlarınız ile evlenmek size haram kılındı. Eğer üvey kızlarınızın analarıyla gerdeğe girmemiş iseniz, onlarla evlenmenizde size bir sakınca yoktur.

Kendi sulbünüzden gelmiş olan oğullarınızın zevceleriyle evlenmeniz,

İki kızkardeşi birlikte almanız da size haram kılındı.

Ancak, bundan önce olan olmuş, geçen geçmiştir.

Çünkü, Allah gerçekten yarlıgayıcı ve çok esirgeyicidir.

Bir de, harb esiri olarak ellerinizde bulunanlar müstesna olmak üzere, evli kadınlar...

İşte bütün bunlar, size Allah yazısı olarak haramdır.

Bunlardan başkası ise, zinadan kaçınarak namuslu yaşamak üzere mallarınızla talep edesiniz diye, size helal kılındı.

O halde, hangilerinden nikâh ile müstefid oldunuzsa, mehirlerini kendilerine veriniz ki, farzdır; o mehri kesiştikten sonra aranızda rızalaştığınızda da, bir vebal yoktur.

Şüphe yok ki, Allah hakkıyla bilicidir ve mutlak hüküm ve hikmet sahibidir.

İçinizden her kim hür olan mü'min kadınları nikâh edecek genişliğe güç yetiremiyorsa, ona da ellerinizin altındaki mü'min cariyelerinizden var!

Allah kadrinizi imanınızla bilir.

Mü'minler hep birbirinizden sayılırsınız.

Onun için, fuhuşta bulunmayarak, gizli dost da edinmeyerek namuslu yaşadıkları halde, onları sahiplerinin izniyle nikâh ediniz ve mehirlerini güzellikle kendilerine veriniz.

Eğer evlendikten sonra bir fuhuş irtikap ederlerse, o vakit üzerlerine, hür kadınlar üzerine terettüp edecek cezanın yansı uygulanmak gerekir.

Bu, günaha girmek korkusu olanlarınız içindir.

Yoksa, sabretmeniz, sizin için daha hayırlıdır.

Bununla birlikte. Allah Gafûr'dur. Rahîm'dir." 466

Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm;

Kadının halasının üstüne,

Halanın erkek kardeşinin kızının üstüne,

Kadının teyzesinin üstüne,

Teyzenin de kızkardeşinin kızının üstüne nikâhlanmasını menetti ve: " Ne büyük küçüğün üstüne, ne de küçük büyüğün üstüne nikâhlanabilir" buyurdu. 467

İslâmiyetten önce, erkekler on kadınla veya ondan az yahut daha çok kadınla evlenirler ve yanlarında da, bakımını üzerlerine aldıkları yetim kız çocukları da bulunur, onların mallarını yemek için, onlardan bazılarıyla evlendikleri de olurdu. 468

Feyrûz Deylemî der ki:

" Peygamberimiz aleyhisselâma gidip, 469 'Yâ Rasûlallah! 470 Ben nikâhım altında iki kızkardeş varken Müslüman oldum! ?' dedim. 471

Resûlullah aleyhisselâm:

'Onlardan birini, 472 hangisini istersen, 473 boşa! ' buyurdu." 474

Kays b. Haris de:

" Müslüman olduğum zaman nikâhım altında sekiz kadın bulunuyordu. Bunu Peygamberimiz aleyhisselâma anlatınca, Peygamberimiz aleyhisselâm:

'Onlardan dördünü kendine seç! (Diğerlerini bırak! )' buyurdu" demiştir. 475

Gaylan b. Seleme'nin, Müslüman olduğu zaman, on kadını vardı. Onlar da Müslüman olmuşlardı. Peygamberimiz aleyhisselâm Gaylan'a on kadından dördünü tutmasını, ötekileri boşamasını emretmiştir. 476

Sehl b. Sa'd derki:

" Bir kadın, Resûlullah aleyhisselâma gelerek:

'Yâ Rasûlallah! Ben kendimi sana hibe etmeye, bağışlamaya geldim! ' dedi. 477

Resûlullah aleyhisselâm, kadına baktıktan sonra, başını önüne eğdi. 478

Kadın uzun bir süre ayakta dikildi. 479

Resûlullah aleyhisselâmın kendisi hakkında bir karar vermediğini görünce, kadın olduğu yere oturdu.

Resûlullah aleyhisselâmın ashabından480 bir zât, ayağa kalkarak:

'Yâ Rasûlallah! Eğer bu kadına senin ihtiyacın yoksa, onu bana nikâhla! ' dedi.

Resûlullah aleyhisselâm:

'Sende ona481 mehr olarak482 verecek birşey var mı?' diye sordu. 483

O zât:

'Yok vallahi yâ Rasûlallah! ' dedi.

Resûlullah aleyhisselâm:

'Sen evine git de bak, birşey bulabilecek misin?' buyurdu.

