8. Evlere Girmek İçin İzin İstemek
Allahü teâlâ şöyle
buyurmuştur:
"Ey îman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere sahiblerinden izin
almadan ve onlara selâm vermeden girmeyiniz."
Yine Allahü teâlâ
şöyle buyurmuştur:
"Sizden olma çocuklar da bulûğ çağına erince, onlardan öncekilerin
(büyüklerin) izin istemeleri gibi (odalarınıza girmek için) izin
İstesinler."
651-
Ebû Mûsa el-Eş'arî'den
(radıyallahü anh) yapılan
rivâyetde demiştir ki, Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
“(Evlere girmek için) izin istemek üçtür. Eğer sana izin verilirse
(girersin), değilse dön."
652- Sehl ibn Sa'd'dan
(radıyallahü anh) yapılan
rivâyetde demiştir ki, Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
“İzin istemek, (harama bakılmasın diye) göz için meşru kılınmıştır. "
Biz, çok yönlü rivâyetlerden dolayı izin istemeyi üç kez olarak
kaydettik. Sünnet olan, (bir eve gidildiği zaman) önce selâm
vermek sonra evin içindekileri görmeyecek şekilde kapıda
beklemektir. Şöyle yapılır: Esselâmu Aleyküm. Gireyim mi? Ona
cevab veren bir kimse olmazsa, bu sözü
ikinci ve üçüncü kez söyler. Yine cevab veren yoksa döner
gider.
653- Sahîh bir isnadla
Tabi'in büyüklerinden Rib'î ibn Hiraş'dan rivâyet ettik. O şöyle
demiştir: Bize Âmir oğullarından bir adam anlattı ki,
Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem evde
iken (eve girmek için) kendisi izin istedi ve dedi: Gireyim mi?
Bunun üzerine Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem
hizmetçisine emretti:
"Çık, şu adama izin istemesini öğret. Ona deki: Esselâmu Aleyküm
gireyim mi? söyle. Adam bunu işitti de: Esselâmu Aleyküm, gireyim
mi? dedi. Peygamber de
ona izin verdi. Adam içeri girdi."
654- Sahabî olan Kelde ibn
Hanbel'den (radıyallahü anh)
yapılan rivâyetde o şöyle anlatmıştır:
"Peygamber
sallallahü aleyhi ve selleme
vardım ve selâm vermeden içeri girdim.
Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem: Geri
dön ve şöyle söyle: Selâmun aleyküm, gireyim mi?" buyurdu.
Ben derim ki, bu anlattığımız
selâmın izin istemekten daha önce olması Sahîh olan sözdür.
el-Mâverdi
bu konuda üç şekil anlatmıştır.
Birincisi bu anlattığımız şekildir.
İkincisi, izin istemeyi selâmdan önce
yapmaktır.
Üçüncüsü, adamın arzusuna göredir.
Eğer izin isteyen kimse eve girmeden önce ev sahibini görmüş
olursa, önce selâm verir. Eğer görmemişse, önce izin ister. Bir
kimse üç kez izin ister de ona izin verilmezse ve o kimse sesini
duyuramadığını sanarsa, üçten ziyade olarak izin ister mi?
İmâm Ebû
Bekir ibnu'l-Arabî el-Mâlikî bu konuda üç görüş anlatır:
Birincisi tekrar izin ister,
İkincisi izin istemeyi tekrarlamaz.
Üçüncüsü, eğer daha önce anlatılan
izin isteme sözü ile izin işlenmişse, onu tekrarlamaz. Fakat başka
bir ifade ile izin istemiş ise, buna ilâveten tekrar izin ister.
Sonra demiştir ki, hiç bir hâlde izin istemeyi üçten fazla olarak
tekrarlamaz. İşte onun söylediği ve doğru kabul ettiği bu söz,
sünnet olan uygulamanın gereğidir. Doğrusunu Allah bilir.
Selâm vererek yahut kapıyı çalarak bir
insandan izin istendiği zaman, ona: Sen kimsin? denilince,
kendisini tanıtacak şekilde, ben falan oğlu falanım
yahut falancanın falanıyım yahut
şu isimle tanınanım demesi uygundur. Tam bir şekilde buna
uygun sözlerle kendini tanıtır. Benim, hizmetçisiyim, gençlerden
biriyim, dostlardan biriyim yahut
bunlara benzer sözlerle cevab vermek mekruhtur.
