1. Dili Koruma
Allahü teâlâ şöyle
buyurmuştur:
"İnsan bir söz söylerse muhakkak onun yanında
hazır bir gözetleyici (melek) vardır."
"Senin Rabbin (kullarının her yaptığını
görüp) gözetleyendir."
Allah Sübhânehu ve teâlâ’ınn ihsanı ile geçen bölümlerde müstehab olan
zikirleri ve bunların benzerlerini anlattım. Şimdi bunlara
sözlerden haram yahut mekruh
olanları eklemek istedim ki, kitab böylece lâfızlara ait hükümleri
toplamış ve onların kısımlarını açıklamış olsun. Her mükellefin
bilmek ihtiyacında bulunduğu hükümleri bunlar içinden seçip
anlatacağım. Anlatacaklarımın çoğu bilinen şeylerdir. Onun için
çoğuna ait delilleri terk edeceğim Başarı Allah'dandır.
Bil ki her mükellefe gerekli olan her konuşmada dilini korumaktır.
Ancak bir ihtiyacı açıklayan söz söylenmelidir. Bir iş hakkında
konuşmak ve susmak eşit durumda görülürse, sünnet olan konuşmayı
terk etmektir. Çünkü mubah olan söz, bazan harama
yahut bir mekruha götürmeye sebep olur. Daha doğrusu adet
gereği bu çoktur yahut
çoğunluktadır. Selâmette kalmaktan daha üstünü yoktur.
881-
Ebû Hüreyre'den
(radıyallahü anh) yapılan rivâyete
göre Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
“Allah'a ve âhiret gününe îman eden kimse hayırlı söz söylesin
yahut sussun."
Derim ki: Bu hadisi şerifin
Sahîh olduğu üzerinde ittifak vardır. Hayırlı söz olmadıkça
konuşmamak, gerektiğine dair açık bir delildir. Bu da ihtiyacın
doğması hâlinde konuşmanın icab ettiğini gösterir. İhtiyaç olup
olmadığı üzerinde şüphe edilirse konuşulmaz.
İmâm Şâfiî (Allah ona rahmet
etsin) şöyle demiştir: Bir insan konuşmak istediği zaman, ondan
önce düşünmelidir. Eğer ihtiyaç ortaya çıkıyorsa konuşmalı, şübhe
ediyorsa konuşmamalıdır. İhtiyaç duyuncaya kadar susmalıdır.
882-
Ebû Mûsa el-Eş'arî'den
(radıyallahü anh) yapılan
rivâyetde şöyle demiştir:
“Dedim ki, yâ Resûlellah! Müslümanların hangisi en faziletlidir?
Peygamber (sallallahü aleyhi ve
sellem): Dilinden ve elinden müslümanların selâmette
bulunduğu kimsedir, buyurdu."
883- Selh ibn Sa'd'dan
(radıyallahu anh) yapılan rivâyete
göre, Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
“Kim bana iki çene arası ile iki ayak arasını temin ederse (onları
haramdan korursa) ben ona cenneti temin ederim, (o cennetlik
olur)."
884-
Ebû Hüreyre'den
(radıyallahü anh) rivâyet
edilmiştir. O, Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem'in
şöyle buyurduğunu işitmiştir:
“Kul (hayır ve şer olduğu) üzerinde düşünmediği bir söz söyler de onun
sebebi ile (başı ve sonu) doğu ile batıdan daha uzak (mesafe
kadar) bir ateş çukuruna düşer."
885-
Ebû Hüreyre'den
(radıyallahü anh) yapılan rivâyete
göre, Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur.
"Kul, Allahü teâlâ'nın rızâsını
kazanan bir söz söyler. Kul ona bir kıymet vermez. Allah o söz
sebebiyle kulun derecesini yükseltir. Yine kul, Allah'ın gazabını
gerektiren bir söz söyler. Ona bir değer vermez. O (Allah'ı
gazablandıran) söz sebebiyle cehenneme düşer, "
886- Bilâl ibn Hâris el-Müzenî'den
(radıyallahü anh) rivâyet
edildiğine göre, Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
"Kişi Allahü teâlâ'nın rızâsına
uygun söz söyler. Ulaşacağı sevabın ne olduğunu bilmez.