O zât gitti. Sonra, dönüp:

'Yok vallahi, hiçbir şey bulamadım! ' dedi. 484

Resûlullah aleyhisselâm:

'Demirden bir yüzük olsun bulmaya çalış! ' buyurdu. 485

O zât gitti. Sonra, yine döndü:

'Yok vallahi, yâ Rasûlallah! 486 Demirden bir yüzük de bulamadım! Ancak üzerimdeki şu kaftanım var! Onun yarısı, onun olsun! ' dedi.

Resûlullah aleyhisselâm:

'O senin kaftanını ne yapsın?

Onu sen giymiş olsan, kadının üzerinde birşey kalmayacak!

Kadın giyse, senin üzerinde birşey kalmayacak! ' buyurdu.

Bunun üzerine, adamcağız da oturdu. Bir hayli oturduktan sonra, kalktı. Dönüp giderken, Resûlullah aleyhisselâm onu gördü ve çağırılmasını emirbuyurdu. 487 Gelince, ona:

'Ezberinde Kur'ân'dan neler var?' diye sordu. 488

O zât da, bildiği sûreleri:

'Filan filan sûreler ezberimdedir' diyerek saydı. 489

Resûlullah aleyhisselâm:

'Onları ezberden okuyabilir misin?' diye sordu. 490

O zât:

'Evet! ' dedi. Bunun üzerine, Resûlullah aleyhisselâm:

'O kadını sana ezberindeki Kur'ân ile tezvic ve temlik ettim. 491 Haydi, git! Kadın ezbere bildiğin Kur'ân'la sana temlik olundu. 492 Ona Kur'ân öğret! ' buyurdu." 493

Amir b. Rebia'dan rivayet olunduğuna göre; Fezâre oğullarından bir kadın mehr olarak bir çift ayakkabı karşılığında nikâhlanmıştı. Resûlullah aleyhisselâm, ona:

" Nefsinin karşılığında (mehr olarak) bir çift ayakkabıya razı oldun mu?" diye sordu. Kadın " Evet! " deyince, Peygamberimiz aleyhisselâm bu nikâhı da caiz gördü. 494

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Dinini ve ahlâkını beğendiğiniz bir kimse sizden bir kadına talip olursa, onu ona nikahlayınız! Eğer yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve büyük fesad olur! " buyurunca: " Yâ Rasûlallah! Kendisinde mal ve denklik bakımından noksanlık varsa da mı?" dediler. Peygamberimiz aleyhisselâm, üç kere:

" Dinini ve ahlâkını beğendiğiniz bir kimse sizden bir kadına talip olursa, onu onunla evlendiriniz! Dinini ve ahlâkını beğendiğiniz bir kimse sizden bir kadına talip olursa, onu onunla evlendiriniz! Dinini ve ahlâkını beğendiğiniz bir kimse sizden bir kadına talip olursa, onu onunla evlendiriniz! " buyurdu. 495

Cabir b. Abdullah evlendiği zaman, 496 Peygamberimiz aleyhisselâm, ona:

" Muhakkak ki, kadınla:

Ya dini için,

Ya malı için,

Ya güzelliği için, 497

Ya da soyluluğu için498 evlenilir.

Sen dindar olanı ele geçirmeye bak!

Yoksa iki elin yokluğa ve darlığa düşer! " buyurmuştur. 499

Bir hadis-i şeriflerinde de:

" Nikâhın hayırlısı, en kolay olanıdır! " buyurulmuştur. 500

-------------------------------------

461. Taberî, Tefsîr, c. 4, s. 318.

462. Vâhidî, Esbâbu'n-nüzûl, s. 97.

463. Taberî, Tefsîr, c. 4, s. 318, Vâhidî, Esbâbu'n-nüzûl, s. 97.

464. Vâhidî, Esbâbu'n-nüzûl, s. 97.

465. Ebu'l-Fidâ, Tefen-, c. 1, s. 468.

466. Nisa: 22-26.

467. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 426, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 224, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 432, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 60, 61.

468. Taberî, Tefsîr, c. 4. 232.

469. Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 436, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 627.

470. Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s.. 272, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 436, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 627.

471. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 232, Ebu Dâvud, Sünen, c. I 2, s. 272, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 436, İbn Mâce, Sünen, c. 1, 5. 627.

472. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 232.

473. Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 436, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 627.

474. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 232, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 272.

475. Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 272, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 628, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 7, s. 183.

476. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 44, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 435, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 628, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 342.

477. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 336, Buhârî, Sahîh. c. 6, s. 121, Müslim, Sahîh. c. 2, s. 1041, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 421, Nesâî, Sünen, c. 6, s. 113.

478. Buhârî, Sahîh. c. 6, s. 121, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 1041 , Nesâî, Sünen, c. 6, s. 113.

479. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 336, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 421.

480. Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 121-122, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 1041, Nesâî, Sünen, c. 6, s. 113.

481. Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 336, Buhârî, c. 6, s. 122, Müslim, c. 2, s. 1041, Nesâî, c. 6, s. 113.

482. Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 336, Tirmizî, c. 3, s. 43, 421 , 422.

483. Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 336, Buhârî, c. 6, s. 122, Müslim, c. 2, s. 1041, Nesâî, c. 6, s. 113.

484. Buhârî, Sahih, c. 6, s. 122, Müslim, c. 2, s. 1041, Nesâî, c. 6, s. 113

485. Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 336, Buhârî, c.. 6, s. 122, Müslim, c. 2, s. 1041, Tirmizî, c. 3, s. 421, Nesâî, c. 6, s. 113.

486. Buhârî, c. 6, s. 122, Müslim, c. 2, s. 1041.

487. Buhârî, Sahîh. c. 6, s. 122, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 1041 , Nesâî, Sünen, c. 6, s. 113.

488. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 336, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 122, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 1041 , Nesâî, Sünen, c. 6, s. 113.

489. Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 336, Buhârî, c. 6, s. 122, Müslim, c. 2, s. 1041, Tirmizî Sünen, c. 3, s. 422, Nesâî, c. 6, s. 113.

490. Buhârî, c. 6, s. 122, Müslim, c. 2, s. 1041.

491. Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 336, Müslim, c. 2, s. 1041, Tirmizî, c. 3, s. 422.

492. Buhârî, c. 6, s. 122, Müslim, c. 2, s. 1041.

493. Müslim, Sahîh, c. 2, s. 1041.

494. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 445, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 420, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 7, s. 138.

495. Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 395, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 7, s. 82.

496. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 302, Nesâî, Sünen, c. 6, s. 65.

497. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 302, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 123, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 219, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 396, Nesâî, Sünen, c. 6, s. 65.

498. Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 123, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 219.

499. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 302, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 123, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 219, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 396, Nesâî, Sünen, c. 6, s. 65.

500. Ebu Dâvud. Sünen. c. 2. s. 238.

Peygamberimizin Meşgul Olduğu ve Ashabını Yetiştirdiği Başlıca Konular

Peygamberimiz aleyhisselâmın sözleri, işleri ve gidişlerinden başlıcalan, meşhur hadis ve sünnet mecmualarında konulara göre tasnif edilen kitaplarda ve onların batılarında gösterilmiş olup. yüzbinlerce hadis içinden, sadece yedisinde ve meselâ:

1. Buharî'nin el-Câmiu's-Sahîh'inde 97 kitapta, 2884 babda,

2. Müslim'in el-Câmiu's-Sahîh'inde 54 kitapta, 5771 babda,

3. Ebu Davud'un Sünen'inde 40 kitapta, 1814 babda,

4. Tirmizî'nin Sünen'inde 46 kitapta, 2124 babda,

5. İbn Mâce'nin Sünen'inde 37 kitapta, 1512 babda,

6. Nesâî'nin Sünen'inde 51 kitapta, 2525 babda,

7. Dârimî'nin Sünen'inde 23 kitapta, 1373 babda yer alan konular, başlıca:

1. Vahiy,

2. İlim,

3. İman esasları,

4. Taharet, abdest, gusül, teyemmüm, sular ve çeşitleri,

5. Namaz ve namaza ait hükümler,

6. Cenazeye ait hükümler,

7. Oruç ve oruca ait hükümler,

8. Zekât ve zekâta ait hükümler,

9. Hac ve hacca ait hükümler,

10. Bazı âyetlerin tefsir ve izahları,

11. Kurbana ait hükümler,

12. Eti yenen ve yenmeyen hayvanlara ait hükümler,

13. Yemin ve adaklar,

14. Keffaretler,

15. Köle ve cariyelerle onları azad etmeye ait hükümler,

16. Edeblere dair hükümler,

17. Yeme, içme, giyinip kuşanma edebleri,

18. İzin isteme edebleri,

19. Selamlaşma edebleri,

20. Kalb inceliğine ait hükümler,

21. Hısım ve akrabalık ilişkileri,

22. Ahiret nimet ve azabı,

23. Kaza ve kader meseleleri,

24. Sağlık ve tedavi,

25. Zuhur edecek fitne ve fesatlara dair haberler,

26. Ahlâklı ve takvalı yaşamanın gerekliliği,

27. Dualar,

28. Allah yolunda cihad,

29. Alışverişlere ait hükümler,

30. Ticaretlere ait hükümler,

31. Borçlanmaya ve ödemeye ait hükümler,

32. Akitlere ait hükümler,

33. Havalelere ait hükümler,

34. Kefaletlere ait hükümler,

35. Vekâletlere ait hükümler,

36. Şirketlere ait hükümler,

37. Sulhlara ait hükümler,

38. Şartlara ait hükümler,

39. Ziraat ortaklığına ait hükümler,

40. Ağaç mahsulü ortaklığına ait hükümler,

41. Ortak mal ve arazinin idaresine ve taksimine ait hükümler,

42. Şuf'aya ait hükümler,

43. Yitik şeylere ait hükümler,

44. Gasp ve yok etme suçlarıyla ilgili hükümler,

45. Şahitliklere ve beyyinelere ait hükümler,

46. Rehine ait hükümler,

47. Hacra ait hükümler,

48. Kiraya ait hükümler,

49. Veraset ve mirasa ait hükümler,

50. Vasiyetlerle ilgili hükümler,

51. Evlenme ve boşanma ile ilgili hükümler,

52. Nafakaya ait hükümler,

53. Hibeye ait hükümler,

54. Cinayetler ve diyetlere ait hükümler,

55. Suçlar ve mahiyetlerine göre uygulanacak cezalar,

56. İrtidadla ilgili hükümler,

57. Vergilere ait hükümler,

58. Davalarla ilgili hükümler,

59. Hakimlik ve hakimliğe ait hükümler... gibi daha pek çok hükümleri kapsar ki, bu kadarı bile, Peygamberimiz aleyhisselâmın tebligat ve icraatının genişliğini ve ağırlığını göstermeye yeter.

İnsan gücünün bu kadar konulara bizzat eğilmeye ve yetiştirilecek olanları yetiştirmeye nasıl yete-bildiğinin cevabı ise, Peygamberimiz aleyhisselâmın zamanın sonuna kadar bütün insanlara peygamber olarak gönderildiğini501 ve kendisinin bu husustaki üstün güç ve başarısının da ilahî destekten kay-naklandığını502 unutmamaktan ibarettir.

Yukarıya sıralanan konulan oluşturan sayısız hadis ve sünnetleri, erkek kadın sahabiler, Peygamberimiz aleyhisselâmdan bizzat işitmek veya görmek, ya da birbirlerinden işitmek suretiyle rivayet etmiş olduklarına göre, kendilerinin de o konularda iyice bilinçlenmiş oldukları anlaşılır.

Hadis ve sünnet mecmualarına bakılınca, raviler arasında birçok kadınların da bulunduğu görülür.

Misal olarak, içinde en çok hadis ve sünnet toplanmış bulunan hadis mecmualarından, Ahmed b. Hanbel'in meşhur 6 ciltlik büyük hadis ve sünnet mecmuası olan Müsned'inin 6. cildini, başta Peygamberimiz aleyhisselâmın zevceleri olmak üzere, hemen hemen en çok kadınların rivayet ettikleri hadis ve sünnetler doldurur ki, bu, Müsned'deki hadislerin altıda biri demektir.

Hazret-i Ebu Bekir der ki:

" İnen Kur'ân ve Peygamberimiz aleyhisselâmın sünnetleri bize öğretildi de, biz bu sayede bilgi sahibi olduk, bilinçlendik." 503

Ensardan Übeyy b. Ka'b da:

" Resûlullah aleyhisselâm; sabahımızda, akşamımızda, İslâm fıtratını, ihlası, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın sünnetini, hanif bir Müslüman olan, müşriklerden olmayan atamız İbrahim aleyhisselâmın dinini bize öğretirdi" demiştir. 504

Bir gün, kadın sahabiler:

" Yâ Rasûlallah! Senin sözlerini dinlemek için, erkeklerden bize meydan kalmıyor! 505

Kendin, bizim için bir gün tahsis et!

Senin yanına gelelim de, Allah'ın sana öğrettiğini* bize öğret! " dediler.

Resûlullah aleyhisselâm da:

" Filan gün filan saatte filan yerde toplanınız! " buyurdu.

Kadınlar toplanınca, yanlarına gitti.

Kendisine Allah'ın öğretmiş olduğu şeyleri onlara öğretti. 506

-------------------------------------

501. Sebe: 28, A'râf 158.

502. Bakara: 151, Nisa: 113.

503. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 183, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1 , s. 591, M uhibbut-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 231.

504. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 123.

505. Buhârî, Sahih, c. 1, s. 34.

* Nisa: 113.

506. Buhârî. Sahih. c. 8. s. 149.

Eğitim İşleri: Suffa ve Ashab-ı Suffa

İslâmiyet; büyük küçük herkese, Peygatmberimiz aleyhisselâmın Medine'deki Mescidinde öğretilmekte idi." Mescide gelen, başka birşey için değil, ancak hayır için, hayrı öğrenmek veya öğretmek için gelir" di. 507

Ashab-ı Suffa, Mescidin devamlı, yatılı öğrencileri idiler.

Kıble Kabe tarafına çevrilmeden önce, Mescidin kuzey tarafında hurma dallarıyla bir gölgelik yapılmıştı ki, Medine'de kavim ve kabileleri, evleri barklan bulunmayan sahabiler orada otururlardı ve kendilerine Ashab-ı Suffa denirdi. 508

Ashab-ı Suffa'nın sayıları, seksenden fazla idi. 509

İçlerinden evlenen, ölen, sefere çıkan olursa, sayıları azalırdı.