655- Meşhur İsrâ hadisinde
rivâyetimize göre, Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
"Sonra Cibril beni (arza) en yakın semaya yükseltti. Sonra kapının
açılmasını istedi. Kim bu (gelen)? denildi. (Cevab verip) Cibril,
dedi. Berabeberinde kim var? denildi. Muhammed, dedi. Sonra beni
ikinci, üçüncü ve diğer göklere
çıkardı. Göğün her kapısında: Bu kimdir? deniliyor ve o da (cevab
olarak) Cibril, diyordu"
656- Ebû Mâsa'dan rivâyet
edildiğine göre Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem
(Küba'da) bostan kuyusu üzerine oturunca,
Ebû Bekir gelip (bostan
kapısından içeri girmek için) izin istedi.
Peygamber kim o? dedi.
Ebû Bekir, cevabını verdi.
Sonra Ömer gelip izin istedi: Kim o? dedi. Ömer, dedi. Sonra Osmân
gelip aynı şekilde izin istedi.
657-
Câbir'den
(radıyallahü anh) rivâyet
edildiğine göre o şöyle anlatmıştır:
“Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem'e
gittim de kapıyı çaldım. Peygamber: Kim o? dedi. (Ben cevab olarak) ben, dedim.
Bunun üzerine Peygamber
(sallallahü aleyhi ve sellem)
cevabımdan hoşlanmaz bir hâl ile: Ben, ben. Dedi."
Muhataba kendini tanıtmak isteyen kimse eğer unvanından başka bir
isimle tamtamıyacaksa, unvanında büyüklük ifadesi olsa bile onunla
kendini vasıfîayarak tanıtmasında bir sakınca yoktur. Künyesi ile
kendini tanıtır. yahut ben falan
müftiyim, ben kadıyım, ben falan şeyhim
yahut bunlara benzer sözler söyler.
658- Ebû Tâlib'in kızı
Ümmühânî'den (radıyallahü anha)
(meşhur olan ismi Fahite'dir. Fatıma veya Hind olduğu da
söylenir.) rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir:
“Ben Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem'e
gittim. O yıkanıyordu. Fâtımada onu'perdeleyip örtüyordu. Bu
(gelen kadın) kimdir? Ben, Ümmühânî'yim, dedim.
659-
Ebû Zer'den
(radıyallahü anh), isminin Cündüb
yahut (berr sözünün tasgiri) Büreyr olduğu söylenir. O
şöyle anlatmıştır: Gecelerden bir gece (evden dışarı) çıktım. Bir
de baktım ki, Rasûlüllah sallallahü
aleyhi ve sellem yalnız başına yürüyor. Ben ayın gölgesinde
yürümeye başladım. Peygamber
dönüp beni gördü. Kim bu? dedi. Ebû
Zer, dedim.
660- Ebû Katâde el-Haris
ibn Rib'i'den (radıyallahü anh)
rivâyet edilen Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem'in bir
çok mucizelerini ve ilim çeşitlerini toplayıp bir araya getiren (Midaa
= su kabı) olayı ile ilgili hadisde Ebû Katâde anlatmıştır:
“(Peygamberle bir gece
yolculuğunda giderken o deve üzerinde uykuya dalmıştı. Bîr kaç
defa düşecek gibi yana sarkmış ve onu uyandırmadan doğrultmuştum.
Nihâyet) Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem başını
kaldırıp: Kim bu? dedi. Ebû Katâde, dedim."
Derim ki, bunun
örnekleri çoktur. İhtiyaç duyulduğu zaman övünmek kasdi olmaksızın
böyle künye ile kendini tanıtmakta bir sakınca yoktur. (Katâde'nin
rivâyet ettiği bu Hadis-i şerif
uzundur. Müslim: Cild 1. sayı
681. sayfa 472 bakılsın.)
661-
Ebû Hüreyre'den rivâyet
edilmiştir. (Ebû Hüreyre'nin
adı, Abdurrahman'dır. Sahîh olan rivâyette babası Sahr'dır.) O
şöyle anlatmıştır:
“Dedim ki, yâ Resûlellah! Allah'a duâ et de,
Ebû Hüreyre'nin annesine
hidâyet versin." Sonra şöyle deyinceye kadar olayı anlattı:
“Nihâyet (peygambere) dönüp
dedim ki: Yâ Resûlellah, gerçekten Allah senin duâm kabul etti ve
Ebû Hüreyre'nin annesine
hidâyet ihsan etti.