Allahü teâlâ ona, o söz
sebebiyle, Allah'a kavuşacağı güne kadar rızâ yazar (ondan razı
olur). Yine kişi, Allah'ı gazablandıran söz konuşur. Ulaşacağı
günahın ne olduğunu bilmez, Allahü
teâlâ o söz sebebiyle kul için kendisine kavuşacağı
güne kada gazab yazar (ondan razı olmaz)."
887- Süfyân ibn
Abdullah'dan (radıyallahü anh)
yapılan rivâyetde şöyle demiştir:
Yâ Resûlellah! Bana (faydası çok) öyle bir şey söyle ki, ona sarılıp
yapayım, dedim. Rabbim Allah'dır, de, sonra dosdoğru ol, dedi.
Yâ Resûlellah Benim en çok korkacığım şey nedir? dedim.
Peygamber
(sallallahü aleyhi ve sellem)
kendi dilini tuttu sonra budur, dedi."
888-
İbn Ömer'den
(radıyallahü anh) yapılan rivâyete
göre demiştir ki, Resûlüllah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
“Allah'ı anmaksızın çok söz söylemeyin. Çünkü
Allahü teâlâ'yı anmaksızın çok
konuşmak kalb için bir katılıktır.
Allahü teâlâ'dan insanların en uzak kalanı kalbi katı
olanıdır."
889-
Ebû Hüreyre'den
(radıyallahü anh) rivâyet
edildiğine göre demiştir ki,
Resûlüllah Sallallahü aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Allahü teâlâ kimi iki çene
arasının (dilinin) kötülüğünden ve iki ayağının arasındaki
kötülükten korursa, o cennete girer."
890- Ukbe ibn Âmir'den
(radıyallahü anh) yapılan
rivâyetde o şöyle demiştir:
"Yâ Resûlellah! Kurtuluş (çaresi) nedir? dedim.
Dilini kendine tut. Evin sana geniş olsun (ihtiyaçların için çalış,
boşuna işler arkasına düşme). Günahlarına (tevbe edip) ağla,
buyurdu.”
Tirmizî, bu hasen hadistir,
demiştir.
891- Ebû Saıd el-Hûdrî'den
(radıyallahü anh) yapılan
rivâyetde demiştir ki, Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
“İnsanoğlu sabahlayınca, bütün azalar (organlar) dile boyun eğip:
Bizim hakkımızda Allah'dan kork; çünkü biz senden bir parçayız.
Sen doğru olursan, biz de doğru oluruz. Sen eğrilirsen biz de
eğriliriz, derler.
892- Ümmü Habîbe'den
(radıyallahu anh) yapılan
rivâyetde Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
“İnsanoğlunun her sözü aleyhinedir; ancak iyiliği emretmek, kötülükten
alıkoymak yahut Allahü teâlâ'yı
zikretmek müstesnadır."
893- Muaz'dan
(radıyallahü anh) yapılan
rivâyetde şöyle demiştir:
“Ey Allah'ın Resûlü! Beni cennete koyacak ve beni cehennemden
uzaklaştıracak bir ameli bana bildir, dedim.
Peygamber
(sallallahü aleyhi ve sellem):
Büyük bir işten sordun. Bu iş Allahü teâlâ'nın
o işi ihsan ettiği kimse için kolaydır: Allah'a hiç bir şeyi ortak
koşmayarak O'na ibâdet edersin, namazı gereği üzere kılarsın,
zekâtı verirsin, ramazan da oruç tutarsın, Kabe'yi hac edersin,
buyurdu. Şöyle devam etti.
Ben sana hayır kapılarını göstereyim mi? Oruç (kötülüklerden ve
ateşten koruyan) bir kalkandır. Sadaka, ateşin suyu söndürmesi
gibi günahları söndürür. Bir de kişinin gece ortasında namaz
kılmasıdır. Sonra şu âyeti okudu:
"(Gece ibâdet etmek için) yataklarından
bedenleri uzaklaşır."