Ashab-ı Suffa geceleri namaz kılmak, Kur'ân okumak ve ders görmekle geçirirler; gündüzleri de su taşırlar, odun toplayıp satarlar ve onunla yiyecek satın alırlardı. 510

Ashab-ı Suffa'nın bazan geceleri yetmişinin birden bir öğreticinin başında toplanıp sabaha kadar ders gördükleri olurdu. 511

Ashab-ı Suffaya kurrâ denir, kabilelere gönderilecek Kur'ân ve sünnet öğreticileri de onların arasından seçilip gönderilirdi. 512

Peygamberimiz aleyhisselâm; hurmalık sahiplerine, hurmalarını ağaçlarından topladıkları zaman, her on vesk (yük) hurmadan Ashab-ı Suffa için Mescide bir salkım getirip asmalarını emrederdi. 513

Ashab-ı Suffa; Müslümanların yıldan yıla zekât ve sadakalarını verecekleri gerçek fukara zümresinden idiler. 514

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Kapı kapı dolaşmayı âdet edinip verilen bir-iki lokma veya hurma ile geri dönen, gerçekten yoksul değildir.

Gerçekten yoksul; zaruretini giderecek malı olmayan, buna rağmen dilenmekten sıkılan ve kendisine sadaka verilmesi için muhtaçlığı bilinmeyen kimsedir" buyurmuşlardır. 515

-------------------------------------

507. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 418, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 82, 83, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 91.

508. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 255.

509. Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 34-385, c. 2, s. 3-34.

510. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 255, c. 3, s. 514, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 41, 42.

511. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 137.

512. İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 514, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 109, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 41, 42, Müslim, Sahih, c. 1, s. 469.

513. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 359, 360, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 125.

514. Tevbe: 60.

515. Hemmam b. Münebbih. Sahife. 74. hadis.

Hicve Hicivle Mukabeleye İzin Verilişi

Hazret-i Aişe'nin bildirdiğine göre; Resûlullah aleyhisselâm Medine'ye gelince, Kureyş müşrikleri Resûlullah aleyhisselâmı ve onunla birlikte Ensarı da hicvetmeye başladılar. 516

Peygamberimiz aleyhisselâma:

" Yâ Rasûlallah! Ebu Süfyan b. Haris b. Abdulmuttalib de seni hicvediyor! " denildi. 517

Kureyş müşriklerinden şair Abdullah b. Zibâra, Ebu Süfyan b. Haris, Amr b. Âs ve Dırâr b. Hattab Peygamberimiz aleyhisselâmı hicvedince, Müslümanlardan bir zât Hazret-i Ali'ye:

" Sen de onları hicvet! " demişti.

Hazret-i Ali:

" Resûlullah aleyhisselâm müsaade ederse yaparım! " dedi.

" Yâ Rasûlallah! Ona [Hazret-i Ali'ye] müsaade buyur! " dediler.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Bu istenilen şey onda yok! " buyurdu. 518

Ensarın üç büyük şairi vardı:

1. Hassan b. Sabit,

2. Abdullah b. Revana,

3. Ka'b b. Malik. 519

Ka'bb. Malik:

" Yâ Rasûlallah! Şiir söylemek hakkında ne buyurursun?" diye sormuştu.

Resûlullah aleyhisselâm:

" Mü'min; kılıcı ile de, dili ile de cihad eder." 520

" Resûlullaha silahlarıyla yardımda bulunmuş olan bir kavmin, ona dilleri ile de yardımda bulunmalarına ne mani var?" 521

" Siz de Kureyşîleri hicvediniz!

Çünkü, bu, onlara ok atmaktan daha ağır gelir! " buyurdu. 522

Ka'b b. Malik; kahramanlık destanları tarzında şiirler söyler

" Siz bize ne yapmaya kalkışırsanız, biz de size öyle yapar, hakkınızdan geliriz! " diyerek müşrikleri tehdit ederdi.

Abdullah b. Revâha; müşriklerin inançlarını ve tapınmalarını yerer, küfür ve müşrikliğin kötülüğünü ve gülünçlüğünü belirtirdi.

Hassan b. Sabit; Ensar şairlerinin en büyüğü idi. Kureyş müşriklerinin soy ve ahlâkyönünden bütün ayıp ve kusurlarını ortaya döker, kötülükle geçmiş olan günlerini dile getirirdi. Ensar şairlerinden, sözleri Kureyş müşriklerine en ağır geleni idi. 523

Peygamberimiz aleyhisselâm önce Abdullah b. Revâha'ya, sonra Ka'b b. Malik'e, daha sonra da Hassan b. Sâbit'e, " Kureyş müşriklerini hicvediniz! " diye haber saldı. 524

Hassan b. Sabit gelip Peygamberimiz aleyhisselâmın huzuruna girince:

" Kuyruğu ile iki böğrüne çarpan bu arslana haber salmanızın, 'Gel artık! ' demenizin zamanı gelmiş" diyerek, dilini çıkarıp oynatmaya başladı525 ki, dili526 yılan dili gibiydi veyanı527 siyahtı. 528

" Seni hak (din ve Kitab) ile (peygamber) gönderen Allah'a yemin ederim ki; onları (bu) dilimle deri parçalar gibi parçalayacağım! " dedi.

