35. Anlaşmaya ve Verilen Söze Riâyeti
Emretmek
Allahü teâlâ şöyle
buyurmuştur:
"Sözleşme yaptığınız zaman Allah'ın ahdine
vefa gösteriniz."
Yine Allahü teâlâ buyurmuştur:
"Ey îman edenler, akidlerinizi yerine
getirin."
Yine Allahü teâlâ buyurmuştur:
"Verilen sözü yerine getirin; çünkü verilen
sözden caymak sorumluluktaşır.”
Bu konuda âyetler çoktur, bunların en şiddetlisi
Allahü teâlâ’nın şu sözüdür:
"Ey îman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin
söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah yanında buğz
yönünden büyük olmuştur."
831-
Ebû Hüreyre'den
(radıyallahü anh) yapılan rivâyete
göre Resûlüllah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
"Münafıkın (amel bakımından) alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler,
söz verince cayar. Kendisine güvenilince hiyanet eder."
Müslim rivâyetinde ilâve etmiştir:
“Oruç tutsa, namaz kılsa ve kendini müslüman sansa da... (manafıktır.)
Bu manada hadisi şerifler çoktur. Bu anlattıklarımız yeterlidir.
Âlimler ittifak ettiler ki,
yapılması yasak olmayan bir şeyi va'd edince, onu yerine getirmek
gerekir. Acaba bu vâcib mi yoksa müstehabmıdır? Burada âlimler
arasında ihtilâf vardır.
İmâm Şâfiî, imâm
Ebû Hanife ve âlimlerin çoğu
bunun müstehab olduğuna inanmışlardır. Eğer insan sözünü yerine
getirmezse fazileti kaybetmiş ve hoş olmayan şeyi yapmış olur.
Şiddetli bir şekilde tenzihen mekruhtur. Fakat insan günah işlemiş
sayılmaz. Âlimlerden bir
topluluk da bunun vâcib olduğuna inanmışlardır.
Mâliki olan İmâm
Ebû Bekir ibn’l-Arabî demiştir
ki, bu mezhebe kail olanlardan en büyüğü
Ömer ibn Abdülaziz'dir.
Mâlikiler üçüncü bir görüşe
sahib olmuşlardır. O da şudur: Eğer verilen söz bir sebebe
bağlanmışsa o zaman onu yerine getirmek vâcib olur. Evlen, sana
şunu vereceğim yahut benim
hakkımda kötü söylemeyeceğine yemin et, sana şunu vereceğim ve
benzeri sözlerle va'd etmek gibi...
Eğer verilen söz bir sebebe bağlı
değil de mutlak ise, o zaman sözü yerine getirmek vâcib
olmaz. Bunu vâcib kabul etmeyenler, söz vermeyi, hibe manasında
kabul edip ona kıyaslamalardır.
Âlimlerin çoğunluğuna göre hibede vefanın vücubu ele
geçmekle olur. Mâlikî'lere göre
ise, hibeye sadakat ele geçmeden önce vâcibdir. |
٣٥- باب الأمر بالوفاءِ بالعهدِ والوَعْدِ
قال اللّه تعالى:
{وَأوْفُوا بِعَهْدِ اللّه إذَا عاهَدْتُم}
[النحل: ٩١]
وقال تعالى:
{يا أيُّها الَّذينَ أمَنُوا أوْفُوا بالعُقُودِ}
[المائدة: ١]
وقال تعالى:
{وأوْفُوا بالعَهْدِ إنَّ العَهْدَ كانَ مَسْؤُولاً}
[الإسراء: ٣٤]. والآيات في
ذلك كثيرة، ومن أشدّها قوله تعالى:
{يا أيُّها الَّذينَ أمَنوا لِمَ تَقُولُونَ ما لا تَفْعَلُونَ،
كَبُرَ مَقْتاً عِنْدَ اللّه أنْ تَقُولُوا ما لا تَفْعَلُونَ}
[الصف: ٣]
٨٣١-
وروينا في صحيحي البخاري ومسلم،
عن أبي هريرةَ
رضي اللّه عنه؛ أن
رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم
قال قال:
”آيَةُ
المُنافِقِ ثَلاثٌ: إذَا حَدَّثَ كَذَبَ، وَإِذَا وَعَدَ أخْلَفَ،
وَإِذَا اؤْتُمِنَ خانَ" زاد في رواية "وَإِنْ صَامَ وَصَلَّى
وَزَعَمَ أنَّهُ مسلم"
والأحاديث بهذا المعنى كثيرة، وفيما ذكرناه كفاية.
(٣)
وقد أجمعَ العلماءُ على أن مَن وعد إنساناً شيئاً ليس بمنهيّ عنه
فينبغي أن يفي بوعده، وهل ذلك واجبٌ أو
مستحبّ؟ فيه خلاف بينهم؛ ذهب
الشافعي وأبو
حنيفة والجمهورُ إلى أنه مستحبّ، فلو تركه فاته الفضل وارتكب
المكروه كراهة تنزيه شديدة، ولكن لا يأثم؛
وذهبَ جماعةٌ إلى أنه واجب، قال الإِمامُ أبو بكر بن العربي
المالكي: أجلُّ مَن ذهبَ إلى هذا المذهب عمرُ بن عبد العزيز، قال:
وذهبتِ المالكية مذهباً ثالثاً أنه إن ارتبط الوعدُ بسبب كقوله:
تزوّج ولك كذا، أو احلف أنك لا
تشتمني ولك كذا، أو نحو ذلك، وجب
الوفاء، وإن كان وعداً مُطلقاً
لم يجب. واستدلّ مَن لم يوجبه بأنه في معنى الهبة، والهبة لا تلزم
إلا بالقبض عند الجمهور، وعند المالكية: تلزم قبل القبض. |