Sonra şöyle devam etti:
İşin başını, esasını ve yüksekliğin üst, noktasını bildireyim mi?
Evet, yâ Resûlellah dedim. İşin başı İslâm'dır. Onun esası (dayanağı)
namazdır. Üst kısmı da cihaddır, buyurdu. Sonra:
Bütün bunların kemal ve kıvamı olan şeyi sana bildireyim mi? dedi.
Evet, yâ Resûlellah! dedim. Peygamber
kendi dilini tuttu sonra:
Bunu kendi aleyhine olmaktan engelle dedi.
Yâ Resûlellah! Biz konuştuğumuz şeylerle hesaba çekilir miyiz?dedim.
Anan sana ağlasın! İnsanları yüzükoyun ateşe düşüren dillerinin
topladıklarından başkasımıdır? buyurdu.
894-
Ebû Hüreyre'den
(radıyallahü anh) yapılan
rivâyetde Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
“Lüzumsuz şeyleri terk etmek (boşuna konuşmamak), kişinin İslâmının
güzelliğinden- Hasen hadistir.
895- Abdullah ibn
Amr ibn'l-Âs'dan rivâyet
edildiğine göre, Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
“Kim susarsa (felâketlerden)
kurtulur."
Bunun isnadı zayıftır. Ben bunu meşhur olduğu için
açıklamak istedim. Anlattıklarımın benzeri Sahîh hadisler çoktur.
Gösterdiklerim (Allah'ın izni ile) başarıya kavuşan kimse için
yeterlidir. İnşa Allah "Gıybet" bölümünde bu bölümle ilgili
meseleler gelecektir. Başarı Allah'dandır.
Selefden ve onlardan başka
kimselerden nakledilen haberlere gelince, bunlar çoktur.
Anlattıklarımız yanında olara ihtiyaç yoktur. Fakat bunlardan bazı
ayıb sayılan şeylere işaret edeceğim.
Bize ulaştığına göre, Kuss ibn Saide ve Eksem ibn Sayfi bir araya
geldiler.
Onlardan biri arkadaşına:
İnsanoğlunda ayıb şeylerden kaç tane buldun? dedi. Öteki:
Bunlar sayılamayacak kadar çoktur. Benim sayabildiklerim sekiz bin
ayıbdır. Ben bir haslet buldum ki, insanoğlu onu kullanırsa bütün
ayıbları örter. Arkadaşı:
O nedir dedi.
Dili korumaktır cevabını verdi.
Yine Ebû Ali el-Fudayl ibn İyâd'dan
(radıyallahü anh) rivâyet
edildiğine göre, o şöyle demiştir: Kim sözünü amelinden
sayarsa, gereksiz konuşması az olur.
İmâm Şâfiî (Allah ona rahmet etsin) arkadaşı Rebîa şöyle dedi:
Ey Rebî'î Seni ilgilendirmeyen konuşmayı yapma. Çünkü sen bir söz
söylediğin zaman, o söz sana hâkim olur, sen ona sahib olamazsın.
Abdullah ibn Mes’ûd'dan
(radıyallahü anh) rivâyet
edildiğine göre şöyle demiştir: Habsedilmeye dilden daha lâyık bir
şey yoktur. Başkası da: Lisan yırtıcı hayvana benzer. Eğer onu
bağlamazsan sana saldırır, demiştir.
Üstad Ebû'l-Kasım el-Kuşeyri'nin
meşhur risâlesinden naklettik. Şöyle demiştir: Susmak selâmettir;
asıl olan da budur. Yerinde konuşmak hasletlerin en şereflisi
olduğu gibi, zamanında susmak da erkeklerin sıfatıdır. Demiştir,
Ebû Ali el-Dekkak'in (radıyallahü anh)
şöyle dediğini işittim:
Hakka karşı sükût eden dilsiz
şeytandır.