Fakat, Peygamberimiz aleyhisselâm, ona:

" Sen hele acele etme!

Ebu Bekir Kureyşîlerin neseplerini (soylarını soplarını) en iyi bilen kişidir.

Benim de Kureyşîlerin içinde nesebim var! 529 Onların içindeki nesebim ne olacak?530

Ben onlardan olduğum halde, onları nasıl hicvedeceksin?" 531

Sen o amcamın oğullarını hicvederken, onlarla birlikte bana da dokundurmuş olabileceğinden endişe ederim" buyurdu. 532

Hassan b. Sabit:

" Ya Rasûlallah! Bana Ebu Süfyan'ı hiciv için izin ver?" dediği zaman da, Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Ben onun akrabası olduğum, o benim amcamın oğlu olduğu halde. 533 sen onu nasıl hicvedeceksin?! " buyurdu. 534

Hassan b. Sabit, Peygamberimiz aleyhisselâma:

" Seni kerîm kılan Allah'a yemin ederim ki, seni onlardan, tereyağdan kıl çeker gibi çeker çıkarırım! " dedi. 535

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Sen hele Ebu Bekir'e git! 536

O, Kureyş kavminin neseplerini senden daha iyi bilir. 537

O sana benim nesebimi hülasa ve ayırd etsin! " buyurdu. 538

Hassan b. Sabit, Hazret-i Ebu Bekir'in yanına vardı.

Hazret-i Ebu Bekir:

" Filanı, filanı geç! Falanı, falanı diline dola! " dedi. 539

Hassan b. Sabit, Hazret-i Ebu Bekir'le konuştuktan sonra, Peygamberimiz aleyhisselâmın yanına döndü ve:

" Yâ Rasûlallah! O bana senin nesebini hülasa ve ayırd etti.

Seni hak (din ve Kitab) ile peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki;540 nesebini onlardan, tereyağdan kıl çeker gibi çekip çıkaracağım, onları dilime dolayacağım! " dedi. 541

Peygamberimiz aleyhisselâm da:

" Sen Allah ve Resûlü adına savunmada bulundukça, hiç şüphesiz Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) seni desteklemeye devam edecektir! " buyurdu. 542

Hassan b. Sabit; Ebu Süfyan b. Hâris'e hitaben söylediği hicviyede şöyle dedi:

" Hiç şüphesiz, şerefin hörgücü, en yükseği Âl-i Hâşim'den binti Mahzum oğullarındadır.

Senin baban ise, * köledir. 543

Onlardan, Zühre oğullarını doğuranlar da şereflidirler.

Senin koca karıların ise, (şereflilik şöyle dursun), şerefe yaklaşamazlar bile!

Sen ne Abbas gibisin, ne onun anasının oğlu gibisin!

Fakat, sen, kendisi için şeref dikilemeyen bir asal etsizsin!

Sen, anası Sümeyye ve babasının anası da tanınmamış Semra olan bir adamsın! " 544

" Sen kötü mayalısın!

Âl-i Hâşim içinde bir asalaksın, süvarinin arkasına asılan asalak gibi! " 545

Abdulmuttalib'in oğullarından Ebu Talib ile Abdullah ve Zübeyr'in annesi Fâtıma binti Amr, b. Âiz, b. İmran, b. Mahzum'du.

Hazret-i Hamza ile Hazret-i Safiyye'nin annesi Hâle binti Üheyb (Vüheyb), b. Abdi Menaf, b. Zühreydi.

Hazret-i Abbas ile Dırâr b. Abdulmuttalib'in annesi Nüteyle binti Cenab, b. Küleyb, b. Malik, b. Amr, b. Âiz, b. Âmir, b. Nemr, b. Kâsıt'tı. 546

Hassan b. Sabit, Ebu Süfyan b. Hâris'i anne tarafından asaletsizliğini başına kakarak susturmak istemiştir.

-------------------------------------

516. Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 368.

517. Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 488.

518. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 341, 342, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 5.

519. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 344, c. 3, s. 1324, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 6, c. 4, s. 488, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s: . 375.

520. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 456, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1325, Begavî, Mesâbihu’s-sünne, c. 2, s. 109.

521. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 344, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 5.

522. Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1935, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 10, s. 238, Begavî, Mesâbihu’s-sünne, c. 2, s. 108, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 375.

523. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 344.

524. Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 488.

525. Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1935, 1936, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 10, s. 238.

526. Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 489, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 368.

527. Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 368.

528. Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 489, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 368.

529. Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1935, 1936, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 10, s. 238.

530. Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 162, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 488.

531. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 342, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 5.

532. Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 368.

533. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 342, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 5.

534. Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1934, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 10, s. 238.

535. Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1934, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 10, s. 238.

536. Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 368-369.

537. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s: . 342, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 5.

538. Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1936, Beyhakî, Sünen, c. 10, s. 238, Zehebî, Siyeru a'lâm i'n-nübelâ, c. 2, s. 368.

539. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 341, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 5

540. Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1936, Beyhakî, Sünen, c. 10, s. 238, Zehebî, Siyeru a'lâm i'n-nübelâ, c. 2, s. 369.

541. Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 162, Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1936, Beyhakî, Sünen, c. 4, s. 238, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 368.

542. Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1936, Beyhakî, Sünen, c. 10, s. 238, Begavî, Mesâbihu’s-sünne, c. 2, s. 108.

* Ebu Süfyan b. Hâris'in annesi Sümeyye'nin babası Mevheb, Abdi Menaf oğullarının kölesi idi (Nevevî, Müslim Şerhi).

543. Müslim, Sahih, c. 4, s. 1935, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 342, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 5.

544. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 343, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 5.

545. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 343.

546. Mus'abu'i-Zübeyrî, Nesebi Kureyş, s. 17, 18.

Abdullah b. Übeyy'in Peygamberimiz aleyhisselâma Çatışı

Peygamberimiz aleyhisselâm; Bedir savaşından önce, bir gün, 547 üzerine Fedek işi saçaklı kadifeden palan vurulmuş bir merkebe binip (o sırada çocuk bulunan) Üsâme b. Zeyd'i de terkisine aldı. 548

Haris b. Hazrec oğulları mahallesindeki evinde hasta bulunan549 Sa'd b. Ubâdeyi ziyarete gitti.

Yolda, Abdullah b. Übeyy b. Selûl'e, 550 köşkünün gölgesinde oturduğu ve çevresinde de kavminden, 551 Müslümanlardan, putlara tapan müşriklerden ve Yahudilerden birtakım kimseler bulunduğu sırada rastladı ki, Abdullah b. Revâha da o mecliste bulunuyordu. 552

Peygamberimiz aleyhisselâm; Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ü görünce, inip selamlamadan, görüşmeden geçmeyi uygun görmedi. 553

Merkebin durunca kaldırdığı toz meclisi kapladı.

Abdullah b. Übeyy kaftanıyla bumunu kapadı ve:

" Üstümüzü tozlatma! " dedi. 554

Peygamberimiz aleyhisselâm, merkepten inip onlara selam verdi. 555 Biraz oturdu. 556 Kur'ân-ı Kerim okudu. Orada bulunanları Yüce Allah'a imana ve İslâmiyete davet etti. 557 Allah'ı hatırlattı. Onları ahiret azabıyla korkuttu, ahiret nimetleriyle müjdeledi.

Abdullah b. Übeyy b. Selûl ise susuyor, hiç konuşmuyordu.

Peygamberimiz aleyhisselâm sözlerini bitirdiği zaman, 558 Peygamberimiz aleyhisselâma:

" Ey kişi! Senin bu söylediklerin hak ve gerçekse, bundan daha güzel birşey olamaz!

Fakat, sen bizim meclisimize gelip de bizi bununla rahatsız etme! Konakyerine git! Sana gelen olursa, bunları onlara anlat! 559

Evinde otur!

Sana gelmeyen kimseyi bununla rahatsız etme ve onun meclisine de, onun hoşlanmadığı birşeyle gelme! " dedi.

Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün yanında bulunan Müslümanlardan560 Abdullah b. Revâha ise:

" Hayır. 561 yâ Rasûlallah! 562 Sen onu bize getir!

Her zaman meclislerimize, evlerimize, barklarımıza buyur! 563

Bizi meclislerimizde onunla bürü! 564

Vallahi, o bizim sevdiğimiz şeylerdendir. Bize Allah'ın ikram ettiği ve bizi kendisine hidayet eylediği şeylerdendir. 565

Biz onu çok severiz! " der demez, Müslümanlarla müşriklerve Yahudiler birbirlerine sövüp saymaya, vuruşmaya başladılar.

Hatta, birbirlerini öldürecek dereceye vardılar.

Peygamberimiz aleyhisselâm onları teskine çalıştı, yatıştı I ar. 566

Abdullah b. Übeyy b. Selûl; kavminden, o zamana kadar görmediği bir muhalefeti görünce, kendi kendine:

" Senin kölen senin hasmın olduğu zaman, zelil olur gidersin!

Seninle güreş tutanlar seni yıkarlar!

Şahin, kanadı olmadan, yerden fırlayabilir mi hiç?

Şayet bir gün onun yeleği kesilirse, o mutlaka düşer! " diyerek söylendi. 567

Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm, merkebine binerek Sa'd b. Ubâde'nin evine varıp girdi. 568

Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün söylediği söz, Peygamberimiz aleyhisselâmın yüzünde okunuyordu.