(Asıl ismi olan Abdurrahmân sözü yerine künyesi olan
Ebû Hüreyre lâfzını kullanarak
tanıtım yapmıştır. Bu da işin cevazına bir delildir). |
٨- باب الاستئذان
قال اللّه تعالى:
{يَا أيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لا تَدْخُلُوا بُيُوتاً غَيْرَ
بُيُوتِكُمْ حَتَّى تَسْتَأنِسُوا وَتُسَلِّمُوا على أهْلها}
[النور: ٢٧]
وقال تعالى:
{وَإِذَا بَلَغَ الأطْفالُ مِنْكُمُ الحُلُمَ فَلْيَسْتَأْذِنُوا
كما اسْتَأذَنَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ}
[النور: ٥٩].
٦٥١-
وروينا في صحيحي البخاري ومسلم،
عن أبي موسى الأشعري
رضي اللّه عنه قال:
قال
رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم قال:
”الاسْتِئْذَانُ ثَلاثٌ، فإنْ أُذِنَ لَكَ وَإِلاَّ
فَارْجِعْ".
ورويناه في الصحيحين أيضاً، عن
أبي سعيد الخدري رضي اللّه عنه
وغيره، عن
النبيّ
صلى اللّه عليه وسلم. (١٩)
٦٥٢-
وروينا في صحيحيهما، عن سهل بن
سعد رضي اللّه عنه قال: قال
رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم قال:
”إنَّمَا جُعِلَ الاسْتِئْذَانُ مِنْ أجْلِ البَصَرِ".
وروينا الاستئذان ثلاثاً من جهات كثيرة. والسنّة أن يُسلِّم ثم
يستأذن فيقوم عند الباب بحيث لا ينظرُ إلى مَن في داخله، ثم يقول:
السلام عليكم، أأدخل؟ فإن لم يجبْه أحدٌ قال ذلك ثانياً وثالثاً،
فإن لم يجبْه أحدٌ انصرف.
٦٥٣-
وروينا في سنن أبي داود، بإسناد
صحيح، عن ربعيّ بن حِراش، بكسر الحاء المهملة وآخره شين معجمة،
التابعي الجليل، قال: حدّثنا رجل من بني عامر استأذن على
النبيّ
صلى اللّه عليه وسلم وهو في بيت،
فقال: أألجُ؟ فقال رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم لخادمه قال:
”اخْرُجْ إلى هَذَا فَعَلِّمْهُ الاسْتِئْذَانَ، فَقُلْ لَهُ:
قُلْ: السَّلامُ عَلَيْكُمْ، أأدْخُلُ؟" فسمعه الرجلُ
فقال: السلام عليكم، أأدخلُ؟ فأذنَ له
النبيُّ
صلى اللّه عليه وسلم فدخلَ.
(٢١)
٦٥٤-
وروينا في سنن أبي داود والترمذي،
عن كَلَدَة بن الحَنْبل الصحابي رضي اللّه
عنه، قال: أتيتُ النبيَّ
صلى اللّه عليه وسلم فدخلتُ عليه
ولم أسلِّم، فقالَ النبيُّ
قال:
”ارْجِعْ فَقُلْ: السَّلامُ عَلَيْكُمْ أَأَدْخُلُ؟"
قال الترمذي: حديث حسن.
(٢٢) )
قلت:
كَلَدة بفتح الكاف واللام. والحَنْبل بفتح الحاء المهملة وبعدها
نون ساكنة ثم باء موحدة ثم لام.
وهذا الذي ذكرناه من تقديم السلام على الاستئذان هو الصحيح.
وذكر الماوردي فيه ثلاثة
أوجه:
أحدها
هذا.
والثاني
تقديم الاستئذان على السلام، والثالث
وهو اختياره، إن وقعت عين المستأذن على صاحب المنزل قبل دخوله قدَّم
السلام، وإن لم تقع عليه عينه قدَّم الاستئذان. وإذا استأذن ثلاثاً
فلم يُؤذن له وظنَّ أنه لم يسمع فهل يزيدُ عليها؟ حكى الإِمام
أبو بكر بن العربيّ المالكي فيه
ثلاثة مذاهب:
أحدها
يعيده.
والثاني
لا يعيده.
والثالث
إن كان بلفظ الاستئذان المتقدم لم يعدْه، وإن كان بغيره أعاده؛
قال: والأصحُّ أنه لا يعيدُه بحال، وهذا الذي صحَّحه هو الذي
تقتضيه السنّة، واللّه أعلم.