Kuşeyrî şöyle demiştir: Nefisle
mücadele edenlerin susmaları, konuşmada bazı âfetler olduğunu
bildikleri içindir. Konuşmalarda nefsin payı üğünme vasfını ortaya
çıkarmak, güzel konuşma ile emsalleri arasında seçkin duruma
çıkmak gibi şeylerle olur. Bunlar âfetlerdendir.
Susmak nefsi terbiye edenlerin vasfıdır. Susmak onların ahlâkı
düzeltme ve tevazu ile yaşama esaslarından biridir. Bununla ilgili
söyledikleri şiirlerden biride:
Dilini tut konuşma ey İnsan! Seni
ısırmasın, o bir yılan.
Mezarda nice dilden ölü var. Korkmuş
idi ondan kahramanlar...
Riyâşi şöyle demiştir (Allah ona
rahmet etsin):
Ömrün hakkı için, Ümeyye Oğullarının günahlarından beni uzak tutan
günahım var.
Onların hesabı Rabbimedir; bunun ilmi O'nda son bulur, bende değil...
Rabbim bendeki halleri düzeltince, onların yapmış oldukları bana engel
değil... |
١- باب حفظ اللسان
قال اللّه تعالى:
{وما يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ إِلاَّ لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ}
[ق: ١٨]
وقال اللّه تعالى:
{إنَّ رَبَّكَ لَبالمِرْصَادِ} [الفجر:
١٤].
وقد ذكرت ما يَسَّرَهُ اللّه سبحانه وتعالى من الأذكار المستحبة
ونحوها فيما سبقَ، وأردتُ أن أضمَّ إليها ما يُكره
أو يَحرم من الألفاظ ليكونَ الكتابُ
جامعاً لأحكام الألفاظ، ومُبيِّناً أقسامَها، فأذكرُ من ذلك مقاصدَ
يحتاج إلى معرفتها كلُّ متدين، وأكثرُ ما أذكره معروف، فلهذا أترك
الأدلة في أكثره، وباللّه التوفيق.
فصل:
اعلم أنه لكلّ مكلّف أن يحفظَ لسانَه عن جميع الكلام إلا كلاماً
تظهرُ المصلحة فيه، ومتى استوى الكلامُ وتركُه في المصلحة، فالسنّة
الإِمساك عنه، لأنه قد ينجرّ الكلام المباح إلى حرام
أو مكروه، بل هذا كثير
أو غالب في العادة، والسلامة لا
يعدلُها شيء.
٨٨١-
وروينا في صحيحي البخاري ومسلم،
عن أبي هريرة
رضي اللّه عنه عن
النبي
صلى اللّه عليه وسلم
قال قال:
”مَنْ
كانَ يُؤْمِنُ باللّه وَاليَوْمِ الآخِرِ فَلْيَقُلْ خَيْراً
أوْ لِيَصْمُتْ".
(١)
قلت:
فهذا الحديث المتفق على صحته نصّ صريح في أنه لا ينبغي أن يتكلم إلا
إذا كان الكلام خيراً، وهو الذي ظهرت له مصلحته، ومتى شكّ في ظهور
المصلحة فلا يتكلم. وقد قال الإِمام
الشافعي رحمه اللّه: إذا أراد الكلام فعليه أن يفكر قبل
كلامه، فإن ظهرت المصلحة تكلَّم، وإن شكَّ لم يتكلم حتى تظهر.