Sa'd b. Ubâde:

" Vallahi, yâ Rasûlallah! Ben senin yüzünde birşey görüyorum!

Sanki, hoşuna gitmeyen birşey işitmiş gibisin! ?" dedi.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Evet! Öyle oldu. 569

Ey Sa'd! Ebu Hubab'ın ne söylediğini duymadın mı?

O şöyle şöyle söyledi! " diyerek, 570 Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün söylediklerini Sa'd b. Ubâde'ye haber verdi. 571

Sa'd b. Ubâde:

" Yâ Rasûlallah! 572 Sen ona yumuşak davran! 573 Onun kusurunu affet!

Sana Kitabı indiren Allah'a yemin ederim ki; Allah'ın iradesi sana peygamberlik vermek suretiyle tecelli etti.

Halbuki, şu beldeciğin (Medine'nin) halkı İbn Übeyy'e taç giydirmeye ve tacın üzerine de krallığa mahsus sarık sarmaya hazırlanmış bulunuyorlardı.

Fakat, Allah, sana ihsan buyurduğu peygamberlik hakkı ile, onların bu tasavvurlarını imkânsız hale koydu.

Bu mahrumiyetle, İbn Übeyy mahzun ve mükedder oldu.

Yâ Rasûlallah! İşte bu kederle, İbn Übeyy gördüğünüz çirkin harekette bulunmuştur. 574

Vallahi, o umup durduğu krallığı kendisinden senin soyup aldığın görüşüne kapılmışür. 575

Sen onu af buyur! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselâm da affetti. 576

Zaten, Peygamberimiz aleyhisselâm da, ashabı da, Yüce Allah'ın bu husustaki buyruğuna577 uyarak gerek müşriklerin, gerek Kitab Ehli olanların kusurlarını affediyor, işkencelerine katlanıyorlardı.

Nihayet, Yüce Allah onlarla savaşmaya izin verince, Bedir savaşı yapıldı.

Böylece, Yüce Allah Kureyş kâfirlerinin ulularını, azılılarını orada öldürdü.

Bunun üzerine, putlara tapan Medineli müşriklerden, İbn Übeyy'le birlikte hareket eden kişiler

" Artık, bu, zafer ve galebenin ona yöneldiğini açıkça gösteren bir vakıadır! " diyerek Peygamberimiz aleyhisselâma İslâmiyet üzerine bey'at edip Müslüman olmak zorunda kaldılar. 578

Abdullah b. Übeyy b. Selûl de, kavminin böyle kendisinden ayrılıp uzaklaştığını ve İslâmiyete sarıldığını görünce, kalbinde taşıdığı olanca nifakı ve düşmanlığıyla birlikte, istemeyerek İslâmiyete girmek zorunda kaldı. 579

-------------------------------------

547. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 203, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 174, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1422.

548. İbn İshak İbn Hişam , Sîre, c. 2, s. 236, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 203, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 172, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1422.

549. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 203, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 172, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1422.

550. İbn İshak İbn Hişam , Sîre, c. 2, s. 236, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 203, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 172, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1422.

551. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 236, 237.

552. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 203, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 172, 173, Müslim , Sahih, c. 3, s. 1422, 23.

553. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 237.

554. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 203, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 173, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1423.

555. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 237, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 203, Buhârî, c. 5, s. 173, Müslim, c. 3, s. 1423.

556. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 237.

557. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 237, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 203, Buhârî, c. 5, s. 173, Müslim, c. 3, s. 1423.

558. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 237.

559. İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 2, s. 237, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 203, Buhârî, S ahfh, c. 5, s. 173, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1423.

560. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 237.

561. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 237, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 203, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 173, Müslim, Sahîh. c. 3, s. 1423.

562. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 203, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 173, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1423.

563. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 237.

564. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 237, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 203, Buhârî, c. 5, s. 173, Müslim, c. 3, s. 1423.

565. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 237.

566. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 203, Buhârî, c. 5, s. 173, Müslim , c. 3, s. 1423.

567. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 237.

568. Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 203, Buhârî, c. 5, s. 173, Müslim, c. 3, s. 1423.

569. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 237.

570. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 203, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 173, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1423.

571. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 237.

572. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 238, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 203, Buhârî, c. 5, s. 173, Müslim, c. 3, s. 1423.

573. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 238.

574. Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 203, Buhârî, c. 5, s. 173, Müslim, c. 3, s. 1423.

575. İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 238.

576. Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 203, Buhârî, c. 5, s. 173, Müslim, c. 3, s. 1423.

577. Bakara: 109, Âl-i İmran: 186.

578. Buhârî, Sahîhıc. 5, s. 172, Bev+ıakfıSünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 10, Kurtubî, Tefsîr, c. 2, s. 72, 73, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 1, s. 436.

579. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 234, 235.