5. Rükû Zikirleri Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'den nakledilen sahîh Hadislerle ortaya çıkmıştır ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) rükû'a varmak için tekbîr alırdı ve bu sünnettir. Eğer tekbîr terk edilirse, tenzihen mekruh olur, namaz da bâtıl olmaz ve sehiv secdesi gerekmez. Namaz içinde olan diğer bütün intikal tekbirleri de böyledir; ancak ihram (iftitah) tekbîri rükündür, bunsuz namaz olmaz. Namaza giriş babının başında, namaz tekbîrlerinin sayısını biz bildirdik. İmâm Ahmed'den rivâyete göre, bunların hepsi vâcibdir. Tekbîri uzatmak müstehab olur mu? Bu hususta Safi'î için iki hüküm vardır; bunlardan en sahîh olan ve kabul edilen, rükû yapanlar seviyesine ulaşıncaya kadar tekbîri uzatmanın müstehab oluşudur. Namazdan zikirsiz olarak boş zaman geçmesin diye böylece tekbîr arkasından rükû tesbîhlerine başlanır. Fakat İhram tekbîri böyle değildir; bunda sahîh olan, uzatmayı terk edişin müstehab bulunuşudur. Çünkü tekbîr üzerinde niyete ihtiyaç vardır. Tekbîr uzatılınca, insana zorluk verir; kısaltılınca ona kolay gelir. Diğer ihramdan başka olan tekbirlerin izahı da hep böyledir. Bunların açıklaması "İhram Tekbîri" babında geçmiştir. Rükü'da Okunacak duâ ve ZikirlerRükû edenler seviyesine ulaşılınca (üç kerre): "Sübhâne Rabbiye'l-Azîm" (Büyük Rabbım, noksanlardan münezzehtir.) söylenir. 118- Hüzeyfe'nin (rivâyet ettiği) hadîsinde, Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'in okumuş olduğu Bakara, Nisa ve Âl-i İmrân sûrelerinden sonra yaptığı uzunca rükû'unda: “Sübhâne Rabbiye'l-Azîm" demiştir.[12] 119- Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Sizden biriniz, üç kerre: Sübhâne rabbiye’l-azîm dediği zaman onun rükû'u tamam olmuştur. "[13] 120- Hazret-i Âişe'den (radıyallahü anha) sabit olmuştur ki, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem, rükû'unda ve secdesinde şöyle derdi: (Ey Rabbimiz olan Allah'ım! Sana hamd ederek Seni noksanlardan tenzih ederim. Allah'ım!, beni mağfiret buyur).[14] 121- Hazreti Ali'den (radıyallahü anh) sabit olmuştur ki, Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem rükû yaptığı zaman şöyle derdi: (Allah'ım!, Senin için rükû ettim, Sana îman ettim, Sana teslim oldum. Kulağım, gözüm, iliğim, kemiğim ve sinirim Sana huşu' (tazim) etmiştir.)."[15] Sünen kitablannda şu şekilde de naklolımmuştur: "Kulağım, gözüm, iliğim, kemiğim ve yürüyen ayağım, Alemlerin Rabbı olan Allah'a huşu' etmiştir." 122- Hazret-i Âişe'den (radıyallahü anha) sabit olmuştur: “Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem, Rükû'unda ve secdesinde şöyle söylerdi: (Cebrâîl'in ve meleklerin Rabbi SÜBBÛH'dur. (Kötü şeylerden münezzehtir). KUDDÛS'dur (her noksan şeyden münezzehtir)."'[16] 123- Avf b. Mâlik'den rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir: “Ben Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem ile bir gece (namaza) kalktım. O da namaza durdu ve Bakara sûresini okudu. Rahmet âyetine her varışta durakladı ve duâ etti. Azab âyetine her varışında da durakladı ve Allah'a sığındı (Eûzü Billahi, dedi). Sonra kıyamı miktannca rükû yaptı. Rükû'unda şöyle diyordu: (Üstünlük, izzet, ululuk ve azamet sahibi (yüce Allah) bütün noksanlıklardan münezzehtir. Sonra secdesinde de aynı sözleri söyledi."[17] 124- İbn Abbâs'dan (radıyallahü anhüma) rivâyet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Rükû'a gelince, orada Rab teâlâ'yı tazim ediniz "Sübhâne Rabbiyel'âzîm" (Yüce Rabbım, noksanlıklardan münezzehtir) deyiniz.""[18] Bil ki, bu son hadîs, bu bölümün asıl maksadını teşkil eder. Bu maksad da, hangi lâfızla olursa olsun, rükûda, noksanlıklardan münezzeh olan Rab Teâla Hazretlerini tazim etmek, onu yüceltmektir. Ancak en faziletli olanı, bu zikirlerin hepsini bir araya getirip söylemektir. Bunu da başkasına eziyet vermemeye imkân bulunduğu zaman yapmalıdır. En önce tesbih yapılmalı, diğer Duâları sonra okumalıdır. Kısaltmak isteniyorsa, yalnız tesbîh yapmalı. Tesbihin kemal bakımından en azı, üç tesbihtir. Eğer bir defa söylemek suretiyle tesbîh yapılırsa, tesbîhin aslı işlenilmiş olur. Bu tesbihlerin bir kısmı yapılırsa, diğer vakitlerde öteki tesbihleri yapmak müstehabdır. Böylece her vakitte değişik tesbîh ve duâlar yapılarak bütünü söylenmiş olur. Böylece bütün bablardaki zikirleri yapmak uygundur. Bize ve âlimlerin çoğunluğuna göre, rükû'da zikir sünnettir. Bir kimse, kasden veya yamlarak bu zikri terk ederse, namazı bâtıl olmaz, günahkâr da olmaz ve sehiv secdesi de gerekmez. İmâm Ahmed b. Hanbel ve bir takım ulemâ, bu zikirlerin vâcib olduğunu söylemişlerdir. Bu zikirleri yapmaya sahîh ve açık Hadislerle emredildiği için, namaz kılanın buna devam etmesi uygundur. Nitekim: “Rükûa gelince, orada Rab teâlâ'yı tazım ediniz," hadîsi bunu emretmektedir. Geçen diğer Hadisler de böyledir. Bunu yapmakla, âlimlerin ihtilâfından çıkılmış olur. Allah o âlimlere rahmet etsin. En doğrusunu Allah bilir. Rükû'da ve secdede Kur'an okumak mekruhtur. Gerek Fâtiha ve gerekse ondan başka sûre veya âyetler okunursa, namaz bâtıl olmaz. Bazı âlimler . ise, Fâtiha okunmakla namaz bâtıl olur, demişlerdir. 125- Hazreti Ali'den (radıyallahü anh) rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: "Rüküda yahut secdede iken, Kur’ân okumamı, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem bana yasakladı."[19] 126- İbn Ömer'den (radıyallahü anhüma) rivâyet edildiğine göre, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Dikkat edin! Rükûda yahut secdede iken Kur’ân okumam, bana yasaklanmıştır. "[20] |