٨٨٢-
وروينا في صحيحيهماعن
أبي موسى الأشعري قال: قلتُ يا
رسولُ اللّه، أيُّ
المسلمين أفضلُ؟ قال قال:
”مَنْ سَلِمَ المُسْلِمُونَ مِنْ لِسانِهِ وَيَدِهِ".. (٢)
٨٨٣-
وروينا في صحيح البخاري، عن سهل
بن سعد رضي اللّه عنه، عن
رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم
قال قال:
”مَنْ
يَضْمَنْ لي ما بينَ لَحْيَيْهِ وَما بينَ رِجْلَيْهِ، أضْمَنْ لَهُ
الجَنَّةَ". (٣)
٨٨٤-
وروينا في صحيحي البخاري ومسلم،
عن أبي هريرة، أنه سمع
النبيّ
صلى اللّه عليه وسلم يقول قال:
”إِنَّ العَبْدَ يَتَكَلَّمُ بِالْكَلِمَةِ مَا يَتَبَيَّنُ فِيها
يَزِلُّ بِهَا إِلَى النَّارِ أبْعَد مِمَّا بَيْنَ المَشْرِقِ
وَالمَغْرِبِ"
وفي رواية البخاري قال:
”أبْعَدُ مِمَّا بَيْنَ المَشْرِقِ" من غير ذكر المغرب، ومعنى
يتبين: يتفكر في أنها خير أم لا. (٤)
٨٨٥-
وروينا في صحيح البخاري، عن
أبي هريرة، عن
النبيّ
صلى اللّه عليه وسلم
قال قال:
”إنَّ
العَبْدَ لَيَتَكَلَّمُ بالكَلِمَةِ مِنْ رِضْوَانِ اللّه تَعالى ما
يُلْقِي لَهَا بالاً يَرْفَعُ اللّه تَعالى بها دَرَجاتٍ، وَإنَّ
العَبْدَ لَيَتَكَلَّمُ بالكَلِمَةِ مِنْ سَخْطِ اللّه تَعالى لا
يُلْقِي لَها بالاً يَهْوِي بِها في جَهَنَّمَ"
قلت:
كذا في أصول البخاري "يَرْفَعُ
اللّه بِها دَرَجاتٍ" وهو صحيح: أي درجاته،
أو يكون تقديره: يرفعه، ويُلقي
بالقاف. (٥)
٨٨٦-
وروينا في موطأ الإِمام مالك
وكتابي الترمذي وابن
ماجه، عن بلال بن الحارث المزني رضي
اللّه عنه؛ أن رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم قال قال:
”إنَّ
الرَّجُلَ لَيَتَكَلَّمُ بالكَلِمَةِ مِنْ رِضْوَانِ اللّه تَعالى ما
كَانَ يَظُن أنْ تَبْلُغَ مَا بَلَغَتْ؛
يَكْتُبُ اللّه تَعالى لَهُ بِهَا رِضْوَانَهُ إلى يَوْمِ
يَلْقاهُ، وَإِنَّ الرَّجُلَ لَيَتَكَلَّمُ بالكَلِمَةِ مِنْ سَخَطِ
اللّه تَعالى ما كانَ يَظُنُّ أنْ تَبْلُغَ مَا بَلَغَتْ؛
يَكْتُبُ اللّه تَعالى بِها سَخَطَهُ إلى يَوْمِ يَلْقَاهُ"
قال الترمذي: حديث حسن صحيح.
(٦)
٨٨٧-
وروينا في كتاب الترمذي والنسائي
وابن ماجه، عن سفيان بن عبد
اللّه رضي اللّه عنه قال:
قلت:
يا رسول اللّه! حدّثني
بأمر أعتصم به، قال قال:
”قُلْ رَبِّيَ اللّه ثُمَّ اسْتَقِمْ"
قلت:
يا رسول اللّه! ما أخوف
ما يخاف عليّ؟ فأخذ بلسان نفسه
ثم قال قال:
”هَذَا".
قال الترمذي: حديث حسن صحيح.
(٧)
٨٨٨-
وروينا في كتاب الترمذي، عن
ابن عمر
رضي اللّه عنهما، قال: قال
رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم قال:
”لا تُكْثِرُوا الكَلاَمَ بِغَيْرِ ذِكْرِ اللّه، فإنَّ كَثْرَةَ
الكَلامِ بِغَيْرِ ذِكْرِ اللّه تَعالى قَسْوَةٌ للْقَلْبِ، وَإنَّ
أبْعَدَ النَّاسِ مِنَ اللّه تَعالى القَلْبُ القَاسِي". (٨)
٨٨٩-
وروينا فيه، عن أبي هريرة قال:
قال
رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم:
"مَنْ وَقاهُ اللّه تَعالى شَرَّ ما بَيْنَ لَحْيَيْهِ، وَشَرَّ ما
بَيْنَ رِجْلَيْهِ دَخَلَ الجَنَّةَ"
قال الترمذي: حديث حسن.
