Allahü teâlâ buyurmuştur: “Evlere girdiğiniz zaman, Allah katında mübarek olan, Hoş olan bir sağlık dileyişi ile kendinizden olanlara (Mü’minlere) selâm verin" buyurmuştur[1] Yine Allahü teâlâ "Bir selâmla selâmlandığımz zaman, ondan daha güzeli ile mukabele edin, yahut aynen karşılığını verin."[2] buyurmuştur. Yine Allahü teâlâ: "Kendi evlerinizden başka evlere sahiblerinden izin istemedikçe ve onlara selâm vermedikçe girmeyiniz" buyurmuştur.[3] "Sizin çocuklarınız bulûğ çağına erince, onlardan önceki büyük kardeşleri izin istedikleri gibi izin istesinler (de odalarınıza girsinler)" buyurmuştur.[4] Yine Allahü teâlâ: "(Ey Peygamber!) Kendilerine ikramda bulunulan İbrahim'in müsafirlerinin haberi sana geldi mi? Hani onlar İbrahim'in yanına girmişlerdi de selâm vermişlerdi. İbrahim de selâm ile mukabele etmişti" buyurmuştur.[5] Bil ki, selâmın asli kitab, sünnet ve icmâ ile sabittir. Selâmın münferid olarak meseleleri bir araya toplanmayacak kadar çoktur. Ben İnşa Allah az bölümler içinde selâmın maksadlarını özetleyeceğim. Esası gözetmek, hakka isabet etmek, hidâyet ve başarı ancak Allah'ın yardımı iledir. 1. Selamın Fazileti ve Selamı Yaymanın Emredildiği 612- Abdullah ibn Amr ibn'l-As'dan (radıyallahü anhüma) rivâyet edildiğine göre, "Bir adam Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'e sordu: İslâmin hangi işi sevab bakımından daha faziletlidir? Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Yemek yedirirsin, tanıdığına ve tanımadığına selam verirsin, buyurdu."[6] 613- Yine Ebû Hüreyre'den (radıyallahü anh), o da Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'den anlatarak dedi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Aziz ve yüce olan Allah (ilk peygamber) Âdem'i Kâmil insan şeklinde yarattı. Boyu altmış arşındı. Allah onu yaratınca, (kendisine) dedi: Git, şu oturmakta olan melekler toplululuğuna selâm ver de, sana nasıl karşılık vereceklerini dinle. Çünkü onların vereceği selâm karşılığı, hem senin, hem de gelecek evladlarının selâma cevab verme şeklidir. Âdem (o meleklere) Esselâmu Aleykum, dedi. Onlar da karşılık olarak: Esselâmu Aleyke ve rahmetullahi, dediler. Böylece selâma "Ve rahmetullahi" sözünü eklediler"[7] 614- Berâ' ibn Âzib'den (radıyallahü anhüma) yapılan rivâyette o şöyle demiştir: “Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem bize yedi şeyi emretti: Hastayı ziyaret etmeyi, (define kadar) cenazeleri takib etmeyi, Aksırana (ve Elhamdü Hilali diyene teşmit yapmayı) Yerkamukellâh demeyi, zayıf kimseye yardım etmeyi, haksızlığa uğrayanın hakkını korumayı, selâmı yaymayı ve yeminde sadık kalmayı..."[8] 615- Ebû Hüreyre'den (radıyallahü anh) yapılan rivâyetde demiştir ki, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İman etmedikçe Cennet'e giremezsiniz.Birbirinizi sevmedikçe de îman etmiş olmazsınız.Size bir şey göstereyim mi ki, onu yaptığınız zaman birbirinizi sevmiş olasınız? Selâmı aranızda yayın. "[9] 616- Abdullah ibn Selâm'dan (radıyallahü anh) yapılan rivâyetde o demiştir ki, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: “Ey insanlar! Selâmı yayın, yemek yedirin akrabaya iyilik yapın (onlarla ilgiyi kesmeyin) ve insanlar uyurken namaz kılın: böylece selâmetle cennete girersiniz."[10] 617- Ebû ümâme'den (radıyallahü anh) rivâyetimizde şöyle demiştir: “Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem selâmı yaymamızı bize emretti."[11] 618- İshak ibn Abdullah ibn Ebû Talhâ'dan rivâyet edilmiştir ki, Tufeyl ibn Ubeyy ibn Kâ'b İshak'a anlatmıştır. (Tabi'inden olan Tufeyl, yine Tabi'inden İshak'a bildiriyor ki,) kendisi (Ashâbdan) Abdullah ibn Ömer'e gider ve onunla sabahleyin çarşıya çıkardı. Der ki, biz sabahleyin çarşıya girdiğimiz zaman, Abdullah bizimle uğradığı her eskiciye, her esnafa, her miskine ve her kese muhakkak selâm verirdi. Tufeyl demiştir: Bir gün Abdullah ibn Ömer'e vardım. Beni arkasında yürüterek çarşıya götürdü. Ben ona dedim: Çarşıda ne yapıyorsun? Alış-verişe durmuyorsun, eşya sormuyorsun, eşya satınalmıyorsun, çarşı meclislerinde de oturmuyorsun? Dedi ki, burada oturup konuşâlim. Sonra ibn Ömer bana dedi: Ey göbekli, (Tufeyl göbekli olduğu için ona böyle hitab etmiştir.) biz sadece selâm için çarşıya çıkıyoruz. Her karşılaştığımız kimseye selâm veriyoruz.[12] 619- Buhârî'nin Sahîhinde kendisinden yapılan rivâyetde demiştir: Ammar (radıyallahü anh) şöyle söyledi: “Üç şey vardır ki, onları toplayan kimse îmanı bütünlemiştir: Kendi nefsinde adalet yapmak, insanlara selâmı yaymak ve kıtlık hâlinde iken yedirip harcamak."[13] Biz bu hadisi Buhârî'den başka kitablarda Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'e yükseltilmiş olarak rivâyet ettik. Derim ki, bu üç cümlede âhiret ve dünyanın bütün hayırları toplanmış bulunmaktadır. Çünkü adalet, Allah'ın bütün haklarını yerine getirmeyi ve Allah'ın emrini yapmayı, yasakladığı şeylerden kaçınmayı, insanlara haklarını vermeyi gerektirir. Aynı zamanda haklı olmayan şeyi de istemez. İnsan kendi nefsine de adalet yapmakla onu hiç bir zaman çirkin şeye düşürmez. Âleme selâmı yaymak demek, bütün (Mü’min olan) insanlara selâm vermektir. İnsan böylece hiç kimseye üstünlük taslamış olmaz ve kendisi ile başka bir kimse arasında selâm vermeyi engelleyecek bir kırgınlık sebebi bulunmaz. Darlık hâlinde harcamaya gelince, bu da Allahü teâlâya itimadın kemalini ve O'na tevekkülü, müslümanlara şefkati ve başka iyi hasletleri gerektirir. Bu güzel hallerin hepsine bizi muvaffak kılmasını Kerîm olan Allahü teâlâdan dileriz. |