فصل:
وينبغي إذا استأذن على إنسان بالسلام أو
بدقّ الباب فقيل له: مَنْ أنتَ؟ أن يقول: فلانُ بن فلان،
أو فلانٌ الفلاني،
أو فلانٌ المعروف بكذا،
أو ما أشبه ذلك، بحيث يحصل التعريف
التامّ به، ويُكره أن يقتصر على قوله أنا،
أو الخادم، أو بعض الغلمان،
أو بعض المحبّين، وما أشبه ذلك.
٦٥٥-
روينا في صحيحي البخاري ومسلم في
حديث الإِسراء المشهور، قال
رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم قال:
”ثُمَّ صَعِدَ بي جِبْرِيلُ
إلى السَّماءِ الدُّنْيا فَاسْتَفْتَحَ، فَقِيلَ: مَنْ هَذَا؟
قَالَ: جِبْرِيلُ،
قيل: وَمَنْ مَعَكَ؟ قالَ:
مُحَمَّدٌ، ثُمَّ صَعِدَ بي إلى السَّماءِ الثَّانِيَةِ
والثَّالِثَةِ وَسائِرِهنَّ، وَيُقالُ في
باب كُلِّ سمَاءٍ: مَنْ هَذَا؟ فَيَقُولُ: جبْرِيلُ".
(٢٣)
٦٥٦-
وروينا في صحيحيهما، حديثَ أبي
موسى لما جلسَ النبيُّ
صلى اللّه عليه وسلم على بئر
البستان؛ جاء أبو بكر فاستأذن،
فقال: مَنْ؟ قال: أبو بكر، ثم جاء عمر فاستأذن،
فقال: مَن؟ قال: عمر، ثم عثمان كذلك.
(٢٤)
٦٥٧-
وروينا في صحيحيهما أيضاً، عن
جابر
رضي اللّه عنه قال: أتيتُ
النبيّ صلى اللّه عليه وسلم
فدققتُ البابَ،
فقال قال:
”مَنْ ذَا؟ فَ
قلتُ:
أنا،
فقال: أنَا أنَا" كأنه كرهها. (٢٥)
فصل:
ولا بأس أن يصف نفسه بما يعرف إذا لم يعرفه المخاطب بغيره، وإن كان
فيه صورة تبجيل له بأن يكنّي نفسه، أو
يقول أنا المفتي فلان، أو
القاضي،
أو الشيخ فلان،
أو ما أشبه ذلك.
٦٥٨-
روينا في صحيحي البخاري ومسلم،
عن أمّ هانىء بنت أبي طالب رضي اللّه عنها،
واسمها فاختة على المشهور،
وقيل
فاطمة،
وقيل
هند، قالت: أتيتُ النبيَّ
صلى اللّه عليه وسلم وهو يغتسل
وفاطمةُ تستُره،
فقال قال:
”مَنْ هَذِهِ؟" ف
قلتُ:
أنا أُمّ هانىء. (٢٦)
٦٥٩-
وروينا في صحيحيهما، عن
أبي ذرّ
رضي اللّه عنه، واسمه جُندب،
وقيل
بُرَيْرٌ بضمّ الباء تصغير برّ، قال: خرجتُ ليلةً من الليالي فإذا
رسولُ اللّه
صلى اللّه عليه وسلم يمشي وحدَه،
فجعلتُ أمشي في ظلّ القمر، فالتفتَ فرآني
فقال قال:
”مَنْ هَذَا؟" ف
قلت:
أبو ذرّ. (٢٧)
٦٦٠-
وروينا في صحيح مسلم، عن أبي
قتادة الحارث بن رِبعي
رضي اللّه عنه في حديث الميضأة
المشتمل على معجزات كثيرة لرسول
اللّه صلى اللّه عليه وسلم
وعلى جمل من فنون العلوم، قال فيه أبو
قتادة: فرفع النبيّ
صلى اللّه عليه وسلم رأسه
فقال قال:
”مَنْ هَذَا؟" (٢٨)
قلت:
أبو قتادة.
قلت:
ونظائر هذا كثيرة، وسببه الحاجة، وعدم إرادة الافتخار.
ويقرب من هذا:
٦٦١-
ما رويناه في صحيح مسلم عن
أبي هريرة، واسمه عبد الرحمن بن
صخر على الأصحّ، قال:
قلتُ:
يا رسول اللّه! ادعُ
اللّه أن يهديَ أُمّ أبي هريرة...
وذكر الحديثَ إلى أن قال فرجعتُ ف
قلت:
يا رسول اللّه! قد
استجاب اللّه دعوتك وهدى أُمّ أبي هريرة.
(٢٩) |