(٩)
٨٩٠-
وروينا فيه، عن عقبة بن عامر رضي اللّه عنه
قال: قلتُ يا رسولَ اللّه،
ما النجاة؟ قال قال:
”أمْسِكْ عَلَيْكَ لِسانَكَ وَلْيَسَعْكَ بَيْتُكَ وَابْكِ على
خَطِيئَتِكَ"
قال الترمذي: حديث حسن.
(١٠)
٨٩١-
وروينا فيه، عن أبي سعيد الخدري رضي اللّه
عنه، عن النبيّ
صلى اللّه عليه وسلم
قال قال:
”إذَا
أصْبَحَ ابْنُ آدَم فإنَّ الأعْضَاءَ كُلَّها تُكَفِّرُ اللِّسَانَ
فَتَقُولُ: اتقِ اللّه فِينا فإنما نَحْنُ مِنْكَ، فإنِ اسْتَقَمْتَ
اسْتَقَمْنا، وَإنِ اعْوَجَجْتَ اعْوَجَجْنا".
٨٩٢-
وروينا في كتاب الترمذي وابن
ماجه، عن أُمِّ حبيبة رضي اللّه عنها، عن
النبيّ
صلى اللّه عليه وسلم قال:
”كُلُّ كَلامِ ابْنِ آدَمَ عَلَيْهِ لا لَهُ، إِلاَّ أمْراً
بِمَعْرُوفٍ، وَنَهْياً عَنْ مُنْكَرٍ، أوْ
ذِكْراً للّه تَعالى".
٨٩٣-
وروينا في كتاب الترمذي، عن معاذ
رضي اللّه عنه قال:
قلت:
يا رسول اللّه! أخبرني
بعمل يُدخلني الجنة ويُباعدني من النار، قال: لَقَدْ سألْتَ عَنْ
عَظِيمٍ وإنَّهُ لَيَسِيرٌ على مَنْ يَسَّرَهُ اللّه تَعالى
عَلَيْهِ: تَعْبُدُ اللّه لاَ تُشْرِكُ بِهِ شَيْئاً، وَتُقِيمُ
الصَّلاةَ، وتُؤْتِي الزَّكاةَ، وَتَصًومُ رَمَضَانَ، وَتَحُجُّ
البَيْتَ، ثم قال: ألا أدُلُّكَ على أبْوَابِ الخَيْرِ؟ الصَّوْمُ
جُنَّةٌ، وَالصَّدَقَةُ تُطْفِىءُ الخَطِيئَةَ كما يُطْفىءُ المَاءُ
النارَ، وَصَلاةُ الرَّجُلِ في جَوْفِ اللَّيْلِ، ثم تلا
{تَتَجافَى جُنُوبُهُمْ عَنِ المَضَاجعِ}
حتى بلغ
{يَعْمَلُونَ} ثم
قال: ألا أُخْبِرُكَ برأسِ الأمْرِ وَعمُودِهِ وَذِرْوَةِ
سَنامِهِ؟
قلت:
بلى يا رسول اللّه!
قال: رأسُ الأمْرِ الإِسْلامُ، وَعَمُودُهُ الصَّلاةُ، وَذِرْوَةُ
سَنَامِهِ الجِهادُ، ثم قال: ألا أُخْبِرُكَ بِمَلاكِ ذلكَ
كُلِّهُ؟
قلت:
بلى يا رسول اللّه!
فأخذ بلسانه ثم قال: كُفَّ عَلَيْكَ هَذَا،
قلت:
يا رسول اللّه! وإنا
لمؤاخذون بما نتكلم به؟
فقال: ثَكِلَتْكَ أُمُّكَ، وَهَلْ يَكُبُّ النَّاسَ في النَّارِ على
وُجُوهِهِمْ إِلاَّ حَصَائِدُ ألْسِنَتِهِمْ؟"
قال الترمذي: حديث حسن صحيح.
قلت:
الذِّروة بكسر الذال المعجمة وضمّها: وهي أعلاه.
(١٣)
٨٩٤-
وروينا في كتاب الترمذي وابن
ماجه، عن أبي هريرة،
عن
النبيّ صلى اللّه عليه وسلم
قال قال:
قال:
” منْ
حُسْنِ إسْلامِ المَرْءِ تَرْكُهُ ما لا يَعْنِيهِ" حديث حسن. (١٤)
٨٩٥-
وروينا في كتاب الترمذي، عن عبد
اللّه بن عمرو بن العاص؛ أن
النبيّ
صلى اللّه عليه وسلم قال قال:
”مَنْ
صَمَتَ نَجا"
(١٥) إسناده ضعيف، وإنما ذكرته
لأُبيِّنه لكونه مشهوراً، والأحاديث الصحيحة بنحو ما ذكرته كثيرة،
وفيما أشرت به كفاية لمن وفّق، وسيأتي إن شاء اللّه في
باب الغيبة جُمَل من ذلك، وباللّه
التوفيق
وأما الآثار عن السلف
وغيرهم في هذا الباب فكثيرة، ولا حاجة إليها مع ما سبق، لكن ننبّه
على عيونٍ (١٦) منها:
بلغنا أن قسَّ بن ساعدة وأكثم بن صيفي اجتمعا، فقال
أحدهما
لصاحبه: كم وجدت في ابن آدم من العيوب؟
فقال: هي أكثر من أن تُحصى، والذي أحصيتُه ثمانيةُ آلاف عيب، ووجدتُ
خصلةً إن استعملتها سترتَ العيوبَ كلَّها، قال: ما هي؟ قال: حفظ
اللسان.
وروينا عن أبي عليّ الفُضَيْل بن
عياض رضي اللّه عنه قال: مَنْ عَدّ
كلامَه من عمله قلّ كلامُه فيما لا يعنيه.
وقال الإِمامُ الشافعي رحمه
اللّه لصاحبه الرَّبِيع: يا ربيعُ! لا تتكلم فيما لا يعنيك، فإنك
إذا تكلَّمتَ بالكلمة ملكتكَ ولم تملكها.
وروينا عن عبد اللّه بن مسعود
رضي اللّه عنه قال: ما من شيء
أحقُّ بالسجن من اللسان.
وقال غيرُه: مَثَلُ اللسان مَثَلُ السَّبُع إن لم تُوثقه عَدَا
عليك.
وروينا عن الأستاذ أبي القاسم القُشيري
رحمه اللّه في رسالته المشهورة قال: الصمتُ سلامةٌ وهو الأصل،
والسكوتُ في وقته صفةُ الرجال؛ كما
أن النطق في موضعه أشرفُ الخصال، قال: سمعت أبا
عليّ الدقاق
رضي اللّه عنه يقول:
مَنْ سكتَ عن الحقّ فهو شيطانٌ
أخرس.
قال: فأما إيثار أصحاب المجاهدة السكوتَ فلِمَا علموا ما في الكلام
من الآفات، ثم ما فيه من حظّ النفس وإظهار صفاتِ المدح، والميل إلى
أن يتميزَ بين أشكاله بحسن النطق وغير هذا من الآفات، وذلك نعتُ
أرباب الرياضة، وهو أحدُ أركانهم في حكم المنازلة وتهذيب الخلق، ومما
أنشدوه في هذا الباب:
احفظْ لسانَك أيُّها الإِنسانُ * لا يلدغنَّك إنه ثُعبانُ
كم في المقابرِ من قتيلِ لسانِه * قد كانَ هابَ لقاءَه الشجعانُ
(١٧)
وقال الرِّيَاشِيُّ رحمه اللّه:
لعمرُك إنَّ في ذنبي لَشُغْلاً * لِنَفْسِي عن ذنوب بني أُمَيَّه
على ربِّي حِسَابُهمُ إليه * تَنَاهَى عِلمُ ذلكَ لا إِليَّهْ
وليسَ بضائري ما قَدْ أتوْهُ * إذا ما اللّه أصلحَ ما لديَّهْ |